Bıyık

By StoryofDarkness

3M 147K 32.8K

#6 mizah / Bıyıktan başlayan bir hikaye nerelere gider, yok efendim böyle hikaye olur mu diyorsanız bence bir... More

1. Bölüm: Bıyıksal
2. Bölüm: Aksiyon delisii
3. Bölüm: Pijama Partisiiii
4. Bölüm: Şimdi sıçtım
5. Bölüm: Sapık tehlike
6. Bölüm: Bir sepet olay
7. Bölüm: Abicim ehehehe
8. Bölüm: Evde mi?!
Önemliönemliönemliönemli
9. Bölüm: Çaresiz bir adet Çağla
10. Bölüm: Bırakın gelsin
11. Bölüm: İstekleeeeerrr
12. Bölüm: Turuncunun tedirgin tonu
13. Bölüm: Sahte
14. Bölüm: Seçim
15. Bölüm: Olayların piremsesi
Duyurumsu şey
16. Bölüm: Merhaba sevgilim
17. Bölüm: Sapıkla Tutsak
18. Bölüm: Kabullenme Evresi
Pliz okuyun
19. Bölüm: İmzan Bende PİS
20. Bölüm Part 1: Geri Dönüş
20. Bölüm Part 2: Oyun başladı.
21. Bölüm: Süpriz misafir
22. Bölüm: Kokuna alışmışım
Fikirleriniz Önemli
23. Bölüm: Lanet İç Ses
24. Bölüm: Beni salak mı sandın?
25. Bölüm: Ev Arkadaşı
Duyuru
26. Bölüm: Pislik ikili
27. Bölüm: Kesin öldüm..
28. Bölüm: Mekanı Basarım!
Lütfen okuyun
29. Bölüm: Utancın Kraliçesi
30. Bölüm: Kör Müsün?
Tatlış Bir Duyuru
31. Bölüm: Sensiz olmaz...
32. Bölüm: Her Halinle be Güzelim
33. Bölüm: Basıldık
34. Bölüm: Kaza
35. Bölüm Part 1: Kan
İnanamıyoruuumm!
35. Bölüm Part 2: Şantaj Hedefi
36. Bölüm: Beni Unut
37. Bölüm: Sana İhtiyacım Var
38. Bölüm: Kardeş Katili Potansiyeli
39. Bölüm: Bilinmeyen Sırlar
Duyuru mu desem bilemedim
40. Bölüm: Bir Batı Vakası
10 Kasım
41. Bölüm: Türk Filminden Korkuya
42. Bölüm: Anlamazlık Çukuru
Bir problem ve bir soru
43. Bölüm: Anlaşma
44. Bölüm: Gizli Görüşme
Reklam ajskdkdldl
Bana küfür edeceksiniz
45. Bölüm: Kalp Atışlarım
46. Bölüm: Yakında
Karakterleeer :3
47. Bölüm: Rüya
48. Bölüm: Beni Bırakma
Bıyık 2 ^^
Yılbaşı :3
49. Bölüm: Söz
Muhtemelen kürekle dalacaksınız
50. Bölüm: Çifte Mallık
Merak ettiğinizi biliyorum :]
51. Bölüm Part 1: Gerçekler
Patates 15 tatil
51. Bölüm Part 2: Kavga
Silindi
Sevgili Şirinlerim
Belirledim ^_^
20 tatlış gerçek
BIYIK 2 ÇIKTI

52. Bölüm: FİNAL

40K 1.7K 462
By StoryofDarkness




Medya: DarkCloundRain adlı okuyucuşirinlerimden tatlış mütüş insancığın yaptığı çalışma medyada ^^ Ayrıca her zamanki gibi bölümü yazdığım şarkı. Ve işte Bıyık FİNAL bölümüyle karşınızda...

Çağladan

Gözlerim yerde yatan Efe'ye kaydı ve korkuyla yerde acıdan karnını tutmuş bedenini süzdüm. Pekala Efe'den nefret ettiğim kesin bir gerçekti ama aşırı kötü görünüyordu ve bunun kimin yaptığını düşünüp korkmamak elde değildi. Gözlerimi yavaş yavaş yukarı çıkardım ve hiç tahmin etmediğim simayla buluşunca ona bakınca genelde içimde doğan iğrenme hissinin yüzüme yansımasına engel olamadım. Normal ve düzgün bir gün geçirmek hayallerim arasında yer alıyordu artık. Gözlerim Ahmet'in anlam veremediğim gözleriyle buluşunca Batı beni hızla arkasına geçirdi.

"Arkamda dur Çağla." dedi. Ahmet'in anında bakışları değişirken yerini saf nefret aldı. Batı'ya karşı duyduğu saf nefret. Buraya doğru birkaç adım atarken bakışlarım sürekli yerde acı çeken Efe'ye kayıyordu. Muhtemelen Batı, Efe'yi böyle görünce mutlu olmuştu ama şu an ölümün kıyısında bile olabilirdi. Biz kavgalarını fark etmeseydik Ahmet muhtemelen onu burada bırakacaktı. Efe'ye karşı içimde bir sevgi veya herhangi bir bağ yoktu artık. Ona sadece şu an acımıştım.

"Vay, vay, vay..." dedi Ahmet bize doğru birkaç adım atarak. Batı yumruklarını daha çok sıktı ve bir an olsun bakışlarını Ahmet'in üzerinden çekmedi. Ben de öylece duruyordum "Demek çifte kumrularımız dolaşmaya çıkmışlar." Göz devirdim. Çünkü Ahmet'in bu sözleri beni artık cidden sinir etmeye başlamıştı.

"Sanırım adam dövmekten vazgeçmeyeceksin." dedim. Batı susmak için hafifçe tuttuğum elini sıktı ama onu dinlemeyecektim. Ne kaybederdim ki? Yarın Batı gidiyordu.

"Sana zarar verenleri ve de..." dedi ve yüzüne bir sırıtma yayıldı "Senin sevdiklerini meleğim." Cidden Ahmet salağın önde gideniydi. Artık deli olduğunu düşünmeye başlamıştım. Psikolojik sorunları var gibi davranıyordu ve benim asıl korktuğum buydu çünkü o zaman bir insanın ne yapacağını kestiremezdiniz.

"Ahmet senle dövüşmeye gelmedim, sınırlarını aşma." dedi Batı dişlerinin arasından. Ciddi anlamda tek istediğim Batı'yla geçireceğim mükemmel bir gündü ve nasıl oluyorsa dünya bana k*çıyla gülüp 'güzel bir gün hak etmiyorsun' diyordu.

"Ben de sana kızdığımdan senle anlaşma yapmadım, Çağla'yı sevdin. Asıl sen sınırlarını aşma." İşte şimdi Batı'nın yanında olsaydınız o hayatınızda görüp görebileceğiniz en kötü katil bakışlarını görürdünüz. Parlak gözleri birden koyu bir ton almış, koyu saçlarının dipleri stresten ve sinirden nemlenmişti, birkaç tel alnına düşmüş ve kaşlarını çatmıştı. Zaten belirgin olan çene çizgisi çenesini sıktığından daha da belirginleşmişti. Yani anlayacağını Batı şu an aşırı korkacağınız ve de aynı zamanda görüntüsüne hayran kalacağınız bir hale dönüşmüştü.

"Çağla arabaya git." dedi Batı net bir şekilde. Tabiki gitmeyecektim. Gideyim de ağız burun birbirinize dalın, oldu (!).

"Hayır Batı." dedim net bir şekilde.

"Çağla beni ikiletme-" sözünü kesen benim çığlığım ve Ahmet'in yerinde rahat durmayıp Batı'ya attığı yumruk olmuştu. Batı bir iki adım gerileyince sırtı göğsüme çarpmıştı ve ben de bunun etkisiyle bir iki adım gerilemiştim.

"S*ktirtme belanı bana!" dedi Batı ve sinirle dudağından akan kanı sildi ve tüm gücünü toparlayıp Ahmet'in yüzünün ortasına bir yumruk attı. O kadar güçlü bir yumruktu ki Ahmet'in burnunun kırıldığını düşünmeye başlamıştım. Ahmet burnunu tutarak bir iki adım geriledi. Ses çıkarmıyordu. Daha doğrusu acıya dair bir ses. Gülüyordu. Kesinlikle akli dengesi yerinde değildi. Artık bundan emin olmuştum. Ahmet doğrulup Batı'nın boş anında faydalanıp karnına bir yumruk attı.

"Onu rahat bırak seni p*ç!" deyip kavganın ortasına girmeseydim iyiydi aslında. Ya da en azından Ahmet'in sırtına atlayıp onu yumruklamaya başlamasaydım ve kavga Batı'nın beni Ahmet'ten ayırıp Ahmet'e bir yumruk daha atmasıyla devam etmeseydi.

"Bırakın artık birbirinizi öldüreceksiniz!" diye bağırdım ama kimse beni sallamadı. Ahmet Batı'yı hızla ittiğinde her şey gözümün önünde yavaş çekimde gelmeye başlamıştı. Batı sendeleyerek arkasındaki taşa takılacaktı ve kafasını duvara çarpacaktı... Bunun ona nasıl bir zarar verebileceği kafama acı bir gerçekle vurunca yanlarına koştum.

"Batı dikkat et!" deyip koşarak Batı'nın arkasına geçtim. O taşa takılıp düşerken hızla omuzlarından tuttum ve o daha ne oluyor demeden ikimiz de yere yığıldık. Başımızı çarpmamıştık ve önemli olan da buydu.

Sırtım duvara yaslıydı ve Batı nasıl üzerime düştüğünü henüz kavrayamamıştı. Gerçi ben de nasıl Batı'yı kurtardığımı henüz kavrayamamıştım. Ahmet ise ayakta öylece dikilmiş bize bakıyordu. Daha doğrusu gözlerini bana dikmişti. Halimize bakıp birden gülmeye başladı.

"Beni asla kurtarmazdın Çağla." dedi gülmeye devam ederken. Bunu yapmamalıydım biliyorum ama hızla telefonumu cebimden çıkardım. Batı'nın da hali yoktu ve beni engelleyemezdi.

"Sen delirmişsin." dedim ve titreyen parmaklarımla polisin numarasını tuşlamaya çalıştım. Parmaklarım korkudan o kadar titriyordu ki altı üstü üç rakamı yazamıyordum. Batı hızla yerden kalktı ve Ahmet'in bize sırtının dönük olmasından faydalanarak burdan gitmemizi belirtecek şekilde elimden tuttu ve beni de ayağa kaldırdı.

"Hayır ben delirmedim..." dedi Ahmet inanamaz bir sesle. Sonra ne oldu anlamadım ama telefonum birden elimden kapıldı ve duvarlara buluşup parçalara ayrıldı. Şokla gözlerimizi açmış dağılan parçalara bakıyordum.

"Tekrar gidemem." dedi Ahmet başını iki yana sallayarak. "Tekrar senelerce uzak kalamam, polisi sakın bir daha arama." dedi sinirle. Korkuyla Ahmet'e bakıyordum. Abartmıyor muydu? Nereye gitmesi? Daha önce nereye gitmişti ki?

"Ahmet geçmişin umrumda değil, sadece artık bizi rahat bırak seni p*ç!" dedi ve Ahmet'in yüzüne bir yumruk attı. Ahmet birkaç adım geriledi ve gerilediği yerde kaldı. Gözlerinden bir şekilde acı çektiğini anlayabiliyorum ama Ahmet onun için acıyacağım sınırı aşmıştı artık...

^-^-^-^-^-^

"Çağla uzun bir gündü salak saçma sorular sormayı keser misin?" Dedi Batı yattığı yatakta biraz daha gerinip. Ben de yorgundum ama bir şekilde artık hafızam bu kötü anıları silmek istiyordu ve ben de umursamak istemiyordum. Zaten eve de dönemezdim. En son büyük bir atar yapmıştım.

"Sorum saçma değil." Dedim ve abartılı bir şekilde saçımı savurdum.

"Öyle mi? Allah aşkına ne fark eder yara bandının ne renk olduğunu ver bir tanesini." Dedi ve elimden bir tanesini çekip aldı. Pekala. Bana sert davranıyordu. Ömrümde hayatımda çok az yaptığım bir şeyi yapacaktım ve trip atacaktım.

"Peki." Dedim omuz silkerek ve bandı alıp kaşının yakınlarındaki yaraya yapıştırdı. Sonra dümdüz bana bakmaya başladı.

"Ne oldu?" Dedi tek kaşını kaldırarak.

"Yok bir şey." Deyip yara bandı kutusunu alıp ecza dolabına yürümeye başladım. Batı'nın evinin her köşesini biliyordum ama Rüzgar'ın evinde ecza dolabını tekrardan bulmak cidden zor oldu.
Kutuyu yerleştirdikten sonra arkamı dön-

"SAPIK!" deyip kim olduğunu umursamadan karnına bir yumruk geçirdim. Acı bir inleme koridorda duyulurken lamba eğilen kişinin saçlarına vurdu ve Batı olduğunu algıladım.

"AH! Kahretsin bir kıza göre iyi yumruk atmandan nefret ediyorum." Dedi Batı karnını tutarak doğrulurken. Asıl suç onundu. Eğer gizlice yaklaşmasaydı ona vurmazdım.

"Gizlice yaklaşmasaydın." Dedim omuz silkerek ve yanından geçip yürümeye çalıştım.
Dediğim gibi, sadece çalıştım.

"Sıkışınca tut kolumu çevir beni! Oldu!" Dedim sinirle. Yemin ediyorum şu sol kolumu tutmayan kişi kalmadı. Yeter.

"Trip mi atıyorsun sen?" Dedi tek kaşını kaldırarak. Tabiki de trip atıyorum seni gerizekalı! Hayatımda Batı kadar zeki ve aynı zamanda beyin yoksunu bir insan görmediğime yemin edebilirim.

"Hayır." Dedim ve kolumu çekmeye çalıştım.

"Cidden mi?" Dedi tuttuğu kolumu hızlıca çekip beni sertçe göğsüne çarparken. Pekala kısa bir süre yutkunmamı gerektirmişti bu hareket ama yine baş koyduğum yoldan hayatta ayrılmazdım.

"Cidden." Dedim omuz silkerek. Bana inanmazca baktı. Sonra yüzüne bir sırıtma yayıldı.

"O zaman beni öperek kanıtla." Dedi meydan okurcasına sonra cümlenin devamını getirdi "Dudağımdan."
Eğer o bana meydan okuyorsa ben ona çifte meydan okurdum, ki zaten Defne, Görker, ve Hakan salonda otururken Rüzgar da hemen dibimizde tuvaletteyken onu öpmezdim.

"Yaklaş." Dedim. Hafifçe eğildi "Biraz daha." Dememle yüz hizalarımızı eşitledi ve yüzüme dimdik bakmaya başladı.

"Sen yüzüme dimdik bakarken yapamam, gözlerini kapat." Dememle oflayarak gözlerini kapattı. Her şeyi bu kadar hızlı yapması beni mutlu etmişti. Sonunda beni görmediğine emin olduğum sırada ses çıkarmadan Batı'nın yanından uzaklaştım ve salona gitmeye başladım.
Batı birini öpecekmiş gibi ayakta dikiliyordu. Hey ben acımasız değilim! Öyle düşünmeyin. Sadece bana kötü davranılmasından hoşlanmam.
Salona girmemle gözler bana döndü ve ben de hepsine gözlerimi gezdirdikten sonra konuştum.

"Hakan git cips al." Dedim kurbanım olarak onu seçerken.

"Neden ben?" Dedi bana tek kaşını kaldırarak bakarken.

"Çünkü biricik Çağla'nı kıramazsın bir de babam silah koleksiyonu yapıyor."

Bunu dememle Hakan gözlerini kocaman açtı ve tek kelime etmeden evden çıktı. Ya cips almaya gitmişti ya da benim gibi bir psikopattan uzaklaşmak üzere uçak bileti almaya.

"Çocuğu neden korkutu-"

Mercan'ın -Defne- konuşmasını kesen yukarıdan gelen Batı'nın bağırma sesi olmuştu.

"RÜZGAR MANYAK MISIN?" sesiyle beraber bu tarafa doğru koşarak gelen iki gerizekalının sesi duyuldu.
Herkes anlamazca birbirlerine bakarken ben gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırıyordum.

"Şaka olsun diye şey etmiştim." dedi Rüzgar bir koltuğun arkasından dururken.

"Şimdi ben sana şey edeceğim Rüzgar!" dedi Batı dişlerinin arasından. Sonra ikisinin de durmasını sağlayacak kutsal soru Görker tarafından soruldu.

"Neler oluyor burada?" dedi kaşları havalanırken. Herkes için merak konusu olan şey şimdi Rüzgar tarafından bir soruyla geri döndürülmüştü.

"Neden Batı koridorun ortasında oksijenle öpüşüyordu diye sorgulamak istemiyorum ama... Neden?" dedi anlamazca.

Herkes birbirleri arasında bakışlarını dolandırırken bakışlar benim üzerimde durdu. Suçum ortaya çıkmıştı. Konuşursam muhtemelen gülmekten kırılacaktım o yüzden susmayı tercih ettim ve tekli koltuklardan birine oturup herkese şirin bakışlar atmaya başladım. Sanırım aynı şirin bakışları abimle görüştüğüm zaman da atmam gerekecekti çünkü ona Batı'nın evine gelmesini söylemiştim ama şu an Rüzgar'ın evindeydik ve benim telefonumdan geriye pek bir şey kalmamıştı.

"Bu yüzüme tükürdüğün gerçeğini değiştirmez!" dedi Batı yine sinirle. Pekala Rüzgarla ben sanırım aynı genleri taşıyorduk. Tükürmek şu dünyada bir insanı hem rezil edip hem susturup hem de intikam alabileceğin en mükemmel şey değil mi? Ki hepiniz bunu Batı'nın yüzünde ne kadar uyguladığımı çok iyi biliyorsunuz.

"Batı dayanamadım çok tükürülesiydi." dedi Rüzgar gülerken, ve evdeki koşuşturmaca tekrar başladı, ama şöyle bir baktığımız zaman şu an mutluydum. Bir sürü salak arkadaşım ve sapık bir tane de sevgilim olabilirdi ama sanırım hayatımda sahip olduğum en değerli şey onlardı, ve asıl üzüleceğim zaman bir gün benliklerinden vazgeçip salak davranmamaları olurdu...

-.-.-.-.-

Bedenime dolanmış sıcacık kollar ve başımın altındaki inip kalkan sıcak göğüs daha çok uyuma isteğimi getirirken ben de bana sarılı bedene sarıldım ve kokusunu içime çektim. Manolya kokusu sarhoş ediciydi. Onun kollarındaki rahatlığı ise size anlatamam. Dün koşuşturmadan sonra Hakan cipsi getirmişti ve hepimiz yiyip uyumaya karar vermiştik. Şimdi ise Batı ile beraber muhtemelen Rüzgar'ın misafir odasındaki bir yatakta yatıyorduk. Sanırım en huzurlu olduğum anlar genelde uyuduğumuz anlar oluyordu çünkü o zaman aklımdaki her şey uçup gidiyordu. Gözlerimi sıkıca kapatıp bir iki saat daha uyumak üzere Batı'ya iyice sarıldım ve yüzümdeki huzurlu gülümsemenin yüzüme fethetmesine izin verdim.

---

Bir iki saat sonra gözlerimi açtığımda karşılaşmak istediğim görüntü tam olarak bu muydu bilmiyorum ama pikeyi kafama kadar çekip bağırdım.

"Git buradan Görker!" diye bağırıp gözlerimi sıkıca yumdum. O ise bir kahkaha bıraktı ve yatakta zıplamaya devam etti.

"Uyan eriğim!" dedi ve bu sefer de yatakta üç kişi zıplamaya başladılar. Her şeyi geçtim yatak çökecekti ama zıplamaya hala devam ediyorlardı

"Beni rahat bırakın!" diye bıkkınlıkla inledim ama tabiki kimse beni sallamadı.

"Dur bir şarkı söyleyeceğiz sana." Demesiyle sesli bir şekilde nefesimi dışarı verdim.

"Hayır- Lanet olsun..." odayı Serdar Ortaç'ın Dansöz şarkısı doldururken benim gerizekalı arkadaşlarımın hepsi şarkıya eşlik ediyordu. Tamam şarkı benim de ezberimdeydi ama hani aslında hiç dinlemediğiniz ama yanlışlıkla bir şekilde ezberlediğiniz ömür törpüsü şarkılar var ya, onlardandı benim için. Gerçi küçükken bu şarkıyla doğum günümde dans ettiğim bir video vardı ama konumuz bu değil... Bir saniye... Doğum günümde bu şarkıyla dans ettim...

Yatakta hızlıca doğrulup bizimkilere baktığımda hepsi dans ediyordu. Aynı o videodaki gibi. İlk başta yüzüme bir gülümseme yayılsa da iyice ayıldığıma inandığım bir sırada yastığımı kaptığım gibi hepsine vurmaya başladım. Görkerle Defne gülerek yataktan indiler ve odadan çıkmaya başladılar. Defne bir anlığına durup bana sarıldı ve hızla geri çekilip kaçmaya devam etti.

"İyi ki doğdun ömür törpüm." Dedi ve hepsi gülerek odadan çıktılar. Ben ise yüzümdeki aptal bir sırıtmayla öylece kalmıştım. Yavaşça yürüyüp yatağıma oturdum ve gülümsemem yavaş yavaş yüzümden silindi. Çünkü eğer onlar doğum günümü biliyorsa Batı da biliyordu ve PİSliği tutmazsa bugün benim için uğraşacağını biliyordum.

Hızla yataktan kalktım ve Defne'nin gelirken benim için getirdiği pijamları değiştirmeden mutfağa yöneldim. Mutfakla salon birleşik olduğundan Hakan salondaki koltuğa yayılmıştı ve mutfaktaki Rüzgarla laf dalaşına girmişlerdi. Ben ise onlara bakıp sadece göz devirdim ve de mutfağa ilerledim.

Pekala... Karşıma çıkan manzara oldukça... Nefes kesiciydi. Batı'nın mutfakta yemek yapmaktan birkaç tel saçı alnına düşmüş ve nemlenmişti. Ayrıca belinden düşecekmiş gibi duran ama bir o kadar da sağlam duran eşofman ona çok yakışmıştı.

"Sen beni mi süzüyorsun Turuncu?" dedi Batı gülerek patates kızartmalarını bir tabağa alırken. Sadece gözlerimi kaçırdım ve sevgilim olmasına rağmen yüzüm bunu söylediği için kızardı ve anında savunmaya geçtim.

"Seni mi süzeceğim? Hah seni süzeceğime Jensen Ackles'ı süzerim." Dedim ve anında ağzımdan çıkan kelimelerin yanlışlığını fark ettim. Büyük bir hata yapmıştım. Batı beni ya deşecekti ya da Jensen Ackles'ı nerede olursa olsun bulup bıçaklayacaktı. Gerçi Jensen'ın dizide başına gelmeyen kalmıyor ama gerçek hayatta mükemmel bir hayatı olmasının yanı sıra bu Batı tarafından mahvedilebilirdi. Batı'ya güvenemiyorum bu konuda çünkü.

"Umuyorum ki söylediğin kişi bir kızdır..." dedi bana doğru birkaç adım atarken. Bizimkilerin 'sı*tı' veya 'öldü kız' seslerini duymamazlıktan gelmeye çalışarak Batı bana bir adım attıkça geriye adım atmaya başladım.

Jensen ismi kız olamazdı ve o da bunun farkında olmasına rağmen şansını zorluyordu.

"Ş-şey." Dedim sırtım duvarla buluşurken. Geri geri giderken elime bir bütün ekmek almıştım belki Batı salakça bir şey yapar da dalarım diye.

"Demek Jensen Ackles..." dedi dibime girip hafifçe eğilip yüz hizamızı eşitlerken. İstemsizce sesli bir şekilde yutkundum. Keşke söylemeseydim. Acaba kırılmış mıdır? Herhalde Batı, Jensen Ackles'ı ondan daha değerli gördüğümü falan düşünmüyordur. Çünkü Batı cidden hayatımdaki en değerli kişi.

"Şey ben yani..." deyip tüm kelimelerin geri gitmesini izledim. Ah tam bir salaktım.

"Bilgisayarına el koyuyorum." Dedi Batı çok normalmiş gibi. Üstüne gitmeyecektim çünkü kavga etmek istemiyordum. Yine de içime düşen kuşkuyu gidermem gerekti.

"Batı?" Dedim Batı ekmeği keserken. O da 'hı' gibisinden bir ses çıkardı. Salondaki herkes bir dizi izlermişçesine bizi izliyordu. Bakışlarımı salondan çekip tekrar Batı'ya odakladım. Sonra yanına yaklaşıp kollarımı beline dolayıp başımı sırtına yasladım.

"Kırılmadın değil mi?" dedim meraklı bir tonda. Tek bir kelime etmeyince yüzüm asıldı ve ben de başımı hafif sağa ve aşağıya eğip yüzüne baktım. Beni pek sallamıyordu sanırım. Birden tuvalete doğru yürümeye başlasa da inatçıydım ve belini bırakmadım. Arkasından yalpalayarak da olsa yürüyerek onla gittim. Tuvalete girip ellerini yıkarken sonunda beni mutlu eden bir hareket yapıp yüzünü bana döndü.

"Çağla bırak belimi." Şu an Batı resmen dün attığım tribi bana geri çeviriyordu.

"Hayır." Dedim omuz silkerek. O da nefesini bıkkınca verip elini havluya uzattı ve elini kuruladı. Ben de bundan faydalanarak iyice belirginleşen köprücük kemiğine bir öpücük kondurdum. Bedeninin kollarım arasında kasıldığını hissedince gıdıklandığını düşündüm. Hangi salak insan köprücük kemiğinden gıdıklanırdı ki? Bu sefer de omzuna küçük bir öpücük bıraktım. Ardından da boynuna yakın bir kısma.

"Çağla amacın ne?" dedi Batı boğuk sesiyle. Tek kaşımı kaldırarak cevapladım.

"Seni gıdıklayarak güldürmeye çalışmak." Dedim. O da beni kendinden ayırıp tip tip yüzüme bakmaya başladı.

"Emin ol işe yaramıyor." Dedi koyu gözlerini gözlerime dikmiş bir şekilde. Oh... Şimdi anlamıştım. İyi de istemeden yaptım! Ota boka etkilenmesi benim suçum değil. Gerçi benim suçum ama... Herneyse.

"Şey yani ben şey yapayım çıkayım ben şey..." deyip hızla banyodan çıkacaktım ki Batı iki elini belime koyup beni kendine çekti ve sırtım Batı'nın sert göğsüyle buluştu.

"Bence çıkma, ihtiyacım olduğu zamanlarda gitmeni sevmiyorum." Dedi ve saçlarımı sol omzuma aldı. Seslice yutkunup yüzümün tekrar tekrar kızarmasına izin verdim. Çok sıcak olmuştu buralar.

"Ben bir şey yapmadım." Dedim sinirli çıkmasını umduğum sesimle.

"Ya öyle mi? Önce Jensen..." dedi ve kafasını sağ omzuma götürüp dudakların sürttü "Sonra da beni öpüp öylece bırakmak." Dedi gülümseyerek. Gülümsediğini görmemiştim ama dudakları omzuma değdiği için hissetmiştim.

"Ya valla bilerek olmadı." Dedim yutkunarak.

"Benden kurtuluşun yok doğum günü kızı." Dedi ve yüzüme küçük küçük öpücükler bırakmaya başladı. Ben de kolları arasından çaktırmadan sıvışmaya çalışıyordum. Ayak sesleri bu yöne doğru gelince Batı'yı itmeye çalıştım.

"Biri geliyor çekil!" dedim sinirle. Beni dinlemeyip çekilmedi ve adım seslerinin sahibi kapının önünde durdu.

"Biz Batı ellerini yıkıyor herhalde diye masum masum düşünelim, siz gelin sevişin! Terbiyesizler!" dedi Rüzgar bir teyze edasıyla.

"Rüzgar salak salak konuşma." Dedi Batı doladığı kollarını yavaşça gevşetip benden ayrılırken.

"Kahvaltıya gidiyorum ve iki dakikaya gelin, yoksa aşırı açlıktan çıldıracağım." Dedi ve biz bir teyze bakışı daha atıp seri adımlarla uzaklaştı. Ben de güldükten sonra Batı'ya döndüm. Batı'ya döndükten sonra yüzündeki ifadeyi görmeliydiniz. O kadar utandım ki size anlatamam.

"Hadi kahvaltıya." dedim banyodan çıkarken. O da kendini toparlamaya çalışırcasına bana baktı ve gergin bir gülümseme attı.

"Tamam geliyorum." dedi ve ben de  banyodan çıktım.

-.- -.- -.-

Denizin kokusunu iyice içime çekerek yürümeye devam ettim. Kahvaltıdan sonra sahilde yürümeye karar vermiştik. Benim için pasta almışlardı ama Görker üstüne üç kere hapşırınca yiyemeden çöpe atmıştık. Gerçi pastaları zaten sevmezdim.

"Pasta istemediğine emin misin?" dedi Batı belimdeki elini iyice sıkılaştırırken.

"Eminim, zaten doğum günlerini fazla sevmem." Dedim omuz silkerek. Önümüzde yürüyen sarmaş dolaş Defne ver Görker, şakalaşarak yürüyen Hakan ve Rüzgar'a göz attım. Batı gittikten sonra bu kadar neşeli olacaklar mıydı sorusu aklımın her köşesinde her daim yer alıyordu. Yani ben olmayacaktım bu bir kesinlikti. Kesinlikle her gün Skypetan aramaya çalışacaktım ama eninde sonunda babam bilgisayarıma el koyardı. Cidden Batı'yla beraber çok uzak yerlere gitmek ve bir daha dönmek istemiyordum ama Ahmet p*çi yüzünden şimdi ayrılmak zorunda kalıyorduk.

Batı birden durunca anlamazca bakışlarımı ona çevirdim.

"Onları kaybedeceğiz yürüsene." Dememe rağmen beni dinlemeyip gözden kaybolmalarını bekledi. Sonunda gülümseyen yüzünü bana çevirdiğinde tek kaşımı kaldırarak ona baktım.

"Sana küçük bir sürprizim var Turuncu." Dedi gülerek. Kaşlarım şaşkınlıkla havalanırken elimi tutup beni çekiştirmeye başladı. Bugün benim için zaman harcanmamalıydı. Bugün sadece Batı'ya odaklanmalıydık ve böyle bir durumda ilgi çekmek en son istediğim şeydi. Doğum günümün bugüne denk gelmesi aşırı sinir bozucu değildi de neydi.

"Ne sürprizi?" ve bunun gibi daha bir sürü saçma soruyu küçük bir çocuk gibi sıralarken beni dinlemeyip sadece yürüyordu.

"Her şeyin başladığı yere gidiyoruz." Dedi kıkırdayarak. Kıkırdaması kalbimin erimesine sebep olurken aklımda sadece tek bir cümle vardı ve bunun olmaması için dua ediyordum.

"Batı lütfen bana ağda odası deme." Dememle güldü.

"Hayır, benim için her şeyin başladığı ilk yere." Dedi ve sonunda bir çocuk parkının önünde durduk. Bu benim okuldan çıkıp kitap okuduğum parktı. Genelde hep burada takılırdım ama Batı'nın bununla ne alakası olduğunu merak ediyordum ve ayrıca şu anki görüntüyle gözlerim kocaman açılmıştı ve çocuk parkının haline bakıyordum. Bazı yerlere küçük küçük notlar yapıştırılmıştı ve de kumların üstüne turuncu sprey boyayla 'Doğmasaydın ne olurdu bilemiyorum Turuncu' yazılmıştı. Ben şaşkın şaşkın etrafıma bakarken Batı da benim tepkilerimi izliyordu. Batı'nın gitmesine sebep olduğum yetmiyormuş gibi bir de zamanını çalmıştım. Bu sürpriz kesinlikle zamanını almış olmalıydı.

"Sen şaka mısın?" dedim gülerek. O da bana bakarak güldü ve Batı'ya sarılmadan önce salıncağın üzerine yapıştırılmış diğerlerine kıyasla daha büyük notu elime aldım ve okudum. 'Seni ilk burada görmüştüm, kitap okurken. İnan bana o gün bugündür iyi ki o gün parkın olduğu yoldan geçmişim diyorum.' Notu okuduktan sonra yüzüme bir gülümseme yayıldı ve hemen arkamdaki Batı'ya hızlıca sarıldım.

Elimi de saçına daldırıp sarılırken oynamaya başladım. Göz yaşlarım istemsizce akmaya başlamıştı zaten. Böylesine sapık ama mükemmel bir insanı, sevdiğim adamı kaybetmek benim için zor olacaktı. Zaten geç uyandığım için kahvaltıyı geç yapmıştık ve Batı'nın gitmesine az bir vakit kalmıştı. Bu gerçek artık cidden canımı acıtmaya başlamıştı.

"Seni çok seviyorum, aşırı seviyorum, sonsuz seviyorum..." diye sayıklamaya başladım. O da beni sevdiğine dair birkaç şey söylüyordu ama artık dinleyemiyordum çünkü mutlulukla üzüntüm aynı yerdeydi ve kulaklarımı tıkamışlardı. Batı'yı kazandığım için mutluydum ama bugün kaybedecek olduğum için üzgündüm. Bu da beni bir karmaşaya sokmuştu.

"Ve de, pastayı sevmediğini bildiğim için..." dedi ve sarılmamızı kısa bir süre kesip kaydırağın altından bir şey alıp geldi. Sepete yine gülerek bakarken yanıma geldi "Ben de sana çeşit çeşit çikolata aldım." Dedi gülümseyerek.

Sepeti alıp inceledikten sonra yavaşça kumların üzerine bıraktım. Sonra tekrardan Batı'ya sarıldım.

"Her şey için çok teşekkür ederim..." dedim ve dudaklarımdan bir hıçkırık kaçtı "Seni çok seviyorum..." dedim fısıldar bir tonda. O da sarılmadan ayrılıp yüzümü elleri arasına aldı.

"Asıl ben teşekkür ederim..." dedi gülümseyerek "Beni sevdiğin için." Dedi ve parlayan gözlerini gözlerime dikti. Ben de artık hiçbir şeyin umrumda olmadığını fark ederek stresle derin bir nefes aldım ve yakasından tutup kendime çektim, ardından dudaklarımızı buluşturdum...

İki saat sonra

Batı iki eliyle valizlerini çekerken hepimiz sessizce onu takip ediyorduk. Havaalanı kalabalık olmasına rağmen kulaklarım hiçbir sesi duymayacak kadar uğulduyordu. İki saat öncesine kadar hayatımın en güzel anlarını yaşıyorken şimdi çok kötüydüm.

Bilmiyorum daha önce böyle bir his yaşamış mıydım ama sevdiğim adam fiziksel olarak benden koparılıyordu ve ben tek kelime edemiyordum. Üstelik eve döndüğüm zaman babam her şeyime el koyacaktı ve sonsuz bir yalnızlığa mahkum kalacaktım. Bir insanı ıslah etmenin en kötü yöntemi de buydu. Yalnızlıkla baş başa bırakmak. Çünkü o zaman cidden ruhen yalnız kaldığınızı hissederdiniz. Sevmenin hep basit bir şey olduğunu düşünmüştüm ama klasik bir söz var ya 'birini kaybettiğiniz zaman değerini anlarsınız'. Öyle bir şey yoktu. Ben Batı'yı kaybetsem de kaybetmesem de değerini hep biliyordum. Batı'yı kaybetmek bana sadece onu sevdiğimden aslında milyonlarca kat sevdiğimi ve Feride'nin de romanda asıl bunu anlatmak istediğini fark ettirdi...

Batıdan

Kalbim sıkışmaya başlarken sadece yolcuların geçebileceği kısma gelmek üzereydik. Ciddi anlamda birisi başıma çekiçle vuruyormuş ve düşüncelerimi toplayamıyormuş gibi hissediyordum. Çağla'dan ayrılmak her şeyin başından beri hiç aklımda yoktu. Hep onun yanında olacağımı düşünmüştüm.

"Geldik." Sesiyle kendime geldim ve hızla durdum. Karşıdan da Ahmet ve diğerleri geliyordu. En azından onlar gelmeden rahat rahat vedalaşmak adına arkamı döndüm ve herkesin kırmızı olmuş gözlerine baktım. Daha fazla duygusal olmak istemediğimden hemen dibimdeki Defne'ye sarıldım. O da kollarını bana dolayıp biraz durdu.

"Seni özleyeceğim Trabzonlu bela." Deyip geri çekilip saçlarını karıştırdım. O da güldü.

"Ben de seni ego yığını." Dedi ve gözünden akan bir damlayı sildi. Bu sırada hızla Görker'in yanına gittim ve ona sarıldım. O da bana sarıldıktan sonra geri çekilip omuzlarımdan tutup bana baktı.

"Üstümdeki senin baksırın Batı, Supermanliyi almıştım." Dedi gülerek. Ben de bir süre ne kadar mal bir insan olduğunu ama iyi çocuk olduğunu düşündükten sonra sırtına şakadan bir tane vurdum.

"Bana aşık olduğunu düşüneceğim." Dedikten sonra o da güldü ve ardından Hakan'a sarıldım. Ona pek bir şey diyemedim çünkü çok muhabbetimiz olmamıştı. Yine de kime sarılırsam anılarımız aklıma geliyordu.

Ardından gözüm Rüzgar'a kaydı ve ikimiz de aynı anda iki küçük çocuk gibi birbirimize sarılıp gülmeye başladık. Rüzgar okula ilk geldiğimde benle salak gibi arkadaş olmaya çalışmış ve sevgili gibi sahiplenmişti. Annemle babam Antalyada olmadığından ötürü de hem anne hem baba olmaya çalışmıştı. Burada tanıdığım en yakın dostum oydu. Tabi Mertcanla da çok yakındık ama Rüzgar ciddi anlamda başkaydı.

"Seni çok özleyeceğim p*ç." Dedi sırtıma güven verircesine vururken. Ben de ona aynı şekilde vurup karşılık verdim.

"Ben de seni şerefsiz." Dememle güldü ve kısa bir süre daha sarıldıktan sonra ayrıldık ve gözlerim bu vedalaşmanın en zor kısmına kaydı. Gözleri ağlamaktan kızarmış Çağla'ya baktım ve hızlanan kalbimi yavaşlatmak istercesine derin bir nefes aldım. Sonra yanına yavaş adımlarla gidip kollarımı beline doladım ve başını göğsüme yaslamasını sağladım. Çenemi de kafasının üstüne koyduktan sonra saçlarının arasına bir öpücük kondurdum.

"Seni ne kadar özleyeceğimi kelimelere dökemem gülbeşeker." Dedim titrek çıkan sesime engel olamadan.

"Ben konuşamıyorum bile esmer çiyan." Dedi ağlamaktan dolayı boğuklaşan sesiyle. Bu andan ömrüm boyunca nefret edecektim Çağla'dan ayrılışımdan hep nefret edecektim ki Çağla da benden biraz sonra nefret edecekti. Anlaşmanın içinde bulunan o sır bugün açıklanacaktı. Ahmet sırrımı Çağla'ya söyleyecekti ama Çağla işin aslını asla öğrenemeyecekti. Çünkü lanet olası anlaşma böyleydi. Ahmet istediği gibi anlatacak ve ben umutsuzca Çağla'nın bana güvenmesini bekleyecektim.

Biraz geri çekilip yüzüne baktım ve herkesin bize baktığını umursamadan dudaklarımızı birleştirdim. Bu öpücük kısa olabilirdi belki ama hayatımda Çağla'ya verdiğim en güzel öpücüktü. Çünkü içinde kaybetme hissi vardı ve ben aramızda oluşacak mesafeyi bir öpücükle yakınlaştırmaya çalışmıştım. Daha doğrusu bedenen ayrılığın ruhen ayrılık olmadığını kanıtlamak istemiştim.

Çağla'nın dudaklarından ayrıldığımda o da bu öpücüğün farklı olduğunun farkındaydı. Çünkü gözleri kısa bir süre kapalı kalmış ondan sonra açmıştı. Ben de Ahmetler buraya gelmeden önce son cümlemi söyledim.

"Ne olursa olsun bana güveneceğine söz ver Turuncu." Dedim gözlerine yalvarırcasına bakarken. O da sırrı kast ettiğimi anlamış olacak ki hafifçe yutkundu ardındansa tereddüt etmeden cevap verdi.

"Söz PİS'im." Dedi. Tam tekrar konuşacaktım ki araya o iğrenç ses girdi.

"Uçak kalkmak üzere, ayrılmanız bittiyse gidelim artık." Dedi Ahmet ciddi bir tonda. Ben herhalde söyleyeceği şeyi -sırrı- söylemeyi unuttu diye düşünüp gitmeye hazırlanırken Efe'nin bakışları dikkatimi çekti 'ikimiz de aynı çukurdayız.'. Karşımda üç iğrendiğim insan vardı ve ben hepsine bir yumruk atmamak için kendimle savaş veriyordum, onlar bir de bana iğrenç bakışlar atarak işimi zorlaştırıyordu.

"Hadi ama sonsuza kadar bekleyemeyiz." Dedi Burcu bıkkınca. Ona çenem kasılarak baktıktan sonra tam ilerleyecektim ki Ahmet'in sözleri beni durdurdu.

"Ama gitmeden önce..." deyip derin bir nefes aldı "Çağla'nın her şeyi öğrenmesini istemez misin?" dedi yüzündeki sırıtmayla. Ben ise çenemi sıkmaya devam ederek Ahmet'e baktım.

"Zaten gidiyorum, söyleme." Dedim dişlerimin arasından. Beni korkutan söylemesi değildi. Çağla işin aslını benden duysa söylemekte sorun yoktu ama Ahmet işin aslını söylemeden Çağla'ya iletecekti ve sevdiğim kadının ellerimden kayışını izleyecektim.

"Anlaşmayı unutma." Dedi Efe sırıtarak, ama sonra ağzındaki yaralardan biri acımış olacak ki yüzünü buruşturdu.

"Ben Batı'ya güveniyorum, ne söylerseniz söyleyin." Dedi Çağla başını dikleştirerek. Umuyorum Çağla... Umuyorum bana sonsuz güven duyuyorsundur.

"Ne yani?" dedi Ahmet gülerek. "Sana Efe'nin senin üstüne girdiği, masumluğunu alma iddiasına Batıyla girdiğini söylesem bile mi?" dedi Ahmet hiçbir şekilde bana acımadan, ya da Çağla'ya. İşte o zaman bittiğini hissettim. Gerçekleri bilip söyleyememenin verdiği acıyı tahmin dahi edemezsiniz. Ya da Çağla'nın gözündeki umut ışığının bir anda sönüp gözlerinin bana çevrilmesini. Benim de anlaşma gereği susup dimdik yüzüne bakmamı. Umuyorum ki gözlerimdeki 'bana güven' ışığını alıyordur çünkü onu şu an bana güvendirecek başka hiçbir şey yapamazdım.

Bakışlarını Ahmet'e çevirip yüzüne sinir ve acı dolu bir sırıtma yerleştirdi.

"Dediklerin umrumda değil." Dedi ve devam ettirdi "Ben ona güveniyorum." Dedi ve bana kısa ve korkak bir bakış attı. Sözleri beni mutlu etmeliydi değil mi? Ama edemedi. Çünkü gözleri yalan söylüyordu. Bana güveni sarsılmıştı, kırılmıştı. En önemlisi ise bana güvendiğini söyledikten sonra arkasını dönüp ağlayarak çekip gitmişti. Belki bana sarılsaydı güveni ona hissettirebilirdim. Lütfen sadece birkaç gün daha bana güvendiğine inan Turuncu, her şeyi sana anlatacağım. Her şeyi teker teker anlatıp mavi gözlerindeki ışığı tekrar göreceğim çünkü gerçekler sadece bundan ibaret değil. Sadece ne olur bir daha bana güvendiğini söyledikten sonra çekip gitme Turuncum...

İviiiitttt işte küfürler coming... Ama hikayenin başından beri sonu böyle planlamıştım. Bıyık 2 geleceğinden böyle bir son aklımdaydı. Şimdi veda konuşması yapsam mı bilemiyorum çünkü BIYIK 2 gelecek ama yine de Bıyık'a bir veda konuşması yazmalıyım sanırım. Bu kitaba 1K hedefle başlarken sizin sayenizde geldiği konum cidden mükemmel. Siz şirinlerim sayesinde bu şekilde kitap yükseldi ve Popüler Mizah arasına girdi. Sizleri çok seviyorum şirinlerim her zaman yanımda oldunuz. Bıyık 2'de görüşmek üzere. Öpüldünüüüüüzz :3 ^^ :*

Continue Reading

You'll Also Like

2.9K 251 18
"Onlar başka bir boyutta birbirlerine aşık iki ruhtu. Kadın kendini feda etti ve ölüme kucak açıp kendini başka bir boyuta sürgün etti. Orada yeniden...
4.1M 342K 59
Sivri diliyle eleştiri videosu çekip paylaşan Feyza Soysal'ın bu sefer hedefinde; işine karışılmasından hazzetmeyen kalp ve damar cerrahı Merthan Özk...
50.1K 2K 28
bu sefer karışan bebekler bir değil ikiyse ikizler doğum da karıştıysa ? merak ediyorsan ikizlerin eğlenceli mizah dolu maceralarını okumak istiyor...
9K 543 19
Muhafazakâr büyüyen lakin kafasında ki soru işaretleri hasebiyle muhafazakâr yaşayamayan Leyla, Küçüklüğünden itibaren Leyla'yı delilercesine seven v...