OYUNBAZ 7 TUTSAK 1 ÖLÜ (+18)

By Limaei

4.5M 382K 528K

1 KIZ, 6 ERKEK, ÖLÜMCÜL BİR EV. Afra'nın diğer tutsaklardan dört farkı vardı: Birincisi, bir kız olmasıydı. İ... More

▂ ▄TANITIM▄ ▂
▂ ▄TANITIM FİLMİ▄ ▂
TUTSAKLAR& OYUNBAZLAR
BÖLÜM 1 • GÜN 1
BÖLÜM 2• GÜN 1'
BÖLÜM 3 • GÜN 1''
BÖLÜM 4• GÜN 2
BÖLÜM 5• GÜN 7
BÖLÜM 6 • GÜN 7'
BÖLÜM 7• GÜN 8
BÖLÜM 8• GÜN 8'
BÖLÜM 9• GÜN 8''
BÖLÜM 10• GÜN 8'''
BÖLÜM 11• GÜN 9
▂ ▄TANITIM FİLMİ 2▄ ▂
BÖLÜM 12• GÜN 9'
BÖLÜM 13• GÜN 9''
BÖLÜM 14• GÜN 11
BÖLÜM 15• GÜN 11'
BÖLÜM 16• GÜN 11''
BÖLÜM 17• GÜN 15
BÖLÜM 18• GÜN 15'
BÖLÜM 19• GÜN 17
BÖLÜM 20• GÜN 17'
BÖLÜM 21• GÜN 18
BÖLÜM 22• GÜN 25
BÖLÜM 23• GÜN 27
BÖLÜM 24• GÜN 28
BÖLÜM 25• GÜN 29
BÖLÜM 26• GÜN 30
BÖLÜM 27• GÜN 30'
BÖLÜM 28• GÜN 30''
BÖLÜM 29• GÜN 30'''
BÖLÜM 30• GÜN 31
BÖLÜM 31• GÜN 31'
BÖLÜM 32• GÜN 32
BÖLÜM 33• GÜN 34
BÖLÜM 34• GÜN 34'
BÖLÜM 35• GÜN 34''
BÖLÜM 36• GÜN 34'''
BÖLÜM 37• GÜN 34''''
BÖLÜM 38• GÜN 35
BÖLÜM 39• GÜN 35'
BÖLÜM 40• GÜN 35''
BÖLÜM 41• GÜN 36
BÖLÜM 42• GÜN 39
BÖLÜM 43• GÜN 39'
BÖLÜM 44• GÜN 40
BÖLÜM 45• GÜN 40'
BÖLÜM 46• GÜN 42
▂ ▄TANITIM FİLMİ 3: FİNALE DOĞRU▄ ▂
BÖLÜM 47• GÜN 43
BÖLÜM 48• GÜN 43'
BÖLÜM 49• GÜN 43''
BÖLÜM 50• GÜN 44
KALBİMİN İÇİNDEN BİR TEŞEKKÜR
INSTAGRAM CANLI YAYIN
▂ ▄2. KISIM: OYUNBOZAN TANITIM▄ ▂
▂ ▄OYUNBOZAN TANITIM FİLMİ 1▄ ▂
BÖLÜM 51• KAZANAMAYAN
BÖLÜM 52• KAYBEDEMEYEN
BÖLÜM 53• GÜN 70
BÖLÜM 54• GÜN 73
BÖLÜM 55• GÜN 82
BÖLÜM 56• GÜN 89
BÖLÜM 57• GÜN 90
BÖLÜM 58• GÜN 90'
BÖLÜM 59• GÜN 90''
BÖLÜM 60• GÜN 90'''
BÖLÜM 61• GÜN 90''''
BÖLÜM 62• GÜN 90'''''
BÖLÜM 63• GÜN 91
BÖLÜM 64• GÜN 92
BÖLÜM 65• GÜN 93
BÖLÜM 66• GÜN 93'
BÖLÜM 67• GÜN 93''
BÖLÜM 68• GÜN 93'''
BÖLÜM 69• GÜN 94
BÖLÜM 70• GÜN 95
BÖLÜM 71• GÜN 95'
BÖLÜM 72• GÜN 96
BÖLÜM 73• GÜN 96'
BÖLÜM 74• GÜN 96''
BÖLÜM 75• GÜN 97
BÖLÜM 76• GÜN 98
BÖLÜM 77• GÜN 98'
BÖLÜM 78• GÜN 98''
BÖLÜM 79• GÜN 99
BÖLÜM 80• GÜN 100
BÖLÜM 82• GÜN 102'
BÖLÜM 83• GÜN 102''
BÖLÜM 84• GÜN 103
BÖLÜM 85• GÜN 103'

BÖLÜM 81• GÜN 102

16.5K 1.8K 3.4K
By Limaei

🎵The Weeknd - House Of Balloons 

{
Nefes almak acı veriyorsa pencerenin birini aç
Zihnin gitmek istiyor ama gidemezsin
Burası mutlu bir ev
Burada mutluyuz

Geceler gündüzlerden çok daha hızlı geçiyor
Aynı kıyafetler, gündüz vardiyasına hazır değilsin
Burası seni yakacak
}

İyi okumalar ♥

• • •

• • •

Afra Ahsen Çakmak / Tutsak 7

10 Ağustos 2021

Ölüm bir gün boyunca bize ulaşmamıştı.

Sıra Egemen'deydi fakat ona hiçbir soru sormamıştı. Benimle de konuşmamıştı. Üstelik Egemen'in bana geçmişiyle ilgili söylediklerini ve yakınlaşmamızı görmüş olmalıydı. Yine de hiçbir müdahalede bulunmamıştı. Sanki köşeye çekilmiş olacakları bekliyordu.

Ölüm'ün kelimelerden uzak geçen bir günümüzde sadece gergin bir şekilde beklemiştik. Gökhan kitaplara odaklanamıyor gibiydi. Sarp bir kere oyun oynamayı teklif etse de gergin bir topluluktan ret cevabı aldığında sessizleşmişti. Kutay duvara çizim yaparken tuhaf şeyler çizmeye başlamıştı. Anlamını çözemiyordum fakat gördükçe içim kararıyordu.

Sonun geldiğini hepimiz hissediyorduk. Bizi nasıl bir sonun beklediğini ise bilmiyorduk.

Çağrı, "Sona sen kaldığına göre senden korkunç bir şey çıkacak olmalı," demişti Egemen'in yüzüne. Yüz ifadesi ciddiydi. Onu böyle nadiren görürken son zamanlarda Çağrı'nın ciddi konuşmaları iyice artmıştı. "O sormadan konuşsan en azından boş boş beklemeyiz. Ölüm'ün annesinin sevgili falan mıydın? İntihara teşvikten kötü ne olabilir ki?"

Kutay üzerine laf atılınca sadece alayla gülmüştü. Sinirinin bozulduğu ise belliydi. Yine de yorum yapmamıştı.

"Geçmişimde korkunç olan hiçbir şey yok," demişti Egemen ona uzun uzun baktıktan sonra. "Neden sona kaldığımı da bilmiyorum. Geniş ağzını kapatıp sesini kessen iyi olur."

Egemen'in yüzünü bir süre izlemiştim fakat dönüp bana bakmamıştı. Onu diğer tutsaklardan fazla tanıdığımı biliyordum. Yine de bu yeterliymiş gibi hissetmiyordum. Bana tahmin edemeyeceğim şeyler söylüyor fakat daha fazlasını anlatmaktan kaçınıyordu.

Ve benden kaçıyordu.

Onu tek yakalamayı kollarken buna asla izin vermemişti. Tuvalete sadece ben su içmeye gittiğim zaman gitmişti. Bunun dışında gözü açık bile durmamıştı. Koltukta güzel güzel uyumuştu. Her durumda uyuyabilmesini garipsememiştim çünkü geceleri odamda uyuyamadığım için ben de o uyuyunca kestirmiştim.

Yine de sıra onda olmasına rağmen... Her zamanki gibiydi.

Ölüm'ün ona ne anlattıracağıyla ilgili hiçbir fikrim yoktu fakat merak içimi kemiriyordu.

İşte böyleydi. Bir günümüz bu evde olabildiğince sakin geçmişti. Sadece bir ara Mete, Çağrı'nın kafasına sağlam olan tek koluyla yastık fırlatmaktan Çağrı'yı bayıltacaktı. Sonuçta hiçbir şey olmamıştı. Çağrı'nın kafası sağlamdı.

Ertesi gün ise evde bir yenilik vardı.

Kahvaltımızın yer aldığı tepsilerimizi mutfak masasının üzerine bıraktıktan sonra hepimiz aynı şeye odaklanmıştık. Egemen'in defalarca sırtını dayayarak midesinin bulantısının geçmesini beklediği o duvarda bir tablo asılıydı.

"Bu ne a-" diye başlayan Çağrı'yı Kutay dirsek atarak susturdu. "Bir tablo," dedi salağa anlatır gibi.

"Hadi canım!" dedi Çağrı abartılı bir tepki verip Kutay'a ters ters bakarken. "Ben onu hiç fark etmemiştim, biliyor musun?"

Birkaç saniye sessizlik oldu. Hepimiz tabloya bakıyorduk. Tabloda uzun bir yemek masası ve kalabalık vardı. İnsanların yüzündeki ifade hararetli bir tartışmanın içindelermiş gibi bir his veriyordu. Bunun dışında tabloda bir şey yoktu. Arka plan sadeydi. Masanın üzerine şarap bardağı, tabaklar gibi şeyler vardı.

"Yani Ölüm bizim için biraz dekorasyon değişikliği mi yapmış?" dedi Sarp kafasını eğerek saçlarını geriye atarken. "Eve hala güncelleme geliyor. Oyunların bitmeden önce aldığı son güncellemeler gibi..." Bana dönüp sorarcasına baktı.

"Cahilsiniz madem en azından susun," diye tersledi Mete.

"Tamam sensin," dedi Çağrı göz devirerek. "Sensin kanka."

Sarp yine de ısrarla bana bakmayı sürdürünce derin bir nefes aldım. "Benimle iletişim kurmadı," dedim omuz silkerek. "Ve tablonun ne olduğuyla ilgili fikrim de yok." Tablonun her yerini dikkatle inceleyen Mete'ye döndüm. "Sen biliyor musun?"

"Ünlü bir tablo bu," dedi Mete. "İsa ve on iki havarisinin son akşam yemeğinin tablosu." Parmağını tablonun üzerine yerleştirdi. "Yemek masasını görmek kolay zaten. İsa da tablonun ortasında göze çarpıyor."

"Rönesans dönemi tablolarına benziyor," dedim tabloda gözlerimi gezdirirken. Bir anda hepsi dönüp bana baktı. Şaşırmış gibiydiler. Kaşlarım çatılırken, "Ne?" dedim homurdanarak. "O kadar da cahil değilim." O kadar salak mı gözüküyordum? Bir tablonun rönesans dönemine ait olduğunu tahmin etmek o kadar da zor değildi. Eski tarz, aynı renkler falan filan...

Mete toparlayıp boğazını temizledi. Şaşırdığına pişman olmuş gibiydi. "Çizeri de Leonardo da Vinci."

"Evet," diyerek Gökhan onu onayladı.

"Tamam, sizsiniz," dedi Çağrı harfleri uzata uzata.

Kimse onu takmadı.

Kafamı soluma çevirdim. Gökhan'ın her zamanki bir şeyleri çözmeye çalışan yüz ifadesi oradaydı. Tabloya bakarken dalgın gözüküyordu. Gözbebekleri normalden daha da çok büyümüştü. Gözlerinin rengi siyaha çalıyordu.

"Tabloyla ilgili başka bir şey biliyor musun?" diye sordu Mete.

Gökhan hızlı cevap vermedi. Birkaç saniye sustuktan sonra, "Hayır," dedi düz bir sesle. "Ama mutlaka bir hikayesi vardır. Her tablonun olduğu gibi."

Kutay kafasını sallarken kıvırcık saçlarını sağa sola çekiştirdi. "Leonardo da Vinci'nin her tablosunda şifre- mesaj falan arıyorlar zaten," diyerek Gökhan'a katıldı.

"Aman, siz de fazla kafa yordunuz," dedi Sarp belli belirsiz bir neşeyle. "Tabloyu neden astığı basit. Biz burada yemek yiyoruz, tablodakiler de yiyor işte."

Antenleri çıkmış gibi Sarp'a bakakaldım. "Ha?"

"Her şeyden bir anlam çıkarmaya çalışıp neden kafayı yiyelim ki?" dedi Sarp omuz silkerek. Sırtını tabloya verip önümüzü kapattı. Ellerini iki yana açtı. "Gökhan'ın sıfatına bakın mesela. Birazdan tabloyu sıyırarak yiyecek gibi duruyor."

"Öyle durmuyorum," dedi Gökhan sakince.

Öyle duruyordu.

Gözleri tablonun her tarafında hızlı hızlı gezinirken sırf Sarp önünü biraz olsun kapattı diye durup Sarp'a bakmıştı. Kutay'ın dediği gibi bu tabloda gerçekten bir mesaj ya da şifre varsa Gökhan bunu bulmaya çalışacaktı. Yoksa da Gökhan şifre bulmaya çalışacaktı. Çünkü aradığı bir şey vardı.

İnsanın aradığı bir şey olduğunda hiçliğin içinde bile onu bulmaya çalışırdı.

"Tablo kimsenin boktan geçmişiyle alakalı mı?" diye sordu Çağrı.

Düşünmeye çalışmadım bile. Benim geçmişimle bir alakası yoktu. Bu yüzden, "Hatırladığım kadarıyla hayır," dedim.

Ölüm birden çıkıp, "Sen aslında bu tabloya sarılarak uyuyordun," falan da diyebilirdi. Reddetsem de çok bir anlamı olmazdı.

Tabii, sıra bende değildi. Bu yüzden bir adım geriye atıp Egemen'in yandan profiline baktım. Egemen'in tablonun üzerinde olan kayıtsız bakışları bana çevrildi. Yüzündeki ifade bir anlığına hafifçe gevşedi. O da bize katılarak, "Hayır," dedi. Gözlerini gözlerimin içinden ayırmamıştı.

Geçmişinde hatırlamadığı bir şeylerin olduğunu söylemişken gereğinden fazla kolay bunu reddetmişti. Bana söylediklerini diğerlerine Ölüm sormadan söylemek istediği kesindi. Ki geçmişiyle ilgili ima ettiği şeylerin büyük çoğunluğunu bile benden saklıyordu.

"O zaman," dedi Çağrı. "Artık yemek yiyebilir miyiz? Kendimi Afrikalı gibi hissetmeme ramak kaldı. Sahra çölleri bu ev, ben de bir zeytin yemek için yanıp tutuşan o akbabayım."

"Zeytin ve çöl bağlantısı nasıl kurdun?" diye sordu Mete iç geçirerek.

"Ben zeytin yemek istiyorum çünkü."

Alakasız şekilde yine aklımda zeytin siparişine yollanan seri katil maskeli geldi. Yanaklarımı şişirip omzumdan göğsüme kadar sarkan örgümü çekiştirdim.

"Ben de acıktım," dedi Kutay omuz silkerek. "Ayakta kalıp istediğiniz kadar tabloyu incelemeye devam edebilirsiniz."

"Tekrar söylüyorum, Kutay'la aynı tarafta olmak ve aynı şeyleri söylemek beni çok yaralıyor ama-" Çağrı boğazını temizledi. "Ben de gidiyorum."

"Hepimiz gidiyoruz," dedi Mete göz devirerek. Kaşlarının arasındaki çukur yine oradaydı. "Kimsenin ayakta kalıp duvarı izlemeye niyeti yok. Muhtemelen kendisini İsa, bizi de havarileri olarak düşünüyor."

Herkes arkasını dönüp tablonun önünden ayrılmaya başladı. Arkamı döndüğümde kıpırdamadan durak tek kişinin Gökhan olduğunu fark ettiğimde koluna dokundum. Gökhan hafifçe irkilirken yüzünü bana çevirdi. Kafasını eğdiğinde saçları gözlerinin büyük çoğunluğunu sakladı. "Ah," diye mırıldandı. Bir şey diyecekmiş gibi durduktan sonra dudaklarını kapatıp yanımdan geçti.

Tablonun yanından en son ayrılan ben oldum. Sandalyeme oturup yemek yemeye başlamadan önce eşofmanımın cebindeki telefonu hafifçe çekerek ekranına baktım. Düşündüğüm gibi Ölüm hiçbir şey yazmamıştı.

Bu psikopatın aklından geçen neydi?

Ve neden Ölüm ortalıkta yokken benimle iletişime geçen kişi hiçbir şey yazmıyordu? Onun bir hayal olduğunu düşünmeme ramak kalmıştı. Ölüm bana cinayet işletmişti ve korkunç şeyler yaşamıştım. O ise hiçbir zaman ortada yoktu.

Gözlerimi kolumu saran kolluğa indirip, "O gerçek," diye içimden geçirdim. Dün de bunu sık sık kendime yapmıştım.

Gerçekti fakat benimle tekrar iletişime geçecek miydi? Ölüm beni birilerini öldürmeye zorlarken hiçbir şey yapamamışken bana nasıl yardımı dokunabilirdi ki?

Kahvaltımızı yaptıktan ve tepsileri kırmızı bölgeye bıraktıktan sonra salona geçmiştik. Herkes sessizce koltuklarda otururken aslında beklediğimiz şey, Egemen'e bir şeylerin sorulmasıydı fakat kimse ağzını açıp bir şey söylemiyordu. Ölüm'ün elini bizim üzerimizden bir süreliğine de olsa çekmesi güzel haberdi.

Dış kapıdan ses geldiğinde hepimiz dönüp baktık. Tepsileri almak için maskelilerin geldiğini hepimiz biliyorduk. Tepsiler alırken dönüp bakmamaya bile alışmıştık. Fakat hepimiz istemsizce bir şeylerin olmasını beklediğimiz için dönüp bakmıştık.

Elbette, farklı bir şey olmadı. Maskeli kadın tepsileri alıp tekerlekli masasının üzerine koydu ve kapı kapanana kadar sopa yutmuş gibi dimdik durarak önüne bakmaya devam etti.

Kapı kapandığında sessizliği bozan Sarp oldu, "Tekrar bunu söylediğim için bana zorbalık yapmayın," diye uyararak başladı. "Ama lütfen artık vampir- köylü falan oynayabilir miyiz?"

Gökhan tam da okumak için bir kitabı kucağına çekmişti.

"Hayır." Cevap Mete'dendi.

"Yaa, ama!" diye sızlandı Sarp kafasını geriye yatırıp. "Birlikte kötü şeyler olmadan, birileri ölmeden geçirebileceğimiz çok az zaman kaldı. Bir şeyler olsun diye beklemek de inanılmaz saçma geliyor bana. Biraz eğlenmeye çalışalım. Psikopat olsa da Ölüm söylediğinde haklıydı. Son zamanlarımızı... İyi geçirebiliriz."

"Bu ekiple vampir- köylü oynamanın kaos içermeyeceğine mi inanıyorsun?" diye sordum ellerimi kucağımda birleştirip. Herkesin birbirine yiyeceğine baştan emindim. Yine de... Teklif kötü değildi. Denemek isterdim. Hep birlikte güzel zaman geçirmeyeli uzun zaman olmuştu. "Birbirinizi boğazlamaya çalışırsınız."

"Ben hariç," dedi Sarp kendini temize geçerek. "Ben kimseyi boğazlamam. Zaten muhtemelen hep köylü çıkarım."

"Oyun başlamadan herkesi manipüle etmeye çalışıyor," dedi Kutay sakince.

"Hadi oradan," dedi Sarp gücenmiş bir ses tonuyla. "Hem kendine bak sen." Burnundan 'hıh' diye bir nefes çıkardı. "Vampir olmasan bile zevkine seni asabilirler."

Kutay tek omzunu silkip sırıttı. "Köylü olmama rağmen bana güvenmeyip beni öldürürlerse kaybederler."

Mete derin bir nefes aldı. "Biliyor musun Afra-" diye başladı. "Evdeki insan sayısı dört kişiyi geçtiğinden beri Sarp düzenli aralıklarla vampir- köylü oynamayı öneriyor. Hatta insan sayısı arttıkça mutlu oluyor bile olabilir."

"Hayır tabii ki," dedi Sarp kollarını göğsünde kovuştururken. "Buraya gelen kim olursa olsun üzülüyorum. Yazık."

"Bence de yazık," dedi Mete. "Çok yazık."

"Hadi oynayalım," dedi Gökhan aniden. Kafamı yavaşça Gökhan'a çevirip gözlerimi kırpıştırarak yüzüne baktım. Gökhan bir bana, bir diğerlerine bakmakla yetindi. "Oyun oynamayı istemem bu kadar mı tuhaf?"

"Hayır da," dedi Çağrı boğazını temizleyerek. "Ben kitap okumaya devam ederim, ne yaparsanız yapın, gibi bir tepki daha senlik olurdu."

"Ne yaparsanız yapın demezdim," dedi Gökhan. "Terslediğim tek kişi sensin."

"Çok sağ ol," dedi Çağrı. "Bir de Kutay var."

"Evet," diyerek Kutay onu onayladı. "Ama merak etme, Çağrı'nın aksine terslenmek benim umurumda değil."

"Tabii, ben her gece yastığa yüzümü gömüp ağlıyorum," dedi Çağrı geniş bir şekilde gülümseyerek. "Benim inanılmaz umurumda."

Sarp'la göz göze geldiğimde bir elimle etrafı işaret ederek, "Daha oyun başlamadı bile," diye belirttim. "Yine de bazen tartışmalar eğlenceli olmuyor diyemem."

Sarp boğazını temizledi. "Gökhan bile kabul ettiyse-"

Gökhan sessizce, "Bile mi?" diye fısıldadı. Teselli edercesine elimi sırtına koyup sırtını sıvazladım.

"-o zaman oyuna başlayabiliriz. Sadece bazı yeminlere ihtiyacımız var." Elini yumruk yapıp ağzına götürdü. "Egemen, birinin ağzına fiş sokmayacağına söz vermen gerekiyor. Çünkü bir vampir doğal olarak Afra'yı öldürebilir." İmalı sesini fark ettiğimde renk değiştirmemek için başka şeyler düşünmeye çalıştım. Yüzümü ifadesiz tutarken Egemen, Sarp'ın sorusuna karşı hafifçe gülümsedi. "Söz."

"Ve Mete," diye devam etti Sarp. "Senden de az agresiflik bekliyoruz. Zaten sadece bir kolun çalışıyor."

"Sayende," dedi Mete sırıtarak.

Sarp'ın anında yüzü düştü.

Mete onun sırtına gelişine bir tokat attı. "Ağlama lan," dedi keyifli bir sesle. "Şaka yapıyorum şurada. Sen herife fiş şakası yaparken iyiydi."

"Özür dilerim," dedi Sarp tekrar.

Mete gözlerini tavana dikti. "Keşke şaka yapmasaydım." Eliyle 'ayağa' işareti yaparken, "Hadi hadi," diye ekledi. "Kitaplardan kâğıt koparın. Kutay sen de babalık yapmaya çalıştığın kalemi ver de kâğıt hazırlayalım."

"Alıntı olmayan okuduğum kitap sayfalarından ben vereyim," dedi Gökhan. "Siz- siz yırtmayın."

"Tamam tamam, dokunmadık kitaplarına," dedi Mete.

Gökhan kütüphaneye yönelirken Kutay cebinden tükenmez kalemi çıkarıp parmaklarında çevirmeye başlamıştı. Gökhan birkaç kitap kâğıdı koparıp yanımıza geldiğinde sakince Kutay'ın elinden kalemi aldı. Bir dakika bile geçmeden Sarp'ın yönetiminde her şey hazır olmuştu. İki vampir, bir doktor vardı. Geri kalan kağıtlarda köylü yazıyordu. İki vampir ortaklaşa karar verip birini öldürebiliyor olacaktı. Çünkü iki farklı kişiyi öldürebilecek olsalar oyun hızlı biterdi.

Oyun tıpkı ortaokulda ve lisede sınıf arkadaşlarımın oynadığı gibiydi. Ben genelde çağrılmadığım için kendimi oyuna katmaya çalışmaz, sadece en arka sıralarda otururken sakince oyunlarını takip ederdim.

Oyunda sabah sadece tartışma ve vampiri yakalama çabası oluyordu. Geceleri vampirler öldüreceği kişiyi işaret ediyor ya da gösteriyordu. Vampirler gözlerini kapattığında ise doktor birini korumak için birini işaretliyordu. Eğer vampirin saldırdığı kişiyi seçmişse o kişi ölmüyordu.

"Oyunu yöneten normalde oynamaz fakat ben oynayacağım aynı zamanda," dedi Sarp. "Bu yüzden vampirler işaret ederek değil, birine dokunarak öldürmek zorunda kalacak. İkisi de öldüreceği kişiye ortak karar vermeli. Bir gecede iki kişi ölemez. Sabah olduğunda ise ortaklaşa oylamayla vampir olmasından şüphelendiğimiz birini asabiliriz."

Televizyon bir anda aydınlandığında konuşmak üzereydim. Kaşlarım çatılırken kafamı çevirdim.

ÖLÜM

Ben de oynayabilir miyim?

"Tam da sensiz bir şeyler yapmaktan bahsediyorduk," dedi Sarp ifadesiz bir sesle. Sesinin daha önce hiç bu kadar duygusuz olduğunu hatırlamıyordum. "Hayır."

ÖLÜM

Tabii ki kibarlık olsun diye soruyordum.

Burada bensiz bir oyun oynayamazsınız.

"Yok, biz bir anda vazgeçtik," dedi Sarp elindeki kağıtları buruştururken. "Hiç zahmet etme."

ÖLÜM

Birbirinize dokunarak oynarsınız vampirleri bulması çok kolay olur.

Ve bu hiç eğlenceli olmaz.

Sizin işaretlerinizi takip edeceğim.

Sabah kimin ölüp kimin hayatta kaldığını ben size söyleyeceğim.

Sadece yardım etmek istiyorum.

"Bu nasıl bir can sıkıntısı?" dedi Çağrı bir an duraksadıktan sonra. "Kardeşim seni istemiyoruz. İstemiyoruz. Güzel vakit geçirin demedin mi sen? Kendini dahil ettiğinde çok mu güzel olacak sence?"

ÖLÜM

Biz bir aileyiz.

"Aynen kanka," dedi Çağrı. "Aynen."

"Oyunda ölen birini öldüremeyeceksin değil mi?" diye sordu Sarp.

ÖLÜM

Güzel fikir.

Ama hayır.

"Hasiktir, fikir verdim adama," dedi Sarp yüzünün rengi atarken. "O zaman... O zaman..."

ÖLÜM

Sizin onayınızı almaya çalışmadığımı ne zaman anlayacaksınız?

Artık isteseniz bile bu oyundan kaçamazsınız.

Bu oyunu oynayacaksınız.

Daha birkaç dakika öncesinde hepimiz sakince oyun oynamaya hazırlanıyorduk. Şimdi ise Ölüm'ün bunu bize zorunlu kılması ve kendisini de oyuna dahil etmesiyle salondaki hava anında değişmişti. Kalp atışlarım hızlanırken bunu bir şekilde Egemen'e bağlayıp bağlamayacağını merak etmeye başlamıştım.

Sarp elinde katladığı kağıtları açtı. "Peki o zaman." Sertçe yutkundu. Elini önce Mete'ye uzatırken eli titriyordu. "Bir tane seç."

Hepimiz elindeki kağıtlardan bir tane seçene kadar küçük masanın etrafında bir daire çizdi. "Boş olanlar köylü," dedi Sarp. "Mete belki anlık olarak kelimeyi de okuyamaz diye yazmadık. Evet... Herkes rolüne baksın, sonra da küçük masanın etrafında toplanalım.

Elimdeki katlanmış küçük kâğıdı açtım. Kâğıt boştu.

Masanın etrafında toplandığımızda televizyondaki yazılar temizlendi. Televizyona arkam dönük oturdum. Bir yanımda Mete, diğer yanımda Gökhan vardı. Egemen de Gökhan'ın yanına oturmuştu. Egemen'in yanında Çağrı, Çağrı'nın yanında Kutay ve Kutay'ın yanında da Sarp vardı. Masanın etrafında halkaya benzer bir şeyler oluşturmuştuk.

"Herkes gözlerini kapasın."

Televizyondan Google çeviri sesine benzer bir ses yükseldiğinde yerimden sıçrayıp dizimi masaya çarptım. Yüzümü ekşitip dizime sarılırken, "Siktir," diye mırıldandım televizyona döndüm. Televizyonda yazı yoktu. Ölüm bize robot sesiyle mi oyun kuruculuk yapacaktı?

"İyi misin abicim?" diye sordu Mete. Sarıldığım dizimi hızlı hızlı ovaladı.

Ellerimi çekerken, "İyiyim, iyiyim," diye mırıldanıp gözlerimi kapadım.

Arkamdan ses yükselebilecekken gözlerimi kapatmak çok tekin hissettirmiyordu.

"Sadece vampirler gözlerini açsın ve birbirini tanısın."

Neredeyse hiç ses çıkmadı.

"Vampirler öldüreceği kişiyi seçsin."

"Vampirler gözlerini kapasın. Doktor gözlerini açsın."

"Doktor kurtarmak istediği kişiyi seçsin."

"Doktor gözlerini kapasın. Herkes gözlerini açsın."

Gözlerimizi açıp birbirimize baktık. Televizyondan tekrar ses yükseldi: 

"Tutsak 6 öldü. Ölülerin konuşma hakkı bulunmamaktadır."

"Hayda," dedi Sarp.

Gökhan yanağını avucunun içine dayayıp bıkkın bir şekilde masaya baktı. Fakat yüzünde belli belirsiz bir gurur vardı.

"Ben köylüyüm," dedim.

"Ben de köylüyüm," dedi Mete.

"Ee, ben de köylüyüm."

"Ben de."

"Ben de."

"Aranızda yalan söyleyen var," dedi Kutay. "Ben de köylüyüm."

"Aynen kanka hepimiz köylüyüz," dedi Çağrı el çırparak. Kutay'a döndü. "Sen değilsin bu arada."

"Nereden biliyorsun?" dedi Kutay kaşlarını kaldırarak.

"Kıpırdadın."

"Götüm kaşınmıştı." Kutay utanmış gibi ensesini kaşıdı.

Kutay'dan çıkmasını beklemediğim bir cümleyi duymak dudaklarımın hafifçe aralanmasına neden oldu fakat dudaklarımı hızla geri kapadım.

"Ya da götün kaşındı diye birini öldürmeyi seçtin," dedi Çağrı.

"Sen neden oyun başlar başlamaz rastgele bok atıyorsun ki bana herkes susuyorken?" diye karşı saldırıya geçti Kutay. "Kimse senden şüphelenmemişti daha. Fazla panik yaptın, belli. Başkalarına suç atmaya çalışıyorsun." Gözlerini bana çevirdi. "İlk köylü olduğunu iddia eden kişiye dikkat etmeni öneririm."

Gözlerimi kırptım. "Ben gerçekten köylüyüm ama?"

"Ben de," dedi Kutay.

Televizyondan ses yükseldi: "Son on saniye."

"Ben Kutay diyorum," dedi Egemen elini havaya kaldırıp.

Çağrı mutlu olmuş gibiydi. "Ben de."

"Zevkine asalım ya," dedi Mete.

Ben de elimi kaldırdım. Sadece Sarp elini kaldırırken biraz üzülmüş gibi gözüküyordu. "Çok acemi oynuyorsunuz," diye yorum yapsa da topluluğa uydu.

"Tutsak 4 idam edilmeden önce son sözlerin neler?"

Kutay boğazını temizledi. Ardından, "Salaksınız," dedi soğukkanlı bir şekilde. "Çağrı'yı da muhtar ilan etmeyin."

"Tutsak 4 öldü. Tutsak 4'ün rolü köylüydü. Herkes gözlerini kapasın."

"Doktor akşam beni koru," dedi Çağrı.

"Siktir git ya," dedi Mete. "Doktor değilim bu arada."

Televizyondan çıkan sesler tekrarladı. Otuz saniye geçmeden tekrar sabah olmuştu.

"Tutsak 1 öldü. Ölülerin konuşma hakkı bulunmamaktadır."

Mete öfkeden kudurmuş gibi gözüküyordu fakat dudaklarını açıp konuşmadı. İçimden bir ses doktor olduğunu ve berbat rol yaptığını söylüyordu.

"İki vampir, iki köylü kaldı. Kazanan: Vampirler!"

Sarp el tokuşturmak için Egemen'e el uzattığında Egemen sakince eline bakmakla yetindi. Ardından dokunması zehirli bir şeymiş gibi parmağıyla tokalaşıp Çağrı'ya baktı. "Vampirler değil, Çağrı kazandı. Yerimize çok çalıştın, teşekkür ederiz."

İkisi de çok belli etmemişti. Gerçi belli edecekleri kadar oyunu görememiştik.

"Sen doktor muydun bu arada?" diye sordum Mete'ye.

Mete alnını eline gömdü. "Afra, sus."

İstemsizce kıkırdadım. "Aşırı belli ettin ama."

"Sana saldırırlar diye seni korudum ya, bana saldıracaklarından da şüphelenmiştim doktor kelimesini ağzıma aldım diye. İşte ne yaparsın... Hep abilik hislerimden oldu böyle..."

Bu sefer hafifçe gülümsemeyi başardım. "Teşekkür ederim o zaman."

Dikkatimi tekrar solda dönen kaosa verdim.

"Bunu siz istediniz," diyordu Çağrı. "O zaman... O zaman ciddi oynayacağım. Ve Kutay'a da piçlik yapmayacağım."

"Doktor olsam sana şifa atmam," dedi Kutay göz devirerek. "Takıl sen."

"Kimse Çağrı'nın ölmesini istemez ki," dedi Sarp. "Tam olarak kişiliği vampir."

"Aşk olsun," dedi Çağrı.

"Olmasın, olmasın," dedi Sarp. "Hadi kağıtları tekrar dağıtalım."

Kağıtları Sarp'a tekrar verdik. Sarp tekrar kağıtları bize dağıtırken Gökhan'a eğilip, "Sırf zekisin diye seni önceden çıkardılar," diye fısıldadım.

Dudağının kenarı hafifçe yukarı kıvrıldı. "Fark ettim."

Bana gelen yeni kâğıdı açtım.

DOKTOR.

"Herkes gözlerini kapasın."

"Sadece vampirler gözlerini açsın ve birbirini tanısın."

"Vampirler öldüreceği kişiyi seçsin."

"Vampirler gözlerini kapasın. Doktor gözlerini açsın."

Heyecanla gözlerimi açtım. Kıpırdamaya bile korkarken arkadaşlarıma baktım. Vampirin kim olduğunu bilmeden kimi öldürmek isteyebileceklerini düşündüm. En çekici seçenek bir şekilde yine Gökhan'dı. Bu yüzden parmağımla Gökhan'ı işaret edip gözlerimi kapadım.

"Doktor kurtarmak istediği kişiyi seçsin."

"Doktor gözlerini kapasın. Herkes gözlerini açsın."

Herkes birbirine baktı.

"Tutsak 6 saldırıdan kurtuldu. Bu gece ölü yok."

"Bir dakika," dedi Sarp. "Kimin saldırıdan kurtulduğunu söylememen lazım. Bu bir kişiyi direkt temize çıkarıyor."

"Vampirler buna göre risk almalı," diye cevap verdi Ölüm'ün Google çeviri sesi.

İçim gururla dolup taşarken sırıtmamak için kendimi zorlamam gerekti. Gökhan'ı kurtarmıştım!

"Yine mi ben?" dedi Gökhan alayla. Neredeyse gülümseyecek gibiydi. "Utanmasanız bana oyun oynatmayacaksınız. Oynamamdan bu kadar korkmayın ya."

"Bence ben vampir değilim," dedi Çağrı.

"Senin diyeceğin her cümleyi Kutay'ınkiler kadar güvensiz ilan ediyorum," dedi Mete. Yanaklarının üzeri kızarmıştı. "Bu yüzden sus."

"Mete," dedim durgun bir sesle. "Sen vampir misin?"

Mete yanaklarının içini ısırmış gibi gergin yanak çukurlarıyla bana baktı. "Değilim."

"Evet demeni beklemiyorduk zaten," dedi Gökhan. "Ama şey... Yüzün gittikçe kızarıyor."

"Hayır, kızarmıyor," dedi Mete.

"Kızarıyor," diye onayladı Sarp. Ardından elini kaldırdı. "Mete vampir diyorum."

"Değilim diyorum," dedi Mete kaşları çatılırken. Sesi bile değişmişti. "Eğer köylü çıkarsam hakkımı Afra'ya helal etmiyorum. Kusura bakma ama köylü çıktığımı gördüğünüzde seni assınlar, tamam mı?" Bana gücenmiş gibi bakıyordu.

Gülmemek için dudaklarımı ısırdım. "Tamam," dedim. "Köylüysen cidden beni de asabilirler."

El birliğiyle Mete'yi astık.

"Tutsak 1 öldü. Tutsak 1'in rolü vampirdi. Herkes gözlerini kapasın."

Mete köşeye koltuğa çıkıp somurturken istemsizce sırıtıp gözlerimi kapadım. Sıra bana geldiğinde tekrar gözlerimi açtım. Mete de gözlerini kapamıştı. Ölülerin gözlerini kapadığını bilmiyordum.

Kimi seçeceğimi hızlı düşünmem gerekiyordu. Gökhan... Tekrar Gökhan'ı deneyebilirlerdi. Hem doktorun iki gece aynı kişiyi korumasını beklemezlerdi. Tekrar Gökhan'ı işaret edip gözlerimi kapadım.

Yanlış kişiyi korumuştum.

"Tutsak 3 öldü. Ölülerin konuşma hakkı bulunmamaktadır."

Egemen ölmüştü. Böylece bir vampir, dört köylü kalmıştık. Egemen kayıtsızca omuz silkip ilgiyle oyunu izlemeye başladı.

"Ya bu doktor ne işe yarıyor ya?" diye Çağrı yükseldiğinde ona dik dik bakmamak için kendimi zor tuttum.

"Şey," dedim yutkunarak. "Belki seni korumuştur."

"Pek korunmuş hissetmedim," dedi Çağrı.

"Nankör," dedi Gökhan. "İki gece yaşadık, doktor bir geceyi kurtardı bile. Ne diye ağlıyorsun?"

"Egemen gibi önemli birini kaybettik. Benim muhtarım oydu. Köylü olduğuna inanıyordum."

"Hangi kanıtlarla?" dedi Gökhan.

"Ben sezgilerimle oynuyorum, küçük kafalı," dedi Çağrı ona ters bir bakış attı. "Ben inandıysam doğrudur."

"E neden yaşadığını düşünüyorsun?" dedim ellerimi iki yana açıp. "Tabii ki çok güçlü sezgilerin sayesinde. Vampirlerin yerine çalışıyorsun diye seni sağ bırakmış olmasınlar? Tabii, Egemen öldüğü için köylü, bu kesin. Sezgilerini övmemiz mi gerekiyor?"

"Ya da direkt Çağrı vampirin kendisidir," dedi Sarp. "Dört köylü kaldık... Dikkatli seçmeliyiz bugün asacağımız kişiyi. Yanlış kişiyi asarsak ve doktor ölüyse baya zora giriyoruz."

"Köylü gibi konuşmak popüler," dedim. Saçlarımı geriye yatırıp derin bir nefes aldım. "Çağrı dengesiz olduğu için vampir gibi davranıyor. Onu ciddiye almayacağım. Başka şüphelendiğim biri yok. Kimseyi boşa asmak istemiyorum. Sadece Gökhan'a güveniyorum."

Sarp bana döndü. "Gerçekten köylüyüm. Bence Çağrı olabilir bu tur gerçekten."

"Ya-"

"Katılıyorum," dedi Gökhan. Yan gözle bana baktı. "Ve ben de sana güveniyorum."

"YA!"

"O zaman Çağrı'yı mı asıyoruz?"

"Ya niye ben?" diye patladı Çağrı. "Allah kuran çarpsın köylüyüm."

"Şu an durum daha şüpheli oldu," diye itiraf ettim elimi kaldırırken.

"Afra'ya aşırı alındım," dedi burnunu çekerek. "Masum olduğumu göreceksiniz."

"Tutsak 5 öldü. Tutsak 5'in rolü köylüydü. Herkes gözlerini kapasın."

Çağrı bana üzgün üzgün bakmaya devam etse de bunu umursamadım. Gökhan temizdi ve bana güveniyordu. Bu da Sarp ya da Kutay'ın vampir olduğu anlamına geliyordu.

Gece olduğunda yine Gökhan'ı işaret ettim. Vampir kimse güvenilir olduğu kesin olan kişiyi öldürmek isterdi. Böylece oyun sadece birbirlerine güvenmeyen insanlar geriye kalmış olurdu.

"Herkes gözlerini açsın."

"Tutsak 6 saldırıdan kurtuldu. Bu gece ölü yok."

Yine dört kişi kalmıştık. Gökhan tereddüt etmiş gibi Kutay'a baktı. "Doktor sen misin?"

Kaşlarım çatılırken Kutay yüzümdeki ifadeyi yakaladı.

"Her gece seni korudum," dedi Kutay gözleri Gökhan'ın üzerindeyken. "Güvenilirliğin kesinken her türlü seni öldürmeye çalışacaklardı. Tahmin etmesi zor olmadı."

"Doğru düşünmüşsün," dedi Gökhan kafasını sallayıp onu onayladıktan sonra. Sarp'a döndü. "Benim köylü olduğum kesin," dedi. "Ve Kutay'ın da vampir olduğu kesin oldu."

"Ne alaka?" dedi Kutay kaşlarını havaya kaldırırken. "Doktorum derken ciddiydim.

"Afra doktor," dedi Gökhan hafifçe gülümseyerek. "Her gece beni korudu. Elini havaya kaldırdığı her seferi hissettim. Köylü olsaydın doktor rolünü sahiplenmeye çalışmazdın. Ama doktor olduğuna dair şüphe rolü atıldığında hemen bu rolü sahiplendin." Elini havaya kaldırdı. "Basit oyundu."

"Bir an cidden inanacaksın sandım," derin bir nefes vererek. "Ve nasıl elimi kaldırdığımı hissettin? Sessizce kaldırıyordum işte..."

"Alışkanlık," dedi Gökhan omuz silkerek.

"Yanlış şeyi seçiyorsun," dedi Kutay. "Tamam, doktor değilim ama köylüyüm. Sadece bana inandığından emin olmaya çalışmıştım." Gözlerini Sarp'a çevirdi. "Vampir o. Bundan eminim."

Sarp göz devirdi. "Seni asınca göreceğiz."

Hepimiz elimizi kaldırdık.

"Tutsak 4 öldü. Tutsak 4'ün rolü vampirdi. Geriye üç köylü kaldı. Kazanan: Köylüler!"

"İyi denedin beni," dedi Kutay kafasını sallayarak Gökhan'ı tebrik ederken.

"Teşekkür ederim," dedi Gökhan.

Ama bu bir savaşın başlangıcıydı. Sarp'a en başında söylemiştim. Bu ekiple herhangi bir şey yapmanın kaos olmadan sonuçlanması imkansızdı. Ve saatler ilerlerken haklı da çıkmıştım.

Çağrı'yla Egemen'in iyice girdiği bir tur oldu fakat ikisi de vampir değildii.

