Dağların Çift Başlı Kurdu

By Nazlas0

346K 19.3K 5.7K

"Sakın, sakın Ala, aklının ucundan dâhi geçirme." Diye burnundan soludu. Sinirle bir adım attım. İşaret parma... More

1. Bölüm - Karayel Timi
2. Bölüm - Tekrar Başlıyoruz
3. Bölüm - Özlem
4. Bölüm - Tuzak
5. Bölüm - Gece ve Sela
6. Bölüm - Hoşlanıyor muydum?
7. Bölüm - Çocukluğumun Katili
8. Bölüm - Sevgilisiyim!
9. Bölüm - Çocukluk Aşkı
10. Bölüm - Gargamel ve Azman
11. Bölüm - İki Deli
12. Bölüm - Uzaktan Sevda
13. Bölüm - Yalandan Oyun
14. Bölüm - İki Aşık
15. Bölüm - Kaçış
16. Bölüm - Kıskançlık
17. Bölüm - Sevmek ve Sevilmek
18. Bölüm - Tanışma
19. Bölüm - Plan
20. Bölüm - Zincir
21. Bölüm - Yüzleşme
22. Bölüm - Karma
23. Bölüm - Ala
24. Bölüm - Takıntı
25. Bölüm - Saçlara Dokunma
26. Bölüm - Geç Verilen Hediye
27. Bölüm - Sardı Kollarına Bak
28. Bölüm - Umarım Yalan Söylüyorsundur
29. Bölüm - Tutulmayan Sözler
30. Bölüm - 7-1=7
İlerki Bölümden Alıntı
31. Bölüm - Deliriyor muyum?
32. Bölüm - İhtimaller
İlerki Bölümden Alıntı...
33. Bölüm - Merhaba Gece
34. Bölüm - Gerçekler ve Yalanlar
35. Bölüm - Yaşattığını Yaşamadan Ölmezsin
36. Bölüm - Canavar
Duyuru ve Alıntı
37. Bölüm - Ahin
38. Bölüm - Sonra, Şimdi Değil Sonra
39. Bölüm - Benden Artık Uzaklaşma
40. Bölüm - Hain
41. Bölüm - Kimdi Bu Adam?
42. Bölüm - Geçmişin Karanlık Yüzü
43. Bölüm - Kurşun
45. Bölüm - Zincirler
46. Bölüm - Geç Öğrenilen Gerçek
47. Bölüm - Var Mısın?
48. Bölüm - Zaaflar ve Zayıf Noktalar(+18)
49. Bölüm - Turan ve Karayel
50. Bölüm - İsteme
51. Bölüm - Çilli
52. Bölüm - Engerek
53. Bölüm - Bedel

44. Bölüm - Kayıp

3.4K 248 173
By Nazlas0

'Sınır'
'1000 okunma'
'100 yorum'
'150 oy'

Bu bölüm şehitlerimizin adınadır, bölümün geç gelmesinin sebebi ise bu yüzdendir.

VATAN SAĞOLSUN 🇹🇷

Yazım yanlışı olan yerlerde nokta bırakınız:)

İyi okumalaaaaarrrrrr......:)

~~~~~

Yazardan...

Aşk, insanı hem sevindiren hem de üzen bir duygudur.

Hele ki o duyguyu bir asker ile yaşıyorsan.

İçinde hem bir gurur hem de bir korku olur.

Çünkü asker yari olursun, asker eşi olursun yeri geldi de şehit eşi olursun.

Bu bir kadın, adam için en gurur verici şeydir.

Ama diğer en gurur verici şey olan iki askerin birbirine olan sevgisidir.

Çünkü ikisininde belirli bir zamanı yoktur, birbirlerine yaşama hakkında söz verme yetkisi yoktur. Onlar askerdir, onlar bir gün var, bir gün yoktur.

Ama bazı askerler söz vermiştir, sevdiği kadını bırakmayacağına dair.

Buna biri söz vermişti, o sözün geçerli olmayacağını bile bile.

Karan, Yüzbaşı Karan Çevik Yüzbaşı Ala Balca Doğu'ya onu bırakmayacağına dair söz vermişti.

İlk başta sözünü tutamamıştı ama ikincisinde tutmaya yemin etmişti, yaşamaya yemin etmişti.

Sevdiği kadın daha fazla acı çekmesin diğe yaşamaya yemin etmişti.

Tutabilecek miydi belli değildi.

Çünkü iki gün önce kalbinin 7 cm yakınına gelen kurşun bunu belirleyecekti.

Evet, iki gün geçmişti. Karan ve Balca komadaydı, Yarbay Uraz ise Ankara'ya götürelecekti, vatana ihanetten müebbet hapis cezasına çarptırılmıştı. Şuan karargahtaydı, sorguda. Lakin ağzını açıp bir kelime dâhi etmiyordu.

Bu iki gün içerisinde Karayel Timi binbir acı yaşıyordu ve bu acıyı en derinden yaşayan iki kişi vardı.

Barlas ve Ada.

Ada krizler geçiriyordu, ağlamaktan yorgun düşüyordu. Sakinleşemiyordu, bir yanında abisi diğer yanında ablası bildiği kadın vardı.

Barlas ise bu haberi aldığında üsseydi. Yani Hava Kuvvetleri karargahında. İzin çıkmamıştı, görevleri vardı. Suriye'de olan teröristleri öldürmek için hava desteği lazımdı, bu görev ise Lodos Timi'ndeydi. Yani Barlas'ın timinde.

Karayel Timi'nin şu anlık komutası Emre'deydi. Ama hiçbir şey yapamıyordu, Yarbay'ın nasıl Balca'yı kaçırdığı bilinmiyordu.

Yarbay sorguda ağzını bıçak dahi açmamıştı ama Yarbay'ın korktuğu dört şey vardı ve o dört şeyden biri şuan komadaydı.

Balca, Yakup, Nisa ve Sena'dan.

Yakup'tan korkuyordu, çünkü oğlunun içinde nasıl Vatan sevgisi olduğunu biliyordu, psikopat biri olsa bile.

Balca'dan korkuyordu, çünkü o Gece'ydi. Yüzündeki yara daha fazla korkmasına neden oluyordu, o yarayı iki kez görmüştü, biri karargahta o yara ile hastaneye gittiği an, diğeri ise iki gün önceydi. Yarbay gerçek Gece'yi görmemişti, eğer görseydi öleceğini biliyordu.

Sena'dan korkuyordu, çünkü Sena'nın operasyonda nasıl olduğunu bilmeyen yoktu, karargahta ki Sena ve operasyonda ki Sena arasında çok fark vardı. Ve Yarbay bir kere şahit olmuştu, acımasızdı, kimseye acımayan bir askerdi. Boşuna Sela demiyordu, yöntemleri korkunçtu.

Nisa'dan korkmuyordu, Yarbay Kızıl Ölüm'den korkuyordu. Ama Yarbay Nisa'nın Kızıl Ölüm olduğunu bilmiyordu. Nisa'nın bakır saçlarını görenlerin sonu ölümdü, okyanus mavisi gözlerini görenlerin sonu ise işkence. Ve Nisa'nın tek gözüken yeri gözleriydi.

Komikti, çünkü Yarbay üç kadın Özel Kuvvetler Askerinden korkuyordu ama o üç kadın askerin nasıl yetiştirildiğini öğrenseydi ilk baştan itibaren korkardı.

Nisa, Sena ve Balca Alperen Korgeneral tarafından özel eğitilmiş ti, bir çok sınavdan geçmişlerdi. Kimsenin aklına dâhi gelmeyecek eğitimlerden geçmişlerdi. Bunu başaran ilk kişilerdi, bu eğitimi başarabilen tek kişiler Sena, Balca ve Nisa'ydı.

Nisa yanaklarında olan göz yaşlarını sildi, yavaşça ayağa kalkıp camın karşısına geçti, omzuda hissettiği el ile başını hafifçe sağa çevirdi. Sena ile bakıştı. "İki gün geçti Sena, kırk sekiz saat geçti. İkiside uyanmadı." Nisa Balca'yı kardeşi gibi görüyordu, Sena'yı da öyle. Karan'a ise alışmıştı, küçük yaşta ölen abisi gibiydi Karan onun için.

Sena titrek nefesini verdi. "Uyanacaklar Nisa, uyanmak zorundalar. İkisininde arkasında bıraktığı bir Timi var. İkiside gelip bu Timin başına geçmesi lazım, bizi bırakıp hiçbir yere gidemezler."

Nisa bedenini Sena'ya döndürdü. "Bu kadar ağlamak yeter, kalk gidiyoruz."

Sena kaşlarını çattı. "Nereye gidiyoruz Nisa?"

Nisa nefesini verdi. "Alperen Korgeneral'in yanına, burada boş boş oturamam. Yarbay ile konuşacağız."

Sena başını salladı, Emre'ye doğru ilerledi. "Komutanım, izninizle hastaneden ayrılmak istiyoruz."

Emre sorgular şekilde Sena'ya baktı. "Sebep?"

"Alperen Korgeneral ile konuşacaklarımız var izin verirseniz gidebilir miyiz?" Şuan birbirini seven Sena ve Emre yoktu.

Şuan vatanı için her şeyi yapan Komutan ve askeri olan Emre ve Sena vardı.

Emre yavaşça başını salladı. "Vardığınızda bana haber ver, bir şey olursa da ara." İçten içe korkuyordu Emre, Sena'yı kaybetmek istemiyordu.

Sena'nın yüzünde günler sonra bir tebessüm oluştu. "Emredersiniz Komutanım." Diyerek Nisa'ya baktı, hafif başını 'gidelim' şeklinde salladı.

Nisa ve Sena hastaneden çıkıp karargaha doğru yol aldılar.

Kapının açılmasıyla koridordakilerin bakışları kapıya çevrildi. Ada Hüseyin'in koluna girmiş adımlar atmaya çalışıyordu.

Güçten düşmüştü, toparlanması lazımdı.

Ama abisini kaybetme duygusu ile yaşıyordu.

Emre sırtını duvardan ayırıp Ada'nın yanına doğru ilerledi. "Ada, neden çıktın odadan?"

Ada yutkunup Emre'ye baktı. "Abimi görmek istiyorum, nolur Emre. Abimi gösterin bana, abimi göremezsem bile Balca'yı görmek istiyorum lütfen."

Emre tam ağzını açıcakken arkasından gelen sesle başını çevirdi. Su ellerini cebine sokmuş şekilde Ada'nın yanına ilerledi. Kolunu hafifçe tuttu. "Gel, abini gösteremem ama Balca ablayı görebilirsin."

Ada'nın yüzünde minik bir tebessüm oluştu, günler sonra oluşan bir gülümsemeydi. "Tamam, hadi hızlı gidelim."

"Tamam yavaş." Diyerek Hüseyin'e döndü. "Hüseyin yardım et gidelim."

Ada, Hüseyin ve Su'nun yardımıyla üzerine giysileri giymişti, Balca ve Karan yoğun bakımdaydı, yatakları yan yana değil karşı odalardaydı. Karan'ın durumu daha riskliydi.

Ada yavaşça Balca'nın yatağına doğru ilerledi, Balca'nın rengi solmuştu, dudakları kurumuştu. Ada'nın gözünden yaş aktı, direk sildi.

Yavaşça yatağın kenarına oturdu. Derin nefes aldı. "Balca, ben geldim. İyiyim, valla çok üzülmedim. Ağlamadım da, hem alışmam gerek sende demiştin bana. Askersiniz siz, bu durumlar normal ama..." Tekrar derin nefes aldı. "Ama Balca yapamıyorum, bir yanda sen bir yanda abim. Benim ailem bildiğim iki insanın burada böyle haraketsiz yatması canımı sıkıyor. Uyanın artık, iki gün geçti. Koskoca iki gün Balca."

Balca duymuyordu, ama Ada Balca'nın uyanmak için savaş verdiğini biliyordu. "Çok havalıydın biliyor musun, televizyondaki haraketin çok iyiydi. Tabi kimse senin yaptığını bilmiyordu ama herkes seninle gurur duydu. Hepimiz duyduk, sende kalk, yüzüne karşı söyleyelim bunları ha olur mu Balca?"

Balca sustu.

Ada'nın gözlerinden yaşlar akmaya başladı. "Uyan Balca, nolur uyan. Biriniz bari uyansın artık, dayanamıyorum ben. Annem ve babam gibi seni ve abimi kaybetmek istemiyorum."

Balca yine sustu, bir cevap gelmedi.

Ada hep cevap gelmesini bekledi, doktorlar onu çıkarana kadar orada kaldı. Abisini ise uzaktan izlemekle yetindi...

🌑🦋

Nisa ve Sena hızla Albay'ın odasına girdiler. Albay kaşlarını çatarak kapıya baktı, gördüğü kişiler ile yüzü yumuşadı, nefesini vererek geçin işareti yaptı.

"Durum ne?"

Sena yavaşça Nisa'ya baktı, Nisa nefesini vererek Albay'a döndü. "Hâlâ aynı Komutanım, ikiside yoğun bakımda."

Albay ağır ağır başını salladı. "Peki siz neden geldiniz?"

"Yarbay Uraz'ın burada olduğunu biliyoruz Albay'ım sorgusuna biz girmek istiyoruz."

Albay Sena'ya bakarak kaşlarını çattı. "Bu mümkün değil, üstlerden emir var. Karayel Timi'nden herhangi bir asker sorguya giremez.".

Nisa derin nefes aldı, elini alnına götürerek sıvazladı. "Albay'ım bakın, biz konuşturabiliriz. Sizde bunu iyi biliyorsunuz."

Albay yavaşça ayağa kalktı. "Biliyorum Nisa lakin emirleri çiğneyemem, o yüzden sorguya giremezsiniz."

Sena ofladı. "Peki Albay'ım, izninizle." Diyerek yandan Nisa'ya bir bakış attı, Nisa hafifçe başını salladı.

"Tamam, haber verin bana durumu." Dediğinde Nisa ve Sena odadan çıktı.

"Sikicem böyle işi, nasıl giricez sorguya?"

Nisa yavaşça Sena'ya döndü. "Üstlerin haberi olmayacak, ben alacağım cezaya razıyım."

"Bende razıyım, lakin askerlerin ağzını nasıl kapalı tutacağız?"

Nisa gülümsedi. "Sen orasını bana bırak, hadi gel gidelim." Diyerek ikiside sorgu odasına doğru ilerlemeye başladı.

Sorgu odasının olduğu koridorda kamera yoktu, lakin kapıda iki asker nöbet tutuyordu. Gelen adım sesleri ile başlarını çevirdiler. İkiside hazır ola geçitler.

"Rahat beyler." Sena'nın dediği ile rahata geçtiler. "Açın kapıyı." Dediğinde ise ikiside birbirine baktılar.

"Komutanım, kusura bakmayın lakin açamam. Albay'ın kesin emri var, sizi içeri alamayız."

"Albay'ın haber var, açın kapıyı."

İki asker tekrar birbirine baktı. Nisa kaşlarını çattı. "Açın dedim lan!" Nisa'nın sesiyle ikiside irkilip başını salladı, kapıyı açtılar lakin bir asker kapının önüne geçti.

"Oğlum çekilsenize."

"Komutanım, emanet varsa almamız lazım."

Nisa oflayarak belindeki iki silahıda askerin eline verdi ve içeri girdi. Sena belindeki silahı ve cebindeki iki adet çakıyı verip içeriye girip kapıyı kapattı.

Sorgu izleme odasına girdiler, kimse yoktu lakin Yarbay'ın yanında bir kişi vardı. Binbaşı Ayaz.

"Bunun ne işi var burada?"

"Bilmiyorum Sena, bu aralar fazla göze giriyor gibi. Neyse sen kameraları kapat, ben aç dediğimde aç. İşaret verdiğimde sen girersin devreye."

"Tamam Nisa, ama banada bırak biraz."

Nisa gülerek başını salladı, sorgu izleme odasından çıkıp sorgu odasına girdi.

Ayaz'ın bakışlarını kapıya döndü. Kaşlarını çattı. "Ne işin var senin burada?" Elleri masadaydı, yüzünde korkunç bir hâl vardı.

Nisa yavaşça bakışlarını Yarbay'dan çekip Ayaz'a baktı. "Size de merhaba Binbaşım, sorguya geldim. Asıl siz neden buradasınız?"

"Sen nereye geldiysen bende oraya geldim. Lakin sizin girişiniz yasak, o yüzden çıkman gerek."

Nisa cıkladı. "Maalesef Binbaşım, benimde bu sorguda bulunmam gerek."

Ayaz yavaşça doğruldu. "Albay'ın haberi var mı?"

"Ha var, ha yok Binbaşım. Bu sizi neden ilgilendiriyor?"

"Nisa, iyiliğiniz için söylüyorum. İkinizde çıkın sorgudan!"

Nisa güldü. "Biz alacağımız cezayı bile bile girdik Binbaşım, karışmasanız iyi olur."

Ayaz oflayarak bir kaç adım geriye gitti. "Tamam, lakin hızlı ol. Anladığım kadarıyla camdan da bizi Sena izliyor?" Başını hafif cama doğru yatırdı.

Nisa yavaşça başını salladı. "Evet, birazdan o girecek buraya." Diyerek Yarbay'ın yanına doğru ilerledi.

Yüzünde morluklar vardı, Ayaz'ın işiydi. "Şimdi söyle bakalım seni hain köpek. Ejder öldüğüne göre sen kimden aldın bu emri?" Ejder ölmemişti, bu bir oyundu.

Yarbay'ın gözleri irileşti. "Nasıl, Ejder öldü mü!"

Nisa yavaşça başını salladı. "Evet, geberdi kendisi." Diyerek Yarbay'ın saçlarına asıldı. "Şimdi söyle, Gece ve Kara'yı öldürme emrini kimden aldın!"

Öldürme emri yoktu, lakin bu Nisa'nın oyununun bir parçasıydı.

Acıyla inledi. "Ben emir falan almadım!"

Nisa yavaşça saçları bıraktı, Yarbay'ın arkasına doğru geçti. Tekrar saçlarına asılıp başını sertçe masaya vurdu. "Sana söyle dedim dimi ben!"

"Ben ölüm emri falan almadım." Dediğinde Nisa'nın yüzünde bir sırıtış oluştu, hafifçe cama baktı, başını eğdi. Bakışları odadaki kameraya değdi, kırmızı ışık yanıp sönüyordu. Yani kamera çalışmaya başlamıştı.

"Hani sen birinden emir almamıştın? Neden bana o zaman ölüm emri almadım diyorsun?" Yavaşça Yarbay'ın karşısına geçti.

Yarbay acıyla başını masadan kaldırdı. "Ben birinden, emir almadım diyorum!"

Nisa güldü. "Tabi efendim, bende Namık Kemal." Diyerek yavaşça Yarbay'a doğru eğildi. "Ya bana kimden ne şekil emir aldığını söylersin. Ya da içeriye Yakup Binbaşı'yı getirtirim. Seçim senin." Geriye doğru çekildi, kalçasını duvara yasladı.

Ayaz şaşkınlıkla Nisa'yı ve Yarbay'ı izliyordu. "Kızıl Ölüm'ün bu kadar tehlikeli olduğunu unutmuşum." Demesiyle Yarbay şaşkınlıkla Ayaz'a döndü.

"B-bu nasıl olur?" Kekelemesi Ayaz ve Nisa'nın kahkaha atmasına neden oldu.

"Ay çen korktun mu çen, ay çen benim Kızıl Ölüm olduğumu bilmiyor muydun çen." Demesiyle Ayaz tekrar güldü.

Yarbay yutkundu, nasıl olabilirdi? Kızıl Ölüm nasıl bir kadın olabilirdi? Bir kadın bu kadar güçlü olabilir miydi? (Evet, başka soru?)

"Tamam, ne olduysa söyleyeceğim."

Nisa gülümsedi. "Güzel, şimdi ben gidiyorum, ama izlemeyeceğimi sakın düşünme." Diyerek Ayaz'a döndü, başını hafifçe eğip sorgudan çıkıp izleme odasına geçti.

"Hadi bakalım Sela, sahne senin."

Sena tebessüm ederek yavaşça başını salladı. İzleme odasından çıkıp sorguya girdi.

Ayaz ıslık çaldı. "Bugün galiba çok eğleneceğim."

"Saygılar Binbaşım, benim minik bir işim var. İzin var mıdır?"

Ayaz gülerek başını salladı. "İzin senindir Sela."

"Sağolun, var olun Binbaşım." Diyerek Yarbay'a döndü. "Merhaba şerefsiz köpek, noldu canım senin yüzüne ya? Mosmor olmuş, hangi farı sürdün banada söyle bende süreyim mükemmel tonlama çünkü."

Sena'nın en iyi yaptığı şeylerden biri adamı deli etmekti, üstüne yoktu.

Nisa camın arkasından gülerek başını iki yana salladı. "Manyak bir kardeşim var benim ya."

Yarbay ters ters Sena'ya baktı. "Ne istiyorsun?"

"Daha demin dediklerini en başından anlatmanı istiyorum, hadi oyalama beni. Daha bir sürü işim var, yeni duaları üzerinde uygulamak gibi."

Ayaz gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. Bu kızın deli olduğu kesindi. Karayel Timi'ne yaraşır bir askerdi.

"Ne duası?" Dedi Yarbay korkarak.

Sena durdu, düşünür gibi yaptı. "Cenaze duası gibi, ölüm duası gibi, hmm başka ne vardı. Heh bide eğer istersen bu Zehri-cin büyüsü falan."

Ayaz gülerek nefesini verdi. "O büyü olmuyor muydu ya? Hani dua olucaktı, ben dua duymak istiyordum."

Sena'nın yavaşça kaşları havalandı. "Çok pardon Binbaşım, ben arada karıştırıyorum. O kadar çok dua ve sela okudum ki saymadım bereketi kaçmasın diğe. Neyse bidahakine kısmet olur."

Yarbay yutkundu. "Ne diyorsun sen! Ne duası, ne büyüsü. Manyak mısın sen!"

Sena'nın yüzündeki alaylı ifade soldu, yavaşça başını Yarbay'a doğru eğdi. "Eğer tüm aldığın emirleri demezsen yapacaklarımı söylüyorum Uraz. Yapacağımı da çok iyi biliyorsun."

Yarbay irkildi, elindeki kelepçeyi çekiştirdi. "Tamam, söyleyeceğim. Yalvarırım yapma!"

Sena'nın yaptığı işkenceye bir kere şahit olmuştu ve şahit olduğu andan beri Sela'dan korkuyordu. Haklıydı da.

"Aferin sana uslu çocuk, şimdi söyle. Sen kimden ve ne emri aldın bakalım?"

Yarbay nefesini verdi. "Ejder'in yakın bir dostu verdi bu emri, adı Engerek."

Sena oflayarak nefesini verdi. "Biri bitiriyor diğeri başlıyor anasını satayım. Devam et, Engerek neden böyle bir emir sana verdi?"

"Gece'yi öldürmek istiyordu, çünkü Gece yüzünden işlerini çabuk halledemiyor."

Sena gözlerini devirdi. "Gece siksin sizi emi."

"Bildiklerim bu kadar, yemin ederim bu kadar."

Sena bileğindeki saati çıkartıp cebine koydu, başını omzuna yatırıp hızla Yarbay'ın boğazını sıktı. "Bana, yalan konuşma Uraz!"

Yarbay sadece çırpınıyordu. "Tamam, bırak boğazımı." Yüzü kıpkırmızı olmuştu, Sena sertçe elini çekti.

"Konuş."

"Engerek, kim bilmiyor musunuz?"

Sena başını iki yana salladı. "Binbaşım, Engerek kim?"

Ayaz yaslandığı duvardan doğruldu. "Engerek uzun zamandır aradığımız bir tarikatın lideri. Kendisi PKK ve diğer terör örgütleri ile işbirliği yapıyordu. En iyi olduğu kişi de Ejder'di. Ejder öldüğü için şuan kendisi Karayel Timi'ne bir nevi savaş açmış durumda." Yavaşça bakışları Yarbay'a döndü. "Yanlış mıyım?"

Yarbay yutkunarak başını iki yana salladı. "Doğru, Engerek Ejder'den daha tehlikelidir."

"Peki sen bu Engerek'in nerede olduğunu biliyor musun?"

Yarbay yavaşça başını salladı. "Sınırda saklanıyor, bir ay sonra ise gizlice silah ticareti yapmak için Katar'a gidecek. Sınır illerinin hangisinde bilmiyorum, yemin ederim bilmiyorum."

"Engerek'in, sende resmi ya da yüzü var mı?"

Yarbay başını iki yana salladı. "Hayır, yüzü gizlidir. Kimse bilmiyor."

Sena yavaşça Ayaz'a baktı. Duvardaki telefonun çalmasıyla bakışlarını Ayaz'dan çekip telefona doğru ilerledi. Telefonu alıp kulağına yasladı. "Efendim."

Nisa camın arkasındaydı. "Bu başka bir şey bilmiyor, söylediği her şeyi kaydettim. Sorguyu bitirin."

"Tamam." Sena telefonu koyup Ayaz'a baktı. "Alacağımız bilgileri aldık, yeter bu kadar." Diyerek odadan çıktı, Ayaz'da peşinden gitti.

Tam sorgudan çıktıklarında kapıdaki Albay'ı görmeleri bir olmuştu. Sena ve Nisa yavaşça birbirine baktı. "Albay'ım."

Albay yavaşça kaşlarını çattı. "Size bir emir verdiğimi hatırlıyorum, neden sorguda bulundunuz?"

"Albay'ım, konuşturduk. Kimden emir aldığını öğrendik."

Albay'ın hayretle kaşları havalandı. "Gelin benimle." Diyip ilerlemeye başladı.

Ayaz tam gidicekken. "Sende Binbaşı Ayaz." Albay'ın demesiyle nefesini verip Albay'ı takip etmeye başladı.

Toplantı odasına girmişlerdi. Ayaz en son girdiği için kapıyı kapatıp yerine oturdu.

"Şimdi, anlatın bakalım."

Nisa yavaşça Sena'ya baktı. Sena başını salladı. "Kendisi Engerek, bir tarikatın lideri. Ejder'in yakın bir dostuymuş, Ejder'in öldüğünü duyurduğumuz için Yarbay'a böyle bir emir vermiş, ilk Gece'yi sonra Kara'yı öldürme emri."

"Engerek'in nerede olduğunu biliyor muyuz?"

"Sınır illerinin birinde saklanıyor, lakin bir ay sonra Katar'a gidecek, silah kaçakçılığı için. Kendisi hem bir terörist hem de bir tarikat lideri. PKK ve diğer terör örgütleri ile irtibattaymış zaten, en yakını olan Ejder'miş."

Albay sıkıntıyla nefesini verdi. "Bu Engerek yüksek ihtimalle Karan ve Balca'nın hastanede yattığını biliyor, eli kolu uzun biri anlaşılan. Karan ve Balca'nın yaşamaması için elinden gelen her şeyi yapabilir."

Ayaz dudaklarını ıslattı. "Engerek'i yakalamamız için Karan ve Balca'ya ihtiyacımız var, çünkü onlar olmazsa Karayel Timi'nin sarsılma ihtimali var."

Albay başını salladı. "Karan ve Balca uyandığı zaman bana haber verin, hatta ikisinden biri uyanırsa haberim olsun. İyileştikleri zaman ilk işiniz Binbaşı'nın Timi ile beraber Engerek'i bulmanız olucak." Yavaşça Nisa'ya döndü. "Yarbay'ı Ankara'ya götürün, orada mahkemeye çıkıp cezaevine sevkedilecek. Müebbet hapis cezasına çarptırılacağı kesin."

"Emredersiniz Komutanım."

🌑🦋

Ala Balca Doğu'dan...

Hissettiğim ağrı ile yavaşça gözlerimi açtım. Her yerim tutulmuştu, sanki üzerime toprak atmışlardı.

Ne olmuştu?

Ben neden bu haldeydim?

Yavaşça gözlerimi yumup hatırlamaya çalıştım.

"Karan." Karan, Karan vurulmuştu. Yarbay vurmuştu.

"İyi misiniz?" Duyduğum sesle tekrar gözlerimi açtım.

Başımda bir hemşire vardı. "Su." Dilim damağım kurumuştu resmen, kaç gündür uyuyordum ben böyle?

Hemşire yandaki sürahi den bana su doldurdu, yavaşça doğrulup içmemi sağladı. "Ağrınız var mı?"

Yutkunarak başımı iki yana salladım. "Karan, Karan nerede?"

Hemşire anlamaz gözler ile bana bakıyordu. "Karan mı? Bu sizinle beraber gelen yaralı asker mi?"

Başımı salladım. "Evet, nerede iyi mi?"

Hemşire tam ağzını açıcakken kapının açılmasıyla sustu. Su elleri cebinde şekilde yanıma doğru ilerledi, uyandığımı görünce yüzünde rahatlamış bir ifade vardı. Hızla yanıma geldi. "Balca abla, iyisin değil mi?"

Başımı salladım. "İyiyim Su, lakin Karan. Karan nasıl?"

Su yavaşça hemşireye baktı. "Sen çık, dışarıdakilere haber ver canım olur mu?"

Hemşire başını sallayarak odadan çıktı, elimi ağzımdaki hava maskesine attım, yavaşça maskeyi kaldırıp saçlarımın üzerine getirdim. "Su, bana doğruyu söyle. Lütfen."

"Karan abinin vücuduna giren kurşun kalbinin 7 cm yakınındaydı. Kurşunu çıkardık, lakin şuan komada."

Su'nun dediği şeyle yutkundum. Son dediği cümle beynimin içinde çalıyordu resmen.

"Beni, Karan'ın yanına götür." Yataktan kalkmam lazımdı, Karan'ı görmem lazımdı.

Su ellerini kollarıma bastırdı. "Hayır, yaralısın. Hem yasak, kimseyi almıyoruz odaya."

Kaşlarımı çattım. "Ben kimse miyim Su!" Aklıma gelen kişi ile yutkundum. "Sakın bana, Ada'yı Karan'ın yanına sokmadığınızı söylemeyin."

Su sustu, dudaklarını birbirine bastırdı. "Abisi lan! Kendi kanından olan kişiyi neden yanına sokmuyorsunuz siz. Tamam yasak, tamam girmemesi lazım ama az düşünün şu kızı. Kızın abisi komada kaç gündür belirsiz bir şekilde haraketsiz yatıyor ve siz kızı içeriye sokmuyorsunuz Su!"

"Abla, yapma böyle."

"Neyi yapma ya, tamam beni almıyorsunuz. Hakkınız yok çünkü buna, herhangi bir bağımız yok Karan ile tamam ama adamın kardeşi değil mi? Almanız gerekmez mi?"

Su nefesini verdi. "Tamam abla, söz alacağım Karan abinin yanına, görücek. Lakin şimdi sakin ol, seni normal odaya almamız gerek, tamam mı?"

Yavaşça başımı salladım, Ada'nın Karan'ı görmesi lazımdı, benden daha önemliydi. Ben Karan'ın resmide bir şeyi değildim ama Ada onun kardeşiydi, görmesi gerekti.

Koluma saplanan iğne ile inledim. "Sakinleştirici, biraz daha uyuman lazım."

Sadece gözlerimi yumdum, tek isteğim vardı.

O da Karan'ın benden önce uyanmasıydı.

~~~~~

Yavaşça gözlerimi açtığımda karşımda Sezgin abi, Emre, Kartal ve Hüseyin vardı. Bir de Ada.

Karan yoktu.

Uyanmamıştı.

"Balca!" Sezgin abi hızla yanıma geldi. "Su ister misin güzelim?"

Yavaşça başımı salladım. Sezgin abinin yardımı ile doğruldum, elime verdiği bardak ile suyumu içtim, bardağı tekrar Sezgin abiye uzattım.

"Balca, iyi misin güzelim?"

Yavaşça başımı iki yana salladım. "Karan, Karan hala uyanmadı mı abi?"

Sezgin abi yutkundu, başını iki yana salladı. "Hayır hâlâ komada."

Yavaşça Ada'ya döndüm, rengi solmuştu. Hali yoktu. "Ada." Demem ile yüzünde minik bir tebessüm oluştu.

"Efendim Balca?"

"Karan'ı gördün mü?" Çocuk gibi sormuş hissediyordum.

Tebessümü büyüdü, yavaşça başını salladı. "Gördüm."

"Nasıldı?"

"Bence, kalkıp kendin görmen daha mantıklı." Tam bir adım atacakken sendeledi, Hüseyin hızla kolundan tuttu. Saçlarını geriye attı. "Bir şey yok, tamam mı yavrum?"

Ada yavaşça başını salladı, başını Hüseyin'in göğsüne yasladı. Hüseyin yavaşça Ada'yı odadaki koltuğa oturttu.

Kartal'a döndüm. "Koş sevgilini çağır."

Kartal'ın kaşları havalandı. "Sen nereden biliyorsun?"

"Ulan, çağır dediysem çağır illa bağırtacaksın beni yaralı halim ile."

Kartal hızla başını sallayarak odadan çıktı, Emre'ye döndüm. "Sena ve Nisa nerede?"

"Karargaha gittiler, Alperen Korgeneral ile konuşmaya ama hala gelmediler."

Kaşlarımı çattım. "Peki Yarbay, o nerede?"

"Büyük ihtimalle sorgusu bitti Ankara'ya sevkettiler. Mahkemeye çıkacak oradan da cezaevine müebbet hapis ile."

Sinirle nefesimi verdim. "Bu orospu çocuğuna müebbet bile az. Vatan haini ne direk idam gerek amına koyayım!"

"Haklısın Balca lakin devlet böyle, bizim bir şey demeye hakkımız yok."

"Sikeyim böyle devleti, ulan vatan haini lan bu adam. Hâlâ yaşayacak mı? Bu adamın o cezaevinde yatacak yatağı, kalacak yeri, yiyecek yemeği var lan!"

Emre yavaşça omzuma dokundu. "Haklısın Balca, ne desen haklısın lakin bir bok yapamıyoruz."

Oflayarak başımı geriye yasladım. "Abimin haberi var mı?"

Sezgin abi yavaşça başını salladı. "Var, lakin şuan görevde. Görevden gelemiyor."

Tam ağzımı açıcakken kapının açılmasıyla Su ve Kartal içeriye girdi. Su yatağın ucunda durdu. "İyisin değil mi abla?"

"İyiyim Su, ama Karan'ı görmek istiyorum."

Su ağzını açıcakken. "Lütfen Su, bir kere. Beş dakika. Nolursun." Dediğimde ise su nefesini vererek başını salladı.

"Tamam, ama sadece beş dakika abla, bu kadar izin alabilirim anca."

"Tamam." Bizimkilere döndüm. "Sizde çıkın odadan, üzerimi değiştirmem gerek."

Topluca hepsi kaşlarını çatarak bana bakıyordu. Ne dedim lan ben? "Ne öyle bakıyorsunuz oğlum, çıkın odadan." Dediğimde ise oflayarak odadan çıktılar. Odada sadece Ada ile ben kalmıştık.

Ada yavaşça kalkıp hastanenin dolabını açtı, içinde benim giysilerim vardı. "Siz mi getirdiniz?"

Gülümseyerek başını salladı. "Su seninle ilgileniyordu, bende Hüseyin ile beraber kıyafet almaya gittik. Gel giydirelim sana şunları."

"Ada, sen zahmet etme. Giyerim ben, hem güçten düşmüşsün."

Kaşlarını çatarak başını iki yana salladı. "Hayır, ben giydireceğim. Hem iyiyim ben, alışmam gerek artık , şehit kızı ve asker kardeşiyim." Yanağından bir damla yaş akmıştı.

Elimi yanağına yerleştirip akan yaşı sildim. "Ağlama, Karan'a bir şey olmayacak. Tamam mı?"

Burnunu çekerek başını salladı. "Tamam, olmayacak."

Ada'nın yardımı ile üzerimi giyindikten sonra Ada ve Su'nun eşliği ile Karan'ın kaldığı yoğun bakım kapısının önüne gelmiştim. "Siz gidin, ben odaya kendim gelirim."

"Emin misin, bari birimiz kalalım?"

Başımı iki yana salladım. "Hayır Su, yalnız kalmak istiyorum. Siz odaya gidin." Dediğimde kollarımda olan ellerini geriye çektiler.

Giden adım seslerini duyunca nefesimi vererek odaya girdim.

Ve gördüm.

Karan'ı.

Karan'ımı.

Yavaş adımlarla yanına ilerledim, bedeni yatağı kaplamıştı. Hafifçe yatağın kenarına oturdum, yüzüne baktım.

Dudakları morarmıştı, yüzü bembeyazdı. Sanki, sanki ölü gibi yatıyordu. Bu düşünce yutkunmama sebep oldu.

Sakalları çıkıyordu, ilk defa kısa da olsa sakallı bir şekilde görüyordum. Ve gerçekten çok yakışmıştı. Elim kirli sakalına gitti, yavaşça okşadım. "Sevgilim, ben geldim." Ses gelmedi.

Gözünden akan yaş örtüye değmişti. "İyiyim, bak bir şey olmadı. Uyandım, lakin tek sorun olan şey." Nefes aldım, nefes almakta zorlanıyordum. "Sen yoksun Karan, neden yatıyorsun? Neden uyanmadın da benim yanımda değilsin?"

Yine ses gelmedi.

Elimi saçlarına değdirdim, saçları birbirine girmişti, yavaşça parmaklarım ile saçlarını taramaya başladım. Bakışlarım kapıya değdi, her an Su gelebilirdi.

O yüzden hızlı olmam lazımdı.

Yavaşça ayağa kalktım, yüzüne doğru yaklaşıp dudağına bir buse kondurdum. "Uyanman gerek, ama sen uyanmadan yapmam gereken bir şey kaldı sevgilim." Diyerek geriye çekildim.

Odadan çıkıp koridora baktım, bizimkilerden kimse gözükmüyordu.

Tam başımı çevirecek iken gözüme batan şey ile durdum. Yangın alarmı.

Tebessüm edip yangın alarmı butonuna ilerledim, camı kırıp düğmeye sertçe bastım. Basmam ile siren sesleri yükselmeye başladı.

Yani hastaneden herkes çıkacaktı.

Önümden koşan insanları gördüğümde aralarına karıştım, yere düşen ceketi hızla alıp üzerime geçirdim, kapşonunu örtüp kaldığım odaya doğru ilerledim, kapıyı açtığımda nefesimi verdim.

Herkes çıkmıştı.

Yatağın yanında olan çekmeceyi açtım, içinde istediğim eşyalar vardı.

Bu konuda bana Ada yardımcı olmuştu, tüm planı bilen tek kişi Ada'ydı.

Beni söylemeyeceğini biliyordum, çünkü ikimizin de istediği aynıydı.

İntikam.

Cebime silahımı yerleştirip çantamı koluma geçirdim ve hızla odadan çıktım. Koşarak hastanenin merdivenlerinden indim. Hızlı olmam lazımdı.

Çünkü şuan Yarbay Ankara'da bir karakolda tutuluyordu.

Beni vurabilirdi, öldürebilirdi. Lakin Karan'ın kılına zarar dâhi veremezdi, Karan'ı vurmamalıydı.

Ada'dan benim arabamı getirtmesini istemiştim, ve getirmişti.

Hızla arabama bindim, hastane karma karışıkdı. Herkes dışarıdaydı. Ve tek sorun olan şey yüzüm, yara izim. Yara izim belliydi.

"Hassiktir ya." Diyerek torpido uzandım, gördüğüm maske ile rahat bir nefesimi verdim. Hızla alıp yüzüme geçirdim, arabayı çalıştırıp hastaneden ayrıldım.

2 saat sonra...Yazardan...

Siren sesleri dinmişti, hastanede yangın falan yoktu.

Biri yalandan yangın alarmını çalıştırmıştı ve o kişinin kim olduğu bilinmiyordu.

"Noluyor burada?"

Nisa ve Sena'nın gelmesiyle hepsinin bakışları ikisine çevrildi, ellerinde kan izi vardı.

Emre kaşlarını çattı. "Ne bu kanlar? Yaralandınız mı?"

Nisa ve Sena birbirlerine bakıp güldüler. "Hayır, yaraladık diyelim Komutanım. Ne oldu burada, herkes neden dışarıda?"

Sezgin nefesini verdi. "Bilmiyoruz, yangın alarmı devreye girdi sadece. Kimin yaptığı ise belirsiz."

Nisa yavaşça başını salladı, aklına gelen şeyle kaşlarını çattı. "Balca. Balca nerede?"

Ada'nın gözleri irileşti. "En son abimin yanındaydı." Diyerek hızla hastaneye girdi, kendisinde mükemmel bir oyunculuk vardı.

Ada'nın dediği cümle ile hepsi koşarak içeriye girdi, Ada ilk olarak Balca'nın burada olmayacağını bile bile odasına baktı, yoktu. Hızla oflayarak Karan'ın kaldığı yoğun bakıma doğru ilerledi.

Lakin kapı açılmıyordu, şifre vardı. Arkasından gelen Su'ya döndü. "Su, aç kapıyı."

Su hızla başını sallayarak şifreyi girdi, otomatik kapı açıldığında ise hepsi içeriye doğru ilerledi. Ada hızla Karan'ın kaldığı odanın kapısını açtı. "Abi!"

Bu sırada Balca Ankara'daydı. İntikamını almaya gelmişti, hem vatana ihanetten, hem de sevdiğine sıkılan o kurşundan.

Ankara İlçe Emniyet Müdürlüğü'nün önündeydi, nefesini vererek içeriye girdi.

X-ray cihazının yanından geçmesiyle önüne bir polisin geçmesi bir oldu. Balca cebinden kimliğini çıkartıp polise doğrulttu. Polis başını hafifçe eğip geriye çekildi, Balca başını eğerek ilerlemeye devam etti.

Duvara asılı olan tabelaya baktı, Terör Şube'ye. 2. Kattaydı. Asansöre doğru ilerleyip asansöre bindi.

Aynadan kendine baktı, yüzü yavaş yavaş kendine geliyordu. Sadece dudakları hala kurumuş ve morarmış bir vaziyetteydi.

Asansör ikinci kata ulaştığında asansörden inip odaya girdi. Emniyet Amirinin odasına. Bakışları masanın üzerindeki ada doğru kaydı.

Ömer Keskin.

Ömer kaşlarını çatarak karşısındaki kişiye baktı. "Kimsin?"

Balca tekrar cebindeki kimliğini çıkartıp Ömer'e uzattı. "Özel Kuvvetler Komutanlığından Karayel Timi'nin Komutanı Yüzbaşı Ala Balca Doğu, sizin ile bir konu hakkında konuşmak için geldim Amirim."

Ömer'in kaşları havalandı, elini önündeki koltuğa uzattı. "Oturun Yüzbaşım."

Balca başını sallayarak koltuğa oturdu. "Sizi dinliyorum. Hangi konu hakkında konuşmak istemiştiniz?"

Balca nefesini verdi. "Hain olarak ilan edilen Yarbay Uraz ile konuşmaya geldim."

Ömer kaşlarını çattı. "Bundan Albay'ınızın haberi var mı?"

Balca dudaklarını ıslattı, yavaşça başını salladı. "Var Amirim, izniniz olursa Uraz ile görüşmek istiyorum."

Ömer yavaşça başını salladı, eli masadaki telefona gitti. "Biriniz gelsin." Diyerek telefonu tekrar masaya koydu.

İçeriye giren polis başını hafifçe eğip selam verdi. "Buyrun Amirim."

"Yüzbaşı'yı Uraz'ın yanına götürün." Balca yavaşça ayağa kalktı.

Komiser başını salladı, elini öne doğru uzattı. "Önden buyurun Yüzbaşım."

Balca başını sallayarak odadan çıktı.

"Yüzbaşım, üzerinizde herhangi bir alet yok değil mi?"

Balca başını iki yana salladı. "Hayır, yok."

Komiser başını salladı, karanlık bir odada tutuyorlardı, ışığı açıp kapıyı açtı. Balca içeriye girdi, başını çevirdi. "Tamam, sen çıkabilirsin."

Komiser başını sallayarak kapıyı kapattı.

Yarbay gelen kişiyle yutkundu. "Senin ne işin var burada?"

Balca hafifçe güldü. "Ne o, beni öldürebileceğini mi sandın?"

Yarbay oturduğu yerden sürünerek geriye gitti, sırtı duvar ile buluşmuştu. "Git buradan!"

Güldü. "Sen benim askerimi vurdun, sen benim canımı vurdun, sen benim vatanıma hainlik ettin. Sen bir şerefsiz köpeksin. Söyle bana ben nasıl gideyim buradan?"

Yarbay yutkundu. "Aldığım emiri uyguladım ben."

"Aldığın emri sikeyim emi." Diyerek belindeki silahı çıkardı. "Seni öldürmeden bana rahat yok Uraz, duydun mu beni?"

Yarbay bağırmaya başladı. Lakin hesaplamadığı bir şey vardı, bu kapı kilitliydi ve anahtarı sadece Balca'da vardı.

Balca emniyet kilidini açınca Yarbay tekrar bağırdı. "Yardım edin!"

"Kim yardım edecek lan sana! Söyle vatanına ihanet edene kim yardım edecek!"

"Nolur, yalvarırım beni öldürme."

Balca güldü. "Az daha yalvar lan, o yalvarışlarını biraz daha fazla duymak istiyorum." Parmağını yavaşça tetiğe değdirdi.

"Yardım edin! Bu kadın beni öldürecek!"

Balca'nın gözlerini kin, nefret, öfke bürüdü. Tüm duyguları şuan yaşıyordu, sevgi hariç. İçinde büyük bir nefret duygusu vardı.

Tam silahı ateşleyecek iken duyduğu ses ile durdu.

"Gece, aç kapıyı!" Nisa gelmişti, sesi telaşlı ve endişe doluydu.

"Git buradan Nisa!"

"Gece, tamam öldürürsün Uraz'ı, ama daha önemli bir durum var. Aç kapıyı!"

Balca oflayarak silahı indirdi, cebinden anahtarı çıkartıp kilidi açtı, kapıyı açtığında Nisa'yı gördü. Yüzü korku dolu bir haldeydi.

Balca kaşlarını çattı. "Ne bu halin, ne oldu?"

Nisa nefes nefeseydi, elini kapıya koydu. "Karan."

Balca yutkundu. "Noldu Karan'a?"

Nisa nefesini verdi. "Nisa söyle dedim ne oldu Karan'a!"

Nisa yutkunup yavaşça Balca'nın gözlerinin içine baktı. "Karan, kaçırılmış."

Balca'nın elinde olan silah yere kaydı. Sendeledi, bir adım geriye gitti. "Ne."

"Nerede olduğunu bilmiyoruz, lakin hâlâ yarası var. Ve daha iyileşmedi."

Balca olanları idrak etmeye çalışıyordu.

Karan kaçırılmıştı.

Karan'ı kaçırılmıştı.

Eli boğazına gitti, üzerini çekiştirdi, duyduğu kıkırtı ile kaşlarını çattı. Hızla Yarbay'ın yanına eğilip yakalarından tuttu. "Söyle lan, nereye kaçırdınız Karan'ı!"

Yarbay durdu, yutkundu. "Ben neyden bahsettiğini bilmiyorum."

Balca sağ elini yakasından çekti, yumruk yaptığı elini hızla Yarbay'ın yüzüne geçirdi, tekrar yakalarından tuttu. "Sana söyle dedim dimi lan ben!"

"Ben neyden bahsettiğini bilmiyorum Gece." Lakin bunu söylerken sırıtıyordu.

Balca hafifçe güldü, lakin bu sinirdendi. "O zaman bende Yakup'u ararım, ne dersin?"

Yarbay korku ile yutkundu. "Yüzbaşı Karan Çevik'i nereye kaçırdıklarını biliyorum. Söyleyeceğim lakin beni öldürmeyeceksiniz." Oyun istiyordu, ne oyunu olduğunun farkındaydı.

Balca namluyu çenesinin altına getirdi. "Ben kimse ile işbirliği yapmam Uraz! Ya bana Karan'ın yerini söylersin ya da." Dedikten sonra kulağına eğildi. "Ezgi." Diyerek geriye çekildi.

Korkuyla gözleri büyüdü. "Sen bunu nereden biliyorsun!" Demesiyle Balca  sırıttı. Başını omzuna doğru eğdi.

"Sen beni tanımamışsın Uraz, dur ben sana kendimi tanıtayım. Ben Özel Kuvvetler Komutanlığı'ndan Karayel Timi'nin Komutanı Yüzbaşı Ala Balca Doğu namı diğer Gece. Şimdi söyle, askerim nerede?!"

Bugün kimsenin istemeyeceği bir şey gerçekleşiyordu, herkes Gece'nin gerçek yüzünü görecekti.

Ve bu iyi bir şey kesinlikle değildi.

Yapmamaları gereken bir şey yapmıştı, Karan'ı kaçırmışlardı.

Ve bunun bedeli ağır olucaktı.

(⁠๑⁠♡⁠⌓⁠♡⁠๑⁠) Bölüm Sonu (⁠๑⁠♡⁠⌓⁠♡⁠๑⁠)

'Sınır'
'1000 okunma'
'100 yorum'
'100 oy'

Yazım yanlışı olan yerlerde nokta bırakınız :)

Veyyyy, nasıl bir bölümdü behhh.

Bölüm nasıldı?

En sevdiğiniz yer?

Balca?

Gece?

Karan?

Nisa?

Sena?

Kızıl Ölüm?

Sela?

Ayaz?

Ada?

Yarbay Uraz?

Hayde gittim bennnnn :)

Continue Reading

You'll Also Like

5.9K 205 10
tek bölümlük asram hikayeleri✨
140K 9.8K 38
Biz adımız gibi özgür bir timdik. Hür Timi. Kendi kurallarımızı koyardık. Bu askeriye işleyişine ters olduğu için de sürekli azar işitirdik. "Hangi...
1.8M 50.6K 87
sse-sen uzak dur benden!! "Benden kaçışın yok" diyerek adamlarını üzerime saldı..
1.3M 81.5K 39
UYARI: hikayede 18+ sahneler, kan, vahşet ve birçok rahatsız edici öğe olacaktır. Rahatsız olanlar uyarı bıraktığım yerleri okumasınlar Serinin 1, 2...