cherry blossom | pjm

By jisakura

233K 19.7K 18.3K

Wattys 2018 Uyarlamacılar Kazananı "dünyanın geri kalmış tüm toprak parçalarına çiçekler ekiyorsun, tüm dünya... More

🌸 çiçek kokulu giriş 桜
1 🌸 sevgi düşüşü hafifletir 桜
2 🌸 çocuk ellerimizle kardan evler yapardık 桜
3 🌸 bana şarkı söyle 桜
4 🌸 beni yalnız bırak(ma) 桜
5 🌸 cesaretim küçüklüğümden 桜
6 🌸 hayal kurmayı bıraktıran şeyler 桜
7 🌸 saçlara güzel davranan erkek kırmaktan korkar 桜
8 🌸 her şey 'birlik'te 桜
9 🌸 ilk kavga ilk aşktandı belki 桜
10 🌸 darılma bana, hepsi sevdiğimden 桜
11 🌸 korkma, yanındayım 桜
12 🌸 hayalim olur musun? 桜
13 🌸 yağmurla akan gözyaşı 桜
14 🌸 sıkıca sarıl, ağladıkça iyiyim 桜
15 🌸 notalara saklanmış umut kırıntıları 桜
16 🌸 kalp yorgunluğumun sebebi misin? 桜
17 🌸 hislerimi arkama sakladım 桜
18 🌸 hiç mi ayrılmayacağız? 桜
19 🌸 yıldızlara sarıldık bu gece 桜
20 🌸 kiraz çiçeklerinin kaderi 桜
22 🌸 sen gittiğinde soldum 桜
23 🌸 tavus kuşunun renkleri kayboluyor 桜
24 🌸 kaç bahar geçti üstünden 桜
25 🌸 ansızın gelen kavalye 桜
26 🌸 la vie en rose 桜
27 🌸 ayrılıklar, hep bir başlangıç 桜
28 🌸 uğruna feda ettiklerim 桜
29 🌸 keşke, şakaydı diyebilsem 桜
30 🌸 en çok öpücükler can yakar 桜
31 🌸 söyle sevgilim, bileyim 桜
32 🌸 bir adam çok sevdi, kaybetti 桜
33 🌸 portakallı turta 桜
34 🌸 kâbuslarımda da güzelsin 桜
35 🌸 fırtına öncesi sensizlik 桜
36 🌸 nefesinden tanırım seni 桜
37 🌸 zehrimi aldı kokun, ben yine sen oldum 桜
38 🌸 ben severken öldürüyorum 桜
39 🌸 söz, unutursak mutlu olacağız 桜
40 🌸 sona geldik pt.I 桜
40 🌸 sona geldik pt. II 桜
🌸 çiçek kokulu kapanış 桜
🌸 sen benim en güzel yaramsın 桜
🌸 olmuyor işte, ne için bu çaba? 桜
minik bir teşekkür

21 🌸 bencillik yapıp 'kal' diyemedim 桜

4.1K 434 474
By jisakura

"Sen, sen, sen giderken.
Kalbim burada kalırken.
Ellerim sessiz soğuk ve suskun öyle dururken.
Yalnızlık gittiğin yoldan bana geri gelirken.
Gözlerimden yaş yerine sessiz harfler damlarken."



Nefret, çok güçlü bir duyguydu. Güçlü kollarıyla sarmalarsa bir kalbi çürütür, acımadan kuruturdu. Vereceğimiz kararlarda, atacağımız en küçük adımda belirlerdi yolumuzu. İyi değildi ama güçlüydü işte. Ne mantık arardı ne de sağduyu.

Annemi kaybedişimden sonra yarım kalan her şeyden nefret etmiştim ben. Onun kokusunu burnumdan silmeye çalışan tüm deterjan ve parfüm kokularından, sarılmam için açtığı masum kollarıyla arama giren topraktan, güzel sesinin yankılandığı tüm salonlardan ama en çok da onu ölümün soğuk nefesine çeken müzik gruplarından.

Çocukçaydı hislerim belki, ya da mantıksız bir yığın dizisiydi. Fakat doğruydu işte, ne olduysa benim aptal inadımın değmeyecek, belki de hayatım boyunca varlığımdan haberi bile olmayacak boş bir şarkıcı yığınına duyduğum o koşulsuz sevgi nedeniyle onu o caddeye yolladığı doğruydu. Bundandı öfkem. Kendime kızgınlığımı albümlerin arkasındaki kişilere yığacak kadar çaresizliğimeydi. Aynı şeyin dönüp dolaşıp en yakınıma, kaybetmekten yüreğimin sızlayıp gözlerimin buğulandığı kişiye varacağını bilmeden yıllarca körüklemiştim nefretimi. Ona da aynı nefreti yansıtamayacağımı bile bile susmuştum genizim cayır cayır yanarken.

Bayan Im, Jimin kamptan döner dönmez onu yanına çağırıp Seul'deki bir şirketin düzenlediği idol seçmelerine katılmasını söylemişti. Hayatında belki de ilk kez kendine güvenme isteği duyan Park Jimin, başta uzun uzun düşünse de içimde büyüttüğüm nefreti bilmeden bunun yalnızca basit bir ayrılık olacağını düşünmüş, fakat yine de tutamamıştı gözyaşlarını. Hayallerini, hayatta değer verdiği bir şeyi gerçekleştirme uğruna atılan en büyük adımı, benden uzaklaşmak pahasına kabul etmişti. Ona ne kızabiliyor ne de iç rahatlığıyla mutluluğuna eşlik edebiliyordum.

Korkumun, dört bir yanımı saran o amansız korkumun pençelerine düşerken elimden gelen tek şeyin susmak olduğunu görüyor, kendi çıkarlarım uğruna söndüremeyeceğim bir yıldızın avuç içlerimden kayışını izliyordum.

Bay Tipsiz'in birkaç dikişi atmış kulağını okşayıp panjurlardan sızan ay ışığına bakarken ondan belki de son kez 'iyi geceler' bekliyordum. Lazerin duvarıma aksedişini görürsem, belki de kalp ağrımı unutup gözlerimi kapardım boşluğa. Kabuslarla dolup taşacağını bildiğim bir boşlukta süzülürdüm belki.

Camdan gelen ani sesle ürkerek yatakta doğrulduğumda elimle baş ucumdaki gece lambasına uzanarak ışığı yaktım. Ortalık biraz daha aydınlandığında kalbim gümbür gümbür göğüs kafesimi zorluyordu. Ne olacağını bekleyip öylece cama bakarken tekrar aynı şey oldu fakat bu sefer sesin cama atılan taştan olduğunu gördüm. Ayağa kalkıp panjuru yukarıya çektikten sonra camı açarak aşağı baktığımda Jimin'in pencereme kadar uzanan elma ağacının dibinde, elindeki taşları sallayarak bana baktığını gördüm. Şaşkınlığım gözlerimden fırlayacak kadar büyürken yerden fazla yüksek olmayan camımdan alçak sesle "Bu saatte burada ne işin var?" diye sordum.

Yüzündeki tatlı bir suçlulukla parıldayan gülümsemesini gizlemeden "Seni özledim." diye yanıtladı. Saat on ikiyi geçerken ve çok daha önemlisi evlerimiz zaten karşı karşıyayken böyle bir şey yapması beni oldukça şaşırtsa da gülümsemeden edemedim.

"Oraya geliyorum Su-ah!" diyip reddetmelerime kalmadan ağaca tırmandı ve göz açıp kapayıncaya kadar geçen zamanda camıma ulaştı. Ben geri geri çekilirken, terliklerini çıkarıp odama atladıktan sonra muzır bir sırıtışla kollarını kocaman açtı ve ben hiç düşünmeden o kolların arasına sokuldum. Yüzünü saçlarıma gömüp bir süre öylece sabit dururken ikimizin de kalp atışları aynı düzeydeydi. Hızlı, beklenti dolu ve buruk.

"Sen delisin!" diye söylenirken kollarından yavaşça ayrıldım ve gece lambamın vurduğu parlak gözlerine baktım. "Evet," diye yanıtladı. "Sana deliyim."

Yüzümü ekşitip dediği şeye kıkırdarken içime attığım tüm serzenişlerin beni boğduğunu hissediyordum. Onunla son günümün ilk saatlerini kıkırdayarak geçirmek ağlayışlarımı susturmak için miydi bilmiyordum. Ve nedense bilmek de istemiyordum.

Ses tonuma yansıtmamaya çalıştığım hüzünle, "Evine gitmelisin." diye belirttim. "Gece yarısı odamda olman çok yanlış."

"Neresi yanlış Su?" diye sorduğunda gözlerine ilişen kalp kırıntıları hislerimi kanattı. Belki de uzun süre yakından göremeyeceğim bu gözlerin son anısının bu olmaması gerekiyordu. "Hem, sabah erkenden dönerim annemlerin ruhu bile duymaz."

Başımı eğip belime koyduğu elleriyle beni kendine doğru çekişini hissederken alev almıştı yüreğim. "Bu geceliğine, Bay Tipsiz yerine bana sarılamaz mısın?"

Tek kişilik yatağımda sığışırken yaptığımızın yanlış bir şey olmadığını beynime çoktan kabul ettirmiştim. Belimdeki eliyle ruhuma yaptığı gibi bedenimi de ısıtıyordu. Bu soğuk, ayrılık kokan sonbahar gecesinde iliklerime kadar yakıyordu varlığı. Sıcacık nefesi saçlarıma değdikçe huzur buluyordum. Karışan saçlarımızın her bir telinden köklerine yayılan pozitifliği hissediyordum her saniye. Kalbimi acımasızca ağrıtan da aynı ağrıyı söküp atan da onun o güzel varlığıydı, yokluğunun soğukluğunu düşünmek istemiyordum.

"Seçmeler hakkında hiçbir düşüncem yok ancak, sırf ünlü olmak adına seni geride bırakmak istemiyorum Su. Farkındayım bu bir ayrılık değil, biz hep birlikte olacağız ama yine de eğer istersen, kalmamı istersen... Seul'e gitmem."

Soluk borumdan boğazıma doğru tırmanan yakıcı nefesi güçlükle yutmaya çabalarken bastırmaya çalıştığım tüm gözyaşlarımı hüngür hüngür içime akıttım. Ona en zoru git demek sanırken aslında en zorunun kal demek olduğunu şimdi anlıyordum. Nefret ettiğim bir şeye dahil olacak olmasını kendi kişiliğimin acımasız duyguları olarak gördüğümden ona kal diyemiyordum. Onlara dahil olma, benim yanımda ol hep diyemiyordum. Eğer gidersen nefes alamam demek istiyor fakat bencilliğimi doya doya yaşamak istediğim bu nadir anda en çok onu düşünmekten kendimi alıkoyamıyordum.

Bir anlığına, yalnızca bir seferliğine kendimi düşünmek istedim. Kendi isteklerimi, kendi mutluluğumu ve kendi huzurumu. Hep beni sarsın, düştüğümde elini uzatıp yeri geldiğinde aptallıklarım için beni azarlasın istedim. Gözyaşlarımla ruhumu nemlendirirken kulağıma bir şarkı söylesin, sesi hep varlığımla buluşsun istedim ama bir kar tanesini sırf güzelliği yüzünden elimde tutmaya çalışırken onu eriteceğimi anladığımdan sustum. Bencil olmanın sevdiğim şeyi çürüteceğini bildiğimden dilime vurulan kelepçenin paslı tadını damaklarımda hissettim daha da fazla.

"Hayır Jimin." Sesim yalnızca benim duyduğumu sandığım bir kırgınlıkla bezeliydi ama onun da bunu fark ettiğini o an anlayamadım. "Böyle bir fırsatı kaçıramazsın."

Aptal Sujin. Göz göre göre ellerinden kayıp gitmesine izin verecek kadar aptalsın.

Hayır, safsın. İleride milyonlarca insanın ismini bileceği bu çocuğu yalnızca kendine saklamayı bilemeyecek kadar saf.

İlk kez, korktuğum karanlığa, dolan gözlerimi sakladığı için minnettardım. Yıkılışımı göremediği göz bebeklerimi sakladığı için, ona kal demeye cesaret edemeyen dudaklarımın buruk bir gülüşle kıvrıldığını sakladığı için, ağlamamak için titreyen aciz burnumu ve çenemi sakladığı için ama en çok da kaybetmekten korkan Min Sujin'i onu en çok tanıyan bu küçük adamdan gizlediği için.

"Zaten," diye başlarken cümlesine, yüzünü biraz geriye çekip saçlarımın arasına daldırdı parmaklarını. "Muhtemelen seçilmeyeceğim. Olur da seçilirsem de soğuk, titretici kış bahara dönüp, tüm sokağımızı kaplayan kiraz çiçekleri açtığında, geri döneceğim. Birlikte diktiğimiz o tohum da fazla büyümemiş olacaktır, eminim."

İnanmalı mıydım? Yalnızca bir mevsimlik gittiğine ve söz verdiği gibi geri döneceğine inanmalı mıydım?

Yumruk yaptığım elimi kaldırıp başparmağımı gösterirken "Söz ver." dedim. "Beni bırakmayacağına söz ver."

Yüzüne yayılan aşık olunası tebessümle karnımda kiraz çiçekleri açtırırken elimi tutarak başparmaklarımızı birleştirdi ve "Söz." dedi. "Seni bırakmayacağım."

Ardından göz pınarlarımdan akmak için isyan eden tüm gözyaşlarımı bile şaşırtacak bir şey yaparak elini yorganın altına sokup cebini karıştırdı ve iki yüzük çıkardı. Birisi daha ince ve küçük diğeri daha kalın ve büyüktü. İkisi de metal ikisi de küçük bir kiraz çiçeği desenine ev sahipliği yapıyordu. Mini minnacık bir desen ama çok şey söyleyen...

O an düşündüm. Yanımdan ayrılan sevdiklerim neden yerlerini tutacağını düşünen bir nesne veriyordu? Tavuskuşu kolye, kiraz çiçekli küpe ve yüzük. Sıradaki neydi?

Alt dudağım titreyip yüzüğün karanlıkta bile parlayan güzelliğiyle gülümserken parmağıma taktı. Kendisininkini de parmağına geçirirken "Bunlar bizim sözümüzün temsili." diye belirtti. "Onu kaybetme...olur mu?"

Kafamı yavaşça aşağı yukarı sallarken çenemde ve yanağımda yer alan gamzeleri öpüp ardından dudağıma küçücük bir buse kondurdu. "En çok da bunu özleyeceğim." diye mırıldanırken sıcak asfalta düşmüş dondurma gibi eriyordum. Hem üzüntümden hem de kalbimi yerle bir eden öpüşlerinden.

Elimi yüzüne çıkarıp yanağını okşarken birbirimize pencereden yansıyan ayışığının kısıtlı varlığında bakıyorduk. Kirpiklerinin yanaklarına düşen muhteşem gölgesini ve hala doyamadığım dolgun ve pembe dudaklarını bırakmak istemiyordum. Ağır bir yokluğun sabahlarına, yalnız başıma uyanmak istemiyordum. Onu bana hatırlatacak her anıda burnuma değen kokusuyla başım dönerken yanaklarımın kasılmaktan boğazlarımın sıkmaktan ağrımasını istemiyordum.

Gitmesini, istemiyordum.

"Okul çıkışı trene bineceğim." Saçlarımın arasındaki eli dudaklarımın kenarına ilişirken onun gözleri de buğuluydu. "Vedalaşmaya geleceksin...değil mi?"

Seni kendi ellerimle yollamaya nasıl gelebilirim? O trene binip gidişini izlerken nasıl kendimi o trene binmemek için tutabilirim? Seni nasıl bırakabilirim?

"Geleceğim." dedim veda etmenin ne anlama geldiğini bile düşünmeden. Veda ettiğinde bir daha kavuşamamanın olduğuna inanan ben, ona geleceğim dedim.

Daha fazla dayanamayıp tuvalet için yataktan kalkarken tir tir titreyen bedenimi zorlukla odanın içindeki banyoya atıp kapıyı kilitledim ve ağzımı kapatarak duyamayacağı şekilde hıçkıra hıçkıra fakat sessizce ağladım. Yarısından çoğu içimdeki fırtınaya karışan haykırışlarım banyonun beyaz fayansları arasında boğulup giderken içerideki kalp yaramın gidişine ağladım. Göğüs kafesim ve boğazım hissedemeyeceğim kadar ağrıyıp zamanı geçirdiğimde ayağa kalkıp soğuk zeminin ve soğuk suyun kızarmış gözlerimle yaratığa benzeyen yüzümü kendine getirmesini bekledim.

Bir süre sonra banyodan çıkıp yatağa iliştiğimde çoktan uykuya dalmış bedenin kollarına ilişip yüzümü göğsüne gömerken kollarını belimde hissettim ve sessiz gözyaşlarımı bu sefer onun penyesine iliştirdim. "Ağlama miniğim." diyişini hayal meyal duyarken çoktan hüzünlü rüyalarıma yelken açmıştım.

Sabah olduğundaysa Jimin çoktan gitmiş, pencereden soğuk bir rüzgar şiddetle esiyordu.

"Yah Min Sujin! Her yerde seni ararken nasıl burada uyuyabilirsin?"

Gözlerimi Rae Yun'un haykırışıyla açtığımda elimdeki şiir kitabının yere düştüğünü gördüm ve sırtımın duvara yaslanmaktan dolayı felaket biçimde ağrıdığını hissettim. Kızgın bir ifadeyle bana bakan arkadaşıma kendime gelmeye çalışarak cevap verirken hala kendimde sayılmazdım. Buraya ne zaman gelmiştim? Öğle arası mıydı? Yoksa öğleden de önce miydi? Hatırlamıyordum.

Ne zaman bu depoya gelip şiir kitabından aynı satırları okuyup dururken yakıcı damlaların yanaklarımdan süzülüşünü hissedemeyecek kadar uyuştuğumu ve ardından uykuya daldığımı hatırlayamıyordum.

"Saat kaç?" diye belli belirsiz sorarken ağlamaktan ağrıyan başımı ovalayarak tutulan belimi doğrultmaya çalıştım. Ağzım bir çöldeymişim gibi kupkuruydu ve gözlerim yanıyordu.

"Dörde geliyor." diye kızgınlıkla hayal kırıklığı birleşimi bir tonda cevap verdiğinde ellerim zangır zangır titremeye başladı. Yanımda kalmış sessizdeki telefonumu elime alıp yirmi cevapsız aramayı gördüğümde kilitlenmiştim. Nasıl uyuyakalabilirdim? Tam dörtte treni kalkacakken ona veda etmeden nasıl git diyebilirdim?!

Yerimden hızla kalkıp üzerimi silkelerken, Rae Yun "Jimin bugün okula gelmedi. Seni arayıp durduğu halde ulaşamamış ve onca işin arasında bana ağlayıp durdu! Neden böyle yaptın?" diye sordu.

Çaresizce ellerimle saçlarımı sıkarken kafamı sallayarak "Bilmiyorum, bilmiyorum!" diye yakındım. Nasıl bilebilirdim? "Gitti mi o Rae Yun? Yetişebilir miyim?"

"B-ben bilmiyorum Sujin." Rae Yun da afallamış görünüyordu. "Birazdan keman sınavım olduğundan onunla dün vedalaşmıştım."

Saati kontrol edip ne yapabileceğimi düşündüm saniyeler içinde. On beş dakikam vardı. Tren garı buradan arabayla on dakika uzaklığındaydı ve eğer birazcık şansım varsa onlar hala yolda olmalıydılar. Rae Yun'un "Sujin yetişemezsin!" diye bağırışlarını arkamda bırakırken depodan koşarak çıktım ve okulun çıkışına gelene kadar bir taraftan onu ararken bir taraftan beni oraya götürecek bir şeyler aradım çaresizce. Telefonumu açmıyordu. Duymadığına inanmak istedim. Bilerek görmezden gelmediğine, ona veda etmediğim için bana küsmediğine inanmak istedim. Öğrencilerin bisikletlerini park ettikleri alana ulaştığımda Myung Soo gözüme çarptı. Ne yapacağımı şaşıran ayaklarım titreyerek beni ona yönlendirdiğinde ne dediğimi ben de bilmiyordum.

"B-bisikletini kullanabilir miyim?"

Kalbim ağzımda atarken sorduğum şeyle afallayan Myung Soo acelemi fark edip beni sorgulamadan kaskı uzattı ve "Tabiiki." diyerek gülümsedi. Bisiklet sürmeyi kaza yaptığı ilk anda bırakan ben, tekrar bir hayalim yok olurken sürmeye çalışacaktım. Kaskı kafama geçirip bisiklete bindiğimde titreyen ayaklarımı zorlukla pedallara yerleştirdim ve derin nefesler alıp verirken sürmeyi denedim. İlk anda birkaç kez yalpalasam da sanki yıllardır sürüyormuşum gibi dengemi kurduğumda sevincim korkumun gölgesinden beri parlamıştı.

Bisikleti sürerken kullandığım kuvvetin yarısını kendimi sakinleştirmek için kullanabilsem ne iyi olacaktı ama yapamıyordum. Dakikalarla yarışırken okul yolundan çıkmış tren garına giden sakin yola ulaşmıştım bile. Fakat her şey bugün bana tersmiş gibi karanlık havadan ilk yağmur çiseleri okul üniformamdan tenime sızıyordu.

Pedal çevirdikçe hızlanan kalbime eşlik eden yağmur arttıkça gözyaşlarım daha da çoğaldı. Bisiklet sürüyor oluşum gerçeği bir yana, bulanıklaşan gözlerimden önümü bile göremiyordum. Yağmur anlık uğramışçasına üzerimdeki etkisini hafifletirken telefonum çalmaya başladı. Fakat açamadım.İleride gözüme ilişen siyah Mazda'yı fark ettiğimde açma ihtiyacı da hissetmedim.

Kelimelerin boğazımdan çıkışına ben bile şaşırırken "JIMIIIN!" diye bağırıyordum. Aramızdaki mesafe gitgide azalırken yeniden son ana bıraktıkları bu işin şansıma geldiğini görmüştüm. Tren garına pek bir mesafe kalmamış, ayaklarım hissedemeyeceğim kadar uyuşmuştu ama o fren seslerini duyup arabadan inip bana koştuğunu görmüştüm ya, işte o an hiçbir şey umurumda olmamıştı.

Bisikletten inip ona doğru koşarken hıçkıra hıçkıra ağlıyor, bedenlerimiz birleşip kollarımı dolarken içim parçalanıyordu. Yağmurdan ıslanan varlığım onun kupkuru tenine değerken benden uzaklaşmak adına hiçbir şey yapmıyor, hala daha atıştıran yağmurun altında benimle ıslanıyordu.

Şaşkınlık ve gururla dolu bakışlarıyla bisikleti gösterdi."Başardın Su-ah... Başardın."

Fakat çok geçmeden elleriyle kollarımı tutarken "Ama hasta olacaksın." dedi hüzünle. "Neden böyle ıslandın?"

Boğazım düğümlenip hıçkırıklarım sesimi engellerken zorlukla mırıldandım." Özür dilerim Jimin-ah! Ben... veda edemeyeceğim sandım."

Kollarımdan ayrılıp yüzümü avuçlarken kızarmış gözlerini benimkilerle buluşturdu ve "Benim yüzümden, hasta olacaksın." diye mırıldandı acıyla. "Tren garına gelme sakın. Eve git ve kuru şeyler giy. Sonra da yorganın altına girip bir güzel ısın tama-"

"JIMIN!" diye haykırdım öfkeyle karışık hüznümle. "Özür dilerim."

Yüzüne ilişen o tebessümle alnıma cayır cayır yakan öpücük kondururken tir tir titreyişim soğuktan, yağmurdan veyahut esen rüzgardan değildi. Dudakları, alev alev yakıyordu. Hüzün, ayrılık ama en çok da aşk kokan çocukluğumun tofu hissi veren yumuşacık dudakları.

"Ben özür dilerim Su-ah. Gitmek zorunda olduğum için-"

Arkadan albay amcanın "Geç kalıyoruz!" serzenişiyle yarım kalan cümlesini elimi bırakıp beni tren garına götürmeyi bile reddederek arabaya koşmadan önce tamamladı.

"Özür dilerim."

Continue Reading

You'll Also Like

59.3K 2.7K 24
Yabani evrenindeki çiftimiz Asi ve Alaz'ın hayatları farklı bir şekilde kesişeydi, mesela Asi, Soysalan Üniversitesi'ne bomba gibi düşseydi, nasıl ol...
78.1K 6.4K 24
Üniversitesinin serseri çocuğu jungkook, kız arkadaşını rahatlatmak için kayda aldığı inlemelerini yanlışlıkla yeni atanan rektörü Kim Taehyung'a ata...
18.7K 1.9K 15
bu muşmula suratınla çiçeklerimi falan soldurursun sen. ━ park chaeyoung & jeon jungkook ━ started 26320, finished 9721
325K 33.1K 59
eğer sorun bir kadın olmakla ilgiliyse, o hâlde bugün ben bir kralım. [ » rosékook ] 2019 | lilah