Yirmi Altıncı Bölüm: Sandığından Daha Yakın Bir Yerden

10.3K 987 543
                                    

Sakinleşmeye çalışarak gülmeyi kestim. "Bekle, bekle. Benim kolamı Red Bull ile değiştirdiğiniz zamanı hatırlıyor musun?"

Parker güldü, "Evet, hatırlıyorum. Senin de yaptığın gibi otomattan kola aldık ve şişesini Red Bull ile doldurduk. Sonra sen bakmıyorken, sanırım Blake'ti, kolaları değiştirdi." dedikten sonra hamburgerinden bir ısırık aldı.

Onunla ben de güldüm. "Bütün gün yerimde duramıyordum. Olduğum yerde resmen sallanıyordum. Kalemi bile doğru düzgün tutamıyordum."

Parker ve ben, okuldan insanların genelde gelmediği okula birkaç blok uzaktaki sokak arası hamburgercisindeydik. Son istediğimiz şey insanların takımdan biriyle bir ineğin birlikte sosyalleştiğini yanlış anlamasıydı. Yani tamam kitaplarda filmlerde birbirilerinden gerçekten hoşlanmaları mümkündü ama gerçek hayatta yaşıyorduk. Bu yüzden buranın kapalı köşesinde oturuyorduk. İlk başta kısık sesle konuşup hiç dikkat çekmemeyi planlamıştık ama konuşmaya başladığımız anda bu unutuldu gitti. Sürekli kahkahalara boğulduk ve bu birkaç kafanın bize dönmesine sebep oldu ama görmezden geldik.

Bana yıllarca zorbalık yapmış birine göre aslında oldukça kibar birisiydi. Beni güldürmek için hep elinden geleni yaptı ki başardı da. Konuştuğumda hep onu hala ders çalıştırıyormuşum ve o açıklamamı dinliyor gibi dikkatle dinledi. Ve şimdi dürüst olmak gerekirse artık onu tatlı buluyordum. Kahverengiye dönük ben-yataktan-kalktım saçları, mavi gözlerine düşen saç tutamları falan. Ama şimdi daha dikkatli bakıyordum da mavi gözlerinde yeşil ağlar vardı ve deniz yeşiline benziyordu. Ve o çekici gülüşü-

Durdum. Ben ne yapıyordum? Onu gerçekten süzüyor muydum? Ya da inceliyor muydum? Tamam ona da söylediğim gibi affetmiştim. Ama bizim bir geçmişimiz vardı: Zorba ve kurbanı. Ona karşı hala tedbirli davranıyordum ama o bunu dert ediyor gibi görünmüyordu. Ama o geçmişimizi düşünmeyerek benimle sanki eski arkadaşlarmışız gibi konuşuyordu. Belki ona onu affettiğimi söylediğimden artık suçluluk duymuyordu. Ve bence duymasına da gerek yoktu. Bu bizi ortak noktamız hakkında konuşmaktan alı koyamazdı: Onun yaptığı ve benim ağına düştüğüm şakalar.

"Hatırladım, sanırım." dedim düşünmeyi keserek. "Sanırım ilk ya da ikinci yıl falandı. Dolabımı açtığımda boya ateşi açılmıştı resmen."

"İkinci yıldı," dedi hatırlayarak. "Çocuklar paintball silahı kiralamıştı. Sonra sen dolabı açtığında ateş etmesini ayarlamak için birkaç ineği ayarttık. Ve açtığında otomatik olarak öyle olmuştu. Bunun için de üzgünüm."

Onu elimle geçiştirdim, "Sorun değil. O tişört hala duruyor. Hatta zaman zaman giyiyorum. Böyle paintball havası veriyor." ikimiz de beraber güldük.

"Peki birinci sınıfta birisi sandalyene fıstık ezmesi sürdüğünde?" Parker sordu.

Önce hatırlayarak suratımı ekşittim ama sonra güldüm. "Çok utanç vericiydi. Bir sonraki derse gidip oturana kadar fark etmemiştim. Sonra vıcık vıcık sesini duyduğumda... Altıma doldurmuş gibi görünüyordum." dedim Parker'a yalandan kızgın bir bakış atarken.

Parker savunur gibi ellerini havaya kaldırdı. "Hey, hey, Kaleb'in fikriydi. Yemin ederim."

Kafamı salladım ve içeceğimden bir yudum aldım. "Peki beden eğitimi eşofmanıma kaşıntı veren ilaç koymak kimin fikriydi?"

Parker düşünmek için durdu, düşünürken kızartmalarından yiyordu. "Sanırım Paul, ya da onun kız arkadaşı Bella'nın fikriydi. Ama eminim ki koyan kişi Bella'ydı."

"Evet, bence de oydu." dedim düşünürken. "Öğretmenlerden birisine şifreyi unuttuğunu söyleyerek dolabını açtırdığını hatırlıyorum. Ama o zaman o dolabın benim dolabım olduğunu bilmiyordum. Tişörtü üstüme geçirdiğimde kendimi kaşımayı kesemiyordum. Vücudumun her yerinde kaşıntı vardı. Tişörtümü değiştirmek istediğimde diğer tişörte daha fazla ilaç sürdüler. Bütün gün deli gömleği giyip kaşıntı kremiyle kaplı dolaştım," güldüm. "Neyse ki okuldan erken ayrılabildim ve bir hafta gelmedim."

The Good Girl's Bad Boys: The Good, The Bad, And The Bullied (Türkçe Çeviri)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin