cherry blossom | pjm

By jisakura

233K 19.7K 18.3K

Wattys 2018 Uyarlamacılar Kazananı "dünyanın geri kalmış tüm toprak parçalarına çiçekler ekiyorsun, tüm dünya... More

🌸 çiçek kokulu giriş 桜
1 🌸 sevgi düşüşü hafifletir 桜
2 🌸 çocuk ellerimizle kardan evler yapardık 桜
3 🌸 bana şarkı söyle 桜
4 🌸 beni yalnız bırak(ma) 桜
5 🌸 cesaretim küçüklüğümden 桜
6 🌸 hayal kurmayı bıraktıran şeyler 桜
7 🌸 saçlara güzel davranan erkek kırmaktan korkar 桜
8 🌸 her şey 'birlik'te 桜
9 🌸 ilk kavga ilk aşktandı belki 桜
10 🌸 darılma bana, hepsi sevdiğimden 桜
11 🌸 korkma, yanındayım 桜
12 🌸 hayalim olur musun? 桜
13 🌸 yağmurla akan gözyaşı 桜
14 🌸 sıkıca sarıl, ağladıkça iyiyim 桜
15 🌸 notalara saklanmış umut kırıntıları 桜
16 🌸 kalp yorgunluğumun sebebi misin? 桜
17 🌸 hislerimi arkama sakladım 桜
19 🌸 yıldızlara sarıldık bu gece 桜
20 🌸 kiraz çiçeklerinin kaderi 桜
21 🌸 bencillik yapıp 'kal' diyemedim 桜
22 🌸 sen gittiğinde soldum 桜
23 🌸 tavus kuşunun renkleri kayboluyor 桜
24 🌸 kaç bahar geçti üstünden 桜
25 🌸 ansızın gelen kavalye 桜
26 🌸 la vie en rose 桜
27 🌸 ayrılıklar, hep bir başlangıç 桜
28 🌸 uğruna feda ettiklerim 桜
29 🌸 keşke, şakaydı diyebilsem 桜
30 🌸 en çok öpücükler can yakar 桜
31 🌸 söyle sevgilim, bileyim 桜
32 🌸 bir adam çok sevdi, kaybetti 桜
33 🌸 portakallı turta 桜
34 🌸 kâbuslarımda da güzelsin 桜
35 🌸 fırtına öncesi sensizlik 桜
36 🌸 nefesinden tanırım seni 桜
37 🌸 zehrimi aldı kokun, ben yine sen oldum 桜
38 🌸 ben severken öldürüyorum 桜
39 🌸 söz, unutursak mutlu olacağız 桜
40 🌸 sona geldik pt.I 桜
40 🌸 sona geldik pt. II 桜
🌸 çiçek kokulu kapanış 桜
🌸 sen benim en güzel yaramsın 桜
🌸 olmuyor işte, ne için bu çaba? 桜
minik bir teşekkür

18 🌸 hiç mi ayrılmayacağız? 桜

4.2K 437 445
By jisakura

"Senin o güzel küçük kanatların, ayağını yerden kesmeye çalışmaktan yoruldu."

İtiraf edemeyip hislerimi kalbime gömüşümün üzerinden üç ay geçmişti. Tüm süre zarfında ilişkimizde hiçbir farklılık olmamış, aksine Jimin ara sıra kafasına vuran soğuk tavırlarını da azaltmıştı. Onu kaybetmediğim için öylesine mutluydum ki, o çikolatayı veremediğim için kendime kızamıyordum bile. Fazlasıyla özgüven sorunum olduğunun farkındaydım, fakat kaybetme korkum cesaretimden daha üstün geliyordu ne yazık ki.

Hislerimle baş etmek çoğu zaman zor olsa da, Jimin'in arkadaşça tavrı sayesinde bunu aşmam kolaylaşıyordu. Bu da bana tekrardan iyi ki açılmamışım dedirten en önemli etkendi zaten. O hala aynıydı.

Şimdiyse, akşamüzeri gideceğimiz, okyanus kenarındaki ormanlık alanda yapılacak olan iki günlük okul kampı için piknik kurabiyesi hazırlıyorduk. Daha doğrusu eğer Jimin izin verirse, ben hazırlamaya çalışıyordum. Malzemeleri karıştırdığım kabı kendi önüne çekip sinir bozucu bir gülüşle bana baktığında kaşlarımı çattım. "Ben de kurabiye yapabilirim Minmin!"

Paketten biraz daha un dökerken gözlerini büyüterek abartı bir tavırla konuştu. "Geçen seferki faciadan sonra mı? Yok almayayım."

Ne vardı yani tuz ve şekeri karıştırıp keki tuzlu yapmışsam? Yalnızca bir kereye mahsus olan bir hataydı ve sürekli aptal bir benzerliğin ceremesini çeken minnoş el becerilerim oluyordu. Eh, tamam o kadar da iyi bir aşçı değildim kabul ediyordum ancak berbat da değildim yani!

Hınzırca sırıtırken un kabını tutan koluna vurdum ve un hafifçe tezgaha döküldü. "Yah!" diye bağırırken umursamaz bir şekilde omuz silktim.

"Gören de seni yüz yıllık aşçı sanar. Sanki o köpek kakasına benzeyen aptal yemeği sen yapmadın."

"Aish gerçekten ama!" Dişlerini sıkarak kafasıyla bana diklenirken bir anda una batırdığı parmağını burnuma sürdü ve oluşan tozumsu buluttan dolayı hapşırmama sebep oldu.

"Anlaşılan akşama kurabiyeden yiyen herkes Sujin virüsleriyle kutsanacak." diye aklı sıra dalga geçerken artık sinirden gülmeye başlamıştım. Elini kaba daldırdığı esnada nişasta paketinden epeyce içine döktüm ve tekrardan hışımla bana döndüğünde ben de elimi içine sokarak cıvık hamuru sıktım. Fakat hesaba katmadığım bu hareketin sonucu öyle ağır olmuştu ki, bir anda havaya doğru uçan nişasta ikimizi de kardan adama çevirmişti.

"AHH DELİRECEĞİM! MIN SUJIIINN!" İkimiz de kahkahayla baştan aşağı nişasta olmuş bedenlerimize bakarken Jimin daha fazla dayanamamış olacak ki anında tezgahın arkasına kaçmaya çalışan beni sıkıca tuttu ve nereden geldiğini bilmediğim bir kuvvetle kollarımdan sarıp havaya kaldırdı.

"En sevdiğim tişörttü bu kahpe kız!" Belime sarılmış kollarına vurup, gözüme bulaşan nişastadan etrafımı düzgün göremeyişimden ötürü hem kahkahalara boğuldum hem de çırpınıp durdum. En sonunda karnımız ağrıyınca gülmeyi kestik ve beni yere bıraktı.

Bir taraftan gözümü silmeye çalışırken bir taraftan da gülerek konuşmaya çalışıyordum. "Özür dilerim Jimin-ah. Elimden kaçtı!"

Ben gözümle uğraşmaya devam ederken birden ellerimi tuttu ve temiz eliyle çenemden tutup başımı havaya kaldırırken gözüme dikkatle bakıp yakınlaştı. O milim milim yüzlerimiz arasındaki sıcak boşluğu kapatırken, kırpışan ve içindeki yabancı maddeden dolayı acı çeken gözümü unutmuş tenime değen nefesini hissetmiştim sadece. Gözüme üfleyip çenemdeki eliyle nazikçe yüzümü silerken zaman durmuş, etraftaki her şey bizi izliyor gibiydi. Hislerim vızır vızır işleyen bir karayolun tam ortasına düşmüş kedi gibi çaresizdi şimdi. Hırslı ve aceleci milyonlarca dört tekerlekli meydan okuyucunun arasında her an canını teslim edebilecek kadar savunmasız, dar vakitliydi.

Gözümdeki o tuhaf acı uzaklaştığında yakınlaşmış yüzünü dudaklarının üzerine kıvrılmış gülüşle geri çekti. Kuruyan ağzımda bulabildiğim ilk tükürüğü yutup onun gibi gülümsemeye çalışırken ona yakalanmamış olmayı diliyordum. Gözlerime kadar yansıdığına emin olduğum o alışılmadık duygularımın okunmamasını, okuyamamasını diliyordum.

"Devam etsek mi?" diye sorarken kaşlarıyla henüz hamur olamamış malzeme sürüsünü işaret etmiş, ben de bönce tavırlarımdan silkinip kafamı sallamıştım.

Bana yoğurmam için izin verdiğinde teşekkür ederek hamurla uğraşmaya koyuldum. Gözlerinin ahmak bedenime takılı kaldığını, nefes alış verişlerini duyabilecek kadar dibimde olmasından anlıyor, söz geçiremediğim yüreğime sakin olmasını tembihliyordum. Hayır, kolay değildi içimde tutmak. Ona belli etmeden duygularımı yutmak söylediğim gibi kolaylaşmıyordu.

Jimin destek olduğu kadar köstek de oluyordu, hislerimi bastıramıyordum.

Kamp için otobüslere bindiğimizde Rae Yun çoktan sınıfından bir kızın yanına oturmuş öndeki boş koltukları göstererek oturmamız için ısrar ediyordu. Jimin öncelik vererek cam kenarı sevdamı bildiğinden anlayış gösterdiğinde sevinmiştim. Yerime kurulup ikimizin yaptığı kurabiyelerle dolu kabın poşetini ayakucumuza bıraktığımda o da yanımdaki yerini almıştı.

Yolculuk, kampta bize eşlik edecek olan öğretmenin küçük konuşmasının ardından başladığında ikimiz de bir şey konuşmuyorduk. İçimi kaplayan, acaba fark etti mi, korkusu bu nedenle büyüdükçe büyüyordu. En sonunda konuşmak için yeltendiğimde kulağına taktığı kulaklığın birini bana uzatarak kaşlarıyla işaret etti. Afallayarak diyeceğim şeyi yutarken gülümsemeye çalıştım ve bekletmeden kulaklığı alarak kulağıma yerleştirdim.

İkimizin de son zamanlardaki ortak parçası 'My Arms Were Always Around You' çalarken şarkının bulutlardan yapılma bir yatakta uyuyormuşsun hissi veren yumuşak melodisiyle yolu izleyen gözlerimin ağırlaştığını hissettim.

Hatta öyle bir an geldi ki, bu kesinlikle rüyamın bir ürünü olmalıydı, Jimin'in saçımı kokladığını ve ardından düşen başımı omzuna yerleştirdiğini hissettim. Fakat uyandığımda başımın hala yumuşak omzuna yaslı olduğunu ve aynı şarkının çalmaya devam ettiğini fark ettiğimde bu anın eşsizliğinin satırlarında kaybolmak istedim.

Fazla kapılmıştım.

Herkesin hazırladığı yemekleri yiyip, ardından ateş yakıp şarkı söylemesiyle geçen sıradan kamp aktivitelerimiz okyanus kıyısında hava kararıncaya kadar oynadığımız ve kumsala yazdığımız yazılarla devam ederken, güneş battığında ellerimizde tuttuğumuz dilek balonlarıyla son bulacak, kurduğumuz çadırlara çekilip ertesi gün için uykuya dalacaktık.

Rae Yun, nedendir bilinmez tüm süre boyunca itinayla Jimin ve beni yalnız bırakmak için ekstra çaba harcamış, bu minik sırrımı onunla paylaştığıma beni bin pişman etmişti. Evet, ne yazık ki 14 Mart'tan sonra hislerim gibi sırrımı gizlemeyi başaramamıştım. Rae Yun'un kartaldan beter keskin gözleri durumu algılayıp beni her gün köşeye sıkıştırmıştı.

En sonunda dalgınlığıma gelip bağırarak evet diyince böyle kalakalmıştım işte. Patavatsız Rae Yun'a neredeyse diz çöküp yalvarırcasına Jimin'e çaktırmamasını istemiş en sonunda kabul ettirmiştim. Fakat o söylemese de yaptığı imalarla, sıklıkla yapmaya çalıştığı ara buluculuklarla bunu pek de becerememişti.

Her neyse.

Ben pembe balonumu ateşlerken Jimin mavi balonunu çoktan yakmıştı bile. Yavaş yavaş şişerken benimki de sonunda yanmış, şişmeye başlamıştı. Herkes, uçacak raddeye gelinceye değin beklerken "DİLEKLERİNİZİ TUTUN VE HAVAYA SALIN!" diye kalabalığa seslendi öğretmen.

Jimin gözlerini kapatırken ben de gözlerimi kapattım ve olanağı olmayan bir şey diledim.

"Hiç ayrılmayalım."

Onlarca balon havaya doğru yükselirken Jimin ve benimki birbirine çarparak ilerliyor, usulca süzülüyordu. Sonra hepsi yalnızca küçük bir ışıktan ibaret hale geldiğinde sessizliği bölen o güzel tınıyı duydum. Fakat o tını yaptığım hatayı da beraberinde getirmişti anında.

"Hiç ayrılmayalım."

Rae Yun beceriksizce tulumunun içine girmeyle uğraşırken bir taraftan da üst sınıflardan kestiği bir çocuğu anlatıyordu. Anlatışına göre oldukça yakışıklı ve kibar olan bu çocuk Jimin'le aynı sınıftaydı ve dansta çok iyiydi. Koridorda geçerken bazen bakışlarını yakaladığını söyleyen Rae Yun'un gözleri ışıl ışıldı. Onun adına hem seviniyor hem de ona fazlasıyla imreniyordum.

En azından itiraf ettiğinde sarsılma ihtimali olan bir arkadaşlığı söz konusu değildi. Sevgili olsalar bile ayrıldıklarında eskisi gibi olamayacakları bir birliktelikleri, biriktirdikleri zamanla yarışan anıları yoktu. Olmazsa çok kolay atlatıp başkalarıyla ilgilenebilirdi. Ama ben yapamazdım.

Sonunda tulumunun içine girmeyi başardığında ben de pijamalarımı giymek için üstümdeki tişörtü çıkarmaya yeltendim. Fakat birden çadırımızın önünde bir gölge belirdiğinde sıçrayarak korkuyla Rae Yun'a yaklaştım. Elim tişörtümün eteklerinde kalbim ağzımdaydı. "Rae Yun..." diye seslendim fısıltıyla. "Dışarıda biri var!"

Tulumu yüzünden kafasını kaldıramayan Rae Yun kaşlarını çatarak kafasını salladı. "Kedi falandır Sujin. Bu saatte kim gelecek?"

İnanamayan ifadeyle yüzüne bakarken "Belki bir...sapık?" diye söylendim. Fakat hala beni umursamıyordu. "Hadi üzerini değiş ve uyu bebeğim yarın uzun bir gün bizi bekliyor."

"Rae Yun diyorum." Çadırın önündeki gölge fermuara uzandığında telaşla onu dürterek çağırdım. "İÇERİ GİRMEYE ÇALIŞIYOR!"

Rae Yun en sonunda pes etmiş gibi derin bir nefes vererek oflarken kalkacaktı ki hem telefonumdan gelen bildirim hem de dışarıdan gelen tanıdık ses bunu engelledi.

"Su-ah! Benim."

Aydınlanan telefonuma gelen Jimin'in cevapsız aramasını görüp üzerimdeki korku tohumlarını silkeledim ve hem sinirli hem de mutlu bir şekilde fermuarı açarak siyah saçları dağılmış gülümseyen yüzlü Jimin ile karşılaştım.

"Korkuttum mu?" diye düşünceli bir sesle sorduğunda masum yüzüne yenik düşüp alt dudağımı dişledim. "Biraz."

"İçeri gelsene."

"Hayır." dedi sırıtırken, "Sen dışarı gel."

"Bu saatte mi?" diye şaşkınlıkla sorarken Rae Yun'un arkadan sesi ilişti kulaklarıma. "Defolsana Sujin!"

Kıçını kaldıramadığından görmeyeceği kızgın bir bakış atıp tekrardan Jimin'e döndüğümde çömeldiği yerden kalkmış elini bana uzattığını gördüm. Ayağımdan çıkarmadığıma şükrettiğim ayakkabılarım dolayısıyla bekletmeden elini tutarak dışarı çıkarken roller coaster a dönen fırıldak kalbimi önemsememeye çalıştım.

Yalnızca kalkmama yardım etmek amaçlı olduğunu düşündüğüm elimi tutmaya devam ederken bunu elimi çekerek bozdum. Adımları durup sorgulayan bakışları yumuşaklığı eksilmiş ve arkama saklanmış elime odaklandığında gözlerimi kırpıştırarak "Nereye gidiyoruz?" diye sordum. Konuyu değiştirmeye çabalayışım kolumdan tutup kendinden emin bir tavırla elimi eski konumuna, fakat bu sefer parmaklarının arasına yerleştirdiğinde öylesine kaybolmuştum ki, kendimi asla bulamayacağımı sandım.

