The Good Girl's Bad Boys: The...

By badboysofgoodgirl

862K 74.3K 30.8K

"Aslında oldukça basit," dedi Bennett. "Sen bizim iyi kızımız olacaksın," Declan başladı. Jordan gülümsedi, "... More

İyi Kızın Kötü Çocukları
Prolog
Birinci Bölüm: Sana Beni Yalnız Bırak Dedim
İkinci Bölüm: Starbucks Anlaşması
Üçüncü Bölüm: Sizce De Bir Şey Unutmadık Mı?
Dördüncü Bölüm: İneği Kim Davet Etti?
Beşinci Bölüm: Birimiz Hepimiz Hepimiz Birimiz İçin
Altıncı Bölüm: Birinci Vuruş, İkinci Vuruş
Yedinci Bölüm: Üçüncü Vuruş, Oyun Dışısın
Sekizinci Bölüm: Hayır, Ben Nomi Değilim
Dokuzuncu Bölüm: Çünkü Senin Erkek Arkadaşın Benim, Nomi
Onuncu Bölüm: S'nin İkinci Kuvveti
On Birinci Bölüm: Tabi Seni Kaçırmadığımız Sürece
On İkinci Bölüm: Sanırım Altıma Kaçıracağım
On Üçüncü Bölüm: Hiç Sözü Geçmedi
On Dördüncü Bölüm: Sadece Gider Misiniz Çocuklar?
On Beşinci Bölüm: Sizdeyiz Gena ve Roger
On Altıncı Bölüm: Çok Özür Dileriz
On Yedinci Bölüm: Bana Bunun Sözünü Verebilir Misiniz?
On Sekizinci Bölüm: Şu Kısa Boylu Adam Değil Miydi O?
On Dokuzuncu Bölüm: Bunlar Jennett, Beclan ve Dordan
Yirminci Bölüm: Peşimize Takıldılar
Yirmi Birinci Bölüm: Onu Sorguya Çekiyorum, Hadi Ama
Yirmi İkinci Bölüm: Ne Kadar İyiyiz?
Yirmi Üçüncü Bölüm: Bazen De Kapıya Çarpmaktan
Yirmi Dördüncü Bölüm: Ta-tamamen Sizinler
Yirmi Beşinci Bölüm: Evet De, Naomi
Yirmi Altıncı Bölüm: Sandığından Daha Yakın Bir Yerden
Yirmi Yedinci Bölüm: Ama Eğer Onu Kırarsa...
Yirmi Sekizinci Bölüm: Daha Kötüsünü Duymuştum
Yirmi Dokuzucu Bölüm: Daha Ziyade Rahatsız Oldum
Otuzuncu Bölüm: Derin Bir Nefes Al..
Otuz Birinci Bölüm: Abartma İstersen
Otuz İkinci Bölüm: Bunun Modası Geçti
Otuz Üçüncü Bölüm: Düşün, Naomi, Düşün
Otuz Dördüncü Bölüm: Nefesin Kokuyor
Otuz Beşinci Bölüm: Nasıl Aşağı İneceğiz?
Otuz Altıncı Bölüm: Eğer Bu Plan İşe Yaramazsa Ölmeye Mi Hazır Mıyım?
Otuz Yedinci Bölüm: Sana Söylemem Gereken Bir Şey Var
Otuz Sekizinci Bölüm: Uçak Geliyoooor
Otuz Dokuzuncu Bölüm: Bekle, O Spor Çantasındaki De Ne?
Kırkıncı Bölüm: On Bir Yıldır, Koskoca On Bir Yıldır
Kırk Birinci Bölüm: Ya Da Öpüşmek Üzere
Kırk İkinci Bölüm: Ah, Şey... Benim Ejderha Saçlarım Var Da
Kırk Üçüncü Bölüm: Ama En İyisi Yemek
Hepsini Yönetmek İçin Tek Hikaye
Kırk Dördüncü Bölüm: Jordan'ın Önünde Eğileceksin
Kırk Beşinci Bölüm: Şah-mat
Kırk Altıncı Bölüm: Ben Tayt Giymem
Kırk Yedinci Bölüm: Adın Ne Değeri Var?
Kırk Sekizinci Bölüm: Hayır, Bana Vur
Bir Çevirmen Notu
Kırk Dokuzuncu Bölüm: Oh Be, Ne Rahat
Ellinci Bölüm: B-ben Artık Buna Dayanamıyorum
Elli Birinci Bölüm: Ağlamak İstemiyorum
Elli İkinci Bölüm: Bir Yalan Daha Söyleme
Elli Üçüncü Bölüm: Evet, Tam Olarak Burnuna
Elli Dördüncü Bölüm: Roma Bir Günde İnşa Edilmedi
Elli Beşinci Bölüm: Merhaba, Benim Adım...
Elli Altıncı Bölüm: Aşk Kuşu Mu? Daha Ziyade Dayak Kuşu
Elli Yedinci Bölüm: Nazar Etme!
Elli Sekizinci Bölüm: Nasıl Bambi Bakışlarla
Elli Dokuzuncu Bölüm: Cinsiyetçi Olma!
Altmışıncı Bölüm: Sen De Değilsin
Altmış Birinci Bölüm: Kendimizi Ele Mi Vereceğiz?
Altmış İkinci Bölüm: Tamam, Gözlerini Kapat
Altmış Üçüncü Bölüm: Öyleydi
Altmış Dördüncü Bölüm: Sen Bir Zorbasın
Altmış Beşinci Bölüm: Sincaplarla İlgili Bir Şey
Altmış Altıncı Bölüm: Bunun İçin Seni Suçlayamam
Altmış Yedinci Bölüm: Bu Akışı Bozar
Altmış Dokuzuncu Bölüm: Hala Bunun Gerçekten-
TGGBB2'den Alıntı - Veda&Teşekkür
TGGBB2 ÇIKTI!

Altmış Sekizinci Bölüm: Durduran Mı Var?

8.3K 794 818
By badboysofgoodgirl


Yeni yıl için Andre'nin her yıl düzenlediği yılbaşı partisine katılmaya karar verdik.

Andre'nin yılbaşı partisinin olacağı yerin kapısında durduk. Ama Andre'nin her zamanki partilerine benzemiyordu. Müzik olması gerektiğinden on kat daha yüksek sesliydi ve titreşimini havada hissedebilirdiniz. Sadece bu da değildi, sokaktaki bütün evlerin ışıkları açıktı. Muhtemelen insanlar partiyi şikayet etmek için polisi arıyorlardı. Ve en kötü şey kapıdaki görevlilerin gelenleri kontrol etmesi gerekmesiydi çünkü sadece arkadaşların arkadaşları davetliydi.

Ama görevliler olmadığı için bir sürü genç içeri giriyordu. Partinin sağır edici müziğine rağmen evin içindeki bağırış çağırışları duyabiliyorduk. Ve o kadar çok kırılma sesleri vardı ki her seferinde ürkerek yerimde sıçrıyordum. 

Declan kaşlarını çattı. "Bu da ne..."

"Gelin, içeri girip ne oluyor bakalım," dedim Andre ve partisi hakkında endişelenerek.

Partiye girmeye çalışan diğer insanları iterek dördümüz birlikte içeri girdik. İçeri girmeyi başardığımızda gördüğümüz şey Andre'nin partisinde asla görülmeyecek bir şeydi. Kulaklarımda zangır zangır müzik, her yerde parlayan neon ışıklar, kırık cam ve pencereler vardı. Kafamızı kaldırıp baktığımızda birisinin avizede sallandığını gördük. Ve o sırada görevlilerden birisinin bir yöne diğerinin başka yöne gittiğini gördük.

Andre birden az ilerimizde belirdi ve hızla kalkıp partiye baktı. Yüzünde görevlilerin ifadesinin aynısı vardı: korku, panik, kafa karışıklığı, hayal kırıklığı ve sinir. Bir kırılma sesi duyduk ve Andre tam oraya yönelirken bizi görüp bize doğru geldi. İlk başta kızgın görünüyordu, partidekilerin %90'ı gibi bizim de davetsiz gelenlerden olduğumuzu sanmıştı muhtemelen ama sonra yüzünde bizi tanıdığının ifadesini gördüm.

"Sizi görmek harika değil demiyorum çocuklar," dedi Andre yere bakarak. "Ama şu an gerçekten en iyi zaman değil."

"Ne oldu?" Diye sordum. "Her zamanki partilerin gibi değil."

Andre ellerini kafasına götürüp saçlarında gezdirdi ama saçlarını koparmak istiyor gibi görünüyordu. "Bilmiyorum, bilmiyorum," dedi kafası karışmış bir şekilde. "Parti sekizde başladı. Bir saat falan her şey çok iyi gidiyordu ama sonra bir ordu kadar çocuk kapıdan içeri zorla girdi. Popülerlerden birisi arkadaşın arkadaşı davetli olayını abartıp bütün dünyayı getirmiş!" Diye bağırdı.

"Şaka yapıyor olmalısın," diye mırıldandı Jordan.

"Şimdi gecenin kalanı boyunca görevlilerimle birlikte elimizden geldiğince şu sarhoş kafaları buradan çıkartmaya çalışıyoruz. Aynı zamanda kavgaları da durdurmaya çalışıyoruz ve-"

Avizede sallanan çocuğu hatırlıyor musunuz? Hah... o avize artık duvarda değildi.

Andre çığlık atmak ya da bayılmak istiyor gibi görünüyordu. Yok yok, önce çığlık atmak sonra bayılmak istiyor gibi görünüyordu. "Annem ve babam beni öldürecek."

"Onlar neredeler bu arada?" Diye sordu Bennett.

"Her zamanki gibi şehir dışındalar," dedi. "İyi bir ev sahibi olduğumu bildikleri için parti vermeme izin veriyorlar. Ama bu sefer geldiklerinde... cenazem için methiye hazırlamaya başlayabilirsiniz."

"Nasıl insanlar görevlilerin yanından öylece geçip içeri girmişler anlamıyorum," diye mırıldandım.

Güldü. "Onların yanından öylece geçip girmediler. Resmen onları ezip geçtiler." Andre birden yanından geçen görevlilerinden birini tuttu ve bize onu işaret etti. "Onu ezip geçemezler, o sizi ezip geçebilir. Bu görevlileri gorilla gibi göründükleri ve kimse onları geçemez diye aldım."

Adam benzetmeye karşı bir şeyler homurdandı.

"Bunu iltifat olarak almalısın," dedi Andre.

Diğer görevli Andre'ye gelip şu ana kadar yapabildiklerini söyledi. Yani hiçbir şey. Hiçbir ilerleme yoktu.

"Ona yardım etmek zorundayız," dedim çocuklara ve Andre'ye döndüm. "Buraya parti için geldik ama seni böyle bırakamayız."

"Ciddi misiniz?" Diye sordu Andre.

"Aynen," dedi Jordan. "Sen panik içindeyken partilememezi bekleyemezsin."

Andre, ona yaptığımız yardım teklifiyle ağlayacak gibiydi. Tabi ki ağlamadı çünkü-

"Erkekler ağlamaz," dedi, sesindeki titreme tam tersini söylese de.

Bu yüzden gruplara ayrıldık. Andre ve Jordan olası bütün kavgaları durduracaktı. Bennett ve görevlilerden birisi bir şeylerin kırılmasını engelleyecekti. Declan ve diğer görevli de listede ismi olmayan herkesi partiden atmaya çalışacaktı.

Diğer bir odadan kırılma sesi geldiğinde, Andre sızlandı.

"Birisi bunu benim yerime kontrol edebilir mi?" Diye yalvardı Andre. "Bu-bunu kendi başıma yapabileceğimi sanmıyorum."

Bennett başıyla onayladı ve görevlilerden biriyle birlikte ne olduğunu görmeye gittiler.

Birden müzik durdu ve yerini neşeli bir müzik aldı. Bu devamında herkesin bildiği dansın geldiği müziklerdendi.

Declan'ın gözleri inanamayarak irileşti. "Hayır."

Andre elleriyle yüzünü sardı. "Bu oluyor olamaz."

"Bununla ben ilgilenirim," dedi Declan ve kalan görevliyle birlikte dans pistine doğru ilerledi. "Bu dans ölü! Bu conga line dansı ölü! Tekrar edin!" Diye bağırdı.

"Tamam, Bennett şu kırılma olayıyla ilgileniyor, Declan conga lineı durdurmaya çalışıyor, biz ne yapacağız?" Jordan, Andre'ye sordu.

Tam o bunu söylediğinde, iki kişinin birbirine bağırması duyuldu. Ve şu birinin yüzünün yumrukla buluştuğu an çıkan tanıdık sesi duyduk. İnsanlar toplanmaya ve kavga eden ikisinin etrafında çember oluşturmaya başladı.

"Şu kavgayı durdur!" Andre bağırdı.

Birden başka bir kavga daha başladı. Ama farklı olarak bu seferki tiz sesler ve kırılan tırnaklara ağlayan, kedi ses tonuna sahip kızlardandı.

"Ama kız kavgasını durdurma!" Diye bağırdı Jordan.

Bu yüzden ilk kavgaya gitmek yerine kız kavgasına gittiler. 

Tabi ki benim tehlikeli hiçbir şey yapmamı istemediler, bu yüzden bana çıkışa yakın bir yere gidip davet edilen listesini tutmamı söylediler. Onlara bana böyle sıkıcı bir iş verdikleri için sinirli olduğumu düşünüyor olabilirsiniz. Benim için endişelenmeyin, bunu halledebilirim.

Partiye doğru yaklaşan davet edilmemiş çocuklara karşı kendimi hazırlamak için birkaç dakika hazırlığımı yaptım. Hayır, kendimi savaşa hazırlamak ya da evin dışına barikat kurmak gibi bir niyetim yoktu.

Hadi, daha iyi bir şey diyelim.

Birisi harika bir parti olduğu haberini yaymış ve gördüğü herkesi çağırmış olacak ki verandadan buraya doğru gelen bir sürü genç vardı. Nasıl görevlileri kolayca geçtiklerini anlayarak kısık bir ıslık çaldım. Tabi ki yaptığım şey onlar tam gelirken kapıyı kapatmak oldu. Kapı hemen çalınmaya ve arkasından bağırtılar gelmeye başladı.

Andre'nin evinde kapının arkasındakiyle konuşabileceğiniz mikrofon sistemlerinden vardı. Bu dürbünden bakmaktan çok daha kolay ve tanımadıklarımıza kapı açmaktan çok daha güvenli bir yoldu. 

Düğmeye bastım ve neşeyle, "Buyurun?" diye sordum.

Diğer taraftakinin konuşmasını belli belirsiz anca duyabildim.

Gözlerimi devirme ihtiyacımı tuttum ve "konuşmak için düğmeye bas," dedim.

"Buraya parti için geldik," dedi bir kız sabırsızca. "Kapıyı aç."

"Davetli listesinde misin?"

"Ne listesi?"

"Bunu hayır olarak alıyorum," dedim.

"Aç şu kapıyı."

"Lütfen der misin?"

"Tamam. Kapıyı aç, lütfen," sesinde rahatsızlık ve sabırsızlık vardı.

"Kapıya şifreli vuruşu yapmalısın," dedim dramatikçe.

"Şifreli vuruş mu?" Diye sordu. "Ne zamandan beri böyle bir şey yapmamız gerekiyor?"

"Şimdiden beri."

"Ama bilmiyorum ki."

"Ah hadi ama," dedim gülümseyerek. "Herkes bilir." Sonra kapıya vurarak elimle basit bir melodi tutturdum.

"Hey! Ben biliyorum bunu!" Diye bağırdı bir çocuk.

Birden kapıda ünlü Frozen melodisini çaldığını duydum.

"Peki şimdi kapıya vurduktan sonra ne söylüyorsun?" Diye sordum, sesim tıpkı öğrenciye soru soran öğretmen gibi sakindi.

Belli belirsiz bir duraklama oldu. "Bu çok aptalca, bunu yapmam gerektiğine inanamıyorum," diye mırıldandı kız ve sonra devam etti. "Kardan adam yapalım mı?"

"Ve?" Diye direttim.

Kız iç çekti. "Kardan adam olmasa da olur."

"Git buradan, Anna," diye kısaca cevapladım. 

"NE!" Diye bağırdı kız. "Bu aptal şeyi yaparsam partiye girebileceğimi söyledin!"

Şaşkınlıkla ağzımı açtım. "Ben hiç öyle bir şey demedim. Sadece şifreyi vuruşu yapmanı söyledim."

"Eğer girmeme izin vermeyeceksen neden baştan böyle bir şey yaptın?"

"Sıkıldığım için."

Şimdi beklediğim olmuştu, gürültülü bağırışlar onları içeri almamı söylüyordu. 

"Bizi içeri al!" Diye bağırdılar.

"Bırakın!" Diye geri bağırdım.

"BİZİ İÇERİ AL!" Seslerini duyurmak için kapının diğer tarafından düğmeye basmalarına bile gerek kalmamıştı.

"GEÇEMEZSİNİZ!" Diye geri bağırdım. Aw hadi ama, bunu yapan tek Jordan olamaz ya.

"Yemin ederim..." diye başladı birisi.

"..aya ve gökyüzündeki yıldızlara," diye All 4 One'ın şarkısı I swear'ın devamını getirerek şarkı söyledim.

"Dalga geçmeyi bırak!"

"Ama eğlenceli," diye sızlandım, bununla gerçekten çok eğleniyordum.

Ne yazık ki, eğlencenin artık bitmesi gerekiyordu.

"Tamam, cidden gitmelisiniz. Parti tamamen dolu. Kimse içeri giremez."

"Hayır!"

"Benimle dalga geçiyor olmalısın."

"Sırf bunun için topuklu giydim!"

"Aman," dedim. "Kimin umurunda?"

"Bu kapıyı kıracağım," diye tehdit etti birisi.

Görmezden geldim. "Beni yapmak istemediğim bir şeyi yapmak zorunda bırakmayın- Tamam, aslında bunu yapmak istiyorum. Ama eğer bundan kaçmak istiyorsanız şimdi gitseniz iyi olur."

"Ne yapacaksın ki?" Diye meydan okudu birisi.

"Sizin için üçe kadar sayacağım."

"Hiçbir şey yapmayacak," diye kız diğerlerini rahatlatmaya çalıştı.

"Bir..."

"Blöf yapıyor, ciddi değil."

"İki..."

"Değil mi?"

Yüzümü bir sırıtış kapladı. "Üç."

Gözlerimi kapattım ve su sesini takip eden küfür ve bağırtı müziğinin kadının çıkarttım. Daha kimse gelmeden önce görevlilerden birinden yardım almıştım ve kapının üzerindeki çıkıntı-kapının çatısı diyebileceğimiz yere bir tuzak kurmuştum. Soğutucuların buzları çoktan erimişti, bu yüzden onları kullanmak istedim. Soğutuculardan birisini kapının üstüne kurmuştum ve öfkemi salabileceğim bir tel ile kapıya bağlıydı. En iyi kısım şuydu ki, kapının üstündeki tente sayesinde koyduğum ikinci soğutucu suyun etrafa saçılmasını sağlamıştı. Yani kapıdakiler çok da eğlenecek değildi.

"Eğer kalmaya hevesliyseniz, tarih dersi alıyor olacaksınız," dedim neşeyle. "Önceleri savaşlarda düşmanlarının üzerine duvarların üstünden dökmek için su yerine kızgın yağ kullanırlardı. Bir örneğini görmek ister misiniz?"

Hiçbir ses yoktu.

"Orada mısınız?"

Sessizlikten başka hiçbir şey yoktu.

Kaşlarımı çatarak başımı iki yana salladım. "Günümüz çocukları tarihi takdir etmeyi hiç bilmiyor ya hu."

Yeni bir davetsiz misafir dalgası gelmeden önce tuzağı yenilemek için birkaç dakikaya ihtiyacım olacaktı. Başka bir soğutucu alırken çok hızlı olmalı ve hemen geri gelmeliy-

Bir erkek beni kabaca itti ve diğer tarafa sendelememe sebep oldu. Çocuk tam kapıyı açacakken onu durdurdum.

"Ne yapıyorsun sen?"

"Kapıyı açıyorum," dedi sarhoş bir tavırla.

"Gidiyor musun?" Diye sordum, öyle olmasını umarak.

"Hayır arkadaşım için kapıyı açıyor-" durdu ve geğirdi "-açıyorum. Onu partiye davet ettim."

"Adın ne?" Diye sordum. Eğer davetli listesinde yoksa arkadaşını getiremezdi.

Sanırım flört etmek için sordum sandı çünkü aptalca sırıttı.

"Adım Jer-"

"Yani soy adın," diye böldüm elimdeki davetli listesinin kopyasına bakarak.

'Jer' birasından bir yudum aldı. "Soy adım mı? Bayan Duncan mı olmak istiyorsun yoksa?"

Çocuğu görmezden gelerek listede Duncan olup olmadığını kontrol ettim.

"Arkadaşını davet ettiğini söylemiştin ya," dedim kapıyı açarak.

Ona kibarlık olarak kapıyı açtığımı sandı. "Ah teşek-"

Onu kapıdan dışarı ittim. "Rica ederim."

Çocuk bana şaşkınlık içinde baktı. "Ne? S-sandım ki aramızda bir şeyler olabilirdi."

"Listede adı olmayan, partide de olamaz." Ve kapıyı kapattım.

Kollarımı göğsümde bağladım ve kendi yaptığımı kafamı sallayarak onayladım. Benden iyi görevli olurdu.

Yakın bir yerde sinirli bağırtı duydum. Kafamı çevirip baktığımda görevlilerden birisinin birini tişörtünden çekip -muhtemelen dışarı atmaya çalıştığını gördüm.

"Ne yaptı ki?" Diye sordum.

"Kavga çıkarttı," dedi görevli.

Vay konuşabiliyormuş.

"Hey, hey, beni dışarı atma!" Diye yalvardı çocuk. "Para veririm, lütfen-"

"Evet, onu dışarı atma, yani şimdilik,"  dedim görevliyi durdurarak.

Raymond bana kötü bir bakış attı. "Neden böyle söylüyorsun?"

"Şu anın tadını çıkarmak istiyorum," dedim duvara yaslanıp Raymond'ın kendisinden on kat iri birisi tarafından partiden çıkarılmak için sürüklendiğini izleyerek.

"Nasıl listede olursun sen?" Diye sordu Raymond.

Sıkılarak tırnaklarıma baktım, "Tanıdığım birisi var."

"Hey, neredeydin?" Diye sordu Declan görevliye. "Birden kayboldun. Bütün conga line dansıyla tek başıma uğraş- Senin burada ne işin var?" Diye sordu Raymond'a bakarak. Hayır, hayır, ölümcül bakışlar atarak.

"Ben aynısını sana soruyor olmalıyım," diye karşılık verdi Raymond.

"Tanıdığım biri var," dedi Declan tekrar görevliye bakarak. "Listede mi adı?"

Görevli muhtemelen ikinci kez listeye baktı çünkü bakmamış olsa Raymond'ı sürüklüyor olmazdı. 

Başını iki yana salladı.

"Güzel," dedi Declan ve Raymond'a dönerek ona yumruğu geçirdi.

Bu ani hareketle ağzım açık kaldı. Declan'ın vuruşu o kadar güçlüydü ki Raymond'ın yere düşmesine sebep oldu. Şimdi benim attığım yumruklar onu anca gıcıklamış gibi hissettim. Ama Declan'ın vuruşundan duman çıktığını görebilirdiniz.

"Declan!" Diye bağırdım.

Müzik birden durdu. Partideki herkes durdu. Bennett, kendisine yardım eden görevliyle birlikte muhtemelen son olan kırılma olayının faillerini sürükleyerek çıkışa doğru ilerliyordu.

"Hayır!" Diye bağırdı Andre bize yaklaşarak. "Daha fazla kavga olmasın! Dışarıda devam edin!" Kafasını çevirdi. "Kız kavgası hariç, bayanlar, siz devam edebilirsiniz."

Kedi gibi çığlıklar, bağırtılar, homurtular gelmeye devam etti. Kızların etrafında çoğu erkek olan grup çember yapmış tezahürat ediyordu. Bu mesafeden etrafındakilerin videoya çektiğini görebiliyordum.

"Jordan, internette videolarını bulabilirsin," diye seslendi Andre. "Vaktini buna harcama."

"Ama gerçeği gibi olmaz," diye sızlandı Jordan ama yine de bizim yanımıza doğru geldi.

Jordan, Declan'ın parmak boğumlarını sallayarak rahatlatıp Raymond'ın eli burnunda yavaş yavaş kalktığı sahneyi gördü. Sonra nereden çıktıysa, gelip Raymond'ı yakasından tuttu ve tam Declan'ın da vurduğu yere bir yumruk attı. Bir kez daha Raymond'ın kafası yere düştüğünde, burnundan kan çıkmaya başladı.

"Jordan!" Diye bağırdım bu sefer.

"Ne?" Diye sordu Jordan masumca. "Bennett ona yumruk attı. Sen ona yumruk attın ve şimdi de Declan attı. Dışlanmış hissetmek istemedim."

Hepimiz bir süre durup düşündük sonra ona katılarak başımızla onayladık.

Bununla birlikte insanlar partilemeye geri döndü. Yerde yatıp homurdanan ve acıyla inleyen Raymond'a baktım. Sarhoş olduğunu biliyordum, yani Andre'nin yılbaşı partisinde kim sarhoş olmazdı ki? Zorba birini görmeme rağmen, aynı zamanda gerçekten buz torbasına ihtiyacı olan acı içinde kan kaybeden birini de gördüm.

"Ona buz torbası getireceğim," dedim çocuklara.

Bennett bana baktı. "Ona fırlatmak için mi?"

"Ona yedirmek için mi?" Diye sordu Declan.

"Ne?" Diye sordu Jordan.

"Buz torbalarının bazılarının içindeki jel zehirlidir. Öyle bir tane bul ve ona yedir."

"Hayır, tamam bu oldukça cazip ama gerçekten bir buz torbasına ihtiyacı var."

Çocukların yüzlerindeki ifadelerden ve attıkları bakışlardan bana bunu önerdiğim için bile sinirli olduklarını söyleyebilirdim.

"Delirdin mi?"

"Sadece onu öylece bırak. Daha iyisi, bir fotoğrafını çek ve ekran koruyucun yap."

"Neden yapmak istiyorsun ki?"

Onlara baktım. "Biliyorsunuz nedenini." Böyle dediğimde hepsi sessizleşti.

"Tamam, öyle olsun," dedi Bennett. "Ona bir buz torbası ver," gözlerini kısarak Raymond'a baktı. "Ama hak ettiği son şey bu."

"Hiç hak etmediği bir şey." Diye mırıldandı Declan.

"Sen getirme yoluyken ben son bir kez daha yumruk atabilir miyim ona?" Diye önerdi Jordan.

Jordan'a kötü bir bakış attım.

"Sadece şansımı deniyordum."

İnsanlar tezahürat yapmaya başladı. "Atla, atla, atla!"

Andre'nin gözleri irileşti. "Hayır, hayır, hayır. Çatı olmaz! Her şey olur, çatı olmaz!" Merdivenlere doğru yöneldi.

"Geri sayıma az kaldı," dedi Bennett bize. "Burada buluşalım."

Hepimiz başımızla onayladıktan sonra ben Raymond'ın yanında kaldım ve diğerleri partiyi düzeltmek için gittiler. Ben bile neden bunu yaptığımı sorguluyordum. Ama sarhoş Raymond bir şey yapmaya cürret edemeyeceği için sorun yoktu.

Raymond hala kırılan burnu hakkında yakınıyordu. Bacağından tuttum ve mutfağa doğru sürüklemeye başladım. Onu yürürken yanlışlıkla mobilyalara çarptığımda ya da insanlar üzerine bastığında, hele insanlar üzerine bastığında, çıkarttığı inleme seslerini, homurdanmalarını hatta yalvarmalarını bile görmezden geldim.

Mutfağa girdiğimde daha fazla aptallık görmek istemediğim için kafayı bulmuş birkaç kişiyi de dışarı attım. Şimdi sadece biz ve birbirinin yüzünü sömüren bir çift kalmıştı. Raymond, bir elini masaya koyarak tabureye oturdu. Donmuş bir bezelye torbası aldım ve ulaşabileceği masanın üstüne attım. Raymond kafasını kaldırdı ve eğri buz torbasını alıp yüzüne koymadan önce uzunca ona baktı.

Bir süre sessiz kaldık. Ortamdaki tek ses içeriden gelen yüksek müzik ve birbirini sömüren çiftin çıkardığı seslerdi. 

"Neden burun?" Diye sordu bana. "O kadar yer içinde her seferinde burun. Yemin ediyorum bu günlerde burun ameliyatı olmam gerekecek-"

"Bu günlerde mi? Yani bu burnun ameliyatsız öyle mi?"

Ondan bir gülüş duydum ve sonrasını birkaç dakikalık sessizlik devam etti.

"Teşekkürler..." diye mırıldandı. "Buz için teşekkürler-"

"Hala sinirlerimi bozuyorsun," dedim donuk bezelye torbasını işaret ederek. "Sana  gerçek bir buz torbası verebilirdim ama bunun yerine bezelye verdim."

Bana bakabilmek için torbayı biraz indirdi. "Neden bana yardım ettiğini bildiklerini söylerken, ne demek istedin? Hem neden yardım ettin ki?"

"Çünkü ben bir insanım."

Raymond burnundan güldü ve uzağa baktı. 

Ona baktım. "Ne? Ne oldu?"

"Hiçbir şey," dedi omzunu silkerek. "Sadece verdiğin karşılık."

"Ne olmuş?"

"Çünkü ben bir insanım," diye tekrarladı başını iki yana sallayarak. "İnsan olmak hiçbir anlam ifade etmiyor. Ben insanım. Ama bütün bunları...sana yaptım."

"Belki çünkü insan değilsindir," diye önerdim.

"Evet, sanki bu her şeyi açıklıyor," dedi. "Şimdi sen burada sırf insan olduğun için, ikimiz de insan olduğumuz için mi buz torbası veriyorsun? Bu hiç mantıklı değil."

Bütün bunları sarhoş olduğu için söylediğini biliyordum. Ayık Raymond bütün bunları diyor olmazdı. Sadece buz torbasını alır, teşekkür bile etmez ve onu gururuyla yalnız bırakmamı isterdi. Tabi ki, gurur denilen bir şey onda yoktu ama varmış gibi davranıyordu.

"İnsan, insan, insan," diye tekrarladı. "Birini insan yapan şey nedir?"

Sanki bu konuşmayı daha önce yaşamışım gibi hissediyordum.

"Düzgün yürümek, işlevli organlara sahip olmak, konuşmaa, eşyaları kullanmak, kıyafet giymek, üstün bir zek-" durdum ve kendimi düzelttim. "-yani bazıları için, basit bir zekaya sahip olmak," dedim. "Bunlar insan yapar seni."

"O zaman öyle gibi davranmak," dedi.

"Ben-"

"İnsan gibi davranmak ve insan olmak farklıdır, ha?"

Masaya baktım. "Nereye varmaya çalışıyorsun, Raymond?"

"Ben insan değilim, buradaki kimse insan değil. Sadece insan gibi görünüyoruz, öyle hissediyoruz ama öyle değiliz."

"Bizim büyülü şeyler olduğumuzu falan söylemeyeceksin, değil mi?"

Bunu görmezden geldi, muhtemelen konuşmaya devam ettiği içindi. "Senin insan hakları makaleni kontrol eden bendim."

Bunu hatırlıyordum. Önceki dönem, tarih dersi için insan hakları konusunda bir makale yazmıştım. Sonrasında farklı sınıflardaki birisinin makalesini okuyup not vermiştik. Raymond'ın benimkini alması tamamen tesadüftü.

"Sadece adını görmemle bile F verebilir ya da makaleni tamamen yok edebilirdim," hatırladığı anıya karşılık başını iki yana salladı. "Ama verdiğimiz notun bizim notumuza da etkisi vardı ve bu yüzden okumak zorundaydım."

"O makaleden iyi not almıştım," dedim hatırlayarak.

"Çünkü...doğruydu. Bana öyle bakma. Düşünmek gibi bir yeteneğim var, tamam mı? Sadece...eşit muamele görmek, zorbalık bunu yapmaz, çoğu insan bunu yapmaz. Birbirimize ayakkabımızın altına yapışan pislik gibi, çöp gibi davranıyoruz ve ikinci bir bakışı atmıyoruz. Saygı. Çoğumuz bunu istiyoruz ama hiçbirimiz karşı tarafa yapmıyoruz. Haklar. Herkesin hakları var ama kimse bunu umursamıyor. Zorbalık ihlal ediyor bu...bu..."

"Makaleleri," dedim.

"Evet, makaleler," dedi. "Şimdiye hapiste olmalıydım. Hayır, insanların çoğu hapiste olmalıydı ve gardiyan da anahtarı yok etmeliydi."

"Durduran mı var? Eğer istiyorsan, seni şimdi hapse götürebilir-"

"Kapa çeneni!" diye bağırdı Raymond, ürkerek geriye doğru sıçradım. "Nasıl bunu anlamazsın? Sana dokuz belki de on senedir zor-"

"On bir."

"On bir yıldır! Ve ben yumruk yediğimde sen bana buz torbası getirdin. Sen yumruk yediğinde ben gülüp resmini çektim. Nasıl bunu yapabiliyorsun? Neden bunu yapıyorsun? Sakın bana çünkü ben insanım ayakları yapma. İnsan olmak hiçbir şeyi değiştirmez. Hiçbir şey ifade etmez..." Sustu. "Beni yalnız bırakmalısın. Beni öyle yerde, soğuk zeminde, burnum hakkında yakınıp ameliyat olmam gerektiğini söylerken yalnız bırakmalıydın."

"Neden öyle yapayım peki?" Diye sordum. "Tabi, sen bunu hak ediyorsun. Ama sana hak ettiğini verme hakkım mı var? Yerde, sızlanmanın, ağlamanın, burnum hakkında yakınmanın, hayatım ve yaralarım hakkında inlemenin nasıl hissettirdiğini ben çok iyi biliyorum. Aramızdaki fark, benim yardıma ya da birine sahip olmamam. Aramızdaki fark, sen etmesen de ben yardım ettim."

"Ama neden?" Diye sordu, tıpkı sorusu gibi yüzünde de anlayamayan bir ifade vardı.

"Sadece... kimsenin bunun nasıl bir his olduğunu bilmesini istemiyorum. Şimdi sana yardım ettim ve böylece nasıl bir his olduğunu biliyorsun. İncinmemiş olmayı ve kimsenin yardım etmemesini."

Bana baktı.

"Sana çok daha kötüsünü yaptım. Sana yardım ettim. Artık nasıl bir his olduğunu biliyorsun. Böylece şu an bu konuşmayı yapıyoruz."

Raymond durdu, bana uzun bir süre baktı.

"Özür dilerim."

Kelime ağzından öylece kaçmış gibi görünüyordu. Uzun zamandır içinde tuttuğu, kimsenin onun darağacında olduğunu düşünmediği o kelime ağzından kaçıp çıktı. Bu iki kelimeyi söylediği için benim gibi kafası karışık görünmesini yanı sıra, sinirli, hayal kırıklığı içinde ve bir de... rahatlamış görünüyordu.

O kelime.

Nasıl böyle söylemeye cürret ederdi?

"Ne dedin sen?"

"Neden söyledim bilmi- söylememeliyim, hayır, söylemeliyim...  Sana yaptığım tüm bu şeyler için, üzgü-"

"Ne yapıyorsun sen?"

Gözlerini kırpıştırdı, ne söyleyeceğini bilemedi.

"Özür mü diliyorsun?" Diye suçladım. "Gerçekten özür mü- Gerçekten özür diliyorsun."

"Evet, yani. Sana zorbalık ettim çünkü-"

"Ve bahane üretiyorsun," dedim inanamayarak. "Bir de bahane mi üretiyorsun cidden?"

Hiçbir şey söylemedi, söyleyemedi.

"Senin özrünü istemiyorum, bahaneni istemiyorum. Özrünü ve bahaneni kendine saklayabilirsin çünkü ben istemiyorum. Şimdi partide sarhoşken, yılbaşında, böyle söyleyebileceğini mi düşündün? Bu kadar yıldan sonra, şimdi bunu isteyeceğimi mi sandın? Ne cürretle?"

"Ne cürretle?" Diye tekrarladı.

"Evet, ne cürretle bunları söyleyebilirsin? Bundan sonra her şeyin iyi olacağını, seni affedeceğimi mi sandın? O zaman sana şunu söyleyeyim, seni asla affetmeyeceğim. Hiçbir şey, asla seni bana affettiremeyecek. Ne kadar özür dilersen dile, ne kadar bahane bulup gelirsen gel. Bütün bunlardan bıktım."

Sessizlik havada asıldı, sadece birbirini sömüren çift anın içine ediyordu. Raymond buz torbasını ve ben de bir bira aldım ve onlara attık. Sonuç olarak yamyamlık yapmaya devam etmek için farklı bir yer bulmaya gittiler.

"Bir tek yol var, seni aff-" durdum. "Hayır, aslında unutamam ya da affedemem. Ama yapabileceğin bir şey var ve bu sayede suçlu hissetmene gerek kalmaz."

"Ney?"

Ona baktım. "Benden uzak dur."

Raymond konuşmadı.

"Uzak durabildiğin kadar uzak dur, sonsuza dek hatta. Okul yılının kalanında benden uzak dur ve sonra farklı üniversitelere gideceğiz. Farklı hayatlar edineceğiz ve bir daha birbirimizi asla görmeyeceğiz. Beni, arkadaşlarımı rahat bırak. Bir daha yüzünü görmek istemiyorum. Anladın mı?"

"Anladım," dedi sessizce.

Dudağımı ısırdım ve derin bir nefes aldım. Göz yaşlarıyla, onunla ve zorbalıkla işim bitmişti. Gururumu tutabilmek için o mutfaktan çıktım, onu orada kafam dik bir şekilde bıraktım ve arkama bakmadım.

Zorba ve zorbalık görenin yüzleşmesi bir resim gibidir. O an, artık zorbalık görenin bundan bıktığı andır. Ayağa kalkıp artık onlara dur diyecek, yeter diyecek cesareti kazandıkları andır. Ve istedikleri güzel konuşmayı yaptıklarında, ödül alırlar, konfetiler, havai fişekler patlatılır ve insanlar alkış tutar.

Tabi bu bana olmadı.

Ödül, konfeti, havai fişek, alkış olmadı. Yüzleşmemin sonunda adalete kavuşacağım için heyecanlı, ilham verici hatta harika olacağını düşünürdüm. Ama öyle olmadı. Beklediğim gibi değildi. Planladığım gibi değildi. Benim yüzleşmemin bundan daha iyi olacağını düşünmüş olabilirsiniz. Ben de öyle düşünmüştüm. Hatta dahası, intikam almamı. Ama hayır. Ama bazen yüzleşme işe yaramaz ya da yapamazsınız...o anlık.

Bu her ne kadar benim istediğim olmasa da etkisi hala oradaydı. Sanki omuzlarımdan büyük bir yük kalkmıştı. Bunu o kadar zaman tutup sonunda içimden attığım için, sonunda bunu yaptığım için rahatlayarak derin bir nefes verebilirdim.

Yüzleşme asla şan şöhret demek değildi. Kendi amacıydı, arkasında yatan anlamdı.

Geri sayım başlıyordu. Yeni yılı başlatacak olan geri sayım. Kocaman evin içinde koşturdum. Buluşmayı belirlediğimiz yeri hatırlamıyordum. Zaman beni paniğe sokarak baskı yapıyordu. 

"ON!" Partideki herkes bağırdı.

"Declan conga lineı rahat bırak!"

"DOKUZ!"

"Bennett buluşacağımız yeri bulamıyorum!"

"SEKİZ!"

"Jordan saymayı kes ve Naomi'yi bul."

"YEDİ!"

"Naomi sakın meyve suyu içme!"

"ALTI!"

"Çocuklar neredesiniz?"

"BEŞ?"

"Neredesin? Neredesin?"

"DÖRT!"

"Düşen avizeyi bul!"

"ÜÇ!"

"Herkes şimdiden öpüşüyor!"

"İKİ!"

O an, hepimizin gözleri buluştu.

"BİR!"

Birbirimize doğru tam kırık avizenin yanında koştuk.

"MUTLU YILLAR!" Bütün ev halkı bağırdı.

Etrafımızdaki herkes içiyor, bağırıyor, şarkı söylüyor ve çoğunlukla öpüşüyordu. Yeni yıl geleneği olarak çiftler öpüşerek giriyordu. Etrafımızda öpüşen çiftlerle birlikte dördümüz tuhaf bir şekilde dikiliyorduk. Sonra onları çektim ve hep birlikte kocaman sarıldık. Göz yaşı akmasını engellemek için gözlerimi kırpıştırdım ve zorla gülümsedim.

"Sizi seviyorum çocuklar."

Çocuklar sözlerime karşılık kasıldılar.

Gözlerimi devirme isteğimi tutup daha sıkı sarıldım. "O manada değil biliyorsunuz. Arkadaş olarak."

Onlar da kendi "sizi seviyorum"larını söylerken sarıldılar.

Tabi ki sona "arkadaş olarak" kısmını eklediler.

"Arkadaşlık bölgesi," dedi Jordan öksürerek. Sonra "Ow! Kim bana yumruk attı?" Diye bağırdı.









-Bennomi (Bennett&Naomi)

-Jordomi (Jordan&Naomi)

-Declomi (Declan&Naomi)

-Parkomi (Parker&Naomi)

-Rayomi (Raymond&Naomi)

-Domino (Domi&Nomi)

-Muskomi (Musketeers&Naomi) -Musketeers: Silahşörler

-Jeclan (Jordan&Declan) :D

-Team Naomi 


Continue Reading

You'll Also Like

3.7M 64.9K 20
[Bir ömür uçsam ufkun ötesine, Bazen yalnız bazen birlikte] *Olamayan Hayalin Karekteri bu kitap senin için. "Aynı yeryüzünde değil,aynı gökyüzündeyi...
4.6K 3.5K 26
Aşkta yaş önemli mi yoksa aşk içinden geldiği gibi yaşanmalı mı ? Duyguların seline kapılmış sevda sadece kalbin gizli odalarında kalamayacak kadar e...
73.1K 4.2K 38
-olmamam gereken birine aşık olmuştum, peki şimdi ne olacaktı hislerimi söylemem mi gerekiyordu? yoksa susup aşkımı kalbime mi gömmeliydim
10.8K 3.7K 44
Olaylar altı aydır cinayet işleyen bir seri katil ve onu bulmaya çalışan sıra dışı, yetenekli, korkusuz bir amir arasında geçiyor. Başta normal bir s...