The Good Girl's Bad Boys: The...

By badboysofgoodgirl

862K 74.3K 30.8K

"Aslında oldukça basit," dedi Bennett. "Sen bizim iyi kızımız olacaksın," Declan başladı. Jordan gülümsedi, "... More

İyi Kızın Kötü Çocukları
Prolog
Birinci Bölüm: Sana Beni Yalnız Bırak Dedim
İkinci Bölüm: Starbucks Anlaşması
Üçüncü Bölüm: Sizce De Bir Şey Unutmadık Mı?
Dördüncü Bölüm: İneği Kim Davet Etti?
Beşinci Bölüm: Birimiz Hepimiz Hepimiz Birimiz İçin
Altıncı Bölüm: Birinci Vuruş, İkinci Vuruş
Yedinci Bölüm: Üçüncü Vuruş, Oyun Dışısın
Sekizinci Bölüm: Hayır, Ben Nomi Değilim
Dokuzuncu Bölüm: Çünkü Senin Erkek Arkadaşın Benim, Nomi
Onuncu Bölüm: S'nin İkinci Kuvveti
On Birinci Bölüm: Tabi Seni Kaçırmadığımız Sürece
On İkinci Bölüm: Sanırım Altıma Kaçıracağım
On Üçüncü Bölüm: Hiç Sözü Geçmedi
On Dördüncü Bölüm: Sadece Gider Misiniz Çocuklar?
On Beşinci Bölüm: Sizdeyiz Gena ve Roger
On Altıncı Bölüm: Çok Özür Dileriz
On Yedinci Bölüm: Bana Bunun Sözünü Verebilir Misiniz?
On Sekizinci Bölüm: Şu Kısa Boylu Adam Değil Miydi O?
On Dokuzuncu Bölüm: Bunlar Jennett, Beclan ve Dordan
Yirminci Bölüm: Peşimize Takıldılar
Yirmi Birinci Bölüm: Onu Sorguya Çekiyorum, Hadi Ama
Yirmi İkinci Bölüm: Ne Kadar İyiyiz?
Yirmi Üçüncü Bölüm: Bazen De Kapıya Çarpmaktan
Yirmi Dördüncü Bölüm: Ta-tamamen Sizinler
Yirmi Beşinci Bölüm: Evet De, Naomi
Yirmi Altıncı Bölüm: Sandığından Daha Yakın Bir Yerden
Yirmi Yedinci Bölüm: Ama Eğer Onu Kırarsa...
Yirmi Sekizinci Bölüm: Daha Kötüsünü Duymuştum
Yirmi Dokuzucu Bölüm: Daha Ziyade Rahatsız Oldum
Otuzuncu Bölüm: Derin Bir Nefes Al..
Otuz İkinci Bölüm: Bunun Modası Geçti
Otuz Üçüncü Bölüm: Düşün, Naomi, Düşün
Otuz Dördüncü Bölüm: Nefesin Kokuyor
Otuz Beşinci Bölüm: Nasıl Aşağı İneceğiz?
Otuz Altıncı Bölüm: Eğer Bu Plan İşe Yaramazsa Ölmeye Mi Hazır Mıyım?
Otuz Yedinci Bölüm: Sana Söylemem Gereken Bir Şey Var
Otuz Sekizinci Bölüm: Uçak Geliyoooor
Otuz Dokuzuncu Bölüm: Bekle, O Spor Çantasındaki De Ne?
Kırkıncı Bölüm: On Bir Yıldır, Koskoca On Bir Yıldır
Kırk Birinci Bölüm: Ya Da Öpüşmek Üzere
Kırk İkinci Bölüm: Ah, Şey... Benim Ejderha Saçlarım Var Da
Kırk Üçüncü Bölüm: Ama En İyisi Yemek
Hepsini Yönetmek İçin Tek Hikaye
Kırk Dördüncü Bölüm: Jordan'ın Önünde Eğileceksin
Kırk Beşinci Bölüm: Şah-mat
Kırk Altıncı Bölüm: Ben Tayt Giymem
Kırk Yedinci Bölüm: Adın Ne Değeri Var?
Kırk Sekizinci Bölüm: Hayır, Bana Vur
Bir Çevirmen Notu
Kırk Dokuzuncu Bölüm: Oh Be, Ne Rahat
Ellinci Bölüm: B-ben Artık Buna Dayanamıyorum
Elli Birinci Bölüm: Ağlamak İstemiyorum
Elli İkinci Bölüm: Bir Yalan Daha Söyleme
Elli Üçüncü Bölüm: Evet, Tam Olarak Burnuna
Elli Dördüncü Bölüm: Roma Bir Günde İnşa Edilmedi
Elli Beşinci Bölüm: Merhaba, Benim Adım...
Elli Altıncı Bölüm: Aşk Kuşu Mu? Daha Ziyade Dayak Kuşu
Elli Yedinci Bölüm: Nazar Etme!
Elli Sekizinci Bölüm: Nasıl Bambi Bakışlarla
Elli Dokuzuncu Bölüm: Cinsiyetçi Olma!
Altmışıncı Bölüm: Sen De Değilsin
Altmış Birinci Bölüm: Kendimizi Ele Mi Vereceğiz?
Altmış İkinci Bölüm: Tamam, Gözlerini Kapat
Altmış Üçüncü Bölüm: Öyleydi
Altmış Dördüncü Bölüm: Sen Bir Zorbasın
Altmış Beşinci Bölüm: Sincaplarla İlgili Bir Şey
Altmış Altıncı Bölüm: Bunun İçin Seni Suçlayamam
Altmış Yedinci Bölüm: Bu Akışı Bozar
Altmış Sekizinci Bölüm: Durduran Mı Var?
Altmış Dokuzuncu Bölüm: Hala Bunun Gerçekten-
TGGBB2'den Alıntı - Veda&Teşekkür
TGGBB2 ÇIKTI!

Otuz Birinci Bölüm: Abartma İstersen

9.6K 1.1K 280
By badboysofgoodgirl

Sonunda okul bittiğinde onları köşeye sıkıştıracaktım. 

Benim için de iyi bir değişiklikti. Her zaman av olurken bu sefer avcı oluyordum.

Öğlen yemeği bittiğinden beri üçü birden benden kaçıyorlardı, kaçamasalar da beni görmezden geliyorlardı. Bir çok kişinin beni görmezden gelmesine alışmıştım ama çocuklarınkine alışkın değildim. 

Bennett her zaman beni görünce yolunu değiştiriyordu. Beni gördüğü anda, mavi gözleri irileşerek bocalıyordu. Bennett Frazier'ı sakin değil de başka bir halde görmüş olmuştum. Onu yakalamaya çalıştım ama hemen kapüşonunu kafasına geçirip kolaylıkla kalabalığa karıştı. Popüler birisi olunca, istediği an kalabalıkta görünmez olabiliyordu. Ondan bunu öğrenmiştim.

Ama onu hemen bırakacak değildim. Biraz zaman alsa da yine de onu kalabalığın içerisinde buldum. Sıradaki sınıfına gitmek için u dönüşü yapmıştı ama eğilse de o uzun boyunu bir mil öteden görürdüm.

Parker'la birlikte futbol takımından başka birileri de vardı. Kibarca futbol toplarını alıp alamayacağımı sordum. Parker arkadaşlarının mırıltılarını görmezden gelerek seve seve verdi. Bennett yürürken onu arkasından takip ettim, uzaklığı, açıyı ve işte diğer inek şeylerini ayarladım ve sonra elimdeki topu fırlattım. Herkes yaptığı şeyi kesti, konuşmayı, yürümeyi bıraktılar. Herkesin gözleri, benim gözlerim, Parker'ın gözleri fırlattığım toptaydı, top Bennett'ın kafasının arkasına çarptığında Bennett acıyla inledi. İsabetime karşı havada zıpladığımda futbol takımındakiler de ıslık çalarak alkışladı. Beşinci dersim kimyaya gitmek zorunda olduğumdan kutlamayı kısa kestik.

Jordan beni görmezden gelirken en aptal olan oluyordu. Bir kere, kimyada partnerdik. Cidden aramızda birkaç adım olacak şekilde oturuyorduk. Yani, kimyada partnerini görmezden gelirken başarılar Jordan. Çünkü partnerinle konuşman, hele çalışma yaparken beraber çalışman gerekirdi. Bunu önceki partnerlerim sayesinde zor yolla öğrenmiştim. Benimle hiçbir şey yapmak istemediklerinden sırf revire gideyim diye yanlışlıkla tehlikeli karışımları üzerime patlatmışlardı. 

Jordan, onların aksine öyle değildi, sadece aptal kendisiydi. Dersin başında beni görmezden gelmek için pencereden dışarıyı izledi, ıslık melodisi çaldı ve hatta dersi dinledi (biliyorum şaka gibi). Ama sonra birlikte deney yapmak zorunda kaldık, sadece konuşmadan kaçabilmek için her şeyi kendisi yaptı. Ve şunu da söyleyeyim, asla, hele Jordan gibi birine asla ve asla deneyinizi sizin yerinize yapmasına izin vermeyeyim. Onu düzeltmeye çalıştım, yardım etmek istedim ama benimle konuşmamaya karar vermiş olacak ki, yardımımı reddetti. 

Özellikle ona ne kadar az olursa olsun sodyumun üzerine en az miktarda bile olsa su koymaması gerektiğini söyledim.

Peki o dinledi mi?

Hayır, dinlemedi.

Duman yangın fıskiyesini çalıştırdı, hatta neredeyse Jordan'ın kaşları da yanıyordu. Ama sonunda istediğini aldı: Tamamen çenemi kapattım. 

Ve son olarak da Declan vardı. İkimizin de beden dersi olduğundan tıpkı Jordan gibi onun da beni görmezden gelmesi zordu. Ama işin daha kötüsü, Bayan Ramos'ın yaptığı futbol turnuvasında biz takımdık. Biz maçı kazandıktan sonra, diğer haftalarda diğer öğrencilerin turnuvaları olacağından biz daha maça çıkmamıştık. Aslında bu iyi olmuştu çünkü o bir hafta ceza almıştı ve ben de bir hafta okulu ekmiştim. Ve onun da Jordan gibi beni görmezden gelmesi zor olacaktı. Ve bakın, sonuçta nasıl bitti.

Futbolda iyi olmanın anahtarı, kendinizin yetenekli olmasının yanı sıra takım olabilmektir. Bir maçı kazanmak için iyi bir takım olabilmelisiniz. Onlarla iletişim kurmayı, beraber çalışmayı, pas atmayı, bir hatada kızmak yerine daha iyisi olması için öğüt vermeyi öğrenmelisiniz. Declan'ın beni görmezden gelme planı benimle direk olarak iletişimi kesmekti. Önceki maçımıza göre bu seferkinde futbol kelimesini ilk kez duymuşlar gibiydik. Topu hep kendisinde tuttu, defalarca pasa açık olmama rağmen ve onun etrafında rakipler olmasına rağmen hiç pas atmadı. Declan'ın futbol yeteneği konusunda tabi ki şüphem yok ama kimse maçta topu partnerinden sakınamazdı. Ama o yaptı.

Declan birer birer, üst üste golleri attı. Bu yüzden genel olarak Declan'ı izlemek zorunda kaldım. Ve bu yüzden bazen, Bayan Ramos'ın kıçımı kaldırıp oyuna girmemi bağırmasına rağmen sahanın ortasında oturdum. O bir o yana bir bu yana koşarken kafam da onunla aynı şekilde dönüyordu. Maç Bayan Ramos Declan'ın tek başına golleri atmasından sıkıldığında, yani on bire sıfır olduğunda bitti. 

Oyun bittiğinde unutulmuş topu alarak birkaç kez sektirdim. Bana hiç topu atmadan her şeyi kendi başına yaptığı için Declan'a kızmıştım. Ve bu yüzden bariz yapmam gereken şeyi yaptım. Declan'ın kafasına doğru şut çektim. Atışım Declan'ı gafil avladığı için sendeleyerek yere düştü. Ona doğru yürüyerek sersemlemiş ifadesine baktım, kafasına neyin çarptığını bilmiyordu. Sonra alay edercesine yönümü değiştirerek tribünlere doğru yürümeye başladım.

Şimdi okulun sonuydu. Kızlar soyunma odasından sağ çıkmıştım, ki bence erkekler soyunma odasından sağ çıkmaktan daha zordu. Her ne kadar artık zorbalık etmeseler de hala arkamdan gelen bakışları ve fısıldaşmaları sevmiyordum ve bu yüzden her zamanki gibi tuvalette üstümü değiştirdim. Zil çaldığı gibi hemen Silahşörler'i aramaya giriştim. Önce erkekler soyunma odasının önünde Declan'ı bekledim. Kapının hemen dibinde duvara yaslanmış, kollarım göğsümde bağlanmış sabırsız bir şekilde duruyordum. Son o kalmıştı ama hala dikkatliydi. Kapıyı yavaşça açtıktan sonra kafasını çıkarttı, sola baktı ve sonra sağa baktığında beni görüp şaşkınlıkla yerinden sıçradı. Yakasından tutup dışarı çektiğimde inledi, sonra koridorda yürümeye başladım. Evet, Declan Lynch'in yakasından tutup köpek gezdirir gibi yürütüyordum. 

"Üzgünüm, üzgünüm," diye tekrar edip durdu.

Yakasını daha sıkı kavradım, "Jordan nerede?" diye sordum, özrünü görmezden gelerek. 

Arkadaşını ele vermek istemeyerek sustu. Bu halinde bile, birbirilerini gördüklerinde hep kavga etseler de arkadaşlıklarına hayran olmadan edemedim. Yakasından tutup salladım.

"Tekrar mı edeyim?" Dedim.

"Edwards, Fransızca dersinde." Diye itiraf etti Declan.

Hemen sınıfa doğru koşmaya başladım.

Declan ile birlikte, Bayan Edwards'ın Fransızca sınıfına tam vaktinde gittik. Declan'ın yakasını bırakarak ona "kaçmayı aklının ucundan bile geçirme" bakışı attım. Kapının önünde kollarım bağlı Jordan'ın gelmesini bekliyordum.

Çoğunlukla öğrenciler Bayan Edwards'dan kötü ingilizce konuştuğu ve genç seksi bir kadın olduğunu düşündükleri için ders alırdı. Ama sonrasında Bayan Edwards'ın otuzların sonunda ya da kırkların başında evde kalmış bir bayan olduğunu öğrendiklerindeki tepkilerini izlemek çok komikti. Eğer onu tanımasanız birisini bulamadığı için üzülebilirdiniz. Ama o Bayan Matthews'ın aksine, kaba, sıkıcı ve huysuz biriydi. Kulakları iyi duymadığından okul zilini de duymuyordu ve birisi artık onu uyarana kadar ders uzuyordu. 

Bütün sınıfları erkek öğrencilerden oluşuyordu şu seksi sanma olayları yüzünden. Ve sonuç olarak bir sürü öğrencinin bu yalana düşmesiyle bitiyordu. Ve Jordan da bunlardan biriydi. Eğer ona kızgın olmasam, hele şu kimya deneyinden sonra, onun için üzülürdüm.

Sandalyelerin yerde sürtme sesini ve birçok kişinin yürümeye başladığını duyduğumda birkaç adım geri çekildim. Geri çekildiğim gibi kapı açıldı ve içeridekiler çıkmaya başladı. Jordan son kalan ama çıkmak için en istekli olandı.

"Siz de hoşça kalın Bayan Edwards," dedi Jordan gergince. "Y-yok hayır, konuşmak için kalamam. Ee, şey.. yapmam gereken işler var. Gö-görüşürüz." Hemen dışarı yürüdü ve kapıdan çıktığı gibi kapatarak kapıya yaslandı ve rahatlayarak nefesini bıraktı. Ama beni gördüğünde geri dönüp Bayan Edwards'ın teklifini kabul etmeyi yeğler gibi görünüyordu.

Jordan sızlanarak bir şey söylemeden kapıyı açıp içeri girmeye çalıştı, "Hey, Bayan Edwards-"

Ama hemen kulağından yakaladım, o acı içinde inlerken ne olur ne olmaz diye Declan'ın da kulağından yakaladım.

"Ow, ow, ow," diye inledi Declan.

"Kulak olmaz, kulağımı bırak," diye sızlandı Jordan. "Her şey olur ama kulağım olmaz."

Kulaklarını aynı anda daha çok sıktığımda ikisi de hemen acıyla inledi.

"Şimdi, Bennett nerede?" Diye sordum.

"Ackers, bilgisayar dersinde." Dediler aynı anda.

Büyük bir gayretle kulaklarından tutarak Bay Ackers'ın sınıfına doğru yürümeye başladım. Gerçekten okulun en popüler ve korkutucu çocuklarından ikisini kulağından tutmuş götürüyordum. Sanki ben bir öğretmendim ve yaramazlık yapan çocukları müdire odasına götürüyor gibiydi. Bütün yol boyunca sızlanıp durdular, hatta gelip gelmediğimizi sorup durdular. Ama ben ne yaptım? Kulaklarını iyice sıkarak çenelerini kapattım.

Koç Douglass'ı saymazsak Bay Ackers tek uygun bekar diyebilirdik. Burada yıllardır bilgisayar öğretmenliği yapıyordu. Karışık siyah saçları ve yüzünün ortasındaki dikdörtgen biçimindeki gözlükleriyle tam bir inek tipi vardı. Oldukça uzun ve zayıftı.

Ama her yerde olduğu gibi burada da insanlar atletiği zekiden üstün tutuyordu, popüleri de diğerlerinden. İlk senemde seçmeli ders olarak bilgisayarı seçmiştim ve öğretmenlerim arasında bana en iyi davranan oydu. Belki kendisi de bir inek olduğu için başka ineklere sempati duyuyordu.

Kapı açık bırakılmıştı ve klavye sesleri, fare tıklamaları buradan bile duyulabiliyordu. Bay Ackers bazı öğrencilerin bilgisayarda ödev yapmaları ya da projelerini bitirmeleri için okuldan sonra kalmalarına izin veriyordu. İlk yılımdan beri seçmeli bilgisayara girmemiştim, hatta ilk dönemin sonunda onu da bırakmıştım. Bunun sebebi bana yapılan eşek şakalarıydı. Mesela faremin altına kağıt yapıştırırlardı ve bu yüzden ben hareket ettirsem de hareket etmezdi. Bir keresinde de fareyi masaya yapıştırmışlardı, ben de farklı bilgisayara geçmek zorunda kalmıştım. Ama yine de en büyüğüne kadar dayanmıştım. O şakada, beni ağza alınmayacak sitelere girilmiş göstermişlerdi ve bu yüzden hem polis hem de Homeland Güvenlik tarafından sorguya alınmıştım. Sonuçta beni serbest bırakmışlardı ama bir gözlerini üstümde tutacaklarını söylemişti. O günden sonra bilgisayar dersini bırakmıştım. Sonra Bay Ackers şakanın arkasındaki kişiyi bulup onu okuldan attırdığını söylemişti.

Bu sınıfla ilgili geçmişimi boş vererek sinirle içeri girdim.

Eski öğretmenim hemen masasından şaşkınlıkla fırladı, "Naomi?"

Onu görmezden gelmeye karar vererek dişlerimi gıcırdattım ve sınıfı gözlerimle taramaya başladım.

"Bennett Frazier," diye bağırdım. "Neredesin?"

Beklediğimden daha fazla öğrenci vardı. Hepsi hemen beni fark ederek yazmayı bırakıp kafalarını bilgisayarlarından kaldırdı.

"Bennett Frazier nerede?" Diye bir kez daha sordum.

Aynı anda bütün parmaklar odanın ortasındaki kişiyi gösterdi. Sanki aynı anda göstermeyi daha önce prova yapmış gibiydiler. Ve sahnenin yıldızı, işte şimdi bütün gözler Bennett'ın üzerindeydi. Okul bilgisayarlarındaki kulaklık kulağındaydı, dinlediği son ses müziği ben bile duyabildiğimden onun beni duymaması normaldi. Müzikle birlikte kafasını sallayarak ritim tutuyordu, gözleri ekrana kitlenmişti. Sınıftaki tek ses, onun klavyesinden gelen yazma sesiydi.

Bir sırıtış yüzümde oluşmaya başladı. Ben ona doğru yürümeye başlarken herkes beni izliyordu. Yanına geldiğimde beni hala fark etmediğinden kulaklığı hızla kafasından çektim. Refleks olarak olduğu yerde sendeledi ve sandalyesine yapışarak geri geri düştü. Bennett bana baktığında yüzünün rengi akıp gitti. Bennett'ı böyle çok nadir görebilirdiniz. Hayır nadir değil, nadirin nadirinin de nadiri. Paniklemişti, şaşkındı ve dili tutulmuş gibiydi. 

Yerde sürünerek benden biraz uzaklaştı, "N-naomi?" diye kekeledi. "N-ne işin var burada?"

Parmak boğumlarımı çıklattım, "Bence tahmin edebilirsin."

Bennett yutkundu.

Sinirimi belli etmek için sandalyeye vurarak uzaklaştırdım ve Bennett'ı yakasından tutarak kaldırdım. Havaya kaldırmak yerine sürerek sınıftan dışarı çıkartırken herkes olan biteni şaşkın ve sessizce izliyordu.

"İyi günler, Bay Ackers." dedim ve kapıyı tekmeleyerek açtım, o kendi kendine kapanırdı.

"Sana d-" kapı kendi kendine arkamızdan kapanınca cümlesi de yarı da kesildi.

Üçünü birden enselerinden tutarak okuldan sonra hep boş olan batı bloğa doğru ilerlemeye başladım. Orayı çok iyi biliyordum çünkü okul sonrası bana zorbalık edeceklerden kaçıp oraya saklanırdım. Üç erkeği ensesinden tutup götürürken, tuhaf hatta çılgın bir kız gibi bile gözüküyor olabilirdim. Ama daha çılgıncası, bu kızın ben, yani İnek Naomi olmasıydı. Ve o üç erkeğin de okulun en popüler ve korkutucu üç erkeği olmasıydı. Ve itiraf etmeliydim, gerçekten deliceydi.

Ben yürürken tabi ki onlar, şikayet ediyorlar, özür diliyorlar ve bırakmam için yalvarıyorlardı. Üç Silahşörler'in bana yalvarmasına gülebilirdim. Ama onlara çok kızgındım. Her ne kadar onları kaçırmış olsam da onlar da yardım etmiştiler. Üçünü birden çeke çeke götürecek gücüm olmadığı barizdi. Hatta kendi başlarına yürümeye çalıştıkları ayak seslerinden belli oluyordu. Bu yüzden şikayet etmekten özür dilemekten ve yalvarmaktan vazgeçip onları sürüklememe yardım ettiler. Tabi biraz da kendi aralarında konuştular.

"Dostum, korkuyorum."

"Aynen."

"Ben de."

"Sizce bize ne yapacak?"

"Bilmiyorum."

"Ben de."

"Bize nasihat mi edecek?"

"Bilmiyorum."

"Ben de."

"Bizi öldürecek mi?"

"Bilmiyorum."

"Ben de."

"Bizi-"

Keskin bir sağa dönüş yaptığımda sürüklendiklerinden acıyla inlediler.

"Whoops," dedim düz bir sesle.

Araba sürme oyununda sıkışıp kaldıkları hakkında yakınıyorlardı. Ama sonra yaptığım ani bir u dönüşü bunu tam olarak kanıtlamış oldu. U dönüşü yaptım çünkü sonradan hatırladım ki, soldan değil sağdan gitmem gerekiyordu. Bu yüzden metal çöp kovalarına çarptılar.

Kısa sürede bahsettiğim yere vardık. Burayı kimse kullanmıyordu ve kimse nedenini tam olarak bilmiyordu. Bazı söylentilere göre birisi burada ölmüştü ve herkes kaliteli hayalet hikayelerini severdi. Ama ben buranın bu gizemini seviyordum. Burası sessiz ve sakindi. Saatlerce kalsam kimse fark etmezdi. Ve zorbalarım peşime düştüğünde kaçacağım en iyi mekandı. Burayı eşek şakalarında kullanmaya cesaretleri yoktu çünkü hayalet onları yakalar diye korkuyorlardı. 

Yürümeyi bıraktım ve onların kendi ayakları üzerine yürümelerini sağladım. Bayağıdır yarı yürüyüp yarı süründüklerinden normal ayaklarına kavuştukları için ayaklarını sallayarak açtılar. Dengelerini sağladıklarında teker teker dolaplara doğru ittim. Dolaplara çarpma sesleri yankılanırken onlar acıyla inlediler. Sonra benim onlara baktığım gibi onlar da bana dik dik bakmaya başladı. Çok uzun zaman geçtiğine karar verip sessizliği bozdum.

"Artık rol yapmayı kesseniz," dedim kollarımı bağlayarak.

Üçü de sessizdi. 

Kollarım yanlarıma düştü, "Lütfen bana şaka olduğunu söyleyin." diye sordum, sesim sakindi. Onlara yalvarıyor gibiydi hatta. 

"Neyden söz ettiğini bilmiyorum," dedi Jordan uzaklara bakarak.

Saniyesinde onun önüne geldim, yüzlerimiz arasında santimetreler kaldığında parlak yeşil gözleri benim kahverengi gözlerimle buluştuğunda irileşti. Bennett ve onun arasındaki dolaba sert bir yumruk geçirdim. 

"Tam olarak neyden bahsettiğimi biliyorsunuz," diye bağırdım.

"Neden bu kadar kızgın olduğunu bilmiyorum," diye mırıldandı Jordan. "Bizi yere itecek kadar," 

"Bizi yerde sürükleyecek kadar."

"Bize böyle davranacak kadar."

"Kafama top atacak kadar," Bennett ve Declan aynı anda dedi.

Ve şaşkınlıkla birbirilerine baktılar.

"Sana da mı attı?" Diye sordu Declan.

"Evet, beşinci derse giderken kafama futbol topu attı." Diye cevapladı Bennett.

"Benim de altıncı derste."

"Şanslısınız," diye mırıldandı Jordan. "Benim neredeyse kimyada kaşlarım gidiyordu."

"O mu yaptı?" Diye ikisi de şaşkınlıkla sordu.

"Hayır, sözünü dinlemedim diye oldu."

İkisi de omuz silkerek olayı anladılar, Jordan da onlara tip tip baktı.

"Size kızmaya hakkım var." Dedim ilgilerini çekerek.

Sonra onlara bakmayı reddederek uzağa baktım. Derin bir nefes aldım. "İlk başta, size kızmamıştım çocuklar," dedim. "Bana uyardı, cidden sorun yoktu. Onlarla çıkmanıza bir şey demezdim. Ama günün kalanında beni görmezden geldiğinizde, sanki beni görmek bile istemiyor gibi yaptığınızda, sanki hiç var olmamışım gibi davrandığınızda bu değişti."

Jordan elini omzuma koydu, "Naomi-" 

"Yapma," dedim omzumu silkeleyerek sertçe elini düşürdüm, "Daha bitirmedim."

Geri onlara baktım. "Son baktığımda onlardan nefret ediyordunuz. Onlarla arkadaş olabilme ihtimaline kendimi çok kaptırdığımda uyaran sizler olmuştunuz. Ve sonra bir bakıyorum, çıkıyorsunuz. Korkunç Üçlü ile çıkıyorsunuz. Bana zorbalık edenlerle çıkıyorsunuz. Bana lakaplar takan, tek başıma tuvalette ağlamama neden olan kızlarla çıkıyorsunuz. " Bana taktıkları lakaplar teker teker zihnimden geçiyordu. Tam gözyaşlarım akacaktı ama tuttum. "Bana her gün ne kadar değersiz ve acınacak halde olduğumu söyleyenlerle..." Sustum.

Gözlerimi kapatarak başımı iki yana salladım. "Nasıl yaptınız?" Diye sessizce fısıldadım, "Nasıl yaptınız?"

"Naomi," dedi Bennett. "Anlamıyorsun."

"Anlamıyor muyum?" Diye şaşkınlıkla tekrar ettim. "Anlamıyor muyum? Anlamadığım şey sizin çete hayatınız, bana zorbalık edilmesi. Ama bunu anlayabilirim, eğer siz anlatırsanız." 

Yine uzun bir sessizlik oldu. Üçü de bana bakmıyordu. Hatta birbirilerine bile bakmıyorlardı. 

"A-anlatamayız," dedi Declan zorla. Omuzları da kalkıp indi, "Sadece... anlatamayız."

"Tamam o zaman," dedim, sesimin sertliğine şaşırdılar. "Beni karanlıkta mı tutmak istiyorsunuz? Benimle hiçbir şey yapmak istemiyor musunuz? O zaman yırtıp atın o anlaşmayı. Nasılsa hiçbir işe yaramıyor!" Sesim onlara bağırma derecesinde yükselmişti. "Ne anlamı var ki? Eğer bana güvenmiyorsanız bütün bunların ne anlamı var? Eğer beni umursamıyorsanız ne anlamı var?"

"Naomi biz seni-"

"Kalsın," dedim onu keserek. "Kız arkadaşlarınıza saklayın. Sıradaki kurtaracağız ineğe saklayın. Artık kelimeleriniz benim için hiçbir şey ifade etmiyor. Hepsi yalandan ibaret!"

"Biz yalan söylemiyoruz!" Diye geri bağırdı Jordan. "Biz sadece-"

Declan Jordan'a bakarak susturdu.

"Siz ne?" Diye sordum, "Siz ne?"

Bennett kafasını iki yana salladı, "Biz.. biz üzgünüz Naomi. Biz.." Durdu ve derin bir nefes aldı. "Onların farklı yönlerini görüyoruz... Onlar.. sandığın gibi değiller aslında."

Farklı mı? Benim tanıdığım zorbaların nesi farklı olabilirdi ki? Bana zorbalık eden lakaplar takan kızlardan farklı neleri olabilirdi ki? Benim kendimden nefret etmeme sebep olan, benimle kendilerine eğlence yapan kızların neleri farklı olabilirdi?

"Bu gerçekten doğru mu?" Diye sordum gözlerine bakarak. "Gerçekten onları seviyor musunuz?"

Yavaşça kafalarını sallayarak onayladılar.

"Anladım." Dedim. "Benim yerime onları seçiyorsunuz." Güldüm.

"Hayır, bekle," Jordan başladı. "Senin yerine onları seçmekle ilgili bir şey demedik biz."

"Söylemenize gerek yok ki. Zaten her şey aşikar," dedim. "Benden daha güzel ve popülerler. Bu sizin en doğal hakkınız. Kırılmayayım diye yalan söylemenize gerek yok artık. Benimle uğraşmak zorunda değilsiniz. Zaten onlar varken neden beni seçesiniz ki?"

"Biz onları istemiyoruz, biz-" Jordan tekrar Declan'ın bakışıyla susarak uzaklara baktı ve cümlesini bitirdi, "Neden hala arkadaş olamıyoruz ki?"

Güldüm ama bu gülüş onlarla şakalaşırkenki gibi değildi. Bu gülüş konunun ne kadar saçma bir yere gittiğine ve sorunun ne kadar salakça olduğunaydı.

"Benimle dalga mı geçiyorsun?" Diye sordum inanamayarak. "Onlarla çıkarken gerçekten benimle arkadaş olabileceğine inanıyor musun? Bu sence gerçekten işe yarar mı? Onların, benimle arkadaş olmanıza izin verebileceğine gerçekten ihtimal veriyor musun? Bu olağan dışı. Bizim arkadaşlığımız da olağan dışı zaten. Gözlerini aç Jordan. Gerçekleri gör." 

"Gördüğüm şey hoşuma gitmiyor." Jordan kükredi.

"Gerçekten böyle mi düşünüyorsun Naomi?" Diye sordu Bennett. "Eğer artık arkadaş olmazsak daha mı iyi olur yani?"

Ona inanamayarak baktım, "Sen böyle mi düşünüyorsun?" 

"Hayır, tabi ki hayır," dedi. "Sadece en iyisinin böyle olacağını mı düşündüğünü soruyorum."

En iyisi mi? Bir süre durdum. "G-galiba.. bilmiyorum. Bazen hiç tanışmamış olsaydık daha iyi olurdu diye düşünüyorum. Çok farklı dünyalardayız ama..."

"Ama?" Diye sordu Declan.

"Ama aynı zamanda... sizle arkadaş olmanın bu kadar eğlenceli olacağını hiç tahmin etmezdim." Başımı iki yana salladım, "Arkadaşlığımızı kesmek istemiyorum."

"O zaman neden bizim için savaşmıyorsun?"

Ona dik dik baktım, "Neden sizin için savaşmıyormuşum? Tıpkı sizin yaptığınız gibi mi?" Burada zayıf noktalarına parmak bastığımı biliyordum. "Sizce ben ne yapıyorum? Sizce neden buradayım? Çünkü benimle arkadaşlığınızı kesmenizi istemiyorum..." durdum, ve kendimi toparladım. "Ben ne diyorum? Neden sizin için savaşmamı istiyorsunuz? Çoktan onları seçmişken mi? Yoksa uğruna savaşılmış olma fikri hoşunuza mı gidiyor? Ben-"

"Hayır!" Dedi Bennett, "Öyle bir şey demedik!"

Bennett'a şaşkınlıkla baktım, ilk defa bu kadar sinirli görüyordum. 

"Öyle değil, tam olarak onu kastetmedik." Dedi yere bakarak, saç tutamları gözlerini kapatıyordu. "Bizim için savaşmanı beklemiyoruz, bunların hiçbirini beklemiyoruz. Bizi bu kadar umursayıp bize böyle-" durdu ve güldü, "-fiziksel olarak zarar verip hatta bizi korkutacağını sanmıyorduk."

Diğer ikisi de güldü ama gerçek olması gerekeninden daha gergindi. 

"Bu konuda bize böyle soracağını, nasihat edeceğini, nasıl hissettiğini söyleyeceğini sanmıyorduk. Sadece sana da uyar sanmıştık."

Şimdi utanarak hepsi birden yere bakıyordu. Güldüğümde ilgilerini çekerek bana bakmalarını sağladım.

"Benim hakkımda emin olmanız gereken bir şey varsa," dedim. "Asla bana uymaz. Savaşırım, tabi alaycı cevaplarımla. Ve arkadaşlarımı savaşmadan kaybedeceğimi sanmıyorum."

Hepimiz gülümsedik.

"Size bu kadar kızmamalıydım. Ben-"

"Üzgün olduğunu söyleme," dedi Bennett. "Üzgün olması gereken biziz."

"Ve üzgünüz de," diye ekledi Declan.

"Sadece... hiç bu kadar sinirli hissetmemiştim. Bu kadar..."

"Kıskanç?"

Güldüm, "Abartma istersen."

Devam ettim, "Daha fazla açıklamıyorsanız, tamam. Eğer söylemek istemiyorsanız, o zaman söylemeyin. Bilmesem de olur. Sadece hiçbir şeyin değişmemesini istiyorum."

"Hiçbir şey değişmeyecek, Naomi." Dedi Declan. "Asla."

Rahatlayarak nefesimi bıraktım, "Güzel."

"Hey," dedi Jordan. "Gidip bir şeyler yiyelim."

"Harika fikir," dedim. "Geçen gittiğimiz yere gitmeye-"

"Ah, Bennett!" Tanıdık bir ses seslendi.

Aynı anda sesin kaynağını görmek için kafalarımızı çevirdik. Ve evet, tahmin edebildiyseniz, haklısınız. Üç kız koridorda çocuklara doğru podyumda yürür gibi yürüyordu. Kalçaları topukluları her yere değdiğinde fırtınadaki bir sandal gibi sallanıyordu.

Eğer onları iyi tanıyorsam, sanırım az önce çocukların aynı anda yutkunduğunu duydum. 

Abby Bennett'ın üzerine atlayarak sıkı sıkı sarıldı. İlk bir saniyeliğine Bennett şoka girmiş gibiydi ama sonra o da kız arkadaşına sarıldı. 

"Abby," dedi Bennett neşeli bir sesle, Abby'yi kendinden uzaklaştırarak. "Burada ne işin var?"

"Şey, seni arıyordum. Hepimiz sizi arıyorduk." Dedi Abby.

Diğer ikisine baktığımda onlar da tam bir erkek arkadaş moduna girmişlerdi. Candice, Jordan'ın yakasıyla oynarken Jordan da bir kolunu onun beline sarıyordu. Candice yakasını ilikliyordu ve Jordan da tekrar yapsın diye geri açıyordu. 

Diğer bir yandan Declan Hannah'nın kulağına kızı domates gibi kızartacak bir şeyler fısıldıyordu. Bir kolu dolaplara yaslıydı ve Hannah'ya çok yakındı. Ama yüzünde düz bir ifade vardı, hatta sıkılmış gibiydi. Sanki Hannah'ya söylediklerini senaryosundan ezbere okuyordu.

"Bizimle yemeğe gelir misiniz, diye soracaktık." Dedi Candice kafasını Jordan'a yaslayarak.

Jordan boğazını temizledi, "Aslında-"

"Harika!" Dedi Abby ellerini birbirine çarparak. "Harika vejeteryan sandviçleri olan beş yıldızlı bir restoran biliyorum."

"Nasıl olur da birisi vejeteryan sandviç sever," diye mırıldandı Jordan. "Eğer et yoksa, yemem."

Haklıydı.

"Çünkü vejeteryan sandviçler icat edilmiş en güzel şey," Hannah ilgisini Declan'dan alınca Declan rahatlayarak nefesini bıraktı. Hannah aralarında açılan boşluğu görünce suratını astı. 

Jordan güldü, "İcat edilmiş en güzel şey, pizza ve video oyunları."

Haklıydı.

"Uh, uh, uh," dedi Candice işaret parmağını yaramazlık yaptığı için kızar gibi Jordan'a salladı. 

Jordan kısa kesti ve Candice'e uzun uzun baktı. Sonra kafasını çevirip uzağa baktı. "Şaka yapıyordum, vejeteryan sandviçler icat edilmiş en güzel şey."

Şimdi haklı değildi işte.

Ne zamandan beri pizza ve video oyunları vajeteryan sandviçlerin önüne geçebilirdi? Ne zamandan beri Jordan böyle bir konuda Hannah'ya hak veriyordu?

"Ama biz Naomi ile yemek yemeyi planlıyorduk," dedi Declan kızlara.

"Ama Naomi'nin yapması gereken çok şey var ve bu yüzden sizinle yemeğe gelemeyecek." Diye bilgilendirdi Abby, "Öyle değil mi Naomi?"

"Ö-öyle mi?"

Tekrarladı, ama bu sefer daha sertti, "Öyle değil mi Naomi?"

Ve sonra hatırladım.

  "Biz-" kendilerini gösterdi, "-senin arkadaşlarından hoşlanıyoruz. Sen-" beni gösterdi. "-bizim yolumuza taş koyuyorsun. Şimdi iki şey olabilir. İki türlü de biz onları alacağız. Ya sen, onlardan uzak durursun, ya da biz... seni uzak durdururuz."  

"Evet," dedim yavaşça. "Geri kaldığım konulara çalışmam gerek ve başlamam gereken proje ödevim var."

Kimya dersinde kişisel projem olduğunu öğrenmiştim, yani Jordan'ın yardımını almadan yapmam gereken. Yarın başlamayı planlamıştım ama en iyisi en kısa sürede başlamaktı.

"Gördünüz mü?" Diye sordu Abby, "Bu utanç kaynağı, ders çalışmayı eğlenmeye tercih ediyor. Aynı zamanda çok harika-"

Gülümsedim, "Teşekkürler-"

"-derecede sıkıcı olabiliyor." Abby cümlesini bitirdi.

"-unut gitsin." diye mırıldandım. 

"Hadi, gelin çocuklar." Diye emretti Abby. Ve Bennett'ın elini tutarak koridorda yürümeye başladı. Diğer kızlar da aynısını yaparak onu takip etmeye başladılar.

Onların benden uzaklaşışını izledim. Çocuklar bana dönüp sanki kızlar onları zorla götürüyor gibi baktılar. Gözleri hem kendileri adına hem kızlar adına özür diliyordu. Kızlar gidecekleri restorandan bahsetmeye devam edince bakışlarını benden aldılar. Koridorun sonunda kapının çarpma sesini duydum. Kapının çarpma sesi beni ürküttü.

Ama sadece sese karşı ürkmedim.

Çocukların kendi mükemmel dünyalarının kapısını bana kapatıp beni benimkinde yalnız bırakacakları düşüncesine karşı ürktüm.



Ç/N: Uzun bir bölümdü, ama dediğim gibi artık sadece her cumartesi gelecek -erken bitirdiysem sürpriz yapıp yayınlarım tabi-. Oy sayısı, çok iyi benim için. +60 oy ve +20 yorum olursa harika olur. Mutlu günler herkese.


Continue Reading

You'll Also Like

17.1K 1.4K 26
Watty Awards Keşfedilmemiş Cevherler'15 En İyi Mizah Hikayesi Ana karakterken bile ana karakterliği beceremeyen İlkem, geniş sülalesi, en yakın arkad...
277K 31.8K 92
Yüzlerce yıl cadılar toplumda daima yanlış anlaşıldı. Başta minnet sonrasında haset ve en sonunda korkuları düşmanlığa dönüştü. Bazıları güç edinmek...
65.5K 2.3K 20
deli dolu bir asistan doktor, kendinden ve ciddiyetinden asla taviz vermeyen asker...
34.2K 2.8K 23
KİTAPLARIM REKLAM PANOSU DEĞİL!!! *Kitabın (ç)alınması halinde gerekli işlemler yapılacaktır. Çok soğuktu... O gün Ay'ın Güneş'i kucaklayan, rüzgar...