The Good Girl's Bad Boys: The...

By badboysofgoodgirl

862K 74.3K 30.8K

"Aslında oldukça basit," dedi Bennett. "Sen bizim iyi kızımız olacaksın," Declan başladı. Jordan gülümsedi, "... More

İyi Kızın Kötü Çocukları
Prolog
Birinci Bölüm: Sana Beni Yalnız Bırak Dedim
İkinci Bölüm: Starbucks Anlaşması
Üçüncü Bölüm: Sizce De Bir Şey Unutmadık Mı?
Dördüncü Bölüm: İneği Kim Davet Etti?
Beşinci Bölüm: Birimiz Hepimiz Hepimiz Birimiz İçin
Altıncı Bölüm: Birinci Vuruş, İkinci Vuruş
Yedinci Bölüm: Üçüncü Vuruş, Oyun Dışısın
Sekizinci Bölüm: Hayır, Ben Nomi Değilim
Dokuzuncu Bölüm: Çünkü Senin Erkek Arkadaşın Benim, Nomi
Onuncu Bölüm: S'nin İkinci Kuvveti
On Birinci Bölüm: Tabi Seni Kaçırmadığımız Sürece
On İkinci Bölüm: Sanırım Altıma Kaçıracağım
On Üçüncü Bölüm: Hiç Sözü Geçmedi
On Dördüncü Bölüm: Sadece Gider Misiniz Çocuklar?
On Beşinci Bölüm: Sizdeyiz Gena ve Roger
On Altıncı Bölüm: Çok Özür Dileriz
On Yedinci Bölüm: Bana Bunun Sözünü Verebilir Misiniz?
On Sekizinci Bölüm: Şu Kısa Boylu Adam Değil Miydi O?
On Dokuzuncu Bölüm: Bunlar Jennett, Beclan ve Dordan
Yirmi Birinci Bölüm: Onu Sorguya Çekiyorum, Hadi Ama
Yirmi İkinci Bölüm: Ne Kadar İyiyiz?
Yirmi Üçüncü Bölüm: Bazen De Kapıya Çarpmaktan
Yirmi Dördüncü Bölüm: Ta-tamamen Sizinler
Yirmi Beşinci Bölüm: Evet De, Naomi
Yirmi Altıncı Bölüm: Sandığından Daha Yakın Bir Yerden
Yirmi Yedinci Bölüm: Ama Eğer Onu Kırarsa...
Yirmi Sekizinci Bölüm: Daha Kötüsünü Duymuştum
Yirmi Dokuzucu Bölüm: Daha Ziyade Rahatsız Oldum
Otuzuncu Bölüm: Derin Bir Nefes Al..
Otuz Birinci Bölüm: Abartma İstersen
Otuz İkinci Bölüm: Bunun Modası Geçti
Otuz Üçüncü Bölüm: Düşün, Naomi, Düşün
Otuz Dördüncü Bölüm: Nefesin Kokuyor
Otuz Beşinci Bölüm: Nasıl Aşağı İneceğiz?
Otuz Altıncı Bölüm: Eğer Bu Plan İşe Yaramazsa Ölmeye Mi Hazır Mıyım?
Otuz Yedinci Bölüm: Sana Söylemem Gereken Bir Şey Var
Otuz Sekizinci Bölüm: Uçak Geliyoooor
Otuz Dokuzuncu Bölüm: Bekle, O Spor Çantasındaki De Ne?
Kırkıncı Bölüm: On Bir Yıldır, Koskoca On Bir Yıldır
Kırk Birinci Bölüm: Ya Da Öpüşmek Üzere
Kırk İkinci Bölüm: Ah, Şey... Benim Ejderha Saçlarım Var Da
Kırk Üçüncü Bölüm: Ama En İyisi Yemek
Hepsini Yönetmek İçin Tek Hikaye
Kırk Dördüncü Bölüm: Jordan'ın Önünde Eğileceksin
Kırk Beşinci Bölüm: Şah-mat
Kırk Altıncı Bölüm: Ben Tayt Giymem
Kırk Yedinci Bölüm: Adın Ne Değeri Var?
Kırk Sekizinci Bölüm: Hayır, Bana Vur
Bir Çevirmen Notu
Kırk Dokuzuncu Bölüm: Oh Be, Ne Rahat
Ellinci Bölüm: B-ben Artık Buna Dayanamıyorum
Elli Birinci Bölüm: Ağlamak İstemiyorum
Elli İkinci Bölüm: Bir Yalan Daha Söyleme
Elli Üçüncü Bölüm: Evet, Tam Olarak Burnuna
Elli Dördüncü Bölüm: Roma Bir Günde İnşa Edilmedi
Elli Beşinci Bölüm: Merhaba, Benim Adım...
Elli Altıncı Bölüm: Aşk Kuşu Mu? Daha Ziyade Dayak Kuşu
Elli Yedinci Bölüm: Nazar Etme!
Elli Sekizinci Bölüm: Nasıl Bambi Bakışlarla
Elli Dokuzuncu Bölüm: Cinsiyetçi Olma!
Altmışıncı Bölüm: Sen De Değilsin
Altmış Birinci Bölüm: Kendimizi Ele Mi Vereceğiz?
Altmış İkinci Bölüm: Tamam, Gözlerini Kapat
Altmış Üçüncü Bölüm: Öyleydi
Altmış Dördüncü Bölüm: Sen Bir Zorbasın
Altmış Beşinci Bölüm: Sincaplarla İlgili Bir Şey
Altmış Altıncı Bölüm: Bunun İçin Seni Suçlayamam
Altmış Yedinci Bölüm: Bu Akışı Bozar
Altmış Sekizinci Bölüm: Durduran Mı Var?
Altmış Dokuzuncu Bölüm: Hala Bunun Gerçekten-
TGGBB2'den Alıntı - Veda&Teşekkür
TGGBB2 ÇIKTI!

Yirminci Bölüm: Peşimize Takıldılar

12.1K 1K 771
By badboysofgoodgirl

"Sizce buradan sağa dönsek onlara izimizi kaybettirebilir miyiz?" diye sordu Bennett.

"Bennett!" diye uyardım.

"Şaka yapıyorum," diye beni sakinleştirdi, sonra kendi kendine mırıldandı, "-derdim eğer gerçekten ciddi olmasaydım."

"O da ne demek şimdi Bennett?" diye sordum.

"Hiçbir şey, Naomi." diye cevapladı.

Gözlerim arabanın yanındaki dikiz aynasına kaydı, Volkswagen Beetle hala peşimizdeydi. Bahsettiğim kafeye gitmemiz için bizi takip ediyordu. Bennett keskin dönüşler ya da aniden U dönüşleri yaparak onlara izimizi kaybettirmek için gerçekten çok uğraştı ama araba bizi kaybetmek istemeyerek yörüngemizden hiç çıkmadı. Daha önceleri buralarda dolaşırken birçok kez o kafenin önünden geçmiştim, birkaç ay önce, sanırım yaz tatilinde açılmıştı. Camlara asılan günlük menüyü görürdüm, yemek yemek için oldukça güzel bir yer gibi görünüyordu ama daha önce hiç deneme fırsatım olmamıştı. Buraya gelmeyi akıl ettiğim için kendimle gurur duyarak gülümsedim.

Gerçekten oraya gitmek için sabırsızlanıyordum. Harika vakit geçireceğimize iddiasına girebilirdim. Yedimiz sohbet edecek, birbirimizi daha yakından tanıyacaktık ve hatta belki de okulda da beraber takılacaktık. Kızlar benim arkadaşım olacaktı. Birlikte takılacaktık, alışveriş yapacaktık, telefonda sohbet edecektik, birbirimizde kalacaktık. Çocuklar da onlarla arkadaş olacaklardı. Bunun için sabırsız-

Ne düşünüyordum ben böyle? Bana okulda sürekli zorbalık yapanların bu üçü olduğunu unutmuş muydum? Hakaretler, lakaplar ve yaptıkları şakalar zihnimde canlanmaya başladı. Kaşlarım çatıldı. Onların bana zorbalık edenler olduklarını biliyordum, onlara güvenmemeliydim, onlarla yemek yiyeceğim için bu kadar mutlu olmamalıydım. Yanlışlıkla bana bir şeyler fırlattıkları ve bütün yemeğimin üzerime döküldüğü günleri hatırlıyordum. Ama bu, popüler olmayan insanların bir zayıflığıydı, onların tek dileği, popüler olma hayaliydi. Popüler olmayanlar, tanınma şansı, arkadaş edinme şansı isterlerdi ve bunun için her şeyi yaparlardı. Aynı şey popülerler için de geçerliydi, tamam, onlar zaten popülerlerdi. Ama öyle kalmak ya da daha fazla popüler olmak için onlar da her şeyi yaparlardı. Popülerler ve popüler olmayan kişilerin bu kadar ortak noktası olması komikti.

Yani aynı şey benim için de geçerliydi. Bu insanlarla aynı yerde bile bulunmamam gerektiğini biliyordum. Onlarla konuşurken bile görülmemem gerektiğini biliyordum. Ama ayrıca bu fırsatı es geçemezdim. Popüler olma fırsatı, zorbalık görmeme fırsatı ve normal olma fırsatıydı bu. Değişmek istiyordum ve benim gibi olan herkes bunu isterdi. Popüler rakipleriniz size böyle bir fırsat sunsa, kabul etmez miydiniz? Eğer kabul etmezseniz, sizin için ben kabul edebilirim.

"Yemek bölümüne birkaç metre uzaktayken bir kafeye gittiğimize inanamıyorum." Jordan sızlandı.

"Aynen, bu kızlar sorunlu." diye katıldı Declan Jordan'a ilk kez.

"Onlar sorunlu falan değil," dedim. "Kendilerine göre sebepleri vardır. Birçok defa orada yemişlerdir ve artık farklı bir şeyler falan istiyorlardır."

"Ama biz farklı bir şeyler falan istemiyorduk," dedi Jordan. "Sen yemekten bahsettiğinden beri, ben ertesi gün olmayacakmış gibi yemeye girişmeye hazırdım."

"Ben de oradan yemek istiyordum," diye itiraf ettim. "Orada içi doldurulmuş pizza olduğunu duymuştum ve-" Kendimi tuttum ve başımı iki yana salladım, "Ama belki de yeni bir şeyler denemek iyi olur. Siz pizzayla yaşıyorsunuz zaten, farklı bir şeyler yemeniz daha iyi olacak."

"Umarım şu senin kafede Jordan'a-değecek-yemekler vardır," dedi Jordan, eliyle guruldayan midesine hafifçe vurarak.

"Bak şurada," dedim Bennett'a, sokağın kenarındaki küçük kafeyi göstererek.

Bennett kolaylıkla arabayı kafenin önündeki boş park yerine park etti. Pembe Volkswagen Beetle da durmak için hızla döndü ve arkamıza paralel şekilde park etmeye başladı. Birden bir çarpma sesi duyduğumuzda ileri doğru sendeledik. Bennett'ın gözleri büyüdü ve kafasını arkaya çevirdi.

"Onun benim arabama çarpmadığını söyle-"

"Üzgünüm Benny!" Tiz bir ses bağırdı.

Bennett iç çektikten sonra kafasını direksiyona vurmaya başladı. Hepimiz sırtını sıvazladıktan sonra arabadan indik. Bennett da arabasının aldığı zararı görmek isteyerek hızlıca arabadan çıktı. Kapısını çarparak kapatarak arabanın arkasına doğru ilerledi. Zararı gördüğünde derin bir nefes alıp verdi. Beyaz Subaru'sunda oldukça büyük bir göçük vardı ve plakasının tek tarafı koptuğundan havada sallanıyordu. Dudağımı ısırarak Bennett'a baktım, saç perçemleri gözünü kapattığından, gözlerini göremiyordum ama yumrukları bir şeye vurmak istercesine sıkılıydı.

Birden Abby koşarak geldi ve sarılmak için Bennett'a atladı. Bennett, Abby'nin sıkı sarılışı karşısında şaşkındı, kafasını eğerek ona ölümüne sarılan sarışına baktı. Abby'nin bedeni tehlikeli sayılacak kadar yakındı Bennett'ınkine. Bir eli Bennett'ın boynuna sarılıyken diğeri yanağına dokunuyordu ve bu Bennett'ın titremesine sebep oluyordu.

"Çok üzgünüm Benny," dedi Abby. "Bu bir kazaydı, yemin ederim. Söz veriyorum telafi edeceğim. Sadece-"

Bennett Abby'yi üzerinden yavaşça ittirdi ve ellerini cebine soktu. "Adım Bennett, sadece Bennett. Ve hiçbir şey yapmana gerek yok, lütfen." Resmen hiçbir şey yapmaması için yalvarıyordu.

Abby tam bir şey söyleyecekti ki Bennett lafı ağzına tıkadı ve cebinden telefonunu çıkartıp bir numarayı tuşlayarak kulağına götürdü.

"Hey, Roy? Evet, ben Bennett."dedi. "Evet, burada ufak bir kaza oldu da-" Kaza kısmını yarı hırıldayarak söyledi. "He he, aynen. Bu arabayı burdan alıp başka bir taneyle değiştirebilir misin? Çok iyi bir tane olmasın, favori arabalarımda daha fazla kaza istemiyorum. Bana Altima'yı getir. Hayır, maviyi değil, kırmızı olanı. Evet, onu. Tamam ben Sunset Bulvarı, 21. Caddedeyim. Anahtarlar kontakta olacak, sağ ol." Telefonu kapatarak bize döndü.

Yedimiz birden sokakta öylece dikiliyorduk. Sonunda Bennett boğazını beceriksizce temizledi ve sordu.

"Ee, burada böyle dikilecek miyiz yoksa içeri giriyor muyuz?"

Aynı anda hepimiz kafeye baktık, adı The Mad Hatter'dı ve adının yanında bir aşçı şapkası vardı. Açıkçası basit bir kafeydi, ama güzel olanlardan. Çocuklara baktım. Yüzlerinde sanırım beğendiklerini ifade eden küçük gülümsemeler oluşmuştu. Ama kızlara baktığımda, tam tersi kararsız ifadeleri vardı ve mükemmel alınmış kaşları şüpheyle çatılmıştı. Acıkmış midelerimiz ve meraklı gözlerimizle teker teker içeri girdik.

Abby yüzünü buruşturdu, "Burası çok... sıkıcı."

Ona katılmadığımı söyleyecek cesaretim yoktu. Bana göre, burası sıkıcıdan başka her şey olabilirdi. Duvarları beyaz ve parlak kırmızıydı ve yeri de siyah ve beyaz seramik taşlarıyla oluşturulmuş dama desenindeydi. İki ya da dört kişilik ahşap masaları vardı. Duvarda asılı olan tabloların, Lewis Carroll'ın yazdığı Alice Harikalar Diyarında kitabında tanımlanan tablolar olduğunu fark etmiştim. Işık geçiren kırmızı perdeli camlar yerden tavana kadar uzanıyordu. Kafede birkaç çift, birkaç yalnız insan ve bir arkadaş grubu vardı. Ama birkaç tanecik müşterisi olmasına rağmen kafe çok canlı görünüyordu. Müşteriler karşılıklı olarak kafe çalışanlarıyla sohbet ediyorlardı. Burası hem sade hem harikaydı. Gerçekten aşık olmuştum.

"Merhaba!" Birisi bize seslendi.

Kafamızı çevirdik ve buranın bir çalışanını gördük. Bizim yaşlarımızda bir gençti, belki biraz daha büyük olabilirdi. Siyah çerçeveli gözlüklerinin arkasında parlak yeşil gözleri, kıvırcık kahverengi saçları ve neşeli bir gülüşü vardı. İnce bir yapısı ama oldukça uzundu, belki Bennett kadardı. Kolları katlanmış bordo bir üst ve siyah pantolondan oluşan üniformasının üzerinde, önünde dükkanın logosu olan bir önlük giyiyordu.

"Ben Cameron, ama bana kısaca Cam derler," diye kendini tanıttı. "Bugün sizin garsonunuz olacağım, sizi masanıza götüreyim mi?"

"Tabi," dedi Abby omuz silkerek.

"Beni takip edin, lütfen," dedi Cameron ve pencerelere yakın masaya doğru ilerledi.

İki masayı birleştirerek sekiz kişilik bir masa oluşturdu. Bir tarafa sırasıyla Bennett, Declan ve Jordan oturunca kızlar da sırasıyla karşılarına oturdular, Abby, Hannah ve Candice. Eşitsizlik olmasın diye sandalyemi çocukların yanına değil, masanın ucuna çektim ve oturdum. Cameron menüleri bize teker teker uzattıktan sonra biz göz atarken sabırla bekledi.

"Kafe hem kahvaltı hem de öğle yemeği servisi yapıyor, istediğinizden alabilirsiniz," Biz menüyü okurken o açıklıyordu. "Spesiyalitemiz kahve ve sandviçlerdir. Kahvaltı için, omlet, krep, waffle ve kahvaltılıklarımız var. Öğle yemeği olarak, yanında patates kızartması gibi ek şeyler bulunan dürüm, hamburger ve pizza, ve çorba ve salata var. Son sayfada da içecekler ve tatlılar var."

"Ben Tuskan tavuk sandviçin yanında ek olarak soğan halkaları ve biraz limonata alayım," dedim, Cameron not alırken.

"Kızarmış soğan sandviçin yanında ek olarak kızartma istiyorum," dedi Jordan ve ekledi, "Ve bir de vanilyalı milkshake."

"Ben de çilekli milkshake alıyorum o zaman," dedi Declan, Jordan'a bakarak, "Bol pastırmalı Club sandviç bir de."

"Tavuk dürüm alacağım, yanında da çikolatalı milkshake," dedi Bennett, menüyü kapatırken.

"Ben salata ve su istiyorum," dedi Abby.

"Ben de," dedi Hannah.

"Ve ben de," dedi Candice.

Aynı anda menülerini kapattılar ve masaya bıraktılar.

Jordan tek kaşını kaldırdı, "Bu kadar mı yani? Sadece salata ve suyla doyacağınıza emin misiniz?"

Abby'nin kaşları çatıldı, "Tek bir sandviçte kaç kalori var biliyor musun sen? Kiloma dikkat etmeliyim yoksa bu şekilde kalamam."

"Hayır almayayım," dedi Hannah. "Sadece salata yeterli olacaktır."

Jordan anlaşılmayacak kadar kısık sesle bir şeyler mırıldandı, sanırım sadece çocuklar duymuştu çünkü duyduklarına gülerek karşılık vermişlerdi. Cameron yazmayı bitirdiğinde gülümsedi.

"Teşekkürler, içeceklerinizi hemen getireceğim." dedi ve tezgaha doğru ilerledi.

Birkaç dakika sessizlik içinde geçtikten sonra Abby birden esneyerek, "Burası çok boş ve gittiğim diğer yerlerin yanında hiçbir şey kalır. İyi seçim, Naomi." dedi.

"Aynen, iyi seçim." diye dalga geçerek ona katıldı Candice. Utanarak kafamı eğdim ve kucağıma bakmaya başladım.

"Hey, bu onun suçu değil," diye beni savundu Jordan. "Sadece böyle bir yer duyduğunu söyledi ve siz de gelmeyi kabul ettiniz. Beğenmediyseniz gidebilirsiniz. Ben kalıyorum."

Candice dudaklarını büzdü, "Onu kastetmedik Jordie-" Jordan, ona taktığı lakaba suratını ekşitti, "-Biz diyoruz ki, ııı..." Abby'ye döndü, "Biz ne diyoruz?"

"Buranın sıkıcı bir yer olduğunu söylüyoruz." diye diretti Abby. "Eğer benim seçtiğim bir restorana gitseydik, yemeğimiz çoktan gelmişti."

"Ama birkaç dakika oldu zaten sipariş vereli," diye cevapladı Declan. "Yedi kişiyiz ve aşçı Süpermen değil."

"Çünkü burası boktan bir yer, düşük müşteri hizmeti ve daha da düşük kalitede yemekleri var. Beş yıldızlı bir restoranda şimdiye yemekler burada olurdu ama burda daha içecekler bile-"

"Buyrun," dedi Cameron, birden içeceklerle ortaya çıkarak. Hızla içeceklerimizi verdikten sonra yemeğimizin hemen geleceğini söyleyip gitti.

"İçeceklerle ilgili bir şey mi söylüyordun sanki?" Jordan, Abby'ye gülümseyerek sordu.

Abby gözlerini devirdi. "Her neyse." Sıkılmış bir şekilde pipetiyle suyunu içmeye başladı.

"Ee, sizi bütün gün alışveriş merkezinde miydiniz? Yoksa sizi gördüğümüzde daha yeni mi gelmiştiniz?" diye sordu Candice.

"Biraz film izledik-" dedi Jordan.

"Gerçekten mi?" diye ilgilenerek cevapladı Candice.

"-dışarı atılmadan önce tabi," diye bitirdi.

"Dışarı mı atıldınız?" diye sordu Hannah da ilgilenerek.

"Evet, patlamış mısır savaşı başlattık ve görevli bizi dışarı attı." dedi Declan, birkaç saat önceki anıyı hatırlayarak sırıttı.

Abby kaşlarını çattı, "Patlamış mısır ve biletlere yazık olmuş. Ayrıca filmi izlemeye çalışan zavallı insanları da rahatsız etmiş olmalısınız ."

"Evet, muhtemelen, ama yine de eğlenceliydi," dedi Jordan kaşlarını çatarak.

"Her neyse, hadi konuyu değiştirelim," dedi Abby neşeyle. "Bu okula yeni başladınız, hep burada yaşıyordunuz da okul değişikliği mi yaptınız ya da başka bir şey mi?"

"Ya da başka bir şey," dedi Bennett omuz silkerek.

"Ne kadar da gizemli..." dedi Abby iç çekerek.

"Hayır, sadece soruna cevap vermeyi reddettim." diye cevapladı Bennett.

"Bennett!" diye azarladım, sonra da Abby'ye döndüm, "Öyle demek istemedi." diye rahatlatmaya çalıştım.

"Şakasınaydı" dedi Bennett, sonra kendi kendine mırıldandı, "-derdim eğer gerçekten ciddi olmasaydım."
Çocuklar güldü, onlara kötü bir bakış attıktan sonra kızlara döndüm.

"Peki siz? Bütün gününüzü alışveriş merkezinde mi geçirdiniz?" diye sordum, hızla konuyu değiştirmeye çalışarak.

"Evet, babam diğer kredi kartımın limiti dolunca yenisini verdi," dedi Abby sesli bir nefes vererek ve kredi kartını çıkarttı, "Ama sanırım bunun da limiti dolmak üzere, şaka gibi." dedikten sonra kredi kartını cüzdanına geri koydu.

"Üçümüz birlikte gün boyunca alışveriş yaptık, o mağaza senin bu mağaza benim dolaştık," dedi Hannah. "İndirimdeki bu mükemmel ayakkabıları aldım."

Candice gülümsedi, "Evet, tabi diğer çatlakla kız kavgası yaptıktan sonra-" tamam, aslında çatlak dememişti, sadece baş harfi farklı olan çok kötü bir söz söylemişti. "Tasarım ayakkabılarda yüzde elli indirim vardı ve herkes onlar için kavga ediyordu."

Jordan kafasını iki yana salladı, "Üzgünüm, kız kavgası kısmından sonra benim bağlantı koptu."

Candice gerektiğinden daha yüksek sesle kıkırdadı, "Çok komiksin Jordan," dedikten sonra fısıldadı, "Bunu sevdim."

"Sağ ol?" Jordan emin olamayarak söyledikten sonra içeceğinden küçük bir yudum aldı.

"Ee, okulumuzu sevdiniz mi bakalım?" diye sordu Abby umutla.

"Yok," Üçü de aynı anda cevapladı.

Ve kızların üçünün de aynı anda suratı asıldı.

"Neden ki?"

"Nasıl olur?"

"Bir sorun mu var?"

"Evet bir sorun var," dedi Declan, aslında devam edecekti ama son anda tuttu.

"Öyle büyük bir sorun ki okul değiştirmemize sebep olacak." dedi Jordan.

"Ne ki o?" diye sordu Hannah.

"Zorbalık." diye cevapladı Bennett, üçüne bakarken.

Kızlar bir süre sessiz kaldıktan sonra gülmeye başladılar. Homurtu, kıkırdama ve sırtlanların gülme sesinin karışımı gibiydi.

"Zorbalık mı?" diye sordu Abby inanamayarak. "Bu o kadar da kötü bir şey değil ki."

"Ne diyorsun sen?" diye sordu Bennett, gözlerini kısarak. "Zorbalık feci kötü bir şey.

"Diyorum ki, yani, her zaman zorbalık olur ki zaten," Hannah açıkladı. "Filmlerde, kitaplarda. Her zaman bazı kaba kızlar vardır-" Jordan güldü ve "bunu kimin söylediğine bakın" gibi bir şey mırıldandı.

Hannah ya duymadı ya da duymamazlıktan geldi ve devam etti. "Zorbalığın olmadığı bir yer bulamazsınız. Zorbalık her yerde. İnsan varsa zorbalık da var."

"Biliyorum," dedi Declan. "Ama bu okuldaki biraz fazla aşırı."

"Ama bu okul değiştirmenize sebep olabilecek bir şey değil ki," dedi Candice, "Doğrusu biraz aptalca olur. Ne olmuş yani zorbalık varsa? Siz zorbalık kadar sıradan bir şeyi umursayacak tiplerden ya da umursaması gereken tiplerden değilsiniz."

"Nereden bu kanıya vardın?" diye sordu Jordan.

"Çünkü siz Üç Silahşörler'siniz, ah hadi ama," dedi Hannah. "Bu ününüz ve görünüşlerinizle-" Son kelimeyi tatlı bir sesle söylerken Declan'a bakıyordu. "Zorbalık gibi bir şeyi umursamamalısınız. Endişeleneceğiniz başka şeyler olmalı."

"Popülariteniz gibi," dedi Abby.

Bennett kaşlarını çattı.

"Ya da gideceğiniz bir sonraki parti gibi." dedi Hannah.

Declan dişlerini gıcırdattı.

"Ya da, belki de şuan tam karşınızda oturuyor olan yeni kız arkadaşınız gibi," dedi Candice.

Jordan homurdandı ama bir şey demedi.

"Aslında bütün okulun zorbalık ettiği bir arkadaşım var," dedi Bennett, kimden bahsettiğini anlamak için dahi olmaya gerek yoktu. "Daha ağır hakaretler ve yeni yaralar almadan bir okul gününü bile atlatamıyor. Bütün hayatı boyunca sözsel saldırı görüyor ve hatta bir bayan olmasına rağmen fiziksel saldırı bile görüyor. Buna inanabiliyor musunuz?"

Hannah omuz silkti. "Bu oldukça inanılabilir bir şey. Ve ayrıca neden umursayalım ki, zorbalık görmesi onun kendi suçu."

"Ne demek onun kendi suçu?" diye sordu Jordan.

Candice açıkladı, "Eğer hiç popüler biri değilse, uyum sağlamak için daha çok uğraşmalı. Daha iyi kıyafetler almalı, tasarım kıyafetler almalı. Hatta o kadar çaresizse -ki öyle bence, gözlüklerini lenslerle değiştirmeli. Dersleri için bu kadar çok uğraşmamalı. Böyle ders çalışan, çok okuyan kişileri görünce acıyorum. Ve eğer gerçekten gerekiyorsa estetik yaptırsın. Ama yine de, bu kadar uzun zamandır zorbalık görüyorsa, şuana kadar kimsenin ondan en azından hoşlanmaması bile onda gerçekten bir sorun olduğunu gösteriyor."

Declan başını iki yana salladı, "Şuana kadar duyduğum en saçma şey-"

"Ama doğru." dedi Hannah sözünü keserek. "Ve Bennett, onun arkadaşın olduğunu mu söyledin? Yani, dünyadaki bütün paralar ya da bütün tasarım elbiseler bile onun gibi ezik biriyle ayak üstü konuşmamı bile sağlayamazdı. Biriyle iddiaya mı girdin yoksa sadece ona acıdığından falan mı?"

"İkisi de değil." dedi Bennett. "O benim en yakın arkadaşlarımdan birisi."

"Tüm dediğimiz şu, zorbalık hakkında endişelenmemeniz gerekiyor. Siz de yapmalısınız hatta, çünkü kolayca yapabilirsiniz zaten. Aralarından seçebileceğiniz bir sürü kişi de var, bizimle aynı okulu paylaşabilecek kadar cesur olan bir sürü kişi, tıpkı..." Bunu derken konuşması gittikçe yavaşladı ve bittiğinde bana baktı, "bazı insanlar gibi."

Bütün konuşma boyunca sessizdim ve ne diyeceğimi bilemiyordum, şimdi ise herkes bana bakıyordu. Yerimde kıpırdandım ve limonatamdan beceriksiz bir yudum aldım, konuyu değiştirebilmemizi umuyordum ve kim bilebilirdi ki beni kurtaracak olan şey yemeklerdi.

Cameron elindeki yemeklerle mutfaktan çıktığında hem kurtulduğum için hem yemeğime kavuştuğum için rahatlayarak nefesimi bıraktım. Yemekleri tepsiden çıkarıp, çocuklardan başlayarak birer birer önümüze dizdi. Çocuklar sanki yıllardır yemek yemiyorlarmış gibi hemen yemeğe giriştiler. Çok lezzetli olduğunu söyleyerek Cameron'dan bunu aşçıya söylemesini istedi Bennett. Cameron onaylarken diğer bir yandan parlak bir gülümsemeyle sandviç ve soğan halkalarımı verdi.

"Teşekkürler." dedim, sadece yemeği kastetmeyerek.

"Rica ederim," dedi, umuyorum ki neyi kastettiğimi anlayarak.

Kızlardan özür diledi ve hemen onların salatalarını da getireceğini söyleyerek mutfağa gitti. Abby düşük müşteri hizmetinden ve bayanlara öncelikten yakınıyordu.

Abby mutfağa giden garsona seslendi, "Hey Carmen ya da Carson, her neysen işte, yemeklerimizi çabuk getir." Sonra bize döndü. "Salata yapmanın bu kadar uzun sürdüğüne inanamıyorum. Alt tarafı biraz marul ve salata sosu."

"Aslında ondan biraz daha karışık." dedi Bennett. "Salatanın tadını etkileyen bir sürü farklı türde marul var, ve bunları da domates, havuç gibi diğer sebzelerle doğraman gerekiyor. Ayrıca sanırım sosu kendileri yapıyorlar-"

"Vay, biraz yemek işiyle ilgileniyorsun herhalde, değil mi?" dedi Abby flörtçül bir şekilde gülümserken. "Çok seksi."

Bennett kaşlarını çattı, "Bunu herkes bilir ki, nasıl seksi görünebilir hiç anlamıyorum."

"Bence de," dedi Jordan. "Yani gerçekten, ben varken o mu?" Bennett'ın ona attığı bakışları görmezden gelerek parmağıyla kendini gösterdi.

"Aynen," dedi Candice. "Jordan varken Bennett mı?" Jordan kısa kesti ve yemeğine döndü.

Abby iç çekerek ayağa kalktı ve lavaboya gideceğini söyledi. Hannah ve Candice de aynı anda kalkarak onu takip ettiler.

"Neden kızlar tuvalete hep birlikte gider?" diye sorup sandviçinden bir ısırık daha aldı Jordan.

"Bunu herkes bilir," dedim. "Çünkü Harry Potter'daki Hermione Granger tuvalete tek başına gitmişti ve bir cüce tarafından saldırıya uğradı."

Dördümüz birden gülerken bir çarpışma sesi ve çığlık duyduğumuzda durduk ve ne olduğunu görmek için kafamızı çevirdik. Muhtemelen Abby Cameron'a yemeği hızlı getirmesi konusunda acele ettirdiğinden Cameron baskı altında hissetmişti ve kapıdan çıkarken önünü göremediği için yemeklerle birlikte kızlara çarpmıştı. Tekrar çocuklara baktığımda gülmemek için ellerinden geleni yapıyorlardı, ya nefeslerini tutuyor, ya uzağa bakıyor ya da kendilerini tutmak için derin nefesler alıp veriyorlardı.

Bu sahne asla unutamayacağım cinstendi. Charlie'nin Melekleri, ya da Korkunç Üçlü olarak da bilinen üç kız yerdeydi ve baştan sona marul, domates, havuç ve- havayı koklamak için durdum- Sezar salata sosuyla kaplıydılar. Sos kıyafetlerinin her yerine bulaşmış, saçlarında sebzelerden salkımlar oluşmuştu ve en iyi tarafı da, hiç kalkabilecek gibi görünmüyorlardı.

"Sen," Abby sinirle soludu.

"Ben?" Cameron masumca sordu.

"Sen yaptın!" Abby tiz sesiyle bağırdı, "Kıyafetlerim! Saçlarım! Seni patronuna şikayet edeceğim!"

Cameron kaşlarını çattı, "Üzgünüm, patronum bugün hasta. Onun yerine ben bakıyorum. Size nasıl yardımcı olabilirim, efendim?"

"Seni babama şikayet edeceğim!" diye bağırırken yerden kalkmaya çalışıyordu ama yüksek topukluları sosun üzerinde kaydı ve yere geri düştü.

Hannah tiz sesle konuşmaya başladı, "Bunun olduğuna inanamıyorum. En azından kimse video-"

Üçü de kafasını kaldırdı ve kaldırdıkları gibi onları videoya çeken bizim yaşlarımızdaki çocuklarla karşılaştılar. Kahkaha atıyor, dalga geçiyor ve kızları izliyorlardı. Yerden kalkmaya çalıştılar, Hannah kalkmak için masadan destek aldı ama kaydı ve o sırada yırtılma sesi duyuldu. Çocuklar, Hannah'nın arkası yırtılan tasarım pantolonunun fotoğrafını çekerlerken dalga geçerek uluma sesleri çıkardılar.

"Sezar sosu sevmem bile!" diye sızlandı Candice.

Sonunda üçü de kapıdan dışarı attılar kendilerini, yerde salata sosu ve sebzeleri havada da salata kokusunu bırakarak. Ama onlar için çok geçti çünkü videoları internete yüklenmişti bile.

Cameron tekrar bizim masamıza geldiğinde ensesini kaşıdı ve yerdeki sebze yığınına baktı "Adamım, patronum beni öldürecek." sonra tekrar bana döndü, "Arkadaşlarınızı kaçırdığım için üzgünüm ama onlar bir avuç çatlaklar-" bir kere daha çatlak kelimesi cuk oturdu.

Jordan omuz silkti, "Onlar arkadaşımız değil ki."

"Peşimize takıldılar." dedi Declan.

"Bizi kurtardığın için sağ ol." dedi Bennett.

Cameron sırıttı, "Sorun değil, bunu her zaman yaparım."

"Her zaman mı yaparsın?" diye sordum inanamayarak.

Gülümseyerek omuz silkti, "Ne zaman kötü bir müşteri gelse onları kaçırmak için illa ki bir yol bulurum, onlara hizmet etmemin mümkünatı yok. Burada nasıl hala çalışabildiğimse bir mucize, patronum çok kibar birisi ve bu sahip olduğum en iyi iş. Ama kafenin çok tanınmaması benim suçum çünkü benim yüzümden böyle kötü ünlendi ama yemekler harikadır."

"Bizi o üçünden kurtardığın için teşekkür olarak," dedi Bennett. "Buranın yemeğinin ne kadar iyi olduğunu duyuracağım. Birkaç kişi tanıyorum."

"Cidden mi? Bunu yapar mısın?" diye soru Cameron, "Teşekkürler adamım."

"Rica ederim, buranın yemeği gerçekten güzel."

"Bedava tatlıya ne dersiniz o zaman?" diye önerdi Cameron, "Bizden olacak."

"Ah, şimdi benim dilimden konuşuyorsun işte," dedi Jordan son kızarmalarını da yerken.

Sırıttı, "Harika, hemen tatlıları getiriyorum." dedi ve mutfağa doğru ilerledi.

"Bu Cameron iyi çocukmuş." dedi Jordan.

Declan homurdandı, "Evet, çünkü bedava tatlı veriyor, değil mi?"

"Tabi, bu da var," dedi Jordan. "Ama dostum, şu Abby denen kız ne saçmalıyordu bilmiyorum, ben burayı sevdim."

"Ben de," dedim pencereden dışarı bakarken.

Pembe Volkswagen Beetle çoktan gitmişti. Muhtemelen şimdi evlerinde, duşun altında, ünleri ve kıyafetleri için ağlıyorlardı. Onlar için kötü hissediyordum, başıma defalarca geldiğinden empati kurabiliyordum. Tamam, hak ettiklerini buldukları için mutluydum, kader sonunda onlara benim yerimde olmanın nasıl olduğunu göstermişti. Ama popüler olma şansım da kaybolmuştu. Çocuklara döndüğümde Cameron'ın servis ettiği tatlıları yiyorlardı. Jordan'ınki vanilyalı dondurmanın yanında elmalı turtaydı. Bennett'ınki çikolatalı pastaydı ve Declan'ınki çilekli çizkekti. Ve benim önümde de yenmeyi bekleyen napolitan kapkek duruyordu.

Gülümsedim, tabi tatlıya değil, onlara. Onlar benim istediğim, ihtiyacım olan, ve çoktan sahip olduğum arkadaşlarımdı. Üçünden daha fazlası ya da eksiği gerekmiyordu. Kapkekimi aldım ve ısırdım. Camdan dışarı bakıp, süzülüp giden arabaları izlerken dükkanın camına asılmış yazıyı fark ettim. Yardım Aranıyor. Tekrar çocuklara döndüm, benim yardım aranıyor yazım çoktan alınmış ve çöpe atılmıştı. Yardıma ihtiyacım yoktu. İş çoktan kapılmıştı ve yakın zamanda onları işten atmaya da hiç niyetim yoktu.

Continue Reading

You'll Also Like

12.1K 1.7K 3
"Aslında komik çocuksun." Karizmatik bir şekilde gülümsedim. "Ama biraz aptalsın." Operatöre Bağlanıyorsunuz evreninden yan kitaptır. Seriden bağı...
25.9K 983 27
bu sefer karışan bebekler bir değil ikiyse ikizler doğum da karıştıysa ? merak ediyorsan ikizlerin eğlenceli mizah dolu maceralarını okumak istiyor...
C · 208 By M_Enes

Mystery / Thriller

31.3K 3.6K 36
Beyoğlu'nda doğum gününe saatler kala öldürülen bir genç kız; Öldürülen kızların en güzeli, en tahrik edicisi, belki de en kötüsü... Karanlık sırları...
73.1K 4.2K 38
-olmamam gereken birine aşık olmuştum, peki şimdi ne olacaktı hislerimi söylemem mi gerekiyordu? yoksa susup aşkımı kalbime mi gömmeliydim