AKIL HOCAM

By IlknurKanszolu

11.6K 2.7K 1.3K

Korkuyorum... Kelimelerle anlaşamamaktan, paragrafların arasında bir sağ bir sola koşmaktan çok yoruldum. Art... More

-1- Okul mu?
-2- Pervin Hoca
Terörü Lanetliyoruz!
-3- Rehber Hocası
-4- Söz Vermiştin!
-5- Babalarda Ölüyormuş!
-7- Korku
-8- Küçük Kız Çocuğu
- 9 - İlk Dersimiz

-6- Pamuk Şeker

790 223 63
By IlknurKanszolu

Şaşkındım. Abim, ilk defa okula beni almaya geliyordu. Aslında şaşırmaktan daha çok şuan korkmakla meşguldüm. Bu gün yeni arkadaşlar edindiğimi söylemiştim ama bunların arasında erkeklerinde olduğunu söylememiştim. Halbuki şuan kaşlarını çatıp bana bakıyor olmazdı. Belki de kızmazdı. Sonuçta onunda kız arkadaşları vardı. Ama belki de kızardı. Hatta belki değil, kesin kızardı. Abimin yerinde ben olsam kızardım. Özellikle de iki erkeğin arasında kalmışsam kesin kızardım.

''Ne oldu kız öyle? Bakıyorum da ağzının suları aktı.''

Bir anda omzuma atılan kolla saçlarımın karıştırılması bir oldu. Resmen küçük çocuklara yapılan işkenceyi görüyordum. Dağınık ördüğüm saçlarımın daha çok bozulmuştu. Biraz dikleştiğimde ikizlerden birinin kolunun attığının farkına vardım. Ama bu çocuk böyle gülerse ben ona kızamazdım. Kesinlikle şuan kolunun altında olduğum Giray olmalıydı. Eğer Koray olsaydı bu kadar lafla kurtulacağımı zannetmiyorum.

''O kolunu hemen indir!'' Abimin güçlü ve sert çıkan sesiyle bakışlarımı Giray'dan alıp abime çevirdim. Yüz hatları gerilmiş , eline aldığı gözlüğünü sıkmaktan kıracakmış gibi duruyordu. Kesinlikle kızmıştı.

''Bak birader, bana öyle sevgili ayakları sökmez. Sen sevgilisiysen bizde abileriyiz. O ses tonuna dikkat et.'' Giray her ne kadar sakin konuşsa da omzumdaki kolundan sinirlendiğini anlayabiliyordum. Bir dakika o az önce sevgili mi demişti?

''Dostum, bir kızı yüz kişi  ister ama bir kişi alır. Sana bunu söylemediler mi?'' Diğer yanıma Koray'ın geçmesiyle gülümsedim. Her zamanki gibi yine lafını söylemişti. Önüme dönmemle abimin çatılan kaşları mümkünmüşçesine daha çok çatılmış , yüz hatları ise haddinden daha fazla gerilmişti. Her zaman gülümseyen abim gitmiş onun yerine her an kavgaya hazır biri gelmişti. Bırakın kavga etmeyi, çok nadir sinirlenen birisidir ama böylesine ilk defa şahit oluyordum. Sanırım canım ayva çekmişti? Ayva yok mu? Eğer yoksa ben birazdan yiyecektim.

''Siz ne saçmalıyorsunuz ? Hemen o elini, kız kardeşimin üzerinden indiriyorsun!'' Abimin sinirle soluması sayesinde Giray şok olmuş olucak ki hala kolu omzumun üstündeydi. Biri şu çocuğu dürtükleyebilir mi? Alpay'ın önüme geçmesiyle bu sefer kaşlarını çatan taraf ben olmuştum.

''Bence tatsızlık çıkmasına gerek yok. Küçük bir yanlış anlaşılma değil mi Giray? Bu arada ben Alpay Arslan.'' Bir an için Alpay'ın nazik olmasına mı şaşırsam yoksa abime elini uzatıp tanışmasına mı bilemedim.

''Aras Demirsoy.'' Alpay'ın elini tutmasıyla derin bir nefes almıştım.

''Ahbap, artık şu kolunu kızın omzundan çekecek misin? Yoksa herif burada bizim paçaları sıvayacak !''  Arkamdan Koray'ın seslenmesiyle Giray kolunu indirdi. Abimin bakışları bizi bulduğunda az öncekine rağmen yumuşamış gibi gözüküyordu.

''O ikisine dikkat et.'' Abimin, Alpay'a ikizleri göstermesiyle gülmemek için kendimi tutamadım. En azından Alpay'ı sevmişti.

''Hadi gidiyoruz Janset.'' demesiyle  gözlüklerini takıp, okul çıkışına yürümeye başladı. Arkasından bende yürümeye başladığım da kulaklarımı ikizlerden birinin sesi doldurdu.

''Adama bak ya, harbiden yakışıklı.'' Başımı arkaya çevirmemle, hepsinin el sallamasıyla bende el salladım.

Arabanın ön koltuğuna oturmamla hareket etmeye başladık. Aslında abimle tanışmaları güzel bir şeydi tabi durum daha farklı olsaydı. Koltukta geriye doğru kayıp abime doğru döndüm. Siyah gözlükleri ve kirli sarı saçları hayran olunamıcak gibi değildi.

Kaldırımın kenarında pamuk şekerciyi görmemle belli belirsiz gülümsedim. En sevdiğim şeylerden bir tanesiydi. Küçükken en az haftada bir kez babama alması için yalvarırdım. Sonuç yüzünün her yerine pamuk şeker bulaşmış bir adet Janset olurdu. Sırf bazen babamın kızması için bile yüzüme bulaştırırdım. Çünkü bana ne zaman kızsa dudaklarımı büzerdim. O da dayanamaz yanağıma kocamam öpücük kondururdu. Keşke şimdi de yüzümün her yerine bulaştırdığımda kızması için yanımda olsaydı. 

Abimin bana baktığını fark ettimde bakışlarımı tekrardan ona çevirdim. Arabayı durdurmuş ve gözlüklerini çıkarmıştı.

''Pamuk şeker almamı ister misin?'' Açıkçası afallamıştım. Genellikle alması için ne zaman ikna etsem hep elim boş dönerdim. Sürekli yapış yapış olduğunu ve iğrenç bir tadının olduğunu söylerdi.

''Hayır, istemiyorum.'' Pamuk şeker , babam ve bana özel olan bir şeydi. Babam öldüğü gün bende çoğu şeyimi onunla birlikte gömmüştüm. Tıpkı pamuk şekerde olduğu gibi.  

Abimin tekrardan arabayı çalıştırmasıyla gözlerimi kapattım. Bu gün fazlasıyla karışık bir gündü. Sınırlarımı zorlamış ve yorulmuştum. Halbuki günün sonuna bile gelmemiştik. Belki de uyumak en iyisiydi. Hayata sen devam etmesen de devam edenler vardı. Böylelikle biraz olsun vakit geçmiş olacaktı.

Gözlerimi açtığımda krem rengi tavanla merhabalaştım. Son zamanlarda nerde uyursam uyuyayım kalkığımda ilk gördüğüm odamın tavanı oluyordu. Elimden destek alarak yatakta doğrulmamla üstümde sabahki kıyafetlerimi gördüm. Boynum tutulmuş ve başım ağrımaya başlamıştı. Gözlerimi açmakta bile zorlanıyordum. Yataktan kalkmamla karanlık odanın içinde balkonun önüne gittim. Kapalı perdelerin arasından içeriye sızan ışık loş bir ortam yaratmış ve önümü görmemde yardımcı oluyordu. Perdeleri sıyırıp açmamla havanın kararmış , sokak lambalarının devreye girdiğini gördüm. Dolabıma ilerlediğim de kapağını açıp içinden, üstünde çilek desenlerinin olduğu şortumu ve beyaz çapraz atletimi aldım. Üstümdekileri çıkarttım ve yan tarafta ki buz mavisi koltuğun üstüne fırlatıp elimdekileri giydim. Odamdan çıktığımda holün başında ki ahşap merdivenlerin başına gelip, aşağıya indim. Yemek masasından gelen çatal bıçak sesleri yemeği kaçırmadığımın habercisiydi. Tam vaktinde uyanmış olmalıyım ki karnımın gurultularını duyabiliyordum. 

Masadaki yerimi almamla yan tarafımdaki Meryem teyzeye gülümsedim. En sevdiğim yemeği yapmıştı Fırında Tavuk. Tabağımda ki tavuk butlarıyla uğraşırken abimin sahte öksürüğü sayesinde hedef noktam kendisi olmuştu.

''Yeni arkadaşlarının arasında erkeklerinde olduğunu anneme söylemek istersin belki Janset!'' Abimin imalı konuşması annemde etki yapmamış olucak ki kafasını kaldırıp bakmaya gerek bile duymamıştı.

''Ne olmuş yani arkadaşlarımın arasında erkekte varsa?'' Bu konu gittikçe sinirimi bozmaya başlamıştı. Hem arkadaş edinmemi söylüyorlardı hem de arkadaşlarıma karışıyorlardı. Saçmalıktı.

''Sen genç bir kızsın Janset!'' Abimin ses tonunun yükselmesiyle annem başını kaldırıp abime baktı.

''Sorumluluğunu alabilecek yaşta olan bir genç kız, Aras. Hem senin de kız arkadaşların var değil mi? O yüzden bu konu burada kapanıyor ve bir daha Janset'in arkadaşlarına karışmıyorsun.'' diyip masadan kalktı. Anneme her zaman hayran kalmışımdır. Hiç bir zaman kendini ezdirmeyen bir kadındı. Abimin masadan kalkıp gitmesiyle zafer edasıyla gülümsedim. Sonunda tavuklarımı mideme indirebilecektim. 

Yemekten sonra odamın yanındaki resim odasına gelmiştim. Tuvalin karşısında bir şeyler çizmeye çalışıyordum ama sürekli dikkatsizliğim yüzünden elim kayıyordu. Bu sefer çizdiğim resmin kusursuz olmasını istiyordum. Yeni tuvale iki tane elips şekline benzeyen halkalar çizdim. Elipsin ortasına daire çizip içine bir tane daha küçük bir daire çizdim. Diğer elipse de aynı işlemi uyguladıktan sonra resim kalemimi kenara bıraktım. Uykum gelmişti ve sürekli dikkatsizliğim yüzünden ya yamuk çiziyordum ya da çizecek bir şey bulamıyordum. Özgün resimler yapmaya alışıktım ama gözlerimden uyku aktığında bu pek mümkün olmuyordu.

Oturduğum sandalyeden kalkıp buz mavisi duvarları olan odanın içinde kapının önünde durdum. Odanın ışığını söndürüp kapıdan çıktım. Daha sonra çizsem iyi olacaktı. Hemen yanında ki odama girip kendimi yatağa attım. Bir günün daha sonuna gelmiştim. Boş ve benim için hiçbir anlamı olmayan bir günün sonuna...

''Pamuk şeker, pamuk şeker baba. Lütfen al , lütfen.'' Babamın siyah ceketini aşağı doğru çekiştirip alması için yerimde tepiniyordum. Herkes pamuk şeker yiyordu, bende yemek istiyorum.

''Baba lütfen. Pamuk şeker istiyorum.'' Babamın karşımda dizlerinin üstüne çömelmesiyle benimle aynı boyuta gelmişti. Gözlerindeki mavinin en açık olan tonu, buğday tenini ve siyah saçları arasında yıldız misali parlıyordu. 

''Sana son kez pamuk şeker alacağım gözbebeğim. Bir daha istemek yok tamam mı?'' Babamın gülümsemesi beni de gülümsetirken alacağı son pamuk şeker olmadığını da çok iyi biliyordum. Benim babam bana kıyamazdı. Gözbebeğine... kızına kıyamazdı.   

Beni omuzlarının üstüne oturttuğunda neşeyle babamın yanaklarını sıkıyordum. Aynı pamuk şeker gibiydi. Yumuşacıktı. Kollarımı iki yana kocamam açmamla uçak sesleri çıkarıyordum. Uçuyordum... Özgürdüm...Mutluydum...

Karşı kaldırımda  ki pamuk şeker satan amcanın yanına geldiğimiz de  en üsttekini uzanıp aldım. Babam parasını ödediğinde omzunda taşımaya devam ediyordu. Pamuk şekerin paketini açıp çubuğuyla beraber içinden çıkardım. Tam ağzımla ısıracaktım ki bir anda pamuk şekerim çubuğundan kayıp yere düştü. Düşmüştü. Pamuk şekerim yere düşmüştü!

''Baba yere düştü.'' Sesimde üzüntü ve öfke vardı. Bir çocuğun pamuk şekeri nasıl yere düşebilirdi ki!

''Hayır Janset. Bu son demiştik.'' Babamın itiraz istemeyen cümlesi üzerine ağlamaya başladım. Ne demek bu sondu? Bir daha hiç mi almayacaktı? Hani ben onun gözbebeğiydim. Hani bana kıyamazdı. Bu ne demek oluyordu şimdi? Ben pamuk şekerimi istiyordum.

Bir anda gözlerimi açmamla karşımdaki tavandan odamda olduğumu anladım. Elimden destek alıp yatağımda doğrulmaya çalıştım. Son pamuk şekerimdi! Hiçbir şey yapamamıştım, ellerimden kayıp gitmişti. Halbuki ''Bu son!'' demişti. Dinlememiştim. Ben babamı dinlememiştim. Neden baba? Neden? Seninle yiyecek çok şekerlerimiz vardı. Ben daha yüzüme bulaştıracaktım sende bana kızacaktın. Neden gittin ki? Bilmiyor musun benim pamuk şekeri sevdiğimi ? Neden düşmesine izin verdin ki? Ya bende öylece kayıp düşersem , o zaman ne olucak baba? Sen benim yanımda olmayacak mısın? Bıktım artık. Beni bırakıp gittin ama sürekli rüyalarıma geliyorsun. Neden bana bunu yapıyorsun , neden canı mı yakıyorsun ? Söylesene nasıl dayanacağım bu acıya? Gelme artık , istemiyorum seni. Beni bırakıp giden adamı istemiyorum. Gözbebeğini yaşlara boğan adamı istemiyorum.

Hızlanan gözyaşlarımı silip yataktan kalktım. Ağlamıcaktım. Her gördüğüm rüyadan sonra ağlamıcaktım. Dolabımın içinden deri taytımla, omuzları düşük önünde motosiklet resmi olan gri tişörtümü ve sıfır kollu kot ceketimi çıkarıp yatağımın üstüne fırlattım. Odamdan çıkıp koridorun sonundaki banyoya girdim. Lavaboda elimi yüzümü yıkayıp suyu kapattım. En azından bugün gözlerim kızarmamıştı. Galiba alışıyordum. Onsuzluğa... Çaresizliğe...Ama en çokta ağlamaya. Artık güçlü olacaktım. Olamasam bile öyleymiş gibi davranacaktım. Kendime gelmeliydim. Her zaman bir köşeye çekilip ağlayamazdım.

Lavabodan çıkıp odama geri döndüm. Yatağın üstüne fırlattığım taytım ve tişörtümü üstüme geçirip makyaj masamın karşısına geçtim. İnce bir aylaynır , maskara ve borda rujumla makyajımı bitirdim. Boy aynamın önüne geçtiğimde kapağını açıp içinden avuç dolusu örgü bileklikleri elime alıp yatağımın üstüne oturdum. İki bileğimi de fazlasıyla bilekliklerle doldurduğumda açık olan saçlarıma bu sefer gri yerine borda beremi geçirdim. Dün ördüğüm için dalgalanan saçlarım, normalde düz olmasına rağmen doğal halleriymiş gibi duruyordu. Bugün siyah çantamın aksine borda sırt çantamı alıp tek omzuma taktım. Yatağımın üstünden düşmüş olan, yerdeki kot ceketimi elime alıp odamdan çıktım.

Ahşap merdivenlerin sonuna geldiğimde yan taraftaki portmantonun altından siyah bağcıklı ayakkabılarımı alıp son basamağa oturdum. En azından bugün ayakkabı açısından şanslı günümde olmalıydım. Hazır olan bağcıkları çözülmemiş olduğu için tek yapmam gereken fermuarlarını çekmek olmuştu. Yere koyduğum çantamı tekrardan omzuma taktım ve kapıyı açıp bahçeye çıktım. 

Sonbaharın ilk ayında olmamıza rağmen çoğu ağaçta yok denilecek kadar yapraklar azalmış ve sarı renklerine dönüşmeye başlamışlardı. Üstüne bastığım her yaprağın kırılma sesleri kulaklarıma dolduğunda parçalara ayrılıyorlardı. Kırılıyorlardı , tıpkı insanlar gibi! Önce tutunduğu daldan düşüp kırılıyor sonrada yavaşça çürüyüp ölüyorlardı.

Garaj kapısının önünde duran siyah arabanın içine binip Hasan amcayı beklemeye başladım. Herhalde kahvaltı yapıyor olmalıydı. Sırt çantamın içinden telefonu ve kulaklığı çıkarmamla şoför koltuğunun olduğu taraftaki kapı açıldı ve Hasan amcanın o tontiş yanakları gözükmeye başladı. Hasan amca arabadaki yerini alırken birbirine dolanmış kulaklığımı çözmeye çalışıyordum. Kulaklığın hangi ucundan çekersem çekeyim birbirine daha çok bağlanıyor açılmıyordu. İnat etmiş çözecektim ama ben ne kadar inat edersem edeyim daha çok kötü hale bürünüyordu. Nasıl bir kulaklıktı bu? Kulaklık dediğin hiç birbirine dolanır mı canım? Kulaklığın giriş yerinden tutup çekmemle bir anda kopmuş ve elimde kalmıştı. Kablosundan çıkan kırmızı tellerin bana bakmasıyla sinirlenir elimdeki kopuk olan parçayı ön tarafa fırlattım. Kopmuştu! Sen o kadar uğraş sonra yanlış yeri çekmenle kopuversin aman ne güzel! Telefonumu sırt çantamın içine atmamla araba durmuş , Hasan amca ise oturduğu koltukta ters dönmüş bana bakıyordu. Etrafıma bakmamla okulun kapısının önünde olduğumuzu anlamam pek uzun sürmemişti. Şimdi ben koskoca yol boyunca sonunda kopacak olan bir kulaklık için mi uğraşmıştım?

Sinirlere arabadan inip gelişi  güzel kapısını itmem sonucu gürültülü bir ses kulaklarıma ulaştı. Yanılmışım bugün şanslı falan değildim. Sabah sabah daha ne kadar sinirlerimi bozabilirdim ki! Okulun içine girmemle düne rağmen etrafta daha çok ses vardı. Bu da demek oluyordu ki geç kalmamıştım. En üst kata çıkmamla sınıfların olduğu koridora ilerledim. Pek  fazla ses yoktu sadece birbirinin dedikodusunu yapanlar yada kur yapan çiftler vardı. En azından rahatsız olmam için bir sebep yoktu. 

Sınıfın kapısından girmemle henüz bir kaç kişi dışında kimsenin gelmediğini gördüm. Artık şu saatlerle aramı düzeltmem gerekiyordu. Ya çok geç geliyordum ya da çok erken. Sınıfın ortasına geldiğimde her sıranın üstünde poşetler gördüm. İçlerinde ne vardı acaba? Pencere tarafındaki en arkadaki sıramın önüne gelmemle sırt çantamı sıraya koydum. Bakalım şu poşetlerde ne varmış? Elime kendi tarafımdaki poşeti almamla rengimin solduğuna yemin edebilirdim. Birbirinden kalın kitaplar vardı. Kabuslarımın vazgeçilmezi, alay konusunun baş tacı olan kitaplar... Sonunda gelmişlerdi. Benimle oyun oynamaya gelmişlerdi....

--- Yeni bir bölümün daha sonuna geldik. Dün kitabımızın 31.günüydü ve okuma sayısı 2k oldu. Ayrıca bir günde 444'cü sıradan 287'ye yükselmek beni çok sevindirdi. Her ne kadar bu bölüm benim pek içime sinmese de size teşekkür amaçlı yazdığım bir bölümdü umarım beğenirsiniz. Herneyse disleksi hakkında şunu söylemeliyim ki duygularını tamamiyle zirvelerinde yaşayan insanlardı o yüzden sürekli duygularında iniş ve çıkışlar olabilir. Size bu kadar tüyo yeteli. Bu bölüm sürekli takibimde olan okuyucuma gelsin. Herkese iyi geceler. Lütfen o tatlı yorumlarını esirgemeyin. 

Continue Reading

You'll Also Like

178K 1.7K 17
''Sen benim kocam değilsin.'' diye bağırmıştım. Alphan ise dibime kadar girmiş gözlerimin içine bakarak'' Ben senin kocanım gerçek bu artık kabullen...
3.4M 43.4K 13
* Kurgu ve isimler değiştirildi. "Bazen evler, sadece dört duvar olmaz." Kadın küçücüktü fakat adamın kalbinde adamdan bile daha daha büyük bir yer...
1M 45.5K 58
(Bu isimle yazılmış ilk kitaptır.) Girdiği depresyon sonucu gittiği bir barda birlikte olduğu adamdan hamile kalan Hira, hayatında bir çocuğa yer ver...
464K 24K 25
Not: Kitapta +18 unsurlar mevcuttur.. Kına yakmak kendini adamaktır ; Bir gelinlerle damatlara yakarlar ; kendilerini birbirlerine adasınlar diye. B...