23-Teykel ve George

6.4K 343 60
                                    

Kendime geldiğimde ellerim ve bacaklarım bağlanmış bir halde yerde yatıyordum. Elektrik verildikten sonra ne kadar baygın kaldığımı bilmiyordum. Yu-Mi odada yoktu, sanırım beni odaya çekmek için bir yemdi ve şimdi ona ihtiyaçları kalmamıştı.

Gözlerimi bağlamadıkları için odadaki üç adamı da rahatça görebiliyordum. Kimliklerini saklama ihtiyacı hissetmediklerini tahmin ettim. Benimle konuşan hangisiydi bilmiyorum ama hepsi de yabancı uyruklu gibi görünüyorlardı.

Avrupalı veya Amerikalı olduklarını tahmin ettim. "Beni bu hale getiren hanginiz?" diye sorduğumda biri cevapladı. "Ne yapacaksın öğrenip de?"

"Bu kibarlığınızın karşılığını vereceğim elbette" dedikten sonra gülümsedim. Bu durumda bile gülebilmeme şaşırdılar ama içlerinden birisi hiç tepki göstermemişti.

"Kendine çok güveniyorsun keşiş" dediğinde, bayılmadan önce konuşan kişinin o olduğunu anladım. "Kimsiniz? Hangi ülkenin köpeklerisiniz?" dediğimde biri bana tekme attı. Sanırım onları kızdırmakla sadece kendime acı çektirecektim.

Beni bayıltan adam "adım George, Amerikalıyım. Adımı bilmen fark etmeyecek çünkü buradan ceset torbasıyla çıkacaksın" dedi.

Bu sefer baltayı taşa vurmuştum, güçlerime güvenip balıklama atladığım olay, sonunda ecelimi getirecekti.

Çok sıkı bağlandığım için hiçbir şey yapamıyordum, ellerim uyuşmuştu. Zaman kazanmak için konuşmak zorundaydım, "beni neden kaçırdınız, Kang Ho'nun cihazı için mi?"

"Cihaz zaten elimize gelecek, kızını çok seven babası kendi elleriyle teslim edecektir. Bu arada sürpriz bir gelişme oldu, artık canlı kalmamanız gerekiyor. Senin kızdırdığın kişiler pek tekin değiller, senin ortadan kalkmanı istiyorlar."

Aklıma gelen isimlerle bu adamların bağlantısını anlayamıyordum. Kim benim ölümümü isteyip de bu adamlara emir vermiş olabilirdi? Benden nefret edenlerden biri Kang Ho'ydu ama o da kızını korumam için bana yalvarmıştı.

Daha önce dövüştüğüm adamlar olsa, basit bir kavga yüzünden bu kadar zahmete girmezlerdi. "Sanırım ölmeden önce, beni bu kadar hevesle ortadan kaldırmak isteyen kişiyi bilmeye hakkım var öyle değil mi?"

George sırıttı "bir taşla iki kuş vuracağım. Hem ülkeme hizmet edeceğim hem de efendime. Sadece insanları kızdırmamışsın keşiş."

İnsan olmayan varlıklar aklıma gelmeye başladı, Kâbuslar Kraliçe'si olabilir miydi? İnsanlarla temas kurabildiğini sanmıyordum, belki de...

"Cinler mi?" diye sorduğumda adamın sırıtışı kahkahaya dönüştü. "Yüce Teykel'i fena kızdırmışsın, kendimi bildim bileli bana gözüken bu cin çok kudretlidir. Sana kafayı taktıysa işin bitik demektir."

Adının Teykel olduğunu öğrendiğim cin, bana bu işin burada bitmeyeceğini söylemişti. Boş tehdit savurduğunu sandığım cin, bütün kudretiyle bana karşı cephe almıştı. Buradan kurtulsam bile hâlâ güvende olmayacaktım.

"Teykel midir heykel midir, bana ne yapabilir ki? Hacı Anne karşısında kuyruğunu kıstırıp kaçmıştı."

Adam çok kızmıştı, burnundan soluyordu, "Yüce Teykel'le dalga geçtiğin için ölümün çok acılı olacak keşiş."

Elindeki elektrikli sopa ile karnımı dürttü, yüksek voltajlı elektrik, acıyla kasılmama yol açtı. Bu sefer bayıltacak kadar kuvvetli değildi ama acı kesilmeden devam ediyordu. Bağırmamaya çalışıyordum ama sonuçta bende insandım.

Bağırmalarımı duydukça zevk aldığını belirtir biçimde kahkaha atıyordu. Nihayet sopayı çektiğinde nefes alabildim. Beynim felç olmuş gibiydi, düşüncelerimi toplayamıyordum. Buradan nasıl kurtulacaktım, kurtulabilecek miydim?

Yu-Mi'yi odaya getirdiklerini gördüğümde kanım dondu, onun burada olması çok kötüydü. Tahmin ettiğim gibi Yu-Mi'ye işkence yaparlarsa elimden bir şey gelmezdi.

George Yu-Mi'yi saçından tutup yere fırlattı, elindeki sopayı ona doğru uzattığında bağırdım.

"Ona dokunmayın, bana ne isterseniz yapabilirsiniz."

Adam sözlerimi önemsemeden kıza elektrik verdi. Yu-Mi'nin çığlıkları kulakları tırmalıyordu. İçimden öfke dolup taşıyor ama hiçbir şey yapamıyordum. Kız bayıldığında adam sopayı çekti.

"Kızlarda çok dayanıksız oluyor, hiç eğlenceli değil."

Adama öyle bakıyordum ki gözlerimden ölüm fışkırıyordu. George'un hafiften tırstığını gördüm, sanırım benim hakkımda bir şeyler biliyordu.

"Seni buna pişman edeceğim" dedikten sonra aklıma gelen ilk fikri uyguladım. Adamların zihinlerine yanılsamalar göndererek iplerimi koparmış gibi gösterdim. Ayağa kalkıp ellerimde ateş topları varmış ve onlara fırlatacakmışım gibi gördüler.

İki adam korkuyla ellerini kaldırıp yüzlerini örterken, George'un hiç etkilenmeden bana baktığını gördüm. Yanılsamalarım onun üzerinde etki etmiyordu.

"Bu nasıl mümkün olabilir?" diye sorduğumda adam, "Yüce Teykel'in koruması altındayken bunlar bana sökmez" dedi.

Zihnini koruyan kudretli bir cin varken güçlerim işe yaramayacaktı. Birden odanın ortasında biri belirdi, kısa boylu ve çirkindi, hemen tanıdım, bu Teykel'di. Adamlar onu gördüğünde saygı ile yere kapaklandılar.

"Sana söylemiştim insan gene görüşeceğiz diye."

Kendime çok kudretli bir düşman edinmiştim, beni kurtaracak kimse yoktu ve benim çaresiz bir şekilde ölümü bekliyor olmam Teykel'i çok eğlendiriyordu.

-DEVAM EDECEK-


Not: Kurgumdaki hatamı bulup düzeltmem için fırsat veren @HalilErdodu adlı okuyucuma teşekkür ederim. Bu bölümü kendisine ithaf ediyorum.

Üçüncü Göz (SY)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin