Yanlış Numara?

By sesengulcan_

22.4K 1.7K 455

Biri, yaşadığı hayatın ona hediye gibi gelmesiyle sevinen, hayatını düzgün, sade bir biçimde yaşamaya adamış... More

Birinci Bölüm☎
İkinci Bölüm☎
Üçüncü Bölüm☎
Dördüncü Bölüm☎
Beşinci Bölüm☎
Altıncı Bölüm☎
Yedinci Bölüm☎
Sekizinci Bölüm☎
Dokuzuncu Bölüm☎
Onuncu Bölüm☎
On Birinci Bölüm☎
On Üçüncü Bölüm☎
DUYURU!
On Dördüncü Bölüm☎

On İkinci Bölüm☎

619 43 14
By sesengulcan_

Sizleri seviyorum ❤❤

İyi okumalar..

Multimedya; Özgür.
...

 Gözlerimi açtığımda hastane yatağındaydım. Kim getirmişti beni buraya? Ne olmuştu bana? Kendimi biraz zorlayarak hatırlamaya çalıştım. En son beni bir yere götüren hırsızın yanından kaçabilmiştim. Sonra koşarken bir araba... Özgür. Özgür getirmişti beni buraya. "Hemşire!" Diye bağırdım kapıya doğru. Bir tane hemşire endişeyle içeriye girdi. Bende herhangi bir kusur olmadığını görünce rahatlamış gibi oldu sonra konuşmaya başladı.

 "Efendim Almila Hanım, ne oldu?" Bu nazik konuşmasıyla benim daha demin fazla kaba olduğumu anladım ve bu durumu kapatmaya çalışarak gülümsedim. "Özgür, yani beni buraya getiren kişi şu an nerede?" Dedim kibar olmaya çalışarak. "Özgür Bey şu anda yan odada. Buraya geldiğinizde sizi sedyeye bırakır bırakmaz kendisi bayıldı. Onu da bir odaya almak zorunda kaldık. Ama eğer durumunu soruyorsanız iyi, kötü bir şeyi yok." Dedi samimi şekilde. Ben de hemşireye gülümsedikten sonra yaklaşık 2 saate kadar taburcu olacağımı söyledi ve odadan ayrıldı.

 Komodinin üstünden su dolu bardağı alıp dudaklarıma götürdüm. Daha bir yudum içmiştim ki kapım gümbürtüyle açıldı. İçeriye en önde Ezgi, arkasında Aykut, Utku, Bora ve en arkada da Özgür telaşlı gözlerle bakıyorlardı. İyi olduğumu onlara yansıtmak için yanaklarımı acıtan gülümseme sergiledim. Anında Ezgi kollarıma yapışırken aynı zamanda da konuşuyordu. "Ah! Allah'a şükürler olsun ki iyisin. Seni ne kadar merak ettim haberin var mı? İyisin değil mi bak bir şeyin yok. Ha?" Dedikten sonra yavaşça sağ omzumu okşadı. Acının etkisiyle yüzümü buruşturdum. Ezgi hemen panikle bol hastane kıyafetinin kolunu yukarıya sıyırdı. "Buraya ne oldu böyle? Almila ne oldu diyorum sana! "Dedi kolumun baştan aşağısının mor olduğunu görünce.

 "Bir şey yok, sakin olur musun ilk önce? Sadece şey yap-" sözümü bölerek "Ne yaptı? Kim?"

 "Yahu bir dur. Hırsız, kim olacak. Ben kollarım bağlı sandalyedeyken yere düşürdü sandalyeyle. Ellerim de bağlı olduğu için yere düşerken de kendimi koruyamadım. Pek önemli değil ama boş ver." Ezgi tam bir şey diyecekken tekrar kapım açıldı. Ne çok açıldı şu kapı!

 İçeriye annem ve babam girerken annemin halini gördükten sonra gözlerim dolmaya başladı. Kadın şu 2 günde çökmüştü resmen. Onun bir bebeği vardı. Böyle yapmamalıydı. "Anne." Dememle kollarıma girdi. Çok özlemiştim. Kokusunu, sıcaklığını. Her şeyini. Annemle yaklaşık 1 dakika sarıldıktan sonra gözleri kızarmış olan babama sarıldım. Sanırım uzun zamandır ilk defa sarılıyordum babama. Onu da özlemiştim. O benim hayattaki değer verdiğim tek erkekti. Onu sevmeyecek miydim?

 "Özür dilerim kızım." Dedi babam. Babam. Benden. Özür diledi. Bu hayatta bir babanın kızına özür dilediği ya da oğluna özür dilediği, görülebilecek bir şey midir? Ama baba suçluysa görülebilecektir, görülmüştü de. Benden ayrılırken gözleri yaşlıydı. Babamın daha fazla ağlamasını istemediğim için kafamı salladım. Babam benden uzaklaşırken gözlerini sildi. Sonra annem şimdi taburcu edilebileceğini söyleyerek odadan çıktılar. Geldiklerinden beri ayakta duran Ezgi ve diğerleri boş bulduğu yere oturdular. Özgür'e teşekkür etmek istiyordum. Ama bu teşekkürü şu andaetmeliydim? Daha sonra etsem olur muydu? Bence şu anda etmeliyim. Hafifçe öksürerek gözlerimi Özgür'e çevirdim. "Teşekkür ederim." Herkesin gözü bana çevrilirken Özgür sabitti. Sonradan kendisine denildiğinin farkına vararak gözlerini bana çevirdi. Konuşmama devam ettim.

 "Teşekkür ederim çünkü beni kurtarmaya çalıştığın için. Özür dilerim. Çünkü seni kurtaramadığım için." Kafamı aşağıya eğerek gözümden akan yaşı sildim. Neden ağlıyordum hemen? Ayrıca hayatımda ilk defa babamdan sonra bir erkekten özür diliyordum ve kendimi çok mahcup hissediyordum. "Almila saçmalama senin ne suçun olabilir ki? O adi şerefsiz seni arabayla kaçırırken ben kaza yaptığımda elinden ne gelebilirdi? Kendini suçlu hissetme. Ben iyiyim. Biz iyiyiz. Şimdi kalk ve hastaneden çıkalım bir an önce. Annenler halletmiştir taburcu işini. "Bir şey söylemeyi unutmuş olmalı ki kaşlarını kaldırdı. "Bu arada rica ederim, ne demek." Dedi ve gülümsedi. Ben de artık kendimi üzmemem gerektiğini anladım. Yattığım yerden Ezgi'nin yardımıyla kalkarken hiçbir eşyam olmadığı için kapıya doğru yürüdüm. Koridorda çete gibi yürüdüğümüzün farkındaydım. Bir kişi hastane kıyafetiyle önde ölü gibi yürüyor, arkasında 4 kişi onu takip ediyor. Bir dakika. Hastane kıyafeti? Buraya gelirken üstümde olan kıyafetlerim nerede? Anneme doğru yaklaşınca kulağına kıyafetlerimi sordum. O da boş ver eve böyle git cevabını verdi. Hepimiz hastaneden çıkarken karşımızda 3 tane araba vardı. Biri bizim biri Özgür'ün diğerini tanımıyordum herhalde bizim çocuklardan birinindir diyerek arabaya bindim. Tahminim doğru çıkarak araba bizimkilerden yani Aykut'un arabasıymış.

 Eve doğru giderken aynı zamanda arkama bakıyordum. Bizi takip ediyorlardı. Herhalde bizim eve geliyorlardı. Ya da herhangi bir yerde ayrılacaklardı. Fazla yorgundum ve bir an önce eve gidip uyumak istiyordum. Eve girerken aklıma bir şey takıldı. Barış abim neredeydi?

 "Anne, Barış abim nerede?" Dedim ayakkabılarımı çıkarırken. "Ah ya unuttuk onu iyi mi? Babanla çıkıyoruz biz, anlatırım eve gelince tamam mı kuzum?" Alnımdan öperek arabaya bindiler. Acaba kötü bir şey mi olmuştu Barış abime? En son hırsızlardan birinin bacağından vurmuştu. Ya hapisteyse? Daha fazla düşünmek ve kendimi üzmemem lazımdı. Hepimiz birlikte eve girerken merdivenlere yöneldim. Ezgi de arkamdan geliyordu. Merdivenin son basamağını çıkarken annemlerin odasını gördüm. O tarafa doğru korkarak bakarken Ezgi kolumdan tutarak dolabımdan pijamalarımı çıkardı. Üstümdekileri çıkarıp pijamalarımı giydikten sonra yatağıma girdim. Ezgi'nin öpücüğünü de aldıktan sonra uzun zamandır uykuya hasret gözlerimi karanlığa ittim.



...



 Birkaç tabak sesi ve kavga sesleriyle gözlerim istemsiz açılmıştı. Kim kavga ediyordu böyle? Yorganı üstümden atarak üstümdeki pijamaların oluşuna omuz silktim. Onlar benim arkadaşımdı gülmezlerdi değil mi? İnşallah. Çünkü ayıcık ve kırmızı kalpler vardı pijamamda ben olsam ben şahsen gülerdim. Kapımı açıp merdivenlere yöneldim. Sesler daha net anlaşılıyordu. Yemek kavgası yapıyorlardı sanırım. Merdivenden inince direkt oturma odası görünüyordu. Özgür koltuğa oturmuş televizyon izliyordu. Benim geldiğimi görünce kahkaha patlattı. Hâlâ kahkaha atmaya devam ediyordu. Bende yanımdaki yastığı kafasına fırlattım. "Çok komik!" Diye mırıldandım. Özgür'ün hayvan gibi kahkahasını bile duymamışlardı. O kadar kavga vardı içeride. "Ne oluyor?" dedim kaşımla mutfağı göstererek. "Omlet için kavga ediyorlar." Diyerek hâlâ gülmekte olduğu pijamama bakıyordu. Ona göz devirerek mutfağa yöneldim. Kolumdan tutup "Boş ver onları ben ikimize yaparım. Ama sanırım bunlara yetmemiş ve kimse yapmıyor. Bekle onlara yapayım gelirsin sen de. "Dedikten sonra unutmuş olmalı ki "He bu arada. Aramızda uzun zamandır olmadığın için bir kıyak bu. Ayrıca fazla açım. Yani kendine özel bir şey zannetme kırmızı kalpli ve ayıcıklı hanımefendi." Deyip göz kırptı. Teşekkür etsem kolunavursam anlamadım ama sadece 'peki' diyerek koltuklardan birine oturdum. Televizyonda dolaşırken Bernard'a rastladım. Küçükken hep izlerdim. Sesini açıp izlemeye başladım.

 Ben izlerken içerideki seslerin de yavaş yavaş gittiğini fark ettim. Sanırım Özgür onlara da yapıyordu ki zaten öyle demişti. Bir kaç dakika sonra kapı açılıp içeri girdiklerinde hepsi 'Almila uyandın mı? 'Sorularını soruyordu. "Yok uyanmadım bakın hâlâ uyuyorum."

 "İyi misin diyecektim ama sanırım bunları dediğine göre fazla iyisin ha?" Dedi Ezgi ve kirlendiği için olmalı gözlüğünü çıkarıp camını sildi. Hepsi koltuğa otururken Özgür'ün sesini duydum. "Kırmızı kalpli ve ayıcıklı hanımefendi! Buyurun yemek yapıyorum size." Diye bağırdı. Onun kırmızı kalpli ve ayıcıklı demesinin ardından herkes aynı anda gözlerini pijamama çevirdi ve aynı anda da kahkaha patlattılar. "Of aman be gülün siz." Diye çemkirerek mutfağa girdim. Masaya yaklaştığımda daha bir şey yapmamıştı. "Ee daha bir şey yapmamışsın hani hazırdı?" Dedim kafamı tekrar ona çevirip.

 "Ben sana hazır demedim. Buyurun yemek yapıyorum dedim. Bu hazır demek mi? Neyse bize başka bir şey yapıyorum. Benim kaslı vücudum bir omletle doymaz. Ayrıca sen de, bir ayı olduğun için sen de doymazsın diye düşündüm ve menemen yapmaya karar verdim." Diyerek göz kırptı. Yanına gidip "Ben ayı deği-"

 "Yalan söyleme Bernard'ı izliyordun." Dedi gülerek. "Bernard'ı izliyordum ama bu benim ayı olduğum anlamına gelmez belki de senin yaşamını merak ediyorumdur." Diyerek bu sefer de ben göz kırptım. Kahkaha atmaya başlayınca ben de kendimi tutamadım. Bu çocuk deliydi. Ben ondan deliydim. Aramızdaki yaş farkı 5 olduğu halde arkadaş gibiydik. Yani ben bu durumdan memnundum. Kahkahalarımız sona erdiğinde önüme domates ve bıçağı koydu. Ardından da kesme tahtasını. İyi de ben domates kesemiyordum. Nedenini bilmiyorum ama bir tek elimi domates keserken daha doğrusu kesmeye çalışırken kesiyordum.

 "Ben bunu yapamam." Dedim önümdeki domatesi ileriye iterken. "Ne demek yapamam. Bana yardım edeceksin kırmızı kalpl-"

 "Tamam! Of deme artık şunu." Deyip koluna vurdum. Adımı söylesin ne diye durmadan kırmızı kalpli ve ayıcıklı hanımefendi diyordu? Öküz şey. Zaten söylerken insanın canı çıkıyordu. Üşenmiyor muydu? Tabii ki de üşenmiyordu. Bu da soru muydu?

 Korka korka tekrar önüme çektim domatesi. Yemeyi seviyordum ama kesmesini beceremiyordum. Allah sonumuzu hayretsin. İlk inişi güzel yaptım. İkinci, üçüncü derken ah bir şey oldu. Ama bana değil canım acımıyor. Yoksa acı çekmeden mi öbür tarafa gittim. Bizim mutfağa benziyor burası. Ah yoksa herkesin kendi evi mi oluyor? Ne kadar güzel. Alışmama da gerek kalmayacak. Kafamı soluma çevirdiğimde Özgür'ü gördüm. O da mı ölmüştü de yanıma gelmişti. Eli kanıyordu. İyi de cennette böyle şeyler olmaz ki.

 "Almila bön bön bakmasana yara bandı getir bir şey getir." Dedi suratıma anlamaz ifadeyle bakarken. "Ama cennet-" sözümü bölerek "Kızım ne cenneti iyi misin? Elimi kestim ve yara bandı getirmeni bekliyorum." Dedi kapıyı göstererek. Elimde olan bıçağın varlığını hissetmem geç olmuştu. İşaret parmağımdan çıkan kanla yavaşça Özgür'e bakıp haylazca gülümsedim.

 "Sakar. "Diye mırıldanmıştı. Mırıldanmamıştı aslında sadece ben yara bandı almaya giderken söylemişti bunu. Bir dakika sanki o sakar değildi. "Sensin o sakar!" Diye bağırdım. Yara bandı alırken Ezgi ve diğerleri görmemişti beni. Görmemeleri daha iyiydi şimdi Ezgi parmağımı kestim diye ortalığı ayağa kaldırırdı kafamı kesmişim gibi. İki tane yara bandı alarak mutfağa geri döndüm. Birini ona verip birini de kendi parmağıma yapıştırdım. "Hani sen kesmezdin elini?"

