Dangerous Passions - Bieber

By Mali-Koa

74.4K 4.3K 2.6K

Önümde iki seçenek vardı. Ya beni seven biriyle mutlu olmayı deneyecektim, ya da sevdiğim adamın kolları aras... More

Giriş
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm

8. Bölüm

3K 204 109
By Mali-Koa

Merdivenlerden çıkarken nabzım hiç olmadığı kadar hızlıydı. Kalbimin sesi apartmanın boşluğunda yankılanıyor, duvarlara çarpıp bir tokat gibi yüzüme vuruyordu. Keşke şuanda kıyamet kopsaydı da, eve gitmek zorunda kalmasaydım diye düşündüm ama keşkelerle yaşayamayacağımı öğrendiğimin üzerinden uzun bir süre geçmişti.

Anahtarı çantamın fermuarlı kısmından çıkardım ellerim titreye titreye. Justin bugün yeterince dengemi bozmuştu fakat şimdi, Ryan'ın camda bizi izlediğini söylediğinin bir şaka olmasına ihtiyaç duyuyordum. Kapıyı açtım. Ne olursa olsun onunla yüzleşeceğim bir gerçekti ve deli gibi korksam da kaçış yoktu.

Ryan koltukta oturmuş, eliyle kavradığı kumandayla kanalları gezerken ona uyan bir program bulmaya çalışıyordu. İçime su serpilmesi için erkendi belki ama onu bu kadar sakin görmek biraz olsun beni rahatlatmıştı. Koltuğa öyle bir yayılmıştı ki, az önce camda olduğunu söylemek bu manzaraya göre zor olurdu.

Dudaklarıma bir gülümseme yerleştirdim. "Sevgilim, ne yapıyorsun?" üzerimdeki deri ceketi çıkartıp askıya astıktan sonra yanına ilerledim ve örtündüğü battaniyeyi sıyırıp yanına uzanarak ona sokuldum. Sıcaklığı bedenimi sarmaladığında uyuşmam uzun sürmedi. "Hiç, oturuyorum. Sen ne yapıyorsun?"

Sesi mesafeliydi, buna rağmen kollarını etrafıma sardı. Ona kıyasla vücudum buz gibiydi. Sarılışı sıkılaşırken dakikalar sonra ısınacağımın bilincindeydim. Bunu hep yapardık. Soğuk havalar favorimizdi çünkü birbirimize sarılıp aşkımızı hissetmek için fazladan bir bahanemiz oluyordu.

Şimdi neden öyle hissetmiyordum? Daha çok yakın bir arkadaş gibiydi, bir ağabey veya bir ebeveyn. Eskisi gibi hissettirmemesi beni korkutmuştu. Bunun ne anlama geldiğini itiraf etmek istemiyordum çünkü.

"Duş almam gerekiyor ama bunu yapacak enerjiyi bile kendimde bulamıyorum. Yorucu bir gündü. "

Elleri saçlarımda oyalandı. "Elbette öyledir. Kafe ağzına kadar doluydu sonuçta."

Ne?

"Sen nereden biliyorsun?" diye sordum.

Parmakları durdu ve ben kafamı kaldırıp suratına bakındığımda saç diplerime masaj yapmaya devam etti. Soruma cevap vermemeyi seçmişti. Bunun yerine beni köşeye sıkıştıran başka bir soruyu daha sorarken kanepede doğruldu.

"Telefonlarımı neden açmadın?"

Bende onun gibi kanepede doğrularak hizasına geldim. Ryan'ın sinirli olduğunu anlamam uzun sürmemişti. O hep böyleydi. Ne kadar öfkeli olursa olsun aklına takılanları sakince sorar, anlayana ve olayları kafasında oturtana kadar sesini yükseltip ani tepki vermezdi. Bazen bu özelliğine sinir olurdum çünkü ben bağırıp çağırırken, onun sessizce yakınışlarımı dinlemesi, kavga bitip kendime geldiğimde ve olayları bir kez daha gözden geçirme fırsatı bulduğumda sanki tüm suçlu benmişim gibi hissettirirdi.

"Ben... Söylediğin gibi, çok yoğunduk." Gözlerimi ondan olabildiğince kaçırmaya çalıştım.

Tek kaşının kalktığına yan gözle şahit oldum. Bir gariplik vardı. "Aramalarımı görüp göz ardı etmek için oldukça vaktin vardı ama."

"Bir saniye- Ne? Ryan ben- Anlamıyorum." gerçekten bir gariplik vardı.

Gülümsedi. Tanrım, cidden sinirliydi ve bunu az önce iliklerime kadar hissetmiştim. Gülüşündeki gerginlikten bile apaçık anlaşılıyordu.

"Evde sıkılmıştım. Aklıma seni ziyaret etmek geldi. Sonuçta sensiz geçen bir hafta sonu benim için bir boşluktan farksız, öyle değil mi?" Bu soru cevap ister nitelikte değildi. "Kafeye gelmeden önce gül buketi aldım. Onları çok sevdiğini ve görünce mutlu olacağını biliyordum. Kapıdan içeri girer girmez kan ter içinde kalmış yüzünü gördüm. Her yer doluydu, sende başını bile kaldırmadan etrafta koşuşturuyordun. Gülerek sana yaklaştım ve daha sonra yanında belirip seninle şakalaşan Justin'i görünce bil bakalım ne kadar şaşırdım?"

Yutkunmam gerekti. "Onu sevmediğini sanmıştım ve bu görüntü beni bozguna uğrattı. Ama asıl şaşırdığım şey: Boşalan masalardan birine oturdum ve sipariş almak için geldiğinde bile beni görmeyişindi." Burun kemerini sıvazladı. "Beni sesimden bile tanımıyorsun!"

"Ryan..."

"Seni aradığımda telefonun elindeydi. Kenarda oturuyordun ve oflayıp görmezden gelmeyi seçtin."

Sinirle ayaklandığında kalbim tekledi. Onu daha önce bu kadar sinirlenmiş, kırılmış ve çıldırmış görmemiştim. "Nasıl hissettim bir fikrin var mı? Umursanmıyormuşum gibi, sevilmiyormuşum, bir fazlalıkmışım gibi. Nasıl bir şey olduğunu bilemezsin çünkü ben sana hiç böyle hissettirmedim."

Bende ayaklandım ve tam karşısına dikildim. Ellerimi yanaklarına yerleştirmek, onu biraz olsun sakinleştirmek istediğimde buna izin vermeyerek beni geri itti. "Son günlerde neyin değiştiğini anlamakta zorluk çekiyorum. Soğuk davranıyorsun. Yokmuşum gibi yapıyorsun." Bakışlarını benden başka bir yere çevirdi. "Aklıma kötü düşüncelerin gelmesine engel olamıyorum. Lütfen bana yanıldığımı söyle, şuan tek ihtiyacım olan bu."

Sustum.

"Justin'le anlaşabildiğini görmek harika çünkü o benim en yakın arkadaşım. Ama onun sana benden daha yakın olduğunu gördüğümde delirecekmişim gibi hissettim. Daha önce hiç böyle olmamıştı." Uzanıp bileklerimi bir hayli sert kavradı ve neredeyse yalvaran bir ses tonuyla konuşmaya devam etti. "Ne olur bir şeyler söyle! Korkuyorum."

"Ryan..." dolu dolu olmuş gözlerinin içine baktığımda kalbimin ağrıdığını hissettim. Kıskandığını anlıyordum. O böyle biriydi. Sadece onun olmamı isteyecek, kendisinden başka birini tanımamam için beni eve kilitleyecek kadar bencildi. Yapmadığı bir şey değildi bu. Tarihi tam olarak hatırlamıyorum fakat aylar öncesinde bir kuzeni buraya kalmaya geldiğinde, onunla konuştuğum bir iki seferi bile kıskanmış, onu hava alanına götürene kadar odadan çıkmama izin vermemişti.

Onu anlıyordum fakat kendimi anlayamıyordum. Hissettiklerime, düşüncelerime, duygu değişimlerime anlam veremiyordum. Kendime yalan söylemem gerçekleri değiştirmiyordu işte. Hala bir tarafımın içten içe Justin'e karşı bir şeyler beslediğini saklayacak kadar profesyonel bir yalancı olmadığım kesindi. Her ne olursa olsun onunla olacağımın sözünü verirken yalan söylemiyordum. Birbirimize verdiğimiz sözler, ettiğimiz yeminler vardı.

Bir bütün gibiydik. En azından kalbimden çıkagelenler bu yöndeydi.

Aklım ise 'Ryan' diye çığlık atıyordu deli gibi. Onun kadar harika bir insanı bir daha bulamayacağımı söyleyip vicdanıma baskı yapmasından söz etmiyordum bile. O doğru olandı. Ama benim yanlışlarım doğruyu kabul etmeyecek kadar acımasızdı.

O, bir şey söylemediğimi gördüğünde bileklerimdeki baskısını arttırarak yüzüne bakmamı sağladı. Gözlerindeki parıltının ürkütücülüğü içime işlemişti adeta. Korkuyordum.

"Neden susuyorsun? Bana ne yapmam gerektiğini söyle! Kendimde değilim. Çıldırıyorum. Bunu durdur ve bana düşündüklerimin doğru olmadığını söyle!"

"Ben..."

"Sen ne? Sizi gördüm! Kapının önünde neredeyse ağzına girecekti. Kendime hâkim olmaya çalıştım ama seni böyle görmek- Ah! Bana böyle bakma!"

Bileğimdeki baskısı daha da arttığında acıyla inledim. "Ryan, canımı yakıyorsun!"

Beni duymadı bile, tükürerek konuşmaya devam etti. "Sağlıklı düşünemiyorum. Uzun zamandır birlikteyiz. Benden sıkılmış olman saçma çünkü sana kendimden daha iyi davranıyorum. Aşkımı gösteriyorum ama şu karşılığa bir bak! Yüzüme bile bakmıyorsun, beni istemiyorsun, olabildiğince uzaksın, benimle konuşmuyorsun bile. Ben seninle evlenmek istediğimi söyledim. Sen ne yaptın? Hiçbir şey! Beni sevmediğini bu kadar belli edemezdin."

"Ryan kollum-"

"Kapa çeneni!" ellerinden kurtulmak için çırpındım fakat o beni daha şiddetli sarstı. Canım yanıyordu, ağlamama ramak kalmıştı. "Böyle olacağını hiç düşünmedim. Başka biri olacağını hiç düşünmedim."

Kollarımı hışımla çekip ondan kurtarmayı başardığımda geriye doğru bir iki adım sendeledim sarsakça. Göğsüm sinirle yükselip alçalıyordu. Söylediklerinin gerçekliği mi sinirlendirmişti beni yoksa hissettiğim şeyleri ondan duymak mı bilmiyorum. Tek bildiğim: bu fazlaydı.

"Ryan yeter!" diye bağırdım, çığlık gibiydi daha çok. Boğazımı acıtmıştı.

Güldü sinir bozucu bir şekilde. "Ne o? Sinirlendin mi yoksa? Ben seni incitmemek için hep kendimi kırdım bu zamana kadar. Şimdi söylediklerim mi ağırına gitti?"

Dolmuş gözlerimle kalbimde beliren ağırlıkla taş kesilmiştim olduğum yerde. İkimizde gergindik ve ikimizde birbirimizi kırmaya oldukça meyilliydik.

Daha fazla aynı havayı solumak istemedim. İlk değildi bu kavga ama en aşağılandığımdı. Boğazımdaki yumru beni olmayacak şeyler söylemem için baskı yapıyordu oraya. Ağzımdan çıkanı kulağımın duymadığı lafları etmek istemiyordum. Pişman olmak istemiyordum. Kırılmasını istemiyorum çünkü hala bende önemli bir yere sahipti.

Bu yüzden gitmek için hareketlendim. Bedenime çökmüş tüm yorgunluğa rağmen çantamı koluma takıp ayakkabılarımı giyerken içimde tereddüt yoktu.

Aklıma iki yıl öncesi geldi. Yine kavga ederek terk ediyordum evi. İlkinde haklı sebeplerim vardı ama şimdi tek haklı olan kişi Ryan'dı. Ve sanırım doğruların suratıma bir tokat gibi çarpması zoruma gitmişti gerçekten.

Nereye gittiğimi sordu, beni durdurmaya çalıştı, suçlu olmama rağmen pişmanlıkla özür diledi ve beni sevdiğini söyleyip bağırarak ağladı.

Ben yinede kapıyı çarpıp çıktım.

Ne kadar dram dolu bir bölüm IY!

Kısa oldu biliyorum ama dağ gibi ödevlerin arasında yazdığım için bir alkışı hak ettim bence :D Hani bu bölümde cici mi cici, tatliş mi tatliş yorumlarınızı görsem diğer update uzun ve erken gelebilir belki :-)))

Okuduğunuz için teşekkürler, iyi hafta sonları ♥


Continue Reading

You'll Also Like

199K 20.9K 34
taehyung kırmızı defterini kaybeder 290423, tk ☁️
438K 35.9K 27
Melez Kaplan Taehyung, Melez Tavşan Jungkook ile sevgili olmak istiyordu Ha birde onu altında inletmeyi... [texting+düz yazı] #3 - taekook [13.08.202...
867K 69.7K 14
arkadaşlarıyla birlikte orduya katılan jungkook, ilk görüşte etkilendiği komutan kim taehyung'a cinsel içerikli mesajlar atmaya başlar. taekook, tex...
60.1K 3.1K 42
Komşunuz Barış Alper Yılmaz olursa ne mi olur?