Orcus | BTS |

By erointanrisi

175K 18.7K 17.4K

"Her varlığın içinde Tanrı'dan bir parça vardır." @erointanrisi | Tüm Hakları Saklıdır. More

0.0 « bienvenido al juego de la muerte »
0.1 « te veo »
0.2 « usted no es dios »
0.3 « hola Van Helsing »
0.4 « orquídea maldito y collar » una sección de transición
0.5 « 35 número »
0.6 « el punto clave » transición parte 1
0.7 « ángel vengador » transición parte 2
0.8 « en el pasado... » transición parte 1
0.9 « canción de amor » transición parte 2
1.0 « Estimado lector, lo siento. » transición parte 3
1.2 « gran baza » transición parte 2
1.3 « sólo un aprendiz. »
1.4 « historia » transición parte 2
1.5 « venganza » transición parte 3
ÖNEMLİ
1.6 « día del juicio "Final" » parte 1
1.7 « llave "Final" » parte 2

1.1 « Fase importante del plan. »

7.6K 971 687
By erointanrisi

Turnuva öncesi 5. Gün

Açılmayı reddeden göz kapaklarım sonunda aralandığında suratıma çarpan ışık yüzünden tekrar kapanmıştı. Dün gece perdeyi çekmeyi unutmuş olmalıydım ve güneş ışınları tüm arsızlığıyla içeri süzülüyordu. Bir süre gözlerimi açıp kapatarak ortama adapte olmaya çalıştım. Çabalarım sonuçsuz kalmamıştı. Uyuşuk bedenimi yatakta doğrultup kafamı geriye doğru attım. Tüm ağırlığımı ellerime vermiştim ve kollarım çoktan titremeye başlamıştı. Hala yorgundum. Sanki tüm kemiklerimi tekrar ve tekrar kırmışlar gibi hissediyordum. Yatakta bağdaş kurup ellerimi bacaklarımın arasında kalan boşluğa bıraktım. İçimi huzursuz eden bir şeyler vardı fakat ne olduğunu kavrayamayacak kadar uykuluydum. Düşünürken birkaç kez kafam öne doğru düşmüş yeniden uyuyakalmaktan son anda kurtulmuştum. Sonunda pes ederek saçlarımı karıştırdım ve yataktan çıktım. Banyoya doğru sendeleyerek ilerledim ve uykunun bana verdiği yetkiye dayanarak ayağımı komodine çarptım. Söylenerek girdiğim banyodan rutinlerimi halledip çıktığımda bir şeyi unuttuğumu hatırlayabilecek kadar ayılmıştım. Odanın ortasında dikildim ve unuttuğum şeyi hatırlamaya çalıştım.

Ve... Jetonum yuvarlanarak hedefe ulaşmıştı.

Hızla kaptığım pantolonu giymeye çalışırken bir yandan da telefonumu arıyordum. Sonunda yatağın altına düştüğünü fark ettiğimde almak için yere doğru atağa geçtim ve henüz giymeyi başaramadığım pantolonun ayaklarıma dolanmasıyla yerle bütünleştim. Aldırmadan telefona uzandım. Tuş kilidini açtığımda ise oldukça ürkütücü bir sürpriz ile karşılaşmıştım.

57 yeni cevapsız arama 3 yeni sesli mesaj.

Tanrım beni öldürecek...

Ekrana aval aval bakmaktan vazgeçip ilk sesli mesajı açtım.

"Neredesin sen onun bunun çocuğu!"

Onun bunun çocuğu mu? Bu Orcus'tan beklenmeyecek derecede kibar bir hakaretti...

Siniri ise her halükarda ses tonuna yansımıştı ve bu tüm bedenimi titremeye yetmişti. İkinci mesajı açtığımda korkunun etkisiyle gözlerimi kapatmıştım.

"Geciktin Tae! Bana atabileceğin en büyük kazığı attın. Aptallığın yüzünden hayatımı adadığım plan zedelendi. Senin gibi bir aptalı böyle bir oyuna dahil etmekle büyük bir hata yapmışım. Bunu bu kadar geç fark ettiğim için kendimden nefret ediyorum. Son olarak bana bir iyilik yap ve ben oraya gelmeden önce intihar et..."

Son cümlesi beynimde defalarca yankılanmıştı. Kendimi bir ucube gibi hissediyordum. Eskiden olduğu gibi...

Son mesajı dinlemeyi hiç istemiyordum ama son sözlerini söyledikten sonra neden 1 mesaj daha yolladığını da merak etmekten kendimi alamıyordum. Sonunda dayanamayarak dinlemeye başladım.

"Ben  söylediklerimde ciddi değildim. Bugün seni fazlasıyla yordum ve sen uyuyakalmakta çok haklısın... Ve evet şuanda odandayım aslında buraya seni yaka paça göreve getirmek için gelmiştim. Tabii bu fikrim seni uyurken görene kadar geçerliydi. Kucağında bilgisayarla oldukça masum gözüküyorsun..."

Gülmesi kulaklarımı doldurduğunda gülümsedim.

"Bilgisayarını masanın üzerine bırakıyorum. Uyandığında vakit kaybetmeden oyuna gir lütfen..."

Dün gerçekten buraya geldiğini masanın üzerinde duran bilgisayar tescillemişti. Onu daha fazla hayal kırıklığına uğratmamak adına hemen oyuna girmeye karar verdim. Bilgisayar açılırken mutfakta bir şeyler atıştırmayı da ihmal etmemiştim.

Sandalyeme yerleştiğimde derin bir nefes alıp oyuna tıkladım. Açılırken her zamankinden biraz daha fazla stres yapmıştım. Giriş yaptığımda gelen bilgilendirme mesajlarından bir tanesi yine karşımda belirmişti. Yazılar yavaş yavaş artarken bende okumaya başladım.

"Tekrar hoş geldin çırak Van Helsing.

Turnuvaya oldukça az bir zaman kaldığı için şuanki durumunu özetleyeceğim.

22 level (İnsan Irkı)

Sahip olduğun silahlar:

Glock-21 (2)

Tec-9 (2)

UZ-I (1)

AR-15 (1)

Defans: Genius

Kayıtlı 1 Başarısızlık.

Sıralama: 2

Yeni görevin: Bugün açılışı yapılacak olan önemli sergiyi duyduğunu farz ediyorum. 5 dakika önce kapının önüne bırakılan kutunun içindeki kamerayı alarak bu sergiye katılmanı istiyorum. 

Kaydetmeye ne zaman başlayacağına biz başladığımızda karar verirsin.

Adios aprendiz."

22 level mı? Genius mu? Sergi mi? 1 Başarısızlık mı? Sıralama 2 mi? Gibi onlarca soru beynimi kurcalamaya başlamıştı bile.

Sandalyeye olabildiğince yaslanarak kollarımı göğsümde birleştirdim.

İkinci sıradaysam bu benden iyi bir oyuncu olduğu anlamına mı geliyordu? Kaşlarımı çattım ve hızla ayağa kalktım. Panoya astığım kullanıcı adlarına baştan sona tekrar göz gezdirdim.

TTB * Bir kızın birinci olmasını kabul etmiyorum. *

Junior Royal * İmkanı yok. *

Ax2ron * Reddedildi. *

YvesC * Asla. *

R7n * Hmm... *

Vladimir  * Online oyun oyuncusu, belki. *

RKenshin...

KENSHIN!

Gözüme takılan kullanıcı adıyla birkaç adım geriledim. Böyle bir şeyi gözden kaçırmış olmak gerçekten aptal hissettirmişti. Hoseok'nun oyundaki çiçek animasyonuyla ilgili cümlesi beynimde yankılanmaya başlamıştı:

"...Rûroni Kenshin efsanesidir..."

