Dangerous Passions - Bieber

נכתב על ידי Mali-Koa

74.4K 4.3K 2.6K

Önümde iki seçenek vardı. Ya beni seven biriyle mutlu olmayı deneyecektim, ya da sevdiğim adamın kolları aras... עוד

Giriş
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm

10. Bölüm

3.1K 199 144
נכתב על ידי Mali-Koa

Ensemi yalayıp geçen ılık nefesleri yüzünden olduğum yerde mayışıp kalmıştım. Justin henüz doğalgazı bağlatmadığı için evin içi soğuktu ama onun elleri yüzünden cehennem sıcaklığını tüm derimde hissettiğimi söyleyebilirdim.

Öyle garip bir duyguydu ki bu, tamamen ona özledi. Onun varlığıyla oluşuyordu ve içim huşuyla doluyordu.

Aslında başından beri istediğim yerin onun kollarının arası olduğunu kendime henüz itiraf ediyordum.

Aklım kendi yarattığı ütopyasında geriden geriye beni izleyerek gülerken aynı zamanda kalbimin sesini dinlediğim için pişman olacağımdan emindi.

Bende emindim.

Fakat bunu görmezden gelmeye devam ediyordum ve belkide kendime yapabileceğim en büyük kötülüğü yapıyordum.

Parmakları karnımda çizdiği soyut yolda dolanırken dişlerimi dudaklarıma geçiriyor, kıvranmamak için zor zapt ediyordum kendimi. Bunun farkında olduğuna ve acı çekiyor oluşumdan zevk aldığına kalıbımı basabilirdim.

Gerçi ondan farkım olmadığı, sancımın geçmesine rağmen bunu söylemeyişimden belliydi. Suç işliyor sayılmazdım zira hormonlarım bana bilinçliyken yapmayacağım şeyler yaptırıyordu.

Yada ben bu bahaneye sığınmayı tercih ediyordum...

Justin'in dudakları omuzlarıma sürterken, sırtım göğsüne yaslıyken ve elleri tenimde gezinirken nasıl şikâyetçi olabilirdim? Olmam gereken yerde hissediyordum. Ryan'la olduğumdan çok daha ayrı bir histi bu. Derinden geliyordu ve Ryan'layken böyle olmamıştım hiçbir zaman.

Ah! Ryan... Tamamen aklımdan çıkmıştı!

Pekâlâ, onunla kavga etmiştik ama hemen ardından soluğu başka birinin kollarında almamam gerekiyordu. Tanrım, ne yapıyordum ben? Adinin teki olup çıkmıştım!

Bunu yaptığıma pişman olacaktım, üzülecektim, kırılacaktım, ağlayacaktım. Gelecekte neler olacağı bir sır değildi. Kaderim tüm şeffaflığıyla apaçık göz önündeydi ve ileride çok da iyi şeyler olacak gibi görünmüyordu.

Kendimle çelişmeye bir son vermeliydim.

Ruhuma işleyen düşünceler beni hatanın eşiğinden döndürmek ister gibi Justin'den ayrılmamı sağladılar. O daha ne olduğunu anlayamadan kollarının arasından çıkıp kanepenin diğer ucuna oturdum ve "Bu yanlış." diye sayıklamaya başladım. Tamamen bilinçsizceydi. Suçluluk duygusu tüm hücrelerimi işgal etmiş ve kötü bir his bütünüyle iliklerime işlemişti.

Justin şaşkınlıkla bana bakmaya başladı. Birdenbire ne olduğunu idrak edememiş gibi bir hali vardı. Dudakları aralandı, bir şey söylemek için ufak bir soluk aldığında onu durdurdum. Elimi kaldırıp parmağımı dudağına bastırdım, ki bu benim için bile şaşırtıcıydı.

Bir süre sessizlik içinde birbirimizi izledik. Ne konuşmasına izin verdim ne de kendim konuştum. Beynimdeki binlerce düşünceyle koca bir kayaya çarpmıştım sanki ve çıkış yolu arıyordum ama yoktu. Tünelin sonu kapalıydı.

