cherry blossom | pjm

By jisakura

233K 19.7K 18.3K

Wattys 2018 Uyarlamacılar Kazananı "dünyanın geri kalmış tüm toprak parçalarına çiçekler ekiyorsun, tüm dünya... More

🌸 çiçek kokulu giriş 桜
1 🌸 sevgi düşüşü hafifletir 桜
2 🌸 çocuk ellerimizle kardan evler yapardık 桜
3 🌸 bana şarkı söyle 桜
4 🌸 beni yalnız bırak(ma) 桜
5 🌸 cesaretim küçüklüğümden 桜
6 🌸 hayal kurmayı bıraktıran şeyler 桜
7 🌸 saçlara güzel davranan erkek kırmaktan korkar 桜
8 🌸 her şey 'birlik'te 桜
9 🌸 ilk kavga ilk aşktandı belki 桜
10 🌸 darılma bana, hepsi sevdiğimden 桜
11 🌸 korkma, yanındayım 桜
12 🌸 hayalim olur musun? 桜
13 🌸 yağmurla akan gözyaşı 桜
14 🌸 sıkıca sarıl, ağladıkça iyiyim 桜
15 🌸 notalara saklanmış umut kırıntıları 桜
16 🌸 kalp yorgunluğumun sebebi misin? 桜
18 🌸 hiç mi ayrılmayacağız? 桜
19 🌸 yıldızlara sarıldık bu gece 桜
20 🌸 kiraz çiçeklerinin kaderi 桜
21 🌸 bencillik yapıp 'kal' diyemedim 桜
22 🌸 sen gittiğinde soldum 桜
23 🌸 tavus kuşunun renkleri kayboluyor 桜
24 🌸 kaç bahar geçti üstünden 桜
25 🌸 ansızın gelen kavalye 桜
26 🌸 la vie en rose 桜
27 🌸 ayrılıklar, hep bir başlangıç 桜
28 🌸 uğruna feda ettiklerim 桜
29 🌸 keşke, şakaydı diyebilsem 桜
30 🌸 en çok öpücükler can yakar 桜
31 🌸 söyle sevgilim, bileyim 桜
32 🌸 bir adam çok sevdi, kaybetti 桜
33 🌸 portakallı turta 桜
34 🌸 kâbuslarımda da güzelsin 桜
35 🌸 fırtına öncesi sensizlik 桜
36 🌸 nefesinden tanırım seni 桜
37 🌸 zehrimi aldı kokun, ben yine sen oldum 桜
38 🌸 ben severken öldürüyorum 桜
39 🌸 söz, unutursak mutlu olacağız 桜
40 🌸 sona geldik pt.I 桜
40 🌸 sona geldik pt. II 桜
🌸 çiçek kokulu kapanış 桜
🌸 sen benim en güzel yaramsın 桜
🌸 olmuyor işte, ne için bu çaba? 桜
minik bir teşekkür

17 🌸 hislerimi arkama sakladım 桜

4.4K 447 468
By jisakura

Seni seviyorum işte, budala, deniz dibindeki çakıl taşı nasıl sevilip, sarmalanır, ona bağlanılırsa ben de sana öyle bağlıyım."



Alt kattan burnuma ilişen kokularla uyandığımda saat henüz yediydi ve hazırlanmam için bolca vaktim bulunuyordu. Elimi yüzümü yıkayıp koku kaynağına ulaştığımda kırmızı mutfak önlüğümü giymiş, neşeli bir şarkı mırıldanarak tezgahta domatesleri doğrayan babamla karşılaştım. Normalde hafta içleri kahvaltı için yalnızca sütlü gevrek yer, işe kafasına göre giden babamı uyandırmaz veya kendim uğraşmazdım. Fakat bugün, ne hikmetse babam bana hafta sonları yaptığı gibi kahvaltı hazırlıyor, beni şaşırtıyordu.

"Kralımız bugün güzellik uykusunu bölmüş~" Aegyo dolu bir sesle kollarımı babamın güven veren bedenine arkadan sarmalarken sırtının gülmesiyle titreştiğini hissettim. Domatesleri doğramaya devam ederken "Kral bugün prensesine sürpriz yapmak istemiş ama ne yazık ki başaramamış." diye söylendi üzüntüyle. "Çok mu gürültü yaptım?"

Küçük bir kahkaha atıp babamın belinden kollarımı çekerek tezgaha yaslandım ve en sevdiğim domatesli omleti hazırlayan babamın doğradığı malzemeleri beyaz bir kapta birleştirişini izledim. "Hayır ya, sadece buram buram güzel kokular gelince midem uyandırdı."

Babam da gülümseyip kaşlarıyla fırını işaret etti. "Hepsi içerdeki sosisli poğaçaların suçu Jinnie!"

Gözlerim gitgide irileşirken heyecanla çığlık attım ve sabah sabah döktüren babama bir kez daha hayran kaldım. Yanağına koca bir sulu öpücük kondurup "KRALIMIZ ÇOK YAŞA!" diye haykırırken çoktan fırını açıp sıcaklığından el yakan poğaçalardan birini almış mideme yolluyordum. Hayır, kesinlikle hayvan gibi aç değildim, sadece...babam mükemmel bir aşçıydı. Tıpkı annem gibi.

Yuttuğum lokmayla bu poğaçayı çoğu sabahlarda üşenmeyip erkenden kalkarak benim için hazırlayan ve daha fazlasını Jimin'lere yollayan annemi hatırladığımda tıkandım. Boğazımda kalan iri yumruyu yutamadıkça ayakta öylece kalmış ve nefes alırken boğazıma kaçırdığımdan öksürmeye başlamıştım.

Babam elindeki omlet kabını bırakıp bana bir bardak su uzattığında ikiletmeden aldım ve bitirip babamın endişe dolu gözlerine baktım. "Hayatında hiç poğaça görmemiş gibi saldırırsan boğulursun tabii, iyi misin?"

Ne ara bu hale geldiğimi anlayamadan yanağımda ıslaklık hissettiğimde eş zamanlı hıçkırmaya başladım ve babam daha da endişelendi. Bu huyumdan ölesiye nefret ediyordum. Onu bana hatırlatan şeylere karşı olan zaafım öylesine büyüktü ki, bırakın katlanmayı çoğu zaman kendi gözyaşlarımda boğulacak kadar çöküyordum. Özlem, tedavisi olmayan tek hastalıktı.

Elimdeki poğaçayı alıp masaya koyduktan sonra kollarını sıkıca bana sararken saçlarımı okşadı ve yanağımı öptü. "Özür dilerim Jinnie-ah, sana anneni getiremeyip doğru dürüst babalık edemediğim için çok özür diledim."

Kollarımı ona dolarken hıçkırıklarım daha da artmış göğsüme saplanan boyutsuz acı eşliğinde daha çok ağlamıştım. Babam yanılıyordu. Elimi öyle sıkı tutmuştu ki bunca zaman, o olmasaydı belki de böyle nefes alamayacak, adımlarımı düzgün atamayacaktım. Hayatımda varlığına şükrettiğim en güzel iki erkekten biri babamdı.

"Öyle söyleme!" diye homurdandım kollarından ayrılıp yaşlı gözlerine bakarken. Ondan aldığım belli olan iri gözleri bulanıklaşmış, kavisli kaşları çatılmıştı. "Sen çok iyi bir babasın."

"Değilim." dedi kafasını olumsuz anlamda sallarken. "Sabahları kahvaltı bile hazırlamaktan aciz, çiçeklerden başka bir şeye kafa yoramayan, kızının hayatında ne olup bittiğini bilmeden ve onun yanında olduğumu hissettiremeden yaşayan aptal bir adamım yalnızca."

"Çok yanlış düşünüyorsunuz kralım." Gözyaşlarımı yanaklarımdan silip avuçlarımı sıcak yanaklarına bastırarak baş parmağımla okşadım. Tıraş etmediği yanaklarından dolayı sakalları elime batmıştı. "Yapmak zorunda olmadığın halde her gün bana yemek hazırladın, ihtiyacın olsa dahi bir kez bile Sujin kıyafetlerimi yıka veya ütüle demedin, yaptığımdaysa kendimi yorduğum için beni azarladın, kararsızlıktan ölen bir ergenin gelip geçici olabilecek bir hevesi olduğunu düşünmeden ona yardım ettin." Bu sefer ağladığını yalnızca bir kez gördüğüm babamın gözünden bir yaş damladı, sildim. "Çok daha önemlisi, bana en güzel hediyeyi verdin sen baba. Sevgin, hediyemdi."

Her gün oturup bu tarz şeyler konuşmazdık, babamla genel olarak ilişkimiz çok yüzeysel fakat görünmeyen derinliklere sahipti. Kelimelere ihtiyaç duymaz, çoğu şeyi hareketlerimizle belli ederdik. Ancak tam şu anda görüyordum ki, bazı şeylerin söze dökülmesi gerekiyordu. Eğer bir insanda etki yaratmak istiyorsak bir şekilde kalbine giden yolu kelimelerle süslemeliydik. Anlatmalıydık sevgilerimizi, bazen kırgınlıklarımızı, bazense hayallerimizi.

İşte o zaman anlayabiliyorduk gerçek anlamda. Hislerimizin gerçekten var olduğunu, nefes alıp yaşayabildiğimizi.

Tekrardan yüreğinin devasa yansıması olan kollarının arasına alırken bedenimi çok daha mutlu ve huzurluydum. "Hayatının güzelliklerle dolu olması için elimden geleni yapacağım manolyam. Yürüdüğün yolun dört bir yanına çiçekler ekeceğim, solmamaları için her gün sulayacağım. Yapamadığım şeyler için affet beni prensesim, artık daha iyi bir kral olacağım."

"Adımlara dikkat edelim lütfen, evet bir iki üç!"

Turuncu bisiklet yaka uzun kollusunu siyah yüksek bel pantolonunun içine sokuşturmuş Jimin, etraftaki kızların bakışlarına aldırmadan belimden tutup beni kendine yaklaştırdığında bakışlarımı yüzüne dikmiş, kaskatı kesilmiş bedenimi kontrol edemez olmuştum. Uyumlu olsun diye giydiğim açık turuncu renkteki belden oturtmalı kışlık elbisem şimdi öylesine ağır geliyordu ki, elimi tutup dans pozisyonunu aldığında gözlerime iliştirdiği gözlerine dayanamayıp bayılacağım zannettim.

Dans dersinin ilk gününde beceriksizce rezil olmak istemediğimden bakışlarımı çekerek hafifçe öksürdüm ve yakınlığımızı umursamamaya çalıştım. Hayır, anlamıyordum ki, eskiden bundan çok daha yakın olurduk birbirimize. Fakat böylesine heyecanlanmaz, alışageldik bir şey olduğundan umursamazdım. Şimdi ne oluyordu? Ne değişmişti de eskisi gibi 'arkadaş' çerçevesinde bakamıyordum?

Bakış açın, dedi iç sesim vals müziği başladığında.

Artık onu sıradan bir arkadaş gibi görmüyorsun, hayır o senin arkadaşın bile değil. Yanlış sularda yüzüyorsun, üzüleceksin.

İç sesimi müzik bile bastıramazken Jimin'in sesini duydum. "Su, yüzüme bak ve kendine gel. Müzik başladı eğitmen de komutları veriyor ama sadece ben dans ediyorum." Sonlara doğru güldüğünde ben de gülerek silkelendim ve derin bir nefes vererek çoktan aptalca dans etmeye başlayan insanlara göz gezdirdim.

"Özür dilerim." diyerek eğitmenin dediği şeyleri uygulamaya çalıştık. Jimin bana doğru bir adım attıkça benim atamadığım diğer adıma gülüyor sürekli birbirimizin ayaklarına basarak herkesi bize döndürecek şekilde gülüyorduk. Beceriksiz miydik? Biraz.

Beş dakika sonra müzik bittiğinde eğitmen yanımızda durdu ve ciddi mi yoksa şakacı mı olduğunu anlayamadığım bir tavırla bizi süzdü. "Siz ikiniz" dedi parmağıyla işaret ederken. "İsminiz ne?"

"Sujin"

"Jimin"

Jimin benimkini ben de onunkini söylediğimde ikimiz de şaşkınlıkla birbirimize baktık. Beyinlerimiz bile karşı tarafa öncülük vermeye başlamıştı artık. Eğitmen gülerek bana dönüp, "Pekala Jimin," dediğinde ikimiz de kahkahayı bastık ve ben elimle onu reddederek "Hayır ben Sujin'im." diye düzelttim.

Eğitmen bıkkın bir nefes vererek "Ah, peki Sujin, belli ki ilk kez dans ediyorsun. Adımların fazla baştan savma ve kendini dansa veremiyorsun. Fakat sen Jimin," bu sefer bakışları onu bulduğunda biraz düşündü. "Dansla aran çok iyi fakat umursamıyorsun. Yani, yapabilecekken bilerek yapmıyormuşsun gibi."

Jimin bir anda bakışlarını bana çevirip onu reddedercesine gülümsediğinde şaşkındım. Sırf ben yapamıyorum diye o da kendini yapamıyormuş gibi mi göstertmişti yani? Eyy, saçmalıktı.

"Bu sefer daha fazla dikkat edin ve komutlara uyun." Eğitmen yanımızdan tam ayrılacaktı ki aklına bir şey gelmişçesine durdu ve Jimin'e işaret etti. "Ah, sen çok tanıdık geliyorsun. Okula birincilikle giren şu meşhur deha mısın?"

Utançtan yüzü kızaran minnak Jimin kaşlarını çatıp gülümseyerek "Hayıır, o kadar da iyi sayılmam. Teşekkür ederim yine de." diye aptalca konuştuğunda yüzünü yumruklamak istedim.

Eğitmen en sonunda yanımızdan ayrılıp tekrar müziği başlattığında sorgulayan gözlerimi Jimin'e diktim."O kıdır dı iyi sıyılmım. Salak. Nasıl yetenekli olduğunu görmüyorlar sanki."

"Yah! Sus da birazcık adımlarına dikkat et. Senin yüzünden ayağım delik deşik oldu. Kim sana topuklu bot giy dedi?"

Hınzırca sırıtıp severek aldığım fakat ayaklarımı ağrıttığından giymeye pek fırsat bulamadığım deri botlarıma baktım. "Asıl sorunun boyuna yetişmemle, biliyorum Minmin."

Söylediğim şeyle birlikte bir anda belimdeki ellerini ittirip beni kendine yapıştırdığında hem irkilmiş hem de aşırı derecede heyecanlanmıştım. Kalbim ağzıma ulaşacakken kulağıma değen nefesi ve tanıdık güzel kokusu ruhumu hızla sarhoş ediyordu.

"Dans et Sujin, sinir etme." Sesi kulaklarıma çarpa çarpa yüreğime indiğinde beni kendinden uzaklaştırarak afallamış halimi göz ardı etti ve masumluktan epeyce uzak bir gülümseme yerleştirdi dudaklarına. Hiçbir şey olmamış gibi beni az önceki acemiliğiyle alakası olmayan bir beceriyle yönetti ve adımlarım birden dansa ve müziğin tatlı tonuna uymaya başladı.

Birkaç dakika sonra az önceki küçük kalp maratonum bitmiş, kendimi dansa kaptırmıştım. Orta çağ klasik bir İngiliz filmindeymişim gibi hissettiriyordu bu, karşımdaki yakışıklı bir prens ve ben de kraliyette yeri olmayan sıradan bir köylü kızıydım sanki. Bir şekilde baloya katılmış, prensin kalbini çalmaya çalışıyordum.

Tam bu anda çözüldü her şey. Hislerimin boğucu düğümünü çözdüğüm ve bir sonraki adımıma karar verdiğim an, bu andı. Arkadaş olarak sevdiğim bu çocuk bana o sıfattan çok daha fazlasını ifade ediyordu. Fakat, bunun sonunun nasıl olacağını kestiremiyordum. Saraydan kovulup yıllarca gelmeyecek bir prensin hayaliyle yaşamak istemezdim.

Hele ki, bir prense sahip olmasam bile onun daima prensesi olacağımı söyleyen annem gitmişken, bunu göze alabilir miydim bilmiyordum.

Mart'ın on dördünde her yeri tatlı bir telaş kaplar, pastaneler ve dükkanlar White Day çikolatalarıyla dolardı. Kızlar biriktirdikleri paralarla aşklarını itiraf edecekleri erkeklere beyaz çikolata alır ve verecekleri ana değin tarifi imkansız bir telaşa kapılırlardı. On dört Şubat gibi bir gündü fakat bu daha çok itiraflar için kullanılırdı. Ya da denenecek şanslar için.

Bugün, ayın on dördünde okula giderken yanımdaki Jimin yorgun ve düşünceli görünüyordu fakat davranışları bunun aksine neşe saçıyordu. Bense kararsız ve durgundum, onun tersine neşe falan da saçmıyordum.

"Myung Soo denen çocuk... bu aralar sizi pek yakın gördüm."

Ah, o mesele. Son bir haftadır kendi oluşturduğumuz melodilerle alakalı bir ödevimiz vardı ve sınıf hocamız sıraları birbirlerine yakın olanları eşleştirmişti. Büyük şanstır ki, bana da Myung Soo gelmişti işte. Ben piyano çalarken o da yan flüt çalıyor, iki enstrümanın birlikteliğini yansıtıyorduk. Bu yüzden zamanımın bir kısmını ona ayırmak zorundaydım. Hala çok akıllı biri olduğunu düşünmüyordum fakat katlanılamayacak kadar da değildi. Belki de umursamadığımdandı, bilmiyordum.

"Çalıştığımızı biliyorsun. Üstelik bunu neden dert ettin?"

Afallamış görünüyordu. Çantasının kolunu sıkıca tutarak bakışlarını kaçırdı. "Dert? Ahah çok komiksin Su, neden bunu dert edineyim? Sadece anlaşamadığınızı sandığımdan şaşırdım."

"Kesin."

Kestirip atışım hoşuna gitmemiş olacak ki biraz homurdandı. Bana karşı ne hissettiğini anlamıyordum. Son zamanlarda bazen öylesine soğuk oluyordu ki, tanıdığım sevimli çocuğun gidip, yerini duygusuz bir odunun aldığını düşünüyordum. Gönlümü yeşerten gülüşleri ansızın soluklaşıp hasret bırakacak kadar kayıyordu avuçlarımın arasından. Konuştuğumuz şeyleri eskisi gibi özenle takip etmiyor, zaman zaman beni hiç dinlemiyordu. Bu uzaklığının sebebini hiç anlayamadım. Aramızdan su sızmıyor gibi görünse de saydam ve ipince bir duvar vardı, dokunsam kırılacak gibi değildi ama taş kadar dayanıklı da sayılmazdı. Belki de benden soğuyordu? Yıllardır olan arkadaşlığımızı çocukluğa has görüp, beni ulaşacağı yeni aşkların yolunda bir engel olarak görüyordu?

"Saçmalık bu." Sesli düşündüğümü Jimin bana şaşkınca bakıp "Ne?" diye sorduğunda fark etmiştim. Hızlanan ve utançtan bozaran kalbimi gizleyerek "Hiç-hiçbir şey." diye geçiştirdim fakat Jimin inanmamıştı.

"Saçmalık olan ne? Durup dururken ne düşündün?"

Parke yolun arabalarla dolu olan kısmına ulaştığımızda Rae Yun'ların evine az bir mesafe kaldığını anlamıştım. Kolundan tutarak kaldırıma doğru çekerken omuz silktim.

"Geçen gün, sınıfta olan bir olayı düşünüyordum. Imm şey, işte şey olan olayı..."

"Huh?"

Tam o sırada gökten melek olarak inmişçesine yanımıza yaklaşan Rae Yun'u gördüm ve hızla el sallayıp selamladım. Yanımıza ulaşıp bize sarıldıktan sonra aramızda geçen küçük konuşmayla Jimin'e vereceğim hesap da unutuldu. Bir yere kadar.

"Şey olan olay neydi Su?" Şok olmuş halde Jimin'e dönüp otobüs durağının boş bankına otururken ikisi de boş olan iki yanıma oturdu.Ben hala cevap vermemeyi sürdürürken Rae Yun bana üzerlerinde notaların yazılı olduğu birkaç kağıt uzattı ve ayakkabısını bağlamak üzere yere eğildi.

Ben güçlükle yutkunarak batırdığım işi düşünürken Jimin cevap beklercesine omzuma omzuyla hafifçe dokunduğunda kağıdın kenarına parmaklarımı fazla bastırmış olacağım ki aşağı doğru kayan parmağımdan derin bir acı yükseldi.

"Ah!" diye acıyla inlediğimde Rae Yun ve Jimin'in şaşkın bakışları arasında küçücük olan ama aşırı derecede acıyan kağıt kesiği parmağıma baktım.

"Of çok sakarsın!" diye azarlarken parmağımı kendi parmakları arasına alarak üfledi. "Kahretsin, yara bandım yok, sende var mı Rae Yun?"

Rae Yun olumsuz anlamda kafasını sallarken, ben "Bende var." diyerek çantama yöneliyordum ki Rae Yun beni engelleyerek çantamı açtı ve istemediğim o manzarayla karşılaştı.

Bir taraftan dişiyle yara bandını açarken diğer taraftan gülerek özenle saydam hediye paketine sarılmış beyaz çikolatayı gösterdi.

"Birileri bugün beyaz çikolata almıışş! Kime itiraf edeceksin çiçek kız? "

Kalbim gümbür gümbür atarken zorlukla yutkunarak kaşlarımı çattım ve sinir olmuş şekilde "Yah! Rae Yun, öyle bir şey yo-" diye karşı çıktım. Fakat patavatsız Rae Yun'du bu, beni dinler miydi hiç?

"Yoksa benim minnoş kuzenime mi? Omo omo!"

Tepkisini ölçmek için Jimin'e döndüğümde anlam veremediğim bir tavırla gülen yüzü karşıladı beni, gözlerine uzun süre bakamadım. Yara bandını hışımla çenesi gereksiz derecede düşük olan canım arkadaşımın elinden alıp içimden ona söverken dışarıya gayet hanım hanımcık olan tarafımı yansıtıyordum. "Hayır Yun, kendim yiyeceğim."

"14 Mart'ta, diyette olduğun halde mi? Komiksin."

"Diyeti bıraktım." diye kestirip attım kolay yoldan. Şu anda utançtan ve sinir krizinden öylesine kızarmış olmalıydım ki yanaklarımın ateş attığını her hücremle hissediyordum. Hayır, henüz hazır değildim. Olmazdı.

"Zaten gereksiz yere yapıyordun, bırakman iyi olmuş." dedi Jimin alakasız bir ciddiyetle. Rae Yun hala benimle konuşurken titreyen ellerimi ve yapıştırmayı umursamadığım parmağımı yok saymaya çalıştım. Otobüs geldiğinde binmeden önce, Jimin, hala elimde tuttuğum yara bandını alıp parmağıma özenle yapıştırdı ve eskiden olsa normal karşılayacağım yürek ısıtan gülüşüyle tekrardan milyonlarca kelebeği midemde horon teptirdi. (kdsnfl Sujin Trabzonlu)

Çikolatayı gerçekten ona aldığımı bilseydi, yine böyle güler miydi?

Gün sonunda kafamdaki milyarlarca düşüncenin senfonisini sonunda susturduğumu düşünüp okul bahçesindeki çardakta onu beklerken ölmenin eşiğine gelmiştim. Korkuyordum, öylesine güçlü bir korkuydu ki bu hiçbir şekilde önüne set kuramıyor asi dalgalarının kıyılarımı harap etmesini engelleyemiyordum.

İtiraf etmeli miydim?

Hayır.

Ya da evet?

Hayır hayır.

YA ET NE OLACAK SANKİ?

Arkadaşlığın bitecek.

Kafamı ellerimin arasına alıp huysuz bacak sendromum varmışçasına bacağımı sallarken bir an önce okuldan çıkıp onunla karşılaşmayı istiyordum. Ne olacaksa olsundu artık. Ya da olmasın. Yok olsun olsun.

Sanırım delirmek böyle oluyordu.

Fakat okul kapısından çıkıp yanındaki Bo Ra denen kızla benden tarafa doğru yürürken sadece kendime saklamak istediğim gülüşü başkası için parlarken yapamadım. Elinde tuttuğu White Day hediyesi olduğu belli olan paketi görünce öylece yanına gidemedim.

Yapacağım en ufak yanlışın ilişkimizi geri dönülmez bir yola sokacağını anladığımdan sesim de çıkmadı. İstediğim şeyin ne derece büyük olduğunu anladığımdan basit bir çikolatayla benden nefret edip uzaklaşmasını kaldıramayacağımı geç olsa da fark etmiştim işte.

Bu nedenle duygularımı da elimdeki beyaz çikolata poşeti gibi arkama sakladım. Onun da aynı şeyi yaptığının o anlarda farkında olmadan.

Continue Reading

You'll Also Like

325K 33.1K 59
eğer sorun bir kadın olmakla ilgiliyse, o hâlde bugün ben bir kralım. [ » rosékook ] 2019 | lilah
11.8M 576K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
72.4K 6.1K 24
" Sahip oluş yoktur. Sadece oluş, son nefesi vermeyi, nefessiz kalarak boğulmayı özleyen oluş vardır. " - Franz Kafka. ❄︎❅❆❅❄︎ Min Yoongi / Kim Se...
4.6K 431 15
•Wattpad MysteryTR 'Gizem ve Sır Dolu Senaryolar' Listesinde. Gözlerinin son anda dolduğunu görünce şok olarak ona baktım. "İşler beklemediğim yerle...