46.Bölüm • Şeytanın İni II

18.9K 1.2K 308
                                    

Ve şeytan, inini, parçalanmış ruhları koymak için kendisine sakladı. O in, kalbinin tam ortasındaydı.

Lev uykudan sıçrayarak kalktı. Bir an gerçekle rüyayı ayırt edemedi. Rüya... Sadece bir rüya... Bir rüya görmüştü ve o rüya, çocukluğundaki ilk insan öldürüşünü anlatıyordu. Yine çoğu geceki gibi çocukluğundan rüyalar görmüştü. İçi garip bir hisle sarmalıydı. Ve bu his, içinde tüm duyguları barındıran garip bir histi.

Gömlek arkasının ıslandığını, alnındaki terden saçlarının ıslandığını fark etti. Göğsü inip kalkıyordu. Başı ise hâlâ toprağın üzerindeydi. Gözlerini, koyu lacivert gökyüzünün benekleri gibi görünen beyaz yıldızlara dikti. Terleri soğuktan soğurken, teni buz tutmaya başladı; buna rağmen için cayır cayır yanıyordu.

Arkasından gelen bir erkek sesi kulaklarını oldurdu. "Ne oldu?"

Arkasını dönüp baktığında Pjotr'un uykulu gözlerle ona baktığını gördü. Az kalsın onu unutuyordu. Pjotr uyumuyor, anlaştıkları gibi nöbet tutuyordu.

"Hiç," dedi Lev, yattığı yerden kafasını yeniden gökyüzüne çevirirken. Ellerini ensesinde bir yastık edasına birleştirdi ve daha rahat olmasını sağladı. "Sadece bir rüya gördüm."

"Rüyalar, gerçekleri yansıtır."

"Biliyorum. Benimki de tam öyle oldu."

"Ne gördün?"

"Seni neden ilgilendirsin?"

"Merak etmiyordum zaten."

Lev derin bir iç çekti ve yattığı yerden doğruldu. "Haydi, sen uyu. Ben nöbet tutayım."

"Eğer uyuyakalırsan, seni gözkapaklarındaki kirpiklerini yolarak uyandırırım."

Kral Lev, Pjotr'a dik bir bakış attıktan sonra doğrularak arkasındaki ağaca yaslandı. Elini arkaya attığında ıslak bir şeye dokunduğunu anlayarak hemen elini çekti. Birkaç saat önce hindinin iç organlarını atmışlardı. Lev yüzünü buruşturarak elini cüppesine sildi.

Pjotr'un yattığını gördü. İçinden söylenerek göz kapaklarını açık tutmaya çalıştı. Hâlâ uykusu vardı ama geçerdi. Zaten uyku çok da bir sorun değildi.

Birkaç saat boyunca ayık durdu. Nöbetini, kılıcının kabzasındaki taşlarla oynayarak geçirdi. Ara sıra uzanarak gökyüzünü seyretti. Ama bu daha fazla uykusunun gelmesini sağlıyordu. Bu yüzden ayılmak için o civarlarda volta atıp durdu. Pjotr'un yüzünde gezinen o böceği alma zahmetinde ise hiç bulunmadı. Birkaç saat böyle eziyetli bir şekilde geçti.

Şimdi ise oturuyordu ve boş boş etrafa bakıyordu. Gözleri Darya'ya çarptığında, onun da gözlerinin açık olduğunu gördü. Uyanmış olmalıydı. Üzerindeki post, boynundan sıyrılarak bacaklarına ulaşmıştı. Uzun, sarı saçları dağılmış, örgüler ise çoktan bozulmuştu. Öylece Lev'e bakıyordu.

Lev, Darya'nın böylesine korkutucu bakışlarından kurtulmak için, "Uyandın mı?" diye sordu.

Kızın dudakları, Lev'in bu sorusuyla beraber şaşkınlıkla aralandı. Bir an kendisinin bile baktığının farkında değilmiş gibi göründü. Başını yana çevirdi ve gözlerini yana dikti. "Evet," diye mırıldandı. "Sen neden uyumadın?" 

"Herkes uyursa nöbeti kim tutacak?" diye cevap verdi Lev, omuz silkerken.

"Doğru." Darya ayaklandı ve üzerindeki postu arkasındaki ağacın köküne atarken yavaş adımlarla, fazla ses yapmamaya özen göstererek ilerledi. Lev'in karşısına, yani gerisinde sadece közlerini bırakmış olan taşlarla çevrili ateşin yanına oturdu. Derin bir nefes aldı ve gözlerini yumdu. Tereddütlü sesiyle, "Özür dilerim," dedi.

YÜKSELİŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin