BULANIK SU

By gzmdmrll

171K 7.8K 407

Gözleriyle yanında ki güzelliği süzdü. Görmeyeli daha da bir güzelleşmişti. Açık olan ten rengi daha bir açıl... More

Tanıtım
Bulanık Su Dalgası; "1"
Bulanık Su Dalgası; "2"
Bulanık Su Dalgası; "3"
Bulanık Su Dalgası; "4"
Bulanık Su Dalgası; "5"
Bulanık Su Dalgası; "6"
Bulanık Su Dalgası; "8"
Bulanık Su Dalgası; "9"
Bulanık Su Dalgası; "10"
Bulanık Su'dan Bir Damla..
Bulanık Su Dalgası; "11"
Bulanık Su Dalgası; "12"
Bulanık Su Dalgası; "13"
Bulanık Su'dan Bir Damla..
Bulanık Su Dalgası; "14"
Bulanık Su Dalgası; "15"
Bulanık Su'dan Bir Damla..
Bulanık Su Dalgası; "16"
Bulanık Su Dalgası; "17"
Bulanık Su Dalgası; "18"
Bulanık Su Dalgası; "19"
Bulanık Su Dalgası; "20"
Bulanık Su Dalgası; "21"
Bulanık Su Dalgası; "22"
Bulanık Su'dan Bir Damla..
Bulanık Su Dalgası; "23"
Bulanık Su Dalgası;"24"
Bulanık Su'dan Bir Damla..
Bulanık Su Dalgası; "25"
Bulanık Su'dan Bir Damla..
Bulanık Su Dalgası; "26"
Bulanık Su Dalgası; "27"
Bulanık Su'dan Bir Damla..
Bulanık Su Dalgası; "28"
Bulanık Su Dalgası; "29"
Bulanık Su Dalgası; "30"
Bulanık Su Dalgası; "31"
Bulanık Su Dalgası; "32"
Bulanık Su Dalgası;"33"
Bulanık Su Dalgası;"34"
Bulanık Su Dalgası; "35"
Bulanık Su Dalgası;"36"
Bulanık Su Dalgası; "37"
Bulanık Su Dalgası; "38"
Bulanık Su Dalgası; "39" SEZON FİNALİ

Bulanık Su Dalgası; "7"

6.1K 390 29
By gzmdmrll


Bölüm Şarkısı; "Duman/Elleri Ellerime"

Çaresizliğin tüm bedeninde kol gezdiği bir andaydı Zila Hanım, yerde boylu boyunca yatan yüzü soluk adama bakıp keskin iç çekip dolan gözlerini akıttı. Çaresizdi, ne yapacağını bilemiyordu, beyni işlevini kaybetmiş bir şekilde Mirza'yı izliyordu. Hastaneye gidemeyeceğini söylemesi onu meraklandırıyor, meraklandırmanın üzerine birde ağır korku yaşamasına neden oluyordu. Kısa sürede benimsediği bu kanı kaynayan genç adamı kaybetmek istemediğini hissetti. İki yıl evvel trafik kazasında kaybettiği oğlu ve eşinden sonra, evine trafik kazası geçirip gelen bu adamı kendisine gönderilmiş sabır hediyesi olarak düşünüyordu. Trafik kazası, ondan ailesini almıştı, ama sabır hediyesini alamayacaktı.
Çöktü yerden hızla kalkıp telefonunu aldı, 112'yi arayıp evinin adresini vererek ambulansı çağırdı. Tekrar Mirzanın yanına çöküp, nabzını kontrol etti, çok zayıf atması panik hücrelerini şaha kaldırdı, genç adamın elini alıp öptü.

"Oğlum, oğlum dayan, dayan oğlum"

Gözyaşlarını yanaklarından boynuna yol alırken, mahallede ambulansın siren sesleri duyuldu. Kalkıp kapıya koştu, kapıyı açıp sedyeyle içeri girenlere yol açtı. İçinden oğlu gibi benimsediği adama birşey olmasın diye dualar ediyordu. Mirza sedyenin üzerinde evden çıkarılıp, ambulansa bindirildi. Ardından Zila hanım ambulansa binince, hastaneye doğru yol alındı.

Yattığı yerden gözlerini sızılar içinde açan Mirza, etrafına göz gezdirince bir hastane odasında olduğunu anlayınca, elini sert bir şekilde alnına vurdu.
"Kahretsin, kahretsin!"
Hayıflanmaları eşliğinde, kolunda ki serumu hızla çekip, hastane yatağından kalktı. Üzerinde hala kendi pantolonu vardı, fakat tshirtü kayıptı, odada kısa bir göz gezdirip tek koltuğun üzerinde duran koyu yeşil sade tshirtünü alıp kafasından geçirdi. Onlar gelmeden burdan gitmek istiyordu, ve tabi Zila hanımada bunun hesabını soracaktı.
Odadan çıktığı an, koridorda konuşan Zila hanım ve başhekim Buğra beyin gözleri ona döndü. Ani şaşkınlığı üzerlerinden atıp, Mirzaya doğru yürüdüler.
"Mirza bey, ne yapıyorsunuz? Lütfen odanıza geçin, dinlenmeniz gerekiyor."
Tepkiyi ilk gösteren Buğra beydi fakat Zila hanımın tepkiside gecikmemişti.
"Oğlum, nereye gidiyorsun?! Dinlenmenin gerekiyor."
Mirza gözlerini ikisininde üstünde hafif gezdirip,
"Benim burda olduğumu birine haber verdiniz mi?"
İkisininde gözlerini kaçırdığını görünce,
"Anlaşıldı, gitmem gerek, onları görmek istemiyorum. Size sormuyorum, kesinlikle cevap veya itiraz istemiyorum. "
Gözlerini Zila hanıma çevirip, ellerini tuttu.
"Üzülme, ben iyiyim. Sana uğrayacağım, ve bu konuyuda konuşacağız."
Son sözlerinide söyleyip hastanenin kapısına doğru yürümeye başladı.
Yusuf, son hızla kullandığı arabayı en sonunda, hastanenin kapısına park edip, üçü birden hızla aşağı inerek hastane kapısına doğru koşmaya başladılar.
Mirza, içeriden dışarıya koşarak ilerliyordu, Milen ise dışardan içeriye doğru hızla koşuyordu. Kimseye bakmadan, biri aşkından kaçıyordu, bir aşkına koşuyordu.

Mir, tam kapıya ulaşınca bir bedenin hızla göğsüne çarpmasıyla sarsıldı ve karşısında ki insanı düşmemesi için kollarından sıkıca tutup, göğsünün hasarından dolayı sızlaması nedeniyle yüzünü buruşturup kafasını göğsüne eğdi, ona çarpan kişinin yüzüne hâlâ bakmamıştı.
Milen, hemen girişte heyecanınında etkisiyle ayaklarına dolanıp, karşısında gelen kişinin göğsüne çarptı, düşeceği anda koluna dokunulan ellerle dengesini kurmaya çalıştı, kafasını kaldırıp özür dileyeceği anda, karşısında kide kafasını ağır ağır kaldırıyordu.

İşte o an, iki aşığın gözlerinin birbirine depolandığı andı. İki kalbin birbirine çarparak attığı, tüm dünyanın saygıyla eğildiği andı. Bütün yıldızların gökyüzünü terk edip onların kalbine aktığı, bir annenin bebeğini ilk hissettiği andı. Mucizevi bir andı, koyu yeşilin, kahverengiye karışıp yeni bir doğa oluşturduğu andı..
Birbirlerine ilk dokundukları andı, vücud ısılarını keşfettikleri andı. İkisininde avuç içleri yanıyor, ikisininde gözlerinden alev fışkırıyordu. Aşktı bu, aşkın en saf en temiz haliydi. Duru bir şekilde sevmiş iki kalbin miladını ilan ettiği, gökyüzünün ikiye ayrılıp yeryüzüne huzur tohumları serptiği andı. İkisininde gözlerinden süzülen aşkları, etraflarını sarmış duygu yükünü ikisininde omzuna koymuştu. Mirza, omuzlarında tuttuğu elini hafifçe aşağı indirip kollarını bıraktı, fakat Milen hâlâ aynı şekilde göğsüne tutunduğu ellerini bırakmıyordu.
Bırakamıyordu.

Avuç içlerinde sevdiği adamın kalp atışlarını hissederken bırakmak, Mirza yokken kendine verdiği sözleri yutup, gururunun göğsünü kabartacaktı, bunu yapmak istemedi.

Mirza, Milen'in göğsündeki elleriyle ne kadar mantıklı hareket edemesede, gözlerinin içine bakan koyu yeşil gözlerin neden bu kadar derinleştiğini neden bu kadar ışıklı olduğunu anlamaya çalışıyordu.
Dünya durmuş gibi, etraf bulanıklaşmıştı. Sadece onlar vardı, ve onların bulanıklıkta saklamak istedikleri aşkları.
Onlar gibi, onları izleyen Yusuf ve Kübrada şaşkındı. Bir ara Yusuf'un Mirzaya ilerlemesi, Kübra tarafından durdurulmuştu. Bu anı bozmak istemiyorlardı.

Mirza, Milenin ellerini çekmek için bileklerini tuttu, ve yavaş yavaş kendinden uzaklaştırıp boşluğa bıraktı. Milen kendini yüksek bir yerden düşmüş gibi, nefesiz hissederken bir itirazda bulunamadı. Oysa ki hiç bırakmak istememişti.
Yusuf, daha fazla dayanamayacağını anlayıp Mirzanın omzuna elini koyup, sarıldığı anda Mirzanın onu eliyle itekleyerek durdurması bedeninin kaskatı kesilmesine neden olmuştu.

Bu hareket süre gelen sessiz cümlelerin, içlerinde ki acı çığlığını dışa vurmasına sebep olmuştu.

"Kardeşim?"
Yusufun sesi çatallıydı, boğazından yırtılırcasına çıkmıştı. Genzini temizleyip, gözlerini Mirzanın kahvelerine dikti. Mirza ise gözünü kırpmadan, Milenin koyu yeşillerine bakıyordu.

"Ben senin kardeşin değilim."
Sesi keskin ve hırçındı. Gözlerinin önüne gelen anılar, kandırılmışlığın, ve aldatılmışlığın kızgınlığı yüklüydü.

Milen, sevdiği adamın sesini günler sonra duymanın ve o muhteşem tınının kulağına dolmasının etkisi ile gözlerini sıkıca yumdu. Özlemin kokusu buram buram burnuna doluyordu, onu karşısında görmek, ve iyi olduğunu bilmek yeni doğan bir bebek günahsızlığı yaratıyordu içinde, hayat ondan ibaretmiş gibi, her yanının onunla dolup taşımasını istiyordu.
Gözlerini açıp tekrar ona baktığında, hâlâ aynı şekilde onu izlediğini gördü. Arada ki tek fark, farkedilmeyecek derece çatılan siyah biçimli kaşlarıydı.
İçinde ki aşkın yoğun bir şekilde, kalbine odaklanması, el, ense, ve diz kapak içlerinde terleme yapıyordu. Milen, garip bir kızdı, heyecanlanınca titremez terler, yorulunca terlemez titrerdi. Onu, o yapanda bu değişik özellikleriydi.

"Ne?"
Yusufun sırf acıya bulanmış, kesik sesi duygularını tüm çıplaklığıyla ortaya sermişti. Kübra şaşkın bir şekilde, Mirzanın tepkilerini izlerken hafıza kayıplığı yaşıyor olabileceğini düşündü. Yusuf'a destek olma adına, yanına gidip ellerini avucuna aldı.

"Sakin ol aşkım. Hafıza kayıplığı yaşıyor olabilir.. "
Kübranın söylediği ortamda bomba etkisi yaratırken, Yusuf gözlerini açıp Mirzaya baktı, Milen elini ağzına götürüp şaşkınlık nidasını ağzından kaçırdı. Mirza ise az önce Kübra'nın Yusuf'a 'aşkım' demesinde takılıp kalmıştı.
Karmaşık duygu seli, her birinin yüzüne çarpa çarpa ortamı geriyorken, Milen ve Yusuf gözlerinde gizleyemedikleri saf endişeyle Mirzaya bakıyorlardı. Mirza ise duyduklarının gerçekliğini, Kübranın yüzünde anlamak istercesine ona bakıyordu. Yusuf, yumruklarını sıkıp yanan gözlerini hızla kırpıştırdı. Abisinin, geçmişini, onu, yaşadıklarını hatırlamıyor oluşu bile bedeninde ki tüm kanı çekiyordu.

"Na-nasıl? Ne hafıza kaybı ya, ne demek hafıza kaybı!"

Ses tellerini titretircesine bağırışı, hastanenin boş duvarlarına çarpıp tekrar ortama ulaşınca bir kaç kişinin dönüp onlara bakmasına, Milen ve Kübranın irkilmesine neden olmuştu. Mirza, duyduklarının şoku ve kafasında tartma çalışması nedeniyle Yusuf'un bağırmasına göz devirmekle yetinmişti. Hafızasını kaybetmemişti, herşeyi dün gibi hatırlıyorken, olayın bir yerinde bir pürüz olduğunu, Kübranın kullandığı kelimeyle anlamış, ama nasıl bir pürüz olduğunu kavrayamamış, yada düşünemiyordu. Milen'in, Yusuf'un arkadaşı veya akrabası olma ihtimali aklına gelmiyordu. Sevdasının esiri altındaki öfke hissi gözlerinin önüne siyah bir perde çekmiş, mantığının yüzüne kezzap fırlatmıştı. Hissettiği tek his, acıydı. Sıcak bir acı, yakıcı acı.
Omuzlarına dokunan ellerle irkilip, Yusuf'a baktı.

"Abi, benim Yusuf" gelen ağlama hissiyle çatallaşan sesini düzeltmek adına yutkunup devam etti.
"Unutmadım de yalvarırım, tanıyorum seni de kurban olayım, biliyorum de, sen benim işe yaramaz kardeşimsin de! Abi.."
Tutmaya çalıştığı gözyaşlarından biri yanağından süzülünce kafasını yukarı kaldırıp, derin nefesler almaya çalıştı. Boynunda ki damarlar belli olurken, Mirzanın omuzunda ki ellerini sıkıyordu.
'Ağlamamalıyım' dedi içinden, 'Abim kızar' iç çekerek iç savaşına devam etti, 'Kızar, kızar da neden tepki vermiyor, neden kızmıyor' dedi, Mirzanın ifadesiz gözlerine bakarak, son bir cümle geçti içinden 'Tanımıyor beni, unutmuş, yoksa kızardı' baktığı gözlerin ifadesizliği sürerken "Abi.." dedi çaresizlikle, gözlerini yumdu, bıraktı tüm düşüncelerini gözlerinden.
Mirza, Yusuf'un ağladığını görünce kaşlarını çattı, bilmediği birşeyler vardı ama ne olduğunu anlayamıyordu. Kübranın, Yusuf'a aşkım demesi, Yusuf'un kendisine ihanet edip, hâlâ nasıl karşısında böyle davranabildiğini, kafası kazan olmuş bunları tartarken, Milen ve Kübra Yusuf'a sarıldılar, Yusuf bütün herşeyini kaybetmişçesine, sessiz ama bir o kadarda derin ağlıyordu. Erkekler ağlamaz tezini çürütüp, ayaklar altında çiğnecek derecede ağlıyordu.
Büyüdüğü yetimhanede ki, sırtını dayadığı adamın, artık onu hiç birşeyi olarak gördüğünü düşünüyordu. Baba gibi korumacı, aile gibi güven vericiydi Mirza onun için, fakat atladığı birşey vardı 'hafıza kaybı' sadece Kübranın öne sürdüğü bir ihtimaldi. Resmi olarak onaylanmamıştı, ama velakin Mirzanın tepkileri bir nevi onaylamaydı onun için.
Mirza tepkisizliğini ve ifadesizliğini koruyarak bakıyordu önünde ki sahneye, Milen'in Yusuf'a sarılışı, kafasına omzuna koyup ağır ağır iç çekmesi bıçak gibi saplanıyordu göğsüne, küçük narin eli Yusufun sırtını destek verircesine ovarken, içinde ki acı ve aldatılmışlık hissi keskin bir tatlar genzini yakıyordu. Karşısında ki meleğe bakarak, yutkunmaya çalıştı, ne kadar kabul etmesede kızgınlığını ağır bastığı bedeninde özlemin kırıntıları hatta parçalarıda vardı. Tepkisizlikten, sıyrılıp hastaneyi terk edip günlerdir gitmediği evine gidip derin bir uyku çekmek istedi, herşeyi bir yana itip uyuyarak unutmak istedi.
Yerinden hareket edip, çıkışa ilerleyecekken aşık olduğu kadınının naif sesi doldurdu kulaklarını, bir iki defa kulaklarına ulaşan ama hiç bir zaman bu kadar net duymadığını fark etti. Çatallıydı sesi, boğazını sıkan birşey varmış gibi boğuk, ağlamaya hazır şekilde titrek. Ağzından çıkan kelimeler, Mirzanın içinde binlerce düşünceyi, binlerce hissi bir arada geçirmişti. Hüznü, mutluluğu, kızgınlığı, öfkeyi, kafa karışıklığını, ruh ağırlığını, iç muhasebeyi, özlemi, sevdayı, ve sayılamayacak bir çok şeyi, herşeyi.
Sözleri basit dört kelimeden oluşan bir cümleyken, Mirza için herşeyi çözümleyecek ve kapalı kapıları aralayacak hatta sonuna kadar açacak bir cümleydi. Duyduğu cümle onun için büyük umutlar taşıyan, hayallerini gerçekleştirecek, gökyüzüne güneş olacak bir cümleydi. Normal bir cümleydi fakat içinde barındırdığı anlam çok derindi. Mirza o anlamıda, o derinliğide kelimeler ağzından süzülür süzülmez anlamıştı. Herşeyi çözümleyen cümle, Mirzanın iç rahatlığıydı, kördüğümünün açılışıydı. Düşüncelerinin ve düşündüklerinin bitiş çizgisiydi.
Dört kelimelik cümle, Mirzaya dünyaları vermişti.

"Ağlama abi.. Benide hatırlamıyor."

Durduğu yerde kulaklarına ulaşan bu cümle, yaşanılacakların üzerinde kocaman bir etkisi vardı. Dudaklarının yana kıvrılmasına engel olamayıp, gülümsedi. Gülüşünün, temel ve ana maddesi 'Milen, Yusuf'a abi dedi, demek ki onun kardeşi, iyide Yusufun kardeşi yok ki, o zaman arkadaşı ama kardeşi olarak görüyor, her neyse sonuçta sevgilisi değil, kardeşi. Kardeşi' bu akıştan ilerleyen düşünceleriydi. Kafasını hafif sallayıp, birşeyleri düzeltmesi gerektiğini farketti, gözleri tekrar birbirine sarılmış üçlüyü bulunca, Yusufun hâlâ ağlamaya devam ettiğini gördü. Az öncekine göre şimdiki etki çok farklıydı, şimdi onun yanlış yapmadığını, onun herşeyi anlamadan dinlemeden yanlış anladığını farketti. Bu durumu onlara anlatmayacaktı, ama az önceki tepkisini nasıl düzelteceğinide bilemedi. Sıkıntılı bir nefes verip, onlara yaklaştı.

"Yusuf?"

Sesi aynı anda yaşadığı bütün hislerin etkisi nedeniyle çatallıydı. Sesini duyan üçlü birbirinden ayrılıp ona baktı, Yusufun gözleri ağlamaktan kızarmıştı. Kendisine bakan üç çift gözün ağırlığını üzerinde hissedip, onu böylesine seven, böylesine merak eden insanları üzdüğü için kendinden nefret etti. Kafasını yukarı kaldırıp, adem elmasını hareket ettirerek derince yutkundu. Gözlerini Yusuf'a çevirip, elini omzuna koydu. Bu tepkiye şaşıran Yusuf, sonrasında büyük bir darbe gelmesinden korkarak, dolu gözlerle abisine baktı.

"Ben sana ağlamak yok!, ne olursa olsun, neyi kaybedersen kaybet, ağlamak yok dememişmiydim?"

