cherry blossom | pjm

By jisakura

233K 19.7K 18.3K

Wattys 2018 Uyarlamacılar Kazananı "dünyanın geri kalmış tüm toprak parçalarına çiçekler ekiyorsun, tüm dünya... More

🌸 çiçek kokulu giriş 桜
1 🌸 sevgi düşüşü hafifletir 桜
2 🌸 çocuk ellerimizle kardan evler yapardık 桜
3 🌸 bana şarkı söyle 桜
4 🌸 beni yalnız bırak(ma) 桜
5 🌸 cesaretim küçüklüğümden 桜
6 🌸 hayal kurmayı bıraktıran şeyler 桜
7 🌸 saçlara güzel davranan erkek kırmaktan korkar 桜
8 🌸 her şey 'birlik'te 桜
9 🌸 ilk kavga ilk aşktandı belki 桜
10 🌸 darılma bana, hepsi sevdiğimden 桜
11 🌸 korkma, yanındayım 桜
12 🌸 hayalim olur musun? 桜
13 🌸 yağmurla akan gözyaşı 桜
14 🌸 sıkıca sarıl, ağladıkça iyiyim 桜
15 🌸 notalara saklanmış umut kırıntıları 桜
16 🌸 kalp yorgunluğumun sebebi misin? 桜
17 🌸 hislerimi arkama sakladım 桜
18 🌸 hiç mi ayrılmayacağız? 桜
19 🌸 yıldızlara sarıldık bu gece 桜
20 🌸 kiraz çiçeklerinin kaderi 桜
21 🌸 bencillik yapıp 'kal' diyemedim 桜
22 🌸 sen gittiğinde soldum 桜
23 🌸 tavus kuşunun renkleri kayboluyor 桜
24 🌸 kaç bahar geçti üstünden 桜
25 🌸 ansızın gelen kavalye 桜
26 🌸 la vie en rose 桜
28 🌸 uğruna feda ettiklerim 桜
29 🌸 keşke, şakaydı diyebilsem 桜
30 🌸 en çok öpücükler can yakar 桜
31 🌸 söyle sevgilim, bileyim 桜
32 🌸 bir adam çok sevdi, kaybetti 桜
33 🌸 portakallı turta 桜
34 🌸 kâbuslarımda da güzelsin 桜
35 🌸 fırtına öncesi sensizlik 桜
36 🌸 nefesinden tanırım seni 桜
37 🌸 zehrimi aldı kokun, ben yine sen oldum 桜
38 🌸 ben severken öldürüyorum 桜
39 🌸 söz, unutursak mutlu olacağız 桜
40 🌸 sona geldik pt.I 桜
40 🌸 sona geldik pt. II 桜
🌸 çiçek kokulu kapanış 桜
🌸 sen benim en güzel yaramsın 桜
🌸 olmuyor işte, ne için bu çaba? 桜
minik bir teşekkür

27 🌸 ayrılıklar, hep bir başlangıç 桜

4.1K 348 613
By jisakura

"Yaşamak için sessiz ve hareketsiz olmak gerekiyor, burada da orada da. Biraz üzüntü varmış, olsun, ne çıkar ki? Bir çocuk gibi daha derin uyumanı sağlar. Ama dert uyurken de, uyanıkken de vücudu ikiye bölen saban gibidir ve katlanılması mümkün değildir."

Çiçek dükkanı karmakarışıktı. Boş saksı yığınları, yere dökülmüş toprak kalıntıları ve raflarda düzensizce birbirine sığınmış çiçekler vardı. Taşınıyorduk çünkü. Küçüklüğümün şehrinden ayrılmak ve yetişkinliğime başlamak için Busan'dan ayrılıyorduk. En çok içimi yakan şeylerden biri de bu dükkanı boşaltmaktı. Yıllarca birlikte büyüdüğüm mis kokulu çiçekleri kendi ellerimle nakliyat kamyonuna götürürken içim parçalanıyordu. Fakat farkındaydım, bu bir son değildi. Seul'de yapılacak yeni bir başlangıç için ara verilmesi gereken güzel bir anıydı. Tıpkı, annemi de burada bırakmayışım gibi. Onu kalbimin en derininde saklarken sırf mezarını burada bıraktığım için ondan ayrılmıyordum. Geç de olsa öğrendiğim en iyi şey belki de buydu. İnsanlarla ayrılığımız kesinlikle fiziksel olmazdı, asıl ayrılık kalpten silinince gerçekleşirdi.

Jimin buradan ayrılalı bir hafta olmuştu. Babam Amerika'dan gelmiş ve Seul'deki güzel sanatlar okulunun seçmelerine de bir hafta kalmıştı. Rae Yun ve Myung Soo ile birlikte katılacağımız bu seçmeler için uzun süredir çalışıyorduk. Tek temennimiz üçümüzün de kazanmasıydı. Üstelik eğer kazanırsak, Jimin ile de ayrılmak zorunda kalmayacaktım. Tek taşla iki kuş!

"Oh, sonunda bitti Jinnie-ah!" diye rahatlamış bir halde kollarını havaya kaldırarak sevinç narası atan babam, kendini şimdi bomboş kalan masasının ardındaki çalışma koltuğuna bıraktığında, ben de ellerimi kenardaki muslukta yıkayarak elime bulaşan toprakları akıtıyordum. İşim bittiğinde rafları çiçeksiz kalan dükkanı buruk gözlerle bir süre süzme ihtiyacı hissettim. Her okul çıkışı buraya gelip suladığım ve doyasıya muhabbet ettiğim begonyalar, orkideler, karanfiller, leylaklar ve daha birçok çiçek şimdi yoktu. Toprağa elimi bastırdığımda hissedebileceğim bir canlılık veya kokladığımda burnuma dolan bir güzellik yoktu. Sararmasından korktuğum için koklayamadığım manolyalar dahi terk etmişti bizi şimdi.

Büyümek böyle bir şey miydi? Sürekli bir şeylerden ayrılıp acı çekmek miydi? Geçen gün tek tek ziyaret ettiğim Min Soo teyze, albay amca, Huysuz İncir ve Yoora'ya verdiğim bir saksı pembeliğine gizlenmiş manolya ile veda edişimdeki acı mıydı büyümek? Onları uzun zaman göremeyecek olmamda mı gizliydi yoksa... Bilemiyordum. Kayıplara bağışıklık kazanan bünyemi tekrar aynı şeyle karşılaştığında güçsüz görmekten korkuyordum. Kanıksadığım tek şey, buydu.

Köşedeki ısıtıcıya su koyup çalıştırırken az önceki neşeli halini çoktan terk etmiş, düşünce hülyalarına dalmış babama döndüm. "Kahve ister misin baba?"

Bir süre düşündükten sonra tebessüm ederek, "Karamellisinden kalmışsa olur canım." dedi. Dükkanın küçük mutfağı olarak kullandığı bu köşede, küçük musluk, iki gözlü duvara monteli dolap ve üzerinde su ısıtıcısıyla birkaç aletin bulunduğu çekmeceli komodin vardı. Rafın kapağını kaldırıp paket kahvelerin olduğu kabı aldım ve içini açarak yalnızca dört tane kalmış fındıklı kahvelerle karşılaştım. "Maalesef." dedim hüzünle babama dönerken. "Elimizde yalnızca fındıklı var. Ama istersen marketten alabilirim."

"Gerek yok fıstığım." diye itiraz etti babam anında. "Fındıklı da güzel."

Ona küçük bir tebessüm yollayıp fokurdayan suyu kahveleri koyduğum fincanlara döktüm ve karıştırdıktan sonra babamın karşısındaki turuncu renkli koltuklardan birine oturarak beyaz porselen kupayı ona uzattım. Teşekkür ederek alan babam bir süre öylece kahveye dikti bakışlarını. Keyifsiz tavırlarını buradan ayrılışına bağlamak istiyordum delice. Ancak onda çok farklı bir duygu daha vardı. Tanımlayamadığım ancak önemli bir duygu.

"Jinnie-ah." diye seslendiğinde kafamı gömdüğüm kupadan kendimi çekerek ona döndüm. "Bu zamana kadar kararlarına hiçbir zaman karışmadım, karışmam da. Hayatının iplerini daima senin eline vermemdeki amacım yaşayarak görmeni istememdendi. Bundan da hiçbir zaman pişmanlık duymadım zaten."

Lafı nereye bağlayacağını bilmiyordum ama olasılıklar beni ürkütüyordu. Elimdeki kupayı birkaç tarım dergisinin olduğu masaya bırakırken babamın buruk bir gülüşü yerleştirdiği yüzüne baktım dikkatlice. "Bir şey mi oldu baba?" diye sorduğumda derin bir iç çekti.

"Hayallerinin olduğunu, sevdiğin insanlarla birlikte olmak istediğini ve bu uğurda katlandığın her şeyi biliyorum kızım. Bu nedenle kararın ne olursa olsun sana saygı göstereceğim."

İçime yığılan kötü hisleri bastıramazken kendimi ağlamamak için zor tutuyordum. Ne için karar vermemi istediğini anlayamamam bir yana, dolambaçlı konuşması işi daha da yokuşa sürüyordu. "Baba-" diye söze başladığımda eliyle beni durdurarak devam etti.

"Amcanın durumu tahmin ettiğimizden çok daha kötü. Lojistik şirketiyle girdiği ihaleyi kaybetmiş ve iki büyük şirkete yığınla borçları var. Hissedarlarının ikisi vergi kaçakçılığından hapsi boylamış. Kısacası iflasın eşiğindeler." Sol elini kırlaşmış saçlarının arasına götüren babamı ikinci kez bu kadar çaresiz görüyordum. Annem öldüğünde de böyleydi. Ne yapacağını bilemiyor, tutunacak bir dal ararken benim boğuluşumu çaresizce izliyordu. "Ona tek yardım edebilecek kişi benim. Güvenebileceği kimse kalmamış, tüm ailesi tehlikede ve o çok yaşlanmış Jinnie. Ben de bu yüzden ona yardım etmeye karar verdim."

Kalbim bir anda kaskatı kesildiğinde ayaklarımın altındaki zeminin şeffaflaştığını ve benim de sonu gözükmeyen bir boşluğa düştüğümü hissettim. Ne diyeceğimi, nasıl karşılık vermem gerektiğini bilmiyordum. "Yani, Amerika'ya mı gideceksin tekrar?" diye güçlükle sorduğumda gözlerim dopdoluydu. Bu durumdan nefret ediyordum.

"Eğer istersen," dedi uzanıp boştaki elimi tutarken. "Birlikte gideriz. Orada yeni bir başlangıç yapar, iyi bir sanat okulunun seçmelerine katılırsın."

İğrenç hissediyordum. Tek kelimeyle iğrenç.

"Ama olur da istemezsen karşı çıkmam Sujin." Tuttuğu elimi daha da sıkarak güven veren gözleriyle bana baktığında gözyaşları çoktan yanaklarımdan süzülüyordu. "Seul'de kalabilirsin. Seçim senin."

Bana yaptığı seçim hiç adil değildi. Onu bırakmak istemiyordum. Ailemin son hatırasını kilometrelerce öteye tek başına yollamak benim için çok zor olurdu. Fakat burayı nasıl bırakacaktım? Hayallerimi, anılarımı, arkadaşlarımı ve Jimin'i? Tekrardan bir ayrılıkla nasıl baş edebilecektim? Yapamazdım ki ben. Hele ki sonu görünmeyen bir ayrılık ne hale getirirdi beni, baş edemezdim ki.

"Baba..." diye söylenirken boştaki elimle yanaklarımdan gözyaşlarımı siliyordum beceriksizce. Kalbim öylesine çok ağrıyordu ki ağzıma yerleşen fındıklı kahve tadından nefret etmiştim.

"Rae Yun ile birlikte ev tutabilirsiniz." dedi babam gülümsemeye çalışarak, iri kahverengi gözleri soluktu. "Seçmeleri kazanamasan dahi sakın pes etme. Arada vaktin oldukça benim yanıma gelirsin, ben de sürekli ziyaret ederim seni. Dayanamayacak hale gelirsen, ya da kararını değiştirirsen de Amerika'da yeni bir başlangıç yapmak için geç kaldığını düşünme sakın."

Şimdi hıçkıra hıçkıra ağlarken onun çoktan kabullenişi, benim parçalarımın çiçeklerle birlikte yok oluşu gibi mahvetmişti ruhumu. Masanın etrafını dolaşarak ona kocaman sarılırken hayatımın hiçbir zaman rayında gitmeyişi, kaderimin bahtsızlığını gözler önüne serdi bir kez daha. Mutluluğa kavuştuğum anda, feda etmem gereken şeylerle karşılaşıyordum. Bırakmam gereken insanlarla, anılarla ve en çok da mutlulukla. Belki de hepsinin sorumlusu kötü alın yazısı değil de, benim bencil olamayışımdı kim bilir. Kendimi düşünmeyip kararlar veremeyişim, yanımda kalmasını istediğim kimseyi yanımda tutamayışım, aynı şeyleri tekrar tekrar yaşayışım, bencil olamamamdandı. Belki de tüm suç kiraz çiçeklerinindi. Onların kısa ömürlerinin kaderime aksedişindeydi.

