Not: Üçüncü Göz kitabımı okuyan arkadaşlar bölüm aralarının uzadığından şikâyetçiler. Bitmesi yakın kitaplarımdan, Üçüncü Göz'ü, Zihin Efendileri'ni ve Koza'yı daha sık güncellemeye karar verdim. Umarım diğer kitaplardaki aralıkların uzamasından dolayı bana kızmazsınız. Üçüncü Göz bir zamanlar fantastikte ilk sıralardaydı. Tek dileğim kitap bitmeden tekrar ilk sıraları görmesi. Sizin oylarınızla bu dileğime kavuşacağıma güvenerek, Üçüncü Göz'ü daha sık güncellemeye çalışacağım. Teşekkürler.
Özet: Mert namaza başlar. Do Hyun'un intikamını almak ister. Fakat Arif'in sözleri onu vazgeçirir. Do Hyun'a karşı sorumlu hissettiğinden, dostunun annesini tayy-i mekân yaparak Türkiye'den Kore'ye getirir. Yu-Mi'nin halasına ulaşmak için Teykel'i kızdırmaya niyetlenen Mert, astral çıkışla cini bulmaya gider. Teykel ona ölüm sebebini sorar. Mert tam olarak bunu bilmediğini hatırlar. Uyandığında başucunda Yu-Mi'yi bulur.
*** Yeni Bölüm ***
"Mert sana kötü bir haber vereceğim. Umarım beni ve kendini affedebilirsin" dediğinde, ağzından çıkacak kelimeleri duymak için sabırsızlanmıştım.
Yu-Mi'nin ne demek istediğini anlamak için bir kez daha duymak istedim. "Dediğini tekrarlar mısın?"
"Halam benimle temas kurdu" derken gözyaşları akmaya başlamıştı. "Senin ve Do Hyun'un ölüp ölmediğini sordu.
"Halan bunu neden sordu? Do Hyun'un ölümüyle bir alakası mı var?"
"Ben-ben bilmiyorum. Özür dilerim."
Karşımda gözyaşlarını tutamayan sevgilime bakarak, anlattıklarından anlam çıkarmaya çalışıyordum. "Sen ne cevap verdin?" diye sordum.
"Do Hyun'un öldüğünü ama senin yaşadığını söyledim."
Kadın bunu sorduğuna göre, ikimizin de oradan ayrıldıktan sonra ölmemizi beklediği sonucunu çıkartıyordum. Nasıl olduğu hakkımda bir fikrim yoktu ama kısmen benim yüzümden olduğunu anlamıştım.
"Beni ve kendini affetmekten kastın neydi?"
"Bana dedi ki, senin ve Do Hyun'un mekânı dürerek kaçmamanız için deneysel bir ilaç kullanmışlar. Bu ilaç yüzünden oradan ayrılamayacakmışsınız. İlaç senin güçlerini bastırdığı gibi, ayrılmayı başarsanız bile ani yer değişimi vücut sisteminizi çökertirmiş."
Halası bize ilaç vermişti. Amacı, kaçmamızı önlemek olduğu için bir nebze anlayabilirdim. Kaçmayı başardığımı sanırken, dostumu ölüme götürmüşüm. İşte bu yüzden kendimi affetmemem gerekiyordu. İntikam almak isterken, aslında baş suçlunun kendim olduğunu keşfetmiştim.
"Üzgünüm Mert, halamın sana ve Do Hyun'a yaptıkları için çok üzgünüm. Sanırım seni hastaneye götürmeliyiz. İlacın sende ne gibi hasarlar oluşturduğunu öğrenmeliyiz."
Yu-Mi konuşmaya devam ediyordu ama ben artık kulağımdaki uğultu yüzünden onun sözlerini duyamıyordum. Dostumun ölümüne yol açmıştım. Halası kadar ben de sorumluydum. Dostumun ailesinin yüzüne nasıl bakacaktım.
"Üzgünüm dostum, çok üzgünüm."
Yu-Mi'ye sarılıp ağlamaya başladım. Acım o kadar büyüktü ki, yaşama isteğim kalmamıştı. Hastaneye gitmeyi hak etmiyordum. Güçlerimin olması bana sorumluluğu öğretmemişti. Aksine çok pervasızdım. Oradan kolaylıkla kaçabileceğimizi düşünerek çok büyük hata yapmıştım.
Yu-Mi'nin başını iki elimin arasına alarak bana bakmasını sağladım. "Senin bir suçun yok güzelim, tüm suç benim. Halan ve ben, Do Hyun'un ölümünün yükünü paylaşacağız."
Son gördüğüm Yu-Mi'nin üzüntülü yüzüydü. Gerisi karanlık...
Gözlerimi açtığımda hastanedeydim. Başucumda duran kişiye baktığımda gözlerime inanamadım. Do Hyun bana gülümseyerek bakıyordu.
"Beni korkuttun" dedi. "Bir an için uyanmayacağını sandım."
"Sen-sen yaşıyorsun ama nasıl?"
"Ne demek nasıl? Bizi oradan çıkaran sensin Mert."
Oradan çıkaran bendim. Fakat dostumun ölümünü tetikleyerek oradan çıkmıştık. Eğer hayal görmüyorsam, dostum ölmemişti. Onun ölümünü gördüğüm bir kâbus yaşamış olmalıydım.
Kâbus yaşadığımı düşününce, Kâbuslar Kraliçesi aklıma geldi. Daha önce defalarca bana musallat olan yaratık, bir kez daha beni kandırmıştı. Dostumu ölmüş gibi göstererek beni kedere sürüklemişti. Bir sonraki görüşmemizde onunla ciddi bir konuşma yapmam gerekecekti.
"Ne o daldın Mert?"
Dostumun gülümseyerek bana bakmasını özlemiştim. "Sadece gördüğüm kâbusu hatırladım. İyi olmana sevindim."
"Dinle Mert, benim gitmem gerekecek. Kuzey'e yaptığımız izinsiz operasyon için üstlerimden ciddi azar işittim. Bu konuda bir sürü rapor yazmam gerekiyor. Sen dinlenmene bak dostum, sonra görüşürüz."
Do Hyun gittikten sonra gördüğüm kâbusun ne kadar kötü olduğunu hatırlayıp, bir kez daha Kâbuslar Kraliçesine sinirlendim. Namaz saatini kaçırmış olmalıydım. Duvardaki saat doğruysa, ikindi namazı için bir saatim kalmıştı.
Zorlanarak kalktım ve banyoya geçtim. Abdest alırken, dostumun hayatta olmasından dolayı Allah'a şükrettim. Ellerimi ve yüzümü kurulayıp, namaz kılabilmek için cep telefonumdan kıbleyi gösteren uygulamayı açmak istedim. Fakat cep telefonum yanımda değildi. Nerede olduğunu sormak için hemşireyi çağırdım.
Kapı açıldığında hemşire yanında Yu-Mi ile içeri girdi. Yu-Mi uzun süre ağlamış olmalıydı. Kızaran gözleri ve burnu kendisini ele veriyordu.
"Kendine gelmene sevindim Mert."
"Bana ne oldu? Neden hastanedeyim."
"Kendinden geçtin, ben de ambulans çağırdım" dedi. "Eğer kendini daha iyi hissediyorsan, iki ajan seninle konuşmak istiyor."
Do Hyun gittikten sonra ajanların benimle ne konuşmak istediğini merak ettim. Acaba onun yanında konuşmak istememiş olabilirler miydi?
"Önce namazımı kılmam lazım. On dakika sonra onları içeri al lütfen. Bu arada cep telefonum sende mi?"
Cebinden telefonumu çıkarıp uzattı. Kıbleyi gösteren uygulamayı açarken, hemşire kan basıncımı ölçtü. "Kalkmak için acele etmeyin" diyen hemşire odadan ayrıldı.
"Yu-Mi bana izin verirsen..."
"Tabii anladım. Hemen çıkıyorum" dedi ve odadan ayrıldı. İkindi namazımı eda ettikten sonra, tekrar yatağa uzandım. Bir dakika sonra iki ajan içeri girdi. Onlarla birlikte içeri girmek isteyen Yu-Mi'ye, nazikçe dışarıda beklemesini söylediler.
"Mert Ssi, size bazı sorular sormamız lazım" dedi uzun boylu olan.
"Tamam, sizi dinliyorum. Acaba bu sorular Do Hyun ile birlikte yaptıklarımız görevle mi ilgili?"
"Evet efendim" dedi öteki ajan. Orta boylu ve uzun saçlıydı. Yolda görsem bir ajan olduğunu tahmin bile edemezdim. "Öncelikle üzüntünüzü paylaştığımızı bilmenizi isteriz."
Ne üzüntüsünden bahsediyordu. Üzülecek bir şey yoktu. Fakat belki de benim bilmediğim bir bilgiye sahiptirler diye sözünü kesmedim.
"Ajan Kim'le Kuzey'de bulunduğunuz süre içinde, size veya ona herhangi bir ilaç verildi mi?"
"Ona bir ilaç verildiğini görmedim. İkimizi ayrı yerlerde tutuyorlardı. Fakat güçlerimi kullanmamam için bana bir çeşit serum vermişlerdi."
"Anlıyorum" dedi uzun boylu ajan. "Peki, bu ilaçlardan sonra kendinizi farklı hissettiniz mi? Hastaneye kaldırılmadan önce demek istiyorum."
"Hayır, aslında o benden daha iyi gözüküyordu" dediğimde iki ajan şaşkınlıkla birbirlerine baktılar.
"Kim sizden iyi gözüküyordu Mert Ssi?"
"Do Hyun tabii ki. Siz gelmeden 15 dakika önce buradaydı. Doğrusu benden daha sağlıklı gözüküyordu."
"Mert Ssi, siz ne dediğinizin farkında mısınız? Bugün Ajan Kim'in cenaze töreni yapılıyor. Siz dalga mı geçiyorsunuz?"
Cenaze mi? Biraz önce gördüğüm kişinin Do Hyun olduğundan o kadar emindim ki, onların benimle dalga geçtiğine inandım.
"Size on beş dakika önce dostumun burada olduğunu söyledim. Asıl siz benimle kafa bulmayın." Sinirden yataktan inmiş adamların karşısını dikilmiştim. Ajanlar benim durumum karşısında geri adım attılar.
"Özür dileriz Mert Ssi, amacımız sizi kızdırmak değildi. Ajan Kim'in otopsisinde içeriği belirlenemeyen bir ilaç bulundu. Sizin kanınızda da çıktı."
"Ne otopsisinden bahsediyorsunuz" derken gözlerim karardı.
Gözümü yine hastane yatağında açtım. Odada sadece Yu-Mi vardı. Elimi sıkıca tutmuş yanağına yaslamıştı. Gözlerinden akan yaş elime damlıyordu.
"Kötü bir rüya gördüm" dedim.
Yu-Mi bana bakarak gülümsedi. "Evet, kötü bir rüyaydı canım, hepsi geçti" dedi.
Ajanları gördüğüm rüyanın etkisini üzerimden atlatamamıştım. Do Hyun'la konuşup Kuzey'den dönüşümüz hakkında bilgi almak istiyordum.
"Do Hyun'u arayabilir misin Yu-Mi? Onunla acilen konuşmak istiyorum."
Yu-Mi bana acıyan gözlerle bakıp hüngür hüngür ağlamaya başladı. "Mert çok üzgünüm, lütfen beni affet. Başına bunların gelmesini istemiyordum. Affet beni lütfen."
Yu-Mi'nin ağlamasının sebebini bilmesem de, onu teselli etmek için başını okşadım. "Lütfen ağlama, senin bir suçun yok. Bak bize bir şey olmadı. İkimiz de görevimizi başarıyla tamamladık" dedim.
"Mert beni korkutuyorsun lütfen böyle şeyler söyleme."
"Ne gibi şeyler?"
"Ajan Kim öldü Mert, bunu kabullenemediğin için iyileşemiyorsun. Lütfen kabul et."
Do Hyun'un öldüğünü bir kez de Yu-Mi'den duyduğumda yıkılmıştım. Başımdan aşağıya kaynar sular dökülmüştü. Hayalle gerçeği ayırt edemez hale gelmiştim. Gözlerimi diğer tarafa çevirdiğimde, sıcak gülümsemesi ile bana bakan Do Hyun'u gördüm.
"Merak etme dostum, bundan sonra hep beraber olacağız" dedi.
-DEVAM EDECEK-
Yayımlanma tarihi: 18.10.2015
Kelime sayısı: 1172