AHALİ

By yazardayazar

8.3M 461K 1.4M

Aleyna'nın yaz tatili için doğduğundan beri, bir kez bile görmediği amcasının yanına gönderilmesi ve onun üve... More

HİKAYE TANITIMI
KARAKTER TANITIMI
BİRİNCİ BÖLÜM
İKİNCİ BÖLÜM
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
TENİMDEKİ İMZA ÖN SATIŞTA!
BEŞİNCİ BÖLÜM
ALTINCI BÖLÜM
YEDİNCİ BÖLÜM
SEKİZİNCİ BÖLÜM
DOKUZUNCU BÖLÜM
ONUNCU BÖLÜM
ON BİRİNCİ BÖLÜM
ON İKİNCİ BÖLÜM
ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
ON BEŞİNCİ BÖLÜM
ON ALTINCI BÖLÜM
ON YEDİNCİ BÖLÜM
ON SEKİZİNCİ BÖLÜM
ON DOKUZUNCU BÖLÜM
YİRMİNCİ BÖLÜM
YİRMİ BİRİNCİ BÖLÜM
YİRMİ İKİNCİ BÖLÜM
YİRMİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
YİRMİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
YİRMİ BEŞİNCİ BÖLÜM
YİRMİ ALTINCI BÖLÜM
YİRMİ YEDİNCİ BÖLÜM
YİRMİ SEKİZİNCİ BÖLÜM
YİRMİ DOKUZUNCU BÖLÜM
OTUZUNCU BÖLÜM
OTUZ BİRİNCİ BÖLÜM
OTUZ İKİNCİ BÖLÜM
OTUZ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
OTUZ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
OTUZ BEŞİNCİ BÖLÜM
OTUZ ALTINCI BÖLÜM
OTUZ YEDİNCİ BÖLÜM
OTUZ SEKİZİNCİ BÖLÜM
OTUZ DOKUZUNCU BÖLÜM
KIRKINCI BÖLÜM
KIRK BİRİNCİ BÖLÜM
KIRK İKİNCİ BÖLÜM
KIRK ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
KIRK DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
KIRK BEŞİNCİ BÖLÜM
ÖZEL BÖLÜM
AHALİ (2. SEZON)
KAPAK, AYRAÇ VE POSTER
ÇIKIŞ TARİHİ, İMZA GÜNÜ VE SIKÇA SORULAN SORULAR
FRAGMAN, İMZA GÜNÜ VE SEZON FİNALİNE DAİR İPUÇLARI
FRAGMAN, KAPAK VE AYRAÇ

ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

132K 8.5K 3.5K
By yazardayazar


AHALİ - ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM


Göle vardığımızda kıyafetlerimi çıkarmadan kendimi içine attım ve kıyıda kalmayıp derinlere, su seviyesi bel hizamı geçinceye kadar ilerledim. Birkaç kez suya girip çıkarak vücudumu baştan ayağa ıslattıktan sonra popomdaki yanma hissi azalıp kaybolurken rahatlayarak nefesimi dışarı verdim. ''Ohh be!''

Başımı çevirip Atahan'a baktığımda onu en son bıraktığım yerde, göl kenarındaki çalılıkların oradaydı fakat bıraktığımın aksine ayakta değil oturuyordu, kaşla göz arasında defteriyle kalemini kuşanmıştı. Ne yaptığını bilmiyordum ama her ne yapıyorsa tamamen yaptığı şeye konsantre olmuş, benim varlığımı bile unutmuş gibiydi.

Allah aşkına ne yapıyor şu defterde? diye geçirdim içimden. Bundan önceki seferlerde ne yaptığını birkaç saniyeden fazla bir süre izlemeye fırsatım olmamıştı; genelde Atakan, onu izlememe izin vermeden defteri kapatıp yaptığı şeyi bırakıyordu. Ama bu sefer onu iş üstünde yakalamıştım. Gerçi yakalamak sayılmazdı ama her neyse. Fırsattan istifade durup onu izledim. Elinin hareketlerine bakılırsa yazı yazmıyordu; eli defter sayfasının üzerinde bir oraya bir buraya gidiyordu. Resim mi çiziyordu acaba? Şu anda en olası ihtimal bu gibiydi.

Islanıp alnıma yapışan saçlarımı elimle geriye atıp saçlarımı bir omzumda topladım. Ellerimle tişörtümün eteğini kavrayıp avuçlarımın arasında çevirerek suyunu sıktıktan sonra kıyıya, Atakan'ın yanına doğru ilerlerken onu izlemeye devam ediyordum.

Önünde, aramızda birkaç adımlık mesafe kala durduğumda kalemi sayfaların arasında koyup defteri pat diye kapattı. Başını havaya kaldırıp oturduğu yerden bana baktı. Ipıslak olduğumun ve kıyafetlerimin üzerime yapıştığının farkındaydım, göl kenarına geldiğimizde popom ocağın üzerine oturmuşum gibi yandığından kıyafetlerimi çıkarmak aklımın ucundan bile geçmemiş direk suya atmıştım kendimi. Neyse ki bu defa tişörtüm beyaz renkte değildi o yüzden ıslanınca transparan bir hal almamıştı, hatlarımı göstermesi haricinde güvendeydim yani. Atahan da ıslaklığımı fark etmiş olsa gerekti ama İlker'in aksine üzerine yorumda bulunmadı veya bakışlarını yüzümden aşağıya indirmedi. Centilmen dediğin, diye geçirdim içimden. Demek ki bütün erkekler İlker gibi hayvan değilmiş.

''İyi misin?'' diye sordu.

Başımı onaylama manasında salladım. ''İyiyim.'' Omzumun üzerinden baş parmağımla gölü işaret ederek, ''Bu göl kurtarıcı meleğim gibi bir şey oldu. 2 gündür ne zaman zor duruma düşsem yardımıma yetişiyor,'' dedim gülümseyerek.

Bir kaşını soru soran bir edayla yukarı kaldırıp, ''Benim de ufak bir payım yok mu sence?'' dedi vurgulayarak. ''Malum seni buraya getiren benim hani...''

Dudaklarımı hafifçe büzüp işaret parmağımla çenemde ritim tutarak düşünürmüş gibi yaparken, ''Hmm...'' diye mırıldandım. Ardından, ''Senin de şöyle ufacık bir payın olabilir tabi,'' derken elimi görebileceği şekilde havaya kaldırıp işaret parmağımla başparmağım arasında bir veya iki santimlik bir mesafe oluşturdum.

Bakışlarını benden ayırıp başını yana çevirerek, ''Ufacıkmış...'' diye homurdandı. ''Boşuna dememişler iyilik yap denize at diye...''

Dudaklarım onunkilerin tam tersine yukarı kıvrılırken çalılıklarda hop diye yanına oturuverdim ve elimle dizine vurdum. ''Şaka yaptım şaka! Sende amma alıngamışsın he!'' dedim alayla.

Bana döndü. ''Alınmadım,'' diye reddetti.

''Hı-hı tabi...'' dedim inanmadığımı belli eden bir ses tonuyla.

''Alınmadım,'' diye tekrarladığında gülümsemem genişledi. ''Ne gülüyorsun?''

Omuz silkerek, ''Doğrusunu bildiğim yalanları dinlemek komik oluyor da...'' diye yanıtladım.

Yenilgiyle oflayıp, ''Tamam, tamam. Belki biraz alınmış olabilirim,'' diye kabullendi.

''Şaka bir yana, gerçekten teşekkür ederim. Önce çamurdan kurtardın beni, sonra da karıncalardan...'' Karıncalardan bahsetmek popomdaki yanma hissini anımsayıp yüzümü buruşturmama ve yerimde kıpırdanmama neden oldu. ''Ah, o karıncalar... Dua etsinler hayvanseverim, olmasam çoktan yuvalarını başlarına yıkmıştım!''

''Bir şey değil. Benim yerimde kim olsa aynı şey yapardı,'' dedi omzunu bir silkişle hareket ettirerek.

''İlker bile mi?'' Neden böyle bir şey sorma gereği duymuştum bilmiyorum.

Başını hayır anlamında iki yana salladı. ''İlker hariç. O işin ucunda kendi çıkarı yoksa kimseye yardım etmez.''

Kısa bir zaman önce İlker'le odamda yaptığımız konuşma geldi hemen aklıma. Yanılıyorsun, diye geçirdim içimden. Bana etti. ''Kardeşlerine bile mi?''

''Biz aynı kanı taşıma ayrıcalığından faydalanıyoruz. Ama bazen o bile yeterli olmayabilir.''

İlker'in kendi kardeşlerine sırt çevirebileceğine inanamıyordum. Nasıl inanabilirdim ki? Bana -şunun şurasında bir buçuk gündür tanıdığı birine- bile hiçbir çıkarı yokken yardım eden birinden bahsediyorduk. Şebnem konusunda beni özel olarak uyarmasına gerek yoktu ama o yine de yapmıştı. ''Bence abartıyorsun.''

''Abartmıyorum,'' diye karşı çıktı. ''Bir tek annem için gözünü kırpmadan her şeyi yapacağından eminim, onun dışında -söz konusu kardeşleri bile olsa- garanti veremem.''

Bir dakika kadar ikimiz de konuşmadıktan sonra, ''Neyse, boş verelim şimdi bunu,'' diyerek sessizliği bozdum. ''Sana bir şey sorabilir miyim? I-ıhm, şey... Biraz özel bir soru olabilir, o yüzden cevaplamamakta özgürsün. Ama sormazsan çatlayacağım.''

''Sorabilirsin tabi. Ama cevap alabilir misin? Orasını bilemem,'' dedi dürüstçe.

Omuz silktim. ''En azından şansımı denemiş olurum.''

''O zaman yolla gelsin,'' dedi soruyu kastederek.

Anlık bir tereddüdün ardından çekingen bir edayla elimle defteri işaret edip, ''O defterde ne yapıyorsun?'' diye sordum.

Cevap vermeden önce biraz bekledi, söylemekle söylememek arasında kararsız kalmış gibiydi. ''Söylerim ama bir şartla.'' Şart mı? Ne şartı? Meraklı ve beklenti içindeki gözlerle ona baktım. ''Bu aramızda kalacak. Kimseye söylemeyeceksin.'' Üstüne basmıştı.

''Bir dakika!'' dedim dur dercesine elimi havaya kaldırarak. ''Bu defterde ne yaptığını kimse bilmiyor mu?'' Vurgulamıştım.

Başını sallayarak, ''Aynen öyle Sakar Kız,'' diye onayladı.

''Ailen?''

''Varlığından bile haberleri yok,'' diye yanıtladı ve ardından, ''Eee ne diyorsun? Sır tutabilir misin?'' diye ekledi.

Evet, sır tutabilirdim, her ne kadar bunun -her ne yapıyorsa onun- neden bir sır olarak kalmasını istediğini bilmesem de. ''Kabul, kimseye söylemeyeceğim.''

Atahan birkaç dakika bir şey söylemedi. Sonrasında derin bir nefes alıp vererek, ''Resim çiziyorum,'' dedi pat diye. Onu izlerken yaptığım tahmin doğrulanmıştı. Ama hala kafamı kurcalayan bir şey vardı: Neden bunu sır olarak saklamak istiyordu ki? Hiçbir fikir yürütemiyordum, fırsatını bulunca bunu da sormayı aklımın bir kenarına yazdım.

''Ne tür resimler çiziyorsun?''

''Çoğunlukla peyzaj. Ama portre ve figür de çiziyorum.''

Bakışlarım bir an için deftere kayarken, ''Görebilir miyim peki?'' diye sordum, içindeki resimleri kastetmiştim.

Çabucak kucağında duran deftere sarındı, bir anda uzanıp defteri almamdan endişe etmiş gibi bir hali vardı. Ki bu yersiz bir endişeydi; o izin vermedikçe elimi bile sürmezdim. ''Olmaz,'' dedi başını iki yana hareket ettirirken. ''Üzgünüm ama henüz o kadarına hazır değilim. Sana bunu söylemek bile benim için büyük bir adımdı.''

Henüz demişti, asla değil. Bu kadarı benim için yeterliydi. Üstelemedim. ''Belki başka zaman.''

''Belki,'' diye tekrarladı. Sonra, ''Eve dönebiliriz istersen?'' diye teklifte bulundu, ses tonundan kendisinin istemediği anlayabiliyordum ama beni buraya o getirdiği ve onsuz ormanda dönüş yolunu bulamayacağımı bildiği için ben istediğim takdirde benimle birlikte döneceğinden emindim. Kendimin ne istediğinden emin olduğum gibi; o da burada, bu göl kenarında, kalmaktı.

''Ben biraz daha kalmak istiyorum,'' dedim ve hemen ardından ekledim: ''Senin içinde uygunsa tabi...''

''Uyar bana,'' dedi ve defterini açıp kalemini de eline alarak resim çizmeye başladı. Onun kalemi kağıdın üzerinde hareket ederken ben de çalılıkların üzerine sırt üstü uzanıp ellerimi başımın arkasında birleştirdim. Hafif hafif esen rüzgar ıslak saçlarımı savururken güneş beni ısıtıp gittikçe mayıştırdı. Biraz gözlerimi dinlendirsem mi? diye geçirdim içimden. Fikir aklıma yatınca yavaşça gözlerimi yumdum.


***


''Hey, Sakar Kız. Hadi uyan.''

Kulaklarımı dolduran sesle eş zamanlı olarak bir el beni omzumdan hafifçe dürtüp sarstığında gözlerim yarıya kadar açıldı, Atahan yanımda dizlerinin üzerine çökmüş şekilde duruyordu. Uyan mı? Uyuya mı kalmıştım? Öyle görünüyordu.

Yattığım yerde doğrulup esneyerek konuştum. ''Ne zamandır uyuyorum?''

''1 buçuk saat falan oldu herhalde,'' dediğinde uykudan yarı kapalı olan gözlerim fal taşı gibi açıldı ve kaşlarım alnıma yükseldi.

Ne? 1 buçuk saat falan mı? diye geçirdim içimden. Oha diyorum! Atahan'ın dudak kenarlarının hafifçe yukarı bükülmesi içimden değil de dışımdan söylediğimi fark etmeme neden olurken, ''Niye daha önce uyandırmadın beni?'' diye sordum.

Omuz silkti. ''O kadar huzurlu görünüyordun ki uyandırmak içimden gelmedi. Yemek saati gelmese daha da uyandırmazdım,'' dediğinde anladığımı belli etmek için başımı salladım. ''Hadi dönelim artık.''

''Olur,'' dediğimde ayağa kalkıp elini bana doğru uzattığında tuttum ve beni çekerek tek bir hamlede ayağa kaldırmasına izin verdim. Sonrasında birlikte evin yolunu tuttuk.


***


Eve girip merdivenlerin tepesine tırmandığımızda bir yol ayrımına geldik çünkü onun odası bir tarafta benimki diğer taraftaydı.

''Yemekte görüşürüz,'' dedi Atahan ve arkasını dönüp ilerlemeye başladı.

Arkasından, ''Orman Çocuğu,'' diye seslendiğimde durup omzunun üzerinden bana bakarak konuştu. ''Efendim Sakar Kız?''

''I-ıhm, şey...'' dedim ıslak saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırarak. ''Yarın, yine aynı saatte bunu tekrarlayalım mı?''

''Bunu derken?'' Topuklarının üzerinde dönerek benimle yüz yüze geldi. ''Sen yarın şu kızlar gününe gitmeyecek miydin?'' Bir kaşı soru soran bir edayla yukarı kalkmıştı.

''Fikrimi değiştirdim.'' İlker sayesinde, diye geçirdim içimden.

''Desene İlker iddiayı kazandı,'' dediğinde duraksadım. ''Ne iddiası?''

Yüzüne yerleşen ifadeden söylememesi gereken bir şeyi söylediğini fark ettiğini anlayabiliyordum. ''Hiiiç,'' diye geveledi, eliyle gergin bir edayla ensesini kaşıyıp alt dudağını dişleyerek. ''Saçmalıyorum işte.''

Ben bunu yer miyim? Yemem! ''Ne iddiası Atahan?'' diye üsteledim.

Yüz ifadem ve sesimdeki kararlılıktan bu işin peşini bırakmayacağımı anlamış olacak ki yenilgiyle başını önüne eğdi. ''İlker'le Lodos iddiaya girmişti. İlker seni kızlar gününe gitmemeye ikna edebilirse kazanacaktı.''

''Demek öyle...'' İşte bu -Atahan'ın deyimiyle- kendi çıkarı olmadan kimseye yardım etmeyen İlker'in neden bana yardım ettiğini açıklıyordu. Bunu öğrenmek İlker hakkında oluşan bütün olumlu düşüncelerimi silip süpürmüştü. Lodos'la ilgili ise ne düşünmem gerektiğini bilemiyordum. ''Benim gidip gitmemem neden umurlarında ki?''

''Aslını istersen, İlker'in umurunda olduğunu sanmam. Lodos'a gelecek olursak; sanırım senin için endişeleniyordu, o yüzden bu iddiayı ortaya attı.''

''Neden kendisi gelip benimle konuşmak yerine böyle bir şeye gerek duydu?'' diye sesli düşündüm.

''İlker'in seni daha kolay ikna edebileceğini düşünmüştür belki,'' diye tahmin yürüttü. Doğru düşünmüştü; az öncesine kadar ikna olmuştum. Peki, şimdi? Şimdi her şey değişmişti. ''Nedeni ne olursa olsun, iyi niyetli olduğundan eminim,'' dediğinde katılıyorum dercesine başımı salladım. Lodos'u yeni yeni tanımama rağmen -tanıdığım kadarıyla- ben de aynı fikirdeydim.

''E, o zaman yarın değil ondan sonraki güne ne dersin? Boş musun?''

''Yarın gideceksin yani?'' derken gitmeyeceğim dememi istiyor ama isteğinin gerçekleşmeyeceğini biliyor gibi bir hali vardı.

''Gideceğim,'' diye onayladım. Tam bir şey söylemek için ağzını açmıştı ki ''Ve söyleyeceğin hiçbir şey kararımı değiştirmeyecek,'' diye kararlılıkla eklediğimde kapattı.

Yapacağım son şey olsa bile yarın o kızlar gününe gideceğim, diye geçirdim içimden. Sırf İlker'e inat olsun diye yapacağım bunu.


*


Bölümü okuduktan sonraki yüz ifadeniz?

Aleyna'yı kardeşlerden biriyle shipliyor musunuz? Shipliyorsanız kiminle?

Gelecek bölümde neler olmasını bekliyorsunuz? (Not: Yeni bölüm yarın yayınlanacak.)

Favori karakteriniz kim?

Atahan?

Atakan?

Aleyna?

Lodos?

İlker?

Hakan?


*


Bana ulaşmak isteyenler için;

Instagram: dem.irem


Bu kalp,

Sizin için.

xXx yazardayazar



Continue Reading

You'll Also Like

413K 35K 53
Texting ağırlıklıdır. (galiba) Dershanenin homof*bik serserisi Mete ve kalbi güzel sert oğlanımız Dorukhan arasında geçen pek de hoş olmayan mevzular.
845K 31.6K 45
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Defne çocuk ruhlu biridir. Bir akşam canının sıkıntısı ile anonim bir uygul...
889K 56.2K 38
"Bana cehennemi yaşatmana rağmen, sen benim cennetimsin Meira." Fantastik değildir. DİKKAT! Bu kitapta cinayet, cinsel istismar, psikolojik ve fizik...
1.2M 116K 55
Herkesin kendine partner seçerken birtakım kriterleri vardır. Bu kriterlerin kimi fiziksel özellikleri içerirken kimi de karakter özelliklerinden olu...