4. Bölüm

1.7K 129 31
                                    

Justin Drew Bieber

Flint'le birbirimize öldürücü bakışlar atarken alayla konuşmaya başladım.

"söylesene Flint, burda ne bokumsu bir eğitim tarzı var?"

Flint sıktığı dişlerinin arasından "Asker Flint Marcus diyeceksin." dedi.

"neyse ne, umrumda değil. açıkla" dedim daha sinir bozucu bir tavırla.

Flint sıktığı yumrukları suratıma geçirmek üzereyken Lenda onu sakinleştirdi.

Lauren "ben sıkılmaya başladım. ne yapacaksak başlayalım artık" dedi.

Lauren'in de onları rencide etme konusunda bana katılması hoşuma gitmişti.

sırıtarak göz kırptım. Lauren de karşılık olarak gülümsedi.

'iyi ki belieberlarım var' diye düşündüm.

Lenda hologram tabletine baktıktan sonra söze başladı.

"evet, bugünkü ve yarınki programımızda sadece ada turu var ama ondan önce sizi kalacağınız kopartımana götürelim. iki saat boyunca dinlenebilirsiniz."

bulunduğumuz odadan çıkmadan önce bacağımıza bileklik gibi birşey takıldı.

"bu halhalların kontrolü bizim elimizde. kaçmaya kalkıştığınız veya başka ters bir hareketinizde tüm vücudunuzu bir elektrik dalgası yıkar." dedi Flint.

"boynumuza da tasma taksaydınız" diye homurdandım.

odadan çıktık. koridorlar yine bembeyazdı. beni ürkütüyordu. kendimi tımarhanede hissetmeye başlayacağımdan korkuyordum.

önümüzde Lenda ve Flint arkamızda ise lavanta moru renginde üniforma giymiş iki asker bize eşlik ediyordu.

yerler, üzerinde altın oymalı beneklerin bulunduğu lacivert renkte halıflexdi. sizi oteldeymişsiniz gibi hissettiriyodu.

bu boğucu holun sonunda bir asansörün önüne geldik ve beklemeye başladık. asansörün üzerindeki işaret dikkatimi çekmişti.

Lendaya "nedir bu?" diye mırıldandım.

"Enoria'nın simgesi. sonsuz gücü temsil eder."

"Vay canına"

"evet ilginçtir."

bu sırada asansörün kapıları açıldı. hepimiz içeri girdik. asansörde düğmeler yoktu. bunun yerin Flint saatini gösterdi. kapılar kapandı ve birkaç kat aşağı indik.

asansör yavaşladı ve kapıların açılmasını beklemeye başladım. o sırada hızla geriye gitti. Lauren ve ben de arkamızdaki askerlerin kucağına düştük. askerler sanki bunu bekliyormuşcasına bizi tuttular. ayağa kalkarken Lauren "ah neydi bu" diye hayıflandı.

Flint de bu soruyu bekliyordu sanki. "çok yönlü asansör. yukarı-aşağı gidebileceği gibi sağa-sola da gidrbilir" dedi.

cidden burada mükemmel bir teknoloji vardı.

"siz ışık hızına da ulaştınız mı?" diye sordum Lenda'ya.

muzipçe sırıttı ve "belki" diye mırıldanarak cevap verdi.

gözlerimi devirmekle yetindim.

bu sefer asansör durdu ama kapılar tam tersi yönünde açıldı.

dışarı çıkarken "Tanrım nasıl bir asansör sisteminiz var böyle!" dedim.

Flint karşılık olarak "Biz ona teknoloji diyoruz Bieber" dedi.

"hadi canım!" diyerek gözlerimi devirdim.

bu aptalı sinir etmek kadar zevk verici birşey yoktu burda.

ciddi anlamda bundan zevk alıyordum.

bu koridorun duvarları mor renkliydi ve etrafta mayhoş bir lavanta kokusu vardı. biraz ilerimizde güneş ışığını gördüm.

"Hallelujah! (şükürler olsun)" dedim.

"biraz sonra arabaya binicez. hızlı olun" dedi Flint.

dışarı çıktığımız an alışık olduğum çığlıklarla karşılaştım. şu an -her ne kadar Enoria'lı olsalarda- belieberlarıma o kadar çok ihtiyacım vardı ki...

ama siktiğimin askerleri beni arabaya tıktılar resmen.

araba son sürat ilerledi. Hükümet arabası olduğu için yol açmak zorunda kalıyorlardı. dışarıyı merak ettim ve pencereye yöneldim. gördüğüm manzara karşısında ağzım açık kalmıştı. heryerde ben vardım. dev ekran televizyonlarda, bilbordlarda, afişlerde... görebileceğiniz heryerde.

hatta hareket eden üç boyutlu hologramlarım vardı. hayranımlarım hologramlarımla resim çektiriyordu. hologramlar garipti. cidden benmişim gibi davranıyorlardı. benim eski video görüntülerimden yapılmış olduğunu fark ettim. mesela Victoria Secret'ta kamera karşısındayken.

hologramlar yerdeki siyah içi dolu halkaların üzerinde duruyorlardı. hayranlarıma poz veriyorlar, 'sizi seviyorum' gibi sevgi temalı birkaç şey söylüyorlardı.

ağzım açık dışarıyı seyrederken omzumdaki elle irkildim. Lenda'ydı.

gülümseyerek "beğendin mi?" diye sordu.

"mükemmel. Sanki burası Enoria değil de Bieberland gibi bir yer"

"hepsi senin şerefine"

"teşekkür ederim"

tekrardan dışarıyı izlemeye başladım.

biraz sonra araba durdu. Flint tok bir sesle "geldik" dedi.

"anladık!" diye ataştım. yüz ifadesi öyle komikti ki gülmemek için gözlerimi birkaç dakikalağına kapattım. Lauren da gülmemek için kendini sıkıyordu.

~~~~~~~~

bir kapının önünde durduk. ikisi de bize döndü.

"işte kopartımanınız." dediler arkalarındaki kapıyı göstererek.

Lauren "hangimizin kopartımanı?" diye sordu.

"ikinizin" dedi Flint.

ikimizde aynı anda "Ne!" dedik.

ve yine aynı anda birbirimizi göstererek "ben onunla aynı oda da hayatta kalmam" diye bağırdık.

Lenda "çocuklar sakin olun! aynı kopartımanda kalabilirsiniz çünkü....

INNOCENT (Justin Bieber Fan Fiction)Where stories live. Discover now