THEMIS

By MelekPrsnl

2.8K 142 87

Sizin gibi görünen, sizin gibi konuşan ve sizinle aynı ada sahip olan bir ikizinizin olması size ne hissettir... More

♧1♧
♧3♧
♧4♧
♧5♧
♧6♧
♧7♧
♧8♧
♧9♧
♧10♧
♧11♧
♧12♧
♧13♧

♧2♧

238 13 0
By MelekPrsnl


2. BÖLÜM

"YENİ HAYAT"

Dün 18. yaş günü mumlarımı üflemeden hemen önce içimden bir dilek dilemiştim. Ama sanki hayatım benimle alay ediyormuşçasına dileğimin tam tersi gerçekleşmişti.

Güzel bir yıl dilemiştim. Huzurlu bir yıl istemiştim sadece. Şimdiyse neyle karşı karşı olduğumu bile bilemeden yerimde çaresizce oturmuş zamanın geçmesini bekliyordum. Ürkütücüydü.

Nasıl bir oyunun içinde olduğumu bilmiyordum. Aklım yeterince karışıktı. Anlamlandıramayacağım şeyler yaşıyordum ve biri çıkıp 'hepsi benim oyunum. Artık sen benim hayatımı yaşayacaksın!' Diyordu. Ne hissetmem gerektiği de meçhuldü.

Zilin sesini duymamla beraber kalabalığın içinden sıyrılarak okulun arka tarafına doğru yürüdüm. Beni takip eden veya boynuma yapışacak başka biri daha yok gibi görünüyordu. En azından böyle olmasını umuyordum.

Kenardaki banka oturup sabırsızca beklemeye başladım. Bütün bu olanların bir açıklaması olmalıydı ve umuyordum ki bu kişi her şeyi ortaya çıkaracaktı. Kendi aklınca oynadığı bu oyun, hiç eğlenceli değildi. Bunu bilmesinde yarar vardı.

"Hey!" Diye bir ses duydum. Çok kısıktı ama bir kıza ait olduğu çok net anlaşılıyordu. Sesin kaynağını bulmak için etrafıma bakındım ve hemen ilerdeki çalılıkların arasından  birisi bana elini sallıyordu. Hızlıca oraya gidip tellerin üzerinden atladığımda artık okul sınırları dışındaydım.

Kafamı kaldırıp karşımdaki kızın yüzüne baktım.

Baktım.

Ve yaşadığım şokla gözlerim kocaman açıldı.

O ise benim bu halimi çok normalmiş gibi karşılıyordu. Bana doğru uzattığı elinden kaçmak için geriye doğru bir adım atmamla beraber ayağımın altındaki tümsekten dolayı dengemi kaybederek yere yapışmıştım.

Karşımda duran kişi, bendi.

O, bendim.
Ben, oydum.

Ses tohumla, görünüşümle.

Benim bir ikizim mi vardı yani?

Kendimi karşılaştığım bu manzaranın ardından birkaç kere tokatladım.

Rüya görüyor olmalıydım. Eğer bu bir rüya olmazsa her şeyin bir açıklaması olacaktı ama ben buna rağmen yaşadığım bu şok edici anın bir rüyadan ibaret olmasını diliyordum.

"Kendini tokatlamaya devam edecek misin? Fazla vaktimiz olduğunu sanmıyorum." Dedi kendini bilmiş bir tavırla.

"Neler oluyor, biz... Sen..."

Uzattığı elini bu sefer istemeye istemeye tuttuğumda beni sertçe ayağa kaldırdı ve onu takip etmemi işaret etti. Sessizce ve şok içerisinde onu takip ettim. Kimsenin bizi göremeyeceği, duyamayacağı bir yere ulaşmıştık.

"Sana anlatacağım. Ama sakin olacaksın. Lafımı da asla bölme."

Kafamı onaylarcasına salladım. Merak, tehlikeli bir zehirdi aslında. Sizi daha farkında olmadan sarıp sarmalar ve nefesinizi kesene kadar da sıkardı.

"Güzel. Öncelikle kendimden bahsedeyim. Adım Alin Sözeri.
Babam çok zengin bir iş adamı. Annem ise ünlü bir modacı." Giyindiği şeylere istemsizce bir göz attım. Annesinin mesleğini kendisi de gayet güzel yansıtıyordu. Benim asla giymeye yeltenmeyeceğim çok uyumlu ve göz alıcı bir elbise takımı vardı üzerinde.

"Bu okul..." Dedi nefret dolu bir ifadeyle. "Bu okul benim hayatımı kararttı." İç çekti.
"Bak, babam beni sevmez. Annem de aynı şekilde. Sevilmeyen bir çocuk olduğum için lafım pek önemsenmiyor. Ben burada kalmak istemedim ama elbette ki beni dinleyen olmadı. Babamın bağlantıları yüzünden başka bir seçeneğim de hiç olmadı. Bu yılı da bu okulda geçiremem. Hele ki yaşadıklarımdan sonra, asla."

"Peki bunlarla benim ne alakam var?" Diye çıkıştım. Öfkeliydim çünkü beni kullanarak kendininkiyle beraber benim hayatımı da mahvetmek üzereydi.

"Seni yıllar önce gördüm. İlk başta bende inanamadım böyle bir ikizimin olduğuna. Aynı anne babaya sahip değiliz ama görünüşümüz aynı. Seni gördükten sonra önemli bir karar verdim ve  ismimi değiştirttim. Bir şekilde beni dinleyeceğini ve sana yardım etmeme izin vereceğini düşündüm. Elbette sende bana etmiş olacaktın."

Bu nasıl bir plandı böyle...
Saçmalık.

"Halanla konuştum. Bana her şeyi o anlattı. Beraber bir plan yaptık ve anneni yollayarak seni benim yerime geçirdik." Dedi. Çok rahattı ve normal bir şeyden bahsediyormuş gibi davranıyordu.

"Bunun için bana kızacaksın biliyorum her şey senden habersiz oldu. Çok haklısın. Ancak sen şimdi ortaya çıkıp tüm gerçekleri anlatsan bile kimse sana inanmayacak. Ayrıca, senden gelip bunu yüz yüze istesem kabul etmeyeceğini de biliyordum."

Ona dehşet içinde bakıyordum. Böyle bir şeyi nasıl yapabilirdi? Halam... nasıl kabul etmişti?

Elbette ki para için.

Peki şu an onu kabul edeceğimi nasıl düşünürdü? Bundan nasıl bu kadar emin olup her şeyi düzenleyebilmişti.

"Sadede geliyorum. Senden 1 yıllığına benim yerime geçmeni istiyorum. Karşılığında annene ve sana çok güzel bir yaşam vaad ediyorum. İstediğin mevkiye ulaşacaksın. Gerekirse sözleşme bile imzalayacağım."

Söylediği şeylerin gerçekçilik payı bile yoktu. Sunduğu teklifi kabul edilebilir bir yanı hiç yoktu.

"Sen resmen bunu bana pazardan elma alıyormuş gibi söylüyorsun!" Dedim öfkeyle. "Hayatıma sen mi karar veriyorsun!? Halamla beraber üstelik. Bu benim hayatım. Benim. Uzak dur. Bu saçmalığı da bitiyorum. Her şeyi gidip anlatacağım. Sen, ruh hastasısın!"

Tam arkamı dönmüştüm ki kolumdan beni yakalayarak durdurdu. Ona daha fazla söz hakkı tanımayacaktım. Nasıl o benim hayatım hakkında bana nasıl tanımadıysa...

"Baban yaşıyor." Dedi gözlerini yere çevirerek. Duyduğum şeyi uzun bir süre algılayamadım

"Ne diyorsun sen?" Dedim gözlerinin içine yüreğimde  hissettiğim derin ve sarsıcı acıyla bakarken.

"Baban ölmedi."

Kendi kendime güldüm. Sinirlerim yeterince gerilmişti. Böyle bir konuda benimle alay etmesi... Kabul edebileceğim bir şey değildi.

"Dalga mı geçiyorsun? Böyle bir konuyla hemde!"

"Bana inanman için her şeyi yaparım. Baban şu an yurt dışında tedavi görüyor."

"Saçmalık!" Dedim elimi  havada sallayarak. Kalbim sızlıyordu. Burnuma babamın kokusu doluyordu. Böyle bir şeyi olamazdı. Mümkün değildi. Onu ellerimle gömmüştüm ben.

Toprağına gülleri ben dikmiştim.

"Bak." Dedi elindeki telefonu yüzüne doğru çevirerek.

Telefondaki görüntüyle yüreğim burkuldu. Nefesim kesildi ve dizlerim boşaldı. Yere yıkıldım. Göz yaşlarım yanağımı suluyordu.

İnanma dedim kendi kendime.
Ama ya gerçekse?

Gözüm ekranın üst köşesindeki tarihe takıldı. Çok yakın bir zamanda çekilmiş olmalıydı.

"Bu olamaz. Hayır. Hayır. Hayır..."

Aniden ekranı kapattığında öfkeyle kafamı kaldırdıp ona baktım. Telefonu zorla elimden çekip göz devirerek çantasına atmıştı.

"Bu görüntü 2 gün önce çekildi. Zaten görmüşsündür, tarihi üzerindeydi. Dediğim gibi, sana bir iyilik yaptım. Şimdi ise sıra sende."

Bu gerçek beni yeterince sarsmıştı. Yere oturmuş bir çocuk gibi ağlıyordum. Kimse babasının üzerine elleriyle toprak attıktan sonra, böyle bir acının üstüne, bu gerçeği kabul edemezdi. Edemedim.

İyi hissetmiyordum. Sarsılmıştım. Üzerimdeki şoku atmak benim için hiç kolay olmayacaktı ama şu an sağlıklı düşünüp bir karara ulaşmam gerekti çünkü karşımdaki kişi çok net ve ciddiydi.

Eğer babam yaşıyorsa, eğer bu doğruysa onun istediğini yapmaktan başka çarem yoktu.

"Onu görebilir miyim?" Dedim umutla.

"Dediklerimi kabul edersen."
Gözleri üzerimde geziniyordu. O da kararsızdı. Kabul edeceğimden bu kadar emin olsa da beni tanımıyordu. Bilemezdi.

"Tamam." Dedim göz yaşlarımı silip ayağa tekrar kalkarken.

"Ne istersen yapacağıma söz veriyorum."

Gülümsedi.

Bu tamamıyla bir zafer gülüşüydü.

"Seninle güzel anlaşacağız."

Bu konuşmadan hemen sonra tüm eşyalarımı alıp okuldan erken çıkmıştım. Lavinya, eski adıyla Alin beni bir kafede bekliyordu. Yanına gidip onunla tüm detayları konuşacaktım. Hayatını  çalacaktım. Karşılığında ona bir özgürlük sunacaktım. Bu işin akıl karı olan tek bir yanı  bile yoktu. Yine de ortada babamın hayatı vardı. Hala inanamıyorum tüm bu olanlara, babamın yaşadığına.

Arkasından tuttuğum onca yas boşaydı. Babam bunları bilse benden daha çok üzülürdü. Bir babayı kaybetmek kırık bir kanat demekti. Kızını böyle yıkılırken görmek ise bir babanın isteyeceği en son şey olurdu.

Kafeye giriş yaptığımda  gözlerim kendimi aradı. Bu kız benim bire bir kopyamdı ve tam çaprazımda oturmuş hayatını değiş tokuş yapmak için beni bekliyordu.

Yanına gittim. Beni karşısında ona saldırmayacağım bir şekilde görmek onu mutlu etmiş olmalıydı.

"Öncelikle bunlar senin." Dedi önüme bir cüzdan, bir kimlik ve araba anahtarı bırakırken.
Hayatımızı gerçekten tam anlamıyla değişecektik. Düşündükçe mideme kramplar giriyordu. Bu duruma alışmam çok uzun sürecek gibiydi. Onca fakirliğin içinden çıkıp para havuzunda yüzülebilecek bir hayata giriş yapıyordum sonuçta.

Kimliğine uzun bir süre göz attım. Doğum tarihi 2 ay sonra ayın ilk günüydü.  Kasım. Aynı yaştaydık. Annesi'nin adı Handan Sözeri, babasının ise Levent Sözeri'ydi. Bu isimler oldukça tanıdıktı ama kaynağını çıkaramadım.

"Seninle kişiliğimiz birbirine çok benzemese de içindeki cesur, korkusuz kızı görebiliyorum. Bu yeterli olur. Neyseki geri kalanına da büyük bir ölçüde görüntünle etki edebiliriz. Buradan sonra kuaföre ve alışverişe gidelim. Bana iyice benzemen için. Sonrasında ise yeni anne ve babanla tanışacaksın. Uyarmalıyım, hiç sevimli değillerdir. Ne derlerse yap ve karşı çıkma. Uslu bir kız ol. Onların hoşlarına gidecektir. Çok fazla da konuşma yoksa seni fark edebilirler. Her ne kadar beni sevmeseler de herkesten çok tanıyorlar."

Yutkundum.

Kısa saçlarını arkaya doğru  savurdu ve manikürlü tırnaklarını birkaç kere masaya vurdu.

"Okula gelelim... işler burada karmaşıklaşıyor işte." Ona kaşlarımı çatarak bakmaktan kendimi alamadım.

Masaya gelen garson ikimizi gördüğünde ilk önce afalladı. Haklıydı. Birbirimize o kadar çok benziyorduk ki. İnsanlar bizi gördüklerinde ikiz olduğumuzu düşüneceklerdi.  Lavinya onu kaba bir şekilde yanımızdan uzaklaştırdıktan sonra lafına devam etti.

"Bu Azra." Telefonundan bir fotoğraf seçip bana doğru çevirdi.

"Evet," dedim gülümseyen yüzüne dikkatle bakarken.  "Onu talihsiz bir şekilde  tanıdım. Gelir gelmez üzerime atladı ve kim olduğunu sorduğumda ağlamaya gitti." Bunu duyduğunda göz devirdi.

"Hep böyle aşırı tepkiler verir. Ona alış. En yakın iki arkadaşından biri. Yarın gönlünü almalısın yoksa orda sana rahat nefes aldırmaz."

Sözlerinin hemen ardından gözlerimi yumarak derin bir nefes verdim.

"Elayla da tanışmışsındır. Ona daha çok güven. En yakınında  tutacağın ilk kişi odur. Sırrını  en iyi saklayan kişidir. Azra ile çok güzel eğlenirsin, Ela ile de çok iyi dertleşirsin."

Kafamı onaylarcasına salladım. En azından bu yolda yalnız olmayacaktım.

"Bu Ferzan. Ona dikkat et. Seninle bir kedinin fareyle oynadığı gibi uğraşabilir. Çok sinsidir. Kendini dünyanın en havalı ve güç sahibi insanı  zanneder. Egosunu zedelemeye kalktığın an sonun tam bir fiyasko olur. Ona asla bulaşmayacaksın yoksa senin hayatınla uğraşır. Hiç çekinmeden. Benim gibi bir dayanıklılığın olduğunu düşünmüyorum. Yalnızca adımı karalarsın. Buna izin  veremem. Gözüm hep üzerinde olacak."

O nasıl olacaktı acaba? Gün boyu yanıma bile yaklaşamayacaktı.

Sabah beni iğneleyen çocuktu gösterdiği. Alin' in laflarına  takılmamaya çalıştım. Kimseye gidip durduk yere laf sokacak halim yoktu. En azından canıma tak edene kadar.

"Dora bu. Sessiz bir çocuktur. Genelde Ferzan' ın da bulunduğu bir arkadaş grubuyla takılır. Pek insanlara bulaşmaz. Yine de sosyal bir tip. Zeki, kafası her şeye basar. O yüzden ondan birkaç adım uzak dur. Seni ilk anlayabilecek potansiyel olan kişidir o."

Gözlerimi kısarak inceledim fotoğrafını. Alin ise beklemeden diğer fotoğrafa geçti.

"Bu Enes. Tek düşündüğü kızlar. Boş bir insan da diyebilirim. Onu çok kale alma. Sana laf atarsa ki sanmıyorum buna cesaret etmez çünkü ağzının payını iyi almıştı. Onu dinlemeden geç git yanından."

"Pekala." Diye mırıldandım.

"Arkadaş ilişkileri biraz fazla sıkı fıkıdır. Yıllardır beraberler o yüzden tek biriyle problem yaşarsan hepsini karşına almış olursun  ve sana bu noktada üzücü bir haberim var. Geçen sene onlarla epey bir sürtüştüm. İlişkimiz çok riskli bir durumda. Yine de onlara karşı asla ve asla boyun eğmeyeceksin. Zamanında onları alt etmeyi de başardım. Bende büyük bir sırları var. Bu yüzden senin üstüne asla gidemeyecekler. Bu sırrı açığa çıkarmayacağımıza dair karşılıklı sözleştik. Yine de..." Bunu bana söylemekten tereddüt etmişti. Evet şu an aslında mahvolmuş bir hayatı üstlendiğimi fark etmiştim.

"Yeliz beni sonradan tehdit etti. Ona bu yıl okulu bırakacağımı söylemiştim. Bu konuda seni sıkıştırabilir ama ona taviz verme. Yani endişelenme çünkü ortada seni ezmeye cesaret edecek biri olmayacak. En azından şimdilik."

"Ne bu sır?" Dedim kaşlarımı  çatarak. Böyle bir şeyi bilmem gerekiyordu.

"Senin bunu şimdilik öğrenmemen çok daha iyi. O yüzden olay çıkarmadan  günlerini atlatmaya bak. Sana bunların karşılığında babanın  sağlığını ve iş imkânları  sunacağım. Yeterli paran da olacak."

Para ve iş derdim değildi. En azından şimdilik kendi emeğimle de başımın çaresine bakabilirdim ama babam... işte konu babama gelince ipler tamamıyla onun elindeydi.

"Devam ediyoruz. Bunlar  Yeliz ve Çiğdem. Mükemmel  bir dostluk imajı verirler. Ama içten içe birbirlerinin düşmanıdırlar. Onlara dikkat et çünkü korkuları yok. Erkekleri arkalarına aldıkları sürece senin ayağını istedikleri gibi kaydırabilirler. İkimiz de bunu istemeyiz."

Gözlerinde belirgin bir nefret vardı. Sakladığı şeyler vardı hala. Bana söylemediği. Bunları nasıl öğreneceğimi ise bilmiyordum.

"Zamanında bana çok yapmaya kalkıştılar." Odaklandığı yerden gözlerini üzerime doğru çevirdi.

"Ama artık sen varsın. Onlara fazla ağırlığını vermeden karşı koymaya çalış. Ne yaparlarsa yapsınlar pes etme ve adaletin peşinde ol. Senin öyle bir insan olduğunu gördüm. Benim yerime geçebilecek potansiyel var sende. Onlarala başa çıkabilirsin ama bunu çok dikkatli yapman gerek. Gözlerini üstüne çekmeden. Yoksa yanarız."

"Pekala." Dedim derin bir nefes alarak. "Bu kadar mı? Babamı ne zaman göreceğim?"

"Elbetteki bu kadar değil! Babanla ilgili birazdan söyleyeceklerim var. Şimdilik, sence okuldan bu insanlar yüzünden mi kaçıyorum ben?"

Gözlerim daha fazla yükün omuzlarıma düşeceğini anladığımdan  dolayı endişeyle ona bakıyordu.
İnci gibi parıldayan sıralı dişlerini göstererek gülümsedi.

"Seni seven insanlar çok. Ancak bir o kadar da nefret edenin var. Zengin bir aile, şımarık bir kız çocuğu. Onların gözündeki imajın bu. Ben bu imajı yaratmadım. Ama yıkmak için de bir çaba göstermedim. Belki de sen her şeyi değiştirirsin."

Yeni bir fotoğraf açtı ve önüme koydu.

"İşte, asıl belanla tanış."

Karşımdaki fotoğrafta ifadesizce duran çocuğa uzun uzun baktım. Düzgün bir tipi vardı ama oldukça soğuk biriymiş gibi duruyordu hatta soğuk olmak bir yana gerçekten de burnuma kötülüğün kokusu ilişmişti.

"Kayra Yaldıran. Senden en çok nefret eden insan. Senin de en çok nefret ettiğin kişi. Ondan hiçbir zaman korkamadım. Sende korkmayacaksın. Seninle dalga geçer. Seni yerden yere vurur. Sana her şeyi yapar. Fiziksel olarak da. Ama o, senin nişanlın." Bu laf işte duyduklarım arasından en tüyler ürpertici şeydi.

Ellerimi birbirine kenetledim ve tedirginlikle onu dinlemeye devam ettim. Korkunç bir hikâyenin ortasına doğru yol alıyorduk.

Bu nişanlı olayı ailesinin başının altından çıkıyor olmalıydı ve bu düşünce benim ciddi anlamda hapı yuttuğumu kanıtlıyordu.

"Seni sevenler onun için ve sevmeyenler de yine onun için sevmiyor. Herkesin odak noktasısın. Çünkü O, yeterince popüler ve sende bu hikayenin baş kahramanısın. Bunu zamanla fark edeceksin zaten. Her bir hareketin olay olacak ve bundan kaçamayacaksın. Seni ezmeye çalışacaklar ve karşı koyman gerekecek."

"Dur!" dedim panikle. "Ben, ben bu kadarını yapamam. Baş edemem! Bir sessiz dur diyorsun, sonra git onlara karşı ol! Bu dengesizlik. "

Ancak o gülümsedi. Kendinden çok emindi. Başka bir planı mı vardı yoksa beni düşürdüğü bu korkunç durum karşısında sadece zevk mi alıyordu?

"Yapabilirsin. Dediğim şeyleri yaşayarak göreceksin. Onlarla baş edebilirsin. Çünkü güçlü bir dayanağın var."

"İşte, Demir Yaldıran. Adı gibi sert bir çocuktur. Elbette Kayra kadar değil ama senin yanında tam bir melek olacaktır. Kayra ile kuzenler. Ama aralarında onları tanıdığımdan beri saçma bir rekabet var. Demir seni seviyor. Hem de içten bir şekilde. Bende onu severdim. Ama ne yazık ki yollarımız bu şekilde ayrılmak zorunda kaldı. Onun değerini iyi bil. Seni hep koruyacaktır. Gerek kendi kuzeninden gerekse  başka insanlardan. Ama ona muhtaç olmamalısın. Kendi başının çaresine bakman gerekeceğin zamanlar da olacak. Beni anladın mı?"

Başımı onaylarcasına salladım. Bahsettiği kişi, Demir denen çocuk. Bugün bana yardım eden kişiydi. Ona biraz sert çıkışmıştım ve bunun için de şu an pişman olmuştum. Anlaşılan o ki, bu hikayedeki önemli bir yardımcımdı.

"Bana kalırsa kimse aramızdaki farkı anlamaz. Herkes bir şekilde farklı bir insan gibi davranmaya başladığımı ve kendimi yenilediğimi düşünecek. Kısacası böyle bir şey akıllarına bile gelmeyecek. Kimse aslında gerçekten farklı kişiler olduğumuzu bilmeyecek. Yine de, herkesin yanında dikkatli ol. Kendine güvenin olsun. Bunu belli et.  İnsanlarla çok fazla gereksiz diyalog kurma. Bütün günün kızlarla veya Demir'le geçer. Şimdi kafana takılan bir şey varsa hemen sor."

"Ah," dedim ona kafamı iki yana sallarken. "Üzerime bıraktığım yük, çok ağır. Benden artık eski Lavinya olmamamı istiyorsun ve bunu bir anda başaramayacağımı da biliyorsun. Ya bir yerde hata yaparsam, ya anlaşılırsam ne olacak?"

"Bunu da o zaman düşünelim. Şimdi bana uymaktan başka çaren yok."

"Peki ya sen ne yapacaksın?" Diye sordum merakla. Böyle bir yaşamı terk ettikten sonra yapacağı şeyin ne olduğunu merak ediyordum.

"Planlarım var." Dedi çantasından çıkardığı gözlüğü  takarken.

"Baban hakkında şunu söyleyeceğim; Seni ilk tanıdığımda baban sağlamdı. Onun durumunu sonradan bende takip ettim. Açık olmam gerekirse seni ikna edecek bir şeye ihtiyacım vardı ve aynı zamanda babanı iyileştirme gibi bir lüksüm de vardı. Bende bu yolu seçtim. Baban şu an yurt dışında tedavi görüyor. Önceden de dediğim gibi.

Onu 2 hafta sonra görüntülü aramana izin vereceğim. Daha erken olamaz çünkü doktorlar bir süre boyunca kafasının karışmamasını ve kendini toparlamasını bekliyorlar. Psikolojik anlamda."

Onu dinlerken gözlerimin dolduğunu fark etmiştim. Kendimi toparladım ve gözlerimi kuruladım.

"Tamam."

Bu da kabulümdü. O kadar uzun süre yokluğuna alıştıktan sonra onun sağlığı için 2 hafta daha beklemeye dayanabilirdim.

Telefonumu ve kendi cüzdanımı çıkarıp ona uzattığımda yaptığı ilk iş yanımdaki para miktarını kontrol etmek oldu. İçler acısıydı.

"Neyse, benim kendimi idare edecek kadar param var. Sende yanında 300'den aşağı para taşımayacaksın. Kredi kartlarım da tam ve sınırsızlar." Telefonumu alıp kendi numarasını girdikten sonra bir kere çaldırdı.

"Bu numaradan ararsın beni. Sürekli senden bilgi alacağım. Gelişmeleri de takip edeceğim."

"Tamam." Dedim sessiz bir şekilde." Hesabı ödedikten hemen sonra kalktık ve dediği gibi beni bir kuaföre götürmüştü. Saçlarımı aynı onun gibi kestirdi. Bu, beni ben olmaktan uzaklaştıracaktı. Oldum olası uzun saç hayranıydım ve bir şekilde uzatmayı başardığım saçlarıma şu an elveda diyordum.

İşlem tamamlandığında Alin yanıma gelip beni baştan aşağı süzdü. Bu bakışları az sonra yorucu ve can sıkıcı bir alışverişin gerçekleşeceğinin habercisiydi elbette.

"Neyseki," dedi süzme işini tamamladıktan sonra. "Ben zevkli bir kızım ve sana ne yapmam gerektiğini biliyorum."

İşlerimizi nihayet hallettiğimizde beni saray diye nitelendirebileceğim dev bir yalıya getirdi. Böyle bir yerde yaşayacağımı düşünmek bile kalbimin hızlanmasına sebep olmuştu. 

"Servis kullanmayacaksın. Bu araba artık senin."

Mercedes-Benz Marka

Havaya fırlattığı arabanın anahtarını son anda yakalayıp ona baktığımda bana gülümsedi.

"Sana evi gezdirmeyi çok isterdim ancak, biliyorsun ki olmaz. Odan 2. Katta koridorun sonunda. 2 tane hizmetçimiz var. Sarı saçlı olan Aysel, Yaşlı ve kumral olan Zehra. Onlarla seviyeli konuşsan yeter. Şöförun var ama pek kullanmayacaksın. Araba sürmeyi bildiğini biliyorum. Babam eve geç döner. Annemse sadece seninle yemekte veya misafirleriyle iken muhattap olur. Pek fazla diyaloğa girmemeye çalış ve lütfen giyimine dikkat et. Ben asla sünepe gibi dolaşmam."

Konuşmayı bitirdikten sonra elini kaldırıp salladı ve durdurduğu taksiye binip anında gözden kayboldu. Nereye gittiğini veya ne yapacağını bilmiyordum. Beni öyle bir işe sokmuştu ki. Burdan nasıl çıkacağımı da bilemiyordum.

Her şey babam için. Dedim içimden. Ona kavuştuğunda bu hikaye bir son bulacak.

En azından ben öyle umuyordum.

Merhaba tekrar!

Umarım iyisinizdir. Son dönemlerde yaşadığımız şeyler ve bu karantina süreci boyunca belki de en güzel moral kaynağı kitaplar, diziler ve filmler diyebilirim.
Eh, durum böyle olunca hem kendim hem de sizin için güzel bir değişiklik yapabilirim diye düşünerek bu hikayeyi yazmaya başlamıştım. 

Her gün yeni bölüm atacağım konusunda çok ciddiydim. Aynen bu şekilde devam edeceğiz. Sizden istediğim tek şey, desteğinizi esirgemeyin lütfen. Sizin sayenizde moral buluyorum ve kendimi motive ediyorum. Çünkü yine sizin için yazıyorum.

Bir hatam ya da herhangi bir isteğiniz, öneriniz olursa bunu bana bildirin. Umarım her şey yolunda gidiyordur. Tekrar teşekkürler hikayeme bir şans verdiğiniz için.

Desteklerinizi bekliyorum. Kendinize dikkat edin

Continue Reading

You'll Also Like

12:30 SEANSI By damy

Mystery / Thriller

1.7M 103K 50
[WATTYS 2022 KAZANANI] Parmağı omzumun üzerindeki belli belirsiz benlere dokundu. Ardından köprücük kemiğime kaydığında dudaklarım, bir nefese muhtaç...
PROFESYONEL [F•] By HaKuGu

Mystery / Thriller

1M 101K 80
O bir hırsız. Dahası dolandırıcı ve yalancı. O bir profesyonel. Üstelik gerçek bir dâhi. Ve şimdi polisin ona ihtiyacı var.
UÇURUM KATİLİ By Aysar

Mystery / Thriller

97.8K 7.3K 51
Başarılı bir cinayet büro komiseri olan Miray, yardımcısından gelen yeni bir cinayet ihbarı ile harekete geçer. Ancak işler bu sefer onun için diğer...
AVCI • GAY By REN

Mystery / Thriller

50.6K 2.7K 11
Bir seri katilin yeni avı olsaydınız özgürlüğünüz için ne kadar ileri gidebilirdiniz?