Hızlı bir değişim sürecine girmiştim. Babam Amerika'ya bensiz gittikten sonra Busan'dan ayrılmış, Rae Yun ile Itaewon civarlarında tuttuğumuz küçük evimize yerleşmiştik. Geçen bu süre zarfında sevincim buruktu ancak yine de güçlü olmak için çabalıyordum. Seul, Busan'dan katça daha büyük ve çevresi tanımadığım çehrelerle dolu olduğundan başta ürkütücü gelse de zamanla alışacağımın farkındaydım. İnsan nelere alışmıyordu ki, basit bir şehir değişikliği ne kadar zorlayabilirdi?

Üstelik bunun dışında, seçmelerden önce Bangtan ile Jimin'in aracılığıyla tanışmış ve sonunda onları kanlı canlı görebilme imkanı bulmuştum. Hepsi ekranların ardındaki görüntülerinden bin kat daha iyiydi. Davranışları, saygılı kişilikleri ve samimiyetleri ayrı ayrı takdire şayandı. Jimin'in böyle iyi insanlarla birlikte olduğunu görmek içime su serpmiş, en azından kafamı başka bir soruna takmamamı sağlamıştı. Onlarla yalnızca bir kez görüşmüş olmama rağmen her birini yıllardır tanıyor gibiydim. Gerçi, internet aracılığıyla tanıyor sayılırdım ama bahsettiğim duygu bu tarz olandan değildi.

Seçmelerin olduğu gün en heyecanlısıydı. Kendimi babamın gidişine alıştırmaya, Busan'ın özlemini dindirmeye başladığımı düşündüğüm günlerin içerisinde belki de en özeliydi. Yani en azından ben güne böyle bir hevesle başlamıştım. Ansan'daki üniversite yerleşkesine gidip, Rae Yun ve Myung Soo ile konferans salonuna girdiğimizdeyse tüm hevesim yerle yeksan olmuştu. Kalbime saplanan derin bir ağrıyla afallarken, bu sefer onun beni seyirci koltuğundan izleyemeyişi, babamın başarılar öpücüğü veremeyişi ve daha bir sürü şey kendime olan güvenimi yok etmişti. Yine de Rae Yun'un başarılı performansının ardından sahneye çıktım ve Pachelbel D notasından Canon'u çaldım. Parmaklarım titrese dahi, kendime hakim olmaya çalışıyor ve bunun hayatımın en önemli noktalarından biri olduğunu, ilk kez yapmadığımı hatırlatmaya çalışıyordum. İki dakika elli bir saniyelik sürem dolduğunda berbat bir iş çıkardığımı düşünüyordum. Jüri üyeleri yorum yapmadı, önlerindeki kağıda bir şeyler yazıp kendi aralarında konuşmak dışında yüzüme bile bakmadılar. Bitti demiştim o an.

Başaramadın Sujin.

Seçmelerin ardından vaktimin çoğunu Jimin ile gizli kapaklı görüşmelere ayırmıştım. Saatlerce onunla olmak varken bazen beş maksimum yarım saatlik, şehre uzak mekanlarda ve bazen de yurtlarında görüşmüştük. Yine de bu bile benim için çok muntazam bir şeydi. Yıllarca kokusunu alamadan telefonun ardından görüşmüşken şimdi beş dakika dahi olsa ona sarılıp koklayabiliyordum. Hiçbir şeye değişmezdim.

Fakat seçmelerin açıklanmasına bir hafta kala, bir Cuma sabahı hayatımın kökünden değişeceğini anlamıştım. Bir his, sarmıştı yüreğimi tamamen. Gördüğüm kasırgalara teslim olmuş, evlerimiz kapkara bir suyun üzerinde yüzerken gökyüzü çatlamış bir Busan kabusundan sonra kan ter içinde uyanmıştım yeni güne. Karnımda hissettiğim çatışmayla birlikte genzime kadar yükselen iğrenç bir tad yüzünden ağzımı tutarak odamın içindeki gri ve siyah renkli dikdörtgen fayanslarla çevrilmiş banyoya kendimi güçlükle attım. Birkaç kez üst üste istifra ettikten sonra dönen başımı tutarak lavaboya eğildim ve soğuk suyla yüzümü milyon kez yıkadım. Ellerimi mermerin iki yanına koyarak oval aynadan yansımama bakarken göz altlarım kapkara, cildimse bembeyaz görünüyordu.

