cherry blossom | pjm

By jisakura

233K 19.7K 18.3K

Wattys 2018 Uyarlamacılar Kazananı "dünyanın geri kalmış tüm toprak parçalarına çiçekler ekiyorsun, tüm dünya... More

🌸 çiçek kokulu giriş 桜
1 🌸 sevgi düşüşü hafifletir 桜
2 🌸 çocuk ellerimizle kardan evler yapardık 桜
3 🌸 bana şarkı söyle 桜
4 🌸 beni yalnız bırak(ma) 桜
5 🌸 cesaretim küçüklüğümden 桜
6 🌸 hayal kurmayı bıraktıran şeyler 桜
7 🌸 saçlara güzel davranan erkek kırmaktan korkar 桜
8 🌸 her şey 'birlik'te 桜
9 🌸 ilk kavga ilk aşktandı belki 桜
10 🌸 darılma bana, hepsi sevdiğimden 桜
11 🌸 korkma, yanındayım 桜
12 🌸 hayalim olur musun? 桜
13 🌸 yağmurla akan gözyaşı 桜
14 🌸 sıkıca sarıl, ağladıkça iyiyim 桜
15 🌸 notalara saklanmış umut kırıntıları 桜
17 🌸 hislerimi arkama sakladım 桜
18 🌸 hiç mi ayrılmayacağız? 桜
19 🌸 yıldızlara sarıldık bu gece 桜
20 🌸 kiraz çiçeklerinin kaderi 桜
21 🌸 bencillik yapıp 'kal' diyemedim 桜
22 🌸 sen gittiğinde soldum 桜
23 🌸 tavus kuşunun renkleri kayboluyor 桜
24 🌸 kaç bahar geçti üstünden 桜
25 🌸 ansızın gelen kavalye 桜
26 🌸 la vie en rose 桜
27 🌸 ayrılıklar, hep bir başlangıç 桜
28 🌸 uğruna feda ettiklerim 桜
29 🌸 keşke, şakaydı diyebilsem 桜
30 🌸 en çok öpücükler can yakar 桜
31 🌸 söyle sevgilim, bileyim 桜
32 🌸 bir adam çok sevdi, kaybetti 桜
33 🌸 portakallı turta 桜
34 🌸 kâbuslarımda da güzelsin 桜
35 🌸 fırtına öncesi sensizlik 桜
36 🌸 nefesinden tanırım seni 桜
37 🌸 zehrimi aldı kokun, ben yine sen oldum 桜
38 🌸 ben severken öldürüyorum 桜
39 🌸 söz, unutursak mutlu olacağız 桜
40 🌸 sona geldik pt.I 桜
40 🌸 sona geldik pt. II 桜
🌸 çiçek kokulu kapanış 桜
🌸 sen benim en güzel yaramsın 桜
🌸 olmuyor işte, ne için bu çaba? 桜
minik bir teşekkür

16 🌸 kalp yorgunluğumun sebebi misin? 桜

4.6K 439 453
By jisakura

"Ancak insan zaten hükmettiği bir şeye tekrar hükmeder mi? Bu onu kaybetmek anlamına gelmez mi?"



Buraya her geldiğimde içinde boğulduğum düşünceler ve gözümün önüne düşen anılar aynıydı. Acı çekiyor ama bir taraftan da burayı bırakamayacak kadar çok seviyordum. Annemin dizaynını ufak birkaç gerekli değişiklik haricinde bozmayan Yoora unni, o gittiğinden beri hayatıma aldığım sınırlı kişilerden biriydi.

Kendisi üniversite mezunu, oldukça alımlı genç bir kız olmasına rağmen olgunlukta çoğu yetişkini sollayabilecek olan güzel bir insandı. Babamdan satın aldığı bu kafeye gözü gibi bakıyor, eski tadı veremese de kendi lezzetini katarak kahvelerini müşterilerine sunuyordu. Bazen ona eskiden anneme yaptığım gibi yardım ediyordum fakat omuzlarıma binen yokluk hissi ara sıra öyle şiddetli oluyordu ki tepsiyi düşürecek kadar afallayıp yıkılma eşiğine geliyordum.

Yine de ne olursa olsun, burası benim için daima özel olacaktı. Biricik annemin parıldayan mutluluğuyla hayata kavuşturduğu bu kafe, ondan hatıra kalan sayılı şeylerden biriydi.

Jimin, masanın üzerinde duran çiçek desenli tombul bardağı iki eliyle sararak yüzüne tatlı bir sırıtış yerleştirdiğinde her ne kadar beklemekten sıkılmış olsam da eş zamanlı olarak ben de gülümseyerek filtre kahvemden kaçamak bir yudum aldım. Kahve tercihlerim belirli nedenlerle değişmişti fakat Jimin bunu yadırgadığından ve sürekli eskiden içtiğime dönmemi istediğinden onun yanında içmeye çekiniyordum.

"Evet, bugün neden buraya geldiğimizi söyleyecek misin Jimin? Yarın okulumun ilk günü ve ben hiçbir hazırlık yapmadım."

Sol kolundaki siyah kordonlu saate bakıp alt dudağını dişledikten sonra muzip bir tavırla kaşlarını kaldırdı. "Daha geleli on dakika bile olmadı Su, biraz daha beklesen ölür müsün?"

Neyi beklediğimizi anlamadığımdan sinirle soluyarak gözlerimi devirdiğimde yüzündeki ifadeyi değiştirmeden devam etti. "Üstelik lise için ne hazırlığı yapacaksın ki? Alt tarafı yatıp kalkacak ve okula gideceksin."

Pencereye çevirdiğim bakışlarımı ona sabitleyerek omuzlarımı düşürdüm ve dudaklarımın arasından şaşkın bir gülüşün çıkmasına izin verdim. "Ne hazırlığı mı? Dalga mı geçiyorsun Minmin?" Lakabına sinirli bir bakışla karşılık verirken parmaklarımla tek tek sayarak ona anlamayacağı şeyleri anlatmaya devam ettim.

"Okul kıyafetlerimi yıkayacağım, babamın ve benim fil derisini andıran bir yığın kıyafet ütüleyeceğim, kirden görünmeyen vücudumu banyoyla ödüllendireceğim ve artık halim kalırsa son bir kez rezil olmamak adına sınıfa çalacağım ilk parçaya çalışacağım. Sence de bunlar hazırlıktan sayılmaz mı?"

Kahverengi gözlerini iyice belerterek, açtığı ağzına kahvesini götürüp bir yudum aldı ve alayla sırıtarak kafasını salladı. "Bence bu liseye değil savaşa hazırlık ama yine de sen bilirsin." İyice gülerken gözlerimi devirdiğimi görünce ciddileşti. "Şaka bir yana, istersen sana yardım edebilirim."

Güldüm. "Evet haklısın, tek başıma banyo yapamam."

Tekrar aldığı yudum dediğim şeyi duymasıyla boğazına takıldığında kızarıncaya kadar öksürdü ve endişeyle masadaki suyu uzattım. "Şunu iç ve yukarıya bak."

Dediğimi yapıp öksürüğü durduğunda "Onu kastetmemiştim!" diye homurdandı fakat yan bir sırıtışla gözlerimi tekrar cama çevirip kollarımı göğsümün üzerinde kavuşturdum ve cevap vermedim.

Birkaç dakika sonra yan tarafımdaki sandalye çekilip Jimin ayağa kalktığında ben de bakışlarımı çevirmiştim ki gördüğüm kişiyle şaşkınlıktan dilim tutuldu.

"Ya olamaz inanamıyorum!" Heyecanla ayağa kalkıp üzerine atlarcasına bana yüzündeki geniş gülümsemeyle bakan bedene sarıldım ve çığlık atar gibi çıkan sesime aldırmadan "RAE YUN'UM GELMİŞ!" diyerek daha çok gülmesine neden oldum.

Uzun kızıl kahve ipeksi saçlara sahip, küçük yüzlü Rae Yun, Jimin'in kız versiyonu sayılacak güzellikteki kuzeniydi. Bahsetmediğim küçüklük anılarımızın büyük bir kısmında, yaz tatillerimizin vazgeçilmez ortağı oydu. Birlikte parkları talan edip yaramaz çocuklarla dövüşür, girilmez denilen korkunç evlere girip akşamleyin mum ışığında ürkünç hikayeler anlatır ve sonrasında birbirimize sarılarak uyurduk. Hiç sahip olmadığım bir kız kardeş, Jimin'den sonra tanıdığım en güvenilir insanlardan biriydi Rae Yun. Arkadaşım olmazdı okuldan çünkü Rae Yun ve Jimin'i tanıyordum. Onlar gibi arkadaşlarım olunca ister istemez başkalarına ihtiyacım olmazdı. Ulsan'da oturduğu sıralar böyle fazlaca görüşürdük fakat babası öğretmen olduğundan tayini Seul'e çıkmış ve bizden epey uzaklaşmışlardı, bu nedenle aramıza mesafeler girdi. Onu en son gördüğümde yedinci sınıftaydım ve dile kolay tam iki yıl olmuştu.

Belirli nedenlerden gelemedikleri Busan'a tatile gelmiş olmalıydılar ve Jimin muhtemelen bana sürpriz yapmak istemişti.

"Seni çok özledim Sujin!" diyerek benden ayrılırken suratımı avuçlarının arasına alarak çocuk gibi dudaklarını büzdü. "Çok zayıflamışsın! Park aptal kuzen, yoksa Sujin'in yemeklerini mi yedin?"

Jimin çoktan oturduğu sandalyesinde gerinerek kollarını masaya yaslarken kaşlarını çatarak sahte bir kızgınlığa büründü. "Rae Yun, ölmek mi istiyorsun canım? O şişkonun günde sekiz öğün yediğini bilmiyorsun sanırım."

Dediğini sinek vızıldamasıymışçasına yok sayarak Rae Yun'a tekrar sarıldıktan sonra ikimiz de sandalyelere oturduk ve birbirimize iki yıl boyunca neler yaptığımızın kısa bir özetini geçtik. Rae Yun, annemin cenazesinden ancak iki gün sonra Busan'a gelebildiğinden hala içinde bir burukluk taşıyordu fakat ben bunu sürekli reddetmekten ciğerim solduğu için artık duymazdan geliyordum.

"Üçüncü plana atıldım yine, işe bak." diye mırıldanan Jimin kollarını kavuşturarak yüzünü çevirdiğinde ikimiz de konuşmamızı keserek ona döndük.

"Kıskanç." diyerek güldü Rae Yun, "Ne oldu, Sujin yarini yine bana kaptırdın diye bozuldun mu?"

"Asabımı bozuyorsun Yun. Sus."

Jimin algılayamadığım biçimde sinirlenirken hafif kızarmış yanaklarını gizleyemeden boğazını temizledi ve çoktan içindeki bitmiş kahve bardağıyla oynamaya başladı.

Bu tuhaf değişimi sonradan irdelemek üzere beynimin bir köşesine not ederken yanımda oturmuş ışıldayan gözleriyle bana bakan sevecen arkadaşıma döndüm.

"Eee, buraya okul zamanı geldiğine göre liseyi ilk haftadan asmaya karar verdin?"

"Aslında daha farklı bir durum." diye söze başladığında gülümseyen yüzüne hafif ciddilik eklenmişti. Jimin ile kısa süreli göz kontağı kurduktan sonra "Babamın tayini buraya çıktı." dedi ve ben artık tamamen iptal oldum. Öylesine mutluydum ki ağzımdan kopan çığlığa hakim olamadım ve heyecan içerisinde boynuna atlayıverdim.

"Dur dur deli kız, daha bitirmedim." deyip sırtıma vururken heyecan içerisinde geri çekildim ve Jimin'in eklediği şeye mükemmelliğinden dolayı bir süre inanamadım.

"Rae Yun, sanat okulunun seçmelerini kazandı."

Şanslı biri sayılmazdım, bu küçüklüğümde inandığım beyaz bir yalandı. Fakat şu anda ayaklarım yerden kesilmişçesine mutluysam ve yanımdaki keman çalışıyla kalpleri büyüleyen insan ve varlığımın en değerli hazinesiyle aynı okula gitmeyi gerçekten yaşayabilmişsem, ileride bunun için büyük bir bedel ödemeye bile razıydım.

 ☁        

Ferah sınıfa adımımı atar atmaz içime dolan heyecan huzmesiyle gülümsedim ve omuzlarımı dikleştirerek birkaç kişinin olduğu yeni hayatıma doğru adımladım. Rae Yun ile sınıflarımız ayrı olsa da aynı okulda olduğumuz için sorun etmiyorduk. Evleri de bizden on beş dakikalık yürüme mesafesindeydi ve yolumuzun üstü olduğundan Jimin ile geçerken onu da alıyorduk. İlkokulda olduğu gibi tekrardan Jimin ile aynı anda aynı okula gitmek öylesine müthiş bir duyguydu ki, bunun yerini tutabilecek başka bir şey olmadığına yemin edebilirdim.

Boş sıralardan birine ilerlediğim esnada artık sevdiğim şeylerin dersini göreceğimden önlere oturmayı istemiştim. Siyah örgü çantamı tek kişilik sıralardan birine koyduğum esnada en arka sıradan uyarıcı tonda bir ses yükseldi.

"Orası dolu."

Kafamı kaldırıp sandalyeye yaslanmış kahverengi saçları dağınık fakat bu haliyle bile oldukça iyi görünen çocukla karşılaştım. Şaşkın bir tavırla "Ama üzerinde eşya yok?" dediğimde omuz silkip gülümsedi.

"Ama dolu."

Üstelemeyerek bir arkasındaki sıraya ilerlediğimde tekrardan aynı ses duyuldu.

"Orası da."

Histerik bir kahkaha atarak kaşlarımı kaldırdım. "Ne?"

"Dolu işte."

İyice sinirlenmeye başlarken kendime hakim olarak bir arkadakine yöneldim fakat o çocuk susmamaya yemin etmişti.

"Orası da..."

"Dalga mı geçiyorsun? Üzerlerinde hiçbir eşya yok, nasıl dolu olabilir!"

Telefonlarıyla uğraşan iki kızın bakışlarını üzerimde hissetsem de aldırmadım. Bana mahcup bir tavırla bakan çocuk alt dudağını dişleyerek tekrar omuz silkti.

"Bana kimseyi oturtmamam gerektiğini söylediler, üzgünüm."

"Sanki sinema bileti alıyorlar, saçmalığa bak." Homurdana homurdana artık iyice arkaya yaklaştığımı fark ettiğimde elimle önümde yer alan üç sırayı ve yanlardaki boş yerleri gösterdim. "Sanırım buralar da dolu, yanlış mıyım?"

"Şey..." elini ensesine atarak saçlarını kaşırken hafifçe gülümseyerek "Evet, ama-" diye devam etti ama alaycı bir gülüşün eşliğindeki sinirle "ÖĞRETMEN MASASINA MI OTURAYIM?" diye bağırdım.

Tam yan tarafındaki boş sırayı göstererek "Ama burası boş, diyecektim." dedi yerine sinercesine.

Elimi saçlarımın arasına daldırarak daha fazla ilk günden öfke nöbetine girmeden gösterdiği yere oturdum ve en sevdiğim renkle ödüllendirilmiş mavi üniformamın ceketini düzelterek çantamı sırama astım. Yan tarafımdaki sıra bekçisi çocuğa bakmadan çantamdan telefonumu çıkarırken tekrardan güzel sesini duydum ve yine öfkelendim.

Hışımla döndüğümde "Merhaba." diyerek deli edecek uyuz bir sevimlilikte gülümsedi ve elini uzattı.

Tutmaya niyetim olmadığını belli edercesine kaşlarımı kaldırıp kucağımdaki çantamı tutmaya devam ettiğimde elini mahcupça çekerek devam etti.

"Ben Myung Soo, tanıştığımıza memnun oldum."

"Ben değil." diye terslediğimde güldü.

"Bak, cidden elimde olan bir şey değil, sadece hepsi senden önce geldi ve onlar için tutmamı istediler."

"Bunu senden istemek yerine eşyalarını koyarak yapabilirlerdi ama." diye lafını teptiğimde yanıt vermedi. Bir süre benimle ilgilenmeyi kestikten sonra tekrar konuşmaya başladığında sakinleşmiştim.

"Adını söylemedin?" Yüzsüz müydü? Evet.

"Söylemem mi gerekiyordu?"

"Söylememen mi gerekiyordu?"

Salak mısın, dercesine yüzüne aval aval baktığımda tekrardan gülerek uyuz edici bir hava akımına kapılmamı sağladı. Şu anda elimden gelse o yakışıklı yüzünü darma duman ederdim fakat ilk günden vukuatları üzerine çeken bir baş belası olmak istemiyordum.

Rahat bırakması adına, "Sujin." diye geçiştirdiğimde tekrardan bana dönerek hayran hayran baktı.

"İsmin de yüzün gibi güzel." Ani gelen itirafla gözlerimi irileştirdim ve ona cevap verme gereksinimi duymadan kulaklıklarımı taktım. Müziği açıp onun sesini bastırmadan evvel duyduğum son şeyle bir hayli şaşırdım.

"Fakat hemencecik bana inanan beynin için aynı şeyi söyleyemeyeceğim."

 ☁        

"Yah, şu kalemimi verir misin artık? Sinirlerimi bozmaya başladın!"

Bir taraftan hızlı adımlarla yürüyüp elinde en sevdiğim tükenmez kalemimi tutan bir taraftan da beni uyuz etmek adına daha çok sırıtan angutun beni dinlemesi için acizce yalvarıyordum. Hayır, sırf beni şakalamasına izin verdiğim için yüz mü bulmuştu da böyle ahmakça davranabiliyordu?

Beyninden kesin bir zoru vardı, bunu anlıyordum. Ama Tanrı aşkına neden ben?

"Beni affedene kadar vermeyeceğim."

Adımlarımı biraz daha seri hale getirip kolundan tuttuğumda olduğu yerde dikilerek bana döndü. Henüz üç ders geçmesine rağmen ilk günden bana saçma bir şaka yapmış, ders boyunca nereden aldığını bilmediğim yüce cesaretle notlar yazıp sırama atmış ve beni sinirden güldürünceye kadar komik olduğunu düşündüğü espriler yapmıştı. Hayır, okuldan arkadaş edinmeyi kesinlikle düşünmüyordum fakat bu salak çocuk nedense ayağıma yapışan bir sakız gibi ilk günden beni darlıyordu.

"Bak, derdinin ne olduğunu ya da IQ nun ne derece yerlerde süründüğünü bilmiyorum ama şu değişik tavırlarına bir son vermezsen sonu çok kötü olacak."

Tuttuğum kolunu sıktığımda ağzından küçük bir inilti koparak kolundaki elimi tuttu ve itmeye çalıştı.

"Yah, acıyor! Küçük görünüyorsun ama içinde boğa yatıyor Sujin."

"Bir daha uyarmayacağım, kalemimi ver." Tekrardan omuz silkip elini havaya kaldırdığında delirmenin eşiğindeydim.

"Affettim dersen –aghh!- v-veririm!"

Kolunu sıktıkça tüm öfkem parmak uçlarıma toplanıyordu sanki ve ben bundan büyük bir haz alıyordum. Ancak karşımdaki kişi ultra man kafa olunca bu hazzın bir anlamı yoktu.

"Su? Ne yapıyorsunuz?"

Tanıdık ses kulaklarıma iliştiğinde kafamı çevirip kaynağa baktım ve yanındaki yüzünde büyük bir gülümsemeyle bizi izleyen ilk kez gördüğüm kızla, şaşkın bakışlarını Myung Soo'nun parmaklarım arasındaki koluna dikmiş Jimin'le karşılaştım.

Açılan ağzımı kırpıştırdığım gözlerimle kapayarak ellerimi kolundan çektim ve gülümsemeye çalışarak kafamı salladım.

"Hiç, hiçbir şey, kalemimi almıştı da ben de geri istiyordum."

"Kolunu öylece sıkarak mı?"

Jimin'in yanında gördüğüm kız gözleriyle beni süzerken içimde ona karşı istemsiz bir gıcıklık oluştu. Fakat aldırmadan Jimin'e döndüğümde gözlerindeki şaşkınlık ve öfke karışımı duyguyu fark ederek ürperdim.

"Biz, yani ben-"

Lafımı araya girerek bölen diğer eliyle sıktığım kolunu ovalayan aptal çocuk oldu. "Ben ufak bir şaka maksadıyla kalemini vermek istemeyince sinirlendi. Sorun yok."

Ardından Myung Soo kalemi vererek gülümsedi ve el sallayarak yanımızdan ayrıldı. O koridorda ilerlerken Jimin, ben ve o yabancı kız baş başa kalmıştık.

Jimin'in delici gözleri hala üzerimde gezinirken kız onun elindeki dosyaları alarak "Ben götürürüm, sınıfta görüşürüz." dedi ve bana dönüp "Bu arada ben Bo Ra, okula hoş geldin Sujin." diyerek beni şaşırttı.

Siyah kısa saçlı kız, bir karışlık eteğini baldırlarına çarptırarak koridorda süzülürken sonunda yalnızca ikimiz kalmıştık. Jimin beklemediğim bir anda ellerini omuzlarıma koyarak yüzlerimizi hizaladığında ani yaklaşma sebebiyle nefesimi tuttum.

"Az önceki çocukla bir sorun olmadığına emin misin? Sana yanlış bir şey yapmadı değil mi?"

Yalnızca kafamı sallamakla yetindiğimde gözlerini kırpıştırarak yakınlığımızı fark etti ve geri çekildi.

"Bir sorun olursa mutlaka geleceksin Su. Burada kimsenin seni rahatsız etmeye hakkı yok, anladın mı?"

Tekrardan yalnızca kafamı salladığımda derin bir nefes alarak "Güzel." dedi. "İlk günün nasıl geçiyor? Ortamı nasıl buldun?"

"Değişik." diyerek aklıma gelen sabahki anımla güldüm. "Açıkçası hayal kırıklığına uğradım. Biraz daha cool bir sınıf bekliyordum, hani sanatla uğraştıkları için ego kasan, olgun ve elit bir sınıf."

"Ama karşılaştığın bir yığın sonradan görme yer fıstığı değil mi?" Gülmemi bastıramadığımda o da güldü. "Endişelenme, biraz zaman geçince istediğin gibi oluyor."

"Umarım öyle olur, yoksa giderek hanzolaşacağım."

Gülüşlerimiz dinginleştiğinde zil sesi duyuldu ve Jimin bu ayaküstü muhabbetimizden ayrılmak istemiyormuşçasına kaşlarını çattı. Fakat bir taraftan da söylemek istediği bir şey varmış da söyleyemiyormuş gibiydi.

"Artık gitsek iyi ola-"

Sınıfıma gitmek adına vedalaşıyordum ki beni durdurdu. "Su-ah!"

Tek eliyle gergin olduğu zamanlarda yaptığı gibi ensesini kaşıyıp dişlerini dudaklarını açarak sıktı ve utangaç bir tavırla gülümsedi.

"Aslında senden bir şey isteyecektim."

"Neymiş o?"

"Okuldan sonra bir dans kursu var ve ben ona katılmak istiyorum."

Anlamayan bir tavırla alayla "E katıl o zaman." dediğimde kafasını salladı.

"Ama çift dansı olduğundan eşli katılman gerekiyor."

Kafama dank eden şeyle bugün milyonuncu kez şaşırırken gözlerimi irileştirdim. Şimdi kalbim daha hızlı atıyor, avuç içlerim anlam veremediğim gerginlikten terliyordu.

"Bana eşlik etmek ister misin? Yani, eğer istemezsen zorlamam kesinlikle yanlış anlama sadece sen de istersen-"

"İSTERİM!" Aniden verdiğim tepkiyle o da şaşırırken ikimiz de gülmeye başladık ve bana birden sarılınca istemsizce tekrardan nefesim kesildi. Artık bu hareketler kalbimi öylesine yoruyordu ki Jimin etkisi denen şeye maruz kalmaktan öbür tarafı yollayacaktım.

"Teşekkür ederim Su-ah, çok güzel olacak!"

Senin gibi olsa yeter, demek istedim. Fakat dibimizde bitip öksürük sesine ayrıldığımız öğretmenin uyarıcı bakışlarına takıldığımızda düşüncelerim korku dolu tükürüğümle midemi boyladı.

"Büyük aşkınızı bölmek istemem ancak ders başlayalı sekiz dakika oluyor gençler."

Aşk? Kalbimin yorgunluğunun sebebi bu olabilir miydi?

Benim de kalp yorgunluğumun sebebisin Park Jimin, sorumluluk al.

Merhaba çiçekler, bugün size kocaman bir bölüm yazdım :') Hikayenin nereye gittiğini anlayamazken yeni karakterler eklemekten çekinmiyorum evet. 

Bir yeni karakterimize de merhaba diyelim o zaman;

Hoş geldin yakışıklı ❤

Continue Reading

You'll Also Like

72.1K 5.9K 23
Üniversitesinin serseri çocuğu jungkook, kız arkadaşını rahatlatmak için kayda aldığı inlemelerini yanlışlıkla yeni atanan rektörü Kim Taehyung'a ata...
58.4K 2.7K 24
Yabani evrenindeki çiftimiz Asi ve Alaz'ın hayatları farklı bir şekilde kesişeydi, mesela Asi, Soysalan Üniversitesi'ne bomba gibi düşseydi, nasıl ol...
182K 11.7K 33
Diğer insanların galaksisinde milyonlarca yıldız varken benim galaksimde yalnızca sen varsın. #20161222
2.2K 390 15
Dışarıdan baksan muhteşem, içine baksan harika, kişilerine baksan iğrenç olan bu dünyada görme yetisini kaybeden Lalisa ve bir anda hayatının or...