Bıyık

Bởi StoryofDarkness

3M 147K 32.8K

#6 mizah / Bıyıktan başlayan bir hikaye nerelere gider, yok efendim böyle hikaye olur mu diyorsanız bence bir... Xem Thêm

1. Bölüm: Bıyıksal
2. Bölüm: Aksiyon delisii
3. Bölüm: Pijama Partisiiii
4. Bölüm: Şimdi sıçtım
5. Bölüm: Sapık tehlike
6. Bölüm: Bir sepet olay
7. Bölüm: Abicim ehehehe
8. Bölüm: Evde mi?!
Önemliönemliönemliönemli
9. Bölüm: Çaresiz bir adet Çağla
10. Bölüm: Bırakın gelsin
11. Bölüm: İstekleeeeerrr
12. Bölüm: Turuncunun tedirgin tonu
13. Bölüm: Sahte
14. Bölüm: Seçim
15. Bölüm: Olayların piremsesi
Duyurumsu şey
16. Bölüm: Merhaba sevgilim
17. Bölüm: Sapıkla Tutsak
18. Bölüm: Kabullenme Evresi
Pliz okuyun
19. Bölüm: İmzan Bende PİS
20. Bölüm Part 1: Geri Dönüş
20. Bölüm Part 2: Oyun başladı.
21. Bölüm: Süpriz misafir
22. Bölüm: Kokuna alışmışım
Fikirleriniz Önemli
23. Bölüm: Lanet İç Ses
24. Bölüm: Beni salak mı sandın?
25. Bölüm: Ev Arkadaşı
Duyuru
26. Bölüm: Pislik ikili
27. Bölüm: Kesin öldüm..
28. Bölüm: Mekanı Basarım!
Lütfen okuyun
29. Bölüm: Utancın Kraliçesi
30. Bölüm: Kör Müsün?
Tatlış Bir Duyuru
31. Bölüm: Sensiz olmaz...
32. Bölüm: Her Halinle be Güzelim
33. Bölüm: Basıldık
34. Bölüm: Kaza
35. Bölüm Part 1: Kan
İnanamıyoruuumm!
35. Bölüm Part 2: Şantaj Hedefi
36. Bölüm: Beni Unut
37. Bölüm: Sana İhtiyacım Var
38. Bölüm: Kardeş Katili Potansiyeli
39. Bölüm: Bilinmeyen Sırlar
Duyuru mu desem bilemedim
40. Bölüm: Bir Batı Vakası
10 Kasım
41. Bölüm: Türk Filminden Korkuya
42. Bölüm: Anlamazlık Çukuru
Bir problem ve bir soru
43. Bölüm: Anlaşma
44. Bölüm: Gizli Görüşme
Reklam ajskdkdldl
Bana küfür edeceksiniz
45. Bölüm: Kalp Atışlarım
46. Bölüm: Yakında
Karakterleeer :3
48. Bölüm: Beni Bırakma
Bıyık 2 ^^
Yılbaşı :3
49. Bölüm: Söz
Muhtemelen kürekle dalacaksınız
50. Bölüm: Çifte Mallık
Merak ettiğinizi biliyorum :]
51. Bölüm Part 1: Gerçekler
Patates 15 tatil
51. Bölüm Part 2: Kavga
Silindi
52. Bölüm: FİNAL
Sevgili Şirinlerim
Belirledim ^_^
20 tatlış gerçek
BIYIK 2 ÇIKTI

47. Bölüm: Rüya

35.7K 1.5K 452
Bởi StoryofDarkness

Medyadaki şarkı yüzünden hüzünlü yerler yazdım asdfasd iyi okumalar şirinler :3

Başımdaki dayanılmaz ağrıyla beraber uyandım ve uyuşuk bakışlarla bir süre etrafı inceledim. Pekala. Durum değerlendirmesi yapalım. Salyam akmış... Biliyorum iğrencim ama en azından yanımda Batı yatmıyor deği-

"HAS -sansür- BEN SENİ -sansür-" Konuşmalarımın arasına giren sansürlere de içimden birkaç küfür savururken Batı bana döndü.

Bana tek kaşını kaldırarak baktıktan sonra başını onaylamazca iki yanına salladı.

"Bu kadar küfrü hak edecek ne yaptım? Yoksa dün gece iyi değil miydim?" ne? Ne? NE? ne dün gecesi ya! Bir şey yapmadık. Yapmadığımıza eminim. Sanırım... Hadi ama her seferinde bu dediklerine kanıyorum ama bu sefer yapmadığımı eminim. Geçen seferlerde de yapmamıştım.

Yüzümün kızarıklığını başımı eğerek gizledim ve biraz bekledikten sonra başımı kaldırıp sinirle kelimelerimi söyledim.

"Şu lanet yanaklarımı kızartacak kelimeleri söylemekten ne zaman vazgeçeceksin?" dedim hafifçe sinirle sesimi yükselterek. Bir şey söylemek için ağzını açtı ama sonra vazgeçtiğini belirtircesine kapattı. Bu hareketiyle kaşlarımı çattım. Ne diyecekti? Ah... Şimdi anladım.

Ne söyleyeceğini anlamamın verdiği üzüntüyle kalbim sıkışırken Batı'yla aramızdaki saçma ve de hüzünlü elektriği bozmak için üstüme hırkamı geçirip çadırdan çıktım. Bunu ima ettiğine inanamıyorum... Gitmesi için yirmi sekiz günün kaldığını ve de sonra onun imalarını duymayacağımı... Batı ile nefret ettiğim şeylerden biri listeme eklenmişti. Gidecek olması. Aklımdaki planın işe yarayıp yaramayacağı meçhuldü ama Batı canımı ne kadar acıttığını bilmiyordu.

Hırkamın şapkasını üşüdüğümden kafama geçirip Batı'nın çadırdan çıkıp yanıma gelmesini engellemek için ormanın içine doğru yürümeye başladım.

Zaten bıraktığı yetmiyormuş gibi bir de az kalsın bana tekrardan hatırlatıyordu -ki az kalsın olması bile hatırlamama yemişti- bu yüzden ona sürekli sinirleniyordum ve en azından onla kalan günleri güzel geçirmeme izin vermiyordu.

Ağlamam gereken yerde ağlamayıp ağlamamam gereken yerde ağlamaktan nefret ediyordum. Şu an yalnızdım. Ağlamalı ve de sonra çadırların oraya dönüp iyi olduğuma emin bir şekilde davranmalıydım ama ben tam bir gerizekalı olduğum için ağlamıyordum. Şimdi buraya size ne hissettiğimi yazsam muhtemelen sıkılacaksınız. O yüzden tek bir cümleyle anlatsam iyi olur.

Ben birini bu kadar sevmeyi hak ediyor muyum?

Nemli toprakta yürümeye devam ettim ve sonra dinlenmem gerektiğini fark edip toprağa oturdum ve sırtımı ağaçlardan birine yasladım. Dün gece biraz kafayı bulmuştum ve de Batı bana bir şey söylemişti. Önemli bir şeydi ama bir türlü kafamı toparlayıp hatırlayamıyordum. Gerçi zorlamaya da gerek yoktu. Zamanı gelince zaten öğrenirdim.

"Şimdi kendime gelmeliyim." kendi kendime konuştuğum anlar da anlayın ki aşırı sinirliyimdir. Ortada kıracak bir şey olmadığından dolayı böylece oturuyordum. Batı da çikolata gibiydi. Sonuçta tüm güzel şeyler bir gün biter diye kafamda hep düşünmüştüm. Batı da olmayacaktı. Muhtemelen planım bir fiyaskodan ibaret olacak ve de Batı yirmi sekiz gün sonra burayı terk edecek.

"En değer verdiğim insanlardan birisisin seni gerizekalı, neden gidiyorsun ki?" dedim sinirle. İşte şimdi doğru zamanda ağlamaya başlamıştım. Gözlerimden yaşlar süzülmeye başlarken gözlerimi kapattım ve sessizce ağlamayı sürdürdüm.

Bu tatilin eğlenceli olması gerekirdi. Birbirimizi mutlu etmemiz gerekirdi...

"Asıl gitmesem saçma olurdu Turuncu." Yaprak hışırtılarından zaten geldiğini anladığımdan korkmamıştım ama göz yaşlarımı gizlemek adına ayağa kalktım ve Batı'nın tam ters yönüne bir şey söylemeden yürümeye başladım. Beni ağlarken görmesi hoşuma gitmiyordu. O zaman kendimi önünde çıplakmışım ve o bana dair her kelimeyi okuyormuş gibi hissediyordum.

"Benden şu durumlarda kaçmaktan vazgeçer misin!" dedi sertçe kolumdan tutup kendine çevirerek. Sadece susup yüzüne baktım ve de kızarık gözlerimi incelemesini izledim.

"İstersen vur Çağla istersen gel bağır küfür et ama lütfen susma." dedi bana bir iki adım atarak.

Yerimde sabit kaldım ve gözlerini izlemeye devam ettim.

"Canını acıtmak istemiyorum Ba-"

"AMA LANET OLSUN BEN SENİN CANINI ACITTIM ÇAĞLA!" dedi Batı adeta kükreyerek. Elini saçlarının arasından geçirdi "Ben senin yüzlerce kez canını acıttım Çağla..." dedi Batı elini saçının arasından çıkarıp bana bakarken "Ama sen benim canımı hiç yakmadın, intikam al diyorum, alsana!" dedi tekrar bağırarak. Sorunu ne bunun? İntikam falan almak istemiyorum. Sadece yirmi sekiz günü dolu dolu yaşamak istiyorum.

"Hayır Batı intikam falan almayacağım." dedim kollarımı birleştirirken. Bana sadece baktı ve çenesi kasılmaya devam etti. Sonra kolumu sertçe çekip göğsüne yerleştirdi.

"Fiziksel değil, bir gün tam buradan..." dedi kalbinin üstünde elimi tutarak "Canımı yakmanı istiyorum Çağla." dedi soluklarının arasından. Anlamazca ona bakarken derin bir nefes alıp verdim. "Çünkü eğer sen benim canımı yakmazsan, ben Ankara'ya gittiğimde bir sürü insanın canını yakacağım." dedi kurumuş dudağını yaladıktan sonra.

Bakakalmıştım. Kelimeler boğazıma dizilmişti. Şu an cidden söylenecek bir şey var mıydı? Tek bir söz?

"Seni üzmek istemiyorum." dedim omuz silkerek. "Sen de Ankara'ya gittiğinde her gün nasılsın diye seni arayacağım." dedim Batı'nın yanağına elimi koyarak onu sakinleştirmeye çalışırken "Çünkü eğer sen üzülürsen emin ol ben de üzüleceğim, kendine iyi baksan iyi edersin pislik." dedim ve yüzüme bir sırıtma yerleştirdim yumuşamasını bekleyerek.

Beni belimden sertçe kendine çekti ve adeta kollarının arasında kaybolacağım şekilde sarıp sarmaladı ve ben orada kayboldum. Manolya bahçesinde.

"Ben şu an yaşadığımız bu hüzünlü anı bir daha hatırlamak istemiyorum." dedi Batı derin bir nefes alırken. Ben de istemiyordum.

"Şu andan itibaren bir şey hatırlıyor muyuz?" dedi geri çekilip bana soran gözlerle bakarak.

"Hatırlamıyoruz." deyip yaklaştım ve kollarımı sıkıca Batı'ya sardım...

.-. .-. .-.

"Görker biraz daha hızlı işer misin?"

Diye sızlandım arkamız Görker'e dönükken. Ona bakmıyorduk çünkü cümleden de anlayacağınız üzere içtiği suyu toprakla buluşturuyordu.

"Büyük adamların aklına fikirleri hep bu zamanlarda gelmiş." Dedi Görker tok bir sesle. Batı sinirlenerek cevap verdi.

"Altı üstü işiyorsun, biraz daha hızlı ol yoksa şu demiri sana saplayacağım." Dedi elindeki çadırın demirini tutarken.
Geri dönüyorduk ama bu aynı zamanda gece yürüyüşü gibi bir şey oluyordu.

"Hem buraya işemen ne kadar doğru? Sonuçta doğa burası." Dedi Rüzgar tek kaşını kaldırarak. Görker cevap vermeden fermuarını kapama sesi geldi ve biz de daha sorgulamadan yürümeye devam ettik.
Hava düne göre güzeldi. Hatta bir ara sıcaklık öyle artmıştı ki hırkamı çıkarmak zorunda kalmıştım.

"Of Batı çok yoruldum." Dedim sızlanarak. Bana kısa bir bakış attıktan sonra sustum. Çünkü alnında boncuk boncuk terler birikmişti ve de hatta saçları az önce daralıp başından aşağı su döktüğü için ıslaktı ve de bu... Bilirsiniz işte... Çok...

"Çekici?"

Korkuyla gözlerimi açarak Batı'ya baktım. Bu neydi böyle? Beynimi mi okuyordu?

"Ne çekici?" Dedim salağa yatarak.

"Hadi ama... Bu halime bakıp aklından geçirdiklerini bilmiyorum sanki Turuncu." Demesiyle tüm grup arasında bir sırıtma yayıldı. Hayır yani anlamıyorum ne bu bana karşı olan garezleri? Neden rezil olan taraf benim. Ama yok! Bu sefer göze göz, dişe diş.

"Ha yani ben seni öpünce sanki sen heyecanlanmıyorsun da!" Dememle yüzündeki sırıtma silindi ve yerini 'seni ....' Bakışlarına bıraktı. Zafer! Bir saniye... Ne zaferi. Kendime Defne'nin benle uğraşacağı malzeme hazırladım şu an, hatta tüm grubun...
Batı'nın yüzünde birden yayılan sırıtmayla gelecek cümleleri fark edip yüzümü buruşturdum.

"Demek ki küçük Çağlamız büyümüş ha!" Bu bir...

"Kontroller elimde diyorsun." Bu iki...

"E o zaman Batı sen de artık bir hamle yap da ben küçük Çağlalar ve Batılar istiyorum." Aha s*ktim belanı Rüzgar...

"Ne dedin sen?" Diye yürürken birden Rüzgar'a döndüm. Tüm grup dehşetle ben ve Rüzgar'a bakıyordu. Tamam bende bir Trabzonlu kanı olmayabilirdi ama eğer sinirim tepeme çıkarsa...

"Ş-şey..." Deyip geri geri gitmeye başladı. Ben de birden koşup Rüzgar'ın sırtına atladım ve o dengesini sağlamaya çalışırken ona gelişigüzel vuruyordum.

"Eğer tek kelime daha edersen küçük Rüzgarların olmayacak!" Dedim sırtında salak saçma durmaya devam ederken.

"Tamam lanet olsun dur artık su birikinti-"
Çok geç...

İkimiz birden derince su birikintisine yığılırken herkesten kahkaha sesleri yükseliyordu. Yüzüstü bir şekilde suyun içinde dururken hepsine 'ciddi misiniz?' Bakışı attıktan sonra Batı'nın kolumdan tutup çekmesiyle hemen ayağa kalktım -aslında o kadar güçlü çekmişti ki uçtum da diyebiliriz-
Batı beni göğsüne yapıştırırken tüm t-shirtünü muhtemelen ıslatmıştım.

"Ah lanet olsun!" Diyerek Rüzgar da suyun içinden kalktı ve Batı kaş göz işaretleri ile Rüzgar'a git demeye başladı ama Rüzgar tam bir salak olduğundan dolayı anlamadı.

"Anlamadım."

"S*ktir git diyorum." Demesiyle Rüzgar ilk önce neden diye sorsa da Batı bir taş atmakla tehdit etmiş ve de Görker, Mercan ve Rüzgar önden yürümeye başlamışlardı. Nihayet beni yağıştırdığı göğsünden ayırdığında anlamazca tek kaşımı kaldırdım.

"Bunun sebebi neydi?" Dememle bana 'cidden anlamadın mı?' Ardından ise 'Neyse zaten anlamanı beklemiyordum' bakışı attı.

