The Good Girl's Bad Boys: The...

By badboysofgoodgirl

862K 74.3K 30.8K

"Aslında oldukça basit," dedi Bennett. "Sen bizim iyi kızımız olacaksın," Declan başladı. Jordan gülümsedi, "... More

İyi Kızın Kötü Çocukları
Prolog
Birinci Bölüm: Sana Beni Yalnız Bırak Dedim
İkinci Bölüm: Starbucks Anlaşması
Üçüncü Bölüm: Sizce De Bir Şey Unutmadık Mı?
Dördüncü Bölüm: İneği Kim Davet Etti?
Beşinci Bölüm: Birimiz Hepimiz Hepimiz Birimiz İçin
Altıncı Bölüm: Birinci Vuruş, İkinci Vuruş
Yedinci Bölüm: Üçüncü Vuruş, Oyun Dışısın
Dokuzuncu Bölüm: Çünkü Senin Erkek Arkadaşın Benim, Nomi
Onuncu Bölüm: S'nin İkinci Kuvveti
On Birinci Bölüm: Tabi Seni Kaçırmadığımız Sürece
On İkinci Bölüm: Sanırım Altıma Kaçıracağım
On Üçüncü Bölüm: Hiç Sözü Geçmedi
On Dördüncü Bölüm: Sadece Gider Misiniz Çocuklar?
On Beşinci Bölüm: Sizdeyiz Gena ve Roger
On Altıncı Bölüm: Çok Özür Dileriz
On Yedinci Bölüm: Bana Bunun Sözünü Verebilir Misiniz?
On Sekizinci Bölüm: Şu Kısa Boylu Adam Değil Miydi O?
On Dokuzuncu Bölüm: Bunlar Jennett, Beclan ve Dordan
Yirminci Bölüm: Peşimize Takıldılar
Yirmi Birinci Bölüm: Onu Sorguya Çekiyorum, Hadi Ama
Yirmi İkinci Bölüm: Ne Kadar İyiyiz?
Yirmi Üçüncü Bölüm: Bazen De Kapıya Çarpmaktan
Yirmi Dördüncü Bölüm: Ta-tamamen Sizinler
Yirmi Beşinci Bölüm: Evet De, Naomi
Yirmi Altıncı Bölüm: Sandığından Daha Yakın Bir Yerden
Yirmi Yedinci Bölüm: Ama Eğer Onu Kırarsa...
Yirmi Sekizinci Bölüm: Daha Kötüsünü Duymuştum
Yirmi Dokuzucu Bölüm: Daha Ziyade Rahatsız Oldum
Otuzuncu Bölüm: Derin Bir Nefes Al..
Otuz Birinci Bölüm: Abartma İstersen
Otuz İkinci Bölüm: Bunun Modası Geçti
Otuz Üçüncü Bölüm: Düşün, Naomi, Düşün
Otuz Dördüncü Bölüm: Nefesin Kokuyor
Otuz Beşinci Bölüm: Nasıl Aşağı İneceğiz?
Otuz Altıncı Bölüm: Eğer Bu Plan İşe Yaramazsa Ölmeye Mi Hazır Mıyım?
Otuz Yedinci Bölüm: Sana Söylemem Gereken Bir Şey Var
Otuz Sekizinci Bölüm: Uçak Geliyoooor
Otuz Dokuzuncu Bölüm: Bekle, O Spor Çantasındaki De Ne?
Kırkıncı Bölüm: On Bir Yıldır, Koskoca On Bir Yıldır
Kırk Birinci Bölüm: Ya Da Öpüşmek Üzere
Kırk İkinci Bölüm: Ah, Şey... Benim Ejderha Saçlarım Var Da
Kırk Üçüncü Bölüm: Ama En İyisi Yemek
Hepsini Yönetmek İçin Tek Hikaye
Kırk Dördüncü Bölüm: Jordan'ın Önünde Eğileceksin
Kırk Beşinci Bölüm: Şah-mat
Kırk Altıncı Bölüm: Ben Tayt Giymem
Kırk Yedinci Bölüm: Adın Ne Değeri Var?
Kırk Sekizinci Bölüm: Hayır, Bana Vur
Bir Çevirmen Notu
Kırk Dokuzuncu Bölüm: Oh Be, Ne Rahat
Ellinci Bölüm: B-ben Artık Buna Dayanamıyorum
Elli Birinci Bölüm: Ağlamak İstemiyorum
Elli İkinci Bölüm: Bir Yalan Daha Söyleme
Elli Üçüncü Bölüm: Evet, Tam Olarak Burnuna
Elli Dördüncü Bölüm: Roma Bir Günde İnşa Edilmedi
Elli Beşinci Bölüm: Merhaba, Benim Adım...
Elli Altıncı Bölüm: Aşk Kuşu Mu? Daha Ziyade Dayak Kuşu
Elli Yedinci Bölüm: Nazar Etme!
Elli Sekizinci Bölüm: Nasıl Bambi Bakışlarla
Elli Dokuzuncu Bölüm: Cinsiyetçi Olma!
Altmışıncı Bölüm: Sen De Değilsin
Altmış Birinci Bölüm: Kendimizi Ele Mi Vereceğiz?
Altmış İkinci Bölüm: Tamam, Gözlerini Kapat
Altmış Üçüncü Bölüm: Öyleydi
Altmış Dördüncü Bölüm: Sen Bir Zorbasın
Altmış Beşinci Bölüm: Sincaplarla İlgili Bir Şey
Altmış Altıncı Bölüm: Bunun İçin Seni Suçlayamam
Altmış Yedinci Bölüm: Bu Akışı Bozar
Altmış Sekizinci Bölüm: Durduran Mı Var?
Altmış Dokuzuncu Bölüm: Hala Bunun Gerçekten-
TGGBB2'den Alıntı - Veda&Teşekkür
TGGBB2 ÇIKTI!

Sekizinci Bölüm: Hayır, Ben Nomi Değilim

12.7K 1.2K 386
By badboysofgoodgirl

Raymond esnedi. "Bu gittikçe daha sıkıcı olmaya başlıyor."

"Gerçekten mi?" Arkadaşlarından birisi sordu. "Bence daha da eğlenceli olmaya başlıyor."

Ağzımdaki kanı yere tükürdüm. "Hizmetimizden memnun kalmışsanız ne mutlu bize," Alaycı bir şekilde söyledim.

"Kim sana konuşabileceğini söyledi?" diye sordu Raymond.

Kollarımdan tutan iki çocuğa baktı. "Tekrar."

Beni tekrar yerden kaldırıp duvara çarpmamı sağlayarak ama kollarımı bırakmadan fırlattılar. Şok içerisinde ağzımdan bir hırıltı kaçtı ve acı içinde kendimi kollarına bıraktım. Şimdi ise ayaktaydım çünkü sıra başka bir çocuktaydı. Bana doğru yürüdü ve beni birkaç kere kum torbası olarak kullandı. Teker teker gelen yumruklara tahammül ettim. Tekrar ve tekrar. Her gelen yumrukla birlikte kendime dayan, son bir yumruk daha, dayan diye tekrarladım.

Alaycı bir cevap vermek için bile kendimi yormadım. Çığlık atmak için uğraşmadım. Yalvarmaya bile zahmet etmedim. Çünkü, bunu haketmiştim. Bunların hepsini haketmiştim. Üçü de Müdire Barnes'ın gözetimindeydi. Bunun olmasına ben izin verdim. Barnes hakkında onları uyarmalıydım. Declan'ın benim yerime suçu üstlenmesine izin vermemeliydim. Daha iyi bir mazeret uydurmalıydım. Ben, kendim bunu hakediyordum.

Okul bir süre önce bitmişti. Son dersim, beden eğitimi de biter bitmez, Raymond'ın birkaç arkadaşı beni yakalayıp, buraya sürüklemişlerdi. Hala beden eğitimi kıyafetlerimleydim, değişmeme bile izin vermemişlerdi. Beni okulun arkasına, Raymond ve kalan arkadaşlarının beni beklediği yere çekmişlerdi. Okuldaki herkes çoktan gitmişti. Bu yüzden, bağırma gereği bile duymadım. Ormanda bir ağaç düşse ses çıkar mıydı? Ama bu durumda daha çok, Naomi bağırsa ve biri duysa da bunu umursar mıydı? Hayır, hayır umursamazdı.

"Gördün mü, gittikçe sıkıcı oluyor," Raymond arkadaşlarına yakındı. "Hiçbir şey yapmıyor."

"Üzgünüm, Raymond," dedim dudağımı bükerek. "Çektiğim acının sana hakettiğin eğlenceyi veremediği için kusura bakma."

"Ya, ya, öyle," Homurdandı. "Ama özür dilemekle olmaz."

"Ona, ağzından kan gelene kadar vursam nasıl olur?" Birisi önerdi.

"Bunu zaten yapmıştınız," dedim.

"Ağlayana kadar?" Diğeri, yumruk yaptığı elinin eklemlerine diğer eliyle sertçe vurarak sordu.

"Bunu da yaptınız."

"Ooh, buldum," dedi bir diğeri. "Kan ağlayana kadar."

Hepsi birden bana baktığında acınası bir şekilde omzumu silktim. "Bunu daha önce hiç yapmadınız."

Yorgundum, kollarımdan tutan iki çocuk beni sertçe yere attıklarında ve vücudum acıyla titrediğinde, inledim. Başımı duvara yaslayarak dinlenmeye, gözlerimi kapatarak nefes alışverişimi eski haline döndürmeye çalıştım. Tüm vücudum patlamaya hazır bir bomba gibiydi, neredeyse patlayacak bir bomba. Onlardan biri tekrar bir yumruk falan atarsa, ya parçalara ayrılırdım yada vücudum bir bomba gibi olduğundan darbeyi hissetmezdim bile. Umarım ikincisi olurdu.

"Bekleyin, bir deneyeyim," dedi çocuklardan biri bana doğru yürüyerek.

Kolunu kaldırdı ve suratıma bir yumruk patlattı. Acıyla dişlerimi sıktım. Asla bununla yetineceğini sanmıyordum. Ona geri yumruk atamazdım bu yüzden bir sonraki en iyi şeyi yaptım. Tam kasıklarına bir tekme attım. İnleyerek yavaşça yere çökerken bana birkaç küfür saydı ama kulaklarım hala yumruğun etkisiyle çınlıyordu bu yüzden küfürlerini yok saydım. Arkadaşlarından birkaçı onu tutarak yerden kaldırırken bana dik dik bakıyorlardı, sadece Raymond'ın yüzü ifadesizdi.

"Hayır, hayır, hayır" dedi Raymond kafasını sallarken. "Yeterince iyi değildi."

"Mızmızın tekisin sen, değil mi?" dedim nefes nefese kalmış bir şekilde fısıldayarak.

"Ona hiç vurmadın, Ray" dedi birisi, diğerlerinin de bunu farketmesi için.

"Evet...başka...bir şey mi...var?" diye sordu diğeri.

Cevap vermek yerine durduğunda, ben de nefesimi yakaladım. "Evet, yoksa benim yerime karnını yumruklayacağın başka bir kız mı buldun?" dedim sıkıştırarak.

"Oooh," dedi tüm arkadaşları.

"Bu söylediğinin yanına kalmasına izin vermeyeceksin, " yanındaki çocuk sordu. "Değil mi?"

"Hayır, vermeyeceğim." Raymond gürledi.

Bana doğru yürümeye başladığında, iki yanımda hazır duran çocuklar beni tutarak tekrar ayaklarımın üzerine kaldırdılar. Ayaklarımın üstüne basmaya zahmet etmedim, eğlenceye katılmak yerine beni ayakta tutmak için uğraşmalarına izin verdim.

Kafamı kaldırıp Raymond'ın gözlerine sabit bir şekilde baktım. Koyu kahve gözleri taştanmış gibi soğuk bakıyordu, çok soğuk. Çamur gibi, toprak gibi, sağlam ve güçlü. Tıpkı kendisi gibi. Ben onlara baktıkça onlar da bana bakmaya devam ettiler. Gözümün kenarından yumruğunun havaya kalktığını gördüm ama bakışımı gözlerinden çekmeyi reddettim.

Kıkırdadım ve gözlerime yaşlar biriktiğinde ona gülümsedim. "Niye bekliyorsun? Hadi yapsana. Daha önce birçok kez yaptığın şey için tereddüte düşme." Gülümsememi kesmeden bakışlarımı yere çevirdim. "Yine de hiçbir şey fark etmeyecek. İçim de dışım da siyah ve çürümüş. Ben senin kum torbanım. İstediğin kadar beni yumruklayabilirsin ama ben yine de burada olacağım. Hep burada olacağım..." Bakışlarımı tekrar ona çevirdim.

Gözlerinde bir şey parladı, buna emindim. Bu bir tereddüt müydü? Merhamet miydi? Tiksinme? Kahkahalarla gülmeye başladım, sinirim bozulmuştu. Sonra birden durdum ve ona doğru eğildim. Beni tutan çocuklar bu beklenmedik tepki karşısında şaşkına dönmüşlerdi, bu yüzden beni durdurmadılar. Raymond ani hareketim yüzünden geri sendeledi ama sonra durdu. Aramızda az bir miktar, santimetreler varken tam gözlerinin içine baktım, gülümsedim.

"Ne? Yoksa nihayet bir şeyler hissetmeye mi başladın Raymond? Bunca yıl sonra? Suçlu mu hissetmeye başladın?" dedim çıkışarak. "Kusura bakma ama uzun yıllar geç kaldın. Şimdi vur bana! Ama vururken başka yere bakma. Bana ilk vurduğundan beri böyle yaptığını biliyorum. Pek bir değişiklik yapmayacak zaten, sadece diğerlerine eklenecek bir yara daha. Şimdi gözlerime bak ve bana vur!"

Gözyaşları gözlerimden süzülüyordu. Raymond'ın kolu yanına düştü. Beş saniye daha gözlerine baktıktan sonra gücüm kalmadı ve kendimi beni tutan çocukların kollarına bıraktım. Çocuklar aniden kollarımı bırakıp yere düşmeme sebep oldular. Boğazımdan yükselen hıçkırığı yutmaya çalıştım ama gözyaşlarım durmadan akıyordu.

"Gidelim," dedi Raymond diğerlerine. "Mahvoldu. İşi bitti. Hadi, şimdi bırakıp gidelim."

Bazıları ona katılarak ağzında bir şeyler geveledi, daha sonra da sırt çantalarını takmalarının ve yavaşça uzaklaşan adımlarının sesini duydum. Ama aniden birisi bir şey söyledi.

"Ona vurmadın bile," dedi içlerinden biri. "Ne, yoksa korkak tavuğun teki misin, Ray?"

Ağlamayı kestim ve kafamı kaldırdım. Raymond konuşan çocuğu duvara öyle yapıştırmıştı ki, duvara çarpan vücudunun çıkardığı sesi buradan bile duyabilmiştim. Herkes yaptığı şeyi bırakıp durdu. Donmuş bir şekilde ikisine baktılar. Çocuk sarsılarak inledi sonra kendine geldiğinde, Raymond'a birkaç küfür salladı.

"Neyin var, adamım?"

"Eğer bu kadar yeter demişsem," diye gürledi. "Bu kadar yeter! Anladın mı beni?"

Çocuk isteksizce başını salladı. "Evet, anladım."

Raymond elini çocuğun yakasından çekerek yere düşmesine neden oldu. Çocuk toparlanarak yerden kalktı ve diğerlerine doğru yürümeye başladı. Önündeki çocukları iterek önünden çekilmelerini sağladığında, bunu gören diğer çocuklar da Kızıl Deniz gibi ikiye ayrılarak ona yol verdiler. Çocuk yürürken Raymond arkasından dik dik baktı ve sonra gözleri bana döndü. Hiçbir şey söylemedi, bunun yerine, sadece arkasını dönüp gitti. Kalan diğerleri de arkasından teker teker onu takip ettiler. Geriye sadece ben kalana kadar.

Beceriksizce kafamı tekrar yere koydum. Kalkmaya zahmet etmedim, sanırım yaşama isteğimi tam biraz önce kaybetmiştim. Zorla da olsa gülmeyi başardım. Komikti. Çünkü hala yaşama isteğine sahip olduğumu bilmiyordum. Kanımdan oluşan birikintinin içindeki elime baktım. Regl zamanım gelmemişti ama hala kanımı görebiliyordum. Göz kapaklarım ağırlaşmaya başladı. Kafamı sallayarak uykulu halimi geçirmeye çalıştım. Bu halde uyuyamazdım. Sanırım beyin sarsıntısı geçiriyordum, uyumaya çalışmamalıydım yoksa bir daha uyanamazdım.

Uyanık kal, Naomi, dedim kendi kendime. Biraz daha sabret.

Ama her geçen saniye göz kapaklarım daha da ağırlaşmaya başladı. Uyuma isteğim gittikçe arttı. Belki de uyumalıydım, eğer beyin sarsıntı geçiriyorsam da her şeyi burada sonlandırabilirdim. Kimsenin umrunda olmazdı ki zaten. Hatta tam tersi, herkes bu yükten kurtulduğu için şükrederdi. Raymond. Okuldakiler. Benim gibi bir çocukları olduğu için, ailem. Benim gibi biriyle uğraşmak zorunda kaldıkları için, Üç Silahşörler.

Bu düşünceme gülümsedim. Evet, bunu yapmalıydım. Ama belki de sinirim bozulmuştu ve doğru düzgün düşünemiyordum. Tamam, belki de gözlerimi kapamalıydım. Cansız bedenimi bulmalarına izin vermeliydim. İzin vermeliydim. Bir çift ayakkabı önümde belirdiğinde tam da yorgun gözlerimi kapamak üzereydim. Sonra her şey karardı.

-

Gözlerim birden açıldı. Parlak ışığa alışmaları birkaç saniye almıştı. Alıştıklarında, ilk gördüğüm şey tavan oldu. Avizeli bir tavan. Neden burada bir avize vardı? Odamda avize yoktu ki benim. Evimde bile yoktu. Avizesi olan birini bile tanımıyordum.

Doğrulmaya çalıştım ama bedenim buna engel oldu. Kaslarım acıyor, tüm vücudum sızlıyordu. Homurdandım ve başımı kaldırmaya çalıştım. Ama sonra vazgeçtim ve tekrar kafamı yastığa bıraktım. Yastık. Yatak. Bu benim yatağım değildi. En azından, yatağımın en büyük boy yataklardan olmadığına emindim. Örtünün içine baktım. Bunlar benim kıyafetlerim değildi. Asla değildi.

Başımı yastıktan kaldırmadan odanın içini süzdüm. Modern bir tasarımı vardı. Gri duvar kağıdı, yerden tavana kadar pencereler. Bu avize benim değildi. Bu yatak benim değil, pencereler benim değil, duvar kağıdı benim değil, perdeler benim değil- Örtüyü kaldırıp bir kez daha kendime baktım,- ve bu kıyafetler benim değildi.

"Neredeyim ya ben?" dedim boğuk bir sesle.

Kapı aniden açıldı. Her şey bir saniyede oldu. Birisi yatağın üstüne atladığında yatakta zıpladım ve sırtımın üzerine geri düştüğümde acıyla suratımı buruşturdum. Ben daha tam kendime gelememişken saldırgan zorla üstüme atladı. Yaralı olmama rağmen ona karşı dövüşmeye hazırdım. Ta ki bana sarıldığını ve saldırganın aslında Jordan olduğunu fark edene kadar.

"Ah, Naomi!" dedi Jordan neşeyle. "İyi olduğun için o kadar mutluyum ki!"

"N-nefes alamıyorum," dedim boğularak.

"Hey, in üstünden!" Declan bağırdı.

"Krep gibi dümdüz yapacaksın kızı," dedi Bennett.

"Hayır, yapmayacağım!" dedi Jordan inkar ederek sonra bana sarılmayı bıraktı. Beni bıraktığı için rahatlayarak derin bir nefes aldım. Jordan tekrar bana baktı. "Seni dümdüz yapmıyorum, değil mi?"

"Evet, evet yapıyorsun. Şimdi in üstümden. Lütfen."

"Tamam, tamam. Naomi İstasyonu, burası benim durağım. Şimdi iniyorum."

Jordan yataktan dışarı atladı ve diğer iki arkadaşının yanına geri gitti. Onları gördüğümde birkaç kez gözümü kırpıştırdım. Giydikleri kıyafetler dünkünden farklıydı. Dün.

"Bugün günlerden ne?" diye sordum ama sesim boğuk çıktı.

"Perşembe," Bennett cevapladı. "İki gündür uyuyorsun."

Öksürdüm. "İki gün?" diye bağırdım. Aklıma gelen düşünceyle birlikte gözlerim büyüdü. "Okul! İki gün okulda yok yazıldım!" Tekrar yataktan kalkmaya çalıştım. "Saat kaç? Bir gün daha yok yazılamam. Hemen gitmeliy-"

"Ciddi misin?" dedi Declan. "Aralıksız bir şekilde iki gün boyunca bilincin yerinde değildi!"

Bağırışı korkmama sebep oldu. Bennett ve Jordan hiçbir şey demediler. İkisi de bakışlarını yere dikerek göz teması kurmaktan kaçındılar. Declan yumruklarını sıkıp açtıktan sonra öne doğru iki adım attı.

"Raymond seni alıp gittiğinde endişelenmekten öldük resmen! O cadı nihayet gitmemize izin verdiğinde, okulun her yerini aradık. Her yerini. Sonunda seni bulduğumuzda ise tamamen dövülmüş bir şekilde yerde yatıyordun! Ve şimdi de gelmiş, o piçlerin neredeyse seni öldüreceği yere tekrar gitmek istediğini mi söylüyorsun?!" Bağırarak azarlaması bittiğinde, gözlerini başka yere çevirdi ve derin nefesler almaya başladı.

Gözlerim doldu. Görüşüm gittikçe bulanıklaştı. Ah, işte yine başlıyorduk. Boğazımdan gelen hıçkırığı bastırdım. Sakın yapma, Naomi. Hadi ama, yapma- ah, çok geç. Ağlamaya başladığımda, yataktan bir yastık kaparak yüzüme bastırdım. Yatağın bir tarafının çöktüğünü hissettim, sonra bir tarafının daha, ve bir tarafının daha. Üçü birden yanıma gelmişlerdi ve bana sarılıyorlardı.

"Özür dilerim," Yastığı hala yüzüme bastırırken ağlamaya devam ettim. "Çok özür dilerim."

"Hayır, ben özür dilerim," dedi Declan saçlarımı okşarken. Yani sanırım Declan'dı. "Kendimi yakalattıracak bir şey yapma riskine hiç girmemeliydim."

Özürü daha da çok ağlamama sebep oldu.

"Aferin salak," dediğini duydum Bennett'ın. "Bak şimdi daha çok ağlıyor."

"Evet," dedi Jordan Bennett'a katılarak. Sonra da Declan'ın sesini taklit etmeye başladı. "Yakalandığım için özür dilerim, Jordan kadar becerikli değilim ben. Onla karşılaştırıldığımda sadece aptal bir Hulk gibiyim."

"Şimdi seni Hulk yapacağım!" Declan bağırdı.

Ağlamayı kestim ve başımı yastıktan kaldırdım. Declan yine Jordan'ı kovalıyordu. Jordan da sandalyeler fırlatmaya, masaların üstünden ve yatağın üstünden atlamaya devam ediyordu. Declan onu yakalamak için elinden geleni yaparken, Jordan hala onu kızdırmaya çalışıyordu.

"Declan sinirlendi. Declan Jordan'ı kovalıyor. Declan çok yavaş. Declan Jordan'ı yakalayamıyor."

Kıkırdamama engel olamadım. Kendi sesimi duyunca bir süre sustum ve sonra kızarmaya başladım. En son ne zaman bir şeye kıkırdadığımı hatırlamıyordum. Hatta ilk ne zaman kıkırdadığımı da. Bu yüzden, ses bana yabancı gelmişti. Bennett hala yanımda oturuyordu, gülümsedi.

"İyi misin?" diye sordu.

Kucağımdaki yastığa sıkıca sarıldım. "Evet. Sanırım."

Birkaç saniye sessiz kaldık. Jordan ve Declan hala odayı darmadağın etmekle meşguldü. Aklıma birden gelen şeyle Bennett'a baktım ve sordum.

"Kıyafetlerim nerede?"

Bennett boğazını temizledi. "İşte bu en rahatsız edici kısımdı."

Jordan gergin bir şekilde sırıttı. "Merak etme, gözlerimizi kapattık."

"Buna gerçekten inanacağımı düşünüyor olamazsınız."

"Gerçekten," dedi Declan. "Yemin ederiz."

Kafamı salladım. "Taciz edilmiş, ve her yeri görülmüş gibi hissediyorum," dedim kendime sarılırken. "Ve, bekle bir dakika-" dedim birden fark ederek. "Eğer iki gündür buradaysam, ailem nerede olduğumu sanıyor?"

Jordan ve Declan birbirlerini kovalamayı kesip, donup kaldılar. Üçüne birden dik dik baktım.

"Lütfen bir şey düşündüğünüzü söyleyin."

Jordan güldü. "Merak etme, ben bir şey düşündüm."

"Ah, bittim ben," diye mırıldandım.

Jordan ona karşı güvensizliğimi görmezden gelerek gülümsedi. Yatağa zıpladı ve tam karşıma oturdu.

"Tam şuanda edebiyat dersinde küçük bir sınav oluyorsun,", beni bilgilendirdi.

"Öyle mi?" Etrafıma bakındım. "Burası sınıf gibi görünmüyor."

"Peki, en iyi arkadaşlarından biri aileni aradı ve tüm hafta boyunca onlarda kalıp kalamayacağını sordu. Aileni sen arayamamıştın çünkü çok gergindin ve bu yüzden kızdan senin yerine aileni aramasını istedin. Tabii ki, bir arkadaşının olmasına çok sevindiler ve hemen izin verdiler, ama okula devam ettiğin sürece."

"Ama benim hiç kız arkadaşım yok ki," dedim. Benim sadece üç erkek arkadaşım vardı, yani erkek olan üç arkadaşım.

"Evet, Jordan'ın da yok ama hayat devam ediyor," diye homurdandı Declan, sonra da kendi esprisine güldü.

Jordan ona kötü kötü baktıktan sonra devam etti. "Daha önce, sesimi herhangi birinin sesine dönüştürebilen bir bilgisayar programı yapmayı başarmıştım. Annemin sesinde sadece birkaç değişiklik yaparak genç bir kız sesi elde ettim. Daha ince ve daha sinir bozucu yaptım, ve puf, bir kız sesi oldu."

"Ve neden böyle bir program yapma gereği duymuştun?" dedim ona bakarak.

Gergince güldü. "Ş-şey, annem ve babammış gibi okulu arayıp o gün hasta olduğumu ve okula gelemeyeceğimi falan söylemek için kullanmıyorum bu programı, tabiki de."

"Ama okul ne olacak? Orada değilim ve kesinlikle beni yok yazmış olmalılar, okul da otomatik olarak annemleri aramış olmalı."

"Bu en iyi kısmı ya zaten!" diye bağırdı. barnes_superdir314 parolasını kullanarak okulun ağını hackledim ve yoklama listesindeki tüm devamsızlıklarını burada diye işaretledim ve otomatik aramayı iptal ettim. Kızım, sen görünmezsin! Ah, yanlışlıkla oldu, öyle demek istemediğimi biliyors-"

Acıyan kollarımın izin verdiği kadar sıkı bir şekilde ona sarıldım.

"Harikasın Jordan! Çok teşekkür ederim!"

"Ah, rica ederim Nomi."

Söylediği isim gerilmeme neden olmuştu. "Ne dedin sen?"

Declan homurdandı. "Nomi? Bulabileceğin en iyi takma adı bu mu?"

Bennett tek kaşını kaldırdı. "Bunu bulmak ne kadar zamanını aldı?"

Jordan omuz silkti. "Birden aklıma geldi işte, nesi varmış ki? Sen Nomi'yi beğendin mi, Nomi?"

Gözlerimi kırpıştırdım, o zamandan beri böyle çağırılmamıştım, şeyden beri-

"Nomi!" dedi bir ses. "Ah, Nomi! Dışarı çık, neredeysen dışarı çık!"

Kıkırdamamı tuttum, ama ona seslenmedim. Saklambaçta gerçekten çok sessiz olmalıydınız yoksa ebe sizi bulurdu.

"Nomi, seni bulacağım!"

Gülümsedim ve çalının arkasındaki yerimde iyice eğildim. Asla beni bulamazd-

"Buldum seni."

Sesi korkuyla geri sıçramama neden oldu. Beni bulduğuna inanamıyordum! Mızmızlandım ve tam kaçmak üzereydim ki kolumu yakaladı ve bana arkadan sarıldı. Kıvranarak kollarından kaçmaya çalıştım ama beni bırakmadı.

"Tamam, tamam, yakaladın beni!"

"Evet, çünkü ben saklambaç şampiyonuyum!" diye bağırdı ve çizgifilmlerdeki kötü adamlar gibi gülmeye başladı.

Dudağımı büktüm. "Nasıl her zaman beni bulmayı başarıyorsun ki?"

"Çünkü ben saklambaç şampiyonuyum!" dedi yine bağırarak ve tekrar kötü adamlar gibi gülmeye başladı.

"Hayır, gerçekten? Sırrın ne?"

Sırıttı. "Sana söylemeyeceğim."

"Ne? Neden?"

"Sen sır tutmayı bilmiyorsun çünkü."

"Hayır, biliyorum! Sır tutmada iyiyimdir. Mesela Dean ve Molly birbirlerinden hoşlanıyorlar." Şaşkınlıkla hızlı bir nefes aldım ve elimle ağzımı kapadım. "Bunu sana söylememeliydim."

Kahkahalarla gülmeye başladı. "Gördün mü? Sana demiştim. Sen sır tutamazsın!"

"Hiç de bile, ben sır tutabilirim. Bu sadece bir kazaydı. Şimdi bana söyleyebilir misin?"

Kollarını göğsünde birleştirdi. "Hayır."

"Lütfen?"

Kollarını hala göğsünde birleştirirken benden uzağa baktı. "Hayır."

"Çok ama çok ama çok lütfen?"

Duraksadı, sonra da iç çekti. "Tamam, sana söyleyeceğim. Ama hiç ama hiçkimseye söylememek için bana söz vermek zorundasın."

"Tamam."

"Eğer birine söylersem öleyim diye yemin et?"

Ağzım açık kaldı. "Ölmek istemiyorum."

Güldü ve başını salladı. "Hayır, bu gerçek değil ki. Sadece söyle."

"Peki. Eğer birine söylersem öleyim, gerçekten de ölmek istemesem de."

Gülümsedi ve daha yakına gelmem için işaret etti.

"Hazır mısın?"

Başımı salladım. "Hazırım."

Bana doğru eğildi ve saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdı. Nefesindeki, beslenme saatinde benimle bölüştüğü çikolatalı kurabiyelerin kokusunu alabiliyordum. Sonra sırrını bana fısıldadı.

"Seni her zaman saklambaçta bulabiliyorum çünkü..."

"Evet?"

"Özel güçlerim var."

"Hey!", bağırdım. "Bu doğru değil!"

"O zaman nasıl seni hep bulabilirim?"

"Ben de özel güçler istiyorum o zaman," dedim onu kıskanarak.

"Kendi özel güçlerini bul. Benimkiler bende kalacak."

"Neden paylaşamazsın ki! Paylaşmak güzeldir."

"Gerçekten yapamam. Kendi özel güçlerini bulmak zorundasın."

Sormadan önce bir süre bekledim. "Yalan söylemiyorsun, değil mi? Yemin et."

Gururla söyledi, "Yemin ederim. Yalan söylüyorsam öleyim ki."

"Ama gerçekten ölmek istemesen de."

Gözleri parladı. "Evet! Hadi şimdi yine oynayalım. Sıra sende!"

"Peki." Ağacın altına gittim ve gözlerimi kapadım. "Bir-iki-üç-"

Ve bu sefer, onu bulacağımı biliyordum. Onu bulacağımı biliyordum çünkü sırrını bana söylemişti.

"Hazır mısın, Domi, işte geliyorum!" diye bağırdım.

"Nomi'nin bana göre bir isim olduğunu sanmıyorum," dedim omzumu silkerek. "Ben Nomi değilim."

"Hayır mı?" Jordan sordu, yüzü hayal kırıklığıyla düşmüştü. "O zaman, Mia nasıl? Ya da Noa? Ooh, bekle, buldum! Nay-Nay!"

İç çektim. "Yapabileceğinin en iyisi bu mu?"

"Tamam, bir saniye. Daha iyileri de var, yemin ederim ki."

Gözlerimi devirdim. "I-ıh."

Ama aslında yanılıyordu. En iyisini, Nomi'yi çoktan bulmuştu. Bu ismi senelerdir duymamıştım. Senelerdir bu isimle çağırılmamıştım. Birçok anıyı beraberinde getirmişti bu isim. Birçok iyi ama birçok kötü anıyı da. Bu yüzden çocuklar bana isim bulmaya devam ederlerken, biliyordum ki hiçbir isim gerçek takma adımla karşılaştırılamayacaktı bile. Ondan başka kimsenin beni çağıramayacağı takma adımla.

Çünkü ona söz vermiştim.


Continue Reading

You'll Also Like

10.8K 3.7K 44
Olaylar altı aydır cinayet işleyen bir seri katil ve onu bulmaya çalışan sıra dışı, yetenekli, korkusuz bir amir arasında geçiyor. Başta normal bir s...
260K 11.3K 68
Min-Hee S.M e katildigi andan itibaren belkide hayati tamamen degisti. Stajyer olmayi ve Hayallerine bi Adim daha yaklasirken birde Asik oldu.. Min-H...
17.1K 1.4K 26
Watty Awards Keşfedilmemiş Cevherler'15 En İyi Mizah Hikayesi Ana karakterken bile ana karakterliği beceremeyen İlkem, geniş sülalesi, en yakın arkad...
4.6K 3.5K 26
Aşkta yaş önemli mi yoksa aşk içinden geldiği gibi yaşanmalı mı ? Duyguların seline kapılmış sevda sadece kalbin gizli odalarında kalamayacak kadar e...