PARANOYAK

By feyzansyn

221K 11.1K 3.7K

Şhh... Dinleyin, cennet çığlık atıyor, cehenneme kafa tutyor. Araf mahşer olmuş, üzerinde dumanlar tütüyor. K... More

PARANOYAK-
BÖLÜM-2
BOLUM-3
BÖLÜM-4
BÖLÜM -5
BÖLÜM-6
BÖLÜM -7
BÖLÜM-8
BÖLÜM-9
BÖLÜM -10
BÖLÜM-11
BÖLÜM-12
BÖLÜM-13
BÖLÜM-14
BÖLÜM-15
BÖLÜM-16
BÖLÜM-17
BÖLÜM-18
BÖLÜM-19
BÖLÜM-20
BÖLÜM-21
BÖLÜM-22
BÖLÜM-23
BÖLÜM-24
BÖLÜM-25
BÖLÜM-26
BÖLÜM-27
BÖLÜM-28
BÖLÜM-30
BÖLÜM-31
BÖLÜM-32
BÖLÜM-33
BÖLÜM-34
BÖLÜM-35
BÖLÜM-36
PARANOYAK-1.YIL
BÖLÜM-37
BÖLÜM-38
BÖLÜM-39
BÖLÜM-40
BÖLÜM-41
BÖLÜM-42
BÖLÜM-43
BÖLÜM-44
BÖLÜM-45
BÖLÜM-46
BÖLÜM-47
BÖLÜM-48
İKİNCİ KİTAP
FİNAL
DUYURU

BÖLÜM-29

3K 163 65
By feyzansyn

♥♦♥♦♥♦♥

Bölum şarkısı: Black Veil Brides -> Lost İt All

♥♦♥♦♥♦♥

Kalbinin ritmini hissettiğin ilk andan şu yana kadar beslediğin güven duygusunu bir anda yırtıp atabilir misin, yalan alevler içine?

Hainliğin kokusu tüm odayı sararken, doğru alınacak tek bir nefes için cam açmamak, aksine hatayı ciğerlerine kazımak kadar inatçı bir ruhun esiri şimdi beni karşısına almıştı. Uzuvlarına kapkara dumanlar her saniye biraz daha fazla işlerken, omuzuma yapışmış eli direnmeye hayli kararlıydı.
Diretmelerim ince bir çöp misali kırılırken, tüm ikna yeteneğim havaya karışmıştı.

Asıl sorum şu; hayatı boyunca iki gram güven avuçlamamış bir adam, nasıl olur da onu kendinden bir parça olarak görebildiğine inanırdı? Daha da önemlisi nasıl bu denli kolay savunurdu?

Eve geleli henüz yarım saat olmuştu ama bir hınçla soluğu Can'ın yanında alan Anıl henüz yanımıza uğrayabilmiş değildi. Onun içeride olduğu süre boyunca aniden yaşanan tartışmamızı düşünüp durdum.

Yumruklarıyla açmaya çalıştığı kapının bir yüzü daima Yağız'a dönükken o kapının tek anahtarı olmak zorluyordu.

En sonunda dayanamayıp kalktım yerimden gözler bana çevrilirken. Konuşmalar benim ayaklanmam ile son bulurken, onlara fazla takılmayarak hızlı adımlarla çıktığım odanın ardından Can'ın bulunduğu yere yöneldim.

Kapıda Ertuğrul, Engin ya da diğer ismini bilmediğim herhangi birini görmeyince hızımı düşürdüm. Kapının ardından gelen bağrışmaları duyduğumda neden orada olmadıklarını anladım.

Kendimden yarı emin bir halde biraz daha yaklaştım ve ne konuştuklarını dinlemeye başladım. "Bir teklifim var." Dediğini duydum bitkin bir sesin. Anıl'ın onu ne kadar hırpaladığına dair yüksek düşüncelerimi indirgeyerek konuşmanın devamı için bekledim.

"Size yardım edebilirim." Kaşlarım çatılırken araya kahkahasıyla Anıl girdi. "Sen yardım edeceksin? Hem de bize? Hangi iğrenç planların içindesin yine?"

"Anlamıyorsun. Beni dinlemeden buraya gelip bağırıp çağırdın ama boşa. Söyleyeceklerim senin yararına." Can karşı savunmasını yaparken, kapıyla bütünleşmiştim.

"Geveleme!" Ayak sesleriyle kendimi biraz geri aldım ancak konuşma henüz bitmemişti. "Size fazla sert çıkıştığımın farkındayım ama dedemi kaybedince ne yapacağımı bilemedim. Fakat daha fazla kayıp yaşamadan buna son vermek istiyorum. Onu yakalamanıza yardım edeceğim."

Samimiyete kilometrelerce uzak kelimeler, kısa yoldan kulağıma ulaşırken Anıl'ın cevabı için bekledim. "Sana sahiden güveneceğimi mi zannediyorsun?"

"Güvenmeyeceğinin farkındayım ama yoruldum tamam mı? Ben ailemi kaybettim ve dedemin de ölümünü görünce ne yapacağımı şaşırdım. Eğer şu dünyada kendimden bile fazla önemsediğim biri kaldıysa, o da eski kız arkadaşım." Elif'in dediklerini hatırlayarak ucuz yalanına karşın yüzümü buruşturdum.

"Bu işlere bulaştığımda ona zarar geleceğinin farkındaydım. İlk başta bir şey olmaz sandım ama incinmesini kaldıramazdım. O yüzden ondan yavaş yavaş uzaklaşarak ayrıldım." Kelimelerini toparladığını düşünerek sessizliği dinledim yarım saniye kadar.

"Bu işin ucunun bir şekilde Elif'e tekrar dokunacağının farkındayım. Bu yüzden size yardım etmek istiyorum. Her defasında kaybedeceksem buna daha fazla katlanamam. Kazanırım sanmıştım ama yanılmışım. Bu işin sonunda istersen beni öldür, umurumda değil. Elif'in iyi olduğunu bilmek bana yeter."

Blöf yapıyordu. Onu az çok tanıyorsam eğer, bir gün önceki tehditlerinden bu kadar çabuk dönmezdi. Yalancılığı bu denli aşikârken Anıl'ın da ona inanacağını sanmıyordum. Dikkatimi tekrar topladığım sırada Anıl'ın "Kabul." dediğini duyduğum. Kabul edemezdi. Yalan söylüyordu, onunla resmen oynuyordu.

Kendimle davam devam ederken şaşkınlıkla devirdiğim vazoyu fark ettim. Parçaları daha toplamaya eğilmemiştim ki kapı birden açılınca Anıl'la karşılaştım.

"Bizi mi dinliyorsun sen?" Diye üzerime yürümeye başlayınca yapacağım işi de unutup ona karşılık vermeye başladım. "Ona sahiden güvenebilir misin?" Diye sordum

"Bir soru sordum?"

"Evet, dinliyordum. Peki sen ona bu kadar kolay mı güveneceksin?" Ona bağırdığımı çatık kaşları kendini daha fazla belli edince fark ettim. "Güvenirim. Sana güvendiysem, ona da güvenirim." Başta Orkun olmak üzere herkes yanımıza doluşmuşu bile.

"Yapamazsın. Göremiyor musun, blöf yapıyor. Kim bilir ne planladı." Can'ın kapı arkasından bana attığı bakışı tahmin ettim. Anıl'ın göremediği, öfke tüküren o bakışlar... Hayalindeki bu kazanmışlık hissinin devam etmesine izin veremezdim.

"Birinin canı yanabilir." Ama o umursamadan, "İyi dinle, ne zamandır bu herifin peşinden koşturuyorum, herhangi bir fikrin var mı senin? Bıktım ve bu işin daha fazla uzamasını istemiyorum. Öyle ya da böyle o adam benim ellerime geçecek. Sonucun getirecekleri beni ilgilendirmez." dediğinde Doruk'un bakışlarındaki umutsuzluğa tanık oldum.

Anıl yanımdan geçerken, onun bağırmasına kıyasla daha düşük bir tonda "Pişman olacaksın." dedim ama dinlemeden odasına yöneldi.

Göğsümdeki kalın düğüm kalbime dolanıp orayı sıkarken, öfkemin kokusu ciğerlerimdeki yerini almıştı. Kapıyı açtığı sırada omuz hizasından bana dönüp, "Ben seni yanıma almakla zaten pişmanlığımı yaşadım. Bundan daha kötüsü olamaz." dedi bu kadar hafif çıkan ses duvarlarda binlerce kez yankılanırken.

Üstümde gezinen gözlerin farkındalığıyla ayağımı yere vurdum ve kendi yattığım odaya "Pişman olacak." diye fısıldayarak gittim.

Yatağın üzerine oturup duvarı seyredeli saatler olmuştu ve o an ne düşündüysem başımıza gelecek en kötü felaketlerle ilgiliydi. Ezip, büzemediği sinirinden yapıyordu onca şeyi. Laf geçiremiyordu asi yüreğine. Ne var ki farkında değildi, bilmeden bir kuyuya gitmiyordu, yerinde olan şuuru ile o kuyuya adım atlıyordu.

Yakından duymaya alışkın olduğum bağırışlar bu defa kapı ardından gelince sesin geldiği yer olan oturma odasına doğru gittim. Tartışmadaki başrolü Anıl ve Doruk alırken neler olduğunu anlamak için bekledim.

"Ne yaptığının farkında değil misin sen?" Diye bağırdı Doruk. "Farkındayım ve umurumda değil." Ancak Anıl dediğim dedik gibi duruyordu. "Doğru, hiç umursamadın ki. Sen yanındakileri fark edemiyorsun." Sessizliğime rağmen neler olduğunu anlayabilmiş değildim.

"Doğru. Şimdi tekrar yolumu kapatma da önümden çekil!" Diye emir verdi kapıdan çıkıp gitmesini engelleyen Doruk'a. "Senin için bir engel miyim?" Diye sordu sesinden kırıldığı hayli anlaşılan Doruk. Yüzüm düşerken Anıl ekledi.

"Her zaman bir engeldin." Doruk'u itip yanından çekip giderken Doruk hiç ses etmeden oturdu koltuğa toz duman olmuş umuduyla. Kimse peşinden gitmeyince ben atıldım öne ve odada çıkıp Anıl'ı durdurmaya yetecek bir ses tonu ile, "Bunu nasıl yapabildin?" dedim.

Alaya kanat germiş bakışları gözlerine kara gölgesini düşürmüştü. "O senin arkadaşından öte, kardeşin. Nasıl bu kadar kolay o lafları söyledin?" Tepki gelmeyince devam ettim ancak sesini demir çığlıkla yükseltti.

"Sana ne? Söylerim, sana ne?" Hücrelerim korkuyla büzüşürken geri adım atmaktan kaçındım. "Ne kadar incindiğini görmedin mi?" Kelimelerinin yuttuğu sessizlik kulaklarıma birer birer kusulurken, aşina bir karıncalanma her yeni kelimeyle kendini belli etti.

"Vaz geç, Ada. Doruk senden en az benim kadar nefret ediyor, karşıma geçip sakın onu savunma bana." Açıklamaya bile değmeyecek hipotezi kendi karanlık gökyüzünde dolaşırken avare, incinen bir yüreğin kapı arkasından kendi köşesine sinmiş ağladığının farkındaydım. Üzeri tozlanmış bu yüreğin beni sevmesine ihtiyacım yoktu.

"Bana karşı tutumunuzu tek bir an önenseydim şu an burada olmazdım. Kardeşini kaybetmek üzeresin, fark edemiyor musun?" Uzunca bir süre ucu körelmiş bakışlarını üzerimde tuttu. Bakışları gözlerime dolanırken, tek bir hareket adına tüm dikenler saçıldı. Ancak o, yine de çırılçıplak ayaklarıyla bastı onların üzerine kan revan.

Çıkıp gitmek için araladığı kapının ardından seslendim. "Doruk için kaybolduğunu söylüyorsun ancak sen değil yalnızca onu, ruhunun de üzerini karalamışsın." Kapı çarpılırken, havada asılı kalmış kelimelerim, son loş ışığını yayan gaz lambası gibi sönüp gitti.

Can'ın olduğu kapıya bakıp öfkeli bir iç geçirirken ismimi duymamla dikkatim dilimlere bolündü. Adımı söyleyen kişiye bakınca yerimde huzursuzca kımıldandım. "Biraz konuşalım mı?" Dedi Doruk. Sesi sanki tünelden geliyor gibi boğuk çıkıyordu.

Yalnızca baş hareketiyle onayladığımda yanıma geldi. "Teşekkürler." Pek duymaya alışkın olmadığım bu kelime yabancı bir siluetten çıkınca garipsedim. "Neden?"

"Anıl'a söylediklerin için. Duydum da." Ne tepki göstereceğimi bilemeden, "Teşekkür et diye yapmadım." dedim. "Olsun." Dedi. "Dinle, Anıl'ın sıkıştığı kuyunun farkındayım ancak o bunun farkında değil. Ne zaman onu uyarmaya kalksam beni iç dünyasından toprağın dibine gömüyor. İçinde öyle asi bir inanç var ki onu kandırmayı her defasında başarıyor. Eliyle o soğuk duvarı yoklarken, kaçıp kurtulacağı bir yolu amansızca arıyor. Gururu uğruna ona uzattığım merdivene asılmaktan kaçınıyor."

Gerginliğimle beraber tenimde bir gerilim hissettim. "Neden bana söylüyorsun?" Gözlerim dış kapıyı istemsizce tararken, rüzgarın kapının altından gelen uğultusu kulaklarımı buldu.

"Can'a güvemeyiz. Ve Anıl'a bunu fark ettirmem lazım. Tek başıma yapamam. O benden çok uzak bir çizginin ufkuna yerleşti. Onun gerçeği anlaması için bana yardım etmen lazım." Henüz dün düştüğü için yerden kaldırdığım çocuk beni iterken, şu an karşıma geçmiş, şapkasının içine yardım dileniyordu. İçimde yaşadığım şok şöyle dursun, ben daha o yardım sokağına sapamamıştım.

"Anıl için yardım isteyeceğin son kişi benim. Baksana, dinlemiyor bile." Tenimin sıkıştığı ince duvardan kurtulmak için debelenirken Doruk, "Söylemeyeceğiz. Can'ın bir açığını bulup, ona kanıtlayacağız. Aksi takdirde birinin canı yanacak." dedi içeri dolan sinsi ayaz kollarımı ovuşturmama neden olurken. Reddetmek adına ağzımı açmıştım ki aklıma Can'ın söyledikleri geldi.

"Sevdiğiniz birini kaybetmenin ne demek olduğunu kalbinize kazıyarak göstereceğim." İtirazıma kelepçe takan kelimelerle aklım direkt Yağız'a gitti. Onu bu işin içine almak istemezken, bir anda kolundan tutup, her gün biraz daha ölüme battığım bataklığın dibine çekemezdim.

"Tamam. Ama ya ispatlayamazsak, ya bir açığı olmazsa." Omuz silkti ama yine de kabul etmemin memnuniyetiyle gülümsedi. Ancak her birimiz farkındaydık ki, Anıl, Can'a güvenemeyeceğini biliyordu. O tekrar, gururdan bir taşın altına bedenini hapsederken, dışarıda birileri inciniyordu ve kardeşinin kalbine henüz ihanet mızrağını atmışken bu onun pek de umurunda değildi.

Fakat Doruk onun önünden çekilmeyi bir an olsun düşünmemişti. Sözüm ona Anıl'ın kuyusu geçilmez değildi. Sadece onu bulamayacağımız kadar karanlıktı. İhaneti, öfkeyi, gururu ve hırsı barındıran bu simsiyah dünyaya Can intikamın soğuk silahını dayamıştı.

Doruk'un yanında ilk defa büzülmeden otururken, konuşmalar karşısında belli belirsiz gülümsedim. Şu anda bile espri yapabiliyorlarken, kahkahalarını sımsıkı saran ecele boyun eğemiyorlardı.

Nihayet ortam sessiz olduğunda Doruk, "Anıl'ın gözlerini açmalıyız. Yanılıyor muyum?" diye sordu kimseden ses seda yokken. "Anıl'dan ümidi kesin artık." Dedi Didem. Doruk'un tepki vermeyişinden bu tavıra hayli alışık olduğunu anladım. "Orkun?" Dedi gözlerini bir yere dikmiş Orkun'a. "Sen ne düşünüyorsun?" Didem'in sesi daha kısıkken ortama hakim olan sessizlik kulağımda garip bir sirene dönüştü.

"Bilemiyorum. Belki de haklıdır." Kendi sarsıntılı, yıkık dökük hayallerinden bize gönderirken sesini araya girdim. "Kim?" Söyleyip söylememek arasındaki canavar çizgi arasında kalmıştı sanki. "Anıl." Biraz bekledikten sonra şaşkın yüzlerimize doğru ekledi.

"Demek istediğim, bu işin artık sona ermesini istiyorum. Bitsin istiyorum. Kardeşimin huzur bulmasını istiyorum." Söylediklerine karşı kaşlarım çatıldı. "Kardeşin mi? Ona ne oldu ki?" Yanlış bir şey söylemediğimden emin olmak için istemsizce Doruk'a baktım ama onun da bakışları Orkun'u cevap için destekler nitelikteydi.

"Evet,..." Yutkunuşu, gerçeklere göğüs germiş tüm cesaretlere dolandı. "O öldü." Ellerimin büyük bir suçluluk duygusuyla soğuduğunu hissettim. Bu soğukluğu şu aralar her hissettiğimde olduğu gibi yine tüm bedenime yayılırken, "O katil mi öldürdü onu?" dedim lanet ağzım durmadığında yine.

"Sayılır. Oylum intihar etti. Ve onun boğazına dolanan iplerin diğer bir çengeli de o adam. Eğer ona da bu acıyı yaşatırsam, Oylum..." Devamını getiremedi.

Göz yaşları, kelimeleri duvardan duvara çarptığında, yıldırımlar çaktıran kara bulutlardan koca bir ağıt koptu sis çökmüş ruhlar mezarlığına. Bedenler dirilirken nemli topraktan, tüm acıların kokusu kemiklerden kopuyordu.

Peki şu anda atılan çığlıklar kulaklarımda henüz birkaç gün önceden yankı yapmaya başlamışsa? Sessiz acının arkasında yatan amansız kıvranışlar beynimde binbir takla atıyordu. Delirmek kaçınılmazken, tavanda sallanıp yeni bir beden isteyen o ipin farkındaydım.

Kelimeler zihnimde defalarca tekrarlanırken, ben toprağa gömülmüyordum. Benim için açılan o çukura düşüyordum. Orası benim hüzünler mezarlığımdı. Binbir çeşit arasından yalnızca birini seçtiğim karanlığımdı. 'İntihar etti...'

♥♦♥♦♥♦♥

Continue Reading

You'll Also Like

985K 13.2K 34
Aşık olduğu adamın evleneceğini öğrenen Mavi, çareyi en yakın kız arkadaşında bulur. Düğüne kısa bir süre kala acilen bir plan yapmaları gerekmektedi...
406K 34.2K 53
Texting ağırlıklıdır. (galiba) Dershanenin homof*bik serserisi Mete ve kalbi güzel sert oğlanımız Dorukhan arasında geçen pek de hoş olmayan mevzular.
98.7K 9.1K 35
Bebekliğinden beri kendi elleriyle büyüttüğü çocuğun yaramazlıkları ile uğraşan bir adam.
637K 37.1K 33
Kuru öksürükleri durmadı bir süre. Boğazının acısını ben hissetmiş gibi yüzümü buruşturdum. Hastalığı benden kaptığı için kendimi iki kat kötü hissed...