10.Bölüm • Büyücünün Şimşeği

31.9K 2K 200
                                    

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Darya banyodan çıktıktan sonra onu bekleyen Alek ve Zoya'yı gördü. İkisi de koridorun şömineli köşesindeki ahşap sandalyelere oturup sohbet ediyorlardı. Ellerinde, üzerinde dumanı tüten sıcak çay vardı.

Darya'nın ayak seslerini duyan iki arkadaş, ona doğru baktı. Zoya'nın ağzı iki karış oldu ve gözlerini kızdan ayırmadı. Alek'in şaşkınlığı ise her tarafından belli oluyordu. Tek yaptığı şey onu baştan aşağıya süzmekti. Rahatsız edici sessizlik tüm koridordu doldurdu. Darya huzursuzca kıpırdandı ve zorla gülümsedi.

Sessizliği bozan Zoya oldu. Mavi gözlerini iri iri açtı. "Tanrılar adına, Darya! Oldukça değişik görünüyorsun. Yani güzel görünüyorsun. Köleye benzemiyorsun. Yani... Ah, anla işte!"

Darya başını anlayışla salladı. "Teşekkür ederim," diye mırıldandı.

Alek herhangi bir şey dememişti. Ama yüz ifadesi güzel görünüyorsun diye bağırıyordu.

"Eh, o zaman seni saray turuna çıkaralım," dedi Zoya. "Yani sarayı gezdirelim."

Alek, "Aptal köle, prensese dönüşmüş," diye mırıldandı kızı baştan aşağıya süzerek.

Zoya bunu duymayla beraber, yüzü beş karış aşağıya düştü. Darya çenesini kaldırıp ona cüretkârca bakmaktan başka bir şey yapmadı. Sertçe yutkundu ve gözlerini devirdi.

Zoya ve Alek oturdukları sandalyeden kalkıp Darya'nın yanına yürüdüler.

"İlk önce kulelere gidelim. Sonra buraya geliriz," diye söylendi Alek sıkıntı ile.

Zoya, "Haklısın. Burası epey büyük olduğundan ilk önce kuleleri gezmek daha mantıklı olabilir," diyerek arkadaşına hak verdi. "Sen ne dersin, Darya?"

Darya "Benim için fark etmez. Sizin dediğiniz olsun," dediğinde, gösterişli merdivenlerden inmeye başladılar.

Sonunda merdivenden indiklerinde büyük salondan geçtiler ve dışarıya çıktılar. Soğuk hava yüzlerine çarptı ve onların bedenini acımasızca sızlattı.

Darya yukarıya baktı. Görkemli saray ve sarayın yüksek kuleleri, koyu renge çalan mavi gökyüzünü süslüyordu. Alacakaranlık havada dolanan birkaç kelebek, renkleriyle kendilerini hemen belli ediyorlardı. Yukarıdaki dolunay ve uçan serçeler, rüzgârdan ürküyor gibiydi.

Soğuk rüzgâr, Darya'nın yüzündeki iki bukleyi yaladı ve geriye doğru itti. Darya ise bunun karşılığında kollarını birbirine sararak ısınmaya çalıştı. Çizmelerini beyaz andezit zeminde sürterek ciğerlerine dolan havayı hissetmeye başladı. Temiz havayı içine çekti ve gözlerini kapatıp açtı. Ardından Zoya'yı ve Alek'i takip etti.

Birkaç dakika avluda yürüdükten sonra sarayın küçük bir kulesine geldiler. Küçük bir kuleydi. Kubbeliydi, yüksekti ve diğer kulelerin aksine debdebeli değildi.

YÜKSELİŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin