Yatılı Okul《girl♡girl》

By iliiif

155K 4.3K 470

Yatılı lisede yazılı olmayan kurallar vardır. Okulun en popüler çocuğu ile en popüler kızı birlikte olmak zor... More

Introduction
~~Chapter One~~
~~Chapter Two~~
~~Chapter Three~~
~~Chapter Four~~
~~Chapter Five~~
~~Chapter Six~~
~~Chapter Seven~~
~~Chapter Eight~~
~~Chapter Nine~~
~~Chapter Ten~~
~~Chapter Eleven~~
~~Chapter Twelve~~
~~Chapter Thirteen~~
~~Chapter Fourteen~~
~~Chapter Fifteen~~
~~Chapter Sixteen~~
~~Chapter Seventeen~~
~~Chapter Nineteen~~
~~Chapter Twenty~~
~~Chapter Twenty-One~~
~~Chapter Twenty-Two~~
~~FINAL~~
~~Teşekkür~~
Şapşal :)

~~Chapter Eighteen~~

3.1K 125 31
By iliiif

Kan. Çok fazla kan vardı. Elindeki bıçağı kapıp aldım. Üzerini soydum. Kanın onun kanı olmadığını bilmek zorundaydım. Herhangi bir yarası yoktu. Bree zangır zangır titriyordu. Tutup onu suyun altına soktum. Bütün vücudunu güzelce yıkadım. Sıra bıçağa geldi. Kaynamış suya attım. Neden böyle yaptım bilmiyorum. Bir polisiye dizide cinayet silahını kaynamış suya atmışlardı. Cinayet.

Kıyafetlerini daha sonra küvette yaktım. Bunu neden yaptım bilmiyordum. Sanki delilleri yok etmeye çalışır gibi. Kafam iyice allak  bullak olmuştu.

"Bree?"

Ellerini tutup dikkatlice yüzüne baktım. Artık bana anlatmasının zamanı gelmişti. 

"Bree, bana bak. Beni duyuyor musun?"

Kendi kendine mırıldanıyor, vücudu ileri geri sallanıyordu. Şoktaydı. Biraz rahatlaması için sakinleştirici verdim. Bir süre daha bekledim. Bree mayıştı ve göz kapakları kapanmaya başladı. Yatağa götürüp üstünü örttüm. Sakinleştirici beklediğimden daha çabuk etki etti ve Bree derin bir uykuya daldı. O uyurken başında bekledim ve gözümü kırpmadım.

Kapıya dayanan polis olmamıştı henüz. Belki de Bree birini öldürdüğünü sanmıştı. Şimdiye kadar onu almaya gelmiş olmalıydılar. Sabah olmadı. Dakikalar işkence edercesine yavaş geçti. Bree kıpırdanıp beni uyandırdığında saat 7.45'ti. Sakinleşmişti. Şimdi, yüzünde maske gibi bir ifade vardı. Hiçbir mimik yoktu. 

"Bree? Artık bana anlatman gerekiyor. Sen ne yaptın?"

"Ben... Ben... Ben..." diye kekeledi. Anlaşılan daha fazlasını söylemeyecekti. Ama onca kanın kaynağı kötü durumda olmalıydı. Belki de sadece kötü yaralanmıştı. Kimse ölmemişti.

"Ben onu öldürdüm."

Pencereden dışarıya bakıyordum ve gözyaşlarıma hakim olmaya çalışıyordum. Şaşkınlıkla Bree'ye döndüm.

"Kimi?"

"Gabriel'i."

Dudaklarından o ismin dökülmesi sanki yavaşlatılmış bir film gibi oldu. Algılamam için o kelimenin havada asılı kalıp bana doğru süzülmesi gerekti. Ses kulağıma çok sonra ulaşmış gibi geldi. Dizlerim titremeye başladı. O adı duymadığımdan emin olmam gerekiyordu.

"Ne?" dedim sessizce. Bree yataktan çıkıp yanıma geldi. 

"Bizi asla rahat bırakmayacaktı, Zoey. Bunu yapmak zorundaydım."

"Sen ne yaptın?" diye mırıldandım. Kendimi yakındaki koltuğa bıraktım. Bree yanımda diz çöküp beni ikna etmeye çalıştı.

"Bir gün onu restorandan çıkarken takip ettim. Evini öğrendim. İş yerine gittim. Anahtarlarını bulmak epey zor oldu ama kopyasını çıkarttım. Evine girip onu bekledim. Geldiğinde sarhoştu. Ne olduğunu anlamadı bile. Acı hissetmedi."

"Onu öldürdün mü?" dedim fısıldayarak. Bree başını salladı. 

"Öldü. Öldüğünden emin oldum."

Bu tasarlayarak cinayete girerdi. Canavarca hisle işlenmiş planlanmış cinayet. Bree ömür boyu alabilirdi. Yerimden kalkıp odayı adımlamaya başladım.

"Polisi aramalıyız, Bree. Eğer kaçarsan bu işleri daha da kötüleştirir. Bir an önce teslim olman gerekiyor."

"Hayır!"

Dönüp ona baktım. Şaşırmıştım. Bree bir gece önceki haline göre çok sakin ve kontrollüydü. Yüzünde hiçbir ifade yoktu. Bomboştu. 

"Seni arıyorlardır. Biri mutlaka görmüştür. Her zaman biri mutlaka görür. Kamera kayıtlarına bakarlar..."

"Kameraları bozmuştum. Bir gün önce."

"Bree. Bree."

Başımı ellerimin arasına aldım. Her şeyi planlamıştı. Ve de bunu soğukkanlılıkla yapmıştı. 

"O zaman kaçman gerekiyor. Teslim olmayacaksan, git. Ülke dışına çık. Seni burada arayacaklardır."

"Sakin ol, Zoey. Beni kimse aramaya gelmeyecek."

Nasıl bu kadar sakin kalabiliyordu? Dahası nasıl bu kadar soğukkanlı olabiliyordu? Bree'yi böyle görmek beni felce uğratmıştı. 

"Çünkü evini ateşe verdim. Bunun bir yangın olduğunu sanacaklar."

"Ateş kanıtları yok etmez, seni aptal!" diye bağırdım. Öfkeden delirmiştim. Telefonuma koştum.

"Ben polisi arıyorum."

Tetiğin çekilme sesi.

"Hayır, aramıyorsun."

Kanım donmuştu. Ağır ağır ona döndüm. Yüzüme doğrulttuğu silahla bana yaklaştı. Elini uzatmıştı.

"Telefonu ver. Hemen, Zoey."

"Bree sen ne halt ettiğini sanıyorsun?"

"Hapse girmeyeceğim, Zoey. Telefonu ver. Seni incitmek istemiyorum."

İstemeye istemeye telefonu verdim. 

"Bunu bizim için yaptım. Beni anlıyorsun, değil mi? O piç kurusu..." dedi gözlerini kapatarak. Sinirleri gerilmişti. "Senin peşini asla bırakmayacaktı. Hastaydı o. Takıntılıydı. Ondan kurtulmamızın tek yolu buydu."

"Sen çıldırmışsın. Polisler seni mutlaka bulacak."

Kahkaha attı. Bu öyle soğuk ve ürpertici bir kahkahaydı ki. Tüylerim diken diken oldu. 

"Ondan en başından beri nefret ediyordum. Bir fırsat çıkıp da gebertebilmeyi istiyordum."

Beni silahla dürtükleyip koltuğa oturttu. Elindeki silahı bir an bile indirmiyordu. Göğsümü hedef almıştı. Karşıma oturdu. Üzerinde sadece iç çamaşırları vardı. Çok masum görünüyordu. Ama o masum maskenin altındaki canavarı görmüştüm. Bunu daha önce neden anlamadığımı düşündüm. Neredeyse 2 yıldır birlikteydik ve ben bir an bile onun böyle bir psikopat olduğunu düşünmemiştim. Günlerce aynı yatakta yatmış, vücutlarımızı paylaşmış, tamamen birbirimize teslim olmuştuk. Ve ben hiçbir şeyi görmemiştim.

"Bree, bak..."

"Kes sesini. Boşuna nefesini tüketme. Bu işten nasıl sıyrılacağımı düşünmem gerek. Gitmem gerek. Seni geride bırakamam. Hemen polislere ötersin. Yanımda da götüremem. Seninle ne yapmam gerek?"

Neden böyle olduğunu anlamaya çalışıyordum? Bree'nin bir psikopat olduğunu neden anlamamıştım? OKB'si vardı ama bunun bir belirti olduğunu bilmiyordum. Tamamen normal biri görünüyordu. 

Kapı çalındı. Birbirimize baktık.

"Zoey. Bree."

Christopher'dı bu. Bree silahı dudaklarına dayadı ve sessiz olmamı işaret etti. Nabzım kulaklarımda atıyordu. 

"Chr.." diye bağırmak istedim ama yapamadım.

Bree üstüme atıldı ve birlikte yuvarlandık. Büyük bir ses çıktı ama Bree silahı ağzıma sokunca olduğum yere mıhlandım. Christopher kapıyı bir kez daha çaldı ve gitti.

"Sana çeneni kapatmanı söylemiştim, Zoey. Benim güzel Zoey'im." dedi yanaklarımı okşayarak. Elinden silkinip kurtulmaya çalıştım ama silahı biraz daha ağzıma soktu. 

"Şimdi uslu bir kız ol. En ufak bir ses çıkarma."

Beni sandalyeye oturtup ellerimi ve ayaklarımı bağladı. Gidip üzerini giyindi. Kendine yiyecek bir şeyler hazırladı. Televizyonu açtı ve haberlere baktı. Yangınla ilgili herhangi bir şey yoktu. Sadece bir kere ağzıma tıktığı bezi çıkarıp bana su içirdi. Yarısını üstüme döktü. 

Kapı tekrar çalındı. Saatlerdir kurtarmaya çalıştığım bileklerim iyice berelenmiş, kanamaya başlamıştı. Bree kapıya doğru gidince yeniden ellerimi kurtarmaya çalıştım. Yine Christopher'dı bu. Bir süre sonra vazgeçip gitti.

"Tam bir asalak. Ve seni düzmek istediğini biliyorum, Zoey. Aptal değilim."

Bunu fark ettiğini bilmiyordum. Bir şey demedim zaten ağzımı tıkamıştı. Televizyonun karşısında bir iki saatini daha öldürdü. Benimse dik oturmaktan her yerim tutulmuştu. Tuvaletim gelmişti. Biraz homurdanıp dikkatini çektim.

"Ne var?"

Gelip ağzımdaki tıkacı çıkarmak zorunda kaldı.

"Tuvalete gitmeliyim."

Ellerimi ya da ayaklarımı çözmeden beni tuvalete sürükledi. Pantolonumu çıkardı. Klozete oturttu.

"En azından kapıyı kapatabilir misin?" dedim. Başını salladı.

"Çabuk ol. Dizimi kaçırıyorum."

Silah yanında sarkmış duruyordu. Kafası televizyona dönüktü. Eğer ipleri biraz bile gevşetebilirsem. Hiç yararı yoktu. 

"Hadi. Zaman doldu."

Beni götürüp sandalyeye geri bağladı. Zaman öyle yavaş geçiyordu ki. Açlıktan midem gurulduyordu. Birkaç kere yiyecek bir şeyler istedim ama kabul etmedi.

"Her zaman domuz gibi yedin. Yediğin halde kilo almadın. Bundan hep nefret ettim. Biraz diyet yapmanın zamanı geldi."

Açlık yüzünden uyuyamıyordum da. Bütün vücudum acı içindeydi. Bazen dalacak gibi oluyordum ama gözümün önüne Gabriel'in yüzü geliyordu. Bütün vücudum korkuyla titriyordu ve uyumaktan vazgeçiyordum.

"Gırtlağını kestim. Piç herif. Son ana kadar dayandı. İşini bitirmek için gırtlağını kesmek zorunda kaldım. Ama kabul etmeliyim. Kendi kanında boğulduğunu izlemek çok güzeldi."

Anahtar deliğinde bir hareketlenme oldu. Christopher ona verdiğimiz yedek anahtarı deniyor olmalıydı. Bree kapıyı iyice kilitlediğinden dolayı Christopher içeri giremedi.

"Zoey? Zoey!"

Kapıyı yumrukluyordu. Artık iyice paniklemeye başlamıştı. Telefonumu aramış olmalıydı ama Bree çoktan telefonları kapatıp imha etmişti. Nerede olduğumuzu bulmalarını istemiyordu. Christopher gidince Bree onu taklit etti.

"Zoey. Zoey. Orospu çocuğu. Seni arzuladığını anlamadığımı sanıyordu." dedi gülerek. Onun bu yönünü nasıl görmemiş olduğuma inanamıyordum. Bunu konuşmak istedim. Belki bana bir şeyler anlatırdı.

"Sen böyle biri değilsin, Bree." dedim sesimi kontrol etmeye çalışarak. "Benim tanıdığım, sevdiğim Bree böyle biri değil."

"Sen beni tanımıyorsun, Zoey."

Sesi buz gibiydi. Tüyler ürperticiydi. Yüzünde duygudan eser yoktu. Son derece sakindi. Tıpkı bir katil gibi.

"Bana sorunu anlat. Belki yardımcı olabilirim."

Bree buna öfkelendi.

"Sorun mu? Sorun falan yok. Ben gayet iyiyim."

"Sen hastasın, Bree. Sana yardımcı olabilirim. Seni sevdiğimi biliyorsun. Bunu birlikte atlatabiliriz."

Bree delirmişti.

"Ben hasta falan değilim!"

Üzerime yürüyüp ağzımı zorla açtı ve silahı içine soktu. 

"Ben hasta değilim. Herkesin beni eleştirmesinden bıktım. Dışlanmaktan, hor görülmekten, bana acınmasından bıktım."

Anlamıyordum. Onu bu kıyıya iten şey neydi? Tecavüz olayı mıydı? Yoksa çok daha önceden mi başlamıştı? Onu çıldırtan şeyi bilmek istiyordum. Anlamak istiyordum.

"Bak." dedim zorlukla. Silah yüzünden rahat konuşamıyordum. Silahı ağzımdan çıkardı. 

"Sorun her neyse birlikte çözebiliriz. Ben her zaman yanındayım."

Silahı kaldırıp kafamın yan tarafına hafifçe vurdu. Gözlerimin önünde yıldızlar uçuştu ama bilincimi kaybetmedim.

"Güzel yüzünü mahvetmek istemem." dedi gülerek. Çenemi tutup öpmek için eğildi. Kafamı çevirdim. Bu onu kızdırdı. Beni sertçe bıraktı. 

"Zaten fazla zamanın kalmadı." dedi. İçeri gitti. İçeriden gelen sesleri duyabiliyordum. Bavul hazırlıyor olmalıydı. Sandalyede kıpırdandım ve iplerden kurtulmaya çalıştım. İnanılmaz sıkı bağlanmıştı. Bileklerim soyulmuştu ve çoğu yeri yara olmuştu. Terasta hafif bir tıkırtı duydum. Dikkatle dinledim ama başka ses gelmedi. Bir hareketlenme fark ettim. Christopher terastan evin içine girdi. Beni öyle gördü ama sessiz olmasını fısıldadım.

"O içeride." dedim yavaşça. Koca vücuduna rağmen Christopher çok sessizdi. Yanıma geldi ve ipleri çözmeye başladı. Tetiğin çekilme sesini duyduk ama tepki vermek için çok geçti. Bree, Christopher'ı vurdu. Omzundan vurulan Christopher hafifçe sarsıldı. Bu onu devirecek kadar güçlü bir darbe değildi. Bree bunu beklemiyordu. Şaşırdı. Christopher olduğu yerden fırlayıp Bree'nin üzerine çullandı. Onu tutup duvara yapıştırdı. Bree'nin elindeki silah düştü.

Boğuşmaya başladılar. Bu arada ben de çılgınca iplerden kurtulmaya çalışıyordum. Bree kasıklarına tekme atınca Christopher iki büklüm oldu. Ama hemen kendini toparladı ve Bree'yi tutup cam sehpaya fırlattı. Cam sehpa büyük bir gürültüyle kırıldı. Cam kırıklarının içinde kalan Bree biraz yavaşladı. Bazı yerleri kesilmişti. Yine de yerinden kalktı. Silaha doğru süründü.

Sandalyede kıpırdanıp kendimi yere devirdim. En yakınımdaki cam parçasına uzandım ve elimde tutmaya çalıştım. Elimi kestim ama bu hiç umurumda değildi. Cam parçasıyla ipleri kesmeye başladım.

Yerde silaha doğru sürünen Bree'yi bileğinden tutup camların içinden sürükledi Christopher. Bree çılgınca tepiniyordu. Her tarafına cam parçaları saplanmıştı. Bir tanesini eline geçirdi ve Christopher'ın bacağına sapladı. Christopher acıyla haykırırken ben de elimdeki iplerden kurtuldum. Hızla ayaklarımdakini kestim. Bu arada Bree Christopher'ın dizine tekme atmış ve onu devirmeye çalışmıştı. Yeniden silaha doğru döndü ve göz göze geldik.

O an sanki ağır çekimde yaşandı. İkimiz de silaha doğru koşturduk ve üzerine atıldık. Silahı kimin önce alacağı belli değildi. Bree benden hızlı çıktı ve silahı hızlıca elimin içinden çekti. Ayağını tutan Christopher'a dönüp onu bir kez daha vurdu. İkinci kurşunla iyice zayıflayan Christopher dizlerinin üzerine çöktü ve geri yıkıldı. Bree bana döndü. Ağzından kanlar süzülüyordu. Ama o yine de gülümsüyordu.

"Buraya  kadarmış, Zoey."

Horozu çekti. Beklemediği bir şey oldu. Üzerine atıldım. Adrenalinin verdiği cesaretle yüzüme silah doğrultmuş birinin üstüne atıldım. Silah aramızda kaldı. Bileğini tuttum ve elinden almaya çalıştım ama yapamadım. Silah yere düştü.

Kapı gümbürdedi.

"Açın kapıyı! Polis!"

Bree ile birbirimize baktık. Üzerime çıkıp bana sağlam bir yumruk attı. Dişlerimden birinin kırıldığını hissettim. Onu itip kendimden uzaklaştırmaya çalıştım ama boğazımı mengene gibi sarmıştı. 

"Sanırım benden ayrılmak istiyorsun, değil mi Zoey?" dedi gülerek. Yerdeki cam parçalarına ulaşmaya çalıştım. Oksijenim kalmamıştı. Gözlerim kararıyordu. Elime geçirdiğim cam parçasını ona doğru salladım. Karnına sapladım. Bree'nin vücudu titredi. Biraz daha sokup iyice derine indim. Boğazımdaki elleri gevşedi. O anda kapı kırıldı ve içeri polisler girdi.

Aynı anda birçok şey oldu.

Polisler bağırdı. Ama ben hiçbirini anlamadım.

Bree üzerimden kalktı. Silaha uzandı. Silahı eline aldı ve çenesinin altına dayadı.

Polislerden biri ateş etti. Bree'yi bacağından vurdu.

Bree tetiği çekemedi.

Polisler üzerine atıldı ve silahı elinden aldılar. Kelepçelediler.

Yanımda diz çökmüş bir polis çılgınca bağırıyordu. Ama ben onu anlayamıyordum. Dizlerimin üzerinde emekleyip Christopher'ın yanına gittim. Sağlık ekipleri henüz gelmemişti.

"Christopher. Christopher." dedim bağırarak. Christopher'ın göz kapakları titredi ve bilinci yerine geldi.

"İyi misin Zoey?" dedi gülümsemeye çalışarak.

"Ben iyiyim, şapşal." dedim gözlerimden yaşlar boşanırken. "Sakın kendini kaybetme. Ambulans yolda. Benimle kal."

Elini sıkı sıkı tuttum.

Multimedya Christopher





Continue Reading

You'll Also Like

1.7M 40.3K 64
(cinsellik +şiddet) -"Benim kalbim sadece bir kişi için atıyor. O kişi kim biliyor musun?" -"Kim?" -"Göstermemi ister misin? Kızmak yok ama " -"T...
278K 17.3K 43
... Nefes alabilmek için hızlı hızlı soluyordum. Başım dönüyor, kalbim hızlı hızlı atıyordu ama nabzımın atışını duyamıyordum. Ellerim soğuktan morar...
75.8K 2.9K 21
Olivia'nın tek ailesi tarafından yaşadığı psikolojik sorun ve sevdiği adamın onu defalarca sırtından bıçaklaması