Üçüncü Göz (SY)

By Shoanleer

571K 28.5K 7K

Mert'in Türkiye'den Tibet'e giderek kendisini Nirvana yolunda geliştirme çabaları, Yu-Mi'nin işe karışmasıyla... More

1-Tapınakta
2-Güçleri kullanmak
3-Astral seyahat
4-Siyah gölgeler
5-Ölüler nerede?
6-Clairvoyance
7-Görüler sıklaşıyor
8-Gökyüzü defni
9-Hacı Anne
10-Tutsak
11-Koreli kız
12-Lee Kang Ho
13-Gizemli cihaz
14-Ajanlarla yolculuk
15-Restoran
16-İzinsiz giriş
17-Lee Yu-Mi
18-Beklenmedik ziyaretçi
19-Meclis alanı
20-Lotte park
21-Cinlerle anlaşma
22-Yu-Mi'yi kurtarmak
23-Teykel ve George
24-Öğrenmek bildiğini hatırlamaktır
25-Yu-Mi'nin halası
26-Do Hyun'la seyahat
27-Dertler bitmiyor
28-Yanılsamalar
29-Hafıza kaybı
30-Beynin derinliklerinde
31-Aynadaki yazı
32-Başbakan
33-Büyük buluşma
34-İyileşme süreci
35-Hacı Anne'nin fedakârlığı
36-Hacı Anne'nin cenazesi
37-Asfanit
39-Açığa çıkmak
40-Basın toplantısı
41-Görüdeki adam
42-Mert'e saldırı
43-Kang Ho'nun cihazı
44-Akıl hastası
45-Son sığınak
46-Gerçekçi rüyalar
47-Vel ba'su ba'del mevt
48-Uyanmak
49-Teklif
50-Araştırma
51-Düşmanı tespit etmek
52-Bilinmezliğe doğru
53-Kuzey Kore
54-Tünel
55-İntikam hissi
56-Dostum ölmedi
57-Şeytanla anlaşma
58-Cihazın gelişimi
59-Tibet'ten çağrı
60-Baba ve seçim
61-Sonuçlara katlanmak
62-Manevi destek
63-Yeni bir düşman mı?
64-Aynı güçler
65-Beklenmedik yardım
66-Düşmanı kurtarmak
67-Ji Won'un oyunu
68-Sevmediğim sevgilim
69-Hatırlanmaya değenler
70-Geçit
71-İki ülke arasında
72-Arapsaçı
73-Yalnızlıktan kurtulmak
74-Yeniden özür dilemek
75-Lobsang'ın akıbeti
76-Lobsang'ı beklerken
77-Dr. Jung
78-Mert'in ailesi
79-Kötü varlık
80-Görü gerçekleşiyor
81-Final öncesi
82-FİNAL

38-Güvenli ev

4.2K 511 74
By Shoanleer

Arabadan inenlerden biri bana, "Mert Ssi, bizi Do Hyun Ssi gönderdi, sizi acilen korumaya almamız lazım" dedi.

Bir yandan cebinden kimliğini çıkarıp bana gösterirken, diğer yandan etrafı endişeyle kolaçan ediyordu.

Kimlik sağlam gözüküyordu ama daha önce de ele geçirilmiş ajanlar yüzünden sorun yaşamıştım.

"Do Hyun'u aramam lazım" dediğimde, adamlardan biri telefonu uzattı. "O da sizinle konuşmak istiyordu."

"Mert adamlarıma güven ve götürdükleri yere git. En kısa zamanda gerekli açıklamayı yapacağım. Şimdi lütfen hızla oradan ayrılın."

Söyleyecekleri bitince telefonu kapatmıştı. Daha fazla soru sormadan araca bindim. Arka koltukta üç kişi biraz sıkışık olmuştu ama idare edecektik.

"Nereye gidiyoruz?"

"Güvenli eve" diye cevap verdi ajanın biri. Sanki soru sormamamı belirtmek ister gibi yüzünü cama çevirdi.