Kenshin... RKenshin...

Kesinlikle birinci sırada olan oyuncu o olmalıydı ve yine kesinlikle Orcus ile bir bağlantısı olmalıydı.

Tanrım... En son orta okulda mı bu kadar çok düşünmüştüm? Little Holmes olmama ramak kaldı. Nefesimi dışarı doğru üfledim ve yine giymek zorunda olduğumu fark ettiğim takım elbisesini almak için dolaba doğru yöneldim. Sonra vazgeçip sandalyeme tekrar yerleştim ve arama motoruna girdim.

"Genius"

Birkaç sayfa dolaşmış fakat istediğim bilgiyi elde edememiştim. Geriye gidip "Roma Mitolojisi Genius" yazdım. En başta çıkan sonuç gülümsememi genişletmişti. Yanılmamıştım.

Genius: Bir nevi koruyucu melek görevini gören Roma Tanrısı. Her insanın kendine ait bir Genius'u olduğuna inanılırdı.

Orcus'un Roma Tanrılarıyla olan fantezileri gerçekten ürkütücüydü. Bazen mitolojiyi yeniden canlandırmak istediğine dair çılgın bir endişeye kapılıyordum. Görev aklıma geldiğinde gülümsemem yavaşça silindi ve geriye gidip ünlü haber sayfalarından birine tıkladım. Açılan sayfada bir süre gezindikten sonra aradığım habere ulaşmıştım.

"Kim Jae'nin sanat sergisinin açılışı bugün saat 13:00'da yapılacak."

"Last Warrior Sanat Sergisi, Kore savaşlarının önemini yeniden vurgulamak ister nitelikte olacak."

"Kim Jae bu sergi için uzun zamandır uğraştığını ve büyük bir başarıya imza attığından emin olduğunu açıkladı."

"Sergi için önemli güvenlik önlemleri alınmış durumda. Halkın yanı sıra oldukça önemli şahsiyetlerin katılacağı sergi için herkes canla başla uğraşıyor."

"İş adamı Kim Jae aslında küçük bir hevesle başladığı bu sergi için epey uğraşmış gözüküyor."

Vesaire vesaire... Yorulan gözlerimi kırpıştırarak dudaklarımı büzdüm. Konu Kim Jae olunca bir hayli ürkmüştüm. Orcus'un ne planladığı hakkında en ufak bir fikrim olmasa da bunu kamerayla kaydetmek istediğine göre oldukça büyük –aynı zamanda kötü- bir plan olmalıydı. Boynumu kütleterek rahatlamaya çalıştım ve kafamdaki düşünceleri bir süreliğine kenara fırlattım. Bilgisayarı kapatıp aşağı indim ve kapının önünde beni bekleyen paketi içeri aldım. İçinden oldukça sağlam (bkz: kaliteli) bir kamera çıkmıştı. Bu kadar özenmesi şaşırtıcıydı. Fırlattığım köşelerden yeniden canlanan düşüncelerim beni rahat bırakmayacak gibi gözüküyordu. Derin bir nefes alıp üzerimi değiştirmek için merdivenlere yöneldim.

Her zamanki gibi son basamakta zil çalmıştı ve ben söylenmekten kendimi alamamıştım. Her adımımda oldukça yaratıcı küfürler savurarak yeniden aşağı indim ve kapıyı açtım.

"Hyung?"

"Sana da günaydın (!) Bu notu başucumda bulmamın herhangi bir açıklaması var mı?"

Gözlerimi takım elbise giymiş ve saçlarını özenle taramış olan Hoseok'nun üzerinde bir müddet gezdirdikten sonra notu elime aldım.

"Günaydın Jung Hoseok.

Resmi bir şekilde giyinip Taehyung'un evine gitmeni istiyorum. Ayrıca bıraktığım silahı da gün boyu yanında taşısan iyi edersin.

