Don Kişot

By dunyaklasiklerioku

2.4K 46 3

Yel değirmenlerine savaş açan korkusuz bir şövalyenin hikâyesi: Don Kişot... Yeni Çağ'ın gerçek anlamda ilk "... More

ÖNSÖZ
Birinci Bölüm
İkinci Bölüm
Üçüncü Bölüm
Dördüncü Bölüm
Beşinci Bölüm
Altıncı Bölüm
Yedinci Bölüm
Sekizinci Bölüm
Dokuzuncu Bölüm
Onuncu Bölüm
On birinci Bölüm
On ikinci Bölüm
On üçüncü Bölüm
On dördüncü Bölüm
On beşinci Bölüm
On altıncı Bölüm
On yedinci Bölüm
On sekizinci Bölüm
On dokuzuncu Bölüm
Yirmi birinci Bölüm
Yirmi ikinci Bölüm
Yirmi üçüncü Bölüm
Yirmi dördüncü Bölüm
Yirmi beşinci Bölüm
Yirmi altıncı Bölüm
Yirmi yedinci Bölüm
Yirmi sekizinci bölüm
Yirmi dokuzuncu Bölüm ve Son

Yirminci Bölüm

69 0 0
By dunyaklasiklerioku

Bir kaç gün sonra Don Kişot ile seyisi, uçsuz bucaksız ovalar içinde yollarına devam ediyorlar ve can sıkıntısından bunalıyorlardı. Şövalye, Kralın aslanlarını yenmesinin ardından hiçbir macera ile karşılaşmamışlardı. Kahramanımız sihirbaz Freston'un, sırf kendisini kudurtmak için vakaya benzer ne varsa yolunun üstünden uzaklaştırdığına inanacak gibi oluyordu. Söylemeğe hacet yoktur ki Sanço Panza, durmadan adasını düşünüyor ve ne zaman onun sahip ve efendisi olacağını kendi kendine soruyordu. Köydeki hayatı gözünde tütmeğe başlamıştı. Üç günden beri kahramanlarımızın kursağına doğru dürüst bir şey gitmiyor ve seyisin midesine iğneler batıyordu. Adamcağız kendini eşeğinin gidişine bırakarak derin derin göğüs geçiriyor ve söyleniyordu: — Ah içecek bir şeyler bulsak ne hoş olurdu. Sıcacık bir ekmeğin yanında sarımsaklı bir sucuk parçası ne büyük bir nimet olurdu bizim için. Sanço, talih denen kudretin bu istekleri çok fazlası ile ayaklarına getirmeğe hazırlandığını nereden bilirdi? Akşama doğru kahramanlarımız karşıdan dört adamın gelmekte olduğunu gördüler. Bunların ikisi köylü idi. Ötekiler daha ziyade okul çocuklarına benziyorlardı. Dördü de pazarlık elbiselerini giymişler ve eşeklere binmişlerdi. Okullu çocuklardan birinde iki talim meçi, öbüründe bir kitara vardı.

79

Don Kişot ile seyisin yanına vardıkları zaman dördü de iri iri gözlerini açtılar. Ömürlerinde ilk defa bir gezici şövalye görüyor olmalıydılar. Onun için derin bir hayranlığa kapıldılar ve Sanço'dan efendisinin adım, sanını sordular. Sanço azametli bir tavırla: — O benim tanıdığım insanların en cesur ve en kahramanıdır, dedi, mesleği gezici şövalyeliktir; sırtını yere getiremeyeceği bir tek düşmanı yoktur. Don Kişot kendisini konuştuklarını anlayarak söze karışmayı doğru buldu: — Ben uzun zaman Mahzun Çehreli Şövalye adını taşımış ve memleketinizde görülen aslanların en korkunçları ile bir savaş yaptıktan sonra bu adı değiştirmiş olan Don Kişot de la Manche'ım. Bundan sonra beni Aslanlar Şövalyesi diye çağırmalarını istiyorum. Dört yolcunun hayretleri gitgide artmakta idi. Köylüler kendilerine pek yeni gelen bu konuşma tarzının az çok tesiri altında kaldılar, fakat okullu çocuklar kahkahalarını zor tuttular; çünkü kahramanımızın pek aklı başında bir insan olmadığını hemencecik anlamışlardı. Mekteplilerden biri ciddi bir tavırla: — Senyör şövalye, dedi, sizin mesleğiniz macera peşinde koşmak olduğuna göre bizimle beraber gelmenizden daha münasip bir şey olmayacağını sanıyorum. Don Kişot sordu: — Peki siz nereye gidiyorsunuz? — Senyör, biz bu eyalette şimdiye kadar eşi benzeri görülmemiş denecek kadar parlak ve ihtişamlı bir düğüne gidiyoruz. — Söylediğinize göre bu bir baron, dük yahut prensin düğünü olacak! — Hayır monsenyör, bu düğün memleketin en zengin çiftçisinin düğünüdür, İspanya'nın en güzel kızı olduğuna şüphe bulunmayan bir köy kızı ile evleniyor. Kızın adı Kiteri, erkeğinki Gamache'dır. Bu köy kızına İspanyanın en güzel kızı denmesi Don Kişot'un midesini bulandırır gibi oldu; fakat ne de olsa bu mektepli cahil bir çocuktu; günün birinde Dulcinee de Toboso'yu görürse aklı başına gelir ve söylediğine pişman olurdu. — Bu düğün nerede oluyor dostum? diye sordu. Mektepli cevap verdi: — Şuradaki köyde. Gamache çok mükemmel hazırlıklar yaptı. Eğlenceler damadın büyük bir çayırlığında yapılacak. Emsalsiz bir düğün göreceğiz. Türlü türlü danslar olacak, oyunlar çıkarılacak, cambazlıklar yapılacak. Uzaktan, yakından akın akın çalgıcılar geldi. Bu düğün gerçekten görülmeğe değer. Onun için sizin de bizimle beraber gelmenizi çok isterdim. Sanço içini çekerek sordu: — Yiyecek içecek vardır elbette!.. Mektepli ona gülerek baktı: — Olmaz olur mu? Herkes yiyebildiği kadar yiyecek. Gamache'ın eli açıktır; dünyanın en obur adamları onun sofrasında yiyip içmekten sırtüstü yatıp kalırlar. Bu sefer ikinci mektepli söze karıştı:

80

— Basile bir tatsızlık çıkarmazsa her şey yolunda gidecek. Don Kişot: — Bu Basile de kim oluyor? diye sordu. — Ah Senyör şövalye, bu uzun bir hikâyedir. — Bana onu lütfen anlatır mısınız dostum? — Pekâlâ senyör; Basile bir çobandır. Çok sevdiğimiz bir çocuktur; çünkü gayet cana yakındır. Güzel Kiteri'nin evine yakın bir evde oturur. Çocukken arkadaşlık etmişlerdir. Onların sık sık birbirleriyle oynadıkları görülürdü. Bir parça büyüdükleri zaman bu dostluk değişmiş ve dünyanın en büyük aşkı şekline girmiştir. Herkes Basile ile Kiteri'nin er geç evleneceklerini umuyordu. Fakat kızın babası ile Gamache buna engel oldular. Görüyor musunuz senyör şövalye; Basile'in memleketin en kanı sıcak çocuğu olması iki para etmedi; çünkü fakir olmamak elinde değil; kırlarda güttüğü bir kaç koyundan başka elinde avucunda hiç bir şey yok. Bunun için Kiteri'nin babası onun lâfını bile ettirmedi; zengin Gamache'ı damatlığa kabul etti; böyle olunca da kıza boynunu büküp "peki" demekten başka yapılacak iş kalmadı. Basile'i de düğüne davet ettiler tabiî. Şimdi uygunsuz bir şeyler çıkmasından korkuyorlar; çünkü zavallı çocuğun gözleri adam akıllı kararmıştır. Yarın sevdiğini büsbütün kaybettiğini görünce canına kıymasından korkulur. Sanço: — Bu kadarcık bir şey için ölmeğe kalkmak akıllı adam işi değildir, dedi. Don Kişot ilâve etti: — Böyle bir şey olursa çok canım sıkılır. Sonra seyisine döndü: — Sanço bu macera bana merak veriyor. Bu efendilerle beraber güzel Kiteri'nin düğününe gidersek fena olmayacak. Ne dersin? Sanço: — Ben de sizin fikrinizdeyim senyör, dedi, çünkü böyle bir ziyafet pek kolay çiğnenip geçilmez. — Ah Sanço! Sen karnından başka bir şey düşünmez misin? — Karın yabana atılacak şey değildir; hele dolu olursa. — Ben kendi hesabıma bu zavallı Basile'e bir muhabbet duyuyorum. Başına bir şey gelirse çok üzüleceğim. Beni bu düğüne götüren biricik sebep budur. iki mektepli bu karara memnun oldular, çünkü yeni dostlarının düğüncüler üzerinde hoş bir tesir yapacağını ve Don Kişot'un deliliklerine tatlı tatlı gülüneceğini umuyorlardı. Yolcular köye bu düşüncelerle vardılar. Ortalık kararmıştı; fakat düğün yeri hep bir arada yanan binlerce meşalenin aydınlığı ile gündüz gibi idi. Her tarafta flüt, zurna, davul ve kastanyet sesinden başka bir şey işitilmiyordu. Herkes neşe içindeydi ve ertesi gün yapılacak düğün eğlencelerine sevinçle hazırlanıyordu.

