Bölüm 9: Gökteki Güneş Kadar

4K 364 4
                                    

Poyraz 35 yaşında kocaman adamdı. Ne acılar görmüştü. İlk gençlik yılları sevdiği insanların teker teker ölüp gitmesiyle geçmiş, kavak yelleri yerini olgun rüzgârlara bırakırken darbeler ardı ardına inmeye devam etmişti. Otuzlu yaşlarının başında, hayatta kalan son abisini yani Bora'nın babasını taramışlardı yol ortasında, yirmi iki kurşun çıkmıştı bedeninden, hiç şansı olmamıştı. Kayıp ve üzüntüye daha fazla dayanamayan yengesi yani Bora'nın annesinin narin bünyesi kanser illetine tutulmuş, iki sene önce de o düşmüştü kara toprağa. Böylece daha otuzlarının başındayken kendisini bir anda değeri milyon dolarlarla ifade edilen devasa bir şirketin başında ayrıca iki abisinin emaneti iki genç insanın hamisi -ki aralarında fazla bir yaş farkı da yoktu- ve aile reisi konumunda bulmuştu. Tutunduğu tüm dallar kırılıp gitmişken, tutunulan yegâne dal ve yaslanılan yegâne direk oydu artık.

Bu acılara sebep olanlardan intikam almak her sabah yeni güne gözlerini açmasının nedeni gibi görünse de, onu asıl hayata bağlayan geride kalan iki yeğeni bir de... Evet bir de tüm endamıyla adım attığı ortamı ateşe vermiş, oturdukları yere doğru yürüyen şu esmer güzeliydi.

Nefesinin durduğunu fark etti birden genç adam. Kalbi. Kalbi atmıyordu sanki, onu bırakmış gitmiş, kendisine başka bir ev sahibi bulmuş gibiydi. Daha ince, daha zarif, daha güzel. İşte o an bir kez daha anladı ki; kalbi Neyir'e esirdi ve onlarsız yaşaması mümkün değildi. Ondaki duygu karmaşasından tamamen habersiz, heyecanlarına tutulmuş halde yanlarına yaklaşmaktaki kadını daha fazla bekleyemeden ayağa kalktı, iki adımda karşıladı ve hasretle göğsüne doğru çekti. Başını o çok sevdiği saçlarına gömerken de: "Merhaba, güzelim." dedi.

"Hoş... geldin..." diyebildi ancak Neyir, şok geçiriyordu beklemediği bu davranış nedeniyle. 

Poyraz, haline aldırmaksızın elini tuttu, belinden kavradı ve onu bulundukları yere doğru yönlendirdi. Amcasıyla yardımcısını, gözleri yuvalarından uğramış halde izleyen Bora, ikili yanlarına gelip oturduğunda, şen ve gür bir kahkaha attı önce, sonra Defne'ye döndü: "En nihayet bizimkinin aklı başına geldi," dedi seri işaretlerle göz kırparak, şaşkın kadını kolunun altına almış adamı işaret ederken. 

Esmer güzeli ise içinden -rüya olmasa, rüya ise uyanmasam,- duaları okurken duyulabilir umduğu titrek sesiyle:  "S-sen... ne... yapıyorsun?" diye sorabildi ancak, hapsedildiği kollardan kurtulmaya çalışırken. 

"İyiyim, sen ne yapıyorsun?" diye bembeyaz otuz iki diş sırıttı buna mukabil adam, onu yine kollarıyla sararken. Ardından istifini de pozisyonunu da bozmadan, konuştu: "Hadi işimize bakalım."

"Ben buna alışabilirim." dedi alâkasızca Neyir, aklı çalışmayı, vücudu fonksiyonlarını kullanmayı reddediyor, söylenenler beynine ulaşmıyordu. 

Yine gülümsedi adam: "Bana uyar." Sonra, ufak bir öpücük kondurdu gece gibi karanlık ve gece gibi parlayan o saçlara. Sınırlarını zorlayan bu hareketle bakışları sabitlenirken, ne söyleyeceğini ya da söylemeyeceğini bilemeden öylece bakakaldı sevdiği yakışıklı yüze genç kadın. Poyraz, onu böylesi şaşırtmanın keyfini sürerken, savrulan kocaman bir kahkaha gerçek dünyaya çekiverdi onları aniden. 

"Yavaş gel amca." diyordu Bora, memnuniyetini gizleme ihtiyacı duymadan, "Dumur ettin kızı. Servis dışı kaldı."

"Densiz!" 

Yediği azara aldırmadan kahkahalarını savurmaya devam ederken genç adam, dudaklardan okuduklarıyla aklına arkadaşı geliverdi birden Defne'nin: "Ilgın," dedi endişeyle, "hâlâ yok ortada."

"Hava alanından beri kaç defa aradım, açmadı bir türlü." diyerek korkular saldı etrafa amca, zira, onun arayıp da diğerinin cevaplamaması vak'i değildi. 

GÜVENLİ AŞK (SEVGİLİ OKUR SERİSİ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin