Denizkızı (Tamamlandı)

By ciddikediler

2.9M 123K 9.6K

Romantizm #3 "Sen de gözlerine bir deniz hapsetmişsin sanki. Denizden uzak kalmaya dayanamayan ben, bu gözler... More

Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Tanıtım 2
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39
Bölüm 40
Bölüm 41
Bölüm 42
Bölüm 43
Bölüm 44
Bölüm 45 - Final
Özel Bölüm 1
Özel Bölüm 2

Bölüm 4

82.5K 3.3K 276
By ciddikediler

Medya;Poyraz Demirci
Bölüm müziği;Mahmut Orhan ft.Sena Şener-Feel

Yeni bölümle karşınızdayım. Lütfen yorum ve beğenilerinizi eksik etmeyin:) Eğer anlatımımı beğendiyseniz 'ciddikediler' olarak yazdığımız bir diğer hikaye olan Kamuflaj'a da bakabilirsiniz:)

*****

Atlas'ın bir daha ondan asla kaçmamam doğrultusunda kurduğu emir cümlesinden sonra yatına gelmiştik. Çünkü ne o ne de ben paparazilerin yapacakları saçma sapan haberleri düşünmek istemiyorduk. Yatın kıyıdan açılması ve etrafımızın engin maviliklerle kaplanmasını yatın üstündeki koltuklardan birinde neredeyse uyur bir durumda huzurla izliyordum.

Daha dün gece burada yaşananları hatırlamak her ne kadar utanmama ve bunun ardından kızarmama sebep olsa da daha bu sabah kaçtığım bu adamın yanında tekrar kendimi bulmak oldukça ironikti. Bu kesinlikle bana hayatın sen bakarken soyunamıyorum deme şekliydi ya da öyle bir şey.

Gözlerim yatı kullanan Atlas'a kayınca dikkatle bana baktığını farketmek titrememe sebep oldu. O ela gözlerdeki ciddi bakışlar gördüğüm günden beri bir daha silinmemek üzere aklıma kazınmıştı.

En sonunda demir atıp yanıma geldiğinde güçlü adımların ve yapılı gövdesinin bana yaklaştığı gerçeği içimi titrettiği kadar dışımı da titretmişti. Dikkatli ve pür bakışlarını bir an olsun gözlerimden kaçırmadan yanıma oturdu. Ardından yanağımda hissettiğim güçlü parmaklar en derinlerime kadar elektrik akımları yollamayı başarmıştı.

"Ne düşünüyorsun denizkızı?" Boğuk çıkan sesi aynı elektriği onun da hissettiğini bana kanıtlar gibiydi. Mavilerime dikilen ciddi ela bakışlarda kaybolmam an meselesiydi.

"İki gündür yaşadıklarımın kafa karışıklığını düşünüyorum desem." Yorgun çıkan sesime karşılık kaşlarını çatan Atlas, merakla ve biraz da ilgiyle konuşmaya başlamıştı.

"Yaşadıklarımız kafanda ne gibi karışıklıklara sebep oluyor söyler misin?" Kızgın ve otoriter sesinin titreşimlerini iliklerime kadar hissetmiştim.

"Ben iki gündür tanıdığım bir adamla bu kadar yakın olmama oldukça şaşırıyorum aslında."

"Neden Melih denilenden sonra mı bu garip geldi sana?" Melih isminin geçmesiyle kaşlarımın çatılmasına engel olamamıştım. Şimdi neden onun adını aramıza karıştırmıştı ki. O ismin telaffuzu bile modumun hızla düşmesine etkendi.

"Melih hakkında konuşmak istemiyorum."

"O pezevenge karşı suçluluk mu hissediyorsun yoksa? Seni öpenin ben değil de o mu olmasını tercih ederdin?" Çatmış olduğu kaşlar ve yüzüme yaklaştırdığı yüzündeki sert ifade benim biraz olsun içime korku salsa da içimde kabaran öfkeye hakim olamamıştım.

"Suçluluk falan hissetmiyorum! Beni öpenin o olmasını da istemiyorum. Senin dokunuşlarının verdiği hazzın çeyreğini onun yanında hissetmiş olsaydım sanırım şuanda burada değil onun yanında olurdum!" Kızgınlıkla yükselen sesime karşı hissettiğim sadece ama sadece 'oha az önce ben neler dedim?' olmuştu. Gerçekten ben az önce neler demiştim? Resmen ondan haz aldığımı onu arzuladığımı belirtmiştim, hatta belirtmekle kalmamış resmen yüzüne haykırmıştım.

Bir anda oflayıp ayağa kalkmamla Atlas'ın şaşkın bakışlarla tam karşımda duruyor olması bu ciddi suratta nadiren görülen bu ifadeye gülmek istememe sebep olmuştu. Her ne kadar dudaklarımı birbirine bastırmış olsam da dudaklarımdan kaçan kıkırtıya engel olamamıştım. Ardından tamamen kendimi bırakmış kahkaha atmaya başlamıştım. Bu adam feleğimi şaşırtmış, aklımı başımdan almıştı.

Suratında çarpık bir gülümsemeyle ayağa kalkan Atlas hemen dibimde bitivermiş ellerini yanaklarıma koymuştu. Onun yüzüne bakarken geriye doğru atmış olduğum başım 'bu adamın boyu kaç' adlı soruyu aklıma düşürdü. Sahi bu adamın boyu kaçtı?

Kendi içimde kurduğum sorularım Atlas'ın keyifli ifadesinin ardından gözlerinin dudaklarıma kayması ve bakışlarının koyulaşmasıyla kuş olup uçmuşlardı. Yavaş yavaş dudaklarını dudaklarıma yaklaştıran bu adamın karşısında kalbim saniyede altmış defa kanat çırpan bir sinek kuşuyla yarışabilir kıvamdaydı.

Dudaklarının üst dudağımı ve benim dudaklarımın da onun alt dudağını kavramasının ardından aynı dün gece olduğu gibi ikimiz de inlemiştik. Öpüşmemiz gittikçe derinleşirken dudaklarımın aralanmasıyla buluşan dillerimiz sanki hep bu anı bekliyormuşçasına zevkle birbirlerine kenetlenmişlerdi. Hayatımda bu kadar derin ve tutkulu bir şekilde öpüşmemiş ve böyle bir duygunun varlığından habersiz bir şekilde yaşamıştım. Belimi kollarıyla kavraması ve beni güçlü gövdesine yapıştırmasıyla öpüşmemiz daha da derinleşmeye başlamıştı. Biz birbirimizde kaybolmuşken duyduğum öksürük sesiyle kendime gelmiştim.

"Atlas bey Tarık bey aradı, önemliymiş." Çekinerek konuşan Kadir amcanın sesini işitince utançtan var gücümle kendimi Atlas'ın kollarından çekmiş ve kafamı farklı bir yöne doğru çevirmiştim. Kızaran yanaklarımla oradan biraz olsun uzaklaşmak için hızlı hareket eden adımlarım burdan ışınlansam anca kendini rahatlatabilirlerdi. Benim bu halime sesli bir kahkaha atan Atlas'a sırtımı döndüm ve hemen ardından yanan yanaklarıma ellerimi bastırdım.

Atlas, "Tamam Kadir." demiş ve dümenin orada bıraktığı telefonuna doğru ilerlemeye başlamıştı. Utançla yanlarından ayrılmış ve yanaklarımı biraz olsun serinletmek için aşağıdaki Atlas'ın banyosuna gitmiştim. Lavaboda yüzüme çarptığım soğuk suyla beraber biraz olsun kendime gelmiş ve aynada gördüğüm görüntüme şaşırmadan edememiştim. Karşımda gördüğüm kadın şişen dudakları ve koyulaşan mavi gözleriyle oldukça arzulu duruyordu.

