GÜVENLİ AŞK (SEVGİLİ OKUR SER...

By nadirehan

75.6K 6.4K 474

-Neyir; dedi genç kadın adeta fısıldayarak. -Ilgın; diye cevapladı o da beti benzi atmış bir şekilde. -Şi... More

TANITIM
Bölüm 2: Köpek
Bölüm 3: Aynı İskelenin Üstünde
Bölüm 4: Gel O Zaman!
Bölüm 5: Dost mu, Düşman mı?
Bölüm 6: Silâh Nerede?
Bölüm 7: Neyir'in Kalbi
Bölüm 8: Hoş Geldin Kalbim!
Bölüm 9: Gökteki Güneş Kadar
Bölüm 10: Arayışlar Ve Bekleyişler
Bölüm 11: Neredesin Sen Sarışın?
Bölüm 12: Yüzleşme
Bölüm 13: Gün Işığında Hesaplaşmalar
Bölüm 14: Ay Işığında Hesaplaşmalar (FİNAL)

Bölüm 1: Tanışma

7K 489 39
By nadirehan

Ilgın, aynadaki aksini süzdü keyifle. Küt kesimli sarı kıvırcık saçlarını salladı hafifçe ve bir kez daha kontrol etti kendisini. Üstünde yarım kollu, derin dekolteli, göğüslerinin hemen altından bollaşarak neşeli kıvrımlarla dizinin biraz üstüne kadar inen koyu kırmızı bir elbise vardı. Volan eteğini havalandırarak aynı renkteki yüksek topukluları üstünde yaptığı yarım dönüşle arkadan görünüşüne de şöyle bir baktı. 

"Fıstık gibiyim, maaşallah!" diye konuştu yüksek sesle, kolyesinin takımı amcasının hediyesi yakut küpeleri takarken. 

Bu tatil Neyir'le ikisine iyi gelecekti. Son haftalarda yaşanan gerginlikler, üst üste gelen kaza ve tatsızlıklar yüzünden epeyce yıpranmışlardı. Bıçak sırtındaki ruh halini gören amcası, zorla ve hatta tehditle yollamıştı iki arkadaşı Antalya'ya, dinlensinler, havaları biraz değişsin diye. Başta itiraz etse de, beş yıldızlı otelin daha kapısından girerken fikri değişmişti genç kadının. Şimdi büyük bir minnet duyuyordu içten içe, İstanbul'da kalan o despot ruhlu adama. 

Makyajını tamamlayıp, yakutlarla bezeli pırlanta bilekliğinin kilidini kapatırken, gülümsedi parlakça yeniden aklından geçenlerle. Lâme el çantasına uzanmıştı ki; odanın kapısı vuruldu hafifçe. Gelen tahmin ettiği gibi Neyir'di. 

"Harika görünüyorsun!" dedi, içeri girmesi için ona yol verirken. 

Ilgın'ın aksine Neyir abanoz gibi kapkara uzun saçları dalga dalga omzundan beline yol bulan esmer bir âfetti. Üstündeki straplez, süper mini, koyu yeşil saten elbise, cildinin pürüssüzlüğünü daha bir görünür kılmıştı sanki. Yerleştiği yatakta, uzun biçimli bacaklarını rahatça ileri uzatırken, baştan aşağı dikkatlice incelediği arkadaşına içtenlikle hayran kaldı ve bunu da dile getirmekten kaçınmadı:

"Asıl sen muhteşemsin!" dedi ve ekledi: "Giymişsin topuklularını en nihayet!" 

"Sen de..." diye kıkırdadı diğeri.  İşleri nedeniyle, resmi görüşmeler haricinde, çoğunlukla rahat ve klâsik spor giyinmeleri gerektiğinden, şık kıyafetler ve topuklu ayakkabılar her iki kadının da bitmeyen özlemiydi. 

"Aklıma gelmişken, akşam doğum günü yemeğine davetliyiz."

Elinde tuttuğu parfümle âdeta duş alırken, aynadan arkadaşının bakışlarını yakalayan Ilgın, şaşkınlıkla: "Hangi ara çevre edindin kızım sen? Daha geleli 12 saati geçmedi..." dedi.

"E birileri gibi bütün öğleden sonrasını odada pinekleyerek geçirmedi bazılarımız!" diye cevapladı, genç kadın.

Derin bir iç geçirerek, gözlerini deviren diğeri: "Vallahi, havuz başında nöbet tutsaydım bile senin performansını gösterebileceğimi sanmıyorum." dedi, hâlinden şikâyeti yoktu aslında. 

Arkadaşı omuzlarını silkmekle yetindi. Ilgın, neşeli, konuşkan, genellikle keyifli bir enerji küpü olsa da, asla sosyal değildi ve kolay kolay arkadaş edinemezdi. Onun tersine, sakin ve sessiz görünüşü altında kolay iletişime geçen, sosyal çevresi geniş ve arkadaş bulmakta asla zorlanmayan kişi de Neyir'di. 

"Ee, kimin doğum günüymüş, söylesene?"

"6 yaşında bir çift ikiz. Biri erkek, diğeri kız. Görsen öyle şirinler ki... Havuz başında güneşlenirken tanıştım anneleriyle. Çok zarif, hanım efendi, otuz yaşlarında, güzel bir kadın. İsmi de Sude. Bir kaç aile birlikte kalıyorlarmış otelde. Çocukların doğum günü de denk gelince, kendi aralarında kutlamaya karar vermişler. Biz de davet edildik." diye sıraladı bir nefeste Neyir, işbaşında olsalar, yedi ceddini öğrenirdi ancak "zorla" tatile gönderildiklerinden, gerek görmemişti. 

Ilgın da aynı fikirdeydi ki, daha fazla ayrıntı sormadı. Gerçek dünyasında, ayakkabı numarasına kadar öğrenmeden kimseyle görüşmezdi. Ama madem ki izindeydiler, "biraz ara" vermişlerdi (amcasının deyimiyle), daha fazlasını bilmesine gerek yoktu. Şu bir hafta, onlar da tüm tatilciler gibi havuz, deniz yapacak, güneşlenecek, günü birlik arkadaşlıklarla vakit geçirecek, güzelce dinleneceklerdi. Ters gidecek ne olabilirdi ki!

Ne kadar yanıldığını bilseydi, muhtemelen o gece vasıta bulamasa dahi yürüyerek derhal şehrine geri dönerdi. Ancak o anda yaşanacak aksiyondan tamamen habersiz, dilediği gibi hazırlanmanın verdiği keyifle arkadaşının kolunda neşeli kahkahalar atarak odadan çıktı. İki genç kadın asansöre bindiklerinde hâlâ gülüşüyorlardı. 

****

O sırada otelin deniz kenarındaki lüks restoranında iki kardeş hararetli bir tartışmaya girmişlerdi. Genç adam duyduklarından hoşlanmamıştı, zaten tüm gün garip ve anlamsız bir sıkıntı yüreğini sıkıştırıp durmuştu. Şimdi de kız kardeşi, yeğenleri için düzenlenen doğum günü yemeğine ekstra konuk çağırdığını söylüyordu. Mesele tabii ki fazladan misafir ağırlamakla ilgili değildi. Tam boşanma arifesinde, bir sürü sıkıntı ve terslikle uğraşırken, yabancı iki kadının bir kaç saat için bile aralarına katılması rahatsız etmişti adamı. 

"Lütfen Ağbi," diye itiraz etti en nihayetinde genç kadın, "huzursuzluk çıkarma artık. Davet ettiğime göre, gelirlerse geri gönderecek hâlimiz yok."

"İyi de Sude, kimdir, necidir bu kadınlar? Havuz başında sohbet ettim, kanım kaynadı diye çağırılır mı, tanımayız etmeyiz! Ben sana dikkatli davran dedikçe, sen iyice saçmalıyorsun." diye içinden her ne geçiyorsa sayıp döküverdi adam, dişlerinin arasından ancak ikisinin duyabileceği şekilde. 

Sude, dokunsalar ağlayacak hâle gelmişti. Günlerdir ayyuka çıkan boşanma tantanası yüzünden asabı yeterince bozuktu zaten, bir de üstüne şu an karşılaştığı muamele iyice canını sıkmıştı: "Ağbi lütfen..." diye yineledi bir kez daha. 

Onun asılan yüzü ve dolan gözlerini gören genç adam, meseleyi uzatmanın gereksizliğine kanaat getirmişti her halde ki: "Tamam..." diye kabullendi en nihayetinde, ancak eklemeden de duramadı: "Lütfen ve lütfen, bundan sonra daha dikkatli ol!"

****

"Morluklarım belli mi?" diye sordu, lobide yürürlerken Ilgın. 

"Hayır. Elbisenin kolları yeterince uzun. Bir şey anlaşılmıyor. Ayrıca kullandığın kapatıcı da işe yaramış." diye temin etti onu Neyir. 

"İyi." Rahatlamıştı genç kadın, son operasyonda aldığı darbelerin izleri henüz silinmemişti ve bu yüzden densiz ve meraklı sorulara muhatap kalma ihtimali canını sıkıyordu.  

Bir şeyler daha söyleyecekti ki, aklına gelen şeyle duruverdi genç kadın: "Neyir," dedi, "biz hediye almadık ya bu çocuklara! Ne yapacağız şimdi?"

Cevaben neşeli bir kahkaha attı arkadaşı: "Meraklanma sen kızım! Evvel Allah, hallettim her halde. Akşam üzeri Antalya'ya indim, oğlana uzaktan kumandalı araba, kıza da kocaman bir bebek evi aldım, barbie'si de içinde."

"Ee, nerede hani?"

"Gel, gel... Odaya çıkarmaya üşendim, resepsiyona bırakmıştım. Oradan alırız şimdi."

****

Herkes gelmişti. Daha doğrusu hemen hemen herkes. Sude'nin ekstra konukları henüz ortalarda görünmüyordu. Zaten durumdan hoşnutluk duymayan adam, bir de gecikmeleri sebebiyle iyiden iyiye sinirlenmişti daha görmeden davetli ancak onun nezdinde davetsiz konuklarına. 

Masaya çoktan kurulmuş yirmi kişilik grubun yanına ilerlemişti ki, kız kardeşinin arkasından yükselen  neşeli sesi duyuldu: "Hoş geldiniz!"diyordu genç kadın sevinçle. 

Çok şükür teşrif buyurmuşlardı! Yüzündeki memnuniyetsiz ifadeyi silmeyi başararak, mavi gözlerine ulaşmaktan ziyade daha da buzlaştıran bir gülümsemeyle gerisin geri döndü ve ayak üstü neşeyle sohbete başlayan kadınların yanına seyirtti. 

Bu sırada Sude, doğum günü çocuklarını takdim etmekteydi: "Bu oğlum Ömer, bu da kızım Ömür. Yedi yaşına giriyorlar."

"Ooo, yedi yaş, mühim iş! Tebrikler." diyerek elindeki kocaman kutuyu küçük oğlana uzatırken Ilgın, Neyir de hemen hemen aynı büyüklükteki diğer kutuyu öpücüklere boğduğu küçük kıza veriyordu. İkizler,paketlerin şaşaası ve iriliği karşısında büyülenmiş gibiydiler, sevinçle teşekkür ettikten sonra, hediyeler için ayrılan bölüme koşturdular. Zira o parlak ambalajların ne sakladığını bir an önce görmek istiyorlardı. 

İçini dolduran tarifsiz mutlulukla çocukların gidişini izleyen Sude, ağbisinin yanındaki varlığıyla gerçek dünyaya geçiş yaparak misafirlerine döndü: "Neyir ve Ilgın. Ağbim Çelik."  dedi ve iki tarafı tanıştırdı. 

Belirsiz bir baş hareketiyle buz gibi bakışları üzerilerini yalayıp geçtikten sonra kardeşine sabitlense de, genç adamın  kimliği nedeniyle nefesleri tutulan iki kadın yıldırımlara çarpılmış gibi kala kalmıştı. 

****

Dağıstan Holding'i ve patronu Çelik Dağıstanlı'yı tüm Türkiye'de tanımayan bir elin parmaklarını geçmezdi herhalde. Neyir, İstanbul'da kalan adama inat kendisini tatil psikolojisine kaptırmasa, Ilgın da ona uymasa, lobiye inmeden önceki on dakika içinde Sude ve Çelik  arasındaki bağı öğrenmeleri işten bile sayılmazdı. 

Gel gör ki; iki arkadaşın "tatil" oyununa fazlaca kapılmaları, her şeyi öylece akışına bırakmaları, sıcak ve bol yıldızlı bir Antalya gecesinde, beş yıldızlı süper lüks otelin denize nâzır şık restorantında tüm bir Dağıstanlı ailesi ve avaneleriyle kendilerini aynı masada bulmalarıyla sonuçlanmıştı. 

****

Yerlerine henüz yerleşmişlerdi ki: "Neyir," dedi genç kadın daha fazla dayanamadan adeta fısıldayarak.

"Ilgın," diye cevapladı o da beti benzi atmış bir şekilde.

"Şimdi sen bizi, şu koca Antalya'da ve şu koca otelde bula bula amcamın en azılı, en büyük ve en diş bilediği rakibinin masasına mı oturttun?"

"Sanırım öyle yaptım."

"Aferin kızım sana! Sence amcam bu durumu öğrendiğinde bize ne yapar?"

"Vallahi, sen yeğenisin sana fazla bir şey yapamaz... Sanırım..." bir an tereddüt etse de devam etti Neyir, "Ama beni, muhtemelen, yok yok, kesinlikle kapının önüne koyar... Bittik biz kızım!"

Huzursuz halleri ve aralarında fısıldaşmaları, masanın diğer ucundaki genç adamın dikkatini çekmişti. Keskin bakışlı bir çift mavi gözün üzerilerine yöneldiğini fark eden Ilgın, belirsiz bir dirsek darbesiyle Neyir'i susturdu ve ellerini çenesinin altında birleştirerek etrafı izlemeye başladı.

Ah, amcası bu durumdan hiç de hoşnut kalmayacaktı!



Bölüm 2: Köpek


Continue Reading

You'll Also Like

98.4K 7.6K 33
Usulca annesinin elini bırakıp merdivenlerlere doğru giden kadın dünyadan soyutlanmışçasına kendini kaybetmişti. Çıplak ayaklarının kanamasına canını...
35.1K 1.6K 26
"O benim nişanlım sen kimsin? Dilem ben başından dedim bu işin sonu var ama bu sonda senle benim mutlu bir beraberliğimiz olan peri masalı yok. Birbi...
846K 38.7K 70
(Bölümler kaldırılmadan düzenlenecek ❣️) Mela ve Çamer iki ayrı kutup. İkiside Karadeniz gibi hırçın. İkiside karadeniz gibi çok güzel. Mela Annesi v...
52.6K 3.2K 33
Ablasının ölümüyle hayatı elinden alınan Dilem, ablasının ismiyle onun hayatını yaşamaya zorlanır. Ailesinin baskılarına daha fazla dayanamayan Dile...