Eğer gitmemek gibi bir saçmalık yaparsan aynı silahın namlusunu alnında hissedersin.

En acı haliyle. –Orcus"

Yutkunduktan sonra gözlerimi yeniden Hoseok'ya çevirdim.

"Sanırım bu görev yalnız yapabileceğim kadar basit değil."

Kafasını imalı bir biçimde salladıktan sonra beni kenara ittirip içeri geçti. Kapıyı kapatıp peşinden gittim. Koltuklardan birine kendini atıp kravatını gevşetti.

"Bu şey ne kadar canımı sıkıyor haberin var mı?"

Takım elbiseden bahsediyor olmalıydı. Zoraki bir gülümsemeyle karşılık verip karşısındaki koltuğa oturdum. Tedirgin olmuştum.

Neden Hoseok'ya bir silah bırakmıştı ki?

"Ne istiyor?"

"Kim Jae'nin sergisine katılmamızı ve..." Gözlerimle masanın üzerindeki kamerayı işaret ettim. O tarafa bakıp kamerayı gördüğünden emin olduktan sonra "Olacakları kaydetmemizi istiyor," dedim.

Alt dudağını içe doğru kıvırıp bir müddet halının desenlerini inceledi.

"Bu kadar fazla önlem alması beni şaşırttı," diye fısıldadı ceketini kenara çekip belindeki silaha dokunurken.

Bilmem kaçıncı kez yutkunduktan sonra "Bu sıradan bir sergi değil ve uğraştığı adam da kesinlikle sıradan değil," diye karşılık verdim.

"Yine de... Umudunu silaha bağlayacak kadar çaresiz. Bu demektir ki yaptığı plan da sıradan değil."

Kafamı yere eğip Hoseok'nun kaldığı yerden halıyı incelemeye başladım.

Eğer gerçekten ailesine ve kendisine yapılanlarda Kim Jae'nin parmağı varsa sergide olacakları düşünmek istemiyordum.

"Onu öldürmeyi göze alamaz. İntikamı bu kadar küçük olamaz. Daha büyük şeyler düşünüyor olmalı. Bizim bilmemizin mümkün olmadığı şeyler... Kesinlikle onu yok edecek şeyler planlamıştır. Oldukça fazla kişinin orada olacağını düşünürsek ve basın mensuplarını da hesaba katarsak..."

"Kısacası dostum, adamı bir güzel becerecek."

Hoseok'nun bu şekilde sözümü kesmesi kahkaha atmama neden olmuştu. Tepkime kaşlarını kaldırdıktan sonra kahkahama eşlik etti ve ayaklarını her zamanki gibi sehpanın üzerine uzattı. Kolundaki saate baktıktan sonra "Bir buçuk saatimiz kaldı istersen hazırlan," dedi.

Kafamı sallayıp hızla yukarı çıktım. Biraz dalgındım ve kesinlikle gergindim.

Üzerime hangi ara geçirdiğimi bilmediğim gömleğin kol düğmelerini iliklerken arkamda birini hissetmemle öylece kaldım. Bir dakikaya yakın bir süre kımıldamadan durup sonunda kafamı kaldırdım ve aynadaki maskeli yansımaya baktım.

"Beni korkuttun."

Sesim fısıltı gibi çıkmıştı ve boğazımı temizleme ihtiyacı duymuştum.

"Kapının sesini ve Hoseok'la olan konuşmamızı duyduğunu varsaymıştım."

"Ah, benim hatam, fazla dalgınım."

Yeniden işime odaklanıp kol düğmelerini hallettikten sonra gömleğimin yakalarını kaldırdım. Boynuma geçirdiğim kravatı bağlamaya çalışırken iyice bozmuştum. Oldukça uzun dakikalar uğraşmama rağmen bir sonuç elde edememiştim.

Kravatın havada asılı kalan ellerimden çekilmesinin ardından omuzlarımı tutan eller 180 derece dönmemi sağlamıştı. Orcus'un maskesiyle burun buruna geldiğimde yutkundum ve hızla kafamı eğdim. Bu fazla ani ve beklenmedik hareketi kalbimi tekletmişti.

Dizinde bağladığı kravatı boynumdan geçirdiğinde kafamı kaldırdım ve onu izlemeye başladım. Gömleğimin yakalarını düzelterek kravatı yukarı doğru çekti. Gözlerimiz buluştuğunda kaçırmadan bakmaya devam etti. İkinci kez gürültülü bir biçimde yutkunduğumda gülümsediğine bahse girebilirdim.

"Oldukça beceriksizsin."

"O halde beni rahat bırak."

Kafasını alayla omzuna doğru yatırdıktan sonra "Aynı zamanda hazır cevap," dedi.

Gözlerimi devirdikten sonra takım elbisenin son aşaması olan ceketi üzerime geçirdim. Saçlarımı biraz düzelttikten –aslında dağıttıktan- sonra hala odada olan Orcus'a döndüm.

"Ne için geldin?"

Ellerini ceplerine sokup birkaç sarsak adım attı.

"Hayatta kalmanız için tüyo verecektim. İstemiyorsan gideyim?"

Gözlerimi büyütmek ve devirmek arasında gidip gelmiştim. Sonunda herhangi bir tepki vermeden odadan çıktım ve aşağıda uyuklamakta olan Hoseok'nun yanına gittim. Orcus'ta peşimden gelmekte gecikmemişti.

Koltuklarda yerimizi aldığımızda ciddi anlamda uyumak üzere olan Hoseok'ya baktım. Geldiğimizi duymamıştı bile. Orcus sertçe öksürdüğünde koltukta zıpladı ve bizi gördüğünde derin bir nefes aldı.

"Aklımı kaçırıyordum biraz nazik olsan diyorum," dedi Orcus'a diktiği sert olduğunu sandığı ama aslında hiçte sert olmayan bakışlarıyla.

Orcus omuzlarını silktikten sonra öne doğru eğildi ve ellerini birbirine kenetledi.

"Taehyung, Revenge gazetesinin Lee Kyung adlı muhabirisin ve sen Hoseok aynı gazetenin Ahn Min-Ho adlı kameramanısın yani Kyung'un iş ortağısın. Namjoon biraz sonra yaka kartlarınızı, sahte kimliklerinizi ve senin mikrofonunu getirecek."

Parmağıyla beni işaret ettikten sonra hızlı konuştuğu için soluklandı.

"Anlamadığınız bir yer olursa sorun... Muhtemelen biz başladığımızda tüm kameramanların kayıt almasını yasaklayacaklar. Hoseok, ne olursa olsun dikkat çekmeden kayda devam etmeni istiyorum. Hata yaparsan sonunuz hapiste yada mezarda biter."

Bundan sonra sağ bacağını yukarı aşağı ağır bir ritimde sallamaya başladı. Orcus... Stresliydi.

"Bu planın en büyük aşaması. Beni anlıyor musunuz?"

Ellerini birbirinden ayırıp yanlara açtı ve bizden cevap beklediğini belirtti. İkimizde aynı hızda kafamızı salladığımızda tatmin olmuş bir biçimde ellerini eski haline getirdi.

"Aynı görev 2 gruba daha verildi. Fakat belirtmek isterim ki, başarabilecek bir ikili varsa, kesinlikle sizsiniz."

Bu size güveniyorum mu demekti yoksa gaza gelin ve başarın şu işi aptallar mı demekti tam olarak emin değildim. Bildiğim tek şey başarılı olmazsak önümüzün pekte aydınlık olmadığıydı.

"İşimiz bittiğinde içeride birkaç sis bombası patlayacak. Muhtemelen göz gözü görmeyecektir. O süre zarfında dışarı çıkmalısınız. Kapıda sizi bekleyen bir araba olacak..." Biraz düşündükten sonra ekledi; "Ve Virtus."

Kaşlarımı çattım. Sağ kolunu bizi almak için mi yollayacaktı? O kadar önemli ne kaydedeceğimizi merak ediyordum ve en büyük sorumluluğun Hoseok'ya verilmiş olması beni korkutuyordu. Orcus ayağa kalktığında refleks midir bilmem Hoseok ve bende aynı anda ayağa kalkmıştık. İçimdeki gülme isteğini zar zor bastırmıştım.

"Namjoon biraz önce bahsettiklerimi arabana bırakmış," dedi Hoseok'ya bakarak.

"Ama kilit..."

Şaşkın Hoseok sözlerini tamamlayamadan Orcus "Kamerayı aldıktan sonra yola çıksanız iyi olur," dedi.

Hızla masaya yönelip bıraktığım kamerayı aldım ve arkasını dönüp kapıdan çıkan Orcus'un hemen peşinden ilerledim. Hoseok'ta hemen arkamdan dışarı çıkmıştı. Korkuyla arabasına gidip kapıları kontrol etmiş hepsinin kilitli olduğunu fark ettiğinde kafasını cama yaslamış ve içeriye uzun süre bakmıştı. Geri çekildiğinde saçlarını dağıtıp yüksek sesle "Anlam veremiyorum, sizin yaptıklarınıza hiçbir s*k erdiremiyorum!" dedi.

Dudaklarımı birbirine bastırıp gülmemek için kendimi zorladım. Ön tekerleğe bir tekme savurup sakinleşemeyeceğini anladıktan sonra arabanın içine giren Hoseok'nun peşinden arabaya binmek için yöneldim.

Tam arabaya bineceğim sırada Orcus arkamdan seslendi:

"Son olarak, bu sefer yaralanma..."

Cevap veremeyerek hızla Hoseok'nun yanına yerleştim. Arka koltuğa baktığımda bırakılan paketi görerek onun neden bu kadar şaşırıp sinirlendiğini anlamıştım.

Omzunu moral vereceğini umarak sıvazladığımda arabayı çalıştırdı ve yol boyunca ağzını bıçak dahi açmadı.

Serginin olacağı yere geldiğimizi alınan güvenlik önlemlerinden ve oluşan kalabalıktan anlamıştım. Hoseok saate baktıktan sonra gözlerini kalabalığa çevirdi.

"Son 15 dakika... Bu kalabalığı açıklıyor."

Cevap vermek yerine gözlerimi onun gibi kalabalığa diktim.

"Sence vedalaşmalı mıyız?"

Kıkırdadım ve omzuna bir tane yumruk geçirdim.

"Ölümden dönmek benim işim sen kendin için endişelen."


YN: Aksilik mıknatısı yazarınız -yazamazınız- sonunda yb yayımlayabildi. Bu arada okunma sayısı 6K olmuş hepinize çok teşekkür ederim... Elimden geldiğince uzun bir bölüm yazmaya çalıştım. Umarım keyifle okumuşsunuzdur.

# İtinayla yorum beklenir! #






Continue Reading

You'll Also Like

144K 13K 22
taehyung ve jungkook birbirlerinin yan komşularıydı. there is no other universe then, stay with me texting + instagram 03.02.24 This fiction is dedic...
307K 28.7K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
65.8K 2.9K 26
Yabani evrenindeki çiftimiz Asi ve Alaz'ın hayatları farklı bir şekilde kesişeydi, mesela Asi, Soysalan Üniversitesi'ne bomba gibi düşseydi, nasıl ol...
93.8K 8K 28
Üniversitesinin serseri çocuğu jungkook, kız arkadaşını rahatlatmak için kayda aldığı inlemelerini yanlışlıkla yeni atanan rektörü Kim Taehyung'a ata...