Bölüm 4: Orman Muhafızı

6.2K 565 2.5K
                                    

BÖLÜM 4

▪──── ⚔ ────▪

ORMAN MUHAFIZI

Mücadelesiz, huzurlu bir yolculuktu tek isteğim. Vücudum iyice dinlenmiş ve yüreğim maceraya devam etmek için hazırdı. Kairon ve Zaiden benden önce kalkarak karınlarını doyurmuşlardı. Beni beklerken de eşyalarımızı toplamış, Miath Krallığına giden yolculuğumuz boyunca ihtiyacımız olan erzakı edinmişlerdi. Hem geceyi hem de sabahı herkese zehir etmeyi başarmıştık. Birinci katın girişindeki beş ceset oldukça can sıkıcıydı. Bu nedenle elimi çabuk tutmaya çalıştım ve dakikalar sürecek kahvaltımı saniyeler içinde bitirdim.

Ahıra vardığımda çoktan atları hazırlamış olan Zaiden, nerede olduklarını anlayabilmem için bir ıslık çaldı. Hızlıca kendimi Zane'in sırtına yerleştirdim. Beni gördüğüne sevindiği, heyecanlı hareketlerinden belliydi. ''Atının adı ne?'' diye sordum o sırada Kairon'a dönerek. Kairon'sa atına bakıp gözlerini kırpıştırdı. ''Bilmem ki, hiç isim koymayı düşünmedim.''

Tek kaşımı kaldırdım. ''Onunla bu kadar çok vakit geçiriyorsun ve bir adı yok mu?''

Kairon dudaklarını büzerek başını iki yana salladı.

''Ne diye sesleniyorsun o halde?''

Durup kısa bir süre düşündü. ''Kişnemesini taklit ederek dikkatini çekmeye çalışıyorum.''

Bunu duyan Zaiden bile eyerini ayarlamaya bir ara vererek bana baktı. Anlık biz göz temasının ardından iç çektim. ''Ona bir isim koymalısın.''

''At desek nasıl olur?''

Gözlerimi kıstım. ''Biz sana İnsan diye sesleniyor muyuz?''

Hafifçe gülümsedi. ''Söylediğim gibi, isimlere pek önem vermem.''

Başımı iki yana salladığımda bıkkın bir nefes verdi. ''Çizme nasıl?''

''Atının isminin Çizme olmasını mı istiyorsun sahiden?'' diye sordum şaşkınlıkla. Bu zamana kadar hiç Çizme isimli bir atla tanışmamıştım.

Kairon başıyla onaylarken hevesli bir çocuğa benziyordu.

''Tamam o halde,'' dedim. Hiç yoktan iyiydi.

Zaiden da Kasırga'ya yerleştiğinde, üçümüz de Sonsuz Orman'a doğru, uçsuz bucaksız yeşil girdaba döndük. Bundan sonra nereye gideceğimiz kesindi. Haritanın ucundaki yeşil ışıltılı nokta hala aynı yerde duruyordu. Wisteria'nın kaderini belirleyecek olan o kadın, o kâhin yalnızca biraz uzağımızdaydı. Bizi bekliyordu.

Orman yoluna doğru indik. Ormanın seyrek kısımlarını aşıp patikadan çıktıktan sonra etrafımızdaki güzelliklere hayran kalmamak imkansızdı. Yumuşak orman zeminindeki nadir kuru dallara bastıkça yankılı çatırtılar ulaşıyordu kulağıma. Ağaçlardan dökülen rengarenk çiçekler bir örtü gibi yerlere serilmişti. Sabah güneşinin altında parlaması gereken orman, gür yapraklar yüzünden gölgeler altında kalmıştı. Çiçekler dökülürken renkli bir kar yağışının ortasında kalmış gibi hissediyordum. Tıpkı o köyde olduğu gibi, burası da savaşın uğramadığı nadir yerlerdendi.

Kraliyet Okuluna gittiğim sene, en uzun orman yolculuklarından birisi krallığım olan Vivalon'dan yapılıyor olsa da etrafı incelemeye pek vaktim olmamıştı. Daha çok babamın yanımda gönderdiği şifacıların sırtımı tedavi edebilmesi için at arabamda öne doğru eğildiğim bir yolculuk geçirmiştim. At arabası yoldaki taşlara her takıldığında, sırtımın yandığını dün gibi hatırlıyordum. Parmaklarım istemsizce, babamın bedenimde bıraktığı yara izlerine ulaştı. İyi tedavi aldığım için izleri hatırı sayılır derecede geçmiş olsa da hala oradaydılar. Yaralar dinse de anılar birkaç şifacıyla iyileşmiyordu.

İmparatorluğun Kılıcı (Wisteria 3)Where stories live. Discover now