"Sebebi başkasının görmesini istemediğim bir şeyin görünmesiydi." Dedi Batı elimden çekiştirerek yürümeye devam ederken. Ben mi çok salaktım yoksa Batı mı üstü kapalı konuşuyordu.

"Anlamadım." Duraksayıp bana baktıktan sonra şükür dilercesine gökyüzüne baktı ve sitemle inledi.

"Pekala tek bir şey söyleyeceğim o zaman." Dedi ve de tekrardan yürümeye başladı "Bir dahakine açık renk bir iç çamaşır giymeyi dene."

Allahım...

Yine mi ya? Bu kaçıncı sütyenli rezil oluşum.
Batı'nın elini bırakıp üzerime baktım.

Lanet olsun...

Hızla hırkamı alıp giydim ve de önümü kapattım. Aksi halde gün boyu Batı'nın hormonlu bakışlarını katlanacaktım.

"Günümü güzelleştiren iki sebebi birden ortadan yok ettin şu an." Demesiyle sinirle elinden aldığım terini silmek için kullandığı havluyu sertçe Batı'nın sırtına vurdum.
O ise sadece kesik kesik gülmeyle yetinmişti.
Arkasından kıpkırımızı bir şekilde gelirken Bizimkiler önde yürümeye ve de salak salak muhabbet etmeye devam ediyordu. Ah! bu kızarma neden geçmiyordu...
Arkasına kısa bir bakış atıp anlamazca tek kaşını kaldırdı. Sonra tekrar önüne döndü ve de yüzüme bakmadan bir cümle kurdu.

"Sana bir şey söyleyeceğim." Demesiyle başımı kaldırdım ve onu dinlemeye başladım.

"Ne?" Dedim gayet öküzce. Kısa bir bakış atıp yürümeye devam ederken günümü güzelleştiren bir cümle söyledi.

"Bazen sırf kızarınca çok güzel olduğun için seni utandırıyorum." Gözlerim şaşkınca açıldı ve de dudaklarım hafif arlanarak yerimde sabitlendim. Batı'nın böyle şeyler söylemesi beni hep heyecanlandırıyordu.
O da ben durunca durup bana döndü ve bakışlarını gözlerimden hafif aralanan dudaklarıma indirdi. Sonra ise bakışlarını tekrar gözlerime çıkartıp kırmızı halimi borda yapacak kelimeleri söyledi.

"Şu an seni öpmek vardı da, önümüzde üç tane salak var." Dedi ve yürümeye devam etti.
Ben de kırmızı bir şekilde yanına yetiştim ve de yanından yürümeye başladım.
Acaba onu bir kerecik de olsa şaşırtsam mı?
Zaten sayılı günlerimiz kaldı.

Birden Batı'nın önüne geçtim ve o da tek kaşını kaldırarak durdu.
Utancım baş göstermeden yakasından tutup onu biraz aşağı çektim ve dudağına bir öpü-

"Hapşığağağa!"

Allahım...

Bir kere sadece bir jest yapayım dedim.

Bu ne?

Yüzümü buruşturarak geri çekildiğimde Batı bana kırmızı bir burun ve de sırıtan bir ifadeyle bakıyordu. Yüzüm ne kadar tükürük olmasa da hapşurmuştu sonuçta...

"Bir kere bir hareket yapayım diyorum..." Diye küfürleri içimden saymaya başladım.

"İyi de suç senin." Dedi Batı omuz silkerek. Tek kaşımı kaldırdım ve ıslak mendille yüzümü silmeye devam ettim.

"Ne alaka?"

"Çünkü güle alerjim var." Demesiyle yine tek kaşımı kaldırdım. Bunu bilmiyordum ve de ortalıkta da gül yoktu ayrıca...

"İyi de burada gül yok." Dememle gözleriyle başımı işaret etti. Anlamayarak elimi attığımda sabah Görker'in bana yapıp verdiği çiçekten taç geldi aklıma. Demek içinde gül de vardı...

"Çok özür dilerim." Deyip tacı alıp sırt çantama attım. O ise onaylamaz bir şekilde başını sallayıp gülerken beni kendine çekti ve yürümeye devam ettik.

"Senden yirmi sekiz gün sonra uzaklaşıyorum ama halâ bir şeyler için özür diliyorsun." Dedi ve yaklaşıp saçlarımın arasına bir öpücük kondurup geri çekildi "Keşke biraz daha bencil olsanTuruncu..." Olamazdım.
Belki fazla kaçacak ama Batı'ya verdiğim değer kendime verdiğim değerden fazlaydı.

^.^ ^.^ ^.^

"Ayaklarım ağrıyor!" Diye sızlanarak yataktan kalkmayı reddettim.
Buradaki son günümüzü nasıl geçireceğim hakkında bir fikrim yoktu. Belki tüm gün boyunca dinlenmeliydik.

"Eğer kalkmazsan Batı'ya gizliden gizliye onun resimlerini çizdiğini söylerim." S*ktir! Bunu kimse bilmiyordu ki! Üstelik daha önceki bölümlerde de daha önce bahsedilmemişti. Lanet olsun.

"Yok öyle bir şey!" Diye bağırdım Mercan'a. Bana inanmaz bir kahkaha atarken sinirle yataktan kalktım.
Evet birkaç tane Batı'nın yüzünü çizdiğim kağıtlar vardı ama onun yerini sadece ben biliyordum. Mercan nasıl bulmuş olabilirdi ki?

"Yatağının altından çikolata erzağı çalarken düşmüş bir kağıt buldum, bil bakalım kim çizimini yarıda bırakmıştı." Dedi yatağını kapatırken.
Sadece kızarıp susmakla yetindim. Çünkü itiraz edecek bir durum yoktu.
O da zaferle gülümseyip kıyafet seçmeye başladı.

"Bugün hava çok sıcak olacak, ona göre giyin." Demesiyle valizimi araştırmaya başladım.
Batı yüzünden herhangi bir şort getirmemiştim. Eğer biri bacaklarıma bakacak olursa Trabzondaki tüm ağaçlarla bakanların üzerinde fantazi uygulayacağını söylemişti. Ben de sen de bakıyorsun dediğimde de o yüzden sana fantaziler uyguluyorum deyince benden büyük bir yumruk yemişti. Tipik Batı işte bilirsiniz.

"Yanımda şort yok." Dememle Defne de Görker'e küfür ederek şortlarını aramaya başladı. Görker'in içinde bir kıskanç vardı da biz bilmiyor muyduk?

"Benim de yok!" Dedi sinirle. Biz de elimiz mahkum sıcaktan pişecek olsak da üstümüzü giyindik.
Siyah pantolon ve de siyah t-shirt güneşli bir hava için pek uygun değildi belki ama tek açık renkli kıyafetlerimi kampa gittiğimizde giymiştim. Onlar da haliyle kirlenmişlerdi.
Defneyle birbirimize hüzünle baktıktan sonra sırt çantlarımızı taktık ve odadan çıktık. Defne kahvaltı için önden gitti ve ben de kapıyı çekip çantamı yere koydum ve kapıyı kitledim.

Batıdan

"Dostum rüyanda ne gördüğünü cidden merak ediyorum." Diyen Rüzgar'a bakıp bir küfür savurduktan sonra üstümü giyinmeye devam ettim.
Rüzgar'ın söylediğine göre gece bir ses çıkarmışım ve o da bu sesin o ses olduğuna eminmiş. Zaten sabahta çok hoş bir şekilde uyanmamıştım.
Tuvalete gidip yüzümü yıkadıktan sonra aynaya bakarak ayılmayı diledim. 
Ellerimi lavabonun köşelerine koyup dümdüz kendime baktım. Rüyayı aklımdan çıkarmalıydım. Aksi halde hayatımda bir ilk gerçekleştirip Çağla'dan utanacaktım.
Ah! Ne vardı da böyle bir rüya görmüştüm?

"Hadi delikanlı, rüyanda kimi gördün söyle bakalım." Diyerek bir babayı taklit eden Görker'in karnına bir yumruk attıktan sonra odaya geçtim ve sırt çantamı hazırlamaya başladım.
Şu an kesinlikle dağınık görünüyordum. Tenim solmuş, saçlarım dağılmıştı ama uğraşacak gücü kendimde bulamadığımdan sırt çantamı koluma takıp odadan çıktım. İki gerizekalı da peşimden çıkıp önden kahvaltı için gittiler ve ben de çantamı yere koyup kapıyı çektim ve kitleyip anahtarı çantaya attım.
Kafamı çevirmemle çantasına anahtarını koyan Çağla'yı görmem bir oldu. 
Rüya tekrar aklıma gelince onu def ettim ve adımlarımı Çağla'ya yönlendirdim.

Çağladan

Her şeyi düzenledikten sonra doğruldum ve de doğrulmamla ensemde biten nefes bir oldu.

"Günaydın." Deyip boynumdaki küçük bir buseyle tamamlanan nefes irkilmeme sebep olmuştu. Pekala. Güzel bir sabah başlangıcı mı karar veremiyordum ama... Neyse.

"Günaydın." Dedim gergin vücudumla öylece dururken. Batı arkamdan çekilmeden kollarını belime doladı ve çenesini de kafamın üstüne koyup konuşmaya devam etti.

"Bugün için planımızdan haberin var mı?" Yoktu ama şu an aklımdan tek geçen kalbimin hızıydı. Her seferinde hızlanan lanet kalbim. Sıcak göğsünü sırtımda hissederken onun fark etmeyeceğini umduğum bir şekilde derin bir nefes alıp verdim.
Sonra ben de kafamı geriye atıp Batı'nın yetişebildiğim çenesinin altını öptüm ve bu garip hissetirse de güzeldi.
Beni kendine çevirdi. Bir süre omzuma baktıktan sonra benden hızla ayrılıp yüzünü çevirdi.

"Ben kahvaltıya iniyorum, sen de gel." Demesiyle uzaklaşırken anlamazca sırtına baktım. Omzuma baktığımdaysa hafifçe düşen t-shirtümü düzelttim ve sırtıma çantamı atıp kahvaltıya inmek üzere Batı'ya yetiştim ve aynı asansöre bindik.
Bana bakmamak için artı çaba gösteriyordu sanki. Kötü bir şey mi yapmıştım? Yine?

"Sorun ne?" Diye sormamla derin bir nefes aldı ve bir iki dakika sonra bana döndü. Yüzü soluktu. Uykusunu alamamış olmalıydı.

"Sorun yok güzelim." Deyip beni kendine çekti ve asansörden çıktık. Kahvaltı yerine doğru ilerledik ve tabaklarımızı alıp istediklerimizi koymaya başladık.
Tabağımı bir hayvan edasıyla doldurup masaya yönelirken Batı da arkamdan geliyordu. Bizimkilerin masasına yerleştiğimde tip tip tabağıma bakmaya başladılar. Ne var çok acıkmışsam?

"İnsanlara bir şeyler bıraktın mı eriğim?" Diyen Görker'e dönüp göz devirdim ve cevap verdim.

"Önündekileri yesene sen." Deyip yemeğe gömüldüm. Herkes benim yemeği ağzıma tıkıştırmamı izlerken ben ise açlığımı gidermek adına daha hızlı yemeye başladım. Bugün yorucu bir gün olacak mıydı bilmiyorum ama enerjim dünden bitik olduğundan dolayı enerjiye ihtiyacım vardı.
Herkes yemeğini bitirdiğinde ben de son lokmayı ağzıma attım ve bizimkilere baktım. Bana öküzmüşüm gibi bakıyorlardı ki haklıydılar.

"Çağlaaaağğ..." Dedi Rüzgar tatlı yapmaya çalıştığı bir sesle. Ben de ona gözlerimi diktim.

"Ne istiyorsun?" Dememle yüzüne hemen gülümsemesi yayıldı.

"Telefonumu odada unutmuşum getirir misin?" Birkaç küfür ve de hakaretimi ettikten sonra Batı'dan anahtarı alıp gittim. Çünkü ben de ıslak mendili odada unuttuğumu fark etmiştim.
Asansörü beklemek istemediğimden hızla merdivenlerden çıktım ve soluk soluğa Batıların odasının kapısının önünde durup kapının kilidini açtım.
İçeri geçtiğimde karışık erkek parfümü kokusuyla yüzümü buruşturdum.
Hepsi valizlerinş toplamışlardı. Yarın erkenden uçağımız olduğundan akşama bırakmak istememişlerdi muhtemelen.
İçeriye geçtiğimde bir an olsun bir şeytanlık vücudumu kapladı ve kendimi Batı'nın valizinın yanına çökmüş halde buldum.
Valizini açıp karıştırmaya ve belki biraz sapıklığı kaçıp manolya kokusunu içime çekmeye başladığımda elim bir tane poşete gitti. Poşetin içine bakmadan elimi daldırdım ve içindekini çıkardım. Tanrım, bu da ne? Supermanli baksır mı? Ciddi misin Batı? Tekrar poşete koydum ve bu sefer de Batı'nın t-shirtlerinden birini çıkarıp bakmaya başladım. Bunu giyecektim. Bana hiçbir şey diyemezdi çünkü sapıklığını ancak böyle dengeleyebilirdi.
Bir çırpıda t-shirtü değiştirdiğimde bana bol gelen t-shirtle beraber gülümsedim.
Hoşuma gitmişti.

Poşet elimden kayıp yere ters bir şekilde düşerken ağzımdan küçük çaplı bir çığlık kaçtı çünkü Batı ufacık poşete dünyayı sığdırmıştı.
Hızla dökülenleri toplamaya başladığımda birden kapı açıldı ve ben elimdekiyle kapının tam karşısında kalakaldım.
Gelen Batı'dan başkası değildi...

Elimde kalan eşya ise...

Batı'nın baksırıydı...

Adeta bir bayrak gibi kaldırdığım baksırla beraber Batı'ya bakıyordum.

"Sen burada ne yapıyorsun?" Demesiyle diyecek şeyler ağzımda dolandı ve saçma sapan bir sebep söyledim.

"Kıyafetlerini deniyordum." Dedim elimdeki baksırla... İlk başta gözleri baksıra kaydı sonra ise yüzüne bir sırıtma yayıldı.

"Sence o baksırı giymek için sende bir eksiklik yok mu?"

Ne? Anlama- anladım... Lanet olası gerizekalı odun kafalı PİS piç.

"B-ben..." Diye kaldım ve elimi hızla aşağı indidirip yüzümü de indirdim. Hem utancımı gizliyor hem de sinirimi çıkarırcasına elimdeki baksırı sıkıyordum.

"Ayrıca o kirli." Demesiyle ikinci şoku yaşadım ve hızla baksırı bir yere fırlattım.

"Senden ne kadar nefret ettiğimi tahmin dahi edemezsin." Dedim ve hızla tuvalete gidip musluğu açtım ve ard arda elimi yıkamaya başladım.
Omzunu kapının kenarına yaslayıp bana baktı.

"Eşyalarımı karıştıran sensin, bana kızma hakkın yok bence." Demesiyle elimi sadece yıkamaya devam ettim. Uzunca bir süre yıkadıktan sonra ellerimi kuruladım ve sinirle Batı'ya döndüm.

"Beni rezil etmekten resmen zevk alıyorsun." Dememle kıkırdadı. Lanet olsun. Bunu yapmasını bir o kadar sevdiğim kadar aynı zamanda sevmiyordum da. Bu kadar kızsal bir şey ona o kadar yakışıyordu ki size anlatamam.
Ona karşı şu an yumuşamıştım ama suçlu olmama rağmen tavrımı koruyacaktım.

"Çekil şuradan." Deyip geçmek için elimi karnına koyup onu ittirmeye çalıştım, ama tabiki hareket etmedi.
Başımı hafifçe kaldırıp ne yapıyorsun diye soracaktım ki gözlerim tatlı gülümsemesiyle karşılaşınca kelimelerin geldikleri yöne kaçtılar ve ben de Batı'ya bakakaldım.

"Bugün bir rüya gördüm." Dedi bana bakmaya devam ederken. Peki. Herkes rüya görür. Bundan banane.

"Yani?"

"Rüyanın etkisinden halâ çıkamadım." Dedi . Ne çeşit bir rüya görmüş olabileceği aklımdan geçerken öyle bir şey olmamasınını diledim çünkü Batı normal de zaten sapıktı, kim bilir öyle bir rüya onu neye çevirirdi.

"O zaman bilinçaltınla sana mutluluklar." Deyi gideceğim sırada yine farkını göstererek kolumdan tutup durdurmak yerine iki omzumu tutarak beni durdurdu.

"Bekliyorlar." Dedim bıkkın bir sesle.

"Biraz daha bekleyebilirler." Dedi ve ellerini belime yerleştirip beni yavaşça duvara yasladı. İstemiyordum. Bakışları sert ve istediğini alacakmış gibi duruyordu ve şimdi dudaklarıma bu şekilde yaklaşması hiç hoş değildi.
Tam dudaklarımız kapanacağı sırada başımı çevirdim.

"Batı olmaz." Dedim mırıldanarak. O ise alnını duvaraya yaslayıp bedeninin de ağırlığını vererek beklemeye başladı.

"Hiçbir zaman canını acıtmayacağımı bilmen gerekir Çağla." Dedi bu sefer de kulağımın arkasına küçük bir öpücük kondururken. Şimdi olmazdı. Tamam belki ben de  istiyordum ama bugünümüzü buna harcayamazdık.

"Gitmeliyiz." Dememle yavaşça başını kaldırdı ve gözlerime bakmaya başladı.

"En azından bir kere öpmeme izin versen?" Demesiyle göz devirdim ve hayır anlamında başımı salladım. Odadan çıkacağım sırada kapı bir hışımla açıldı ve içeriye telefonu gelmediği için sinirlenmiş bir Rüzgar girdi, ardından da Görker. Ben biri iki adım sendeleyip sertçe Batı'nın bedenine çarparken Batı'dan boğuk ve garip bir ses çıkmış ardından da dengemizi sağlayabilmek için kollarını belime dolamıştı.

"Dostum gece çıkardığın ses de tam olar-" Batı Görker'in kafasına yerdeki yastıklardan birini fırlatınca Görker dengesini kaybederek yere yapıştı.

"O s**tiğimin çenesini kapatmayı ne zaman öğreneceksin?" Dedi ve sonra da odaya Mercan girdi. O Görker'e hunharca gülerken Rüzgar bizi sallamadan telefonunu alıp odadan çıkmıştı.
Ne sesinden bahsetmişti Görker?

"Ne sesi?" Dememle Batı bana baktı. Sonra ellerini belimden çekip yüzüne götürdü bir iki saniye öyle bekledikten sonra hepimizi teker teker baktı.

"Yüzümü yıkamalıyım." Dedi ve tek kelime etmeden içeri girdi. Sadece anlamazca arkasından bakakalmıştım. Derdi neydi?

•••

"Ölüyorum." Diye kendimi çimlerin üzerine attım ve gözlerimi gökyüzüne dikip öylece soluklanmaya başladım.
Batı dışında hepimiz kendimizi çimlerin üzerine atarken, Batı'nın sabah koşusu yapalım bol oksijen var lafı altında bize uyguladığı eziyeti düşünüyordum. Bu kadar koşu artık akciğerlerimi yakıyordu.

"Fazla uyuşuksunuz." Dedi ve teke teker hepimizi yerden kaldırdı. Beni de yerden kaldırdığında ben benden bekleneceği gibi dengemi sağlayamayıp bir de yüzüstü şekilde çimlerle buluştum.

"Tam bir salaksın." Hakaretlerine aldırış edemeyecek kadar yorgundum. Beni bu sefer belimden tutup kaldırdı ve dengeli bir şekilde durduğuma emin olduktan sonra bıraktı.

"Şimdi de gidip bir şeyler içelim, sonra birkaç yer gezeriz." Demesiyle hepimiz yorgunluk sızlanmalarıyla şehir merkezindeki mekanlardan birine girdik.
Bir masaya yerleşip garsonunun gelmesini bekledik ve ardından sarışın bir kız masaya yaklaşıp siparişleri almaya başladı.
Batı kendi dahil ama ben hariç herkese bira, bana bir meyve suyu istemişti. Lanet olsun. Neden yani neden?
Hepimiz aşırı yorgun olduğumuz için aramızda bir muhabbet geçmiyordu. Mercan içkileri geldikten sonra açık açık işemesi gerektiğini söyleyip tuvalete gitti ve ben de önüme gelen meyve suyunun pipetini ağzıma alıp büyük bir yudum içtim.

Batı'nın gözleri dudağıma kaydığında rahatsızca kıpırdandım.
Bir damla dudağımdan akacak gibi olurken biri eliyle yakaladı ve başımı kaldırdığımda bunu Batı olduğunu gördüm.Elini de peçeteye yavaşça sildi ve tekrar bana baktı. Ben ise bu sırada öldüm. Hatta bir kez daha dirilip tekrar öldüm.

"Ben s-silerdim." Ah lanet! Kekelemiştim...

"Hallettim, sorun yok." Demesiyle sertçe yutkundum. Rüzgar ve Görker film izler gibi bizi izlerken Mercan gelip masaya oturdu ve birasını eline aldı.
Batı huzursuzca gözlerini bana dikmişti. Bana bakıp çenesi kasılırken hiçbir şey söylemeden masadan kalkıp gitti.
Ben de öylece oturdum ve ardından içtiğim meyve suyunu özgürleştirmek adına ayağa kalktım.

"Ben tuvalete gidiyorum." Deyip adımlarımı tuvalete yönlendirdim. Tuvalete gireceğim sırada mekanın yarım bir şekilde açık kalmış arka kapısına baktım. Batı'nın yüzünün görünce tereddütlü adımlarla kapıyı tamamen açtım ve Batı'ya baktım.
Aman Tanrım...

"Sigara mı içiyorsun!" Dedim sinirle. Bakışlarını bana çevirip kısa bir bakış attı ardından sigarayı ne yapacağını bilemez bir şekilde saklamaya çalıştı ama bal gibi de ortadaydı.

"Seni gerizekalı ne zamandan beri içiyorsun?" Dedim yanına hızla yaklaşıp.

"Sakin ol Turuncu, sadece kafamdan bir şeyi uzaklaştırmak istediğimde içerim." Dedi yine da mahçup olan bakışlarını bana dikerken.

"Şimdi yok edecek iki şeyim oldu, sigaraların ve Ahmet." Dedim elimde liste tiki gibi işaret yaparken. Bana bakıp güldü ve ardından kolları arasına çekti.

"Ömrüm boyunca bir paketi henüz bitirmemişimdir." Demesiyle içimi bir rahatlık kapladı.
Bana baktıktan sonra uzun parmaklarındaki sigarayı dudağına götürdü ve bir nefes aldı. Elmacık kemikleri bunu yaparken daha da belirginleşmiş ve belirginleşmiş sakalları olayı güzelleştirmişti. Ben Batı'ya hayran bir şekilde bakarken daha sadece yarımını içtiği sigarayı duvara bastırarak söndürdü. Demek ki cidden içmiyordu. İçim rahatlarken Batı'nın yüzüne baktım.

"Neyi kafandan uzaklaştırmaya çalışıyorsun." Dememle esmer tenini hafif bir kırmızılık kapladı ama aşırı hafif... Muhtemelen onu çok dikkatli inceleyen biri fark edebilirdi.

"Rüyamı." Anlamazca tek kaşımı kaldırdım.

"Neden?" Dememle bana bakıp gülümsedi ardından açıklamasını yapmaya başladı.

"Gördüğüm bu rüya eğer beynimde yer edinirse ortam benim için hep sıcak olacak." Dedi duvara yaslanıp beni de kendine yaslayarak ellerini önümde birleştirirken.

"Olsun, demek ki güzel bir rüya." Dememle göğsü gülmesiyle hafifçe yükselip kalktı.

"Emin ol güzeldi ama sevdiğim kadının aklımda başka tür sıfatlara yer edinmesini seviyorum, bu rüya onun güzelliği için yanlış." Sevdiği kadın mı? Kalbimden hafif bir sızı geçerken ne olduğunu anlamaya çalışırcasına sordum.

"Ne tür bir sıfata sahip o kadın aklında?" Dememle düşünür bir ses çıkardıktan sonra kelimeleri söylemeye başladı.

"Başarılı, güzel, masum demeyeceğim herkes az da olsa gridir ama benim meleğim olduğunu söyleyebilirim." Ah lanet olsun! Kimdi bu kadın? Neredeyse ağlayacaktım. Batı'nın kollarından sıyrılıp sokağa karışmadan önce diğer sorumu sordum.

"Peki bu rüyalarını süsleyen meleğin kanatları siyah mı? Beyaz mı?" Dememle güldü.

"O farklı." Deyip kokumu içine çekti "Turuncu kanatları var." Diyerek tüm stresi üstümden alıp geriye sadece mutluluk bıraktı, saf mutluluk... Sadece sesinde fark ettiğim bir tını beni şüpheye düşürmüştü. Kaybediş. Her cümlesinde artık bunu hissediyordum.
Turuncu kanatlarımdan sadece kopan tüyler olmayacak ikisi birden kopacak ben de gerçek dünyaya yani cehenneme ondan uzaklaşınca çarpacaktım, haberi yoktu...

Holaaaa sjdkdkdk bölüm geldi be parmaklarım koptu -,- uzun bir bölüm oldu. Umarım hoşunuza gitmiştir, oy ve yorumlarınızı bekliyorum, öpüldünüz şirinleeeeeerrr :3 ^^ :*

Đọc tiếp

Bạn Cũng Sẽ Thích

YABANCI NEFES Bởi maisie_ruby

Tiểu Thuyết Chung

188K 19.7K 30
İki ülke arasında aranan terörist yüzünden Azerbaycanlı özel kuvvetler askerlerinin ve genç doktorumuzun görev için köye gelmesiyle başlar kurgumuz..
136 70 5
ailesinin vefatından sonra ailesinden ona tek kalan şey üvey kız kardeşiydi dhshdjsjsjw bu nasıl bir hikaye olacak bende bilmiyorum.
6.8K 4.3K 42
BEBEK BEDENİNİ TANRIÇA HEKATE'YE EV YAPAN ANBER VE ONU KANLI AY DA KURBAN EDECEK OLAN İBLİS ARES SALANMİR'İN KANLI HİKAYESİ.... ****** Eşsiz zihni gö...
34.3K 2K 37
"Sırf adını öğrenebilmek uğruna defalarca kez pizza siparişi verdim , sanırım benimle olman için dükkanı devralmam gerekecek.."