İmparatorluğun Kılıcı (Wister...

By adorayagmur

145K 9.9K 25.2K

Tüm diyar, doğudaki savaş yüzünden kaosa sürüklenmiştir. İmparatorluğu ayakta tutmanın ve Wisteria'yı kurtarm... More

Bilgilendirme
Karakterler ve Harita
Bölüm 1: Siyah Sis
Bölüm 2: Büyülü Harita
Bölüm 3: İsyancıların Doğuşu
Bölüm 4: Orman Muhafızı
Bölüm 5: Balık Avı
Bölüm 6: Ormanın Sınırında
Bölüm 7: Miath Kralı
Bölüm 9: Zindanın Güneşi
Bölüm 10: Krallıktan Kaçış
Bölüm 11: Anıların Ufku
Bölüm 12: Yankı Yarığı
Bölüm 13: Ormanın Hanedanı
Bölüm 14: Vahşilerin Tutsağı

Bölüm 8: Kuşatma Altında

5.9K 502 1.2K
By adorayagmur

BÖLÜM 8

▪──── ⚔ ────▪

KUŞATMA ALTINDA

Bizim için ayarlanan odanın rahatlığına rağmen, o akşam bir şeylerin ters olduğunu hissedebiliyordum. İçimdeki tuhaf ses, yolunda gitmeyen bir şeylerin olduğunu söylüyordu. Sanki nehirler tersine akmaya başlamış, güneş doğudan batmıştı ve bunu tek fark eden bendim.

Neyse ki kulağımızın dibinde sürekli sorular soran ve konuşmaya çalışan bir muhabbet kuşu yoktu da biraz kafa dinleyebilmiştik. İsteğimiz üzerine Kairon'u hemen yanımızdaki odaya yerleştirmişlerdi. Zaiden'la ben aynı odada kalacaktık. Gece olunca neler yapacağımız hakkında konuşabilmemiz ve rahatça plan yapabilmemiz için en mantıklı yolun bu olduğunu düşünmüştük. Sarayda herkesin gözü üzerimizdeyken bir de gece gece oda değiştirmek istemiyordum.

Kapının arkasından duyduğum homurtular üzerine yataktan kalktım. Sessizce kapıya kulağımı dayayarak gardiyanların ne konuştuğunu duymaya çalıştım. Ne yazık ki ahşap kapı fazla kalındı. Söyledikleri kelimeleri tam olarak anlayamasam da Gece Kapanı Sarayı'nın güvenliğine dair fikirler paylaşıyor olmalılardı. Sarayın ismini de bu şekilde öğrenmiştik. Resmi olmadığı ve daha önce duymadığım için bu adın yeni bulunduğunu tahmin ettim.

Zayıf ve boğuk sesleri anlayamayacağımı kabullenerek yeniden odanın içinde yürümeye başladım. Zaiden'ın yemek yerken çıkardığı sesler de pek yardımcı olmuyordu doğrusu. Geniş, fazlasıyla süslü ve rahat bir odaydı burası. Bir zamanlar Drystan veya Helia'ya ait olup olmadığından şüphelenerek etrafa bakındım. Kendi krallığımdaki odamdan pek büyük değildi. Hali hazırda bir varise ait olabilirdi. Odanın iki penceresinden biri sonradan duvarlardaki taşlardan farklı taşlarla kapatılmıştı. Yatağın hemen karşısında bir şömine bulunuyordu. Pürüzsüz döşemelerin ardındaysa gümüş renklerde bir tuvalet odası vardı. Sarayın dördüncü katında olduğumuz için diğer katlara göre daha uğultulu ve serin bir oda olsa da bize getirdikleri yemeklerin lezzeti ve yatağın rahatlığıyla kıyaslandığında önemsiz kalıyordu.

Saray çalışanları önce ayrı ayrı banyo sularımızı hazırlamış, yıkanmamıza yardım etmişlerdi. Temizlendikten sonra bize uyacağını düşündükleri yepyeni kıyafetleri odamıza bırakmışlardı. Sarayda yaşamakla ilgili özlediğim şeylerden birisi her zaman sıcak su ve temiz çarşafların hazır edilmesi olabilirdi. Zaiden için getirdikleri parçalar ona biraz küçük gelmiş, benimkilerse tam olmuştu. Bir leydi olduğumu düşünerek renkli ve ışıltılı elbiseler getirmedikleri için minnettardım. İkimiz için de binici takımları tercih etmişlerdi. Bunu kralın mı söylediğini yoksa kendi kararları mı olduğunu merak etmiştim. Ardından fırından yeni çıkmış sıcacık ekmekler, baharatlı ve az pişmiş geyik etinin yanında turp ve havuçlarla bir ziyafet çekmiştik. Zaiden, bu durumdan fazlasıyla memnundu. ''Esir alsalar da en azından karnımızı güzelce doyuruyorlar.''

''Esir değiliz,'' diye söylendim odanın içinde yürümeye devam ederken. Gözlerim ateşi beslemek için yerleştirilmiş odunlara kaydı. İçerdeki tek aydınlatma kaynağı şömine değildi. Aynı zamanda içyağdan yapılma birkaç mum da bırakılmıştı yatağın iki tarafına. Yaklaşık üç gün yetecek kadar.

''Sen bunu kapıdaki gardiyanlara anlat,'' dedi Zaiden parmaklarını yalayarak. Kendi tabağını silip süpürdükten sonra benim bitiremediğim kalan yemeği de mideye indirmişti. Tam o sırada karnımın guruldadığını hissettim. Günlerdir, hatta belki de haftalardır ilk defa açlıktan değil tokluktan mırıldanıyordu karnım.

Karnımı tutarak odanın bir köşesindeki sandalyeye çöktüm. ''İçimde kötü bir his var,'' diye söylendim.

Titrek mum ışığı Zaiden'ın bana döndürdüğü bakışlarını aydınlattı. ''Çok kasvetli bir saray burası. Adının Gece Kapanı olmasına şaşmamalı. Sen bile kötü hissediyorsan Kairon'u düşünemiyorum. Kafayı yiyordur muhtemelen.'' Kairon'u hayal edercesine sırıttıktan sonra ayağa kalktı ve ellerini yıkamaya gitti. Banyodan çıktığında yüzünde hala bir gülümseme seyrediyordu. ''Sence bu sarayın altında neler vardır?''

Sarayların altında genelde zindanlar olurdu. Buranın gördüğüm diğer saraylardan daha karanlık bir atmosfere sahip olduğunu düşünerek tahminde bulundum. ''Yeraltı hücreleri, kanlı zindanlar ve zincirlenmiş insanlar, Kral Asano'nun bizzat ilgilendiği işkence odaları, ceset parçalarını mideye indiren sıçanlar...'' Ben saydıkça, Zaiden'ın yüzü soldu.

''Muhteşem bir yemeğini anında boğazıma dizmeyi başardın Siyah Kuğu.'' Ürpererek başını bir sağa bir sola yatırdı. ''Yine de hayal gücüne hayranım.''

Slonian ile olan savaşından önce bile, Miath Sarayı bir kez olsun el değiştirmemişti. Hanedanların açtığı savaşlardan soyluların çıkardığı isyanlara kadar hiçbir güç buranın düşmesini sağlayamamıştı. Deneyen çoktu. Slonian denemişti. Nothersea denemişti. Eski bir krallık olan Zorania bile yıkılmadan hemen önce Miath'ı kuşatmaya çalışan krallıklardan biriydi. Birbirlerinin desteğini de almışlardı, düşman da olmuşlardı. Kaç müttefik bir araya gelirse gelsin, Miath ile aralarında gerçekleşen savaşlar sırasında şehri kuşatsalar da saraya ulaşamamışlardı. Bu uzun, kalın, siyah taş duvarlar tüm saldırılara dayanmıştı. Bu da sarayın yıllardır kök saldığı anlamına geliyordu. Belki de tüm diyardaki en güçlü ve en güvenli zindanlar Gece Kapanı'nın zindanlarıydı.

''Miath Kralı hakkında ne yapacağız?'' diye sordum ellerimi göğsümde bağlayarak.

Zaiden iç çekerek odanın ortasına doğru ilerledi. ''Eğer bir kral sorun çıkarıyorsa yapılabilecek iki şey vardır. İlki suyuna giderek onu ikna etmeye çalışmak ikincisi ise ondan istediğimiz yardım karşılığında bir vaatte bulunmak.''

Kral Asano suyuna gidilerek ikna edilecek bir adam değildi. Ne kadar dil dökersek dökelim yine kendi kafasına göre gidecekti.

''İlkinin olmayacağı kesin.'' Başımı iki yana salladım. ''Ama en büyük vaadi zaten verdik ona. Diyarın kurtulmasını bile umursamayan bir adama başka ne verebiliriz?''

Düşünceli düşünceli başını bir yana yatırdı. ''Eğer bu savaş kazanılmış olsaydı, para teklif edebilirdik.''

''O bir kral, Zaiden,'' diyerek hafifçe gülümsedim. ''Paraya ihtiyacı olduğunu sanmıyorum.''

''En zenginlerden bile daha zengini vardır Siyah Kuğu. Üstelik para, açgözlülüğü de yanında getirir. Bir çiftçinin bir sandık dolusu altın isteyebileceğini düşünüyor musun? Hayır. Çünkü ihtimal vermez. Ama krallar her zaman daha fazlasını elde etmek ister.''

İmparatorluğun hazinesinden ihtiyacımız olduğu kadar para almaya iznimiz vardı. Ancak bir kralı ikna edecek kadar parayı bir anda çıkarıp veremezdik. Üstelik yalnızca Miath Kralı'nın yardımını alabilmek için harcayacağımız parayla binlerce asker satın alabilirdik. ''Yine de parayı ona harcayamayız. Aksi herifin teki için kendi askerlerimizin ödemesini geciktirmek aptallık olur.''

Zaiden bıkkınlıkla kara kaşlarını çattı. Yanımdaki sandalyeyi karşıma denk getirecek şekilde tek hamleyle çekip homurdandı. ''Üzgünüm, Siyah Kuğu. Aklıma başka bir seçenek gelmiyor.''

''Peki ya Miath Kralı'na düşündüğü kadar güçlü olmadığını kanıtlarsak ne olur?'' diye sordum, kendi sorumdan ve içerdiği fikirden çekinerek.

Sandalye, iki metrelik Zaiden'ın üzerine oturmasıyla acı acı bağırarak hafifçe eğildi. Zaiden dirseklerini dizlerinin üzerine yerleştirip bana yaklaştı. ''Ne demek istiyorsun?''

''Miath Kralı yıkılmayacağından emin olduğu için Diyarların Yazarı'nı bulmayı umursamıyor. Korkmadığı için bize yardım etmiyor. Ya Miath'ın zannettiği kadar iyi bir savunması olmadığını kanıtlarsak ne olur?'' Krallığı hakkında atıp tutan ve onun ne kadar güçlü olduğundan bahseden bir kral için istikrar önemli bir konuydu. Onu, hassas noktasından vurabilirdik. ''Utanç verici bir durumla karşı karşıya kalır,'' diye biraz daha açıkladım fikrimi. ''Onu bir hükümdar olarak yetersiz ve acemi hissettirdiğimiz anda ipler bizim elimize geçer. Gururun en büyük düşmanı korkudur.''

Sırıtarak gözlerimin içine baktı. ''İşe yarayabilir. Ancak minik bir sorunumuz var.''

''Nedir?''

''Biz yalnızca iki kişiyiz, Siyah Kuğu. Koca krallığı nasıl tehdit etmeyi düşünüyorsun?''

Gözlerine bakmaya devam ettim. Zihnimdeki düşünceyi nasıl açıklayacağımı planlamaya çalışırken birden gözleri kocaman açıldı.

''Yok artık,'' dedi sesinin yüksekliğine hâkim olamayarak. Anlamıştı. Anladığını gözlerinin içinde beliren hayret dolu parıltıdan çözmüştüm. Birden ayağa kalkıp şaşkınlıkla birkaç adım geri çıktı. ''Ocreya'nın Miath'a saldırmasına izin mi vereceğiz?''

Zaiden'ın bu fikir yüzünden beni yargılamayacağını umut ettim. ''İçgüdülerim bana bunu yaparsak Miath'ın düşmeyeceğini ama kralın gururunun sarsılacağını ve bu şekilde de ihtiyacımız olan yardımı alacağımızı söylüyor. Miath'ın tüm askerlerini bir amaç uğruna feda etmemiz gerekiyorsa, bu kendi amacımız yönünde de olabilir elbette.''

''Saige,'' dedi ve yeniden aramızdaki mesafeyi kapatarak önümde diz çöktü. Bir elimi tutarak kendi avucunun içine hapsetti. ''Miath Kralı baş edilebilir bir mertebede. Onu, istediğimiz şeyi yerine getirmezse büyük bir tehlike içinde kalacağını göstererek teşvik etmek dahice bir fikir. Yüksek ihtimalle de işe yarayacaktır ama Euria'nın Miath'ı almasına izin veremeyiz. İşler o raddeye gelirse kimin kazanacağını bilmiyoruz ve bunu yakın zamanda öğrenmeye hiç niyetim yok.''

Elimin buz kestiğini fark etmiş olmalıydı ki, diğer elini de onun etrafına sararak bir ileri bir geri sürttü ve ısıtmaya çalıştı. ''Bunun yanında savaş çıkarsa kâhini de yakalayabilirler. Onu riske atamayız.''

Başımı iki yana salladım. ''Geleceği gören bir insan savaş esiri olarak düşmez Zaiden.'' Kendimden emin konuşsam da bu riski almaya hazır mıydım? Kâhin gibi güçlü bir kadın, esir düşer miydi?

''Bunu bilemeyiz. Olayları ne kadar detaylı gördüğünü bilmiyoruz. Kadının arkasında bir harita bırakmasının bir nedeni var. Bizim peşinden gelmemizi istiyor ama karşımıza çıkmıyor. Madem bizimle iş birliği yapmak istiyordu, neden bu kadar yolu gelmeden önce bir tavernada karşılamadı bizi? Miath'a gelmesinin ve bizi de arkasından sürüklemesinin bir sebebi olmalı.''

''Haklısın,'' diye mırıldandım birleşmiş ellerimize bakarak.

Zaiden, şefkatle elimin üstünü okşayıp üzerine sıcak bir öpücük kondurdu. ''Bugün çok yoruldun. Gel biraz dinlenelim,'' derken ayağa kalktı. Elini elimden ayırmamıştı. ''Yarın bu konuyu tekrar konuşuruz.''

Başımla onaylayarak kalktım ve yatağın hangi tarafına geçeceğimi düşündüm. Zaiden yardımıma koşarak kapıya yakın olan yarıyı işaret etti. ''Gece odamıza baskın falan yaparlarsa diye ben burada yatayım.'' Kılıcını da hemen yatağın yanına dayadı.

Pantolonunu ve kemerini bıraksa da gömleğini çıkarmayı tercih etmişti. Tenini dalgalı şömine ışığının altında çıplak bırakarak yatağa geçti. Ben de çizmelerimden ve üzerimdeki fazla katlardan kurtularak yanına girdim. Hava soğuktu. Oda serindi ama Zaiden'a dokunmamama rağmen vücudu tıpkı bir fırın gibi sıcaklık yayıyordu.

Ona sırtımı vererek odamızın tek penceresine döndüm. Bu sırada Zaiden'ın da yattığı yerde kıpırdandığını fark ettim. Hemen ardından nefesi enseme vurdu. ''Şu saçlarını benim tarafımdan çeker misin?'' diye sordu bir yandan üfleyerek. Saçlarımı hızlıca toparlayıp kendi yastığımın üzerine attım.

''Zaiden.''

''Efendim Siyah Kuğu?'' Sesi yumuşak, hatta neredeyse ilgili çıkmıştı.

''Eğer sabah sarmaş dolaş uyanırsak kollarını koparırım.''

Kıkırdadı. Bunun üzerine ben de gülümsedim ve sonunda o hak ettiğim uykuya dalmak üzere yumdum gözlerimi.

-

''Tüm gardiyanlar aşağıya! Surları geçmişler!''

Kimin bağırdığını anlamam yalnızca bir an sürdü. Gözlerimi açtığım gibi nerede olduğumu hatırladım. Gece Kapanı Saray'ında kargaşa hakimdi. Çok derin uyumuş olmalıydık çünkü kendi kapımızdaki gardiyanlara seslenmelerine kadar ikimiz de hiçbir şey duymamıştık. Oysaki açık pencereden aşağıda gerçekleşen tüm bağırış çağırış ulaşıyordu odaya. Çekilen kılıçlar, dağıtılan mızraklar ve fırlatılmak üzere yerleştirilen okların yaylarının sesleri... Ve elbette çanlar. İşgal çanları. Gümbür gümbür tüm iç halkaya tehlikede olduklarını haber veriyordu. Askerlerin yüreklerine cesaret, sivillere korku salıyordu. En sakin insanı bile yatağından kaldırıp altına saklandıracak kadar güçlüydü.

Şaşkınlıkla yataktan kalkmaya çalıştım ancak Zaiden'ın kollarının altında kaldığımı fark ettim. Başım omzuyla göğsünün arasına sokulmuştu. Bir elim onun belinin arkasına doğru uzanmışken onun da bir kolu vücudumu iyice sarıp ona yaklaştırmıştı. Kıpırdanmama ve dışarıdan gelen savaş gümbürtülerine rağmen uyanmayınca boğazımın hemen altında kalan kolunu ısırdım. Zaiden yerinden sıçrarken beni serbest bıraktı. Aceleyle ayağa kalktım ve giyinmeye başladım. ''Kalk Zaiden!'' diye bağırıyordum bir yandan da.

''Ne var yine?'' diye ofladı yataktan kalkarken. ''Bir gece rahat uyku yok mu bize ya!''

Silahlarımı rutinleşmiş hareketlerimle vücuduma yerleştirirken kaşlarımı çattım. ''Saray işgal altında,'' diye bilgilendirdikten sonra ekledim. ''Yani sanırım. Yalnızca şehirde de bir şeyler olmuş olabilir.'' Henüz olayı tam olarak algılayamamıştım. Önemi de yoktu. Derin uykumun ve kabuslarımın etkisinden çıkamasam da savaşmaya hazırdım.

''Yalnızca birkaç saat önce Miath Kralı'nı korkutmaktan bahsediyordun.'' Kılıcının kemerini beline geçirdi. ''Ve şimdi şehir kuşatma altında. Beni korkutuyorsun Siyah Kuğu.''

Tam o sırada büyük bir alev topunun pencerenin önünden uçup gittiğini gördüm. Pencereye koştum. Zaiden de hemen arkamdan gelip dışarı baktı. Sınır duvarının bir kısmı yıkılmıştı. Daha bu sabah önünden geçtiğimiz dükkanlardan bazıları cayır cayır yanıyordu. O sırada bir asker bölüğü gözüme çarptı. Lacivert miğferleri ve aynı renkte pelerinleri vardı. Durmadan, önlerine çıkan kimseyi sağ bırakmadan katliam saçarak ilerliyorlardı. ''Kızıl Ordu,'' diye düşündüm sesli bir şekilde. Zırhlarının mavi ışıltısı gözüme çarptığı anda geri çıktım. Durum işgalcilerin aleyhineydi ancak bu, saray odasında oturup beklememiz gerektiği anlamına gelmiyordu. Kaç adam gönderildiğini bilmiyorduk. Euria'nın askerleri akın akın krallığa giriyordu ve onları durdurmak için her kılıca ihtiyaç vardı.

Pencereden uzaklaştım ancak Zaiden donup kalmıştı. Gözleri yanan evlerde, yıkılan duvarlarda dolaşıyordu. ''Saige,'' dedi dehşet içinde. ''Surları nasıl bu kadar hızlı geçtiler?''

Pencereden parçalanmış duvarlara atlamak istedim. Düşmanlarımın üzerine bir ölüm meleği gibi inmeyi ve onları teker teker temizlemeyi diledim. Üzerlerine atlayıp birkaç tanesini öldürebilir miydim? Muhtemelen. Hayatta kalır mıydım? Kesinlikle hayır.

''Zaiden buradan çıkmalıyız,'' dedim silahlarımın hepsini kuşandığımdan emin olduktan sonra.

Bana doğru dönmedi. Hiçbir tepki vermedi. ''Zaiden,'' diye yineledim bir kere daha, bu sefer çok daha güçlü bağırarak. Yine kilitlenmiş şekilde aşağıda olup biteni izlediğini fark ettiğimde yanına gidip suratına bir tane tokat yapıştırıverdim. ''Kaldır kıçını.''

Onu çekiştirerek pencereden uzaklaştırdım. İki elimi omuzlarına dayayıp gözlerinin içine baktım. ''Buradan çıkmamız lazım.''

Saçları yüzünün iki tarafına dengesizce dağılmıştı. Uçları daha yeni yataktan kalktığını belli edercesine kıvrılmıştı. Dudakları şiş, gözleri yaşlıydı. Başını sertçe iki yana salladıktan sonra elinin tersiyle yanağını ovuşturdu.

Tam o sırada bir ok pencereden içeri dalarak şöminenin üstüne saplandı. Birbirimizle kurduğumuz anlık göz temasının ardından Zaiden kapıya koştu. Kapı kolunu bir aşağı bir yukarı oynattı. Açılmıyordu. ''Bizi buraya kilitlemişler,'' diyerek bir küfür savurdu.

Ardından birkaç adım geri çıktı. Kapıya karşı bir boğa gibi konumlandı. Altındaki halıyı aksi yöne kaydıracak güçle koştu. Çok geçmeden gardiyanların şaşkınlık içindeki bakışları altında kapıyı kırmış, yaydığı yankılı gürültünün arkasından koridora çıkarmıştık kendimizi.

''Ne diye duruyorsunuz burada?'' diye haykırdım gardiyanlara. Yalnızca iki tanesi bizim kaldığımız koridordaydı. Geri kalanların hepsi dördüncü katı terk etmişlerdi.

''Sizi korumamız emredildi,'' diye yanıtladı bir tanesi dehşetle bakarak. Belli ki korkmuştu ve ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Söylediklerinin doğru olduğunu düşünmüyordum. Bizi korumak için değil, bize bakıcılık yapmak için bırakılmışlardı. Kral ondan habersiz odamızı terk etmemizi istemiyordu anlaşılan. Kontrol manyağı huysuz adam, diye söylendim kendi kendime.

''Krallığınız saldırı altında,'' diye yanıtladım gardiyanı. ''Gidip halkınız için savaşın.''

''Hükümdarımız sizin yanınızdan ayrılmamamızı emrediyor,'' diye karşı çıktı bir gardiyan.

Dişlerimi sıktım. ''Pekâlâ, o halde hep beraber hareket edeceğiz.''

Bu sırada Zaiden da Kairon'un odasına dalmış, çoktan kaçmaya hazır olan gezgini yanımıza getiriyordu.

Gardiyanlar haklı olduğumu tasdik etmiş olmalıydılar ki daha fazla itiraz etmediler. Hepimiz kılıçlarımız ellerimizde, sarayı savunmak için ikinci kata kadar indik. Çanların ritmine uyum sağlayan birlikler düzenli bir şekilde sarayın dış duvarını savunuyorlardı. Birbirlerini mızraklarla öldürüp sağa sola savuruyor, ezerek çarpışıyorlar, kopan kafalar ve kollar havada uçuşuyordu. Tam onların arasına katılacakken üst rütbeye sahip olduğunu düşündüğüm, cesur ve kararlı bakışlara sahip bir gardiyan bizi durdurdu.

''Siz ikiniz,'' dedi yüksek rütbeli olan. ''Zindanlara inin. Suçluları korumanız gerekiyor.''

Ağzım bir karış açık kalmıştı. Şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırdım. ''Dışarıda masum insanlar ve siviller ölüyor! Kendi adamlarınız ölüyor ve siz zindanları mı korumak istiyorsunuz?''

Adam gözlerini kıstı. ''Evet. Çünkü elimizde çok kıymetli bir suçlu var.''

Kimse, hiç kimse bir masumun canından daha önemli olamazdı. ''Kim o?'' diye sordum. Gardiyanın sorumu umursayacağını düşünmüyordum. Ancak bizi tanımış olmalıydı ki sorumu duymazlıktan gelmek yerine cevaplamayı tercih etti.

''Cyra Lovell.''

Continue Reading

You'll Also Like

1.8M 95.8K 45
Zengin, şımarık ve akıl almayacak derecede çılgın olan Pera verdiği büyük parti sonucu kendini dedesi ve babaannesinin yaşadığı köyde, çiftlik evinde...
7.5M 368K 69
Fantastik #1 Siz hiç bir ruha aşık oldunuz mu? Gülüşünden bihaberken ya da öfkelendiginde nasıl baktığı bilemeden sonsuz bir melankoninin içine düştü...
59.1K 3.2K 29
Gece yarısı sokakta karşısına çıkan evsiz bir kediyi evine alan bir kız en fazla kediyle ne yaşayabilirdi? "ben aslında evine aldığın kediyim, " ger...
145K 9.9K 16
Tüm diyar, doğudaki savaş yüzünden kaosa sürüklenmiştir. İmparatorluğu ayakta tutmanın ve Wisteria'yı kurtarmanın tek yolu ise Saige Nerth ve Zaiden...