"Savunmuyorum, Çağrı'nın salak olduğunu söylüyorum!" diye bağırmıştı Egemen. "Vampir gibi davranıyor!"

"Hayır, davranmıyorum," diye bağırmıştı Çağrı. "Bizi yaptığı rolle paranoyak yapabilecek birini oyundan attırdım sadece."

Attırdığı kişi bendim ve şans eseri gerçekten de vampirdim. Çağrı tabii ki rastgele iftira attığı için beni tutturmuştu.

Başka bir turda Kutay hepimizi tam anlamıyla parmağıyla oynatmıştı. Diğer vampir Egemen'di. Kutay, Egemen'i idam ettirip güven kazanmıştı. Bu sayede hepimiz ona inanmıştık. Kutay oyun bittiğinde gururla sırıtırken sadece Sarp'la dalga geçiyordu. Sarp sayesinde neredeyse kazanmak üzereydik. Kutay teselli edercesine Sarp'ın omzuna elini koymuştu.

"Ölüler dokunamaz," demişti Sarp. "Çek şu elini. Vampir değil bu, başka bir şey. Şeytan falan ele geçirmiş bedenini."

Egemen o turun sonunda Kutay'ı öldürmek istemişti, bundan emindim.

Kutay ise sırıtarak, "Ne güzel kazandık," demeye devam ediyordu.

Başka bir turda, "Egemen vampir," demişti Sarp. Egemen kanıt istediğinde ise, "Geceleri uyumuyor," diye yanıtlamıştı.

Egemen'in güldüğünü uzun zaman sonra ilk defa o zaman görmüştüm. "Ben vampirim. Evet, doğru, ben her gece uykusuzum ve kanımın tadını seviyorum." Sesini boğuklaştırıp taklit yaptığında o ses tonu... Beni etkilemişti. Hâlâ ergen olduğuma karar vermiştim böylece.

Benim için en zor olan tur, Gökhan vampir olmasına rağmen ısrarla ona güvenmek istediğim turdu. Ne yazık ki Gökhan dışında diğer vampir Mete'ydi ve yine kızarıp vampir olduğunu çaktırmıştı. Sessiz olduğu için Gökhan'ın üzerine gittiklerinde, "Sessizlik suç değil," demişti. "Belki de sizin gibi bağırmak yerine düşünmeyi tercih ediyorumdur."

Başka bir turda ise Ölüm bizi kandırmıştı. Sarp ve Kutay vampirken öldürmeyi seçtiği kişiyi değil, Gökhan'ı öldürmüştü. Sarp sabah olur olmaz, "Biz Çağrı'yı öldürmüştük!" diye ilan etmişti.

Ölüm'ün buna cevabı ise...

ÖLÜM

Buydu.

Akşam olana kadar onlarca tur oynamıştık. Bazıları hızlı, bazıları yavaş bitmişti. Bazen gülmüştük fakat çoğunlukla herkes sinirlenip bağırmaya başlamıştı. Hak etmediğimi, daha birkaç gün önce böyle eğlenebilecek insanların canını aldığımı bilsem de gülmekten kendimi alamamıştım. Ruhumun böyle bir zevke aç olduğunu bilmiyordum.

Akşam yemeği geldiğinde oyun oynamayı bitirmemiz gerekmişti. Yoksa daha da devam edecektik. Fakat konuşmamızın da pekiştirdiği açlık buna engel olmuştu.

Mutfakta hızlı hızlı çorbamı yudumlarken bu sefer maç sonu programları gibi oyun sonu kritiği yapıyorduk.

"Afra doktor oynarken tahmin kraliçesi falan oluyor," dedi Sarp ben kaşığı onuncu saniyede onuncu kez ağzıma sokarken. Neredeyse boğulacaktım. "Vampiri bilmeden bile içimizi okumayı öğrenmiş."

"Sen de oyun sonlarını güzel yönettin," dedi Mete kafasını sallarken. "Aferin size."

"Sen de-" diye başladı Çağrı fakat Mete ona ölümcül bir bakış attı.

Evet, hepimiz Mete'nin rol yapmada korkunç olduğunu öğrenmiştik. "Kötü yalan söylemek, iyi yalan söyleyebilmekten daha iyidir," diye erdemli bir söz de söylemişti. Sözün kötü tarafı Kutay'ı işaret ediyordu.

Ağzımdakini yuttuktan sonra, "Şans yanımdaydı," dedim. "Genelde yanımda olmasa da."

Gökhan ve Egemen'in de hangi anlarda iyi oynadığını konuşmaya başladılar. Gökhan ortaya yem atma konusunda ustaydı, iyi blöf yapıyordu. Egemen ise az ve öz konuşuyordu. Kurduğu bir cümle herkesin odağını değiştirebiliyordu. Vampir olduğu zaman bu da çok iyi yırtmasını sağlamıştı.

Lisede bunu sınıf arkadaşlarımla oynamış olsaydım nasıl olabileceğini düşünürken buldum kendimi. Küçük bir boşluk hissi hissederken buna çok takılmadan yemeğime odaklanmaya devam ettim. Fazla konuşmak mı beni acıktırmıştı yoksa önümdeki etli patates yemeği her zamankinden daha mı çekici gözüküyordu, emin değildim.

Yemeği Egemen ve Gökhan'dan önce bitirmiştim. Diğerleri ise çoktan yemeyi bitirmiş ve hala oyunu konuşuyorlardı. İlaçlarımı içerken gözlerim Egemen'e odaklandı. Dalgın gözüküyordu fakat bugün birkaç kez onu da gülümserken görmeyi başarmıştım. Onun gibi birini gülümseyebilmişken görmek benim dudaklarımın mührünü de biraz olsun kırmayı başarmıştı.

Herkes yemeyi bitirdikten sonra tepsilerimizi bıraktık. Egemen'den kaçarak tepsimi onun almasına engel oldum. O bana bir şey anlatmaktan kaçıyorsa ben de ona aynı şekilde karşılık verecektim. Neden Ölüm sayesinde eninde sonunda gerçekleri öğrenecekken defalarca kez ona nazikçe yanaşıp bana isteyerek gerçekleri söylemesi için uğraşacaktım ki? Israrcı biri değildim. Buna rağmen söz konusu o olduğunda yeterince ısrarcı davranmıştım.

Böyle düşünsem de içimden bir ses onu tek yakaladığım ilk boşlukta yine yanına gidip ona sorular soracağımı söylüyordu.

Dalgın bir şekilde önüme bakarken silkinip kurtuldum ve yanımda Gökhan'ın oturmadığını fark ettim. Hepimiz oturuyorduk fakat o yoktu. Hatta Sarp odalara gitmeden önce tekrar vampir- köylü oynama teklifi yapıyordu. "Ben bir Gökhan'a bakayım," dedim koltuktan kalkarken. "Ve oyun konusu bana uyar."

"Adamsın Afra," dedi Sarp.

"Eyvallah, sen de," dedim kafamı ciddiyetle sallayarak.

Gökhan'ı mutfakta duvarı- daha doğrusu tabloyu- izlerken buldum. Kalçasını sandalyenin üzerine dayamıştı. Elleri cebinde, kafasını eğmiş bir şekilde tabloya bakıyordu. Ben içeri adım atar atmaz dikkatini dağıtmamak için yürümeyi bırakmıştım. Yine de bakışları bana çevrildi. Hafifçe gülümserken, "Beni bulacağını biliyordum," dedi yavaşça.

Yanına doğru yürürken bir an bakışlarımı tabloya çevirdim. Ardından ben de Gökhan gibi diğer sandalyeye kalçamı dayadım. "Merak ettim ne yaptığını," dedim bir açıklama yapma zorunluluğu hissederek. "Tabloyla ilgili aklına bir şey mi takıldı?"

"Gelip arkasında bir şey var mı diye kontrol ettim," dedi Gökhan kafasını sallayarak. Kollarımı göğsümde kovuşturarak yüzünü inceledim. Tabloya bakarken tekrar odaklanmıştı. "Hiçbir şey yoktu."

"Tabloda bir ipucu arıyorsun, değil mi?" diye sordum. "Bakışlarından belli oluyor.

Gökhan hafifçe gülümsedi. "Tablonun hikayesi ipucu," diye mırıldandı. "Onu çoktan buldum.

"Ne?" dedim şaşkınlıkla. "Hikayesini mi biliyordun? Mete sorduğunda kimse cevap vermeyince ben-" Kendi cümlemi yarıda bırakıp bir an düşündüm. "Sen... İpucunu kimsenin bilmesini istemedin," diye fısıldadım.

Gökhan kafasını sallayıp beni onayladı. "Mete'yi idol olarak görüyorum fakat onun bunu bilmemesi beni hayal kırıklığına uğrattı. Sanırım her mükemmel zekanın bir kusuru olabiliyormuş. Ya da çok şey bildiği için bu tablonun asıl gerçeğini unuttu." Dalgın dalgın bana bakarken kafasını sağa sola sallayarak bundan kurtuldu. "Her neyse."

Ona bir şey söylemedim. Gökhan derin bir nefes aldı. Alçak bir sesle anlatmaya başladı: "Tablodaki sahnenin bir günü sonra İsa, Romalı askerler tarafından yakalanıyor. Tablonun adı Son Akşam Yemeği. İsa, on iki havarisi ile son kez yemek yiyor fakat olay bu da değil. İsa'ya ihanet eden kişi bu tabloda. İsa bu tabloda içlerinden birinin ona ihanet ettiğini söylüyor. Tabloda yüzlerindeki ifadenin nedeni bu. Hepsi şok olmuş. Biri hariç."

"Yani tablo ihaneti temsil ediyor," diye mırıldandım. Kalp atışlarım hızlanmaya başlamıştı.

Gökhan kafasını sallayarak beni onayladı. Omuz silkerken bir an gözüme oldukça yorgun gözükmüştü. "İhanet eden kişi Yahuda, "O ben miyim?" diye sorduğunda İsa, "Kendi ağzınla söyledin," diye cevap vermiş." Gökhan gözlerini yüzüme çevirdi. "Bu tabloyu anlatan kişinin şu sözü söylediğini hatırlıyorum: Her zaman en yakınındır."

İstemsizce güldüm. "Demek istediğin şey olamaz-"

"Başta Mete'nin düşündüğü gibi düşünmüştüm fakat hayır... Tablonun hikayesi Ölüm'ün egosuyla ilgili değil. İsa da Ölüm'ü temsil etmiyor." Gökhan sertçe yutkundu. "İsa sensin."

Kaşlarımı havaya kaldırdım. "O zaman Yahuda kim?"

Gökhan'ın yüzünde tuhaf bir ifade oluştu. "Afra," diye mırıldandı. "Bu önemli değil çünkü herkese güveniyorsun. Egemen'e de Kutay'a da... Sorun kim olduğu değil. Sorun..."

Söylediği gerçek vücudumdan bir titreme geçmesine neden oldu.

"İhanete uğrayacaksın." Yüzünü tekrar tabloya çevirdi. "Hepimiz uğrayacağız. Kendine en yakın gördüğün kişiyi ise ikimiz de biliyoruz."

Egemen.

Kalp atışlarım hızlanırken adını söylemeye korktum. "Sadece tahmin yürütüyorsun," dedim sertçe yutkunarak. "Bu sadece bir tablo... Ölüm'ün söylemeye çalıştığı şey belki bu değildir. Belki..."

Gökhan kafasını sağa sola salladı. "Bu yapbozun son parçasıydı Afra," dedi yavaşça. "Ama gözümüzün önünde onlarca parça vardı. Sana hepsini anlatacağım. Her şey bu tablodan sonra anlamlı oldu, anlıyor musun?"

Kafamı sağa sola salladım.

Gökhan gözlerimin içine baktı. "Sence neden geceleri hiç uyumuyordu?"

İrkildim. "Uyku sorunları..." diye mırıldandım. Tekrar kafamı sağa sola salladım. Bana bakan gözlerinin içinde kırgınlık ve afallama vardı. Konuşurken zorlanıyor gibiydi. Sesi güçlükle çıkan bir fısıltıdan ibaretti:

"Egemen... Ölüm'e çalışıyor."

• • •

• • •

Selamlar çiçeklerim!

Şehit haberlerimiz ve proje sunumlarımın bitmesi nedeniyle Muğla'dan Rize'ye uzuuun bir yolculuk yapmam sonrasında bölümü biraz geciktirdim. Açıklamaları instagramda yapıyorum. Bu yüzden lütfen instagram hesabınız yoksa ya da duyuruları takip etmiyorsanız, bir şey söyleyip söylemediğimi bilmeden hoş olmayan bir şekilde konuşmaya başlamayın. Neyse, ehm. Şu an son umurumda olan şey bu konu. 

TEPKİLERİNİZİ MERAK EDİYORUM AAAAAAAAAAAA

Bu Gökhan ne diyor ya? Bu halis tahminin kaosu halis mi? 

Sakin ol Limae, önce bölümün başına dön...

Evet, vampir- köylü oynatmayı aşırı istiyordum tutsaklara. Ve son son güzel zamanlarını da geçireceklerdi... Oyunu okurken zevk aldınız mı? En hoşunuza giden sahneler neresiydi?

Sizce Gökhan şüphelerinde haklı mı? 

Gökhan'a güveniyor musunuz?

Gökhan bu çıkarımı sizce nelere dayanarak yaptı?

Bir sonraki bölümde nasıl bir şey bekliyorsunuz?

Çünkü... Biraz beklenmedik olacak.

Bu bölüm en sevdiğiniz kısım hangisiydi?

Birkaç güne görüşmek üzere eheh... Ehe...

Ehe...

Bir sonraki bölüme peçeteyle başlamayı unutmayın.

Seviliyorsunuuuz! Hoşça kalın ♥

-Limaei Işıl

İnstagram hesaplarım:

Kişisel: ilimaei
Instagram Blog Hesabım: Limaeibooks
Kitaplarımla ilgili paylaşımlar için: limaeiwattpad

Tiktok: i.limae

Twitter: ilimaei

Spotify: Limaei

Continue Reading

You'll Also Like

1K 287 16
Risale-i Nur'u okudukça ömrün sonuna kadar imanımız, amel-i salih olarak davranışlarımızı disipline ediyor. Amel-i sâlih de imanımızı arttırıyor ve i...
3.4K 693 29
Alçalan trenin kapıları açıldı ve içeriye biri girdi. Silindir şapka takan ve yüzünün üst kısmını siyah tülle örten biriydi içeri giren. Üzerinde siy...
1.3K 417 12
"Bilinç altının derinlerinde ki bölge, Rüzgar ile fısıldar sessizce. Ay ışığında dans eden gölge, seninle dolaşır gizlice." Olivia, dörtlüğü okudukta...