cherry blossom | pjm

By jisakura

233K 19.7K 18.3K

Wattys 2018 Uyarlamacılar Kazananı "dünyanın geri kalmış tüm toprak parçalarına çiçekler ekiyorsun, tüm dünya... More

🌸 çiçek kokulu giriş 桜
1 🌸 sevgi düşüşü hafifletir 桜
2 🌸 çocuk ellerimizle kardan evler yapardık 桜
3 🌸 bana şarkı söyle 桜
4 🌸 beni yalnız bırak(ma) 桜
5 🌸 cesaretim küçüklüğümden 桜
6 🌸 hayal kurmayı bıraktıran şeyler 桜
7 🌸 saçlara güzel davranan erkek kırmaktan korkar 桜
8 🌸 her şey 'birlik'te 桜
9 🌸 ilk kavga ilk aşktandı belki 桜
10 🌸 darılma bana, hepsi sevdiğimden 桜
11 🌸 korkma, yanındayım 桜
12 🌸 hayalim olur musun? 桜
13 🌸 yağmurla akan gözyaşı 桜
14 🌸 sıkıca sarıl, ağladıkça iyiyim 桜
16 🌸 kalp yorgunluğumun sebebi misin? 桜
17 🌸 hislerimi arkama sakladım 桜
18 🌸 hiç mi ayrılmayacağız? 桜
19 🌸 yıldızlara sarıldık bu gece 桜
20 🌸 kiraz çiçeklerinin kaderi 桜
21 🌸 bencillik yapıp 'kal' diyemedim 桜
22 🌸 sen gittiğinde soldum 桜
23 🌸 tavus kuşunun renkleri kayboluyor 桜
24 🌸 kaç bahar geçti üstünden 桜
25 🌸 ansızın gelen kavalye 桜
26 🌸 la vie en rose 桜
27 🌸 ayrılıklar, hep bir başlangıç 桜
28 🌸 uğruna feda ettiklerim 桜
29 🌸 keşke, şakaydı diyebilsem 桜
30 🌸 en çok öpücükler can yakar 桜
31 🌸 söyle sevgilim, bileyim 桜
32 🌸 bir adam çok sevdi, kaybetti 桜
33 🌸 portakallı turta 桜
34 🌸 kâbuslarımda da güzelsin 桜
35 🌸 fırtına öncesi sensizlik 桜
36 🌸 nefesinden tanırım seni 桜
37 🌸 zehrimi aldı kokun, ben yine sen oldum 桜
38 🌸 ben severken öldürüyorum 桜
39 🌸 söz, unutursak mutlu olacağız 桜
40 🌸 sona geldik pt.I 桜
40 🌸 sona geldik pt. II 桜
🌸 çiçek kokulu kapanış 桜
🌸 sen benim en güzel yaramsın 桜
🌸 olmuyor işte, ne için bu çaba? 桜
minik bir teşekkür

15 🌸 notalara saklanmış umut kırıntıları 桜

4.3K 443 288
By jisakura

"Kar eriyince beyaz kalır mı gece?
Umut tükenince yine çarpar mı bir kalp?
Ah düşünce gülümser mi çocuklar?
Düşler bitince başlamaz mı kabuslar?"





Şubat 2012, Busan Kültür Merkezi, Sanat Okulu Seçmeleri

İsmi okunduğunda çığlık atacak kadar heyecanla dolmuştu yüreği. Dönem sonu lise sınavının ardından seçmeler için yaptığı geri sayım nihayet bitmiş, yeni bir dünyanın kapıları onun için aralanmıştı şimdi. Eğer başarabilirse, olur da kendini kanıtlayabilirse annesini ziyaret ettiğinde gururla övünebileceğini biliyordu. Onun sevdiği melodileri kendi elinden başkalarının kalbine kondurmak istiyordu. Onun için tek yapabileceği şey buymuşçasına, huzurla.

Devasa büyüklükteki sahneye çıkmadan önce siyah beyaz puantiyeli balon eteğini düzelterek önündeki gömleğin yakalarını dikleştirdi ve girişte duran görevli kızın uzattığı yaka kartını hızlıca gömleğine iliştirdi. Aceleci adımları zeminle buluştukça daha büyük heyecanlar onu çember içine alıyordu sanki. Kırmızı koltuklarla donatılmış seyirci kısmına gözlerini çevirerek ortaya kadar geldikten sonra geleceğini belirleyecek dört kişilik jüriyi selamladı. İlk bakışta gülümseyişten destek aldığı kızıl saçlı orta yaşlarındaki kadın içini rahatlatırken onun yanındaki koyu kahverengi saçlı tepkisiz kadın Sujin'i germişti. İki adamsa oldukça normal bir tavırla selamını aldıktan sonra Sujin'in gözleri koltuklarda oturan tek seyircisine kaydı.

Gelmişti, en önemli dersini kaçıracak olmasına rağmen onu yalnız bırakmamıştı. Her zamanki gibi, diye içinden geçirdi Sujin, yüreğine serpilen o ferah suya minnet ederken. Küçük elleriyle ona yolladığı selamı ve ışıldayan gülümsemeyi tebessümle kalbinin en güzel odasına saklarken tepkisiz gözlüklü adamın sesini duydu.

"Min Su Jin, başlayabilirsin."

Tekrardan kafasıyla onları selamlayıp sahnenin ortasında tevazuyla onu bekleyen asil yoldaşına ilerleyip önündeki yumuşak minderli tabureye oturdu. Kalbi ağzında atarken titreyen ellerinin bir an önce durulmasını diledi. Sessizlik en büyük melodi olurken salona, Sujin aldığı derin nefesle aşırı çarpıntıdan durma noktasına gelen kalbini uyandırdı ve kapadığı gözlerini açıp gidişi en çok yakan insanın ardından sürekli çaldığı ezgilerle donattı dünyayı. Mirror Lake'in içinde hapsettiği tüm duyguların parmaklarının arasından tuşlara döküldüğünü hissettikçe ağladı yüreği. Şimdi sahne tamamen siyahlar içerisinde kalmış baş başaydı kendisiyle. Aradan geçen yıllar, üzüntülerin oyduğu sarsıntılı vücutlar yoktu. Yanaklarında hissettiği sıcaklığın aniden soğuyuşuyla dudaklarına değmesine aldırmadı.

Sona geldiğinde kulaklarını öylesine alıştırmıştı ki yalnızlığının gözyaşlarına, alkışların gürültülü coşkusu onu korkuttu.

-

"Önce İsviçre'ye gidelim, ardından Avrupa'nın diğer tüm ülkelerini gezer aşağı doğru ineriz."

Farklı renklerle süslenmiş mavi küreyi çevirirken elimle işaret ettiğim yerde durdu. Yerde karşılıklı uzanmış uslanmayan kalplerimizin yardımıyla hayaller kuruyorduk. Sanki defalarca yıkılan şeyler benim hayallerim değilmişçesine cesurdum ve bu beni şaşırtıyordu.

"Ama ben Afrika'yı da çok merak ediyorum, oraya da gidelim!"

Küçük bir çocuk gibi nazlanan koca eşeğe bakarken gülümsedim. Her geçen yıl daha da yakışıklı oluyor, yüzünün her santimi güzellikle bezeniyordu. Arada kullandığı siyah gözlüklerinden dolayı kendini ucube gibi görmesinden nefret edişim tamamen onun bu güzelliğine şahit oluşumdandı. Park Jimin, aptal bir sanat eseriydi.

"Oraya da gideriz tabii." Küreyi biraz çevirerek bana dönük kısmını ona gösterdim. "Avrupa seyahatimiz aşağı doğru devam edecek demiştim ya, işte aşağıda olan ülkelerden geçerek Afrika'ya gideriz. Mesela ben önceden kocaman olan imparatorluktan kalan Türkiye'ye de uğramak istiyorum!"

"Gezilecek çok yer var Su-ah!"

Ama paramız yok.

İkimiz de sesli söylemesek de durumun varlığından haberdardık fakat şu anlık umrumuzda değildi. Sonuçta hayal kurmak bedavaydı, en azından bunun için bile sevinebilirdik.

Önümüzdeki küreyi kenara iterek ellerini çenesinin altına yerleştirdi.

"Gidebileceğimize inanmıyor musun yoksa?"

Bakışları öyle bebeksiydi ki, tebessüm edemeden duramadım. Her şey hızla farklılaşıyordu sanki, önceden onu gördüğümde hissettiğim çoğu şey artık daha tuhaf geliyordu. Yanında konuştuğum her cümleye daha çok özeniyor, karşısına çıkmadan evvel nasıl göründüğüme öncekinden daha çok dikkat ediyordum.

