duende

By xameyukix

1.8M 138K 285K

❥ jikook Jungkook derin bakışlara, artık ıslanamayacak kadar yorgun gözlerle bakarken ''Ben senden vazgeçtiği... More

bölüm 2
bölüm 3
bölüm 4
bölüm 5
bölüm 6
bölüm 7
bölüm 8
bölüm 9
bölüm 10
*bölüm değil ama spoiler isterseniz okuyunuz*
bölüm 11
bölüm 12
bölüm 13
bölüm 14
bölüm 15
bölüm 16
bölüm 17
bölüm 18
bölüm 19
bölüm 20
bölüm 21
bölüm 22
bölüm 23
bölüm 24
bölüm 25
bölüm 26
bölüm 27
bölüm 28
bölüm 29
bölüm 30
bölüm 31
bölüm 32
bölüm 33
bölüm 34
bölüm 35
bölüm 36
bölüm değil ve silinecek
bölüm 37
bölüm 38
bölüm 39
bölüm 40
bölüm 41
bölüm 42
bölüm 43
bölüm 44/ 1. kısım
bölüm 44/2. kısım

bölüm 1

102K 4.4K 8.3K
By xameyukix

Küçük bir not: Medyada ki keman müziği hikaye için önemli. Dinleyerek okuyabilirsiniz. İyi okumalar.

21 Mart 2004/ Park Jimin

Pembe tişörtünü üstüne geçirdikten sonra kendisine son kez aynada baktı küçük çocuk ve odasından çıktı. Yemek odasına giderken yanından geçtiği aynalara bakarak duraksıyor ve tişörtüne bakıyordu.

Pembe küçük Jimin'in en sevdiği renkti.

Odaya girdiğinde kimse başını uğraştığı şeyden kaldırmadı. Babası gazete okuyordu. Ablası telefonuyla uğraşıyordu, annesi ise annesiydi işte. Park ailesiyle ilgili çıkan haber var mı diye internette dolaşıyordu. Küçük çocuk masaya oturmak için sandalyeyi geriye doğru çekti ve sürtünmeden dolayı oluşan tiz sese engel olamadı. Babası başını gazeteden kaldırıp ona baktı. Sesten rahatsız olduğunu belirtircesine kaşlarını çattı. Sonra bakışlarını tişörtüne indirdi ve bakışları daha da sertleşti.

"Jimin," dedi yüzünü buruşturarak. "Üzerine giydiğin şey kız tişörtü."

Sandalyeye otururken konuşmaya başladı ama yanlış bir şey söylediğini fark edince duraksadı.  "Ama bab-'' 


''Bay Park bu en sevdiğim renk." diye düzeltti Jimin. Her zaman içinden baba demek geliyordu ama evdeki saçma kurallara da uymak zorundaydı işte. Annesi ve babası ondan kendilerine 'Bay ve Bayan Park' diye hitap etmesini istemişlerdi.

"Neden sadece kızlar giysin ki?"

Jimin'in son söylediğiyle birlikte ablası başını telefondan kaldırdı ve Jimin'e 'sus' dercesine baktı. Çünkü Bay Park'ın bu konudaki hassaslığını biliyordu büyük olan.



"Çünkü pembe kız rengidir. Git üzerine erkeklerin giyeceği bir şey giy." dedi Bay Park ve bakışlarını tekrar gazeteye çevirdi.



"Yemekten sonra değiştiririm." dedi küçük Jimin dudaklarını büzerken.



Konu, Bayan Park'ın " Dün akşam katıldığım davette en iyi giyinenler arasına girmişim." demesiyle bölündü. Jung Su başını telefonundan kaldırmadan "Ne giymiştin ki?" dedi.


"Mor elbisemi, yeni almıştım." Böbürlenen yüz ifadesiyle platin sarısı saçlarını geriye savurdu Bayan Park. "Herkes bayılmıştı."


"Hmmm," dedi Jung Su. Dinliyormuş gibi görünmüyordu.

Bu arada aklını dolduran düşünceler yüzünden Jimin çubuklarını masaya bıraktı ve annesine döndü. "Bayan Park, bir şey sorabilir miyim?"

Aklında dün okul çıkışı üst sınıftaki iki çocuğun dudaklarını birbirine bastırması varken annesine bakıyordu. Başını tabletten kaldırmadı annesi. 


Tekrar denedi küçük Jimin. "Bayan Park?"

Annesi gözlerini devirirken, "Sor." dedi. Bakışları oğlunu bulmamıştı.


Jimin'in meraklı sesi odayı doldurdu. "Bir erkek başka bir erkeği öpebilir mi?"



Annesinin dikkatini çekmeyi başarmıştı çünkü gergin yüz ifadesi anında Jimin'i bulmuştu büyük olanın. Sonra ise gözleri Bay Park'a kaymıştı.

"Bunu neden soruyorsun?" dedi babası. Sesi katıydı.


"Okuldaki bazı hyunglar birbirlerini öpüyorlar." dedi Jimin omuz silkerek. Masumdu, sorun olduğunu düşünmüyordu.


Babası çubuklarını sertçe masaya çarptı. Siniri tepesine çoktan çıkmıştı. "O pislikler tam bir ucube çünkü," dedi. "Yaşamayı haketmeyen bok çuvallarının teki!" Kravatını sinirle çekiştirdi. "İsimlerini biliyor musun? Okul yönetmeliğine bunu bildirirsek gerekeni yapacaklardır."

"Bilmiyorum." dedi Jimin şaşkınca. Babası yemek masasında küfür etmezdi. Bu kadar sinirlenmesine şaşırmıştı küçük olan. Oysaki o çocukların kötü bir şey yaptığını hiç düşünmemişti. Bakışlarımı bu sefer ablasına çevirdi ve gülümsedi masumca. "Noona, senin de bazı erkek arkadaşların birbirlerini öpüyorlar." dedi. Jung Su gözlerini kocaman açarak Jimin'e uyarmak istercesine baktı ama Bay Park, önünde duran bardaktaki suyu yüzüne fırlatınca gözlerini sımsıkı kapatmak zorunda kalmıştı. Şaşkın bakışları tekrar babasına döndü küçük çocuğun. Bay Park'ın sinirden gözü dönmüş gibiydi, nefesleri derindi.

"Odana çık Jung Su." dedi anneleri sessizce. Jung Su hızla odayı terk ederken bakışlarını ellerine indirdi Jimin. Ablasına olan şeyden dolayı suçlu hissediyordu ama daha çok içinde tuttuğu şey yüzündendi böyle hissetmesinin sebebi. O da birini öpmüştü çünkü. Sınıf arkadaşı Jinyoung'u öpmüştü. Babasına bunu söylemek istiyordu. Kötü bir şey yaptığını düşünmemişti Jimin. En sonunda dayanamadı ve konuştu. "Ben de Jinyoung'u öptüm."

İlk birkaç saniye hiç hareketlilik yoktu. Birkaç saniyenin sonunda babası masadan kalktı. Jinyoung'u tanıyordu adam. Eşcinsel bir çiftin evlatlık çocuğuydu ve büyük olan o çocuktan da ebeveynlerinden de iğreniyordu. Bundan dolayı da Jimin'e o çocukla görüşmeyi yasaklamıştı.



Kurallarının yıkılışına sinirlenmesinden çok oğlunun onu utandıracak davranışlar sergilemesine öfke doluydu adam. Bu öfkeyle Jimin'in yanına adımladı babası.Bu sırada yüzünü yerden kaldırmadan bekliyordu Jimin. Utanmıştı. Çok büyük bir yanlış yaptığını düşünüyordu ve o yanlış yaptığında aldığı cezalar onun için hiç iyi olmazdı. 


Bay Park'ın elinin tersi yüzüne sertçe çarptığında dengesi kaybetti ve sandalyeden yere düştü ufak çocuk. Ensesinden tutulup yerden kaldırılırken Bayan Park "Joon Hyuk, yapma." dedi.

"Bizi yalnız bırak!" dedi adam sadece ve kadın yemek odasından çıkarken kapıyı sıkıca kapattı.


Dokuz yaşındaydı küçük çocuk ve babası onu yemek odasının halısında baygın bırakıp çıktığında kolu çıkmıştı ve yüzünde ezikler vardı. Dokuz yaşındaydı küçük Jimin ve dayak yerken kendine sorduğu tek şey 'yaşamayı haketmiyor muyum?'du.

23 Haziran 2004/ Jeon Jungkook

Annesinin adını haykırmasıyla gözlerini sertçe açıp yataktan fırladı küçük Jungkook. Ayağa kalktığı anda zeminin bir salıncak gibi sallandığını fark etti ama annesine ulaşma isteği bunu düşünmeyi erteledi. Odasının kapısına zar zor adımlarken birçok şeyin kırılma ve yere düşme sesi geliyordu. Jungkook ne olduğunu anlayamayacak kadar uykuluydu ve küçüktü. Odasının kapısı hızlıca açıldığında kıyafet dolabının yanındaydı  ve dolap ileri geri sallanıyordu. "Jungkook, oğlum çekil ordan!" diye bağırdı annesi ve üzerine düşecek gibi olan kitaplıktan kaçtı. Jungkook annesine doğru ilerlemek için bir adım atarken ağzını araladı ama sesi çıkmadı. Küçük çocuk korkudan dilini yutmuş gibi hissediyordu. Evdeki her şeyin neden sallandığını anlamlandıramıyordu. Bu yüzden yanındaki dolabın üzerine yıkılmaya başladığımı da fark edemiyordu. Şaşkınca dengede durmaya çalışıyor ve annesine bakıyordu küçük olan. Bayan Jeon fark etmişti. Küçük oğlunun üzerine yıkılacak dolabı fark etmişti ve o an tek yapabildiği hızlıca oğluna koşup küçük Jungkook'un bedenini dolabının gerisine ittirmekti. Bunu yapması kendi bedenini dolabın önüne geçirmesine sebep olmuştu büyük olanın ve kendini kurtarması için gereken süreye de sahip değildi. Dolap annesinin üzerine düştüğünde küçük Jungkook annesinin onu sertçe ittirmesinden dolayı dengesini kaybetmiş ve yere düşmek zorunda kalmıştı. Dizlerinin üstünde emekleyerek annesinin yanına ulaştı minik çocuk. Bayan Jeon'un başından süzülen kan yerde küçük bir gölcük oluşturmuştu ve rengi Jungkook'un düştüğünde yaralanan dizinden akan sıvıdan daha koyuydu.

"Anneciğim?" dedi küçük. Annesinin üzerindeki dolaba baktı kaşlarını çatarak. 'Çok ağır değil mi?' diye düşündü ama annesi hiçbir şey demiyordu. Küçük ellerini dolabın üstüne koyup ittirmeye çalışırken zeminin daha fazla sallanmasıyla irkildi küçük çocuk. Annesinin neden böyle bir anda uyuduğunu anlayamıyordu ve korkuyordu. Camların kırılma sesi kulağına ulaştığında onları sıkıca kapattı ve annesinin yanına uzandı. Gözleri koyu kırmızı sıvıya odaklanmıştı.

***

Üzerindeki büyük betondan dolayı hareket edemiyordu küçük Jungkook. Başı yana dönmüştü ve hemen üstünde bir duvar vardı bu yüzden başını diğer tarafa çeviremiyordu. Üç kere sabah olmuştu, bu küçüğe üç gündür orada olduğunu düşündürtüyordu. Başını hareket ettiremiyordu, bu da üç sabah boyunca annesinin cansız bedenine bakmak zorunda bırakmıştı onu. Annesi hiç hareket etmemiş, hiç konuşmamıştı ve kötü kokmaya başlamıştı. Başından akan o koyu sıvı zeminin birçok yerini kaplamıştı ve Jungkook onun bilgisayarındaki silah oyunuyla birisini öldürdüğünde çıkan sıvıyla aynı sıvı olduğunu anlamıştı. Küçük çocuk üçüncü sabah olduğundan beri hiç ağlamamıştı. Gözleri acıyordu ağlamaktan ve boynu çok ağrımıştı. Ağzı kurumuştu, çok acıktığını hissediyordu. Hala uzaklardan bir yerlerden bir ses geliyordu küçüğün kulağına. Bir keman sesi geliyordu ama çok cılız bir sesti. Yine de bu Jungkook'u rahatlatıyordu. O sese tutunuyordu. Annesinin ölü bedenine bakmak zorunda kalırken bir yandan da o sesi dinliyordu Jungkook. Altı yaşındaydı küçük çocuk. Annesinin ölü bedeninin yanında uzanırken ve gözlerini o görüntünün üstünden çekemezken üç gün boyunca orada kalmıştı ve altı yaşındaydı. Orada öylece hareketsizce yatıyordu. Altı yaşındaydı ve aklında sadece 'çalan müziğin adı ne?' sorusu vardı.


Hikayenin adını açıklama kısmına gelirsek, gerçi tanıtımda var ama olsun,

Duende (İspanyolca): Bir sanat çalışmasının bir insanı derinden etkileyen gizemli gücü.

Adagoi in g minor, eserimizin adı bu arada.
Eh, sanat eserininin anlamını bölümün sonunda anlamışsınızdır :3
Ve...

Continue Reading

You'll Also Like

35.8K 2.1K 40
Komşunuz Barış Alper Yılmaz olursa ne mi olur?
79.2K 9.8K 13
Yaşadığı mahallenin gözde omegası balet Taehyung, orada göreve yeni başlayan yüzbaşı alfa Jungkook'la ruh eşi çıkar.
152K 6.4K 34
ʜᴇʀ şᴇʏ ꜱᴀʟᴀᴋ ᴋᴀʀᴅᴇşɪᴍɪɴ ʏᴀʟᴀɴıʏʟᴀ ʙᴀşʟᴀᴅı... ꜱɪᴢ: ᴅᴇʟɪᴋᴀɴʟıʏꜱᴀɴ ᴋᴏɴᴜᴍ ᴀᴛᴀʀꜱıɴ!
283K 27.8K 40
jeon: içtiğim boktan sigaraların seni bana getireceğini biliyor olsaydım, çoktan ciğerlerime siktiri çekmiştim. for ne jupiter.