Trakyalı Çiçeği

By SokaginRuyasi34

114 12 3

Trakyalı'nın çiçeği gelinciktir. O öyle derdi. 2024 yılına verdiğim ilk eser bu. Birkaç farklı kısa hikayeden... More

~ 𝑪̧𝒊𝒍𝒆𝒈̆𝒊𝒏 𝒕𝒂𝒅𝒊 ~
~ 𝑴𝒆𝒄̧𝒉𝒖𝒍 ~
~ 𝑳𝒊𝒎𝒐𝒏 𝑻𝒂𝒓𝒄𝒊𝒏 ~
~ 𝑲𝒐𝒛𝒎𝒊𝒌 𝑺𝒂𝒑𝒍𝒂𝒏𝒕𝒊 ~
~ 𝑺𝒊𝒃𝒚𝒍 𝒗𝒆 𝒔̧𝒂𝒎𝒔̧𝒂𝒎~
~ 𝑭𝒖𝒓𝒌𝒂𝒏'𝒊𝒎𝒂 𝒎𝒆𝒌𝒕𝒖𝒑 ~
Son taslaklar ve biten başlıklar
~ 𝑭𝒖𝒓𝒌𝒂𝒏'𝒊𝒎𝒂 𝒎𝒆𝒌𝒕𝒖𝒑 𝟐: 𝑶𝒍𝒖𝒓𝒔𝒆𝒎 𝟏 𝒈𝒖𝒏 ~
~ 𝑰𝒔 𝑨𝒓𝒌𝒂𝒅𝒂𝒔𝒊𝒎 ~

~ 𝑷𝒆𝒅𝒆𝒓'𝒊𝒏 𝑲𝒊𝒍𝒊𝒔𝒆𝒔𝒊 ~

11 3 0
By SokaginRuyasi34

-Ah! Kalbim... Neler oluyor artık sana? Dursana, derdin ne?

Alnında ıslak bir bez ve yarı çıplak bedeniyle, tek bir mumun aydınlattığı odada, eskimiş yatağında doğrulmaya başladı. Perdesi aralanmış penceresini taşlayan yağmur damlaları ve çıkardıkları gürültüyle başındaki ağrılar hiddetlendi daha da. Güçlükle ayağa kalkıp dış kapısının önündeki kıyafet askılığına uzandı elleri zavallı adamın. Acı çekmekten kamburu belli olmaya başlamış, zayıflamış ve zayıfladıkça bünyesi her türlü tehdite daha dayanıksız bir hâle gelmişti zamanla. Koyu kahverengi paltosunu sırtına geçirdikten sonra, mumları hâlâ yanan kiliseye doğru yürümeye başladı. Titreyen bedenini içine kapata kapata yürürken elleriyle, önünü iliklemeye erindiği paltosunun yakalarını tutuyordu yürürken. En sağlam yaprakları dallarından koparabilecek kadar kuvvetli rüzgarların geliş yönünün tersine yürüyüşü ile adım atışı zorlaşıyordu.

-Yılmamam lazım, kalkmaya değil Tanrı'm, istediğim yerde düşebilmek için yılmadan birkaç adım daha atmam lazım sadece, hiç değilse buna izin ver.

Yürürken İtalyan şapkası havalandı ve epey geride kalıverdi. Bu umrunda olmadan kilisenin kapılarına sonunda dayanabildi. Kapıya avcunun içiyle vurmaya başladı durmadan. Kapı açıldıktan sonra yüzünü gördüğü peder'in kollarına bıraktı kendini adam. Peder aceleyle adamı dirseklerinden kavrayıp onu ayaklandırmaya çalıştı. Onunla birlikte dizleri bükülecek kadar aşağı eğilmişti. Yavaş yavaş birbirlerine tutunarak ayağa kalktıklarında peder, adamın yüzüne bakmak için başını hafif aşağı eğdi. Ağlıyordu zavallı adamcağız. Dönüp tek eliyle kapıyı kapattı ve üstüne kilidi aşağı indirip onun için bir konfor alanı yarattı. Tekrar adamın koluna girdikten sonra onu oturma yerlerinden kendilerine en yakın olanına taşıdı.

-Neyin var evladım, ne diye geldin bu saatte, gecenin bir karanlığında?
-Beceremiyorum artık peder. Yaşamak istemiyorum artık. Bıktım bu hastalığın tümünden, ağrıların her birinden.

Peder, eğilip oturduğu yerde ciddiyetle bakan kısık gözlerini gevşetti ve başını geriye çekip usanmış bir bakış attı adama. Dudaklarını tam araladığı sıradaysa adam lafını kesti pederin.

-Tek kelime etmeyiniz peder.

Peder yarı açık kalan ağzından, konuşmak için içine çektiği nefesini hiçbir şey demeden dışarı verdi ayağa kalkmadan hemen önce. Elini adamın sol omzunun üzerine koydu ve adam tekrar konuştu o sırada.

-Konuşun peder, bir an öyle diyesim geldi sadece. Diyeceklerinizden çekindim. Doğru şeyleri diyeceğinizi biliyorum çünkü. Kaçmak istedim!
-Kalk haydi kalk. Tadilatlarımı günah çıkarman için erteleyebilirim.
-Gecenin bir saatinde mi Peder? Tanrı'mız duyacak mı bizi, emin misiniz?
-Tanrı'mızın uyku saati yoktur evladım. Yürü haydi benimle.

Adam inleye inleye vücudunun çeşitli yerlerinde hissettiği ağrılarla, sandalyelerin başlarına tutunarak kabine doğru yürümeye başladı. Peder onun bu hallerini görünce düşündü kabine gidene kadar. Acaba sadece bedeni hasta diye mi bu kadar çaresizdi diye sordu kendine. Kabine girdiklerinde aralarındaki boşluklu levhada yan yana oturur haldelerdi. Peder, yuvarlak çerçeveli gözlüğünü iki eliyle düzeltti. Uzun kır sakallarını da şöyle bir kaşıdıktan sonra adama konuşması için dil dökmeye başladı.

-Evladım, belli ki ağrıların var. Gecenin bir vakti erinmeyip buralara kadar gelmişsin. Şifahane de değil burası. Nedir canını sıkan, nedir yaşamak istememe sebebin? Söyle.
-Bir kadın düşünün değerli büyüğüm. Sözümü kesmeden, bir kadın düşünmeye bakın sadece. Her günün sabahı günaydınlaşmalarımız, iyi geceler dileyişlerimiz var süslü cümlelerle birbirimize. Birbirimizi sevdiğimizi söylüyoruz utanmadan, sıkılmadan. Hiç bu kadar anlamlı olmamışlardı bu ilan-ı sevgiler. Gün ortasında paydos vakitlerimizdeki sohbetlerimiz, en güvendiğimsin demelerimiz, en özelimsin demelerimiz, en değerlimsin demelerimiz birer fındık fıstık niyetine olmuş zaten zamanla. En saklı sırlar olmuş aramızda birer dedikodu sanki...
-Evladım gönül yarası mıdır bedenini de ele geçiren bu kahredici ağrı?
-Bilmiyorum büyüğümüz. O kadar bilmiyorum ki, inanın gecenin bir yarısı acıyla uyandığımda çareyi burada bulacağıma inandım sadece. Işığı yanan başka bir yer görmedim.
-Ne zamandır hasta bedenin?
-Onu kaybettiğimden beri efendim.
-Aşk hasta etmiş seni evladım. Anlat hele sen, sadece günah çıkarmanı istemiyorum bu kez, ne varsa anlat bana.
-Çok inanmıştım peder. Benim sevdiğim gibi sevmiyormuş beni meğer. Görünürde birbirimize en uygun kişilerdik oysa, biliyorum.

Adam aşkını anlatırken peder yaslandığı yerde dikelip, başını yere eğdi ve sağ elini sarmaş dolaş sakalına değdirdi. Sakallarının uçlarına dokunup dinlemeye devam etti adamı. Kilisede yankılanıyordu elinden gelebildiğince tüm bu cümleler. Malum bir yağmur, bir fırtına vardı ki gökte, sesleri öyle bastırıyordu. Çok olmasa da uğultular ve yer yer rüzgar ıslıkları kulağa geliyordu yine de. Ara sıra uzaktan gelen birkaç yıldırım sesleri ve pencere önlerine sığınmış kargaların ötüşleri ise koroya yardımcı sesler gibi eşlik ediyorlardı.

-Evladım ilk kez mi aşık oluyorsun?
-İşin garibi o ya, üçüncü kez efendim. Üçüncü kez aşık oluyorum. Önceki ikisinde tahmin edemeyeceğim kadar tecrübeler edindim. Karakterim yerine oturdu. Sanki daha önce hiç sevmemişim gibiydi ama bu üçüncüsü.
-Felsefeler edindin, kendini şartladın sürekli.
-Evet efendim, evet. Haykırdım bazı geceler sessizce. Bir hissizleşip, bir ağlak oldum sürekli. Ama aşk denen şeye inancım yoktu peder, Sibyl'ı severken de aşka inancım yoktu ama ona inancım vardı.
-Güzeller güzeli Sibyl'a mı aşık oldun evladım?
-Güzeller güzeli Sibyl'a aşık oldum efendim. Güzeller güzeli Sibyl da bana aşık sandım, meğerse en yakın arkadaşıymışım onun. Peder, nerede yanlış yapıyorum, her zaman o en iyi insan oldum, çabalamadan üstelik. İyilik hep içimde vardı. Çabalamama gerek bile olmadan zarif bir içtenlikle en iyisi olabiliyordum ona karşı. Neden böyle oldu peder efendimiz, hatam neydi siz söyleyin. Siz en doğrusunu bilen bilirkişisiniz.
-Ey evladım! Bak bana, benim evli olduğum biri var mı?
-Neden sevmediniz peder? Ben neden sevdim? Günahım mıydı sevmek, bu yüzden mi cezalandırıyor Tanrı'mız beni? Bu yüzden mi dualarım dua zincirine takılıyor? Bu yüzden mi hastalandım?
-Benim güzel evladım, benim katolik çocuğum. İnsan dediğin varlık hep sever. İnsan sevemiyorsa insandan olur mu hiç?
-Anlamıyorum ama efendim, neden o zaman?
-Evladım ben sana ancak kendi bildiklerimi anlatabilirim, kutsal ağızla bir cevap veremem sorularına. Bunu istiyorsan eğer...
-Lütfen peder. Benim, kendimden başka sesleri duymaya ihtiyacım var.
-Evladım, insan sevmeye mecburdur. İnsan sevip kavuşamadıklarının acılarıyla büyür.
-Efendim, bugünün evli insanları nasıl evlenebiliyor öyleyse?
-Bazı insanlar aşktan ve sevgiden çok beklentisi olmayan insanlardır. Tekdüze yaşarlar. Evleri için çalışır, yalnızca para kazanırlar. Bu insanlar gerçekten iyi yürekli olanlar gibi saf bir berraklığın arayışında değildirler. Bu insanlar her açıdan bakıldığında, pek bir beklentisi olmayan düz insanlardır aslında. Az bilir, az yaşarlar, o yüzden de mutluluk anlayışları senin bugün çektiğin acının yarısı kadar dahi esaslı değildir. Beklentilerinin karşılanmayacağının farkında olan insanlarsa acı çekerek başlarlar duygularından uzaklaşmaya. Sonra hissizleşirler. Tam bu sırada bir uğraşla ilgilenmeleri gerek ki, hem yaptıkları işi daha layığıyla yapsınlar, hem de hissizleşmeye alışıp o işle meşgulken duygularını unutsunlar.
-Ulu rahibim, neler söylüyor ağzınız sizin böyle? Beni adeta dehşete düşürüyorsunuz. Tanrı hepimizin yüreklerinde iyilik olmasını emretmemiş miydi bize?
-İyilik, aşkta aranmadıkça güzel evladım. İyilik aşkta yakalanmaya çalışılan bir düşünce oldukça kötülük girecek çünkü insana durmadan. Kalbindeki iyiliği aşkta ararsan, nihayetinde tümüyle terk edersin tüm o iyi niyetini bir gün. İşte o zaman da günahkar olursun. Sonra da bu hiç adil değil der, göremediklerinin günahlarının cezasını çekmek zorunda kalırsın.
-Bu yüzden mi evli değilsiniz sayın rahip?
-Bu yüzden evladım.

Adam hayal kırıklığına bir yenisini ekleyip başını eğdi peder kendi başını yerden kaldırırken. Dolu gözpınarları kurumaya başladı bir anda. Bu kadarına ağlamaya yetecek gözyaşı olmadığından mı, yoksa artık ağlamak istemediğinden midir bilinmez. Düşünmesi için birkaç saniye tanıdı peder ona. Sonra yine konuştu adam boşluklu levhadan ona bakarak.

-Ama ben bunu kabullenemiyorum efendim. Benim için hâlâ o farklı birisi gibi.
-Aşıksın çünkü oğlum. Göremiyorsun, fark edemiyorsun, farkında olmak istemiyorsun.
-Haklısınız peder.

Adam tekrar sessizliğe gömüldüğünde elini kalbine götürdü ve kırgın bir sesle ağlayarak hıçkırmaya başladı. Pederse acı bir tebessümle adama bakıp yalvardı adeta ona konuşması için. İçindeki karanlığı sökmeyi görev bellemişti kendine o gözyaşlarını ve iç çekişlerini görünce.

-Tutma içinde evladım, lütfen kapatma kendini böyle, anlat. Neden ağladın kalbine dokununca?
-Onunla aramızda bir şeyler var olduğunu sandığım gün, birkaç gece önce ilk kez dokunduğumda kalbime, o an hissedebilmiştim kalp atışlarımı efendim. Cidden dokununca hissedemediğim bir kalp vardı meçhul bir şekilde göğsümün içinde bir yerlerde son iki senedir. Atışlar vücudumu sarsacak kadar güçlüydü ilk kez o gece, ona ağlamıştım mutluluktan biraz. Yeniden sevebileceğim bir kadın var ve beni seviyor diye. Ama sevmiyormuş peder. Sevgisi öyle değilmiş.
-Evladım, belki de çoğu aşığın ayrıldığında aşklarıyla beraber yok olan arkadaşlıklarını da yitirmelerindense, arkadaş kalmak daha iyi olmaz mıydı, bunu düşündün mü hiç?
-Onun kadar sevmediğim bir kadınla mı evleneceğim en sonunda peder? Hepimiz böyle düşünüp, tanımadığımız, içini bilmediğimiz insanlara mı gönül vereceğiz mutsuz mutsuz?
-Bilmiyorum oğlum, bilmiyorum.
-Bildiğin şeyleri ver bana öyleyse peder. Bilmediklerin sende kalsın. Benim bilmediklerime bir yenisi daha ekleyecek kuvvetim kalmadı.
-Sana tek bir soru soracağım yüreği güzel oğlum. Aşık mısın ona? Tek bir cevap ver bana.

Düşündü biraz adam. O an yaşadığı acı farkındalıklar ve gerçekliğin hisleriyle karar veremedi bir anlığına. Ama sonra onu başkasının kollarında düşününce daha da harlandı gövdesindeki kor ateş. "Evet" dedi kendinden emin bir şekilde.