Gözlerim buğulandı, sonrasında gözyaşlarımı engelleyemedim.

"Hey, neden ağlıyorsun?" panik dolu sesiyle daha yakınıma geldi, gözyaşlarımı silmek için uzandığında ondan önce davrandım.

"Dokunma." sanki az önce dokunuşlarıyla tenimi yumuşatan o değilmiş gibi bağırdığımda ben bile irkildim. Gerçekten duygularım altüst olmuştu. Suçluluk hissiyatıyla kavruluyordum.

Justin dondu kaldı. Aniden yükselişimi beklemediği ortadaydı. "Neden birden-" aniden cümlesini yarıda kesti. "Anlamıyorum." dedi daha sonra.

Aptallığıma acı acı güldüm. "Neden beni kandırmaya çalışıyorsun?" her şeyin sorumlusu olarak ona bağırdım ama haksız olduğumu biliyordum. Suçlu olan bendim. Fakat kendimi temize çıkarmam gerekiyordu bir şekilde. Vicdan azabı çekiyordum.

"Kandırmak mı? Seni kandırmıyorum! Neden yapayım ki bunu?"

"Yapıyorsun işte, bana beni sevdiğini söylüyorsun, öpüyorsun, her şeyin geçeceğine, iyi olacağına inandırmaya çalışıyorsun. Peki ya sana inanırsam ne olacak?"

"Her şey eskiye dönecek. Olması gerektiği gibi olacak."

Hıhladım. "İşte yine yapıyorsun. Yapma bunu. Hiçbir şeyin düzeleceği, geriye döneceği yok. Beni tüm bu şeylere inandırmaya çalışma. Artık küçük bir kız değilim!"

Kanepede doğrulup sinirle ayaklandım. "Bunu istemiyorum. Sana olan zaafımı ve geçmişimizi kullanarak beni elde etmene tahammülüm kalmadı. Sensiz iyiyim. Harika bir hayatım, mükemmel bir ilişkim var."

"Yok!" benimle birlikte ayaklandı. "Olmayacak da. Kendin bile inanmıyorsun söylerken."

Öfke tüm bedenimi ele geçirmişti, sinirden tir tir titriyordum. "Ryan'ı seviyorum. Çık hayatımızdan!" diye bağırdığımda neredeyse kulaklarımda çınladı kendi sesim.

Sanki suratına sert bir tokat atmışım gibi yüz ifadesi öyle bir hızla değişti ki bu, yutkunmama neden oldu. İçimde bir boşluk hiç yoktan var olurken, ezilip un ufak olduğumu hissettim. Söylediğim kelimelerde boğulmuştum resmen.

Gözlerimin içine bir kutu antidepresan hapını tek seferde yutmuş gibi boş bir ifadeyle bakarken kalbimin atışları imkânı varmış gibi yavaşlamıştı ve belki yaşama tutunmak için son çırpınışlarıydı bunlar.

Bir süre hiç konuşmadan birbirimize baktık. Afalladığı açıktı. Söylediklerimi sindirmeye çalışır gibi bir hali vardı.

Aniden aramızdaki kısa mesafeyi tek adımla sıfıra indirdiğinde kendimde hareket edecek gücü bulamadım, derin bir nefes aldığında ben nefesimi tuttum.

Elleriyle benimkileri kavradı ve bunu yaparken gözleri gözlerimden hiç ayrılmadı. Korkuyordum. Neden olduğunu bilmediğim bir şekilde içimde garip bir his vardı.

Acizlik miydi bu, suçluluk mu, pişmanlık mı emin değildim ama bildiğim tek bir şey vardı ki; hislerimde yanılmayacaktım.

Sadece bir saniye sonra, kişisel alanımı işgal edecek kadar yakınımdaydı. Az önce ne kadar yakın olursak olalım bu bile beni çok farklı etkiliyordu. Aurasına kapılıp gidiyordum. Bu onun eskiden sevdiğim fakat şimdi nefret ettiğim bir özelliğiydi.

"O ellerini tuttuğunda kalbin şimdiki gibi hızlanıyor mu?"

Cevabım koca bir hayırdı.

Sessiz kalmayı tercih ederek, sadece yutkundum.

Parmakları bileğimden itibaren omuzlarıma doğru yukarı çıktı ve gerdanımda küçük daireler çizerek ifademi izlemeye devam etti. Büyülenmiş gibiydim. Bal rengi gözlerine bakmaktan kendimi alamıyordum. "Sana dokunduğunda nefesin böyle kesiliyor mu?"

Hayır!

Cevap vermiyor oluşumdan cesaretlenerek parmaklarını boynumdan yukarı çıkartıp ağzıma ulaştı ve alt dudağıma dokundu. "Eğer bunu sana o yapsaydı," yüzlerimizi daha da yakınlaştırdı, burnu burnuma değdi. "Benim kadar arzular mıydın?"

Hayır!

Göz kapaklarım birer perde gibi indi ve beni öpmesini beklerken buldum kendimi. Justin böyleydi. Karışındaki kim olursa olsun onu nasıl etkileyeceğini iyi bilirdi.

Özellikle de beni.

Dudakları dudaklarıma değmedi. Avuç içleriyle yanaklarımı kavradı ve nefesini hissedeceğim bir hizada beni kendine yakın tuttu.

"Peki, o seni tıpkı böyle sardığında," beni kucakladı. Vücudum sıcaklığıyla yeniden hayat bulmuştu sanki. Göz pınarlarım boşalmamak için kendini sıkarken o canımı yakmaya uğraşıyor gibiydi. "Şuan hissettiğinki gibi hissediyor musun?"

Ağlamaya başladım ama öyle bağıra bağıra, içimi döke döke değil de, derinden ve sessizdi. İçim kanıyor gibi hissediyordum. Gözyaşlarım içime akıyordu ve orada günün birinde taşacak koca bir sel oluşturuyordu.

"Neden?" diye sordum anlaması için. Bunu kaldıracak takatim kalmamıştı. Bir cevap istiyordum. Bir neden istiyordum. Kafayı yiyecektim. Soru işaretleri beynimin içinde her yerdeydiler. Beni katlediyorlardı.

"Sen beni ittin ve tam birine tutunmuşken neden her şeyi berbat ediyorsun? Kalbim acıyor. Bunu durdur." Belimi sıkı sıkı kavramasaydı eğer düşeceğime emindim. "Yoksa dayanamayacağım." dedim acizce, sesim dizlerim gibi gittikçe zayıflamış ve titremişti.

Enseme elini koydu, kafamı omuzlarından kaldırmama yardım ederek ona bakmamı sağladı. "Elini yanağıma koy lütfen." dedi kadife kadar yumuşak bir tınıyla. Büyü gibi içime işledi sesi. Titreyen parmaklarımla yanağına dokundum. Bunu yapmazsam ölecektim sanki.

Şeftali dudaklarında ufak bir gülümseme oldu ve imkanı varmış gibi beni daha da sıkı kavradı. "Şimdi seni öpeceğim." fısıldarken alınlarımızı birleştirdi, burnu burnuma sürtündü. "Ve her şey geçecek." dedi ardından. Dünya yok oluyor sandım.

Sonra beni öptü, ve her şey geçti.

Bir süreliğine.


המשך קריאה

You'll Also Like

26.1K 5.5K 33
+82 10 1311 5960: Hamileyim. JJK: Kimsin?
155K 16.5K 53
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...
21.8K 3.9K 12
"Başka birine aşık olmaktansa, fazlasıyla senin olmakla meşgulüm." "Bebeğim, ikimiz de biliyoruz."
2.5M 214K 33
okumayın for vanilla baby