GÜZ SONRASI | KADER OYUNU I (...

By 1bluedream907

68.8K 2.4K 728

Erkek kadına dedi ki: -Seni seviyorum ama nasıl, avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp parmaklarımı k... More

KADER OYUNU
TANITIM
Geçmiş / Kesit - 1
Geçmiş / Kesit - 2
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
GELECEK BÖLÜMLERDEN BİR KESİT-1
15. BÖLÜM
DUYURU
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM ( 1. Kısım )
17. BÖLÜM ( 2. Kısım )
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM ( 2. Kısım )
YARIŞMA-DUYURU 《Watty Awards Türkiye 2014 (Yaz)》
21. BÖLÜM ( 3. Kısım )
GELECEK BÖLÜMLERDEN BİR KESİT-2
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
Küçük Bir Sürpriz
24. BÖLÜM

21. BÖLÜM ( 1. Kısım )

1.2K 77 20
By 1bluedream907

Arkadaşlar bu bölüm yılbaşı öncesini anlatan bir bölümdür. Okuduğunuz zaman zaten ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. Ben yine de öncesinde belirtmek istedim ki yanlış bir anlaşılma olmasın diye.

Multimedyaya Kerem'in; dedesinin, halasının ve eniştesinin resmini koydum. Bunlar aynı zamanda Arda'nın anne ve babası oluyorlar. İlk bölümlerde Kerem'in ailesinden Mert ve Arda dışında kimsenin olmadığını belirtmiştim ancak bir kaç karakter eklemesi yapmayı uygun gördüm. Bu karakterlerin hikayeye girişi kurguda herhangi bir değişikliğe neden olmayacak.

Bir de ilk paylaşmaya başladığım bölümleri zaman bulduğum anda düzenlemeye başlayacağım yavaş yavaş. Eksik, yazım yanlışı ve bazı kısımları düzenleyeceğim. Bu düzenlemeleri yaptığım zaman size bununla ilgili bilgi veririm. Düzenlenmiş haliyle yeniden okumak isterseniz böylelikle haberiniz olur...

Keyifli Okumalar...

* * *

Bazen Sığınmak İstersin Bir Yüreğe...

Anlık Mı, Ömürlük Mü

Ne İstediğini Bilemezsin,

Geçmişte Yaşananlar,

Gelecekte Olacaklar Önemsizdir...

O An İçin Sığınmak İstersin Sadece...

Belki...

Yağmur Dinene Kadar

Belki De...

Sonsuza Kadar...

* * *

EŞİK...

Basma bu eşikte benim kalbim var,

Kalbim ki bir uzak hayale ağlar

Kıskanç bir büyüdür bana uzletim

Zalim arzularla tutuşan etim,

Her akşam bir çarmıh olur ruhuma

Ben de bilmem nasıl diner bu humma;

Saatler işkence, günler cellâdım,

Ne ben yalnızlığa bir lâhza kandım.

Ne de yalnızlığım benden usandı.

Tahtayı kurt oydu, taş yosunlandı,

Yabanî otlarla örtüldü duvar;

Mermer havuzlarda köpüren sular

Kâh bir ayna oldu kamaşan güne,

Kâh bağrım açıldı bütün hüznüne

Ufukları sarsan geniş rüzgârın

Benden sor sırrını bu boş yolların

Benden sor ve benden dinle akşamı...

                  Ahmet Hamdi TANPINAR

* * *

Derin bir nefes alarak bekleme bölümündeki boş olan koltuklardan birine oturdu, genç adam.

Nehir’in evinden çıktığı anda gelen telefonda aldığı haberle birlikte özel uçağının hazırlanması talimatını vermiş, ertesi sabah için uçuş iznini de ayarlamıştı.

Sabahta erkenden kalkıp havaalanına gelerek uçağının uçuş için tamamen hazırlanmasını beklemeye başlamıştı.

Aniden gelişen bu seyahat canını sıkmış olsa da bir süreliğine Nehir’den uzak kalması, gerçek duygularını anlamasına fırsat vereceği için de kendini yatıştırmaya çalışıyordu.

Dün O’nu o halde görmesi, gözlerinin içine bakarak yardım istemesi yüreğini sızlatmaya yetmişti.

Kendini ona bırakarak tenine dokunmaktan alamamıştı bir türlü kendini.

Nehir’in farklı biri olduğunu biliyordu. Eğer duyguları sadece arzudan ibaretse ondan uzak duracaktı. Bunu anlamanın tek yolu bir süre ondan uzak durmaktı; ki şu anda da Amerika’ya gidecek olması genç adam adına iyi bir fırsat olacaktı.

Şayet böyle bir şey olmasaydı, kendini her gün o kapıda zil çalarken bulması içten bile değildi.

Yüreği defalarca buna gerek yok dese de, bu güne kadar ön planda tuttuğu mantık onu kendinden uzaklaştırmasını istiyor, intikam ateşiyle yanan bedeninin o masum kadına zarar vereceğini söylüyordu. Ancak ondan ne kadar uzak durmak istese de dönüp dolaşıp kahve gözlerinde takılıyordu kalbi. Heves olamayacak kadar kurcalıyordu kafasını.

Ama aşk ya da sevgi olduğunu da sanmıyordu!

Peki, neydi Nehir’in onun kalbinde ve hayatındaki yeri?

Bir anda dalmıştı hayatına, genç adamın. Yıllarca kafasında tasarladığı planı devreye sokmaya hazırlanırken damdan düşer gibi girmişti hayatına.

Hem de ne giriş!

Elinde bir şans olsa yeniden dönmek ister miydi o güne? ‘ Kesinlikle isterdim! ’ diyerek kendi sorusunun cevabını yine kendisi vermişti. Yüzüne yerleşen gülümseme, Nehir’in onun üzerindeki etkisini de gözler önüne seriyordu.

-“ Efendim, uçağınız uçuş için hazır. Kule on beş dakika içerisinde uçuş izni verecek. ”

Yanına gelen görevliyle oturduğu koltuktan kalkarak VIP’i kapısından uçağa götürüleceği arabaya doğru yürümeye başladı.

Bindiği araç uçağın yanında durunca ayaklanıp dışarıya çıktı.

Ülkesinden aldığı son nefesle merdivenleri tırmanıp, uçaktaki lüks koltuklardan birine oturdu. 11 saatlik yolculuğu uyuyarak geçirmeyi tercih edip, gözlerini yumdu.

Gözlerini karanlığın bulmasını beklerken, bir çift kahverengi göz ve melekler kadar saf bir güzelliğe sahip kadın dudaklarındaki masum gülümsemesiyle yeniden belirmişti gözlerinin önünde.

Gördüğü görüntü dudaklarının kıvrılmasına yetmiş, yüzündeki her bir ayrıntıyı bir kez daha kazımıştı beynine.

* * *

11 saat olarak hesaplanan yolculuk süresi dolmuş, uçak New York sınırları içine girmişti. Kuleyle kurulan iletişimle birlikte iniş için verilmesi beklenen iznin, havaalanındaki yoğunluk nedeniyle on dakikalık bir süre geçtikten sonra verilmesi ile uçak, New York John F. Kennedy Havaalanına güvenli bir şekilde iniş yapmıştı.

Genç adam, hostesin uyarısıyla gözlerini aralamış, koltuğunun yan tarafında bulunan küçük pencereden havaalanına iniş yaptıklarını anlamıştı. Gözü kolundaki saate çarptığında vaktin ne çabuk geçtiğini ancak gördüğü saatle kavrayabilmişti.

İlk havalandıklarında hemen uykuya dalmış, bir süre sonra gözlerini araladığında uçağın Kuzey Atlantik Okyanusu üzerinde ilerlediğini bulunduğu koltuğun penceresinden bakarken anlamıştı. Yolun yarısını tükettiklerini tahmin ederek yolculuğun verdiği ağırlıkla bir süre sonra yeniden uykuya dalmış, uçak alana inince hostesin uyarısıyla uyanabilmişti.

Uzun uçak yolculukları bedeninin ve ruhunun yorgun düşmesine neden oluyordu.

Ve bir de işin jet-lag kısmı vardı tabi!

Kolundaki saat Türkiye saatini gösteriyordu. Havalandıklarında saat 7’ydi. Şu anda da saati, akşam 7’ye gelmek üzereydi.

Havaalanındaki aydınlığa ve kafasında yaptığı kısa hesaplamaya göre New York’ta saatin öğlen 12 sularında olduğu sonucuna varıp yanında getirdiği evrak çantasını alarak uçaktan iniş yapmıştı. Uçağın çıkış kapısına ulaştığı anda yüzüne çarpan soğuk rüzgâr teninin ürpermesine neden olmuştu. İstanbul’la New York arasında bu aylarda 7 – 8 derecelik sıcaklık farkı vardı; ancak bulunduğu ortamın sıcaklığına alıştığı için ilk anda hissettiği soğuk hava uyku mahmurluğunu da açmıştı bir bakıma.

Uçağın merdivenlerinden seri adımlarla inerek, pasaport kontrolü için uçağının yanına gelen araca binmişti.

Pantolonun cebinden çıkardığı telefonu açarken, araç havaalanının gelen yolcu VIP’i girişine doğru ilerliyordu. Telefonun ekranının açılmasıyla listeden bulduğu numarayı tuşlayarak kulağına götürdü.

İkinci çalışta açılmıştı telefon.

-“ Alo, Kerem! İndin mi oğlum? ”

Kerem duyduğu sesle yıllar öncesine gitmiş, bu ülkeye ilk geldiği gün gelmişti aklına. Babasının sonsuz güvenle teslim ettiği adam yıllarca kendi çocuğundan ayırmamıştı; ne Kerem’i ne de Mert’i. Şimdi de Amerika’da kalarak dedesinin yalnızlığını paylaşıyordu.