-Öyleyse dene şansını evladım. Boşuna yaralamaya devam etme kendini. Denemezsen ve yaralanmaya göz yumarsan sana ne olacağını söyleyeyim, hazır mısın buna?
-Efendim hiçbir şey hazırken gelmedi ki başıma. Söyleyiverin gitsin.
-Arkadaşım diyecek, biriyle tanıştıracağım seni bak, belki aşık olursunuz birbirinize, düğününüzü yaparız belki pederin kilisesinde. Bunu diyecek bir gün sana, sen onu severken çıldırasıya. Belki bunu derken kolunda bir başkası olur, belki de senden sonra o da evleniverir.

Adam, kendisine yöneltilecek olan cümle ne olursa olsun tepkisizlikle karşılayacağı kadar hissizdi bu cümleyi duyana kadar. Faltaşı gibi açıldı sonra gözleri. Korkuyla dehşete düştü ve geri çıkıştı.

-Bu beklemediğim kadar korkunç peder efendimiz. Hiç hazır değildim buna, ne yaptınız? Ne olur böyle bir şey olmasın.
-O gün geldiğinde buna hazır mı olacaktın?

Onun daha çok içine kapanıp düşüneceğini biliyordu peder sarf ettiği bu cümleden sonra. Bilerek sustu o an. Aklını bulandırmadan, adım adım ilerlemek için sustu ve onun tekrar konuşmasını beklemeye başladı.

-Ama ne cümleler, ne iltifatlar ediyorduk birbirimize bir bilseniz... Yakın arkadaşlıktan da öte bir şey olmalıydı bu. Çok güzeldi her şey. Sonra birden arkadaş olup yaşamamız gerektiğini, iki aşık olmamamız gerektiğini söyledi tıpkı sizin gibi. Halbuki uzun zaman önce ilk o bana aşık olmuştu, bildiğimi bilmiyor hâlâ bunu. Ne kadar saçma peder bey, inanmak istemiyorum.
-Bak evladım. Biz insanlar, Tanrı'nın gerçekleriyle yaşamaktayız. Şimdi kalbinde hissettiğin acı kadar gerçek bir hayattayız. Bu gibi inanmadığının aksi şeyler ancak tiyatrolarda seyrettiğimiz kadarında var. Romeo ve Juliet hiç gerçek olmadı, ki onlar bile birbirine kavuşamadan ölmüş olan aşıklardan bir başkası değillerdi.
-Sözlerinizin gerçeklikle fazlaca alakalı olması durumunu anlayabiliyorum ve bunu anlamam yine de canımı acıtıyor azizim.
-Acıtır.
-Çok emindim. Çok fazla emindim. Hele ki her şey bu düzeydeyken... Nasıl, nasıl? Yine mi kaybettim?
-Hayır oğlum. Kazandın sen.
-Kazanmış hissetmiyorum efendim.
-Kazanmışlık böyle durumlarda hissedilmez güzel oğlum. Olumlu bir duygudur çünkü. Şimdi yaşadığınsa kasvetten başka bir şey değil. Elbette mağlup hissediyor olacaksın bir süre.
-Peki ileride nasıl anlayacağım kazandığımı? Şu oldu, şundan dolayı kazandım diye nasıl diyebileceğim kendime? Şu'lar yerine ne koymuş olacağım? Madem bu kadar eminsiniz, şimdi söyleyin de bugün kazanayım lütfen.
-Bugün kazanamazsın oğlum.
-Gerçeği saklamayın ne olur? Neden kazanmış hissedeceğimi açıklayın bari.
-Karakterin oturuyor, Tavırların oturuyor.
-Daha ne kadar oturması gerek?
-Tecrübe, hepsi birer tecrübe. Kazanıyorsun bunları.
-Daha ne kadar kazanacağım onları? Yetmedi mi? Bu saydıklarınızı kazanırken, sevdiklerimi kaybediyorum ben. Neye yarayacağını hissedemediğim bir kalple, elimde yanıma kâr kalan onca tecrübe? Karakterimin oturması için kaç kez daha hayallerimin yıkılması lazım, Tanrı beni en iyisine hazırlamak için o gün gelene kadar beni düşürüp duruyor madem, o kadar düşüp durmaktan göğsümün içinde sevmeye uzak ve yozlaşmış bir kalple neyi dileyebilir hâlde olabilirim ki? Her hissim öldüğünde neye yarayacak tüm bu bilgelik?
-Bunu ben bilemem oğlum. Tanrı'mızın hepimiz için bir planı var. Sen neye inanıyorsun?
-İnanmak kelimesi fiilen de ismen de yok oldu bu gece benim için. Öyle bir kelime ve manası hiç var olmamış gibi daha önce sanki.
-Bunun için terk etme Tanrı'mızı. Hayal kırıklığına uğratma onu. Bir kadın içinse bu yitirişin, asla terk etmemelisin bunu. Bizler gibi değiller kadınlar.
-Peki neden olmuyor? Yine de anlayamıyorum sayın büyüğümüz. Neden?
-Ben seni tanırım evladım. Olmuyor, olmaz. İyi bir adamsın çünkü. Eskiye göre daha çok özgürleşmiş yaşamlarımızın getirisi malesef o'dur ki, kadınlar mutlu olacağı adamları seçerken kötü olanları ayıklıyorlar.
-İyiyim diye mi kaybettim efendim?
-Bugüne kadar Sibyl'ın bir dediğini iki etmedin değil mi?
-Etmedim azizim.
-Ne önerse, ne seçenek sunsa onun mutluluğunu gözetip kararlar aldın değil mi? Gerekirse kendini hiçe sayıp.
-Nereden bilebiliyorsunuz efendim? Evet, öyle oldu.
-Fazla iyisin oğlum. Bu yüzden olmadı. İki aşık olacağınız günler gelince daha iyi olacaktın, bunu biliyordu. Basit ve sıradan olacaktın bir çoğu gibi. Bunu gördü. Halbuki bir çoğu evlilikte kabalaşır, iyiliklerini yitirir. Gördü dediğime bakma, yanlış okudu sadece. Ne kadar iyi olursan ol heyecan yaratan gizemli tiplerden olamayacaktın da.
-Peder, bunlar çok ağır sözler ama haklıysanız eğer bu kadınlar neden böyle? Onlar böyle hastalıklı düşüncelerle yaşarlarken, hastalananlar neden bizler oluyoruz içimizdeki bu iyilikle? Hem de iyilik öyle bir iyilik ki, Tanrı'mızın emrettiği cinsten. Tertemiz ve kutsal.
-Bu soruyu evli bir peder bulunca ona da sor evladım. Ben buna kayıtsız kalmaktan başka bir şey yapamam.
-Peder, yalvarırım susun ve bana cennetten arsalarınızı satmaya devam edin, böyle konuşmaya devam ederseniz, bu doğruluğunuzu Tanrı'mız bile affetmeyebilir. Bense kırık olan bu kalple, tüm cennet arsalarım elimde, öteki yaşamımda cehennemi yaşamaya başlarım akan cennet nehirlerinin arasında. Bu hayatta bugüne kadar duyduğum ve kalbimi en çok kıran şey bu "heyacanın yok" söylemi oldu. Size zerre dargınlığım yok yine de efendim. Doğru olanı yaptınız. Bilmem gerekiyodu belki de. Ama çok acı...
-Hep böyle aklı başında bir inanan insan olarak kal evladım.
-Peki neden iyi yaşamak için iyi olanı seçmez ki kadın dediğimiz?

Peder geri yaslanıp, kısa süren sevimli bir kahkaha attı ve ellerini dizlerine koydu. Sağ elini dizine iki kez vurup tekrar elini dizinde tutmaya başladı ve umutsuzluk içindeki adama dönerek ekledi.

-Günün birinde o evli olan pederi bulunca ona bu soruyu da sor.
-Peki siz bir şey diyemez misiniz hiç şimdi bana? Dinmesin mi ateşim?

Peder oturduğu yerde brisz daha toparlanıp düşünmeye başladı. Ellerini dizlerinden kaldırmadan bacaklarının dışına götürdü ve ağrıyan yaşlı bacaklarını ovalarken düşünmeye koyuldu. Adam, pederin ağzından çıkacak olan en ufak bir kelimeye muhtaç vaziyette beklemekle yetiniyordu sadece. Yaşlı adamın, sakallarıyla birleşik uzun bıyıklarından neredeyse gözükmeyen dudaklarına odaklıyken beklemediği bir anda yakınlarda bir yere düşen yıldırımın sesiyle irkilerek yerinden sıçradı. Bu esnada peder de ürktüğü gibi o yöne döndü. baktığı yönde gördüğü adamın alnından akan terler gözün çarpınca daha alelacele düşünmeye çaba gösterdi ve kısa süre içinde zihninde bir hikayeyi toparlayabildi.

-Pekala. Akrep ve kaplumbağanın hikayesini biliyor musun oğlum?
-Hayır efendim, heyecan verici olmalı, meraklandım.

Peder hikayeyi anlatmaya başladı. Artık tamamen birbirlerine dönüklerdi ve aralarındaki levhanın önemi kendini yitirdi. Ortamı aydınlatan mumların atmosfere etkisi, dışarıda kıyameti aratmayan gürültülü fırtına ve kilisedeki sesin yankılanışı oldukça mistik bir hava katıyordu adamın içine. Dikkatle pederi dinliyordu o ellerini beden dili ile kullanıp hikayesini anlatırken.

-Bir gün akrep, dereden karşıya geçmek ister. Ama atacağı ilk adımda akıntıya kapılıp öleceğini de bilir. Bu sırada az ötede kaplumbağayı görür ve yanına gider. Ona der ki: Beni derenin karşısına kadar taşı, ben de seni sokmayayım. Kaplumbağa düşünmüş. Teklifi reddettiğinde akrepe yem olacağından korkarak onun dediğini kabul etmiş. Akrep, kaplumbağanın sırtında dereyi geçmeye başlamış. Derenin yarısına geldiklerindeyse akrep kaplumbağayı sokmuş.
-Ama ölecekler.
-Kaplumbağa da aynı senin gibi bunu söylemiş. Şimdi ikimiz de öleceğiz demiş. Akrep de şunu söylemiş. Ne yapayım, elimde değil. Bu benim doğamda var.

Adam, peder susunca biraz daha düşündü.

-Peki efendim, akrep kaplumbağayı sırtındaki kabuktan nasıl sokabildi ki?
-Sence önemli olan nasıl olduğu mu, yoksa ne olduğu mu, yani ne olacağı mı? Böyle oldu ve bitti değil mi?
-Anlayabiliyorum azizim. Kurbağa dişiydi. O bir kadındı.

Peder içten bir şekilde kahkaha attıktan sonra tebessüm eden gözleriyle dudaklarını büzüp başını yere çevirdi.