 "Bilmem, belki yanında böyle bir güzellik olunca kesebiliyormuş insan demek ki." Dedikten sonra kahkaha attı. Neydi şimdi bu? Dalgageçmişti? Ya bu çocuk neden iki dakika ciddi olamıyordu? Doğru ya sanki ben olabiliyordum. Ona göz devirerek dikkatlice domatesi kesmeye devam ettim. O da biberi kesiyordu. Benim işim bitince gidip sofraya oturdum. Tamam sandalyeye, sofraya değil.

 "Ee ne yaptınız millet?" Diyerek Ezgi girdi mutfağa. Parmağımı gözüne doğru sallayarak önümdeki sandalyeyi gösterdim. Endişeyle yanıma gelip "Ne oldu parmağına?" Dedi. Ardından Özgür de bize dönerek kestiği parmağını gösterdi. Ezgi ona göz devirip güldükten sonra Özgür de bulaşık süngerini karşılık olarak kafasına fırlattı.

 "Domatesi keserken parmağımı kestim. Özgür de biberi keserken." Dedim gülerek. Ezgi hınzırca bakış atıp mutfağı terk edecekken arkasından bu sefer ben fırlattım masaya düşen bulaşık süngerini. Salak şey durmadan Özgür ile ilgili bir şey olsa bu gülüşü yapıyordu. Ocaktan ses gelince kafamı o tarafa çevirdim. Sanırım ya da şunu söylemeliyim ki hele şükür menemeni yapıyordu. Birkaç dakika geçeceği ve canım sıkıldığı için odama telefonumu almaya gittim.

 Telefonumu alıp tekrar gelirken Ezgi ve Aykut da film açmaya çalışıyorlardı. Şu anda karnım çok aç olduğu için filmi düşünemiyordum. Ayrıca biz yokken izlemezlerdi değil mi? Tekrar mutfaktaki sandalyeye otururken uzun zamandır girmemiş olduğum Whatsapp'a bastım. Bizim gruptan mesaj vardı bir de Talha'dan. Talha mı? Ne oldu ki? Üstüne bastığımda 'Almila, Ezgi yanındaysa telefonuna baksın. He pardon, bu arada geçmiş olsun. İşim olmasaydı gelecektim yanına ama önemli bir işim çıktı kusura bakma :/'  yazmıştı.

 "Ezgi telefonuna bakacakmışsın Talha dedi! "Diye bağırdım içeriye doğru. Ben bile telefonumu elime alıp baktım. Ezgi bakmadı. Çocuk da merak etti haliyle. Ben de ederdim. 'Sağ ol Talha. Ezgi'ye de söyledim :) ' mesajı gönderdikten sonra kokular gelmeye başladığı için telefonumu kilitleyip kenara koydum. Özgür de o arada tavayı önüme bırakmıştı. Ekmek yerini işaret ettikten sonra oturmadan kalkıp ekmeği aldı.

 "Zehirlenmem değil mi?" Dedim kıkırdayarak. "Hıı çok komik ne demezsin sen de yapmış sayılırsın ne bilelim domatese zehir katmadığını?"

 "Tamam ya bir şey demedim. Sana laf yetiştiremeyeceğim, çok açım." Ekmeğimi alıp önümdeki menemeni yemeye başladım. Biraz tuzluydu ama bir şey demedim. Çocuk sonuçta benim için yemek yapmıştı. Bu durumda da ses çıkartmamam gerekiyordu.

 "Şimdi senin kaç gün devamsızlığın oldu?" Dedi ağzındakini bitirdikten sonra. Ben de bilmiyordum ki bir gün baygın geçmişti. Sonra of bilmiyorum. Omuzlarımı yukarı kaldırıp ve dudağımı aşağı büzerek bilmiyorum demeye çalıştım. Anlamıştı. Mutluydum. Kendi kendime gülerken bana bön bön bakıyordu. Ne var olamaz mı? O sanki kendi kendine konuşup gülmüyordu. Ya da sadece ben mi yapıyordum. Menemen bitmişti ve artık bulaşık zamanı gelmişti. Oflayarak tabakları tezgâha koydum.

 "Sen git çocukların yanına film açmaya çalışıyorlar yardım et ben yaparım." Dedi Özgür. Bu benim işim değil miydi? "Hayır olmaz ben yapacağım." "Gider misin Almila?" Suratını hiç bu kadar ciddi görmediğim için korkarak kapıya doğru ters ters yürüdüm. Bir beden? Birine çarptım. Kafamı çevirdiğimde Ezgi bana pis pis sırıtıyordu. "Mutfakta da yetenekli ne kadar güzel." Dedi fısıldayarak. "Ezgi sinirimi bozma benim bak ayrıca o senin hocan!" Dedim sesimi kısmaya çalışarak. "Demek senin değil ki 'bana senin hocan o' dediğine göre?" Dedikten sonra thug life yaparak çocukların yanına koştu. Deli ya bu kız. Yine ne yaptı etti işin içinden sıyrıldı. Ne Özgür be!

 Ben de içeriye gittikten sonra hâlâ televizyonda film açmaya çalışıyorlardı. Herhalde internetten yapıyorlardı. Görünürde CD falan yoktu. Zaten buraya CD ile falan gelmemişlerdi. Bir de benim filmle alakam olmazdı. "Allah aşkına verin şu kumandayı. İki saattir açamıyorsunuz."

 "Oo ayıcık doydun da yanımıza mı geldin sen?" Dedi Aykut. Bugün benle fazla dalga geçmemişler miydi? "Ay aman ne kadar komik!" Diyerek göz devirdim. Tamam benim için gelmişsiniz eyvallah ama dalga geçmeyin bari yahu!

 Sonunda filmi açmıştık. Özgür de aramıza katılırken patlamış mısır yapmıştı. İnşallah mutfağı karıştırmamıştır yoksa annem beni kes- bir dakika annem? Annemi hiç aramamıştım. Ne olmuştu? En son geleceğim demişti başka bir şey dememişti. Barış abim. Onun yanına gitmişlerdi. Telaşla önümdeki patlamış mısır tabağını sehpaya koyarak telefonumdan annemi tuşladım. Bu hareketimle herkesin gözü bana dönmüştü. Çalıyor... Çalıyor... Açtı.

 "Anne?"

 "Efendim anneciğim?"

 "Gelmediniz hâlâ Barış abime ne oldu?"

 "Kızım Barış abin şu an nezarethanede."

 "Ne?"



...




Bölüm sonuu. Bu bölüm biraz güzel oldu ha? Çok beklediniz biliyorum ama kusura bakmayın :( sizi seviyorum. ❤❤❤❤


Continue Reading

You'll Also Like

148K 1.2K 10
Aile baskısı olan bir genç ne kadar cesaretli olabilir? Hayallerini yaşamak sadece rüya mı? Belki de elinden tutacak bir ele ihtiyacı vardır. O el s...
ASYA By Su

ChickLit

290K 16.3K 33
Abi kitapları kıtlığı çekiyorsanız doğru yerdesiniz. Bölümleri yazdıkça atacağım. "Onu istemiyorum." Nefret dolu bakışları bendeyken babamdan uzakla...
363K 19.8K 45
Şanlıurfa ☞ Muğla 0546****; Fotoğraf* 0546****; Belli ki bu yoldan yürümüşsün... 0546****; Yoksa etraf böyle çiçeklenmezdi. İlsu; Var öyle marifet...
691K 31K 20
Yasmîn, annesiyle birlikte Zemheroğlu konağında çalışmaktadır. Zemheroğlu Mardin'in en köklü aşiretidir. Yasmîn'in babası bir gece ansızın annesini...