Karavan Maceraları

Від BegmAcar

1.2K 36 12

Більше

Karavan Maceraları
25 HAZIRAN
28 HAZIRAN

26 HAZIRAN

114 6 0
Від BegmAcar

Oof be ne gündü ama! Ne kadar yorgun olsam da depresif Arya'dan eskisi-gibi-canlı-hiperaktif-bir-an-olsun-yerinde-duramayan Arya'ya (biliyorum biraz tuhaf bir sıfat oldu, neyse en az seviyede umursamaya calışın!) geri dönüşümü sembolize eden bu elektronik günlüğe yazmaya çalışacağım. Açıkçası yazmak ZORUNDAYIM. Evet, zorundayım çünkü bugün tarihe geçecek nitelikte!

Çok meraklandırmadan sabahla başlayayım. Gecem çok iyi geçmemişti, yattığım saat olan 11'den güneşin doğduğu saat olan 5'e kadar uyuyamamıştım. Yine aynı düşünceler... Kendim hakkında çok da yanılmadığım yargılar... Kendinizi benim yerime koyun anlarsınız. Hikayenin kötü karakteri olmak istemeden sanki biri rolleri belirlemişçesine Rapunzel'de cadı, Batman'deki Joker, Harry Potter'daki Voldemort oluyordum. Halbuki hayatım boyunca hep en doğruyu yapmaya çalıştım. Görüyorsunuz batırdım; çok iyi bir geleceğe (kast ettiğim çok para veya mevki değil, gerçekten istediğim bir meslek ve kendi çabamla kazanacağım bir hayat) sahip olabileceğim bir liseden atıldım ki hikayesini daha sonra anlatmak istiyorum bu kadar kötü kızlık yeter, Bestelerin arkadaş grubuyla takılmaya başladıgımdandır kim bilir kaç kişiyi kırdım, en iyi arkadaşımın sevgilisiyle kırıştırdım. Kendime neden dur diyemedim? Ve biliyorum bunların hepsi benden nefret etmenize yetti. Herkes biraz kızdı bana biliyorum, kimseyi yargılayamam. Ama sadece yoldan sapmış bir gezginim ben.

Şu ana kadar tanıdığım herkesi bir sebepten nefret ettirdiğim için tanıyacaklarımı da nefret ettiririm diye düşünüyordum.

Yanılıyormuşum.

Günüm saat 10'da, okulumda koşturmacayla başladı. Çeşitli başvurular için öğretmenlerimden tavsiye mektupları almalıydım. Gittiğimde sadece Fizik ve Almanca öğretmenlerini bulabildim. Fizikçinin iyi şeyler yazacağından emindim ama Almancacınının beni pek sevdiğini zannetmiyordum, hele ki Beste ile birlikte kadıncağıza yaptıklarımızdan sonra...

Sanırım biraz daha detaylandırmalıyım.

Dersimize girdiği ilk gün bembeyaz, epey de kısa bir etek giymişti. Belki de hatırladığım kadar kısa degildi, kadının bacakları uzun oldugundan öyle görünüyordu bilmiyorum. Beste bunu ilk gördüğünde bana bakıp "Ne zamandan beridir okulda sürtük gibi giyinilmesine izin veriliyor?" dedi. Kadın duymuş gibi gözlerini Beste'ye dikti. Beste ise bunu umursamadan devam etti.

"Izin veriliyorsa ben de jartiyerlerimi giyip geleyim" diyip o alkış bekleyen gülümsemesini takındı.

Ne yapacağımı bilemedim. Ilk önce acıdım kadına çünkü ilk haftasıydı ve kimse ilk haftasında böyle muamele hak etmezdi. Ama sonra Beste'ye istediği şeyi, o alaycı kahkahayı vermeye karar verdim. Sonuçta evet ilk haftasıydı, kendini materyal gibi göstermemeliydi eğer cidden bunu düşünüyorsa.

Güldüm.

Benimle beraber orta sırada bunu duyan herkes güldü. Tam o sırada kadınla göz göze geldik. Dehşete düşmüş bir ifadeyle karşılaştım. Ne yapacağını bilemiyordu, muhtemelen sabah gardırobunun karşısına geçtiğinde de aynı ifade vardı yüzünde. Belki de hayatı boyunca hep doğruyu yapmaya çalıştı ama bir türlü beceremedi.

Bu bir tür telepati olmalıydı, birkaç saniyelik göz göze gelişimiz üzerine hepsini içimde hissetmiştim. O da benim gibi biriydi. Ve konuşup vedalaşmaya değer buldum. Aslına bakılırsa kendimi affettirmem lazımdı.

"Frau Aslantaş?" Yapma ya! Söylenebilecek en son şeydi bu. Okuldan kalma alışkanlıklarımı sürdüremezdim. En azından Bilmemne Hoca demeliydim yani! Sahi adı neydi?

"Okul bitince Fulya oluyor adım" dedi, evet tabi ya Fulya, yüzünde yapmacık değil ama biraz zoraki gülümsemesiyle.

"Haklısınız, alışkanlık işte" dedim ve durakladım. Kadın, sadede gel, der gibi bakıyordu yüzüme. Eveet, geliyorum: "Biliyorsunuz, mezun oldum ve okuldan ayrılıyorum. Bu süre içerisinde üzerimde emeği bulunan eski öğretmenlerimle de vedalaşmak istedim." dedim büyük ciddiyetle.

"Üzerinde emeğim bulunduğunu mu düşünüyorsun yani?" Yüz ifadesine bakılırsa cümledeki tek eksik "Bırak allassen"di.

"Evet, evet tabi. Bakın, en başında bizden..yani benden nefret ettirecek davranışlarda bulunduğumun farkındayım. Hele ilk günlerinizde.." dedim ve sustum. Gülümsüyordu. Ben de gülümsedim. "..çok çektirdik farkındayım. Sadece affedin olur mu? Çünkü gerçekten mesleğinizde başarılısınız. Kıymetinizi bilmeseler de."

Bir süre gözlerimin içine baktı. Belli ki bunları neden söylediğimi, ya da daha mühimi neden şimdi söylediğimi merak ediyordu. "Biliyor musun Arya," diyerek başladı ve sandalyesini bana yaklaştırdı. " Senin masumiyetinden hiçbir zaman şüphe etmedim. Sen de yanlış arkadaş kurbanı olanlardansın."

Bir gülümsemeyle yetindim. Beste'nin yanlış arkadaş olduğunu asla düşünmemiştim. Değildi zaten. Biraz narsist bir tipti evet, muzurdu çılgındı evet ama yanlış arkadaş değildi.

Buna kafa yoruyordum ki rehberlik servisinin cam duvarlarından bakarken birini seçtim. Emin değildim ama bu kıvırcık, benim şu "tek dostum" olan kıvırcık mıydı? Hayır hayır inanmıyorum, bir daha göremeyeceğimi düşünüyordum onu.

Biraz daha yakınlaştım. Evet oydu. Üzerinde bir heavy metal grubunun tişörtü vardı ama arkadan seçemiyordum.

Çıkmasını bekledim ve yaklaşık 15 dakika sonra çıkıp "Bir daha görmem seni sanmıştım." dedi sırıtarak.

"Ah hayır, evinden buraya kadar takip ettim seni. Görüşmeyeceğimizi düşünmen büyük hata!" dedim.

Bir an gözlerini kısıp "Bu gerçek mi?" bakışı attı ama sonra gülümsedi.

Konuşmayı sevmiyordu belki ama onu terk etmeyecektim.

"Eee bugün ne yapıyorsun?" diye sordum.

"Bilmem takılırız arkadaşlarla diye düşünüyordum" dedi. Gelmeye istekli olduğumu çaktırmamaya çalıştım. Böyle bir şey yaparak tehlikeye de giriyordum sonuçta gelmemi istemeyebilirdi veya sormak aklına gelmeyebilirdi.

Korktuğum başıma geldi. Hiçbir şey sormadı 3. kattan zemin kata indiğimiz süre boyunca. Sonra da "Sigara içer misin?" diye sordu. Ahh!

"Ara sıra" dedim ama belli ki sorduğu soru bu cevabı almaya yönelik değildi. "Ama şimdi içebilirim." dedim.

Dışarı çıktık. Okulun arka bahçesinde tam da onu sigara içerken hatırladığım yere götürdü beni. Sağlam bir yerdi. Okul pencereleriyle arasında sık ağaçlar vardı ve bu, okul yetkilileri tarafından görülmeyi imkansızlaştırıyordu. Ayrıca Istanbul'un yaz sıcağına karşın ağaçlar sayesinde gölgelikti ve esiyordu.

Sigaradan ilk nefesi aldım ve sigara içmeye çalıştığım öbür iki sefer geldi aklıma. Evet iyiydi hoştu ama öksürmeden duramazdım ki ben.

"Mezuniyet gecesi sarhoş kafayla epey yararlı işler yapmışız." dedim neşeyle.

Gözleri parladı ve nasıl devam edeceğimi merak eder gibi güldü. Buna dışarı nefes vererek gülme deriz ve ne zaman biri bu şekilde gülmeye kalksa anlayın ki cümlenin sonunu merak ediyordur.

"Barınak meselesinden bahsediyorum." diye ekledim ben de gülmesine karşılık.

"Aslında oralar aklımda benim," dedi. Ben alaycı bir şekilde kaşımı kaldırdım. "yani kısmen."

"Cidden iyiydi yalnız, 9.sınıftandır böyle gerçekten oturup içtiğimi hatırlamıyorum."

Çünkü içmedim, çünkü 9.sınıf hayatımda bir hataydı.

"Ahh haklısın baya kör kütük sarhoş olduk bir kısmı hatırlamıyorum bile." Demek o da hatırlamıyordu.

"Iyi ettik ya, uzun zamandır dostum olarak gördüğüm kimseyle konuşmamıştım." Psikoloğum hariç, onu da gayet dostum olarak görürüm yani.

Yüzüme baktı. Dikkatlice baktı bu sefer. "Dertlisin sen dostum. Yeni insanlarla tanışman, yeni çevreler edinmen lazım."

"Evet." Gözlerimi kaçırdım "Farkındayım."

"Neden benimle gelmiyorsun bugün? Arkadaşlarımla tanışırsın."

Beklediğim teklif! Bitanesin Bartu, beni ancak bu sevindirebilirdi!

Tabi bu kadarını yansıtmadım.

"Tabi, neden olmasın? Boşum da zaten bugün." Doğrusunu istersen, her gün boşum.

Okuldan çıkıp otobüse bindik. Indiğimiz yerin hemen karşısında, yanından geçsem bile asla dönüp bakmayacağım türden harabe ve gürültülü bir mekanın kapısından girdik. Iron Maiden çalıyordu sanırım, hangi şarkı anlayamadım ama kulağım yanılmazdı.

Içeride bir grup tuhaf insanın yanından geçtik. Uyuşturucu taciri tipli adamlar, her tarafında piercing olan kadınlar...Böyle insanlarla takılıyor demek, diye düşünmeden edemedim.

En sonunda mekanın arka taraflarına doğru bir masada durduk. Siyah ipli korse giymiş bir kız, yanında yüzü biraz uzun da olsa hoş bir çocuk, onların karşısında da yüzü uzun olan çocuğa çok benzeyen ama yüzü uzun olmayan -spoiler- günün sonunda baya hoşlanacağım çocuk oturuyordu.

Yüzü uzun çocuk hemen atladı. "Yeni sevgilini mi getirdin tanıştırmaya?" dedi. Kız gülümsedi. Bense ani bir savunma mekanizmasıyla "Yoo, hayır hayır" dedim. Bartu dönüp "Sefa, rica ediyorum bir kere de dur." dedi çocuğa, yani Sefa'ya ve içini çekti.

Kız bana gülümseyip "Büşra." dedi ve elini uzattı. Ben de "Arya." dedim elini sıkarken.

Sonra Bartu devraldı sözü "Bu Sefa, karşısındaki de Çetin. Ikisi kardeş" dedi.

Sefa'nın elini sıktım.

Sonra Çetin'e tekrar baktığımda, daha doğrusu göz göze geldiğimizde içimde bir kıpırtı hissettim. Ilk görüşte aşk falan değil. Aslında aşk bile sayılmaz hala. Sadece çocuğun konuşmasından, tarzından ve sanırım bronzluğundan etkilendim biraz.

Sonrasında sohbet içerisinde anladığım kadarıyla Büşra bizimle yaşıt, sevimli bir metalhead'di. Kardeşler ise birbirlerine taban tabana zıt karakterlere sahiplerdi. Sefa rahat ve komik bir çocuktu. Biraz salak olduğunu düşündüm ama yine de sevdim. Çetin ise ne konuştuğunu bilen, olgun bir karakterdi. Bu kadar farklı olmalarını aralarındaki 2 yaş farkına bağladım.

Bilmiyorum. Sanırım beni sevdiler. Ben de ortamlarına hemen alıştım. Kim bilir biraz daha samimi oldukça belki karavan fikrimden bile bahsederim? Şu an belki de tek dostlarım onlar çünkü.

Bu arada, Bartu'nun numarasını aldım. Ve bu sefer sutyenime değil telefonuma yazdım. Ahh ne utanç verici bir rüyaydı!

Öbürlerinin de numarasını aldım, özellikle Çetin'in! Yalnız arayabilecegimden emin degilim. Keşke bir cesaret kırıntısı göstersem de...

Продовжити читання