-“ Şimdi indim, Cihan amca, ” diyerek cevapladı telefonun bir diğer ucundaki adamı.

-“ Şükür oğlum. Biz varmak üzereyiz. Sen kontrolden çıkana kadar gelmiş oluruz. ”

Kerem, karşıdaki adamın nefesini sesli bir şekilde vermesini tebessüm ederek dinlemişti. Çok geçmeden duran arabadan adamı onaylayıp telefonunu kapatarak inmiş, yolcu kapısından görevli eşliğinde pasaport kontrolüne girmişti.

Yanında getirdiği küçük valiziyle birlikte, sahip oldu hususi pasaport ve bu ülkede bulunan oturma izniyle rahatça kontrolden geçerek çıkış kapısına doğru yönelmişti. Çıkış kapısında gözüne ilk çarpan dedesinin 2013 model siyah Escalade’si olmuştu. Arabanın camlarının siyah filmlerle kaplanmasından dolayı kimin onu karşıladığını bilmiyordu; ancak az çok kimin geldiğini yaptığı telefon görüşmesiyle anlamıştı.

Araç şoförü Kerem’i fark ettiğinde hızla arabadan inerek elindeki valize uzandığında Cihan Bey de arka kapıyı aralamıştı. Yüzündeki özlem barındıran gülümseme gözle görülecek kadar berraktı. Oğlundan ayırmadığı adamı kucaklamak için arabadan indiğinde genç adamın gözleriyle buluştu, sevgi dolu gözbebekleri.

-“ Hoş geldin, oğlum! ” diyerek iki kolunu açmış, tüm sevgisiyle Kerem’i kucaklamıştı.

Aynı samimiyetle genç adam, kendini 50’li yaşların başında olan ve babasının dostu, aynı zamanda da eniştesi olan adamın şefkatli kollarına bırakmıştı.

-“ Hoş buldum, Cihan amca! ” derken kendini geri çekmiş, açık olan arka kapıya gözlerini birkaç saniye çevirip yeniden karşısındaki adama dönmüştü.

Cihan Bey, Kerem’in gözlerinin kimi aradığını tahmin ederek gülümsemesine devam etti.

-“ Deden artık seni karşılayamayacak kadar meşgul. ”

-“ Bahçeye mi daldı, yine?! ” dedi açık olan kapıdan içeriye doğru hamle yaparken.

-“ Evet, yeni gelen fideler vardı. ‘ Bahçıvan onları ekerken başından ayrılamam, sen torunumu al getir, ’ diyerek beni gönderdi sadece. Kendisi de şu an bahçıvanın intiharı için çabalıyordur. Buna emin olabilirsin. ”

Araç hareketlenmiş, amca saydığı adamın dedesiyle arasında geçen diyaloğu kâh gülerek kâh suratını büzerek dinlemişti.

Dedesi 68 yaşını yeni doldurmuştu. Ancak fiziki görüntüsü bunu inkâr ediyor, yaşını bilmeyenlerin ise yaş tahmini 50 ila 60 arasında gidip geliyordu.

45 dakikalık bir yolculuğun ardından New York’un kuzey kısmında kalan Manhattan bölgesinin merkezinin biraz uzağında bulunan çiftliğe giriş yapmışlardı.

Dedesi, bu ülkeye adım attığından itibaren bu çiftliği inşa ettirerek kalan ömrünü burada bitirmeye karar vermişti. Yaklaşık 25 senedir, hayat arkadaşını kaybetmesinden bir sene sonra buraya gelmeye karar vermişti. Yaz mevsiminde bir kaç aylık tatille memleketine olan özlemini giderip, soluğu yeniden Amerika'da alıyordu. Burada başında durması gereken işler vardı. Türkiye’de merkezi bulunan holdinge bağlı inşaat ve turizm şirketinin Amerika’daki ayağının sorumluluğunu üstlenmişti.

Oğlunun ölümüne kadar aralarındaki gerginliğe rağmen Cihan Bey eşliğinde işleri yönetmişlerdi. Kerem’in yaşını doldurmasıyla da oğlunun haklarıyla birlikte kendine ait tüm hakları üç torununa bırakarak emeklilik hayatını yaşamaya başlamıştı.

Torunlarına olan güveni ve sevgisi sonsuzdu Muhsin Bey’in. Yanlarına geldiklerinde Kerem 9, Mert ise 8 yaşındaydı. O günden sonra tüm dünyası iki çocuk olmuş, kalan ömrünü evladının emanetlerine harcamıştı. Yıllar geçtikçe içinde büyüyen acıyı torunlarına göstermese bile tüm kalbiyle yaşıyor, oğlundan esirgediği sevgisini torunlarına aktarıyordu.

Bu zaman içinde de oğlunun ve gelinin katilini araştırıp bulmuştu. Ancak Kerem’in bunu kedine bırakmasını istemesi üzerine de bir şey diyememiş, torununa elde ettiği tüm bilgileri vermişti. Ancak kilometrelerce uzaklarında olsalar da onların üzerinden ellerini çekmemiş, onların güvenliğini kendi bildiği yollarla gizliden gizliye sağlamaya çalışmıştı.

Dedesini uzun bir aradan sonra görecek olmanın verdiği heyecanla duran arabadan inmiş, gösterişli villanın kapısında güler yüzüyle kendini karşılayan adama doğru sabırsız adımlarla ilerlemeye başlamıştı.

-“ Bu defa arayı açtın ha evlat. Çağırmasam geleceğin yoktu! ”

İçinde biriktirdiği özlemle torununun geniş bedenini kollarının arasına alıp baba şefkatiyle sıkıca sarmalamıştı, torununu.

-“ İşler yoğun, biliyorsun dede. Oradan oraya koşuşturmaktan yemek yemeğe dahi fırsat bulamıyoruz bazen. ”

Kendini geriye doğru çekerken dedesinin gözlerinin içine sevgiyle bakarak konuşmuştu, genç adam.

-“ Başka şeylere fırsat buluyorsun ya oğlum! Bizi aramaya mı bulamıyorsun o fırsatı? ”

Dedesinin tek kaşını kaldırarak, imalı ses tonuyla dile getirdiği serzenişi çok geçmeden anlamıştı, Kerem. Dedesinin onların üzerinden elini çekmediğinin farkındaydı.

Ancak peşine adam mı takmıştı da her şeyi biliyordu bu yaşlı kurt?!

-“ Peşime adam taktırdığından haberim yoktu, dede! ”

Hâlâ ayakta dikilip, birbirleriyle hasret gideriyorlardı dede, torun. Bir yandan da üstü kapalı sözlerle birbirlerini yokluyorlardı.

-“ aaa!!! Daha ne kadar sıkıştıracaksın oğlumu, baba?! Bırak biz de biraz hasret giderelim yakışıklımla! ”

Kerem dedesinin arkasında kalan kapıdan gelen sesle omuz üzerinden o yöne doğru baktığında yüzündeki gülümseme daha bir belirginleşmişti.

-“ Belgin sultan! ” diyerek yanına tüm güzelliğiyle gelen kadını kollarının arasına alarak kucaklamıştı, Kerem.

Halasının kokusunu içine çekerken, annesi gelmişti gözlerinin önüne. Buraya gönderdiklerinde aynen bu şekilde sarılıp, ayrılmayacaklarmış gibi kenetlenmişti elleri.

Annesinin görüntüsünü zihninden silerek kolları arasındaki küçük bedene döndü yeniden.

-“ Seneler seni daha da güzelleştiriyor, hala! 18’lik kızlara taş çıkartırsın sen! ”

Halasına yaptığı iltifatlar kadının kıkırdamasına neden olmuştu.

-“ İyi bakıyoruz da ondandır. ”

Kerem arkasından gelen sesle bedeninin bir kısmıyla sesin geldiği yöne dönerek tüm samimiyetiyle gülümsemeye başlamıştı.

Halasıyla eniştesi arasındaki bağın güçlü olduğunu, onların yanında geçirdikleri zaman zarfında çok iyi gözlemlemişti zaten. Tıpkı annesi ve babası gibiydi; halası ve eniştesi. Yıllar aşklarını eskitmek yerine daha da alevlendiriyor, çoğu anlarda sadece göz göze gelmeleri birbirlerini anlamalarına yetiyordu.

Şu yaşına kadar kendini böyle bir mutluluğun içinde olamayacağına olan inancı o kadar büyüktü ki, karşısında canlı örnekler olmasaydı eğer aşk diye bir duygunun olmadığı sonucuna varacaktı. Ancak canlı kanlı örnekleri hep gözünün önünde örnek bir görüntü olarak duruyordu.

Kendini böyle bir tablonun içine koyarken, bu güne kadar karşısında kimseyi hayal edememişti; ancak şu anki ortamda sadece Nehir gelmişti aklına. Onun güzel gözleri, içinin titremesine neden olan gülümsemesi... Her bir ayrıntısı gözünün önünde şekilleniyordu...

Gerçekten aşk mıydı; Nehir’i gözünde kusursuz kılan?

İşte bir türlü buna emin olamıyordu!

Kendini bu düşüncelerden sıyırıp, Nehir’i her düşündüğünde yüzüne konan gülümsemeyi silerek gözlerini yeniden eniştesine doğru çevirdi.  Eniştesine hafifçe çattığı kaşları eliğinde şaşkın bakışlarıyla birlikte soran gözlerle bakmaya başladı.

-“ Sen mi o mu? Hanginiz daha iyi bakıyor birbirine, anlayamadım doğrusu! ”

Eniştesi de yaşını göstermeyen bir fiziğe sahipti. Bu güne kadar birçok acıyı birlikte atlatmışlardı. Yaşadıkları acılar bir insanın başına gelip, gelebilecek en büyük acılardı; ancak birbirlerine olan bağlılıkları ve aralarındaki sevgiyle bu acıların üstesinden el birliğiyle gelmeyi başarmış, hayatın geride kalanlar için devam ettiğinin bilincinde olarak kalan ömürlerini huzur içinde yaşamaya çalışmışlardı. Bu felsefeleri de onların bedenlerinin yıllara karşı direnmesini kolaylıkla sağlamıştı.

-“ Ben olmasam birbirlerini yerler bunlar. Bakma böyle aşk böceği olduklarına! ”

Dedesinin söylediği sözlerle avluyu dolduracak bir kahkaha atmıştı, genç adam. Halası ve eniştesi de babalarının her zamanki sivriliğine gülümsemekle yetinmişlerdi.

Kalan sohbeti evde yapmak üzere hep birlikte içeriye girerek, en azından bir evlatlarının yanlarında olmasından dolayı mutlu olabilmişlerdi. Bulundukları yer onların varlığıyla ev oluyor, onların sesleri can veriyordu etraflarını saran taş yığınına.

* * *

Kerem, çocukluğunun geçtiği odasına geçmiş, kısa bir duş alarak üzerini giyinmişti. Gözleri komodinin üzerine bıraktığı telefona ilişince, aklına gelen düşünceyle telefonunu eline alıp odasında bulunan ve tüm çiftliği rahatlıkla seyir edebileceği bir konumda olan balkonuna çıkarak, rehberdeki numarayı tuşladı.

Gözleri de bir yandan, yeşil çimler ve sayısız ağaçla kaplı geniş alanda geziniyordu.

-“ Sonunda, arayabildin! Halam haber vermese aklına geleceğimiz yok! ”

Mert, abisinin Amerika’ya gittiğini Murat’tan öğrenmiş, birkaç kez aradığında da telefonuna ulaşamamıştı. Aramalarına ara verdiğinde de halasından gelen telefonla rahat bir nefes alabilmişti ancak. Şimdi de tüm sinirini telefon yardımıyla ağabeyinden çıkarıyordu.

-“ Az ağır ol! ” dedi sesindeki uyarıyı kardeşinin anlamasını sağlayarak. “ Aradık ya işte. Ne karı gibi mızıldanıyorsun. ”

-“ Merak edip telaşlanmak suç, anasını satayım. Tamam, sitem mitem etmiyorum ben sana. Dedem niye çağırmış? Bir sorun mu var? ”

Kerem, kardeşinin isyanına karşılık gülümseyerek sırtını balkon tırabzanlarına dayamış, ayaklarını da çaprazlayarak boşata kalan elini kot pantolonun cebine saklamıştı.

-“ Yok, iyiler çok şükür. Buradaki şirketin bankayla olan sözleşmeleri yenilenecekti. Yılbaşından önce yatacak olan maaşlarda sıkıntı olmasını istememişler. Onun imzaları için çağırmış dedem. ”

-“ Onlar iyiyse sorun yok o zaman. Ne kadar kalacaksın? ”

-“ Salı sabahı oradayım. Ne diyeceğim ben sana. Nehir’e uğradın mı? ”

Mert, ağabeyinden aldığı soruyla yüzüne pis bir gülümseme yerleştirmiş, eline gelen kozu kullanmaya karar vererek sesini normal bir tona ayarlamıştı.

-“ Hı-hı. Uğradık, Buse’yle birlikte. ”

Kerem kardeşinin, sorusuna verdiği cevap karşında yerinden doğrulmuş, aynı zamanda kaşlarını da çatmaya başlamıştı.

-“ eee. ” dedi devam etmesini sabırsızlıkla beklerken.

-“ eee si ne abi? Gittik işte! ” derken bir yandan da kahkahasını saklamaya çalışıyordu.

-“ Mert, ” dedi Kerem dişlerinin arasından tıslayıp, uyarı kokan ses tonuyla devam etti. “ Getirtme lan beni yanına! ”

Mert, bastırmaya çalıştığı kahkahaları arasından birkaç kıkırdama sesine engel olamamış, Kerem’in iyice sinirlenmesini sağlamıştı.

-“ Abi! Ne dedim ben şimdi ya?! Sordun gittin mi diye, ben de gittiğimi söyledim. Anlayamadım ki derdin ne?! ”

Ağabeyinin derdini anlamıştı anlamasına ancak ona haber vermeden Amerika’ya gitmesinin ve aramamasının intikamını alıyordu aklınca.

-“ Sen beni iyi anladın bence de neyse gelince bunun hesabını sorarım ben sana! Durumu nasıl? ”

-“ Ha onu mu soruyorsun sen, ” deyince, “ Ya, onu soruyorum. Bunun hesabını gelince de ayrıca soracağım Mert Efendi! ” dedi öfkesini açıkça belli ederek.

-“ Ben ne yaptım şimdi ya?! Neyse, durumu iyi. Ayağındaki şişlik inmiş ama basamıyor hâlâ üzerine. "

Kerem, derin bir nefes alıp içini rahatlatmaya çalışırken, göz kapaklarını kapatıp başını geriye doğru yasladı.

- “ Sinan uğramış mı, peki? "

- “ Biraz önce aradı beni de. Seni aramış ama ulaşamadığı için de beni arayıp paketi teslim ettiğini, olur da benim telefonlarıma bakarsan da haber vermemi rica etti. Sahi abi, ne paketi bu?! "

Mert, Sinan’a sorduysa da cevabını alamamıştı. Sadece Kerem'in ona paketi teslim ettiğini ve Nehir’in evine bırakması yönünde talimat verdiğini söylemişti.

-“ Ben dönünce hatırlat güzelce bir okşayayım seni. Yoksa başka türlü geçmeyecek kaşıntın senin, ben anladım, ” dedi, Mert'in imalı konuşmalarının devam etmesi üzerine dişleri arasından tıslayarak.

-“ Olur abi hatırlatırım da, lafı değiştirme hemen, paketi unutturamazsın, " dedi ağabeyinin sinirlerini iyice zıplamasını umursamadan devam etti. “ Ne paketi bu? "

-“ Paketine sokturtma lan, kapat telefonu! "

Mert, ağabeyinin telefonu yüzüne kapatmasından dolayı elindeki telefonun ekranına bir kaç saniyelik bir bakış atmış, sonrasında bulunduğu ortamı dolduracak bir kahkaha atarak yanındaki adamları da meraklandırmıştı.

Murat, elindeki viski bardağından bir yudum alıp tek kaşını havalandırarak soran gözleri eşliğinde önce çaprazında oturan Arda'yla göz göze gelmiş, ardından yeniden karşısında gülmeye devam eden adama dönmüştü.

-“ Lan! Ne söyledi de hâlâ gülmeye devam ediyorsun? "

Mert zor da olsa kahkahasını bastırmış, şaşkın gözlerini onda sabitleyen Arda ve Murat'a dönmüştü.

-“ Abim, " dedi yüzündeki gülümsemeyi silmek istercesine başını sağa sola sallayıp yeniden karşısındaki adamlara döndü. “ Biraz daha Nehir’le aralarındaki çekime bir isim koyamazsa, hepimizi tek tek kesecek söylemedi demeyin. "

-" Bırak abi ya! Adamı resmen alaya aldın. O seni kesmezse, ben seni seve seve keserim bebeğim, " dedi Arda, Mert'e yan bir bakış atarak.

-“ Yürü git lan, " demişti; yüzündeki gülümseme aniden solduktan sonra. “ On tane olsa, on'unu da vermem lan sana. "

Kahkaha atma sırası bu defa diğerlerine geçmişti.

Mert'in ağabeyini telefonda sıkıştırmasını her ne kadar keyifle dinleseler de Kerem’in sinirinin kolay kolay yatışmayacağına ve Mert'in yeni yıla sağlam bir yumrukla gireceğine, Mert dahil herkes adı kadar emindi.

-“ Çok fazla gittin üzerine. Bunun acısını alır, söylemedi deme, " dedi yüzündeki pis gülümsemeyle viskisinden bir yudum aldıktan sonra, Murat.

-“ Harbi abarttım sanırım, " derken başını geriye doğru yatırıp derin bir nefes almıştı. Sesindeki korku, ne yaptığını yeni idrak etmesinin verdiği bir duygu belirtisiydi. “ Ne b*k yiyeceğim lan ben şimdi. Niye uyarmıyorsunuz lan ağır ol diye. "

Başını koltuktan kaldırmış, karşısındaki ikili üzerinde gidip gelen sorgulayıcı bakışları eşliğinde konuşmuştu.

-“ Mert, harbi gereksizsin oğlum. Vallahi, hemi de tescilli, " diyerek yeni bir kahkaha seansına başlamıştı, Arda.

* * *

Mert'in sinirlerini daha fazla bozmasını engellemek için telefonu kulağından indirip kapatmıştı.

Bu serseri resmen alay ediyordu onunla!

Nehir’le ilgili bir kaç kez ağzını aradıysa da bu konu hakkında kimseyle tek kelime konuşmamış, kardeşinin girişimlerini de bir şekilde engellemişti. Ancak, gün geçtikçe gelişen olaylar yüzünden kardeşinin araştırmacı baskılarına Murat'ın ve Arda'nın imaları da eklenmişti.

Havayı bir kaç kez derinden soluyarak öfkesinin geçmesini bekledi, genç adam bir süre. Sakinleştiği kanaatine varınca da elinde sıkı sıkıya tuttuğu telefonun kilidini açıp onu tamamen sakinleştirecek ve özlediğini hissettiği sesi kulaklarına ulaştıracak numaraları tuşladı.

Uzun bir bekleyişin ardından, yüreğine heyecan veren ve kan akışının hızlanmasını sağlayan o sesi duyabilmişti.

-“ Efendim, " diyerek açmıştı telefonu, Nehir.

Telefon ekranında Kerem'in ismini görmesiyle yüzünde geniş bir gülümseme belirmiş, kalp çarpıntısı da gittikçe yükselmişti.

Telefonu nasıl açtı, kulağına nasıl götürdü, nasıl konuşabildi; hiçbir fikri yoktu!

-“ Merhaba, Nehir! ... Ayağın nasıl? "

Genç adamın sesindeki mutluluğa, Nehir'in sesindeki heyecanını hissettiği anda gülümseyen yüzü de eşlik etmişti.

-“ Şu an için iyi görünüyor ama henüz üzerine basamıyorum. "

Nehir’in sıkıntılı ses tonu yüzündeki tebessümün kırılmasına neden olmuştu.

Nehir’i MR için aldıkları zaman gözlerinde gördüğü korkuyu, uzun bir süre unutmayacağını anlamıştı zaten, genç adam.

O'nu o halde bırakması şimdi içini acıtıyordu; ancak bu saatten sonra geri dönüş yoktu ne yazık ki!

-“ Ve bu da seni daha da deli ediyor değil mi? " dedi içindeki sıkıntıyı belli etmemeye çalışmak için büyük çaba harcarken.

-“ Evet! " diyerek derin bir nefes alıp konuşmaya devam ediyordu, Nehir. İlk andaki heyecanı gitmiş, Kerem’in sesini duyması genç kadını rahatlatmaya yetmişti. “ Bu değnekler de olmasa, bizim koltuklarla bütünleşmem an meselesiydi anlayacağın. ”

Kerem, Nehir'in kıkırdamasına karşılık derin bir iç çekmiş ardından gözlerini sıkıca yummuştu. Şu an onun yanında olmak kollarının arasına alarak sıkıca sarılıp kokusuyla ciğerlerini doldurmak istiyordu.

Bu kadın ona, hem huzur verip hem de canını yakmayı nasıl başarıyordu?!

Evet canını yakıyordu, Nehir! Bilerek ya da bilmeyerek Kerem’in canını yakıyordu. Bir kadını iliklerine kadar ilk defa bu kadar istemiş, ilk defa bir kadına ulaşamamıştı. Nehir, onun hem imkânsızı hem de uzandığında rahatça tutabileceği bir daldı. Ancak o dalı yerinden koparmak, onun gözlerinin önünde solmasına mantığı razı gelmiyordu. Yüreği çaresizce çırpınırken mantığı Nehir’i korumaya alıyor, ona büyük zararlar vereceğini haykırıyordu.

-“ Şey, " dedi Nehir söze nasıl gireceğini bilemeyerek. Kerem’in sessizliği, telefonu açmadan önceki konuyu aklına getirmişti. “ Sinan bana, senin adına bir paket getirdi. Yani şu anda seninle konuştuğum telefonu. Kabul etmek istemedim ama bu itirazı sana yapmam gerektiğini hatırlattı bana. "

-“ Hımm. Ne yapsak acaba? ”

-“ Telefonu geri alabilirsin mesela, " derken ses tonu, genç adamın keyifli sesine eşlik ediyordu.

-“ Bunun için çok geç. Telefonu kullandın! "

-“ Ama açıktı zaten ve aradın. "

Nehir’in kendini hayalkırıklığıyla savunması genç adamın kıkırdamasına neden olmuştu.

Buydu işte! İçinde en ufak bir kötü niyeti olmayan, O'nun masum kızıydı! Genç adamın aynı anda bir çok duygu seli içinde kendini bulmasını sağlayan, yeryüzündeki tek kadındı!

-“ Üzgünüm, hanımefendi, " dedi Kerem, elinden bir şey gelmediğine ikna etmeye çalışan satış sorumlusu edasıyla. “ O telefonu kullanmaktan başka çareniz yok! "

Nehir, Kerem’in kıkırdamasını duymuş, arkasından eğlenen ses tonuyla da genç adamın kendisiyle dalga geçtiğini anlayınca kaşlarını çatmıştı.

-“ Sen benimle dalga mı geçiyorsun?! "

Bu sorudan çok bir tespitti. Kerem’in kendisiyle dalga geçtiğini geçte olsa anlamıştı.

Kerem, Nehir’in sinirlendiğini ses tonundan anlamıştı. Ama onunla uğraşmak inanılmaz keyif veriyor, Nehir’i sinir etmek, onun sinirlendiğinde yüzünde oluşan o ifade bile ona gözünü dahi kırpmadan bakmasını sağlayabiliyordu.

Onunla dalga geçmek aklının ucundan dahi geçmemişti. Genç kızın bunu dile getirmesi boğazına bir yumru oturmasına neden olmuş, sinirleri bir anda gerilmişti.

-“ Seninle asla dalga geçmem, Nehir! Bunu hiç kimseye yapmam! Ve sen de benim için ' kimse ' değilsin! "

Kerem'in buram buram uyarı kokan ses tonu, genç adamın gerginliğini Nehir’in de hissetmesine yetmişti.

Nehir, gerilen ortamın farkındaydı ve bu defa alttan almak isteyerek dudaklarına yerleştirdiği gülümsemeyle konuşmaya başladı yeniden.

-“ Peki, " dedikten sonra alt dudağını dişlerinin arasına kıstırıp kendine bir kaç saniyelik düşünme süresi tanımıştı. “ Telefonu kabul etmediğimi söylesem, almayacak mısın? "

Nehir’in alttan almaya çabasını anlamış, başlattığı oyuna ayak uydurmaya karar vermişti.

-“ Hayır, ” dedi kesin bir dille. “ Hiçbir şekilde o telefondan kurtuluşun yok! "

-“ Ben, böyle bir şeye gerek olduğunu düşünmüyorum ama, " dedi Nehir, hâlâ ayak direyerek.

-“ Nehir! " derken bu mevzudan sıkıldığını ses tonuyla belli ediyordu, genç adam.

-“ Hımm? ”

-“ Kurtuluşun yok! ”

-“ Hiç mi? " dedi Nehir, hâlâ bir yol arıyordu kendine.

-“ ı-ıh! "

Nefesini sesli bir şekilde verip, yenilgiyi kabul etmişti en sonunda, Nehir.

-“ Teşekkür ederim... " dedi kısa bir duraksamadan sonra devam etti. “ Her şey için, " dedikten sonra devamını içinden getirdi. ' Kalbimi huzurla doldurduğun ve unuttuğum mutluluğu gözlerine bakarak görmemi sağladığın için de... '

- “ Bir an teşekkür etmemek için direniyorsun sanmıştım. "

Giderek duygusallaşan ortam kalbinin zorlanmasını sağladığı için, genç kadınla yeniden uğraşmaya başlamıştı, Kerem.

-“ Sana inanamıyorum! Bunu gerçekten düşündün mü?! "

-“ Tabi ki hayır, " deyince ikisi de gülmeye başlamışlar, kısa bir süre iki taraftan da ses çıkmamıştı.

-“ Nehir! " dedi yeniden Kerem, sesi varla yok arasında çıkmıştı.

Dilinin ucuna gelen şeyi söyleyip söylememe arasında gidip geliyordu.

-“ Kerem, benim kapatmam lazım! Tekrar teşekkür ederim. Böyle bir şeye gerek yoktu, ama - " diye devam ederken Kerem, bu mevzunun daha fazla uzatmamak için sözünü kesme gereği duymuştu.

-“ Telefonu kapatırken bu konuyu da açmamak üzere kapatalım olur mu Nehir? "

- “ Peki, tamam. İyi geceler o zaman. "

Amerika'da hava kararmamıştı ancak Türkiye'de saat gece yarısına gelmek üzereydi neredeyse.

-“ İyi geceler. "

Kapatılan telefon ekranına takılan gözlerde ve yüzlerinde, kalplerinin sahiplerinin seslerini duymalarının izleri takılı kalmıştı.

Gülümsemelerinde, sevginin ve aşkın izleri vardı.

Bu aşk belki yakacak, belki de mutlu edecekti onları... Bilmeden, sonlarını düşünmeden düşmüştü ateş iki bedenin yüreğine ve sadece birbirlerinin ruhları can verecekti o bedenlere...

* * *

Bu bölüm daha devam edecek...

Kafamda tasarladığım bölüm baya bir uzunMuş. Bunu yazıya dökünce daha iyi anladım. 2. kısmı da olacak bu bölümün, belki de 3. bir kısmı da. Onları da tamamlayınca paylaşacağım artık. Sizleri daha fazla bekletmemek kısım kısım ayırdım. Yoksa bir kaç gün daha sürerdi bölümün bitmesi...

Continue Reading

You'll Also Like

475K 19.2K 41
30-50k izlenen Yağız her gün yayın açar, Sohbet eder ve korku oyunları oynar. Işıl ise o yayıncıya aşık bir kızdır. Işıl habire yağıza Instagramdan y...
238K 5.7K 22
Hocam mı?kocam mı? +18 SAHNELER OLUCAK RAHATSIZ OLUCAKLAR OKUMASIN ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ İLİŞKİSİDİR
962K 28.6K 31
Mahallenin yaptığı yardımları ile dilinden düşmeyen, bütün kızların deli divane olup peşinden koştuğu, ağırbaşlı, yardımsever ve bir o kadar da sert...
3.2M 115K 64
Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyordum. İkiz erkek kardeşim yerine ben hayatta kalmıştım, ben yaşamıştım...