Belki de en büyük sebebi annemin yokluğunda tutunduğum en güçlü dallardan birinin o olmasından kaynaklıydı. Bir süre işlettikten sonra devrettiğimiz kafeyi her gördüğümde dağılan kalbimi beni oraya tekrardan götürüp acılarımla yüzleşmemi sağlayarak onarmaya çalışan bu çocuğu, yıllarca sızlanmadan, şikayet etmeden elimi tutmasından dolayı değil, varlığı için seviyordum. Sadece yanımda nefes alıyor oluşu bile yeterken bana, sürekli çabalayışı içimde dolup taşan hüzünlü minnet borcumu coşturuyordu.

Bu hayatta en son isteyeceğim şey benim yüzümden üzülmesiyken, her seferinde gözyaşlarımı silen beyaz yumuşak parmaklar onunki oluyordu. Düştüğümde, yıkılıp onarılamayacağımı sandığımda omuzlarına alıp yükümü hafifletiyor, nefes almamı sağlıyordu.

"İleride ne olacağı umrumda değil Jimin. Paramızın olup olmayacağı, istediğimiz ülkelere gidip gidemeyeceğimiz hiçbiri umrumda değil. Tek isteğim birlikte olmamız. Gerisi bir şekilde hallolur."

Çenesinin altına yerleştirdiği ellerini bir anda çekerek yattığı yerden doğrulurken gülmeye başladı.

"Eheey, yine hüzünlü hüzünlü konuşmaya başladın mankafa. Ayrılacağımızı nereden çıkardın?"

İçimde alev alev büyüyen ve yüreğimi saman ev misali yakan acı kehanetleri yok saymak zordu. İki yılda edindiğim acı bir duygu varsa o da buydu işte. Kaybetme korkusu. Öylesine büyüktü ki, ne durdurabiliyor ne de yok sayabiliyordum. Benimleydi, her an her saniye her nefesimde.

Belki kuruntu yapıyor öylesine şiddetlendiriyordum bu korkuyu. Ancak her gece başımı yastığa koyduğumda kalbimi kasıp kavuran yokluk hissiyatı, karanlık bir gölgeye hapsedip saatlerce işkence ediyor, zamanın bile söndüremediği devasa yangını an be an damarlarımda dolaştırıyordu.

Korkuyordum işte, gitmeyeceğine yemin de etse korkuyordum. Yine de gülümsedim geceyi itmeye çalışan bulutlu bir gökyüzü gibi. Çabalarımın sonuçsuz kalacağını her geçen saniye aydınlığımın yok oluşuyla görüyordum.

"Her zamanki gibi saçmalıyorum işte, aldırma."

İçinde küçük manolya filizleri olan beyaz saksıyı mor rengin asaletiyle ödüllendirilmiş leylakların yanına koyduktan sonra begonyaların dizili olduğu raftan arkalarda kalıp solmaya durmuş bir saksıyı çekip alarak masaya koydum ve hüzünle deforme olmuş yapraklarını sevdim. Öylesine güzeldi ki, arkalarda unutulup ölmesine öfkelendim. Babama yardım amaçlı çalıştığım bu mis kokulu dükkanda sulama için kullandığımız spreyi ararken masanın üzerine bıraktığım telefonum çalmaya başladı.

Sonunda menekşelerin yer aldığı tahta bölmenin arkasında kalmış büyük su spreyini bulduğumda aceleyle hala çalmakta olan telefona yetiştim ve arayan kişinin Jimin olduğunu görüp daha fazla bekletmeden açtım.

"Hey, neden geç açtın?"

Aniden bunu sorgulamasıyla telefonlarına istediği vakitte bakılmayınca sinirlenen bu çocuğa gülmeden edemedim.

"Su spreyini arıyordum, özür dilerim. Neden aradın?"

"Ah, anladım yine başka şeyler düşünüp korktum. Her neyse, beni alıp yemek ısmarlamak için gelmiyor musun? Söz vermiştin."

Evhamlı halleri beni güldüren bu huysuz insana ve sırf boğazı için beni okuluna çağırışına karşı çıkamıyordum. Ortaokulum bitmişti, sınavlara ve seçmelere katılmıştım. Artık sonuçları bekleme sürecinde tatil yapan sıradan bir vatandaştım ancak Jimin son sınıf olacağından hala aldığı seçmeli derslerle boğuşmaktaydı.

"Sırf yemek için ayağına çağırıyorsun ya pes doğrusu. Alacağın olsun Minmin."

"Yah! Burada açlıktan öleyim mi yani? Hain kız, beni aldattın!"

Hatı doldurduğuna emin olduğum kahkahamı güç bela bastırarak bir şeyler geveledim ve telefonu kapatarak yarım bıraktığım işe geri döndüm. Solmuş begonyayı suyla buluşturmamla canlanışı beni hayrete düşürürken; kırılan, ezilip büzülen ruhumuzu da canlandıracak şeylerin var olduğuna bir kez daha inandım.

Hayallerime giden yolu süsleyen sanat okulunun girişine ulaştığımda telefonu çıkarıp onu arayacaktım ki hissetmişçesine binadan çıktığını görünce elimdeki telefonu kot pantolonumun cebine geri sıkıştırdım. Solgun ve hüzünlü duran yüzü bu mesafeden bile yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu söylercesine beni endişelendirirken yerimde sabit kalamadan ona doğru adımladım ve sedir ağacının gölgesinde kalan yerde buluştuk.

Okul üniformasının yerini alan siyah triko kazağı ve aynı renkteki bol paça pantolonuyla oldukça iyi görünüyor, az önce dans dersinden çok ses eğitimi dersinden çıktığını belli ediyordu. Üniforma giymemesinin nedeni okulun son haftasında olması ve neredeyse hiç öğrenci bulunmamasıydı. Fakat yine de yasak olduğunu biliyordum.

Soğuk havanın değmesiyle kızarmaya duran yanaklarını sıkıntıyla şişirerek siyah saçlarını bu sıralar sıkça yaptığı şekilde elleriyle geriye doğru taradı.

"Seçmeler açıklanmış." dedi boğuk çıkan sesiyle.

Heyecanla dolup taşan yüreğim takındığı mimikler nedeniyle kasım kasım kasılıyordu şimdi. Sormaya çekiniyor, alacağım cevabı duymayı reddediyordum. Fakat yine de es geçemedim merakımı. Her zamanki gibi üzeceğini bilsem de hayallerimin yıkılışına varlığımla her zerremi katarak şahit olmaktan kendimi alıkoyamadım.

"Eee? Sonuç?"

Soğuktan çatlamış dudaklarını hafifçe ıslatarak gözlerini benden kaçırırken kabul edilmediğimi çoktan anlamıştım. Hayır, aslında şaşırmıyordum, yenilgiye defalarca yaşadığımdan hiç eskimeyen bir dostmuş gibi bakabiliyordum artık. Acı ve keder veren ama yanımdan hiç ayrılmayan sadık bir dost.

Tek omzuna taktığı içerisinde muhtemelen kıyafetlerinin olduğu sırt çantasını sabitleyerek "Kötü haber." dedi.

Kötü ama beklenilen haber. Alışılan haber. Yürek yakan ama kabullenilen haber. Her zamankinden.

Acı bir gülümseyiş etraflıca dudaklarımda yer edinirken ağzımı açmış 'Sorun değil' tarzı içi boş laflar ediyordum ki hınzırca sırıtıp devam etmesiyle öylece kalakaldım.

"Artık lisede de birbirimize katlanmak zorundayız!"

Öyle bir çığlık attım ki etraftaki üç beş insanın tuhaf bakışlarını anında üzerimize çektim. Ancak umrumda değildi artık, sonunda başarmıştım.

Jimin sevinçle belimden tutup beni havada döndürürken ikimiz de kahkahalara boğuluyor gelip geçici bir kiraz mevsiminin güzel tonlarına aldanıyorduk.

Continue Reading

You'll Also Like

88.3K 7.1K 24
Lalisa Manobal en yakın arkadaşı Jeon Jeongguk'tan hoşlanıyordur; "Kız arkadaşınla telefonda konuşuyorsun ve o üzgün. Söylediğin bir şeyden dolayı si...
2.2K 390 15
Dışarıdan baksan muhteşem, içine baksan harika, kişilerine baksan iğrenç olan bu dünyada görme yetisini kaybeden Lalisa ve bir anda hayatının or...
18.7K 1.9K 15
bu muşmula suratınla çiçeklerimi falan soldurursun sen. ━ park chaeyoung & jeon jungkook ━ started 26320, finished 9721
411 72 11
"Selam ben, nasılsın?" #texting ©sweet-kookiem kapaktaki el benim elim. tşk