cherry blossom | pjm

By jisakura

233K 19.7K 18.3K

Wattys 2018 Uyarlamacılar Kazananı "dünyanın geri kalmış tüm toprak parçalarına çiçekler ekiyorsun, tüm dünya... More

🌸 çiçek kokulu giriş 桜
1 🌸 sevgi düşüşü hafifletir 桜
2 🌸 çocuk ellerimizle kardan evler yapardık 桜
3 🌸 bana şarkı söyle 桜
4 🌸 beni yalnız bırak(ma) 桜
5 🌸 cesaretim küçüklüğümden 桜
6 🌸 hayal kurmayı bıraktıran şeyler 桜
7 🌸 saçlara güzel davranan erkek kırmaktan korkar 桜
8 🌸 her şey 'birlik'te 桜
9 🌸 ilk kavga ilk aşktandı belki 桜
10 🌸 darılma bana, hepsi sevdiğimden 桜
11 🌸 korkma, yanındayım 桜
12 🌸 hayalim olur musun? 桜
13 🌸 yağmurla akan gözyaşı 桜
14 🌸 sıkıca sarıl, ağladıkça iyiyim 桜
15 🌸 notalara saklanmış umut kırıntıları 桜
16 🌸 kalp yorgunluğumun sebebi misin? 桜
17 🌸 hislerimi arkama sakladım 桜
18 🌸 hiç mi ayrılmayacağız? 桜
19 🌸 yıldızlara sarıldık bu gece 桜
20 🌸 kiraz çiçeklerinin kaderi 桜
21 🌸 bencillik yapıp 'kal' diyemedim 桜
22 🌸 sen gittiğinde soldum 桜
23 🌸 tavus kuşunun renkleri kayboluyor 桜
24 🌸 kaç bahar geçti üstünden 桜
25 🌸 ansızın gelen kavalye 桜
26 🌸 la vie en rose 桜
27 🌸 ayrılıklar, hep bir başlangıç 桜
28 🌸 uğruna feda ettiklerim 桜
29 🌸 keşke, şakaydı diyebilsem 桜
30 🌸 en çok öpücükler can yakar 桜
32 🌸 bir adam çok sevdi, kaybetti 桜
33 🌸 portakallı turta 桜
34 🌸 kâbuslarımda da güzelsin 桜
35 🌸 fırtına öncesi sensizlik 桜
36 🌸 nefesinden tanırım seni 桜
37 🌸 zehrimi aldı kokun, ben yine sen oldum 桜
38 🌸 ben severken öldürüyorum 桜
39 🌸 söz, unutursak mutlu olacağız 桜
40 🌸 sona geldik pt.I 桜
40 🌸 sona geldik pt. II 桜
🌸 çiçek kokulu kapanış 桜
🌸 sen benim en güzel yaramsın 桜
🌸 olmuyor işte, ne için bu çaba? 桜
minik bir teşekkür

31 🌸 söyle sevgilim, bileyim 桜

3.8K 334 712
By jisakura

"mesela
neden senin odanda duran
ve seni bütünüyle gören
mutlu bir dolap değilim?"


Eylül 2012

"Ben o arabaya binmem. Ölmek için yeterince yaşamadım!"

Rae Yun korku dolu bakışlarını şoför kapısını açmış heyecanla koltuğa oturmaya yeltenen Jimin'e sabitlediğinde, arabanın sahibi Kang amca, yani Yun'un babası, "Kuzenine güven biraz!" diye ona kızdı. Jimin eğdiği başını kaldırarak huzursuzca homurdanan kuzenine bakarken bense arabanın diğer tarafından sesimi çıkarmadan ikisini izliyordum.

"Ölüm sebebin olmak için fazla mükemmelim ufaklık." dedi Jimin gülerek. "Biliyorsun değil mi?"

Kaşlarımı kaldırarak Jimin'in boyundan büyük egosuna gülerken bir anda bana dönüp, "Haksız mıyım Su?" diye sorduğunda kafamı sallayarak "Haklısın tabii." diye yalandan onu onayladım. Maksat, gönlünü kırmamaktı. "Hem fazla uzun bir yolculuk olmayacak." diye Yun'a güvence vermeye çalışırken arkadaşım pek de oralı gözükmüyordu. "Olmadı, çok istersen yolun yarısında seni arabadan atabilirim."

"Yok artık!" diye çıkışırken gülen Rae Yun, bu yolculuğa katılmak zorundaydı. Jimin'in babası şu sıralar yeni uğraşı olan köşe yazarlığıyla fazlaca meşgul olduğundan, oğluna sürüş derslerini Kang amca vermişti. Kendisiyle bir kez yolculuk yapmış olsa da, Jimin'in içindeki hevesi söndürmek istemediği için yanına Rae Yun ve beni gözlemci olarak katmış, destek olmamızı rica etmişti. Emir büyük yerden olunca, mecburen itaat ediyorduk işte.

Jimin şımarık bir gülümsemeyle burun kıvırırken, "Madem benim sürdüğüm arabaya binmekten o kadar korkuyorsun, o halde dönem ödevinin geri dönüşüm kutusuna gidip sonsuza kadar yok olmasında bir sakınca yok." diye onu tehdit etti.

"Düzenbaz." diye tıslayan Yun ödevini kuzeninin bilgisayarında yapmayla hata ettiğini şimdi anlamıştı. Bir süre daha takıştıktan sonra Jimin'in galibiyetiyle arabadaki yerlerimizi aldık. Rae Yun, elbette arka koltuğa oturup kollarını kavuştururken gergin görünüyor, benim rahatlığıma şaşıp kalıyordu. Jimin gri renkteki spor model arabanın camlarını açarken Yun, "Cidden anlamıyorum." diye isyan etti. "Şu Sujin'e ne içirdiysen kız senin elinde öleceğini bilse dahi huzurlu gözüküyor." Ben dikiz aynasından bakışlarımızı birleştirip kıkırdarken, "Şuna bak!" dedi. "Nasıl da mutlu..."

Jimin arabayı çalıştırmadan önce bakışlarını bana çevirirken üzerindeki yeşil pamuk tişörtünden gözlerine yansıyan ışıltılarla çok hoş gözüküyordu. "Çünkü o," diye başlarken söze, başparmağıyla çenemi kavrayıp okşayarak gözlerini benimkilerle birleştirdi. "Bana kalbiyle güveniyor." Rae Yun'u umursamadan başparmağını alt dudağımın üzerine çıkartırken, "Çünkü o," diye ekledi. "Beni hiçbir koşulda bırakmaz."

Arkadan gelen öksürme ve, "E ama burada aile var!" yakarışlarıyla elini çeken Jimin, işaret ve orta parmağını birleştirip öptükten sonra dudaklarımın üzerine bastırarak güldü ve Yun öğürme sesleri çıkarırken arabayı çalıştırdı. "Çok güzelsiniz ancak ben güzel şeyler görmeye alışık değilim gençler." diye ekleyen Rae Yun arabanın çalıştığını fark edince eski haline döndü. "Çalışmak zorunda mıydı?"

Jimin onun sesini bastırmak için radyodan bir şarkı açarken, asfaltta ilerlemeye başlamıştık. Jimin, kontrolü elinden bırakmadan sürüp yola odaklanırken, Yun ise arkadan ona dikkatli olmasıyla alakalı milyonlarca laf ediyor, pinpirikli bir anne figürü gibi oğlunu kontrolü altında tutmaya çalışıyordu. En sonunda bıkan Jimin ona kızmak yerine radyonun sesini sonuna kadar açtığında, fazla gürültüden bayılmak üzereydim. "YUN!" diye bağırarak arkaya döndüğümde, sesini kesti. "Bak ne güzel sürüyor işte, sakin olur musun?"

Dudaklarını büzerek bana baktığında ciddiyetimi bozarak güldüm ve tekrar önüme dönüp radyonun sesini kısarken çıkan şarkıyı beğenmediğim için değiştirmek istedim. Gelen her şarkıda arkadan "Kötü, dinlenemez, kanser eder, bok tadında..." tarzı ardı arkası kesilmeyen yorumlar yapan Yun, şeytani kahkahalar atarken sinir bozukluğundan gülmeye başlamıştım. Jimin, radyonun üzerindeki parmağımı tutarak bir kez daha bastıktan sonra gelen şarkıda durdu ve elimi kavrayıp vitesin üstüne koydu. "Rae Yun sıkıldı sanırım." diyip güldüğünde elimin üzerindeki elini hareket ettirerek vitesi üçe aldı. "Hadi onu biraz eğlendirelim."

Eş zamanlı gaza yüklenirken, hız artışıyla ondan öç aldığını anlamıştım. Sakin bir yolda olmamıza rağmen bir acemiye göre fazlaca hız yapan Jimin, Yun'un bağırışlarına aldırmadan sürerken bu defa ben de korkuyordum. Üstelik ehliyeti dahi yoktu ve bu yalnızca bir pratik sürüşüydü.

"Hadi ama kızlar..." diye alaycı bir tonda gülerken kendisi de güveninin boş olduğunun farkındaydı. "Amma korkak çıktınız."

"Biraz yavaşlayalım bence." diye uyardığımda kafasını bana çevirdi ve "Bana güven Su-ah." diyip gülümsedi. "Kontrolüm altında."

Fakat virajlı yol ve ilerideki kasisler pek de onu doğrulamıyordu. O bana döndürdüğü başını tekrar yola çevirirken, tüm kargaşa saniyeler içinde gerçekleşti. Karşıdan karşıya geçen kediyi son anda fark edip direksiyonu sağa kırdığında araba bir anda dengesini kaybetti ve biz sarsılıp çığlıklarımızı birbirine karıştırırken birkaç patır kütürtünün ardından kaldırıma çıkıp istop etti. Direksiyonu sıkıca tutup kafasını aşağı saklamış Jimin korku dolu bakışlarını bana çevirirken arka koltuktan beklenen şey duyuldu.

"BİRLİKTELİĞİNİZ KAMU SAĞLIĞI İÇİN PEK DE GÜVENLİ DEĞİL, AYRILIN."

-

Pengi ve Sommi doğdukları andan itibaren iki yakın arkadaş penguendi. Pengi arsız ve obur, Sommi ise tatlı ve utangaçtı. Babaları yiyecek bulmak için aylarca yanlarında olamadıklarında annelerinin kürküne sığınıp birlikte oyun oynuyorlardı. İkisinin arasındaki bağ, oyun arkadaşından daha fazlasıymış gibi gözükmüyordu başta. Boş zamanlarını geçirebilecekleri yegane şey varlıkları olduğundan, belki kendileri bile bilmiyordu bunu. Sonra bir gün babaları döndü, gitme sırası annelerine geldi. Pengi ve Sommi'nin anneleri yemek arayışı için yanlarından ayrıldığında ikisi de babasıyla kaldı.

Bu süreçte sürtüşmeler yaşayıp oyun oynamayı kesti ikisi de. Aralarına belirsiz bir soğukluk girdiğinde arkadaşlıklarının bittiğini düşündüler. Annelerin dönme zamanı gelip çattığında Sommi'nin annesi gelmedi. Baba penguen endişeyle anneyi beklerken yiyeceklerinin olmayışı ikisini de zora sokmaya başlamıştı. Bir süre sonra anneyi bulmak için gitmek durumunda kalan baba zorlukla ayrıldı Sommi'den. Zayıf ve güçsüz kalan Sommi iki aile üyesinin de gitmesiyle bir başına kaldı kış ayazının ortasında. Daha beter soğuklar yaklaşırken karnını doyurmak ve sıcaklık bulmak adına gezmeye başladı etrafı. Fakat herkes çok kaba ve merhametsizdi. Yavrularının yerini vermek istemeyip iteklediler, gagaladılar Sommi'yi.

Üzgün ve çaresiz, sonunun ölüm olacağını düşünürken arkadaşı Pengi fark etti onu. Tam da bir başına kaldığı anda annesini Sommi'nin yanına çeken Pengi yerini ve yemeğini paylaşmayı istedi. Sommi minnetle ısınıp karnını doyururken Pengi ile tekrar eskisi gibi oldular. Bağlarının sıradan bir oyun arkadaşlığından ibaret olmadığını anladılar. Sommi'nin babası geri döndüğünde yanında annesi yoktu. Üzücü haberi ona verdiğinde Sommi yıkıldı.

İşte buraya kadar dayanabilmişti Sujin. Televizyonun güç düğmesine basıp hıçkırarak ağlarken Pengi'yi ve onun fedakarlığını düşündü. Sommi'nin annesini kaybedişini, babasının da çaresiz kalışını aklına getirmemeye çalışsa da başarılı olduğu pek söylenemezdi. Aptal bir belgeseli, içindeki penguenleri kendiyle nasıl böylesine bağdaştırmıştı bilmiyordu ama nefesi kesilircesine ağlıyordu. Rae Yun elinde yemek tepsisiyle yanına gelene kadar da durduramamıştı kendini.

"Yah," diye seslendi arkadaşı endişeyle. "Ne oldu yine benim minik penguenime?"

Sujin, Yun'un kendisine taktığı yersiz lakapla dudaklarını büzerken kucağında yatan Sumin kıpırdanarak başını kolunun arasına soktu. "İyiyim ben." diye cevap verirken tek eliyle yanaklarını sildi.

"Ben de körüm." dedi imayla Rae Yun. Yemek dolu kahverengi dikdörtgen tepsiyi masanın üzerine yerleştirdikten sonra Sujin'in yanına oturup elini tuttu. "Bir yerin mi ağrıyor?" Genç kız cansız dudaklarını büzerek burnunu çekerken diğer elini kedinin tüyleri arasında geçirerek yumuşaklığının onu yatıştırmasını istedi. "Kalbim Yun." dedi bakışlarını kaçırarak. "Kalbim ağrıyor."

Rae Yun kollarını iki yana açarak ona sıkıca sarıldıktan sonra yüzünü avuçlarının arasına alarak gözyaşlarını sildi. Birkaç hafta içerisinde yaşadığı şeyler ve kendine yaptığı eziyet arkadaşını fazlasıyla yıpratmışken, ona verebileceği tek şeyin destek oluşu canını sıkıyordu. "Sen çok güçlü bir kızsın Sujin." dedi gözlerini kendisininkilere sabitleyerek. "Cesur ve sabırlısın da. Tıpkı lisede onun ilk araba sürüşünde gösterdiğin cesaret gibi bu zor yolda da ilerleyebilirsin. Ne karar verirsen ver, hangi yolu seçersen seç, benim aptal kuzenimin sana olan hisleri değişmeyecek. Basit bir çocukluk aşkı değil sizinki, öyle iki söze bitireceğim diyip silinebilecek kadar dayanıksız değil."

"Beni de korkutan bu Yun." diyen Sujin kafasını arkadaşının ellerinin sağladığı kısıtlı alanda sallarken alt dudağını dişledi. "O beni böyle severken ve bana güvenirken, onu terk eden acımasız biri olarak kalacağım aklında. Hayatımı nereye sürüklediğim hakkında hiçbir fikrim yok ve bu beni delirtiyor. Amerika'ya gidemem, onu burada bırakabilecek kadar dayanıklı değilim. Fakat eskisi gibi burada da kalamam." Gözlerini kapatarak yeni yaşların hiç kurumayan yanaklarından süzülmesine izin verirken içi cayır cayır yanıyordu. "Çıkmaz sokaktayım."

"Değilsin." diye karşı çıktı Rae Yun. "Çıkmaz sokakta falan değilsin Sujin. Hiçbir yere gitmemize gerek yok."

Genç kız sırtını dikleştirirken arkadaşı ellerini yüzünden çekerek gülümsedi. "Fakat ona gideceğimi söyledim." dedi hüzünle.

Kafasını olumsuz anlamda sallayan Yun, "Önemi yok." dedi. "Benim bir fikrim var."

Sujin anlam veremeyen bakışlarını ona sabitlerken arkadaşı koluna vurarak, "Ama önce yemeğini yemelisin." dedi ve kucağındaki kediyi alıp yere bıraktıktan sonra masanın üzerindeki tepsiyi alıp kucağına yerleştirdi.

Sujin anında yüzünü buruşturarak, "Ama canım istemiy-" diyecekken, "Seni öldürürüm!" diye lafını kesti anında. "Doktorun dediklerini umarım hatırlıyorsundur güzelim. Bunları yiyeceksin ve hazırlanıp okulumuzun ilk gününe gideceğiz."

"Yah Yun-ah!"

Onu dinlemeden aldığı kaşığı pirince saplayıp koca bir lokma alan Yun, Sujin'in ağzına götürürken oldukça ciddi gözüküyordu. Onu reddetmeye cesareti olmayan genç kız mecburen ağzını açıp istemediği yemeği yerken, bu depresif hallerinin uğruna kalbinin diğer yarısını bıraktığı küçük kalbe karşı haksızlık olduğunun farkındaydı.

İsteksizce yemeği çiğnerken, uzun sürelik hareketsizlikten ötürü tüm kaslarının ağrıdığını hissediyordu. Bu aralar uykuları daha da sıklaşmış, bilinci gitmeye başlamıştı ve Hee Chan'ın kontrolünü aksatmıştı. Suçlulukla Yun'un elindeki kaşığı alıp kendi yemeğe devam ederken arkadaşının ağzında başka bir bakla olduğunun farkındaydı. Yeme eylemini durdurup ona odaklandığında kaşlarını kaldırarak, "Bir şey daha mı söyleyeceksin?" diye sordu.

"Aslında..." diye söze başlayan Yun endişeli gözüküyordu. "Geçen akşam teyzem aradı. Sana ulaşamadığı için çok endişelenmiş ve Jimin'in mutsuzluğunu fark etmiş olacak ki ikinizin arasının açıldığını hissetmiş. Ona konu hakkında bir bilgim olmadığını söyledim fakat içim hiç rahat değil. Onunla konuşmak ister misin?"

Sujin elinin titrediğini fark ederek kaşığı tepsiye koyarken kalp atışlarının hızı onu huzursuz ediyordu. Min Soo teyze aklından çıkardığı çok ama çok önemli bir detaydı. Kendisi Jimin'in annesi olmasından ziyade, onun da ikinci annesiydi. Ona Jimin'den ayrıldığını söylerse sebep olarak Amerika'yı verebilir miydi emin değildi. İşler öylesine karışıktı ki, altından nasıl kalkacağını bilemedi. Babası Jimin ile her an iletişim kurabilir ve Jimin, Sujin'in Amerika'da olmadığını öğrenebilirdi. Sonrası... sonrası koca bir karmaşaydı.

"Ona ne diyebilirim ki?" diye sordu genç kız hüzünle. "Babaanne olacaksınız ve bu nedenle oğlunuzdan ayrıldım mı? Onunla nasıl öylece konuşabilirim? Yüzüne bile bakamam ki."

Üniversite ortamı Sujin'in hayalindeki gibi değildi. İçindeki fırtınadan ötürü mü yoksa gerçekte de böyle bir hüsran vardı ondan mıydı bilemiyordu. Sadece... İstediği gibi değildi işte. Grupça dolaşan insanlar, çimlerde oturan üst dönemler ve ellerindeki müzik aletleriyle koşturan birkaç kişinin haricinde göze çarpan bir detay yoktu. Myung Soo, Rae Yun ve Sujin ise üç solfej dersinin ardından bahçedeki masalardan birine oturmuş, karton bardaklarından kahve içiyorlardı. Sujin'in kahvesi kafeinsiz ama acıydı.

Tatlıyı bırakalı uzun zaman olduğundan bunun bile kendisini kesmediğini düşünüyordu aslında. Hayatında ne zaman yıkıcı bir döneme girse, bir şeyleri değiştirme eğilimindeydi. Kestirdiği ve geçtiğimiz günlerde siyaha boyadığı saçları, tırnaklarına sürmeyi bıraktığı pastel rengin yerini bordo ve siyaha verişi ve yemeyi kestiği tüm şekerlemeler... Hayatı değişiyordu.

"Sana bahsedeceğimiz konu hakkında çok ama çok dikkatli olmasın Soo." diye söze girişen Yun, kampüse adım atar atmaz Sujin'e anlattığı planının ilk tohumlarını ekmeye başlamıştı. İlk duyduğunda bu durumu bir başkasına söyleme fikri genç kızı irrite etse de, kaçışının olmadığını biliyordu. Kafasını kuma sokup yaşayamayacağına ve Amerika'ya gidip hayatını kökten berbat edemeyeceğine göre, bir kişinin daha öğrenmesi sıkıntı değildi. Özellikle bu kişi saman beyinken, sıkıntı olması söz konusu olmamalıydı.

"Ben daima dikkatliyim Rae." diyerek böbürlenen Myung Soo, oturduğu yerde dikleşerek elindeki bardağı masaya bıraktı. "Artık çatlatmayı kes ve anlat lütfen."

Rae Yun bakışlarını Sujin'e çevirip gözleriyle onay isterken genç kız gözlerini saniyelik kapatarak ona yeşil ışık yaktı. "Yardımına ihtiyacımız var." dedi ardından.

Genç adam bakışlarını iki kızın üzerinde gezdirip dudaklarını büzerken başını yana eğip kaşlarını çattı. "Biriniz adam öldürdü ve gömecek yer bulamadınız mı?"

"Hayır budala." diyerek onu azarlayan Yun gülerek boş bardağı saman beynin kafasına çarptırırken sözü bu defa Sujin devraldı. "Benimle ilgili bir mesele." dedi masanın üzerindeki ellerini birleştirerek. "Daha doğrusu ben ve Jimin ile ilgili."

"Sakın bana ayrıldım falan deme düşüp bayılırım." diye söylenen Soo alayla gülerek ellerini havaya kaldırırken, genç kız ne diyeceğini bilemiyordu. "Bir dakika..." dedi genç adam şaşkınlıkla. Bakışları Sujin'in ifadesiz yüzünde takılı kalmıştı. "Yoksa siz gerçekten-"

"Myung Soo!" diye lafını bölen Rae Yun, Sujin'in üzerindeki baskıyı azaltmaya çalışıyordu.

"Sujin hamile." Genç adamın bakışları, Yun'un kısık sesle söylediği şeyle birlikte daha da büyürken daha fazla katlanamayacağını hisseden Sujin masaya koyduğu kollarının üzerine yüzünü gömdü ve konuşmanın kalan kısmında bir daha arkadaşının yüzüne bakamayacağını hissetti.

"Kamera şakası mı yapıyorsunuz?" diye masum bir şaşkınlıkla soru soran Soo'nun koluna çimdik atan Yun gözlerini belerterek onu uyarırken sonunda ağzının üzerine elini götüren çocuk, susmuştu. "Pekala, tamam bunlar normal şeyler." diye söze başladığındaysa ortamın absürtlüğünden ağlamak üzereydi Sujin.

"Bence yorum yapmana gerek yok." diye onu tekrardan susturan Yun, asıl meseleye geldi. "Sana söylemeyi kabul etti çünkü güvenebileceğimiz başka kimse yok. Lütfen sadece destek olup sırrımızı saklamaya yardım et."

Myung Soo şaşkınlığını gizlemekte pek başarılı değildi ve Sujin kafasını gömdüğü yerden kaldırıp etrafını incelerken dahi gözlerini genç kızın üzerinden alamıyordu. Ondaki bu esrarengiz değişimin nedenini şimdi daha iyi anlıyordu. Fakat yine de yerine oturmayan şeyler vardı. "Ayrılık sebeplerinin bu aptal kızın tek başına sorumluluk almak istemesinden ve çok ünlü Jimin beyimizin kariyerini yakmak istemeyişinden kaynaklandığını söylemediğiniz sürece yardım ederim."

Sujin yorgun bakışlarını Yun'a çevirip kafasını sallarken dudaklarını oynatarak, "Ona söylememeliydik." dedi. Fakat Myung Soo bunu fark eder etmez, "Yah Min Sujin!" diye çıkıştı. "Yaşın kaç senin? Tek başına anne olacak ve babası orada burada sürterken hayallerini yaşayamadan eve mi kapanacaksın?"

"Kelimelerini düzgün seç Soo." diyen genç kız gerildiğini hissediyordu. "Ne istediğimi ya da neyle karşı karşıya olduğumu bilemezsin." Ardından, "Yardım etmeyeceksen, etmiyorum demen yeterli." diyerek yarısı dolu olan bardağı alıp içindeki soğumuş kahveyle çöpe atmak için kalkmaya yeltendiğinde Myung Soo anında ayaklanarak bileğinden tuttu ve onu geri oturttu. "TAMAM!" dedi tükenmişlikle. "Özür dilerim tamam mı? O kadar şaşırdım ve üzüldüm ki, sevdiğim arkadaşımın hayatını karartacağı gerçeğini kabullenemedim."

"Hayatını karartmayacak." diye karşı çıkan Yun, ipleri elinden kaçırdığını düşünüp üzülüyordu. "Bazı şeylerden fedakarlık ediyor olması, ona daha güzel şeylerin geleceği gerçeğini değiştirmiyor."

Sujin, uzun zaman sonra ilk kez karnındaki bu küçük can hakkında güzel tabirini duymayla ürperdiğini hissetti. Ona hiçbir zaman bu gözle bakamayacağını zannederken, tutunabileceği tek dalın ondan kalan bu minicik can parçası olduğunu anlayamamıştı. Gözlerini kırpıştırarak saçlarının arasına elini daldırıp geriye doğru tararken Myung Soo da üzgünce Yun'a döndü.

"Haklısın." dedi yenilgiyle. "Dar kafalılık ettim."

Ardından ikisi de bir şey demeyince ekledi. "Size desteğim sonsuz kızlar. Ne isterseniz koşulsuzca yapacağım ve istemediğiniz sürece kimseye söylemeyeceğim.Fakat sizden," bakışlarını Sujin'e kilitledi. "Daha doğrusu senden tek bir isteğim var." Sujin ona öylece bakakaldı.

"Okula gelmeyi bırakmayacaksın."

Hava karardığından ve Hee Chan'ın da mesai saati bittiğinden Sujin geç kalınmış randevusundan sonra onun kibar teklifini reddedemedi.

Arabasına biner binmez aldığı ince lavanta kokusundan dolayı o yağmurlu geceyi hatırlarken içine dolan ürpermeyi bastırmak epey zordu. Kapıyı çeker çekmez motoru çalıştıran Hee Chan, "Okulun ilk günü nasıldı?" diye sordu. Az önceki tahlil sonuçları üzerine Sujin'i azarlamasının ardından sanki kırk yıl geçmiş gibi sevecen ve yumuşaktı. Sujin, iyiliği için böyle davrandığını bildiğinden ona kırılmıyor, aksine suçluluğunu yatıştırmak adına işittiği bu azarlar işine geliyordu. Değerlerindeki değişim iyiye gitmekten ziyade daha da kötüleşiyordu. Hamile insanların canı normalde yemek çekerken Sujin'in canı uyku ve mutluluktan başka bir şey çekmiyordu.

"Her hamilelik aynı olmak zorunda değil Sujin. Böyle olmanın sebebi ruhani durumun. Ne zaman kendi oluşturduğun duvarların arasından çıkıp güneş ışığıyla buluşmayı kabul edersen, düzeleceksin." demişti Hee Chan. Ona inanmalıydı. Hayatında aldığı kararların belki de en önemlisi, mutlu olmaya çalışmak olacaktı.

"Güzel sayılırdı." diye geç yanıt veren Sujin ellerini bacaklarının arasına sokuşturarak düz asfalt yolu incelemeye devam etti. "Sıradan okul işte."

"Hayallerindeki okul." diye düzeltti Hee Chan. "İstediğin şey."

Sujin sessiz kalmayı seçtiğinde anlık olarak başını ona çevirip, "Sakın bana okula devam etmeyeceğini söyleme." dedi.

Neden herkesin okulunu ondan daha çok düşündüğünü anlayamasa da, hayallerine başkalarının daha çok önem vermesi Sujin'i tuhaf hissettiriyordu. Sanki hayattan elini eteğini çekmeyi seçmiş bir yenikti ve herkes ona acıyordu. "Hayır." dedi kafasını sallayarak. "Okula devam edeceğim."

"Güzel." diyerek bakışlarını tekrar yola sabitleyen Hee Chan, ensesinde biten kumral saçlarıyla Jimin'i ve çok daha önemlisi, lisedeyken yaptıkları araba kazalarını hatırlatıyordu. Yüzüne istemsizce yayılan tebessümle birlikte ona dönen Hee Chan, "Hep böyle gülmelisin." dedi. "Üzgün Sujin çok çirkin."

"İltifat için teşekkür ederim."

Birkaç dakika boyunca konuşacak bir şey bulamayan ikilinin arasındaki sessizliği Hee Chan radyoyu açarak bozdu. Mavi ışıklar siyah cihazın üzerinde yanar yanmaz spikerin sesi kesildi ve tanıdık bir şarkı başladı. Sujin cama çevirdiği bakışlarını şarkı ilerledikçe radyoya yöneltirken kalbi öylesine sıkı kasılıyordu ki, kriz geçireceğini sandı.

"Biten bu melodinin üstünde,
Yalnız başıma duruyorum.
Şimdi söyle bana,
Bittiğini bileyim.
Aniden gözlerim doldu.
Pat pat pat diye yağmur damlalarıyla,
Senle dolu!
Nefes alırken bile seni görüyorum.
Aşkın kiraz çiçekleri gibi kolay açıp söndüğü doğru sanırım,
Rüya sanki bu...
Havai fişekler gibi yandık fakat sadece küllerimiz kaldı.
Hey sevgilim!
Biliyorum sonuçta sen kendi yolunu çizdin,
Ellerin,vücudun,ekvatordan daha sıcak olan o sıcaklığın gitti.
Sürekli bu melodinin aynı yerinde,
Tekrar işaretindeyim.
Dönemeç işaretinde,
Bu yazılmış müzik cümlelerinde,
Kendimi tekrarlıyorum..."

Sujin yanaklarından hızla süzülen gözyaşlarını engelleyemeden radyoya bakakaldığında bunun birkaç gün önce çıkan albümlerinden bir parça olduğunu biliyordu. Sözlerinin kalbine mızrak gibi saplandığını ve çok daha kötüsü onun sesinden yankılandığını duyuyordu. Jimin, kim bilir neler düşünüyordu bu şarkıyı söylerken. Kim bilir nelerle baş etmeye çalışıyordu o kırılgan kalbiyle. Kim bilir ne çok ağlatmıştı onu bu sözler, melodi...

"Ben...ben-" diye geveleyen Hee Chan elini kapama tuşuna götürüp, "Kapatsam iyi olacak sanırım." dediğinde Sujin onu engelleyerek kafasını salladı.

"Hayır." dedi gözlerini tekrardan cama çevirerek. O anda kırmızı ışık yanıp araba durduğunda göz göze geldiği koca afiş ve o kızgın gözleriyle ruhuna dokunan adam karşılamıştı onu. "Çalsın."

"Beraber verdiğimiz sözler,
Zamanla kayboldu.
Ayrılmanın şiddeti ile yıkılan dominolar,
Aynı Juliet ve Romeo gibi...
Seni çok sevdiysem eğer,
Aramızdaki sıcaklığı korumaktı tek yaptığım.
Geriye bakıyorum şimdi senin olduğun filme,
Düşüncelerini bilmem gerek.
Gecemin yıldızını ve gündüzümün güneşini götürdün,
Sonunda sadece karanlıktaki bulutlar kaldı.
Doğru!
'Buluşmanın olduğu yerde ayrılmalar da vardır' kuralı; hayır asla,
Nasıl bir kural bu, yıkmak istiyorum!

Sadece bilmek istiyorum,
Dinmeyen duyguların,
Dönemeç işaretinde duruyor.
Bu yüzden bir şeyler söyle,
Söyle sevgilim bileyim..."

-

Continue Reading

You'll Also Like

11.8M 576K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
72.4K 6.1K 24
" Sahip oluş yoktur. Sadece oluş, son nefesi vermeyi, nefessiz kalarak boğulmayı özleyen oluş vardır. " - Franz Kafka. ❄︎❅❆❅❄︎ Min Yoongi / Kim Se...
18.7K 1.9K 15
bu muşmula suratınla çiçeklerimi falan soldurursun sen. ━ park chaeyoung & jeon jungkook ━ started 26320, finished 9721
35K 1.5K 69
Burada size kapak tasarım ipuçları vererek sizin kapak yapmanızı daha da kolaylaştırmaya çalışacağım. Umarım biraz da olsun yardımcı olabilirim sizle...