Sebebini açıklayacağını söylediği için Do Hyun'a güvenip beklemeye karar verdim. Uzun süren bir yolculuktan sonra sapa yollardan geçip ormanlık bir alanda durduk. Karşımda çok güzel bir dağ evi vardı. Gerçek ağaç kütüklerinden yapılmış, en az 150m2 olduğunu tahmin ettiğim iki katlı bir evdi. Çevresi ağaçlarla sarılıydı, temiz havanın keyfini çıkarmak için derin nefes aldım.

Ajanlar beni bir an önce evin içine sokmak istedikleri için daha fazla ciğerlerime bayram ettiremeden eve girdim. Evin içi de dışı gibi gösterişliydi, hiçbir masraftan kaçınılmamıştı. Son model eşyalarla donatılmış olan salona giriş yaptığımda rahat koltuklar gözüme çarptı.

Koyu renk koltuğa oturduğumda, kaba etlerimin daha önce hissetmediği yumuşaklıktan dolayı, mest olmuştum. "Burada sonsuza dek kalabilirim" diye düşünmeye başlamıştım.

"Efendim, Do Hyun Ssi sizinle ilgilenmemi emretti. Size yiyecek veya içecek ikram edebilir miyim?"

Soruyu soran genç ajana baktım. Yeni mezun olduğu yüzünden belli oluyordu. İngilizcesi çok düzgün ve akıcıydı.

"Teşekkür ederim, bir şeye ihtiyacım yok. Biraz gözlerimi dinlendirsem yeterli" dedikten sonra arkama yaslanıp gevşedim. Kötü yaratıklarla uğraşmak istemediğim için bilincimi açık tutmaya ve uyumamaya dikkat ediyordum.

Gözlerimi açmadan, "neden veya kimden korunduğumu söyleyebilir misiniz?" dedim.

"Bildiğim kadarıyla Amerikan ajanlarının yerini söyleyen muhbir ölü bulunmuş. Hapishanemizde bunu gerçekleştirdiklerine göre, size de saldırabileceklerinden endişelenmiş olmalılar."

"George öldü mü?" diye sorduğumda zaten cevabı aldığımı biliyordum ama inanmak istememiştim.

"Evet efendim, hücresinde karnı deşilmiş olarak bulundu. Çok feci bir ölüm şeklini layık görmüşler. Amaçları gözdağı vermek olsa gerek."

"George'u öldürenler intihar süsü vermek yerine, böyle bir cinayet işlediklerine göre haklısın."

"Sizle konuştuktan sonra itiraf etmeye karar verdiği için teşkilat içinde köstebek olma ihtimaline karşı sizi korumamızı istediler."

Şimdi olay netleşmişti. Sıradaki hedefin benim olmam ihtimali vardı. Do Hyun yöneticileri ikna edip beni korumaya aldırmış olmalıydı. Kendimi koruyabilirdim ama kalabalık saldırırlarsa işim zorlaşırdı. Keskin nişancıyla uzaktan işimi bitirmeyi de deneyebilirlerdi.

Daha düşüncemi tamamlamadan camlar kırılmaya başladı. Birileri dışarıdan bize ateş ediyordu. Makineli tüfeklerin seri atışları karşısında, halıya yapışmaktan başka bir çare bulamamıştım.

Ajanlardan biri ilk salvoda kafasından vurulmuştu. Dışarıdaki gözcünün de öldüğünden emindim. Evin içinde sadece iki ajan ve ben kalmıştım. Ajanlar kalın kütükleri siper alıp, camdan dışarıyı görmeye çalışıyorlardı.

Silah sesleri bir süre için durunca rahatladım. Saniyede 800m hızla üstüme gelen kurşunlar beni çok germişti. Ajanlar dışarıya bakıp geri çekildiler.

"Çok kalabalıklar, onlarla baş etmemiz mümkün değil."

"Mert Ssi'yi güvenli bir şekilde buradan çıkarmalıyız."

İki ajan aralarında tartışırken, kırık camların birinden içeriye bir nesne düştü. Göz yaşartıcı bomba olduğunu tahmin etmem için akan gözyaşlarımı fark etmem yetmişti. Tişörtümü yukarı sıyırıp ağzımı ve burnumu tıkamaya çalıştım.

Ajanlar benden daha iyi durumda değillerdi. Öksürük sesleri arasında kapının kırılma sesini duymuştum. İçeri giren kişilere açık hedef olmamak için yerde yuvarlanarak koltuğun arkasına geçtim.

Silahlarını ajanlara doğrultan saldırganlar, ateş etmeden önce bir şeyler yapmalıydım. İçeri girenlerin zihinlerine bizi göremeyeceklerini telkin ettim. Kısa bir süre etkili oldu, etraflarına şaşkın bir şekilde bakarlarken, ajanlar atik davranıp saldırganları vurdular.

Ortamda sadece ben olsaydım tayy-i mekan yaparak oradan uzaklaşırdım ama ajanları arkamda bırakamazdım. Zaman kazanmak için daha farklı bir şeyler yapmam gerekliydi. Saldırganların sayısını tam olarak bilemiyordum, içeri her an yeni birileri girebilirdi.

Dumandan gözlerim yaşarıyordu ve öksürüyordum. Ajanlar merkeze bilgi vermiş olmalılardı ama destek ekibinin, şehre uzak dağ başına gelmeleri çok uzun sürecekti.

Ne yapabileceğimi düşünürken, keşke Hacı Anne yanımda olsaydı diye aklımdan geçirdim. Ruhen bana yardım etmeye devam edeceğini biliyordum. Yaşlı kadını düşünmeye devam ederken birden kendimi yanında buldum.

O benim yanıma gelmemişti, ben onun yanına gitmiştim. Fakat bedenimi hissetmiyordum, ruhum veya bilincim oradaydı.

Meclis alanını görünce hemen tanımıştım. Hacı Anne nur yüzüyle karşımda dikiliyordu.

"Hacı Anne, ajanların hayatı tehlike de onları kurtarmam için bana fikir verin lütfen."

"Evladım, sakin ol. Allah'ın kazası başa gelecekse, tüm dünya bir araya gelse engelleyemezler."

"Yani onları kurtaramam mı? Bunu mu demek istiyorsunuz?"

"Ben takdirin ne olduğunu bilemem, sadece şunu söylüyorum. Eğer rabbimiz onların ecelini takdir ettiyse ne yaparsan yap kurtaramazsın, etmediyse tüm dünya bir araya gelse onlara bir şey yapamazlar."

Hacı Anne'nin söylediklerini anlıyordum ama mantığım bana ajanları kurtarmam için elimden geleni yapmamı söylüyordu.

"Ne olursa olsun onları kurtarmak istiyorum, benim için ölmelerine izin veremem."

"Peki evladım, senin kalbin temiz. Rabbim sana yardımcı olur inşallah. Sen elinden geleni yap gerisine tevekkül et. Fakat sonuçları düşündüğünden farklı olabilir."

Hacı Anne son sözünü söyledikten sonra kendimi tekrar güvenli evde buldum. Gerçi bu saldırıdan sonra hâlâ güvenli ev demek komik geliyordu.

Ajanlar bana bir garip bakıyorlardı, ne olduğunu soracak bir zaman değildi. Aklıma Cemile'nin hastanede yaptığı şey geldi. Ajanlarla aramda beş metre mesafe vardı. Aramızdaki koltuğu işaret edip bağırdım.

"Eğer bana güveniyorsanız hemen koltuğun üzerine yatın."

Ajanlar birbirlerine baktılar, Do Hyun'un onlara benim hakkımda ne söylediğini bilmiyordum. Fakat kurşun yağmuru altında bana güvenip koltuğa doğru atladıklarında, bir saniye bile düşünmeden koltukla birlikte adım atarak onları evden uzaklaştırdım.

Biz kaybolurken saldırganların eve giriş yaptığını görecek kadar sürem olmuştu. Kendimizi Seul'de bir kaldırımda bulduk. İnsanlar üzerinde iki kişinin yattığı koltuğun bir anda belirmesinden dolayı, şaşkınlıktan bağrışıyorlardı.

Gençler telefonlarını çıkarıp bizi çekmeye başladılar. Ajanlar koltuktan kalkıp etraflarına şaşkınlıkla baktılar. Çekim yapan gençleri fark edince beni aralarına alıp koşmaya başladılar.

Hızla bir taksi durdurup bindik. İki ajan yaşadıkları olay hakkında hiçbir yorum yapmıyorlardı. Fakat eğitimleri, yaşadıklarını kabullenmelerini sağlayamazdı. Bir açıklama yapma gereği hissettim.

"Merkeze gidince size gerekli açıklamayı yapacağım ama önce Do Hyun ile görüşmeliyim" dedim.

Ajanlar onayladıktan sonra hiçbirimiz merkeze kadar konuşmadık. İçeri girdiğimizde, Do Hyun'un bizi kapıda karşıladığını görünce içim rahatladı. Bu zor durumu onunla birlikte açıklamak benim için daha kolay olacaktı.

Dördümüz bir odaya girip kapıyı kapattık. Söze nasıl başlayacağımı bilemiyordum. Do Hyun'a olanları açıklarsam onun diğerlerini ikna edeceğini düşünüyordum.

"Oradan nasıl kurtulduğumuzu açıklasam iyi olacak" dedim.

"Gerek yok Mert" dedi. "Ne olduğunu gördüm."

"Gördüm de ne demek? Sen orada değildin."

Do Hyun önündeki laptopu açık bana çevirdi. "Sadece ben değil bütün dünya gördü" dedi.

YouTube'taki bir klipte, bir anda koltuğu iterek yoktan var olmuşçasına ortaya çıkışımızı izlemeye başladım. Olay olalı daha yirmi dakika olmamışken binden fazla izlenme olmuştu.

"Ünlü oldun Mert" dedi yarı şaka yarı ciddi. "Şimdi ne yapmayı düşünüyorsun?"

Günün sorusu bu olsa gerek, artık ifşa olmuştum ve ne yapacağımı bilmiyordum.

-DEVAM EDECEK-

Yayımlanma tarihi: 04.07.2015

Not: Bölümleri okuyup geçen arkadaşlara rica ediyorum. Bir oy vermeniz yazarın emeğine saygı duyduğunuzu gösterir. Gerçekten beğendiyseniz bir oy vermeniz yazarın motivasyonunu arttırır. Beğenmeyenler yorumlarla eleştirilerini dile getirirlerse, kendimi geliştirme şansın olur.

Soru 1: Mert'in tayy-ı mekan yapışının YouTube'ta yayınlanması, ne gibi sonuçlar doğuracak?

Soru 2: Hacı Anne direk yardım etmek yerine, neden Mert'e sadece öğüt vermekle yetindi?

Kelime Sayısı: 1157

Continue Reading

You'll Also Like

4.8K 971 27
-#Wattys2022 Yarı Final Finalisti- Dört eski dost, birlikte geçirecekleri bir ay, çözülmesi gereken bir cinayet, saklanan sırlar, gerçekler, hayatlar...
1.8K 522 10
Başta öldürülenler olmak üzere bütün kadınlara; tüm Özgecanlar, Münevverler, Şuleler ve Aleynalar adına. Bize gül değil, adalet verin. "Kapatın kulak...
1K 206 16
Daha kibar bir dili olsaydı kelimeleri insanı kandırabilecek kadar tatlı gelirdi. Fakat bir erkek, güzel bir sesi olmasına rağmen cümlelerini dik baş...
26.3K 2.7K 24
Mihrimah Alçin, Las Vegas'ta sıradan ailesiyle, pek sıradan olmayan bir hayata gözlerini açmıştır. Dünyada başlayan yolculuğu zihninde ona seslenen...