Aklım tamamen boşalırken bu kusmanın neye işaret olduğunu düşündüm bir süre. İlk defa değildi. Hayır, aslında birkaç gündür vardı bulantılarım. Bir hafta önce olmam gereken regli olmamıştım. Alt dudağım kontrolsüzce titrerken aklım Busan'daki balo sonrası kaçamağa gitti. Jimin'in eczaneden getirdiği ertesi gün hapını aldığıma adım gibi emindim. Peki kaç saat sonra almıştım? Yirmi dört saat geçmiş miydi? Aklıma binlerce soru yığınla düşerken içlerinde boğulduğumu hissediyordum. Bir baza, orta boy ahşap gardırop ve Busan'dan getirttiğim piyanom haricinde başka bir eşyam olmadığı odama döndüm ve saati kontrol ettim. Henüz sekizdi, Rae Yun muhtemelen horul horul uyuduğundan haber vermeme de gerek yoktu. Pijamalarımı hızla değiştirip bir kot pantolon ve elime ilk geçen bordo yarım kolu üzerime geçirdikten sonra saçlarımı at kuyruğu yaptım ve cüzdanımla telefonumu alarak evden sessizce çıktım.

Kaldığımız apartmanın civarı fazla kalabalık sayılmazdı. Birkaç market, oyun parkı ve bir buçuk kilometre ötedeki eczaneler haricinde iki kafe vardı. Metroya on beş dakikalık yürüme mesafesinde bulunduğundan seçmiştik ancak böyle sessiz sakin oluşu da işimize gelmişti.

Ulaştığım ilk eczaneye girip genç erkek görevliden utana sıkıla gebelik testi istedim. Ellerim ve ayaklarım kontrolsüzce titrerken göz teması kuramıyor, parayı öderken parmağımdaki yüzüğü gördükçe kalp atışım hızlanıyordu. Poşeti alır almaz eczaneden çıkıp hızla eve geri döndüm. Hareketlerim öylesine baştan savurmaydı ki, birkaç kez sakarlığın ardından testi ancak yapabilmiştim.

Klozetin üzerine oturmuş çıkacak işareti beklerken aklım yerinde değildi. Öylesine çaresiz ve korku doluydum ki, en ufak bir yanlışımda paramparça olacaktım. Kendime kızıyor, yaptığım aptallık için küfürler savuruyordum ancak gönlümün bir yanı buna itiraz ediyordu. Pişman olman gereken bir şey yapmadın, hata değildi tarzı söylemlerle yatıştırmaya çalışsa dahi nefessiz kalıyordum.

Sonra test sonuçlandı. Birkaç kez sallayarak kontrol etme ihtiyacı hissettim öylece. Elim ağzıma kapanırken bedenim titriyor, gözyaşlarım yanaklarımdan hızla süzülüyordu. Omuzlarım sarsılmaya başladığında sesimi daha fazla bastıramadım. Küçük mekanik alet elektrik çarpmışçasına elimi yakıp zemine düşerken benden bağımsızlaşan ellerim de soğuk fayansa değdi. Göğsüm öylesine derin bir sızıyla ağrıyordu ki, tüm kaburgalarım kül olacak sandım.

Kapının açıldığını, içeri girip yerdeki testi fark eden Rae Yun'u, ardından gözlerine sinen inkar edilemez şaşkınlıkla ağzını kapatıp dizlerinin üzerine çöküşünü, hepsini hayal meyal hatırlıyordum. Fakat bana doğru söylediği şeyi asla ama asla unutmayacaktım.

"Hamilesin..."



ALBÜM MÜKEMMEL DEĞIL MIYDI? Benim favorim hidden track Sea oldu, peki sizinki hangisi?😁

Continue Reading

You'll Also Like

35K 1.5K 69
Burada size kapak tasarım ipuçları vererek sizin kapak yapmanızı daha da kolaylaştırmaya çalışacağım. Umarım biraz da olsun yardımcı olabilirim sizle...
88.3K 7.1K 24
Lalisa Manobal en yakın arkadaşı Jeon Jeongguk'tan hoşlanıyordur; "Kız arkadaşınla telefonda konuşuyorsun ve o üzgün. Söylediğin bir şeyden dolayı si...
100K 9K 23
Eski BTS üyesi Min Yoon Gi, Kanada'nın ıssız bir tayga ormanında kaybolursa ne olur? Ya anormalliklerle dolu bir hayatın tek amacı haline gelir ve ya...
82.4K 5.8K 21
"Aşkı öğrendiğinde daha kötü bir yazar olacaksın Jung Hyeya."