Dağların Çift Başlı Kurdu

By Nazlas0

347K 19.3K 5.7K

"Sakın, sakın Ala, aklının ucundan dâhi geçirme." Diye burnundan soludu. Sinirle bir adım attım. İşaret parma... More

1. Bölüm - Karayel Timi
2. Bölüm - Tekrar Başlıyoruz
3. Bölüm - Özlem
4. Bölüm - Tuzak
5. Bölüm - Gece ve Sela
6. Bölüm - Hoşlanıyor muydum?
7. Bölüm - Çocukluğumun Katili
8. Bölüm - Sevgilisiyim!
9. Bölüm - Çocukluk Aşkı
10. Bölüm - Gargamel ve Azman
11. Bölüm - İki Deli
12. Bölüm - Uzaktan Sevda
13. Bölüm - Yalandan Oyun
14. Bölüm - İki Aşık
15. Bölüm - Kaçış
16. Bölüm - Kıskançlık
17. Bölüm - Sevmek ve Sevilmek
18. Bölüm - Tanışma
19. Bölüm - Plan
20. Bölüm - Zincir
21. Bölüm - Yüzleşme
22. Bölüm - Karma
23. Bölüm - Ala
24. Bölüm - Takıntı
25. Bölüm - Saçlara Dokunma
26. Bölüm - Geç Verilen Hediye
27. Bölüm - Sardı Kollarına Bak
28. Bölüm - Umarım Yalan Söylüyorsundur
29. Bölüm - Tutulmayan Sözler
30. Bölüm - 7-1=7
İlerki Bölümden Alıntı
31. Bölüm - Deliriyor muyum?
32. Bölüm - İhtimaller
İlerki Bölümden Alıntı...
33. Bölüm - Merhaba Gece
34. Bölüm - Gerçekler ve Yalanlar
35. Bölüm - Yaşattığını Yaşamadan Ölmezsin
36. Bölüm - Canavar
Duyuru ve Alıntı
37. Bölüm - Ahin
38. Bölüm - Sonra, Şimdi Değil Sonra
39. Bölüm - Benden Artık Uzaklaşma
41. Bölüm - Kimdi Bu Adam?
42. Bölüm - Geçmişin Karanlık Yüzü
43. Bölüm - Kurşun
44. Bölüm - Kayıp
45. Bölüm - Zincirler
46. Bölüm - Geç Öğrenilen Gerçek
47. Bölüm - Var Mısın?
48. Bölüm - Zaaflar ve Zayıf Noktalar(+18)
49. Bölüm - Turan ve Karayel
50. Bölüm - İsteme
51. Bölüm - Çilli
52. Bölüm - Engerek
53. Bölüm - Bedel

40. Bölüm - Hain

4.8K 242 140
By Nazlas0

Sınır

'850 okunma'
'80 yıldız'
'60 yorum'

Bölüm yarım saat rötarlı geldi affola.

İyi okumalaaaaaaaaaar.......:)

~~~~~

İçimden bir bismillah çektim.

Çünkü şuan çok gergindim.

Tek gergin olan ben değildim, Sena'da benim gibiydi.

Çünkü Nisa ve abim hep atışırdı, birbirlerine nefret ile bakarlardı.

Omzuma dokunan el ile sağa döndüm. "He?"

Sena abimlere bir bakış atarak kulağıma eğildi. "Vaziyet alalım, ortalık karışır."

Nisa'ya baktım, öldürecek gibi bakıyordu. Sena'ya döndüm. "Mutfak."

Çocuklar duymasındaki Haluk gibi hissediyorum kendimi Yarab.

Yutkunarak ayağa kalktım. "Nisa, hadi mutfağa gidelim."

Nisa bakışlarını abimden çekerek yumuşak bir ifadeyle bana döndü, başını sallayarak ayağa kalktı. "Çok iyi olur, yoksa bazı kişiler için kötü olucak." Diyerek mutfağa yöneldi.

Abim ise arkasından bakıyordu. Sena'ya dönerek başımı hadi şeklinde salladım, başını sallayarak ayağa kalktı. Mutfağa geçtik.

"Nisa, sen hâlâ mı abime karşı böylesin?"

Sinirle nefesini verdi. "Evet, baksana nasıl bakıyordu mal, kusura bakma Balca ama ben senin bu abini sevmiyorum. Gıcık ya, gıcık. Öldürecek sanki beni, ne bakışlar lan o. Hem denesin sanki öldürecek beni, bazı yerleri yemez."

Sena güldü. "Nisa, yine nefes almayı mı unuttun?"

Nisa durdu, gülerek nefesini verdi. "Of ne bileyim ya, sinir oldum. Arada unutuyorum pat diye konuşuyorum. Kusura bakmayın."

Nisa hep böyleydi, tanıştığımızdan beri hep çok konuşurdu, iyi bir dinleyiciydi. Lakin ağzını bir açtı mı susmak bilmezdi.

Susmasındı, kardeşim bir gün susarsa o gün Nisa bitmişti.

Eğer o gün susarsa, hiç konuşmazsa Nisa gerçekten yıkılmış olurdu.

Dudaklarımı ıslattım. "Yok be ne kusuru." Sena'ya döndüm. "Sena, dolapta dünden yaptığımız kurabiyeler vardı, onu çıkarsana. Fırına koyalım birazcık ısınsın." Sena başını sallayarak dolaba yöneldi. Nisa'ya döndüm. "Nisa'm, sende çayı hazırlar mısın?"

Başını salladı, ocağın başına geçti, omzunun üzerinden bana baktı. "Abinin kisine biber koyabilir miyim?"

Başımı omzuma doğru yatırdım. Nisa bakışlarımı görerek ofladı. "Hayır yani, o bana yapmıştı. Geldi kekik sevmediğimi bile bile çayıma kekik koydu, ben yapsam ne olur anlamıyorum ki?"

"Aman be Nisa, abimi bilmiyorsun sanki, işi gücü seni sinir etmek."

"Ben onu bir sinir ederim aklı şaşar o gerizekalının."

Çaydanlığa su koyup ocağı yaktı, çayın kaynamasını bekledi.

Bende o sırada bardakları dolaptan çıkardım. Hayli kalabalıktık. Ev geniş olduğu için mutluydum.

Karayel daha Nisa'nın bizim timde olucağını bilmiyordu, eğer abim öğrenirse tepkisini merak ediyordum.

Aklıma gelen şeyle yutkundum, Nisa'ya baktığımda çayın kaynamasını beklerken sandalyeye oturmuş bizi izliyordu.

Nefesimi vererek sandalyeye oturdum, Sena'da oturdu. "Nisa'm, bişey sormak istiyorum."

"Sor kardeşim."

"Baban, senin taininin buraya alındığını biliyor mu?"

Sorduğum soruyla yutkundu. Yüzündeki tebessüm ile bana baktı. "Bilmiyor, bilsede ne değişcek Balca? Yine gelir aynı şeyleri tekrar eder, sonra defolup gider. Alıştım artık, öğrensin istemiyorum."

Sıkıntıyla nefesimi verdim. "Eğer istersen Kurtuluş amca ile konuşurum yani Albay ile. Babanın karargaha girmesi yasaklanır, bunuda kimse bilmez. Olur mu?"

Gülümseyerek başını salladı. "Olur güzelim." Nisa hep böyleydi.

Acısını içinde yaşar, kimseye belli etmezdi, hep gülümserdi. Eğer gülümsemez ise ne olurdu bilmiyordum.

En son isteyeceğim şey Nisa'nın gülümsememesiydi.

Eğer bir gün Nisa gülmezse ne yapardım bilmiyorum.

Sena burnuna gelen koku ile kaşlarını kaldırdı. "Hassiktir, kurabiye!" Diyerek hızla sandalyeden kalkarak fırını kapattı. Kapağını açarak derin bir oh çekti. "Yanmamış, Allah'ım çok şükür."

Nisa gözlerini kıstı. "Bu kadar küfür ne diye yarabbim?"

Alayla Nisa'ya baktım. "Kızıl Ölüm, çok konuşma istersen. Dağda ettiğin küfürleri bir sayarım görürsün."

Dudaklarını büzdü. "Ama o Kızıl Ölüm, ben şuan Nisa'yım. Hem o geri kafalılar hak ediyor."

Sena güldü. "Ama senin küfürler kadar yaratıcı küfürler yok be Nisa. Öyle bir küfür ediyorsun ki benim bile tüylerim diken diken oluyor haberin olsun."

"Farkımız, tarzımız bebeğim."

Su ve Ada girince bakışlarım mutfağın kapısına kaydı. "İçeride savaş çıkıcak, benden söylemesi."

Kaşlarımı çattım. "Ne savaşı, yine noluyor?"

Su nefesini verdi. "Valla Barlas abi ve Karan abi birbirlerine öyle bir bakıyor ki ürperiyorum."

"Su, yanlışın var. Barlas abi abime öldürecek gibi bakıyor. Hala mı siniri geçmedi?"

Kaşlarımı kaldırdım. "Maalesef, geçmedi. Lakin kararıma saygılı Allah'tan, yoksa işim yaş."

Nisa'nın tek kası kalktı, yutkundum. "Bir dakika neden işin yaş olsun, o salak abin olabilir lakin senin hayatına karışamaz. Kaç yaşına geldin, 30 yaşında bir kadınsın, kararlarını kendin de verirsin." Söylenerek kaynayan çayı kapatıp içine poşet çayı attı, demlenmesini ocağın önünde bize doğru bekledi.

Nisa aynı Nisa'ydı.

Tam ağzımı açıcakken içeriye giren Karan ile sustum. "Karan?"

Kaşlarını çatarak herkesin üzerinde göz gezdirdi. "Yani yazıklar olsun, beni bıraktınız bu ayının yanında. Her an üstüme atlamak için tetikte bekliyor zaten. Sizde oturmuş dedikodu yapıyorsunuz, ayıp."

Karan'ın dediği ile herkes gülmeye başladı. "Ayı o yapar."

Karan Nisa'ya katılarak başını salladı. Bana döndü. "Nisa ile gerçekten iyi anlaşacağım galiba."

Sena sahte bir alınganlık ile kaşlarını çattı. "Lan, sen benim pabucumu dama mı atıyorsun?"

Gülmemek için dudaklarımı ısırdım. Karan yutkundu. "Yok Sena yani benim gibi düşünen birini buldum, ya ondan şey ettim ben."

Güldüm. "Karan, iyice batıyorsun, haydi Yüzbaşı içeri geç geliyoruz biz."

Başını sallayarak derin nefes aldı ve içeriye geçti. Deli.

Ayağa kalktım. "Su ve Ada siz gidin ortamı sakinleştirin, ama nolursunuz Kartal ve Hüseyin'e dikdik bakmayın bir de öyle bir olay olursa iyice ortalık karışır."

İkiside birbirine baktılar. Durumu kabullenip başlarını salladılar. Aklıma gelen şeyle sırıttım. "Hem belki sizler için bir şeyler yapabilirim."

İkisinin düşen yüzü bir anda parladı. Hızla koşarak içeriye gittiler.

"Hadi kalkın, Sena sen kurabiyeleri, Nisa sen çayların yarısını götür diğeri de bende."

Sena ayağa kalkarak fırından tabağı çıkartıp kurabiyeleri ayrı tabağa yerleştirdi, Nisa'da çayı bardaklara koyuyordu.

Tepsiyi çıkartıp, bardakları tepsiye koydum, tepsiyi elime alıp içeriye doğru ilerledim.

Arkamdan Sena ve Nisa'da geliyordu.

Nisa dağıtıma abimden başlamıştı, bende Karan'dan. "Arkamda durum ne?"

Karan başını eğerek arkama doğru baktı. "Vahim."

Nefesimi verdim, Karan tepsideki bardağı alarak önündeki sehpaya koydu. Diğerlerine de çayı verip Karan'ın yanına oturdum.

Abim sehpada ki bardağı kaldırdı, gözlerini kısarak çaya baktı. "Zehirlenir miyim?"

"Keşke, bir dahaki sefere artık."

Ah Nisa, yaktın bizi.

Karan kulağıma eğildi. "Bunların arası neden böyle?" Diyerek geriye çekildi.

Kulağına yaklaştım. "Bilmiyorum, Kara Harp'ta tanıştık Nisa ile, tatillerde abim ziyarete geliyordu, o sıra tanıştılar ve ikiside birbirinden haz etmiyor bir şekilde." Duyduğum öksürük sesi ile geri çekildim.

Of abi of.

Karan nefesini verdi. "Sabır, amin."

Abim kaşlarını çattı. "Ne dedin, duyamadım. Sesli söyle bakayım."

Kaşlarımı çattım. "Abi! Çayını iç."

Abim sustu, çayını içti. Hayret dolu bakışlar attı. "Hayret, içinde zehir yok. Şaşırdım doğrusu."

"Sana özel o zehir, merak etme." Abim Nisa'ya döndü.

"Bir gün denetirsin Nur."

"Nur kim?"

Ada'nın dediği şeye nefesimi verdim. Nisa dudaklarını ıslattı. "Bu Ata olucak insan bana Nur diyip duruyor. Bir türlü öğretemedim. Beyni eksik ya ondan büyük ihtimalle."

Abim, Nisa'ya hep Nur diyordu.

Nisa'da abime inat ona ilk adıyla yani Ata diyordu.

Abim kaşlarını çattı. "Kaç kere diyeceğim sana ben, bana Ata deme diye."

Nisa omzunu silkti. "O beni ilgilendirmez, kimliğinde Ata yazıyor mu? Yazıyor, oldu bitti. Sen bana nasıl Nur diyorsan bende sana Ata diyeceğim."

Nisa'nın umursamaz tavrı abimi sinirlenmişti. "Nur, delirtme istersen beni!"

Kaşlarını kaldırarak alayla abime baktı. "Delir Ata, ne olucak?"

Abim tam ağzını açıcakken. "Size bir haberim var, daha doğrusu Balca'nın haberi var."

Sena durumu kurtarmak için Nisa'nın Karayel'e geleceğini söylememi istemişti, göz kırptım. "Karayel, bildiğiniz üzere Time yeni bir asker gelicek."

Hepsi başını salladı. Ayağa kalktım Nisa'nın yanına geçtim, elimi uzattım. Nisa elimi tutarak ayağa kalktı. "Tanıştırayım, Teğmen Nisanur Alkaya bir değişle Kızıl Ölüm."

Herkes şuan Nisa'nın bizim time geldiğini mi yoksa Kızıl Ölüm olduğunu duydukları için mi şaşkındı?

Karan nefesini verdi. Ayağa kalktı. "Tekrar hoşgeldin Kızıl Ölüm."

Nisa tebessüm ile başını salladı. "Hoşbuldum Yüzbaşı Kara."

Abim şok geçirmişti galiba. Nisa'nın Kızıl Ölüm olduğunu aklının ucundan dâhi geçmiyordu.

Kızıl Ölüm çok tehlikeliydi, bunu herkes biliyordu.

Benle yarışırdı.

Kızıl Ölüm operasyon sırasında konuşmazdı, susardı. Çok nadir konuşurdu.

Lakin Nisa bambaşkaydı, çok konuşur asla susmazdı.

Nisa'nın böyle olmasının sebebi geçmişiydi.

~~~~~

Kapının çalınmasıyla derin bir of çektim. "Gel!"

İçeriye tahmin ettiğim lakin nağlet ettiğim kişi gelmişti.

Bu adam beni ne zaman salıcaktı anasını satayım ya!

"Buyrun Binbaşım?"

Yüzümde hala maske vardı, evde takmıyordum sadece. Çünkü yüzümdeki yarayı bir kişinin yardımıyla sevmeye başlamıştım.

İçeriye girip kapıyı kapattı. "Karayel'e biri gelmiş?"

Dudaklarımı ıslattım. Dilim arada maskeye değiyordu. "Evet geldi, neden sordunuz?"

Masaya yaklaştı, ellerini masaya koydu, gözlerimin içine baktı. "Neden bana haber vermedin?"

Sinirle sırıttım. "Karayel Timi'nin Komutanı siz değil ben olduğum için neden size haber verecektim?"

Tam ağzını açıcakken kapının açılmasıyla sustu, geriye çekildi. "Komutanım, müsait misiniz?"

"Gel Kızıl." Nisa içeriye girerek kapıyı kapattı, Binbaşı Nisa'yı izliyordu lakin Nisa sadece bana bakıyordu.
"Noldu?"

"Albay, sizi odaya çağırıyor." Sert duruşundan ödün vermiyordu.

Başımı hafifçe salladım. "Tamam, sen otur."

Nisa başını sallayarak koltuğa oturdu. "Sen Karayel'in yeni askeri misin?"

Nisa Binbaşının sorduğu soruyla nefesini verdi, başını salladı. Karargahta ve operasyonlarda pek konuşmuyordu, yalnız olduğumuz zaman hariçti.

Binbaşı kaşlarını çattı. "Bir soru sordum?

Dudaklarını birbirine bastırdı. "Sordunuz, bende cevap verdim Komutanım."

Nisa'nın tavrı anlaşılan Binbaşı'yı sinirlendirmişti, bu sırıtmama neden oldu.

"İsmin ne?"

Nisa'ya baktığımda parmaklarını kıtlatıyordu. Sinirlenmişti. Nefesini verdi. "Karayel Timi'nde olduğumu biliyorsunuz, araştırma yapmayı da anladığım kadarıyla çok seviyorsunuz. Gidip dosyama bakabilirsiniz."

Binbaşı bir adım attı, ayağa kalktım. "Yakup Binbaşı, odadan çıkar mısınız?" Sert çıkan sesimle bana döndü.

Fazla oluyordu, askerime böyle davranma hakkı yoktu. Nisa'nın adını bildiğini biliyordum, bu konuda Nisa'yı sinirlendireceğini de biliyordum.

Tam ağzını açıcakken. "Çıkın dedim Binbaşı!"

Dudaklarını birbirine bastırdı, başını salladı. "Öyle olsun Yüzbaşı." Diyerek odadan çıktı.

Oflayarak nefesimi verdim. "Allah'ım bu adam beni bir rahat bıraksın lütfen ya!"

Nisa bu halime güldü, geriye yaslandı. "Benim adımı biliyor değil mi?"

Başımı sallayarak Nisa'nın yanına geçtim, karşısına oturdum. "Bir insanı nasıl sinirlendireceğini biliyor, o yüzden gıcıklığına mıdır nedir böyle davranıyor."

Gülerek başını iki yana salladı. "Çok belli ediyor."

Sorgulayıcı bir şekilde kaşlarımı çattım. "Nasıl yani?"

"Sana duyguları var, lakin bu duygular tehlikeli bir şekilde. Sana hem öfkeli hem de garip bir şekilde bakıyor."

Nisa'nın lafıyla başımı salladım. "Doğru, kendisi galiba bana takıntılı. Anlamıyor ama amına koyayım, ve ben de bir şey farkettim."

Göz kırptı. "Nedir?"

Nefesimi verdim. "Bana nasıl bakıyorsa, sana da öyle bakıyor. Umarım yanılıyorumdur."

Dudaklarını ıslattı. "Maalesef ki bende farkettim, görür görmez bir kişiye takık olabilecek biri. Umarım yanılıyoruzdur kardeşim."

Başımı sallayarak ayağa kalktım, Nisa'da ayağa kalktı. Odadan çıkıp kapıyı kilitleyerek Albay'ın odasına doğru ilerledik. "Hain mi var?"

Başımı salladım. "Evet, benim odama girmeye çalışmış lakin başarılı olamamış."

Anlamış gibi başını salladı, odanın önüne geldiğimizde kapıyı çalarak odaya girdik. İçeride Sena'da vardı.

"Albay'ım?"

"Oturun kızlar." Başımızı sallayarak yerlerimize oturduk. "Üçünüzü çağırmamın sebebi bir operasyon olduğu için."

Kaşlarımı çattım. "Karayel olmayacak mı?"

Başını iki yana salladı. "Hayır olmayacak, bu operasyonda üçünüz olucaksınız. Tıpkı eskisi gibi."

Kara Harp'tayken pek rahat durmazdık, lakin başarılarımızdan dolayı da pek ceza yemezdik. Baş belalarıydık.

Nisa hafif güldü. "Karayel'in haberi olucak mı Albay'ım?"

Tekrar başını iki yana salladı. "Hayır, lakin sizi İstanbul'da bilicekler. Sözde üstler sizi çağırdı olucak. Lakin Ejder'in bir ortağını yakalamak için operasyona gideceksiniz."

Ejder'in adını duyduğumda ister istemez elimi yumruk yapmıştım. "Kim bu adam Albay'ım?"

Albay masadaki dosyayı bana uzattı, açıp okumaya başladım. "Necati Karaca, namı diğer Altar. Kumarhaneleri var, kara para aklayan bir soysuz. Ejder ile de uyuşturucu kaçakçılığı yapıyor, tabi silahlarıda oradan alıyor. Bu adamı yakalarsak Ejder'i köşeye sıkıştırmış oluruz."

Dosyadaki bilgileri okuyup dosyayı Albay'a uzattım. Kızlara baktım, Sena bana dönerek göz kırptı. Kabul etmişti. Nisa'ya baktım, yüzündeki sırıtış zaten her şeyi açık ediyordu. Kabul etmişti. Albay'a döndüm. "Kabul Albay'ım, iki gün içerisinde Altar'ı yakalamaya gideceğiz."

Albay yüzündeki gülümseme ile başını salladı. "Gece, detayları söylersin. Dosyayı da al, kimsenin bulamayacağı bir yere koy. Detayları söyledikten sonra size gideceğiniz yeri haber edeceğim." Dosyayı alarak ayağa kalktık ve odadan çıktık.

Sena solumda, Nisa ise sağımdaydı. Odamın önüne geldiğimizde başımla işaret yapıp odaya girdik. Nisa kapıyı kilitleyerek Sena'nın yanına oturdu.

Karşılarına oturup dosyayı açtım. Sena'ya döndüm. "Bugün hangi gün?"

Cebinden telefonunu çıkartı, güne bakıp tekrar cebine koydu. "Cuma."

Elimi enseme koydum. "Pazar günü olmaz, Pazartesi. Pazartesi günü gideceğiz."

Nisa öne doğru eğildi. "Planımız ne?"

Maskemi çıkartıp masaya koydum, yüzümdeki sırıtış büyüdü. Planı anlatmaya başladım.

Nefesimi vererek geriye yaslandım. Nisa ve Sena planı beğenmişlerdi.

"Keşke hemen gitseydik, bu aralar elim kaşınıyor."

Gülerek başımı iki yana salladım. "Bende isterim Nisa hemen gitmeyi lakin hemen gidersek dikkat çeker. Daha hainin kim olduğunu bilmiyoruz, öğrenirse kötü olur."

Nisa oflayarak başını salladı. "Haini bulmamız lazım bir an önce." Tam ağzımı açıcakken Nisa'nın hızla ayağa kalkması bir oldu. "Lan!"

Kaşlarımı çattım. "Noldu?"

Bana döndü. "Sen ne zamandan beridir maskeyi takıyorsun?"

Durdum, düşündüm. "İki ay olucak. Neden?"

"Hain ya senin yüzünü gördüyse?"

Sorduğu soru yutkunmama neden oldu.

Ya benim yüzümü gördüyse?

Titrek nefesimi verdim. "İmkansız, ben odadan bile çıkmıyordum, odayada sadece Karayel ve Binbaşı geliyordu, arada da İrem Üsteğmen."

Sena kaşlarını çattı. "Bu hain Teğmen rütbesinde yüksek değil mi?"

Başımı salladım. "Evet, lakin sizin düşündüğünüzü bende düşünüyorum. İrem veya Yakup hain olabilir ya da ikisi birden. Ama ikiside hain olamazlar."

İkiside şaşkınca bana baktı. "Nasıl yani?" Diye aynanda sordular.

Sırıtarak geriye yaslandım. "Yakup Binbaşı kendini çok zeki zannediyor, ama benim Gece olduğumu arada unutuyor." Sena'ya döndüm. "Hatırlıyor musun biri benim kapımın kulbunu zorlamıştı."

Sena başını salladı. "O kişi Binbaşı'ydı, odama gizli kamera koymak istedi. Hatta bi ara koydu, lakin önceden odama yerleştirdiğim kameralarıma yakalandı."

Nisa sinirle nefesini verdi. "Bu Binbaşı harbi kaşınıyor. Peki, İrem Üsteğmen?"

"Kendilerinin Karan'a karşı duyguları var, bir kaç kere Binbaşı ile konuşurken yakalamıştım. Anasını satayım çok klişe ama bizi ayırmak için bir boklar yapıyorlar. Karargah yaz dizisine döndü amına koyayım!"

Gerçekten çok klişe, cringe. Dizi mi çekiyoruz yoksa film mi?

"O zaman ikiside değil, ama neden hareketleri bu kadar şüpheli?"

Öne doğru eğildim. "İrem ve Yakup değil, lakin birinin akrabası. Yani aslında haini biliyorum ama sizin tanminlerinizi bekledim, bugün öğrendim haini."

İkiside birbirine baktı ve şaşkınca bana baktılar. "Yarbay Uraz."

Gülerek başımı salladım. "Eskiden çok açık veriyordu, bana durduk yere ceza vermesi. Sanki sinirini benden çıkartıyordu, şuan bir şey yapmıyor çünkü Ejder'den emir aldı." Nisa'ya döndüm. "Söylediğim şeyi hallettin mi?"

Nisa başını salladı, telefonunu çıkartı bana uzattı. Nisa'dan istediğim şey Yarbay'ın odasına ziyaret amaçlı girip gizlice masanın altına dinleyici yerleştirmesiydi.

Dinleyiciyi duyabilmek için kendi telefonuma aktardım, telefonu Nisa'ya tekrar uzattım ve bugünkü olan konuşmalardan birini açtım.

"Ejder?"

"Evet burada."

"Fotoğrafını mı? Atamam, buna benim rütbem yetmez. Hem maske ile dolaşıyor."

"Yarbay olabilirim Ejder lakin bu karargahın Albay'ı değilim. Gece'nin fotoğrafını sana atamam. Maskeyi çıkarmam lazım fotoğrafı atabilmek için lakin üstlerin emri var, direk atarlar beni. Hiç bir şey öğrenemeyiz."

Verdiği itiraf ile yüzümdeki sırıtış büyüdü.

"Tamam, Yakup'a diyeceğim tekrar denemesini."

"Hayır, bilmiyor. Sadece Gece'ye olan takıntısından dolayı ona yardım ettiğimi düşünüyor, ne kadar da oğlum bir psikopat olsa da vatanına düşkün bir evlat." Vatan derken iğrenerek söylemişti.

Bu kadarı yeterdi, telefonu kapatıp cebime koydum. "Bunu bir flash belleğe aktarmamız gerek, yedeği bulunmalı. Sena, sanada atıyorum, yedeklemen lazım. Olası bir durumda silinirse yedeklenmesi gerek." Başını sallayarak hızla telefonunu çıkartı, telefonumu uzattım.

"Albay'a dâhi demeyeceğiz, bu üçümüz arasında kalıcak. Tıpkı eskisi gibi, ne Karan'a, ne Emre'ye ne de Karayel'e söyleyeceğiz. Anlaşıldı mı?"

İkiside başını salladı, Sena telefonumu bana uzattı, alarak cebime koydum. Ayağa kalkarak dolabın yanına ilerledim, ilerideki sandalyeyi alarak sandalyenin üzerine çıktım. Cebimdeki anahtar ile dolabın üzerindeki kilidi açtım, dosyayı içine koydum. Kapağı kapatıp kilitledim, yere inerek sandalyeyi eski yerine koydum.

Bu odada sinyal kesici vardı, kimse bizi dinleyemezdi, izleyemezdi. Lakin benim odama taktığım kameralar izleyebilirdi, Binbaşının unuttuğu şeyde buydu.

Kapının çalınmasıyla bir kaç adım geriye gittim. Masadan maskemi alarak yüzüme geçirdim.

Kapıyı açtığımda karşımda gördüğüm kişiyle nefesimi verdim. Kaşlarımı çatarak koltuğa oturdum. "Kapat kapıyı."

Karan içeriye girip kapıyı kapattı. Maskemi yüzümden çıkardım. "İnsan ses verir değil mi Yüzbaşı?"

Dudaklarını ıslattı. "İçeride başka biri var zannettim Gece." Diyerek kızlara döndü. "Dedikodu?"

Kızlar başlarını salladılar. "Evet, gelsenize. Bir çekirdek eksik of."

Karan gülerek başını salladı, koltuğa oturdu.

Dedikoducu manita, en sevdiğim.

Geriye yaslandım. "Konuştun mu Ada ile?"

Başını iki yana salladı. "Hayır, konuşmadım. Daha doğrusu konuşamadım, kaçıyor benden."

"Biraz zaman ver Karan, bildiğim kadarıyla Ada ilk defa birini seviyor?"

Karan Sena'ya dönerek başını salladı. "Evet, ve sevmek değil. Aşık, aşık olmuş. Hal ve hareketleri çok belli, lakin kafamı karıştıran şey bu kişi bizim timden mi?" Sorduğu soruyla üçümüz birden yutkunarak başka yerlere baktık.

Hüseyin, helvanı bizzat ben yapacağım.

"Ala?" Hızla Nisa'ya baktım.

Karan Nisa'ya döndü. "Nisa?"

Nisa gözlerini yumarak Sena'ya baktı.

Sena bakışlarını yere indirdi.

Karan nefesini verdi. "Karayel'den dimi?" Sustuk. "Emre değil, Sezgin abi değil, iki seçenek kalıyor. Kartal ve Hüseyin. Kim?"

Dudaklarımı birbirine bastırdım. "İkincisi." Diyerek derin bir oh çektim. Karan'a hızla döndüm. "Bana bak, ben kimsenin ismini vermedim. Ne Kartal dedim, ne de Hüseyin. Tamam?"

Başını salladı. "Tamam."

Kaşlarımı çattım. "Bir dakika ya, bu kadar mı?"

"Harbi Karan, benim tanıdığım Yüzbaşı Karan sinirlenip ana avrat girişirdi."

Karan başını omzuna yatırarak Sena'ya baktı. "Tanıyamamışsın Sena, abisiyim ben onun. Sahibi değilim, onun hayatı onun kararları lakin kardeşimi üzerse benden çekeceği var."

Karan'ın böyle konuşmasına tebessüm ettim. Abim ile çok benziyorlardı.

"Karan, gerçekten abim ile benziyorsun."

Bir öğürme sesi gelince gelen sese baktım. Nisa Karan'ı parmağı ile gösteriyordu. "Bu mu Ata'ya benzeyecek. Hadi lan oradan."

Güldüm. "Ne olucak senin bu abime karşı olan nefretin?"

"Şu olucak, nefretim tam gaz devam edecek."

Başımı salladım. "Tabi canım tabi."

Kaşlarını çatarak koluma vurdu. "Niye öyle dedin? Ne ima ediyorsun sen bakalım?"

Sena güldü. "Nisa, sakin nolursun ya."

Dudaklarını büzdü. "Ben anladım sizi, ben yine çok konuştum, hızlı konuştum. Siz direk diyin ya! Benden iyice bıktınız siz, Karayel'e de geldim. Keyfinizi zindan ediyorum dimi? Hem-"

"Nisa, nefes al. Hık diye gidiceksin, demedi deme."

Nisa durdu, derin nefes alıp verdi. "Sağol Karan." Durdu, düşündü. "Ne diyordum ya ben?"

Nisa'nın yüzündeki ifadeye hepimiz kahkaha attık, Nisa'da bize eşlik etti.

Nefesimi vererek ayağa kalktım. "Hadi bakalım, az eğitim gerek değil mi?"

Sena dudaklarını büzerek ayağa kalktı. Elini dua şeklinde açtı. "Allah'ım, nolur yarabbim bu kadın bir gün bizi eğitim yaptırmasın." Karan'la beraber amin diyince kaşlarımı çatarak baktım.

"Size inat eğitimi fazla yapmazsam banada Gece demesinler. Karayel'e haber verin, beş dakikanız var hadi!'

Nisa hafif gülerek odadan hızla çıktı, Karan kaşlarını çatarak Sena'ya bakıyordu. Sena bakışlardan dolayı Nisa'nın peşinden hızla odadan çıktı.

"Yüzbaşı, siz neyi bekliyorsunuz acaba?"

"Beraber gidelim istiyorum Yüzbaşım, olmaz mı?"

Gülerek başımı salladım. "Olur, maskemi takayım. Çıkarız." Masadan maskemi alarak yüzüme geçirdim, odadan çıkıp kapıyı kilitleyerek içtima alanına doğru ilerledik.

"Farkındasın?" Yani diyordu ki izleniyoruz farkındasın?

Başımı salladım. "Farkındayım, olmamak imkansız."

Nefesini verdi. "Bıkmıyorlar."

Gülerek omzumu silktim. "Boşver bıkmasınlar, bir bok yapamazlar."

"Haklısın." Bana doğru döndü. "Kolye?"

Elimi gerdanıma koydum. "Kimseye göstermiyorum, bende saklı."

Yüzündeki tebessüm ile başını salladı. Aklıma gelen şeyle durdum, Karan durup arkasını döndü. Yanıma geldi. "Noldu?"

Karan'ın sağ elini tuttum, yüzük parmağına baktım. "Babamın yüzüğü nerede?"

Dudaklarını ıslattı. "Güvenli bir yerde." Kaşlarımı çattım, eli gerdanına gitti. "Sen nasıl sana aldığım kolyeyi kimseye göstermiyorsan, bende senin bana verdiğin yüzük gibi kimseye göstermeyerek yanımda taşıyorum. Bunu kimsenin almaya gücü dâhi yetmez."

Yüzümde sıcak bir tebessüm oluştu, etrafa baktım. Kimse yoktu, ama izleniyorduk. Kimin izlediğini biliyorduk. Umursamayarak bir adım attım, kollarımı Karan'ın boynuna doladım. Boynundan öptüm. "Teşekkür ederim."

Kollarını belime doladı, burnunu saçlarıma sürttü, kokumu içime çekti. Tarçın kokuyordum ve Karan tarçın sevmiyordu.

Karan misk kokuyordu ve en sevdiğim kokuydu.

Saçımdan öptü, geriye çekildim. "Hadi gidelim Yüzbaşı."

Gülerek başını salladı. Beraber içtima alanına gittik. Karayel sıra almış vaziyette bizi bekliyordu. Karan Emre'nin yanına ilerledi, bana dönerek göz kırptı. Hafif güldüm.

Nisa'ya döndüm. "Teğmenim, tekrardan hoşgeldiniz." Nisa hafifçe başını salladı.

Karargahtaydık, artık Nisa değildi. Kızıl Ölüm'dü.

Time döndüm. "Nisa Teğmenin şerefine 180 koşu ile başlayalım."

"Hay anasını avradını ben bu işin ama ya!"

Gelen ses ile kaşlarımı kaldırdım. Kartal'a baktım. "Kartalcım, bişey mi dedin canım benim?"

Hızla başını iki yana salladı. "Yok Komutanım, ne diyebilirim ki ben yani."

"Bencede, sen bir git soğuk su iç." Diyerek göz kırptım. Yaptığım imayı anlamış olucakki gözleri büyüdü.

~~~~~

Yazardan...

Sinirle dudaklarını ıslatarak bakışlarını Karayel timi ve Komutanına çevirdi.

Omzuma değen el ile bakışlarını Karayel'den çekip sağına baktı.

"Binbaşım, niye öyle bakıyorsunuz?"

Yakup, İrem'in sorduğu soru ile dişlerini sıktı. "Sence Üsteğmen?"

Dudaklarını ıslattı. "Hani anlattığımız gibi olucaktı?"

Yakup sinirle nefesini vererek Balca'ya baktı. Time şınav çektiriyordu ve Karan'ın başındaydı. Karan'ın yüzünde tebessüm vardı, Balca'nın yüzü görünmüyordu.

"O maske çıkacak İrem, ne yapıp edip çıkartmam gerek."

İrem kaşlarını çattı. "Neden, alt tarafı yüzü. Ne kadar değerli olabilir ki?"

Yüzü Yakup için lazımdı, öyle bir takıntılı idi ki Balca'ya bir odayı onun için ayırmıştı.

Resimleri ile doluydu.

Balca haklıydı, Yakup sevmiyordu, takıntılıydı.

Ama tek takıntılı olduğu ve olacağı kişi Balca değildi, bir kişiyi daha kestirmişti gözüne.

Tıpkı Balca gibiydi kadın. Ama Yakup'un bilmediği bir şey vardı.

Kadın ileride gönlünü bir adama kaptıracaktı, o adam ise Yakup'un korktuğu tek adamdı.

"Ne dediysem o İrem, ikiletme!"

İrem dudaklarını birbirine bastırdı. "Bana verdiğin bir söz var Binbaşım, sen nasıl Gece'yi istiyorsan, bende Kara'yı istiyorum." İrem bakışlarını Karan'a çevirdi.

İkiside tehlikeliydi, lakin unuttukları şey ise Kara ve Gece daha tehlikeliydi.

İkiside Kara ve Gece ile tam olarak tanışmamıştı.

Yakup bakışlarını İrem'e çevirdi. "Sözüm sözdür, sen Kara'ya sahip olacaksın, ben ise Gece'ye."

Sinirle nefesini verdi. "Hızlı olmamız gerek, barıştıkları çok belli. Ama Gece Kara'yı tam affedebilmiş değil, affetmeden hızlı olmalıyız."

Yakup başını salladı.

"Yeter bu kadar eğitim, haydi doğru yemekhaneye." Karayel derin nefes alarak ayağa kalktı, selam vererek yemekhaneye doğru ilerlediler.

Karan elini birbirine vurarak Balca'nın karşısına geçti. "Bıkmıyorlar, biliyorsun değil mi?"

Balca gülerek başını salladı. "Bıktırırız Yüzbaşı, o kolay. Haydi gidelim, açım ben."

Karan göz kırptı. "Beni yiyebilirsiniz Yüzbaşım."

Balca kaşlarını kaldırdı. "Lan, manyak öyle ne sesli diyorsun." Diyerek koluna vurdu.

Karan dudaklarını büzdü. "Ayıp oluyor ama, ikide bir koluma vuruyorsun."

Balca gülerek başını iki yana salladı. "Çok konuşma Yüzbaşı, hadi gidelim."

Karan'la yemekhaneye doğru ilerlerken Balca'nın yüzünde bir sırıtış oluştu.

İrem ve Yakup'un neler yapacaklarını ikiside biliyordu ama bilmemezlikten gelip eğleniyorlar dı.

Nisa çalan telefonuyla elindeki çatalı bıraktı. Arayan kişiyi gördüğünde gözlerini devirerek telefonu açıp kulağına yasladı. "Ne?"

"İnsan az saygılı olur Nur."

Nisa sabır çekti. "Efendim Ata, oldu mu?"

Barlas güldü. "Oldu, oldu."

"Niye aradın sen beni?"

"Ala'ya ulaşamıyorum, nerede biliyor musun?"

"Ne bileyim ben, hem sen neden beni arıyorsun. Sena'yı ara, Kara'yı ara. Ama beni arama."

"Sena'ya ulaşamadım, Karan'ı ise canım hiç aramak istemiyor." Yalandı.

"Sabır yarabbim! Tek ben mi varım Gece'nin yakını, Karayel'i arasana. Meşgul etme beni." Yemek yerken telefonla konuşmayı, hatta yemek yerken birşeyler olmasını sevmiyordu.

Yemek her şeydi.

"Tamam Nur, var mı daha azarlayacağın şey?"

Durdu, düşündü. Cıkladı. "Yok, bulamadım, ama bulursam azarlarım. Hadi oyalama beni." Diyerek telefonu Barlas'ın suratına kapattı, telefonu cebine koyarak yemeğine büyük bir iştahla yemeğe devam edicekti ki durdu.

Biri onu izliyordu, başını kaldırdı, masalarda göz gezdirdi. Gördüğü kişiyle başını hafifçe salladı. Yarbay'dı.

Tekrar yemeğine döndü, lakin yiyemedi. İştah kalmamıştı, ayıptı.

Oflayarak ayağa kalktı, yemekhaneden çıkarken içeriye Karan ve Balca'nın girmesiyle baş selamı verdi, Balca'ya göz kırparak yemekhaneden çıktı.

Balca anlamıştı, Yarbay buradaydı.

Karan ile yerlerine oturdu, Yarbay ile göz göze geldiler, başını hafifçe eğerek Karan'a döndü. Karşı karşıya oturuyorlardı.

Tam ayağa kalkıp yemeğini alıcakken Karan ayağa kalktı. "Sen otur, ben getiririm."

Balca başını salladı. "Benim için hava hoş Yüzbaşı."

Karan gülerek yemekleri almaya gitti.
Bakışları Yakup'a takılmıştı yüzündeki tebessüm soldu, ikiside birbirini öldürecek gibi bakıyordu.

Karan sinirle nefesini verdi, bakışlarını başka yöne çevirdi.

Yakup'un Balca'ya olan ilgisini biliyordu, korkmuyordu ama bir yanı korkuyordu.

Karan Yakup'un geçmişini biliyordu, geçmişindeki o küçük kıza neler yaptığını biliyordu.

Tek korktuğu şey ya Balca'ya da yapmaya kalkarsa?

Düşündüğü şey ile sol elini sıktı.

Zincir'i bile atlatamamıştı. Öldürmesine rağmen atlatamamıştı.

Evet, Karan Zincir'i öldürmüştü.

Bunu bilen sadece Albay, Barlas ve Karan'dı.

Albay cezaevine girmesine yardımcı olmuştu, Barlas ise oradaki bekçi kılığına girmişti.

Zincir'in öldüğü gün, cezaevinde...

Karan derin nefes alarak bıçağı beline sakladı. Belli olmuyordu.

Barlas'a aynadan baktı. "Belli oluyor mu?"

Barlas başını iki yana salladı. "Hayır, gayet güzel duruyor şuan. Hazırsan çıkmamız gerek, araç kapıda bekliyor."

Karan başını salladı, masadaki şapkayı başına geçirdi, kapşonunu şapkanın üzerine attı.

Yazar notu; Karan kendini ölü göstermeden öncedir bu gün...

Barlas ile dışarıya çıkıp cezaevi aracının arkasına bindiler.

"Telefonunu versene."

Barlas kaşlarını çattı. "Sebep?"

"Ala'yı arıyacağım Barlas, hadi ver."

Barlas oflayarak cebindeki telefonu sertçe Karan'ın eline verdi. "Yavaş yavaş, deli." Telefonu açıp Balca'yı aradı.

"Efendim abi?"

Karan tebessüm etti. "Ala'm, benim."

"Karan? Bişey mi oldu?"

Dudaklarını ıslattı. "Hayır, sadece sesini duymak istedim."

Barlas kusma sesi çıkartınca Karan ters ters baktı. "Anladım, abimden neden aradın?"

Yutkundu. "Şarjım bitti, o yüzden arayamadım. Ararsan açamam diye abinden haber vereyim istedim güzelim."

"Karan, yalan söylemiyorsun değil mi?"

"Hayır Ala'm, ne yalanı. Gerçekten şarjım bitti."

Barlas kafasını 'yav he he' şeklinde sallayınca Karan ensesine vurdu.

"Ne zaman gelirsin? Kurabiye yapmıştım size."

"İki saate gelicez ve bize de lütfen o kurabiyelerden ayır."

"Tamam, tamam. Hadi görüşürüz dikkat edin kendinize."

"Sende güzelim." Diyerek telefonu kapatıp Barlas'a verdi.

Yaklaşık yarım saat sonra cezaevine vardılar, Barlas cebinden kelepçeleri çıkartıp Karan'ın bileklerine geçirdi. Göz kırptı.

Karan hafifçe başını salladı. Cezaevi müdürünün odasına doğru ilerlediler.

Kapıyı çalıp içeriye geçtiklerinde Karan nefesini vererek kapşonunu açtı. Baş selamı verdi. "Albay'ım."

Kurtuluş Albay başını salladı. "Tek hücreye alındı, hallet, bitsin artık." İçinden devam etti. Yeğenimin çektiği acı bitsin artık.

Albay çekmeceyi açıp içinden ağız maskesini ve bir bez çıkardı. Karan'a uzattı. "Al bunu, maske senin için. Bez ise o şerefsizin seslerini duymamamız için."

Karan başını sallayarak Albay'ın uzattığı maske ve bezi aldı, maskeyi kulaklarına geçirdi, ağzını örttü. Bezi ise cebine attı.

Albay Barlas'a döndü. "Kimsenin geçmediği koğuşta lakin nolur nolmaz diye kapıda duracaksın, telefonlarınızı kapatmayı da unutmayın.

Barlas başını salladı. "Emredersiniz Albay'ım."

Barlas Karan'ın koluna girerek odadan çıktılar ve koğuşa doğru ilerlediler.

Karan kapşonunu örttü, başını yere eğdi.

Koğuşun önüne geldiklerinde Barlas nefesini verdi. "Bir şey olursa ne yapman gerektiğini biliyorsun."

Karan başını salladı, Barlas koğuşun kilidini açtı, kapıyı açtı. Sertçe Karan'ın bileklerini tutarak kelepçeleri çıkarttı, Karan içeriye girdiğinde ise Barlas yüzündeki sırıtış ile kapıyı kapattı.

Zincir kafasını kaldırdı. "Yeni misin?"

Karan ses etmedi, yavaş adımlarla karşısındaki yatağa oturdu. Başı eğikti.

Zincir kaşlarını çattı. "Sana diyorum, duymuyor musun beni!" Diyerek ayağa kalktı, Karan yine ses vermedi. Sinirle Karan'ın karşısına geçerek kafasındaki kapşonu çıkarttı. Şapkayı da çıkartıp duvara fırlattı. "Sağır mısın lan!"

Karan sırıttı, başını kaldırdı. "Birazdan buradaki tek sağır sen olacaksın." Sesi karanlık doluydu, Zincir'in kaşları iyice çatıldı.

Karan ayağa kalktı, yüzündeki maskeyi çıkardı. "Özledin mi beni Zincir?"

Zincir'in kaşları havalandı, yutkunarak bir adım geriye gitti. "Sen, ama nasıl?"

Bir adım attı. "Seni öylece burada tutacağımı falan mı zannettin?"

Bir kaç adım geriye gitti. "Çıkartın beni buradan!" Diye bağırdı, bağırmasıyla Karan ve Barlas yüzünü ekşitti.

Karan dudaklarını büzdü. "Çok ayıp Zincir." Diyerek Zincir'in hiç beklemediği bir anda Zincir'i sertçe göğsünden tutup duvara yasladı. "Benim kadınıma dokundun, onun canını yaktın. Sen benim canımın canını yaktın! Seni burada canlı bırakacağımı falan mı zannettin!"

Zincir çırpınmaya başladı lakin nafileydi. Karan öyle kuvvetli duvara yaslıyordu ki duvarda izi bile çıkabilirdi.

Bir eliyle Zincir'in boğazını sertçe sıktı. "Cehenneme hoşgeldin Zincir, kendimi tekrar tanıtayım, Kara ben. Memnun olmadım."

Elini hızla çekti, Zincir dizlerinin üzerine yere düştü. Öksürmeye başladı. Konuşamıyordu bile. "Tekrar et Zincir, o gece dediklerini bir de şimdi tekrar et." Diyerek yere çöktü. "Ne diyordun, hah. 'Çok güzeldi biliyor musun, o ağlayışları, çırpınışları, inliyişleri. Mükemmeldi.' hatırladın mı?"

Zincir başını salladı. "Unutmak, mümkün mü?" Titrek sesle sorduğu soruyla Karan sırıttı.

Ama bu sırıtışın içinde çok şey yatıyordu.

"Başka şeyleri de unutmayacaksın, merak etme." Diyerek hızla cebinden çıkardığı bezi Zincir'in ağzına tıktı. Diğer cebinden de bıçağı çıkartıp karnını yardı.

Zincir acıyla inlerken Karan keyif alıyordu, alması gereken intikamı geç alıyordu. Ama o intikamı alıyordu.

Balca'nın kabuslarından dolayı inlemesi geldi aklına, uyanmak için direnmesi lakin bir türlü uyanamaması geldi.

Zincir acıyla yüzünü buruşturdu, Karan ayağa kalkarak Zincir'in ensesinden sertçe tutup yere vurdu. Tekrar acıyla inledi.

Bez uzundu, bacaklarını Zincir'in kollarına koyarak hareket etmesini zorlaştırdı, bezi geriye doğru iki eliyle çekti, arkadan sıkıca bağladı.

Ayağa kalkarak Zincir'in ensesinden tuttu. "Bak, seninde ağlayışların, inlemelerin, çırpınışların da çok iyi." Sertçe zemine tekrar başını vurdu. Oluk oluk kan akıyordu.

Nefesini vererek kulağına eğildi. "Yapmaman gereken bir şey yaptın Zincir, bir kadına, bir kız çocuğuna dokundun. Ve o kadın benim kadınımdı." Tekrar vurdu, tekrar, tekrar, tekrar.

Sesi kesilene kadar Karan Zincir'in başını beton zemine vurdu.

İçindeki acı geçmeyecekti, ama Balca'nın kabusları hafifleyecekti.

Karan'ın içindeki acı geçmese de olurdu, Balca'nın kabusları geçsin istiyordu.

Ama bunun imkansız olduğunu biliyordu.

Doğruldu, boynunu kıtlattı. Üç kere kesik ıslık çaldı, kapı açıldı Barlas içeriye geçti. Yüzü kokudan dolayı buruştu. "Oğlum etraf bok kokuyor lan, insan az banada bırakır." Dedi Zincir'in cesedine bakarken.

"Kim nöbet tutucaktı kapıda Barlas Allah aşkına ya, hadi gidelim üstüm leş gibi kokuyor. Şerefsizin kanı üstüme geldi."

O gün Karan Balca'nın yanına gidememişti, lakin o gün Balca ilk defa yalnız uyuyarak kabus görmemişti.

İlk defa tek başına huzurlu bir uyku çekmişti.

Şimdiki Zaman...

Karan nefesini verdi, sakinleşmek için gözlerini yumdu.

Olmayacaktı, böyle bir şey olmayacaktı.

Yakup Balca'ya zarar vermeyecekti.

Tabldotları iki eline alarak masaya doğru yürüdü. Balca önüne konulan tabldot ile telefonunu cebine koydu. Karan'a göz kırptı.

Karan tebessüm ederek karşısına oturdu. Yemeğini yemeye başladı.

Balca yavaşça maskesini ağzına kadar açtı, kaşığı eline alarak yemeğini yemeye başladı.

Son kaşığını alıcakken adının seslenmesiyle sinirle nefesini verdi. Yemeğini bitirmeden kalkmayı sevmiyordu. Başını kaldırdı. "Buyrun Binbaşım?"

Karan, yavaşça başını kaldırdı, sabır çekiyordu.

"Odama gelmeniz lazım Yüzbaşım."

Balca nefesini vererek başını salladı. Yakup yüzündeki sırıtış ile yemekhaneden çıktı, çıkarken İrem ile göz temasında bulunması Balca'nın gözünden kaçmamıştı.

Sabır çekerek ayağa kalktı, son kaşığını da yiyerek maskesini kapattı, Karan'a göz kırpıp yemekhaneden çıktıcakken İrem'in Karan'ın yanına doğru ilerlerken görmesiyle kaşları çatıldı. Sinirle nefesini verip yemekhaneden çıktı.

İrem daha demin Balca'nın oturduğu yere oturdu. Karan kimin oturduğunda baktı, İrem'i görünce gözlerini devirmemek için zor durdu, boş bir bakış atarak yemeğini yemeye devam etti.

İrem ise Karan'ın bu hareketine sinirlenmişti, tek keyiflenen vardı. O da Balca'ydı.

"Komutanım, oturdum da rahatsız etmiyorum umarım?"

Karan nefesini verdi. "Beni rahatsız edecek bir konumun bile yok." Diye kısık sesle söyledi. Bunu sadece Karan'ın yanındaki Sena'ydı.

Gülmemek için yanaklarını ısırıyordu, Karan kaşlarını çatarak dizini Sena'nın dizine değdirdi.

İrem kaşlarını çattı. "Anlamadım Komutanım?"

Oflayarak başını kaldırdı, iştahı gitmişti. Ayıptı. "Beni rahatsız edecek bir konumun bile yok İrem Üsteğmen." Diyerek ayağa kalktı ve hızla yemekhaneden çıktı.

İrem ise sinirle arkasından bakıyordu. Sena'ya baktı. "Neden güldünüz Teğmen'im? Komik olan bir şey mi var, söyleyin biz de gülelim."

Sena dudaklarını ıslattı. "Var Komutanım, mesela Kara Komutanımın sevgilisi olduğunu bildiğiniz halde hâlâ ona yaklaşmanız, lakin Kara Komutanımın sizden uzaklaşması fakat sizin utanmadan devam etmeniz biraz komik. Hatta biraz değil, baya komik geliyor."

İrem'in kaşları havalandı. "Sen benimle nasıl böyle konuşursun!"

"Ben doğru olanları söylüyorum, izninizle." Diyerek Sena masadan kalkıp tim ile olan koğuşa doğru ilerledi.

İrem sinirle elini sıktı. Hızla ayağa kalkıp yemekhaneden ayrıldı.

Balca nefesini vererek kapıyı çaldı. "Gel!" Sesini duyunca içeriye girip kapıyı kapattı. "Efendim Binbaşım?"

Yakup sandalyeden kalkarak Balca'nın karşısına geçti. "Direk konuşucam Gece."

Bir adım geriye gitti, bu yakınlığı sevmemişti. "Sizi dinliyorum."

"Maskeni çıkart."

Balca kaşlarını çattı. "Asla."

Sert çıkan sesi Yakup'u sinirlendirmişti. Bir adım attı. "Sana o maskeyi çıkart dedim."

"Bende size asla maskemi çıkartmıyorum dedim."

Kaşları havalandı. "Öylemi?"

Balca Yakup'un yapacağı şeyi biliyordu, maskesini zorla çıkaracaktı. "Öyle."

Yakup hızla elini Balca'nın maskesine değdirdi ve hızla çıkarttı, lakin gördüğü şeyle kaşlarını çattı.

Balca'nın yüzünde bir maske daha vardı, sadece saçları gözüküyordu. Hızla Yakup'un elindeki maskesini alarak yüzüne geçirdi. "Bir daha Binbaşı, sakın ola maskemi çıkartmaya dâhi kalkmayın. Albay'a gidip bu durumu söylemekten çekinmem. İzninizle." Diyerek hızla odadan çıktı.

Ala Balca Doğu'dan...

Sabır çekerek odaya hızla girdim.

Nisa hızla ayağa kalktı. "Ne bu hız ve ne bu sinir?"

Arkamı dönüp kapıyı kilitledim, yüzümdeki maskeyi çıkardım. Diğer maskenin iplerini çözdüm ve saçımı açtım. "Planı acil harekete geçirmemiz gerek."

Kaşlarını çattı. "Bir sakinleş otur anlat, noldu?"

Koltuğa oturdum, Nisa'da yanıma oturdu. "Yakup, maskemi zorla çıkardı, Allah'tan bunu yapacağını tahmin ettim de diğer maskeyi de taktım."

Diğer maske yemekte gözükmemişti, çünkü sadece yaramı kapatıyordu, kimse yemek yerken maskeyi görmemişti.

"Bu adam harbi kaşınıyor."

"Hiç sorma, babasına bak oğlunu al anasını satayım!"

Nisa sinirle güldü. "Yarbay yemekte gözlerimin içine bakıyordu resmen, iştahım kaçtı ya. Düzgün yemek bile yiyemedim."

Geriye yaslandım. "Oğlu da aynı, ne güzel yemeğimi yiyordum son kaşığımı da yiyecektim geldi çağırdı beni yine. İşi gücü beni çağırmak amına koyayım!"

Güldü. "Bu kadar küfür iyi değil."

Kaşlarım havalandı. "Tabi, bunu ayda yılda bir küfür eden ama o küfürleri çok yaratıcı yapan sen mi söylüyorsun?"

İşaret parmağını dudağıma koydu. "Şşşş, oralara girme bak oraları karıştırma. Onlar hak ediyor ve ben öyle küfürleri çok iyi buluyorum."

Gülerek başımı iki yana salladım. "Psikopatsın gerçekten."

Göz kırptı. "Senin kadar olmasa da var bizdede bir şeyler."

Tam ağzımı açıcakken kapının çalınmasıyla sustum. "Komutanım, gelebilir miyim?" Sena'ydı.

Ayağa kalkarak kapıyı açtım. Sena içeriye girince kapıyı kapatıp kilitledim. Yerime oturdum, Sena'da karşımıza oturdu.

"Bu İrem Üsteğmen'i birazcık sinir etmiş olabilirim."

Nisa ile kaşlarımız havalandı. "Nasıl sinir etmiş olabilirim. Ne yaptın lan?"

Sena dudaklarını ıslattı. "Kendileri sen gittikten sonra yerine oturdu, Karan'a falan rahatsız ediyor muyum diye sordu yüzsüz yüzsüz."

Kaşlarımı çattım. "Eee, taksit taksit anlatma da. Direk anlat."

"Evet senin şiven yavaş yavaş kayıyor." Nisa'ya ters ters baktım.

Babam Isparta'lıydı, annem ise Trabzon'lu.

"Karan ise bir baktı sonra şey dedi. 'Beni rahatsız edecek bir konumun bile yok.' Dedi lakin tek ben duydum, İrem ise anlamadım falan dedi sonra Karan tekrar etti dediği cümleyi. İrem baya morardı sonra Karan yemeğe acıklı bir bakış atarak kalktı gitti."

Nisa'yla birbirimize bakıp gülmeye başladık. Sena'da eşlik etti. "Bu Karan has adam bak, ben bu kadar hanımcı görmedim. Üsteğmen'den nefret ediyor resmen."

Başımı salladım. "Resmen değil ediyor zaten, kaçmak için yer arıyor." Nisa lafımla daha fazla güldü.

"Devam et, ne dedin de İrem kızdı sana?"

Sena bana bakarak nefesini verdi. Ve dediklerini söyledi. "Ovv, sıçmışsın sen, geçmiş olsun."

"Vallaha sıçtım, tamam üstüm kendileri ama doğru olan bir şeyi dedim." Sena haklıydı, dememesi lazımdı. Şikayet etse ceza alırdıakin ama dedikleri doğruydu.

"Ceza yersen bile hafifletmeye çalışacağım, meraklanma sen. Lakin bu aralar İrem çok fazla gözüme batıyor."

Nisa kolunu koluma değdirdi. "Doğru söyle, kıskanıyorsun değil mi Karan'ı?"

Nefesimi verdim. Oflayarak geriye yaslandım. "İrem'i Karan'ın yanında görünce öldürmek istiyorum, bu normal mi?"

İkiside birbirine bakarak başını salladı.

"Of of." Diyerek ayağa kalktım. "Hadi eve gidelim, çok yoruldum artık ve daha fazla Üsteğmen ve Binbaşı görmek duymak istemiyorum."

İkiside gülerek başını salladı, ayağa kalktılar.