"Bir daha bırakma." dedi usulca. "Elimi bırakma Su."

Ardından cevap vermeme müsaade etmeden beni nazikçe çekiştirirken adımlarımı ona uydurup çadırların olduğu yerden uzaklaştık ve ben birden başlayan hıçkırıklarımı acizce durdurmaya çalıştım. Boştaki elim kiraz çiçeği küpeme ulaşırken her hıçkırışımda Jimin daha çok gülmeye başladı.

"Heyecanlısın." dedi bilmiş bir tavırla. "Hıçkırığını geçirmemi ister misin?"

"N-nasıl olacak o?" diye sormaya çalışırken daha çok hıçkırdım. Göğüs kafesim ağrıyordu.

Minik elinin arasında kaybolan elimi daha da çok sıkarken büyük bir ağacın dibine çekerek sokak lambasının aydınlatmadığı karanlık bir köşede durdu. Hareketleri, tavırları öylesine alışılmadıktı ki, yine bir rüyanın esrarengiz kollarına atıldığımı sandım. Büyülü fakat bir o kadar da inanması güçtü.

Yalnızca ay ışığının vurduğu gölgede beni kendine çekerken diğer elini yanağıma koyduğunda kalbimi hissetmiyordum. Güzel bir hikayede sevdiğim karakterlerin imkansızlığın derinliklerinden sıyrılıp kavuşmasını okuyordum sanki, uzun zamandır beklediğim an gelmişti. Yağmur yağarken en sevdiğim melodi kulaklarımı doldururcasına güzeldi bu his, dokunuşu tenimde çiçek açtıracak kadar sıcak, ay ışığının parlattığı gözleri kalbimi sarmalarcasına sevecen, gülüşü de ruhumu bir ömür aydınlık tutacak kadar ışıltılıydı.

Yaklaştıkça yüzü içimde dolup taşan nidaları tutmakta daha da zorlandım. Nefesi karışırken nefesime izin istercesine baktı gözlerimin en derinine. Bir daha hıçkırdım, gülümsedi. Anlamıştı ne kadar çok beklediğimi, rüya da olsa hissetmişti.

Fakat gözlerimi kapayıp pamuk hissi veren dudaklarını benim paspal dudaklarımın üzerine kondurunca rüyalarımın hiçbir zaman böylesine sarstığını hatırlamadığımdan afalladım. Kalbim göğüs kafesimi parçalayıp onunkine ulaşıncaya kadar ilerleyecekken dinen hıçkırığım yerini gözyaşlarına bırakmıştı. Ağlıyordum. İnanamıyor, busesinin gerçekliğini kabullenemeyecek kadar güçsüz hissediyordum. Çok fazlaydı. Aniydi. Beklenmedikti. Mükemmeldi...

Saniyeler içinde masum öpücüğünü geri çekip yanağımda yer edinmiş baş parmağıyla yanağımdan süzülen göz yaşını sildi. Bir bilseydi, içimde neler yanıp tutuştuğunu bir görseydi...

"Ağlama Su." diye fısıldadı okyanus kokusunun karıştığı ferah nefesi yakın dudaklarından yüzüme çarparken. "Hıçkırığın geçti."




-



Nedendir bilinmez bu sarkiyi her dinledigimde aklima Sujin & Jimin geliyor. Bir tane daha boyle bir sarki var ancak onun zamani henuz gelmediginden paylasmayacagim :')

Continue Reading

You'll Also Like

182K 11.7K 33
Diğer insanların galaksisinde milyonlarca yıldız varken benim galaksimde yalnızca sen varsın. #20161222
59K 2.7K 24
Yabani evrenindeki çiftimiz Asi ve Alaz'ın hayatları farklı bir şekilde kesişeydi, mesela Asi, Soysalan Üniversitesi'ne bomba gibi düşseydi, nasıl ol...
2.2K 390 15
Dışarıdan baksan muhteşem, içine baksan harika, kişilerine baksan iğrenç olan bu dünyada görme yetisini kaybeden Lalisa ve bir anda hayatının or...
72.4K 6.1K 24
" Sahip oluş yoktur. Sadece oluş, son nefesi vermeyi, nefessiz kalarak boğulmayı özleyen oluş vardır. " - Franz Kafka. ❄︎❅❆❅❄︎ Min Yoongi / Kim Se...