-Belki de öyle, bilmiyorum.
-Ama aziz peder, biz onlar için... Sevdiklerimiz için daha iyi olmayı seçtik ve bu yanlış madem, o zaman şunu düşünelim ne olur, biz onlar için kendimiz olmayı bırakıp kötü olalım, onlar mutlu olur ama biz nasıl mutlu olacağız o zaman?
-İyiler sadece peri masallarında kazanır...
-Aşk dolu, güzel bir peri masalından yanlışlıkla fırlamışım sanki birisi sayfaları fazla hızlı çevirmiş de. Peder, ben onun için bu değişime razı olacak kadar sevmeseydim onu, inan bu kadar çabalayıp düşünmezdik. İnanın gecenin bir vakti aklımdan bedenime vuran, beni uykumdan eden bu acılarla buraya gelmezdim. Lütfen bildiriniz o yüzden Tanrı'mıza. Sevgimi ispatladığımı o da bilsin. Bunu siz gördünüz. Bakın, ne kadar hastayım. Ona siz iletin. Zira kendisi benimle direkt iletişim kurmama taraftarı, bilmiyorum. Kulakları bana özellikle kapalı. Canını mı sıktım onun da acaba? Hoclarım, peder... Çok bilmiş akrabalarım, hatta sevdiğim kadın. Değer verdiğim, onlar için sıkıntıya göz yumabileceğim herkes... Hepsi peder, hepsi benim yüzümü somurtacak şeyler yapmama sebep olup duruyorlar. Onlara istediklerini verdiğimde neden mutsuzsun diye soran ilk kişiye lanetler okuyacağım. Öyle bir boşvermişlik ki, günlerdir evimde başka çarlıklardan gelmiş, yan odaların birinde bir akrabam, diğerinde bir başka akrabam varken ben geceleri oturdum ve odamda bugüne kadar sır gibi sakladığım kötü alışkanlıklarıma sarılıyordum. Umursamıyordum biri görürse diye. Ben aşkla şiddetli geçimsizlik yaşayıp ayrılmış biriyim, bir daha kendisiyle birleşmemek üzere. Bugün sadece Sibyl'dan değil, aşktan da ayrıyım. Peder beyimiz, inanın bu evladınıza, sizinle şunları konuşup evrendeki yerimi şu an bulmuş olmam beni hiç rahatsız etmiyor, tam aksine mutluluk buldum mutsuzluğumuzun ermişliğinden. Gerekirse nice kadınlar üzsün beni, ben bir evladınız olarak sizi kaybetmeyeyim yeter ki. Ama yine başa dönüyoruz malesef ve ben çok inanmıştım Sibyl'a. Nasıl sadece yakın arkadaşıyım, nasıl? Hiç istemediği kadar "iyi" nin tersi olacağım, görecek.
-Kadın ve erkeklerin yakın arkadaş kavramı anlayışları çok farklı evladım. Kötü olma. Her şeye rağmen insan olabiliyorsan iyi birisindir, Tanrı'mızın da senden istediği tam olarak bu.
-Malesef içimden de gelen bu ama efendim. Kötü olmayı istiyor gibi hissediyorum şimdi. Belki zorla gelecek olan bir değişime ihtiyacım yoktur. Yok yok, evet, gerçekten buna dönüştüm şu an. Hem Tanrı daha nereye kadar büyütecek beni bu yaşıma rağmen? Benden, senden daha büyük bir ermiş olmamı mı istiyor dersiniz yoksa efendim? Ama aynı şeyleri bakınca siz de yaşadınız. Siz neden daha mühim biri değilsiniz sıradan bir pedere göre?
-Bugün kapıma geldiğinde nasıldın, şimdi nasılsın? Senin için bugün göründüğümden de, bilindiğimden de önemli değil miyim evladım?

Adam düşünür. O zaman çıkmıştır işte tüm günahları

-Bir peder, Tanrı kadar yücelmişse günah çıkaranının gözünde, Tanrı'nın tahtı o zaman sallantıdadır demek.

Peder bir şey diyemeden sustu ve bekledi. Adamsa teşekkür ettikten sonra kabini terk edip kiliseden ayrıldı.

Continue Reading

You'll Also Like

91.8M 2.9M 134
He was so close, his breath hit my lips. His eyes darted from my eyes to my lips. I stared intently, awaiting his next move. His lips fell near my ea...
44.4M 1.3M 37
"You are mine," He murmured across my skin. He inhaled my scent deeply and kissed the mark he gave me. I shuddered as he lightly nipped it. "Danny, y...
29.1M 921K 49
[BOOK ONE] [Completed] [Voted #1 Best Action Story in the 2019 Fiction Awards] Liam Luciano is one of the most feared men in all the world. At the yo...
194M 4.6M 100
[COMPLETE][EDITING] Ace Hernandez, the Mafia King, known as the Devil. Sofia Diaz, known as an angel. The two are arranged to be married, forced by...