Yusuf, duyduğu kelimeler ve sıcak ses tonunu duyarduymaz, "Abi sen.." diye başladığı cümlenin kesilip, Mirzanın, "Evet aslanım ben, seni unuturmuyum?" diye devam ettirmesi, herkesin suratında geniş bir gülümsemeye neden olmuştu.
Yusuf kafasını iki yana hızla sallayıp, "Unutmazsın!" dedi.
"Ağlamak yok, sil şu gözlerini sinirimi bozuyorsun!" Mirzanın sert sesiyle, gözlerini silip derin bir çekip kollarının arasına sığındı Yusuf, küçük bir erkek çocuğundan farksız bir şekilde belini sıkıca sardı.
"Abi, Abi'm geberdim korkudan, sende gittin diye, tek kaldım diye, öldüm abim"
Mirza omzunu sıvazladığı kardeşini daha çok kendine çekip, "Tek kalsan bile ağlamak yok! Ağlamayacaksın!"
Yusuf, burnunu Mirzanın yeşil tshirtüne silip, "Tamam, ağlamak yok" dedi ağlamanın etkisini ses tellerinde yansıtırken, "Hiç değişmez misin sen? Şu burnunu silecek başka birşey bulamıyor musun sıpa?" diyip kendiyle beraber herkesi güldürmüştü Mirza, o an gözü Milene kaymış onun derin bakışlarına, şaheser gülüşüne takılıp kalmıştı, gülüşünü toparlayıp, hafif bir tebessüm sunmuştu yağmur saçlı kadınına, yağmur saçlı kadın bu tebessümün etkisiyle kanatlanıp uçmuştu kimselerin bilmediği harikalar diyarına.

**

"Rahat mısın abi? Doğrul şu yastığıda yerleştiriyim beline. "
Hastanede geçen büyük kavuşmadan sonra gençler Yusuf'un evine gelmiş, kızlar mutfakta yiyecek birşeyler hazırlarken, Yusuf, Mirzanın kaza sonrası aldığı hasarlarını öğrendikten sonra dinlenmesi için, rahatını sağlamaya çalışıyordu.
"Bırak oğlum, tamam rahat böyle birşey yok zaten iyiyim, düzeldim."
Mirza ne kadar itirazda bulunuyorsa, Yusuf o kadar ısrar ediyordu. Sonunda pes edip, karşısına oturdu. Elini, Mirzanın uzattığı bacağına koyup, "Şükürler olsun be abi, seni bu kaç günün ardından karşımda böyle gördüm ya, şükürler olsun. " Mirza, Yusufun elinin üzerine elini koyduktan sonra, kafasını salladı.
"Eyvallah kardeşim, bu arada hastanede seni itmem içinde kusuruma bakma, anlarsın işte O'nu karşımda görünce, kafa karışıklığının esirindeydim. " dedi kafasını mahçup bir şekilde sallayıp, tebessüm etti.
Yusuf, kafasını mutfağın kapısına çevirip, etrafı kolaçan etti. Kimsenin gelmeyeceğine emin olduğunu sanıp, fakat o anda içeri giren kızları farketmeyip Mirza'ya herşeyi anlatmaya başladı.
"O, Milen Akay" dedi hafif gülümseyerek, o an içeriye adım atan Milen, ismini duyar duymaz Kübrayı geri itip kapının kenarına saklandı, Kübranın "Ne oluyor?" demesiyle elini dudaklarına götürüp, sus işareti yaptı. Kapıya hafif eğilip konuşmaları dinlemeye başladı.
Mirza, kapının çaprazında olduğundan, ve Yusufun sevdiği kadını anlatacağını anladığından o hareketliliği fark edememişti. Sorgulayıcı ve aşırı heyecanlı bir şekilde gözlerini, gözlerine dikti. Yusuf derin bir nefes alıp devam etti.
"Kuzenim, teyzemin kızı. Hani beni yetimhaneye bırakan teyzem vardı, işte onun kızı. Ama ona hiç benzemeyen, melek ruhlu biri, kızkardeşim, canımdan bir parçam gibi. Sana hiç söylemedim biliyorum, ama bunu o istedi. Benim senin kuzenim olduğunu kimseye söyleme dedi. Bende saygı duymak zorundaydım, öylede yaptım. Milen, küçükken geceleri uyuyamazdı, ben uyurdum yanında teyzem hep kızardı bana 'kızımdan uzak dur, onu kendine benzetmene izin vermem' diye bağırırdı. Sana hep sorardım ya yetihamedeyken, ben kötü biri miyim? diye işte sebebi bundandı. Ama Milen, annesine inat her durumda yanıma gelir o küçük kollarını boynuma dolardı. Bana sabır olurdu. Ona zaafım var abi benim, üzülmesine, kırılmasına dayanamam. Bir nevide bundan söylemedim sana, senin ona olan hislerini biliyorum çünkü, hatta histen öte aşkını."

Yusuf hafif gülümserken, Mirza şaşkınlıkla onu dinliyordu son cümleyle beraber kafasını eğip gülümsedi. Milen ise duyduklarıyla ve Mirzanın tepkisiyle dolu dolu olan gözlerinden gözyaşlarını serbet bıraktı.

"Kızma ama, test etmek istedim seni onu ne kadar sevdiğini görmek istedim. Abilik yapmak istedim işte senin gibi, abi olmak istedim. Görmekle kalmayıp, hissettim ona olan aşkının güçlülüğünü, içim rahat etti. Tamam dedim, tamam yani bundan öte sevmek olmaz dedim. Karar vermiştim onu sana söylemeye, hatta o gece söyleyecektim, çıkıp karşına sevdiğin kadın benim kardeşim diyecektim, o zamana kadar söylemediğim için özür dileyecektim. Ama işte.. Geç kaldım, elime yüzüme bulaştırdım. "
O anları hatırlayıp acı bir gülümseme yayıldı yüzüne Yusufun,
"Bir abi bile olamadım" dedi. Mirza elini omzuna koyup sıvazladı destek olurcasına,
"Geçtim mi bari testi?" dedi konuyu dağıtıp, yüzünü güldürebilmek adına muzipçe. Yaptığı farklı yönlere gitmesine meal vermişti. Fakat ince düşünceside derinden etkilemişti.
"Geçmez misin? Dünyada ki bütün pekiyileri alıpta geçtin hemde" Yusuf muzipliği sürdürerek kocaman gülümsedi. Böyle bir karşılama beklemiyordu, ama beklediğinde de kızmak, bağırmak yoktu. Mirza dengeyi ayarlayabilen bir adamdı.
"Geçtim, geçtim de neye geçtim? Kızın gönlü olmadan o iş yaş." dedi Mirza çenesinde ki sakalları kaşırken. Yusuf gülümsemesini bozmadan "Bende tam oraya geliyordum" dedi ve göz attı. Mirza tek kaşını kaldırıp sorgulayıcı bir şekilde Yusuf'a baktı. Aynı saniyeler içinde Milen mutfak kapısında tırnaklarını yiyerek abisinin, kendi aşkını sevdiği adama itiraf etmesini bekliyordu. Aslında bunu kendisinin yapmasının gerektiğini düşünüyordu, fakat yapamayacağını o kadar benimsemişti ki, yapacağı varsa da yapamazdı. En iyi çözüm yoluda Yusuftan geçiyor, Yusufta bunu seve seve yapıyordu.

"Konuşsana oğlum, oraya geliyordum da ne demek?"
Mirza merak tohumlarını yeşermeye bırakmış, Yusufun yüzünde ki gülümsemeye ve kafasını sallayıp göz kırpmalarına takılmıştı. Duyacağını tahmin ettiği şeyden dolayı, kalbi boğazında atarken, Yusufun kafasına vurdu.
"Konuşsana, bak dayak yiyeceksin!"
Yusuf genzini temizleyip ciddileşmeye çalıştı,
"Senin kaza geçirdiğin gece beni aramış işte polisler felan ulaşamamışlar, telefonum kuliste kalmıştı. Milende bir rahatsız olduğundan kuliste uyumuştu."

"Rahatsız mı olmuştu? Nasıl rahatsız olmuştu? Neyi vardı?" Mirzanın endişe yüklü ses tonuyla sözünü kesmesine Yusuf gözlerini devirdi.

"Kesme sözümü anlatmam" diyip burun kıvırdı, biraz uğraşmaktan zarar gelmez diye düşündü fakat yanlış düşünmüştü.
Mirza doğrulup, çenesini avuçlarının arasına alıp sıkınca, "Ağzını, yüzünü kırarak mı anlattırmamı istiyorsun yoksa!? diye tısladı. "Neyi vardı?" dedi tekrar ederek, Yusuf "Sakin ol şampiyon, anlatacağım sadece şakaydı" dedi muzipçe.
Çenesini bırakıp, saçlarını karıştırdı hızlıca gerileyip koktuğa yaslanınca, "Aferin sıpa, devam et" dedi gülümseyerek.
"Göğsüne bir sızı girmişti, onu gördüğümde duvardan destek alarak ayakta duruyordu. Çok acıdığını felan söylemişti daha sonra kuliste su içip uyudu, ben salon sahibiyle konuşmaya gittim geldim kuliste yoktu, gitti mi diye otoparka bakayım dedim, arabanın içinde kafasını direksiyona yaslamış saçlarını çekerek ağlıyordu"
Mirza tekrar çenesini kaşıyıp, "Saçlarını mı çekiyordu? " diye sordu, Yusuf kafasını sallayıp "Nadiren yaptığı birşey, onu çok üzen birşey olursa acısını saçlarından çıkarıyor. Bazen kesiyor, kesemediğindeyse çekerek koparıyor. Küçükkende böyleydi, hâlâ böyle. "
Mirza kaşlarını çatıp, kaşıdığı çenesini sıvazlamaya başladı. Bu hareketinin sebeplerini düşünerek sıkıntılı bir nefes verdi. Kafasını bu olaya takmıştı, çözmeliydi. Çözecekti.
"O anda onu arabadan indirip, sarıldım sakinleştirmeye çalıştım, ne olduğunu sordum, polisler bana ulaşamayınca senin telefonda ki yağmur saçlıyı aramışlar"
Yusufun söyledikleriyle aklındakilerin yanına yeni düşünceler ekledi tekrar gözlerini Yusuf'a çevirip, kaşlarını çattı. Tahmini doğrultusunda ilerliyordu söyledikleri, ama böyle sıkıntılı ilerlemesi hoşuna gitmemişti.
"Bana sarsılırken defalarca 'o ölmesin' diye hıçkırarak ağladı" dedi Yusuf, o anın izleriyle içi sıkıldı, Mirza pürdikkat onu dinlerken içinde ki anlamlandıramadığı sızı her geçen saniye ağırlaşıyordu. Milen kapı arkasında, aşkını ilk dışa vurduğu anın dışarıdan görülen tarafını dinliyordu.
"Kim ölmesin diye defalarca sordum, en sonunda ağlamaktab kısılmış sesiyle Mir dedi, Mirza nede Miran sadece Mir dedi"
Mirza yüzünde ki ne olduğu belirsiz bir gülümseme ile sordu.
"Bana Mir mi diyor?"
Yusuf kafasını sallayarak onaylandıktan sonra,
"Milen sana çok aşık abi" dedi aniden, "O gece orda ağlayarak o ölmesin, onu çok seviyorum diyerek kendini hırpaladı."
Mirza duyduklarıyla ve tahminin yüzde yüz tutmasıyla dondu kaldı, suratında ki o anlaşılmaz derece güzel olan gülümsemesiyle Yusuf'a bakıyordu. İçinde ki aşkı şaha kalkmış, daha sonra dört nala koşmaya başlamıştı. Yarım olan aşkının, tamamlandığını müjdelemişti varına yoğuna, yüzünde ki gülümsemeyle mırıldanmıştı.
"Hatun bana mı aşık?" sesinde ki heyecan ve mutluluk apaçık ortadaydı. Ayağa kalkıp gülümsemesini silmeden odada bir kaç volta atınca, Yusufun önünde durup baş parmağıyla kendini göstererek "Bana?" dedi kocaman gülerek, Milen Yusufun söylemesinin ardından sırtını duvara yaslayıp aptal aşık gülümsemesini takındı, elini kalbine koyup gülümsemesini büyüttü. Kübra olayları baştan sona gülümseyerek dinleyip, Milenin kolunu ovdu, Milende tepkisiz kalmayıp kollarını ona sardı ve "Çok, çok, çok mutluyum" diye şakıdı.

Yusuf, Mirzaya bakıp kısa bir kahkaha attı ve elini omuzuna koyup ona sıkıca sarıldı.
"Sana abim sana" dedi gülerek,
"Hatun sana çok aşık! "

*
*
*

Yıldızımızın içi boş kalmasın..
Fikirleriniz bana ilham olmaktan çekinmesin..
Sevgiler..
İnstagram; @treasureofmystery

Continue Reading

You'll Also Like

365K 9.6K 50
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
1.4M 86.8K 55
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.
2.1M 130K 60
pabucumun bayboyu Ayşen: Ama senin gibi tiplerden hoşlanmam. Ayşen: Senin gibi tipler dediğim. Ayşen: Kötü çocuk gibi takılan. Ayşen: Zeki ve çalışk...
679K 39.3K 33
Kuru öksürükleri durmadı bir süre. Boğazının acısını ben hissetmiş gibi yüzümü buruşturdum. Hastalığı benden kaptığı için kendimi iki kat kötü hissed...