Arkadan esen soğuk rüzgâr, ikisinin de tenini yalayıp geçti. Havadan dökülmeye başlayan beyaz kar taneleri, Pjotr'un ve Darya'nın saçlarına temas ederek tenini soğuk ile işgal etti. Sert rüzgâr, Darya'nın saçlarındaki gevşek lastiği alıp uzak yerlere götürdü. Ancak bunların hiçbiri Darya'nın şaşkınlığına ve dehşetine engel değildi. Yutkunması zaman almıştı. Az önce duyduğu şeyin gerçek olmamasını diledi; bunun sadece bir yanılma olmasını istedi.
Duyduğu şeyin gerçekçiliğini kontrol etmek için Pjotr'un gözlerine daha derin baktı. "Kardeş... Kardeş mi?" diye sordu kekeleyerek. Sonunda yutkunduğunda, boğazında hafif bir yumru oluştuğunu fark etti.
Pjotr kafasını dikleştirdi, yukarıdan ona baktı. Boyu Darya'dan uzundu. Yüzünde ilk defa hiç alaycılık yoktu. Hatta tam tersine, öylesine sert ve ciddiydi ki... "Evet, kardeşim," diye cevap verdi geç olmadan.
Pjotr tedirgindi, Darya bunu hissedebiliyordu.
Darya buna sevimsiz bir kıkırtıyla karşılık verdi. "Dalga mı geçiyorsun benimle? Beni bu sözler kandırıp tekrar mı kaçıracaksın? Hadi, kaçır beni. Bekliyorum. Hadi, ensemi yaktığın gibi yeniden yak beni!"
Pjotr yüz ifadesini bozmadan, "Dalga geçmiyorum, Darya. Seni kaçırmayacağım. Biz kardeşiz. Annemiz Laryssa. Daha doğrusu bizi terk eden Laryssa diyelim," dedi.
Darya suratını, hissettiği acı ile buruşturdu. Laryssa... Annemiz Laryssa? "Onun adını ağzına alma, şeytan," dedi sert bir ses tonuyla. Onun bir şeytan olmadığını çok iyi biliyordu ancak şimdi ona ağzına gelen tüm küfürleri, hakaretleri sayabilirdi.
Buna karşılık Pjotr küçümseyici bir şekilde gülümsedi. "Hiçbir şey bilmiyorsun."
"Hayır, biliyorum. Sen... Sen beni kaçıran o adi düzenbazsın. Her şey bundan ibaret! Hayatın bir yalandan ibaret!" dedi ve öfkeyle arkasını dönüp yürümeye başladı. Kendini ağlamamak için zor tutuyordu. O pis şeytan, annesinin adını ağzına almıştı. Hayatını mahvettiği yetmiyormuş gibi şimdi de kardeş olduklarını iddia ediyordu.
Pjotr, kızın gitmesini engellemek için duvar büyüsünü yaptı. Ellerini açtı ve Darya'nın önüne görünmez bir duvar koydu. Darya yürüdüğünde duvara çarptı. Hafifçe acıyan çenesini ovdu. Ne olduğunu anlamak için yumruklarını görünmez duvara vurdu. Kırılması için durmadan vurdu, tekmeler savurdu ancak bu hiçbir işe yaramıyordu.
Bir süre sonra elleri acıyınca vazgeçti ve karlı çimenlere oturdu. Bitkin düşmüştü. Yutkundu ve kafasını kaldırdı.
Sertçe, "Kaldır şunu!" diye bağırdı.
Kontrol hâlâ Pjotr'un elindeydi. Elini indirdi fakat duvar hâlâ oradaydı. "Konuşmadan olmaz," diye cevap verdi kararlılıkla.
"Sen kötü birisin. Benim seninle konuşacak bir şeyim yok." Darya ağlamadığı halde ağlamaklı bir şekilde konuştu. Yorgundu. Sesi kısık ve bitkin çıkıyordu
Onun söylediklerini kabul etmek istemiyordu.
Pjotr yavaş adımlar ile Darya'nın yanına geldi. Kızın oturduğu yere oturdu. Derin biz nefes aldı ve gözlerini kapatıp açtı. Eli, yüzündeki siyah sembollerde gezindi. "Biz kardeşiz," diye tekrarladı. "Ben senin ağabeyinim."
Darya duyduklarına inanmak istemiyordu. Karanlık hava, Pjotr'u daha karanlık bir hale büründürüyordu. Şeytan kılıklı adam ile yüz yüze olduğuna inanmıyordu. Üstelik bir şeytanla kardeş olmak... En azından sadece bunu Pjotr söylüyordu. Kanıt yoktu.
"Sen bir yalancısın, herkesin dediği gibi sen bir şeytansın. Öyle olduğunu inkâr etme sakın! Seni tanımıyorum bile."
Pjotr sinirlendi, dişlerini sıktı. "Bana şu lanet kelimeyi söylemekten vazgeçer misin? Güçlü olduğum, şeytan olduğum anlamına gelmez."
"Seni ve saçma sapan yalanlarını dinlemek istemiyorum."
"Yalan olduğunu kim söylemiş?"
Darya teslim olurcasına iç çekti. Kaçış yoktu. "Anlat o zaman," dedi istemeye istemeye. "Anlat ve inanmamı sağla."
"Biz aynı soydanız. Aynı anneden, belki de aynı babadan... Ben sadece kara büyülere sahip olan kötü bir adamım. Ben bir şeytan değilim. Asıl şeytan nerede biliyor musun?" İşaret parmağını Darya'nın kalbinin olduğu yere bastırdı. "Asıl şeytan kalbimizde."
"Nasıl yani?" diye sordu Darya.
Pjotr onu umursamadan anlatmaya devam etti: "Laryssa, yani annemiz olacak kadın beni doğurdu ve beni bir piç gibi sokağa attı. Muhtemelen mantığı şudur," Sesini incelterek kadın taklidi yaptı. "Nasıl olsa benim aslan oğlum bir altın. Onu birileri bulur."
Taklidi son bulduğunda anlatmaya devam etti: "Eh, haksız da sayılmaz. Beni bir çift buldu. Bir kadın ve bir adam... Lanet bir evlilikleri vardı. Çocuk yapmak istemişlerdi ancak birinde sıkıntı olduğundan bir türlü doğuramamışlardı. Yeşillerden çıkma altın çocuk satın almaya gidecekken beni sokakta buldular. Beleşe çocuk buldular; ne gerek var para harcamaya, değil mi? Beni eğittiler güzelce. Terbiyelice. Bana Laryssa'dan daha çok annelik babalık ettiler.
Ancak bu, benim güçlerimi fark etmeden önceydi. On iki yaşındayken sahip olduğum büyüleri fark ettim. Cisimleri yerinden oynatabilme gibi... İlk önce bundan emin olamadım. Ama büyüler, yerini şeytani güçlere bırakınca, kendimi kontrol edemedim. Bu yüzden bunu beni sahiplenen kişilere söyledim. O zaman masum bir çocuktum. Başıma gelecek olayları bilmiyordum.
Öğrendikleri zaman onlar beni şeytan diye adlandırdılar. On iki yaşımdan on dokuz yaşıma kadar bana evlerinin bodrum katında işkence yaptılar. Çünkü beni tanrıların ve tanrıçaların lanetlediği bir şeytan sanıyorlardı. Kadın işkence yapmadı. Bazen bana acıyıp bir tas su ile biraz yemek verdi. Bana işkence yapanlar, beni sahiplenen adam ve onun ağabeyi idi.
Ama bir bakalım ne oldu? Çektiğim onca acı beni öldürmedi; güçlendirdi. Güçlendikçe güçlendim. Bazen ölmeyi diledim. Çünkü canım o kadar yanıyordu ki, tanrıların huzuruna kavuşmak istedim. Ama olmadı; ölemedim, güçlendim. Bana şeytan muamelesi yaptılar, ben de şeytanmışım gibi davranmak zorunda kaldım.
Ben kötü bir adamım. İnsanlara zorbalık yapar, öldürürüm. Sanırım yaklaşık yirmi yaşında bana işkence yapan o adi herifleri öldürdüm. Onları kendi kanlarında boğdum. Acı çekmeleri bana zevk verdi. Benim çektiğim dokuz yıllık acıyı ben onlara birkaç dakikada tattırdım. Bana tanrıymışım gibi baktılar. Sonra gerçek dünyaya çıktım. Yaşadığım her şeyi, yıllarca insanlara tattırdım. Masum insanlara zarar verdim. Tüm Predezia'ya, tüm dünyaya nam saldım. Bana şeytanmışım gibi baktılar. Ne tesadüf ki bu benim hoşuma gitti.
Ve Darya... Sen benim kardeşimsin. Bilmem anlatabiliyor muyum? Yeşil olman umurumda değil. Bunca zamandır bunu anlatmak için bekledim. Ve sonunda o gün geldi. Sen benim umut kaynağımdın.
Hırsızlık suçunun üstüne atılmasını ben sağladım. Bu sayede seni kaçırdıktan sonra farkına varılmanı sağlayabilirdim. Tüm bu olaylar bir zincir gibi, birbirleriyle bağlantılı. Bu şekilde özgür oldun, esaretten bir nebze kurtuldun."
"Bu... Bu nasıl olur?" diye sordu Darya, gözünden bir damla düşerken. "Ben senin hiçbir şeyinim. Ben seni tanımıyorum."
Pjotr dişlerini öfkeyle sıktı. Çenesini kaldırdı. "Seni yıllarca bekledim. Bana inanmak zorundasın."
"İlk defa, sanki hiçbir şey olmamış gibi karşıma çıkıyorsun ve benden buna hemen inanmamı bekliyorsun, öyle mi? Hem de adını şeytan olarak duyduğum, yüzünü sadece öncelerde birkaç kez gördüğüm ve delicesine korktuğum birine. Evet, sana inanmaya çalışıyorum ancak şüphelerim var. Seni anlamaya çalışıyorum ancak sen beni anlamıyorsun! Yaşadıklarım hakkında en ufak bir fikrin bile yok."
"Sana zaman tanıyacağım."
Darya boğazını temizledi. Nefesi bir buhar olarak karanlık havada süzülüyordu. "Sen benim ağabeyim misin yani? Bunu iddia ediyorsun, değil mi?" diye sordu Darya. Ne hissettiğini bilmiyordu. Ya da ne soracağını ve ne söyleyeceğini... Şu an üşüme duygusu, tüm duygularının önüne geçiyordu. Ya da o öyle sanıyordu.
Pjotr bu sorunun yanıtını çok kez vermişti ona. Bu yüzden cevap vermemeyi tercih etti. Ayağa kalktı ve kardeşinin gidebilmesi için görünmez duvarı kaldırdı. Kar ile bezenmiş siyah pelerinini savurarak dalların arasına girdi ve ondan geriye sadece at nallarının kalın sesi kaldı.