INNOCENT (Justin Bieber Fan F...

By imprisonedbydark

27.2K 1.4K 506

-Elizabeth Lauren Everdeen - - Justin Drew Bieber- ve daha niceleri.... onlar önceden seçilmiş kurbanlardı. ö... More

INNOCENT (Justin Bieber Fan Fiction)
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm

7. Bölüm

1.4K 137 31
By imprisonedbydark

Elizabeth Lauren Everdeen

göz kapaklarım yavaşça aralanırken beyaz tavan bana 'meraba' diyordu. boğazımdaki kuruluğu gidermek içn yutkundum ve kanın o nefret ettiğim metalik tadını hissettim. cidden susamıştım.

kafamı sağımdan gelen horlama sesiyle yan tarafıma çevirdim. tekrar heyecanlandım. onu ilk gördüğüm zamandaki gibi. kalbimin sesi kulaklarımda yankılanıyordu.

kendinizi benim yerime koyun. Uyarnıyorsunuz ve yanınızda Dünyaca ünlü Justin Bieber'ın yattığını görüyorsunuz, hani idolünüz olan. Ve onunla beraber uyuduğunuzu hatırlıyorsunuz. Die in your arms'ı mırıldanırken uyuduğunuzu. şu an sizin de kendinizden geçtiğinize idaaya girerim.

heycanım yüzünden istemsizce sırıttım. o kadar tatlı uyuyordu ki...

gözlerim yüzünü incelerken kirli sakallarına takıldı. çenesinin altından, pamuk gibi yumuşak olduğunu düşündüğüm yanaklarından ve çenesinden minik minik çıkmıştı.

parmaklarım oraya değmek istedi. ellerim yavaşça harekete geçtiğinde Justin anlamadığım birkaç şey mırıldandı. biraz sonra ise parmak uçlarım kirli sakallarını keşfediyordu. uyurken çok masum görünüyordu. üzerinde büyükçe bir haç işareti bulunan göğsü nefes alıp vermesiyle yavaş bir ritimde hareket ediyordu.

gözlerim saçlarında takıldı. karamel rengideydi, parlak ve gürdü. ellerim saçına değmek üzereyken odamdan gelen telefon zili sesiyle sıçradım.

Bir dakika, telefon mu? ama en son benim telefonumu elimden almışlardı.

bunu düşünmeyi bırakıp hızla odama girdim. yatağımın diğer ucundaki komodinin üzerinde altın sarısı renginde bir IPhone 5S duruyordu. daha fazla çalmadan elime aldım ve ekrandaki Flint yazısını görüp telefonu açtım.

"alo?"

"Lauren, benim Flint."

"uhm, evet?"

"öncelikle şunu söyleyim bu senin telefonun. Justin'in ki de odasında. Sadece bu telefonu kullanacaksınız. seninde tahmin ettiğin gibi telefondan bu adadaki hariç başka kimseyi arayamazsın. zaten sosyal sitelerdeki hesaplarınızın hepsi 24 saat boyunca takip ediliyor. en ufak bir hatanız ölümle sonuçlanır. herneyse, bugün hiçbir plan yok. kopartımanınıza alışın. yarın ada turu yapacağız."

"bitti mi?"

"evet."

hiçbirşey söylemeden telefonu kapattım. sinir olmuştum. kendi kendime 'en ufak bir hatanız ölümle sonuçlanır.' diyerek dalga geçtim Flint'le.

telefonun tuş kilidini açtım. uygulamalara baktım. eski telefonumda bulunan uygulamaların hepsi vardı. Twitter'a girip neler olduğuna bakmayı düşündüm. Twitter logosunun üzerine tıkladım ve hesabıma giriş yaptım. anasayfamda gördüğüm şeyler beni kendime getirmişti.

Doğru ya, neler olabilirdi ki? şu an Dünya gündeminin en büyük haberi bizdik. bir kaç tweet ilgimi çekmişti.

'En güçlü ülkeler, kaybolan uçağın bulunması için askeri birliklerini Amerika Birleşik Devletleri'ne gönderdi.'

'Bieber'ın resmi instagram ve youtube hesabından paylaştığı video büyük yangı uyandırdı. intihar edenlerin sayısı gözle görülür oranda azaldı. FBI, CIA ve diğer bağımlı, bağımsız, gizli, resmi her askeri birlik, dernek, örgüt vb kuruluşlar harekete geçti.'

'Türkiye, Japonya, Bulgaristan, İsrail, Rusya ve Avrupa ülkeleri kaybolan uçak için her türlü yardımda bulunacaklarını Amerika Birleşik Devletleri'ne belirtti.'

'Belieber'lar sokaklardan ayrılmıyor. Bieber bulunana kadar sokaklardan ayrılmayacaklarını söyleyen fan gruplarına büyük destek var.'