Üst kata doğru ilerliyorken merdivenlerde işittiğim sesle Atlas'ın Tarık denilen kişiyle Bodrum'un en elit barlarından biri olan ve yakın zamanda açılan Lion Bar'da bu akşam için sözleştiğini duymuştum. Anladığım kadarıyla bu buluşma iş hayatından tanıdığı birkaç kişiyi daha kapsamaktaydı. Nedense ben dururken Atlas'ın başkalarıyla plan yapmasına oldukça bozulmuştum. Merdivenlerde sessizce beklerken biten telefon görüşmesinin ardından bana bakacağını tahmin ederek yukarı doğru çıkmaya kaldığım yerden devam ettim.

Karşılaştığım sert bakışların beni gördüğünde takınmış olduğu çapkın ifadeye sadece kızaran yanaklarla karşılık verebilmiştim.

"İyi misin denizkızı?" Onun imayla ve büyük bir keyifle kurduğu bu cümleye sadece iç çekebildim.

*****

"Derin işte Lion Bar'da arkadaşlarıyla buluşuyor ve beni çağırmıyor. Benimle vakit geçirmesi gerekmez miydi? Hem benden bir daha asla kaçma diyor ama kendinin ne yaptığı belli olmuyor." Derin benim bilmem kaçıncı kez kurduğum kuruntu dolu sözlerime sadece gözlerini devirmişti.

Birkaç saat önce Atlas beni otele bırakmış ve yarın mutlaka beni arayacağını söylemişti. Kahvaltı için başkasına söz vermemem gerektiğini belirten Atlas'a 'Ben her planımı sana göre yapayım sen de keyfin ne zaman isterse o zaman bana katılırsın, yok öyle.' demek istesem de bu sözcükler dudaklarımdan çıkıp özgürlüklerine kavuşamamış düşünüldükleri yere geri tıkılmışlardı. Bu dünyanın onun etrafında dönmediğini bir şekilde ona göstermeliydim.

"Tamam Azrakuşum sakin ol. Bak bir güzel hazırlanıp, seksi olup Lion Bar'a gideceğiz ve keyfimize bakıp bir güzel ona nispet yapacağız. Atlas, Lion Bar'da arkadaşlarıyla buluşacağını söyledi mi sana?"

"Hayır söylemedi. Ben kulak misafiri oldum." Derin yüzünde beliren hınzır ve keyifli bir ifadeyle konuşmaya başladı.

"Süper hadi hazırlan." diye keyifle şakımıştı. "Azrakuş bu arada annenin tasarladığı mavi asimetrik kesim mini elbiseyi giyiyorsun." Onun bu Atlas'tan farkı olmayan buyurgan tavrına sadece gözlerimi devirmiştim.

*****

Lion Bar'ın kapısının önüne geldiğimizde yüksek topuklu ayakkabıların iyice kısalttığı mini elbisemle ve Derin'in yapmış olduğu buğulu kedi göz makyajla sonuç umduğumdan daha da fazlası olmuştu. Bu kız bana ne yakışıp ne yakışmayacağını çok iyi biliyordu. Bu yüzden annemin en sevdiği arkadaşım Derin'di. Zevkleri ve kokoşlukları tıpatıp benziyordu. İkisi de beni bir bebek gibi süslemekten büyük keyif alıyorlardı.

Lion Bar girişteki ve içerdeki altın renk aslan heykelleriyle oldukça gösterişli ve lüks bir mekandı. Çoğunluğunun işadamları ve iş kadınlarından oluştuğunu farkettiğim bu elit mekan da ancak Atlas Aladağ'a yakışır bir yer olabilirdi.

Garsonların özel ilgisi ve yol göstermesiyle mekana hakim güzel bir masaya oturmuştuk.

"Bu gece tamamen seninim Azrakuşum. Aras'ı ektim bak sırf senin için. Onun gözünde de ben bir Atlas Aladağ'ım şuanda." Onun bu esprisine sadece kahkaha atmıştım. O an aslında insanların dostları için fedakarlıklar yapabildiklerini düşünmeden edememiştim. Sanırım saçmalamış ve Atlas'ın dostunu kıramamasına bir sürü fesat anlam yüklemiştim. Kahkaham sırıtmaya dönmüş bir şekilde Derin'e baktım ve hemen ardından konuşmaya başladım.

"Sen yok musun sen?" Kahkaha atma sırası bu sefer de ondaydı. Şampanyalarımızın yanında gelen taze meyvelerle keyfimiz oldukça yerine gelmişti. Derin masamızın fotoğrafını çekmiş ve çektiği fotoğrafı instagrama koymasının hemen ardından beni etiketlemeyi ihmal etmemişti. Derin tam bir instagram bağımlısıydı ve ben de onun yanında nasibini alanlardandım.

Keyifle kıkırdadığım bu hallerine dalmışken Derin'in birkaç masa arkasında kadınlı erkekli arkadaşlarıyla oturan Atlas'ı farketmem bir olmuştu. Bakışlarından anladığım kadarıyla o beni çok daha önce farketmiş ve gözlerini ciddiyetle bana dikmişti. Yanında kadınların olduğu gerçeğine içten içe ne kadar kıskançlık duyduğumu sezinlesem de yüzüme şaşkın bir ifade yerleştirip ardından hafifçe gülümsemiş ve onun bu barda olmasının bende yarattığı hissin tamamen sürpriz olduğunu ona belirtmiştim. 'Sonuçta onun buraya geleceğinden birhaber buraya gelmiştim ben değil mi?' Derin'in kıkırdamasıyla merakla ona dönüş yapmıştım.

"Oscarlık performans Azrakuşum." Tabiki Derinkuş ne yaptığımı çok iyi anlamıştı. Anlamış ve hemen ardından hınzır bir ifadeyle bana göz kırpmıştı. Bense keyifle dudaklarımdan kaçan bir başka kahkahama daha engel olamamıştım. Şampanya oldukça hafifti ama içki içmeye fazla alışık olmayan bende etkileri normal insanlara göre daha farklıydı ve ben yine çakırkeyif olmuştum.

Atlas'la sürekli bakışsak da onun yanımıza gelmeyip arkadaşlarıyla gülüşmesi beni fazlasıyla rahatsız etmişti. Yanındaki kızıl saçlı fazla dişi hatunun elini Atlas'ın omzuna atması ve yüksek sesli kahkahalarıyla ona iyice sırnaşmasıyla kıskançlıktan deliye dönmek üzere olduğumu farketmiştim. Kadehi kavrayan parmaklarımın amacı aslında onu parçalara ayırmaktı. Ben düşünce silsilelerimin arasında boğulurken masamıza gelen adının Mete olduğunu hatırladığım çocuk ve Aras'la sadece kaşlarımı kaldırabilmiştim.

"Demek siz de burdasınız." Aras'ın imalı konuşmasının ardından Derin şaşkınca ona dönmüş ve burada ne işi olduğunu sorgularcasına ona bakmıştı. Bu gece kesinlikle Derin bir Atlas Aladağ idi.

"Oturabilir miyiz?" Aras'ın sarfetmiş olduğu sorusuyla bana dönen şaşkın Derin'e her ne kadar bu emrivakiden rahatsız olsam da sadece olumlu anlamda kafamı sallamıştım.

Dakikalar ilerlerken karşımda yanında ona asılan kızıla aldırmadan oturan Atlas çatık kaşlarla bana bakıyordu. Oturduğum masada ise rahatsız edici boyutlarda ergen muhabbetleri dönmeye başlamıştı ve bu yetmezmiş gibi bir de Mete denilen çocuğun abartarak yansıttığı ilgisinden de fazlasıyla sıkılmıştım. Atlas'ın hala daha yanıma uğramayışı ve yanındakilere beni tanıdığını belli etmeyişi, her ne kadar yansıtmasam da fazlasıyla canımı sıkmıştı.

"Ben lavaboya gidiyorum Derin." Bıkkın çıkan sesimle Aras'la konuştuğu keyifli muhabbetten bana dönen Derin kafasını olumlu bir şekilde sallayarak bana karşılık vermişti. Sonunda kendimi hole atabildiğimde niyetim lavaboya gitmek değil bu mekandan birazcık da olsa uzaklaşmaktı. En yakınımdaki kapıdan açık havaya çıktığımda derin ve sıkkın bir nefesi içime çekmiştim fakat ne yazık ki burada insanların sigaralarını içmek için durduklarını farketmiş ve duyduğum kokuyla yüzümü buruşturmuştum.

"Temiz hava almak için yanlış yer." Sağımdan gelen bu alaycı sese kaşlarımı çatarak dönmüş ve kimden geldiğini anlamaya çalışmıştım. Karşımda benden sadece birkaç yaş büyük olduğunu tahmin ettiğim açık kumral saçlarına eşlik eden mavi gözleriyle oldukça yakışıklı bir genç duruyordu. Alaycı ve ilgili ifadesi Atlas'a olan sinirimin kaçış yolu gibiydi.

"Belki de sadece pasif içici olmak hoşuma gidiyordur." Benim imalı cümleme sessizce kahkaha atmış ve elindeki sigara paketini bana uzatmıştı.

"Aktif içici olmaya ne dersin?" Çarpık gülümseyişine bu sefer kahkaha atan bendim. İfadesinde ve konuşmasında beni rahatlatan bir şeyler vardı.

"Denemekten zarar gelmez sanırım." Paketten aldığım sigarayı dudaklarıma götürmüştüm ve yakması için onu beklemiştim. Sırıtan ifadesiyle elindeki çakmağın alevini sigaramın ucuna tutuşturmuş ve "Nefesini içine çek." demişti. Sigaranın harlanan ateşiyle ciğerlerimde hissettiğim zehirli dumanın etkisi beni öksürtmeye başlamıştı. Karşımdaki bu genç adamın öksürüklerimin arasından güldüğünü ve kendi sigarasından da keyifli bir nefes çektiğini farketmiştim.

"Adın ne güzel surat?"

"Azra."

"Akın mı?"

"Ha ha çok komik." Gözlerimi devirmiştim.

"Ben de Poyraz."

"Karayel mi?" Gözlerini devirme sırası ondaydı.

"Tamam hakettim." Onun bu keyifli ifadesine gülmeden edemedim.

"İnstagram kullanıyor musun kullanıcı adın ne?" Sorduğu soruya kaşlarımı kaldırmıştım.

"Hızlısın."

"Fazlasıyla." demiş ve göz kırpmıştı.

Birkaç dakika içinde Poyraz'la oldukça iyi anlaşmış ve sohbetin zincirleme bir şekilde ardı arkasının gelmesine engel olamamıştık. Kendisi de İstanbul'da yaşıyormuş ve Boğaziçi İşletme mezunuymuş. Yani espiri yapabildiği kadar zekiymiş de. Benden üç yaş büyük olmasına rağmen bu esprili tavırlarından anladığım kadarıyla daha olgunlaşamamıştı. Böyle hem yakışıklı hem esprili hem de olgun olmayan erkekler tehlikeliydi ve bir kızın sadece kanka olması gereken tiplerdi. Kimden mi biliyordum tabiki Melih'ten. Hem de fazlasıyla.

Ensemde hissettiğim kızgın nefes ve sırtımda hissettiğim elektrikle onun geldiğini daha görmeden sesini duymadan bile anlayabilmiştim.

"Azra ne işin var burada?" Sıcak nefese eşlik eden kızgın ses beni yerime çivilemiş nefesimi kesmişti. İşte en tehlikelisi gelmişti. Atlas Aladağ. Kendisi Melih'ten ve dünya üzerindeki bütün erkeklerden en tehlikelisi ve en karşı konulamazıydı. Ben de şuanda tam olarak ona doğru çekiliyor kapılıp gidiyordum. Kafamı çevirmemle mavilerime dikilen kızgın elaları çatık kaşlarıyla çevrelenmiş bir şekilde bulmam bir olmuştu.

"Bir arkadaşla sohbet ediyordum. Ne oldu Atlas?" Kollarımı birbirine dolamış aynı kızgın gözleri onun gözlerine perçinlemiştim. Poyraz'ın konuşmasıyla kilitlenen gözlerimiz birbirinden ayrılmıştı.

"Atlas Aladağ. Güzel mekan olmuş." Poyraz'ın elini Atlas'a uzatmasıyla ne olduğumu şaşırmıştım.

Atlas, "Poyraz Demirci." demişti sadece. Birbirlerini tanıdıklarını anlamıştım ve bu mekanın Atlas'ın mekanı olduğunu da. Atlas sahiplenircesine elini belime koymuş ve karşımdaki Poyraz'a gözdağı verircesine bakmıştı. Poyraz ise çarpık gülümsemesini takınmış onun bu ifadesine keyifle karşılık veriyordu.

Ardından Atlas sertçe kolumu tuttu ve beni çekmeye başladı.

Poyraz ise sadece "Görüşürüz güzel surat." demiş ve bana el sallamıştı. Ona sadece gülümsemekle yetinebilmiştim.

Atlas'ın beni dışarı doğru sürüklemesiyle bardan çıkmış ve Bodrum sokaklarında ilerlemeye başlamıştık.

"Bıraksana beni ne yapıyorsun!" Beni duymuyor ve sürüklemeye devam ediyordu. Kolumu tutan eli her seferinde daha da fazla sıkmaya başlamıştı.

"Bırak canımı acıtıyorsun!" Sinirle bağırmama aniden dönmüş ve kollarımın iki yanından kavramıştı.

"Bırakmayacağım anladın mı beni bırakmayacağım! Bu kıyafet ve makyajla buraya geliyorsun bir sürü erkeğin sana bakmasına izin veriyorsun. Masanıza o pezevenklerin geldiği yetmiyormuş gibi bir de Poyraz piçiyle mi takılıyorsun! Nereden tanıyorsun lan sen o piçi nereden!" Sinirle bağırışı kulaklarımda çınlarken gözlerinde gördüğüm alevler güçlü öfkesinin sinyalcisi gibiydiler. Ben ise ellerinin altında sinmiş, küçücük kalmıştım.

"Bağırma bana." Güçsüz çıkan sesimle başımı eğmiş ve korkuyla titremiştim.

"Bana bak!" Sert sesle kalkan bakışlarım gözleriyle buluştu. Vakit kaybetmeden dudaklarıma yapışan dudaklarıyla şaşkınlıktan ne yapacağımı şaşırmıştım. İlk defa öfkeyle dudaklarımı bulan dudakları olduğundan daha da arzuluydu. Birbirimizi kaybetmişçesine öpüşürken çarpışan dişlerimiz ve dolanan dillerimiz ile sanki tek beden gibiydik.

Aniden kendini çekti ve alnını alnıma yasladı. Terli alnını tenimde hissetmek içimi titretmişti.

"Acil çıkan bir iş nedeniyle bu gece İstanbul'a dönüyorum ve sen de en geç yarın İstanbul'a dönüyorsun. Bir daha da yanına hiçbir erkeği yaklaştırmıyorsun. Anladın mı beni!"
Panik ve şaşkınlıktan uysalca başımı sallamış ve ağzımı açıp tek bir kelime edememiştim. Atlas'ın üzerimdeki etkisinin boyutları nereye varıyordu ve ben nereye gidiyordum bu soruları düşünmek ve bu sorulara bir cevap bulamamak beni ölesiye korkutuyor ama yine de kendimi bu adama kapılmaktan geri alamıyordum.

*****
Bölümü beğendiyseniz votelemeyi unutmayın:)

Continue Reading

You'll Also Like

1.5M 46.9K 34
Mahallenin yaptığı yardımları ile dilinden düşmeyen, bütün kızların deli divane olup peşinden koştuğu, ağırbaşlı, yardımsever ve bir o kadar da sert...
2M 59.2K 71
Çiçek serisi 1 Zengin , güçlü ancak bir o kadar da sert ve soğuk bir adam . Adeta çelikten bir duvar. Hayatında yeniliklere , aşka ve kadınlara asla...
3.1M 46.5K 11
'Umudun gece ise, ay'a tutun.' ∞ (15/08/2018; Başlama tarihi.)
38.3K 3.6K 33
Psikolojik hasta olan bir asker ve psikiyatristin hikayesi...