81

Gökyüzünün güneşi henüz doğmamıştı ki, Manche eyaleti güneşi, Aslanlar Şövalyesi eşsiz senyör Don Kişot dimdik ayaktaydı, ilk işi seyisini çağırmak oldu, fakat cevap alamadı Sanço'nun uyumakta olduğunu görünce içini çekti ve mırıldandı: — Dünyada bu Sanço Panza'dan daha mesut adam var mıdır? Ruhu üzerinde en küçük bir kaygı ve tasa yükü yok. Düşüncesi sevgili eşeğinden başka bir şey değildir; onun da bundan memnun olup olmadığını ancak Allah bilir. Ah bu adamcağızın yüreğinde ne mesut bir sadelik var. Nankör bir güzelin kulu, kölesi olmadığı için ne kadar mesut olduğunu acaba biliyor mu? Karısı ona aşk ıstırabı çektirmiyor. Onun için bütün geceler birbirlerinden kıl kadar farksızdırlar. Akşamdan sabaha kadar en küçük bir hareket yapmadan uyuyor. — Hey Sanço dostum, uyan artık. Seni ne saadetler, ne zevkler beklediğini hiç aklına getirmiyor musun? Köylü yine de uyanmadığı için Don Kişot onu mızrağının ucu ile bir kaç kere dürtüşlemeğe mecbur oldu. En sonra Sanço'nun gözleri açıldı: — Aman senyör ne yapıyorsunuz, kebap şişine beni mi geçiriyorsunuz? Rica ederim bana kıymayın aşçıbaşı. Kızartılacak süt danası ben değilim. Yanlış kapı çaldınız. Ben Aslanlar Şövalyesi'nin kahraman seyisi Sanço Panza'yım. Don Kişot: — Aklını başına al Sanço, dedi, ben Gamache'm kebapçı basısı değilim. Köye dönmemizin tam zamanıdır. Köylü yerinden kalkarak: — Sözünüze inanıyorum senyör, dedi. Çabuk olalım. Havada öyle güzel kokular dalgalanıyor ki... Aşçıların bize ne hazırladıklarım görmeğe gitmekte gecikiyoruz. — Evet çabuk olalım; hem de mahzun Basile'i görmek, ölümünün şahidi olmak için acele etmeliyim. — O daha ölmedi senyör şövalye. — Sen bu işlerden ne anlarsın Sanço dostum. Bu Basile belki benim cinsimden bir adamdır. Güzel Kiteri için aşkından yanıp kül oluyor. Belki yakında ben de onun akıbetine uğrayacağım. — Senyör şövalye, etrafımız sevinç ve saadetle dolup taşarken siz neden bu kadar mahzun olursunuz! Her taraftan yükselen flüt, kitara ve zurna seslerini işitmiyor musunuz? Delinin biri değilse Basile bile belki Kiteri'sinin evlenmesine sevinecek; çünkü bu koskoca meydanda hangi babayiğit bu kalabalığa böyle bir düğün ziyafeti verebilecekti? inanın bana Senyör, kız böyle zengin bir kocaya varmakla budalalık etmiyor. — Sus Sanço. Senin bu şeylere aklın ermez. Kahramanlarımız böylece konuşarak küçük ormandan çıktılar ve köye girdiler. Onların gelişleri epeyce merak uyandırdı. Herkes dönüp dönüp bakıyor ve bu adamların burada ne aramağa geldiklerini birbirine soruyordu. Biri: — At çok sıska, diyordu. Bir başkası: — Evet ama atın sahibini gördünüz mü? diye gülüyordu.

82

— Nereden geliyorlar dersiniz? — Kim davet etmiş acaba? Şövalye ağır ve vakur bir tavırla ilerliyor, kadınları büyük bir nezaketle selâmlıyordu. Çok yer kapladığını söyleyerek atından inmesini rica ettikleri halde razı olmadı. Öte yanda Sanço Panza da çayırlar arasında geziyor, cambazlar ve çalgıcıların kurmuş oldukları kerevetlerin etrafında dolaşıyor, üzerlerine tabaklar ve kadehler dizilmiş masalar arasından geçerek mutfaklar tarafını arıyordu. En sonra havadaki güzel kokuların kılavuzluğu ile onları bulmağa muvaffak oldu ve doya doya seyretti. Bir karaağaç sırığına geçirilmiş bir bütün öküz büyük bir ateş üzerinde döne döne kızarıyordu. Onun yakınında fıçı büyüklüğünde altı kazan içinde çorba kaynamakta idi. Bir masa üzerinde yığın yığın kümes hayvanları ve av kuşları bu kazanlar içine atılmayı bekliyorlardı. Bu masada tavuklar, yaban ördekleri, bir kaç kaz ve bir kral sofrasını süslemeğe lâyık iki tavus kuşu görülüyordu. Daha ilerde bir beyaz ekmek dağı, bir peynir tekerlekleri yığını ile omuz öpüşmekte idi. Bir köşede kızartmalar için iki kazan zeytin yağı duruyordu. Başlarına uzun beyaz takkeler geçirmiş otuz kadar aşçı kocaman ocaklar, sayısız tabaklar ve kazanlar arasında durmadan çalışıyorlardı. Bu hazırlıklar Sanço'yu adeta kendinden geçirmişti. Hayran hayran etrafına bakıyor, gülümsüyor, ara sıra ağzı sulanarak dilini dudakları üzerinden geçiriyordu. Kendi kendine: — Meydan açık, kim isterse bizimle savaşa gelsin buyursun. Altı aylık bir muhasaraya dayanacak haldeyiz. Sanço korkunç bir iştahla, yalana yalana, kazanların etrafında dolaşmakta idi. Ah şu kazanda kaynayan çorbaya el çabukluğu ile bir somun parçası daldırabilse! Bu arzuya karşı koyamayarak aşçılardan birine yanaştı ve derdini anlattı. Adam hayret etti: — Ne söylüyorsun sen! Çorbaya somununu daldırmak mı? Amma da küçük gönüllü adamsın sen dostum. Senin gibi dişlerine ve midesine güvenen babayiğitler için değil de kimler için çalışıp çabalıyoruz biz. Ver şu tasını Allah'ını seversen. Görüyorum ki bu gövde ve karın ile sen bizlerdensin. Çorbalarımıza, kebaplarımıza şeref verirsin. Herkes şu demir parçalarına sarınıp bürünmüş şu kuru ve uzun yalı kazığına benzese biz aşçıların her gün yüzümüz güler mi? Sanço Panza aşçının gösterdiği adamın kendi efendisi olduğunu söylemeğe cesaret edemedi ve büyücek bir tas uzattı. Aşçı bir kepçe yakaladı ve Sanço'ya çorba ile beraber bir bütün tavuk verdi. — Haydi bakalım evlat şu kuşu mideye göçür de bir parça iştahın açılsın. Don Kişot mutfaklara hiç aldırış etmemekte idi. Atı ile çayırın içinde dolaşıyor, etrafında konuşulan şeylere kulak kabartıyordu. Herkes zengin Gamache ile güzel Kiteri'nin lafım etmekte idi. Düğüncüler gelini hemen hemen Venüs mertebesine çıkarmakta idiler. Don Kişot kendi kendine homurdanıyordu:

83

— Bu herifler ham halat köylüler, hayvan gibi mahluklar: Bu memleketin bir kızı bu kadar övülmeğe değer mi? Bu aptallar Dulcinee'yi tanımıyorlar. Kahramanımız kalabalığa şöyle bağırmak istiyordu: — Siz hepiniz kara cahillersiniz. Benim prenses Dulcinee'm yanında bu Kiteri şebek gibi kalır. Her tarafta çalgılar çalıyor, köylüler oynuyordu. Fakat kalabalık birdenbire birbirine karıştı. Kiteri dostları ve zengin nişanlısı Gamache ile beraber çayıra giriyordu. Sanço onu gördü ve şaşkınlığından elindeki tası yere bıraktı: — Aman Allah! Bu kız bir prenses, diyordu, ben ömrümde bundan güzel elbise, bundan tatlı bir yüz, bundan nazik eller, bundan ince altın saçlar görmedim. Eğer takma değilse bu saçlar yeni doğan güneşin ısıklanna taş çıkarır. Bize söylenen şeylere hak veriyorum; böyle güzel bir kızı dinden kaptırdığı için o Basile fıkarasına çok acırım. Bu kızın köylü olduğuna bin şahit ister. Ne üstüne olursa olsun bahse girerim ki bizim prenses Dukinee ondan daha güzel değildir. Bereket versin ki efendisi bu söylenenleri işitemeyecek kadar uzaktaydı. Fakat onun da itiraf etmesi lazım gelirdi ki, prenses Dulcinee'den sonra bu Kiteri İspanya'nın en güzel kızı idi. Yalnız Don Kişot onun çehresin! İyi görmüyordu. Rengi sapsarı idi, gülümseyişinde bir zorakilik vardı. Fakat bu belki de günün yorgunluklarından ileri geliyordu. Gamache Kiteri'nin arkasında yürüyordu. Ufak tefek, şişman ve bodur bir adamdı. Çok mükemmel giyinmişti, fakat ilk görüşte Don Kişol'un ona kanı kaynamadı. Gamache bir zafer edası ile etrafına bakıyor ve dostlanna bol bol selamlar dağıtıyordu. Köyün papazı, gelin güveyin sülalesiyle beraber onların arkasından yürüyordu. Alay böylece çayırın öte ucuna kurulmuş yüksek bu kerevete doğru ilerledi; fakat tam oraya varacağı sırada kalabalığın arasından bir adam çıktı ve bağırmağa başladı: — Bir dakika, rica ederim. O kadar acele etmeyin. Nikahınız kıyılmadan evvel bana bir dakikanın bağışlayın. Don Kişot bu adamın; Kiteri'nin asık çobanı mahzun Basile olduğunu anlamıştı. Biçare delikanlı, kırmızı kadifeden uzun şeritlerle süslenmiş bir siyah ceket giymişti. Basında servi yapraklarından bir çelenk vardı. Ellerini ucu demirli bir sopa üzerinde kenetlemişti. Alayın önünde durdu ve eski nişanlısına uzun uzun baktı. Gamache sabırsızlanarak: — Bizden ne istiyorsun Basile? dedi. Bir diyeceğin varsa çabuk ol. Yoksa bırak geçelim. Çoban rakibine bakmadı. Gözleri kıza dikili idi. Boğuk bir sesle söylemeğe başladı. — Zalim kız... Bana verdiğin sözü ne çabuk unuttun. Bana varmaktan niçin vazgeçtin? Benden başka kimseye varmamaya söz vermemiş miydin? Benden yüz çevirmenin sebebi nedir? Beni vefasız mı gördün? Aramızdaki muhabbete karşı en küçük kusurumu yüzüme vurabilir misin? Gamache'm zenginliği mi gözlerim kamaştırdı senin? Öyleyse mübarek olsun sana o zenginlik. Ben sağ oldukça kimseye varmamak için etmiş olduğun yeminden seni kurtaracağım. Sizin hepiniz; kendi nafile varlığımdan kurtaracağım. Zengin Gamache ile

84

güzel Kiteri sağ olsunlar. Paraları onlara layık oldukları saadeti versin. Biricik suçu fakirlik olan yüreği yanık Basile toprağa girsin. Çoban bunları söyler söylemez cebinden bir hançer çıkardı ve büyük bir şiddetle kalbine sapladı. Bunun üzerine hemen olduğu vere yıkıldı ve sol böğrü üzerine uzanıp kaldı. Yarasından oluk gibi kan akıyordu. Vaka o kadar çabuk olup bitmişti ki hiç kimse bu korkunç felaketi önlemeğe vakit bulamamıştı. Halkın şaşkınlıktan sesi soluğu kesilmişti. Kötü bir şey olabileceğini tahmin etmişlerdi ama, biçarenin ümitsizlikten kendi canına kıyacağım akıllarına getirmemişlerdi. Dostları haykırışlarla Basile'in üzerine koştular. Don Kişot merhametinden başka bir şeye kulak asmayarak atından atladı, çobanın yanma koştu ve onu kollarına alıp kaldırdı. Dostları Basile'in hala nefes almakta bulunduğunu görerek hançeri çıkarmak istiyorlardı; takat bunu yaptırmadı: — Hançeri çektiniz mi hemen ölür; çünkü kanı durduracak bir şey kalmaz. Bari ölmeden günah çıkarsın, dedi. Basile o esnada kendine gelir gibi oldu ve derin bir nefes aldıktan sonra sözlerine devam etti: — Ah zalim Kiteri, vefasız güzel! Bana edeceğim ettin mi? Hala imdadıma gelmeyecek misin? Beni teselli etmeyecek misin? Ümitsizlik içinde ölmeme yüreğin dayanacak mı? Bu kadar zalim olmasaydın son nefesimde beni kocalığa kabul etmeni isterdim... Hiç olmazsa bir parça rahat ölürdüm; belki suç ve günahlarımı da affettirirdim. Fakat senden ne ümit edebilirim. Papaz: — Boş dünya emelleri için yüreğim tüketme evladım. İşlemiş olduğun günahlar için pişmanlık getir. Ahıreti düşün. Tanrıyı düşün. Tanrıdan ümidini kesmiş olduğun için ondan af dile. Basile acınacak bir sesle: — Değil mi ki Kiteri'nin kocası değilim; ahıretin gözümde ne kıymeti olur? Ümitsizliğim çok büyüktür. Onu ancak bu kız giderebilir. Fakat gelin de böyle bir insafsıza söz anlatın. Kayalar acır da o acımaz insana. Ah papaz efendi; kuvvetim eksiliyor; çok uzaklara gitmekte olduğumu hissediyorum. Don Kişot bu gibi sözlere karşı duygusuz kalamazdı. Başım kaldırdı ve son nefesim vermekte olan bu adamın, arzusunu çok haklı bulduğunu söyledi. — Mösyö Gamache bir dul ile evlenirse daha az mesut olacak değil papaz efendi, dedi, bu ona hiç bir elem verecek değildir. Razı olsun bu oyuna. Bu kız ile bu can üstündeki adamı evlendirmekte acele edelim. Sonra yaralı günah çıkartır ve ruh huzuru içinde Tanrıya kavuşur. Papaz bu düşünceyi doğru buluyor, şaşkın bir halde bulunan Gamache, ne yapacağını bilemiyordu. Ölmek üzere bulunan rakibine karısını, bir kaç dakika iğreti olarak da vermek istemediğine şüphe yoktu. Fakat herkes bunun için kendisine yalvarmağa başladığı için Don Kişot ile papazın tekliflerim kabul etti. İş kızın bu işe razı olmasına kalıyordu. Kiteri can çekişen bir adamla evlenmekten şiddetli bir tiksinti duymakta idi.

85

Basile: — Ah zalim, dedi, benim dünyam gibi ahıretimi de berbat edeceğini biliyordum. Benden o kadar nefret ediyorsun ki ebedî olarak cehennem ateşinde yanmama razı oluyorsun. Sanço Panza çobanın konuşmasını dinlerken iri iri gözlerim açıyordu. Can vermek üzere olan bu adam çok fazla konuşuyor gibi geliyordu ona. Fakat bunu kimseye söylememek ferasetin! gösterdi. Kiteri susmakta devam ediyordu. Onu Basile ile evlenmeğe razı etmek için papazın tuzlu biberli bir nutuk çekmesi lazım geldi. Kız nihayet teslim oldu ve bayılacak gibi bir halde eski nişanlısına yaklaştı. Bunu görünce Basile'in gözlerinde öyle bir ferahlık ve sevinç belirdi ki görenlerin hepsi memnun oldular. Papaz nikah törenine başlamıştı. Evvela kadına yemin ettirdi, sonra yaralının üzerine eğilerek Kiteri'yi karılığa kabul edip etmediğin! sordu. Çoban o kadar zayıf ve bitkin bir sesle cevap verdi ki işitenler onun bir kaç saniye sonra son nefesim vereceğim sandılar. Bundan sonra papaz ağır ve tantanalı bir sesle bu evlenmeyi takdis etti. Manzara o kadar tesirli idi ki bir çok kimseler ağlamaktan kendilerim alamadılar. Fakat pek az sonra görülen şey daha da tesirli oldu. Papazın duası biter bitmez Basile yerinden doğruldu, hançeri kendi eliyle göğsünden çıkardı ve kahkaha ile gülerek dipdiri ayağa kalktı. Köylüler: — Mucize, mucize, diye bağırışıyorlardı. Çoban: — Mucize değil, bir savaş hilesi, dedi, Kiteri artık benim karımdır. Bu işe herkesten daha fazla şaşan papaz, eliyle Basile'in göğsünü yokladı ve oradan delik bir tavuk kursağı çıkardı, içinde kana benzeyen kırmızı ve pırıltılı bir su vardı. Papaz onu havaya kaldırıp sallayarak halka gösterdi. Kolayca anlaşılacağı gibi Gamache bu oyuna göz yumamazdı. Dostlarım etrafına çağırdı ve Basile'e saldırmak istedi. Don Kişot, mızrak elde, Gamache'cılar ile yeni evlilerin arasına atılmamış olaydı çobancığın hali yaman olacaktı. — Durun efendiler durun! Muradına ermek için aşkın icat ettiği bu hilenin kanla hıncını çıkarmaya kalkmayın. Bu kadının güzel yüzünün nasıl bir sevinçle aydınlandığına bakın ve bir izzet-i nefs meselesi için bu saadeti budalaca berbat etmeyin. Bundan sonra Kiteri Basile'in, Basile Kiteri'nin malıdır. Tanrı böyle emretmiş ne diyelim. Zengin Gamache çok yakında başka bir güzel bulur; o da kocasını mesut etmeyi cana minnet bilir. Fukara Basile işe hiç olmazsa çok sevdiği bir kızla evlenmiş olmak gibi bir zenginliğe sahip olur. Dünyada bundan daha doğru ve haklı bir şey olamaz. Gamache öfke ile: — Bu lakırdılar benim karnımı doyurmaz, dedi, siz adamakıllı malın gözü imişsiniz sayın gezici şövalye. Don Kişot ona doğru bir adım atarak:

86

— Gezici şövalyelik töresi mazlumları savunmayı ve haklıların yardımına koşmayı emrediyor. Sizi delik deşik etmemi ve upuzun bu çayırların üstüne yatırmamı, sonra da kafanızı kesmemi isterseniz nikahın kutsal bağları ile birbirine bağlanmış olan bu iki aşık karı-kocaya bir adım daha atarsınız. Gamache bu konuşmaya hayret etti ve bir kaç adım gerilemeyi ihtiyatlı buldu. Çünkü Don Kişot mızrağının uçunu ona doğrultuyor ve saldırmağa hazırlanır gibi bir tavır ile kalkanını göğsüne siper ediyordu. — Aman senyör, başka türlü konuşalım rica ederim. Şövalye cevap verdi: — Ben ancak silahların dili ile konuşmayı bilirim, işine gelmiyorsa kendini savun. Tanrı benim silahlarımı takdis ederek sana hakkın bu tarafta bulunduğunu ispat edecek. Don Kişot daha fazla beklemedi ve mızrağını korkunç bir şekilde oynatarak öyle korkunç şekilde ileri atıldı ki Gamache'm dostları öteye beriye kaçışmaya başladılar. Basile'in dostları da bundan faydalanarak yeni evlilerle beraber düğün yerinden sıvıştılar. Don Kişot onlarla beraber gelmeye davet edilmiş olduğu için seyisini çağırdı ve hep birden çobanın evine gittiler. Bu kalabalığı orada Gamache'in hazırlatmış olduğu gibi bir zengin ziyafet değil, fakat yine de oldukça iştah açıcı temiz bir düğün yemeği bekliyordu. 

Continue Reading

You'll Also Like

684K 35.8K 60
"Hiç romantik olamayacağım. Sana o kadar derece yaptırdım, bunun bedelini benimle evlenerek öder misin?" Kendi kurduğu cümleye güldükten sonra sesli...
465K 36.1K 53
Siz: canım sıkıldı Siz: o yüzdende sana yazdım Miraç: ne? Miraç: kimsin sen? Siz: anoniminim . Derste canınız sıkıldığı için okulun popüler ç...
564 152 15
Adım Sally Sairen. 15 yaşım var. Okuldan çıktığımda otobüse gecikmiştim. Tam o sırada karşı sokakta ağlayan kız gördüm. İşte her şey o zaman başladı...
573K 31.2K 42
Anonim bir şekilde magazin sayfası yöneten Beren, paylaştığı sıradan bir haberin tüm hayatını değiştireceğinden habersizdir.