"Vay canına" diye mırıldandım. Dünya gündemindeki taglarda tahmin ettiğiniz gibi hepsi Justin adınaydı. bir tanesinde benim ismiminde bulunması dikkatimi çeken taglardan biriydi.

profilime girdiğimdeyse büyük bir şoka uğradım. takipçi sayım 200'lerden 10 milyona çıkmıştı. birkaç dakika inanamadım. sonra kendimi zorlayıp bildirimlerime baktım. yanında +99 işaretini görünce sadace öyle baktım. bildirimlere girdiğimde ise adımın geçtiği o kadar çok tweet vardı ki... parmakla sayılabilecek kadar kötü içerikli tweet gördüm. saniyede birkaç tweet atılıyordu ve hepsinde de benim kullanıcı adım yer alıyordu.

bildirimlerden çıkıp Direk mesajlarıma girdim. Tanrı'ya şükürler olsun ki 32 kişiyi takip ettiğimden dolayı gelen mesajlarımın sayısı azdı.

en çok mesaj Carter'dan gelmişti. "ah Carter" diyerek iç geçirdim. mesajlarını okurken burnum sızlamaya, gözlerim yanmaya, dudaklarım titremeye başladı.

itiraf ediyorum, en son kavga edip ayrılmamıza rağmen onu o kadar çok özlemiştim ki.

bana çok fazla mesaj atmıştı. çok şey anlatmıştı. deli gibi ağladığını anlayabiliyordum. kendimi zorladım ve 'seni özledim' yazıp mesajı gönderdim.

mesajlardan çıkıp 'güçlü kalmaya çalışıyorum.' yazılı bir tweet attım ve offline oldum.

telefonu kilitleyip göz yaşlarımı elimin tersiyle silerken kapının orada bir çift Supra gördüm.

kafamı kaldırdığımda şişmiş olan gözleriyle beni süzdüğünü gördüm. bu olanlardan şimdi ona bahsetmek istemiyordum. Flint'in dedkleri söylemenin daha iyi olacağını düşündüm.

"Flint beni aradı ve..."

"biliyorum, herşeyi anlattı ve sana söylemeyi unuttuğu birkaç şey söyledi."

"neymiş?"

"Twitter'da sadece beni takip edecekmişin. Başka kimseye izin yokmuş."

"nasıl olur ya!"

"üzgünüm, bana da aynı şeyi söyledi. ben de sadece seni takip edeceğim."

"senin o kadar kişiyi unfollow yapman birkaç gününü alır heralde."

"hayır, birkaç saniyede edebilirim."

"bilmiyordum."

"herneyse, bana kullanıcı adın lazım."

"laureneverdeen"

"oh yapalım ve bitsin şu iş." dedi ve yanıma oturdu. onun hesabını çok merak ediyordum. acaba Twitter'da Justin Bieber olmak nasıl birşeydi?

"bakabilir miyim?" diye sordum.

"tabi" dedi normal bir sesle. ayrı bir havası vardı. tabiki bildirimleri, mesajları +99 un üzerindeydi. ayarlara girip birkaç şey yaptıktan sonra takip ettiği kişi sayısı sıfıra indi. arama butonuna benim adımı yazıp profilime girdi. beni takip etti ve son tweetimi retweetledi.

"'güçlü kalmaya çalışıyorum.' bunu beğendim." dedi.

"sende bir tweet atmalısın."

"ne diyebilirim?"

"umm mesela Belieber'larına yanında olduklarını bildiğini söyle."

"iyi fikir."

birkaç tweet attıktan sonra telefonunu kitledi ve cebine koydu. ikimizde bir süre konuşmadık.

"ben acıktım." dedi yavaşça.

"bana yardım edersen iyi birşeyler yapabilirim." diye cevap verdim.

"açlıktan ölmezsem ederim." dedi ve kahkahalara boğulduk. Sonra birden durduk. ikimizde ağlamaya başladık. heralde psikolojimiz bozulmuştu.

"Onları özlüyorum Lauren." diye fısıldadı ağlamaktan çatallaşan sesiyle.

"Bende, çok özlüyorum." dedim boğazımdaki yumruyla beraber.

birbirimize sarıldık ve hıçkıra hıçkıra ağladık.

"iyi ki varsın. sen olmasan intihar ederdim heralde." dedi ve ben daha yüksek sesli hıçkırdım.

göz yaşlarımın arasında "böyle deme, esas sen olmasaydın ben dayanamazdım." diye cevapladım.

biraz sakinleştiğimizde hıçkırıklarımız dinmişti. Sadece gözyaşlarımız bize eşlik ediyordu. benden ayrıldı ve gözyaşlarımı sildi. soneada kendininkileri.

"ama onlar için güçlü kalmamız gerekiyor." dedi.

"gülümsemeliyiz." dedim.

ikimizde gülümsedik.

"işte böyle." dedi. "hadi bakalım Bayan Everdeen, Bay Bieber'ın da yardımıyla bakalım neler yapabiliyorsunuz?"

Continue Reading

You'll Also Like

135K 12.6K 26
Taehyung ve nefret ettiği yeni üvey kardeşi Jeon. texting + düz yazı
111K 12.5K 51
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...
336K 31.2K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
334K 42.6K 41
bir ipe bağlanmayı öğretmek fwb texting / düzyazı slowburn⚠️