~~~~~

Karan'a kurtarıcı bakışlar atıyordum, lakin bu adam beni görmüyordu. Nefesimi vererek cebimden telefonumu alarak Karan'a mesaj attım.

Balca; Ortam nasıl?

Karan cebinin titremesiyle telefonunu çıkartıp mesajıma baktı, bakışları bana değdi. Yazmaya başladı.

Karan; Berbat, kaçamıyor muyuz?

Mesajı yazıp bana bakmıştı, başımı iki yana salladığımda ofladı.

Balca; Ama şansımızı deneyebiliriz.

Yazdığım mesajla kaşlarını çatmıştı.

Karan; Nasıl olucak o?

Balca; Sen bana güven. Bende.

Karan; Her zaman, sahne sizin.

Yüzümdeki tebessüm ile telefonu cebime koydum. "Nisa!"

Nisa defterinde bir şeyler çiziyordu, kalemini deftere koydu bana baktı. "Efendim?"

Dudaklarımı birbirine bastırdım. "Senle bir işimiz vardı, gelsene iki dakika."

Kaşlarını çattı lakin sorgulamadan ayağa kalktı. Defterin kapağını kapattı lakin bırakmadı.

"Nereye?"

Abime döndük. Nisa nefesini verdi. "Kocaya kaçıyoruz Ata, te Allah'ım ya!" Nisa gözlerini devirerek odama doğru ilerledi.

"Cevabını aldıysan abi, hadi görüşürüz." Diyerek odama geçtim. Kapıyı kapattım.

"Noldu Balca?"

Nefesimi verdim. "Bizim Karan ile dışarı çıkmamız lazım."

Kaşlarını çattı. "E çıksanıza o zaman."

Başımı omzuma eğdim. "Bu ortamda nasıl Karan ile yalnız dışarı çıkabilmemi düşünüyorsun acaba?"

Kaşları havalandı. "Aaa, doğru. Eee ben ne yapacağım?"

Durdum, düşündüm. Aklıma gelen şeyle imayla Nisa'ya baktım. "Hep yaptığımız o şeyi yapsan?"

Nisa durdu, aklına geldiği şeyle gözleri büyüdü. "Ya ama Balca ya!"

Dudaklarımı büzdüm. "Nolur Nisa ya!"

Oflayarak başını salladı. "Tamam, tamam. Ama borçlandın bana haberin olsun."

Gülümseyerek başımı salladım. "Sen merak etme."

Nefesini verdi. "Çizimlerim yarım kalıcak ama olsun, bismillah." Diyerek hızla odadan çıktı.

Telefonumu çıkardım Karan'a yazdım.

Balca; İşaret verdiğimde direk evden çıkıyoruz.

Karan; Ne olucağını bilmiyorum lakin Nisa Barlas'a kötü kötü bakıyor. Bismillahirrahmanirrahim.

Gülerek telefonumu cebime koydum ve içeriye geçtim. Yerime oturdum.

Abim bakışlarını telefondan çekip bana baktı, bakışları Nisa'ya değdi, göz göze geldiler. "Hayırdır Nur, niye öyle kötü bakıyorsun bana?"

"Bakamaz mıyım, göz benim değil mi?"

Gülmemek için dudaklarımı ısırdım. Nisa bizim evden çıkmamız için abimi oyalıyordu.

"Bakamazsın, dön önüne."

Nisa kaşlarını çattı. "Bakıyorum, bakacağımda, sanane ya!"

Abim kaşlarını çattı. "Dön önüne dedim Nur!"

Abim ve Nisa ufacık şeyde kavga edebilme kapasitesindeydiler.

"Dönmüyorum, gel sen döndür."

Abim telefonunu masaya koydu, Nisa'ya doğru döndü. "Ne alıp veremediğin var senin benimle hayırdır?"

Koltuktan yavaşça kalktım, duvara yaslandım. Karan bir abime bir Nisa'ya bakıyordu, bakışları bana değdi. Başını sallayarak göz kırptı.

Elimi enseme götürdüm, sanki ensemi ovuyormuş gibi yaparak başımı kapıya doğru eğdim. Dudaklarımı oynatım. "Telefonun cebinde mi?"

Başını salladı. Dudaklarını oynatmaya başladı. "Noluyor?"

Bilmem şeklinde omzumu silktim.

"Sinir oluyorum sana, olamaz mı?"

"Sebep?"

Nisa durdu, düşündü. "Sebebini bulamadım, ama bulurum illa. Sinir oluyorum işte Allah Allah ya."

"Nur!"

Nisa alaylı ifadesiyle abime baktı. "Buyrun benim?"

Abim ofladı. "Sabır yarabbim!"

"Amin canım benim amin. Sen daha çok sabır çekiceksin, ama işe yaramayacak."

Yavaşça geri geri gittim. Karan'a baktım. "Hadi!" Diyerek dudaklarımı oynatım.

Başını salladı, ayağa kalkarak hızla yanıma geldi. Abim görmemişti bile, çünkü Nisa ile boş bir tartışmaya girmişlerdi. Evden çıkmadan çekmeceden silahımı alıp belime yerleştirdim. Karan'ın silahı yanındaydı.

Hızla Karan ile evden çıkıp lojmanın arka bahçesine geçtik, sadece benim odam bahçeyi görüyordu, abimde odama girmezdi.

Banka oturduğumuzda cebimden sigara paketimi çıkardım, dudaklarımın arasına dalı yerleştirdim, cebime baktım lakin çakmak yoktu. İster istemez kaşlarımı çattım.

Önüme gelen çakmak ile durdum, Karan çakmağını yakıp sigaramı alevlendirmişti, dumanı içime çektim. Burnumdan verdim.

Kendi sigarasını da yakıp çakmağı cebine koydu. "Biz nasıl çıktık evden?"

Güldüm ister istemez. "Nisa sağolsun."

Kaşlarını çattı. "Bir dakika, biz evden çıkalım diğe Nisa Barlas ile kavga mı etti?"

Başımı salladım. "Nisa'nın zaten hobisi gibi bir şey abim ile kavga etmek, ama abim aşırı sinir oluyor."

Güldü. "Yapıcak bir şey yok."

"Aynen öyle." Aklıma gelen şeyle kaşlarımı çattım. "Bu İrem Üsteğmen ne iş?"

Karan durdu. "Ha, ne?"

"İrem diyorum, İrem Üsteğmen diyorum Karan?"

Durdu, ofladı. "Ne bileyim ben Ala ya, salmıyor kadın beni."

İşaret parmağımı Karan'a doğrulttum. "Bir o kadının yanında seni göreyim Karan, yakarım seni."

Güldü. Başını omzuna yatırdı. "Sen beni kıskanıyor musun?"

Kaşlarımı çattım. "He kıskanıyorum var mı diyeceğin?"

Tekrar güldü, sigarasından duman çekti. "Ne diyebilirim acaba? Sen ne dersen onu uygulamak için varım ben. Boşuna Komutanım değilsin." Diyerek göz kırptı.

İfadem yumuşadı, tebessüm ettim. Sigaramdan nefes çektim. "Aferin, hep böyle ol. Beni sinir etme." Dumanı yüzüne doğru üfledim, yüzünü ekşitti.

Dumanı dağıtmak için elini yelpaze gibi salladı. "Of be Ala."

Güldüm, güldü.

"Bu Ejder ne olucak?"

Sigaramdan çektim. "Bilmiyorum, ama yakalamamız lazım. Babamın timi kardeşini öldürdü diğe adam beni öldürmek istiyor." Dumanı üfledim.

Kaşlarını çattı. "Tabi onu ben öldürmezsem." Aklına gelen şeyle durdu. "Sen neden maskeni takmadın?"

Nefesimi verdim. "Karanlık burası Karan, merak etme maskem cebimde kimse göremez yüzümü."

Başını salladı, sigaramı söndürdüm. Tam bişey diyecekken durdu. Kulağıma yaklaştı. "Silahın yanında mı?"

Durdum. "Evet, senin?"

Sessizce evet diyerek geriye çekildi. Maskemi takarsam belli olurdu, lakin takmak zorundaydım.

Cebimden maskeyi hızla çıkarıp yüzüme geçirdim. Belimdeki silahımı çıkarıp emniyeti kilidini açtım. Ayağa kalktık.

Sanki tuzağı anlamamış gibi sarıldık. "Biri arkanda, saat 2 yönü."

Nefesini verdi. "İkisi arkanda, biri saat 11 yönü diğeri de saat 1. Hazır mısın Gece'm?"

Sırıttım. "Her zaman, şimdi. Üç, iki." Aynanda nefes aldık. "Bir!" Diyerek birbirimizden uzaklaştık.

Silah sesleri duyulmaya başladı. Abimlerin de duyduğuna emindim.

Hızla konteynerın arkasına geçtim, Karan'a baktığımda bir arabanın arkasınadaydı. Başımı çıkardım. Gördüğüm karanlık silüete sıktım, geri yaslandım. Telefonumun çalmasıyla cebimden çıkardım. "Efendim abi?"

"O sesler ne Ala?"

Nefesimi verdim, konteynera bir kurşun daha sıktılar. "Lojmanın arkasına gelin derhal, Su ve Ada odadan çıkmasınlar. Hüseyin ve Kartal yanlarında olsun abi hızlı!"

"Tamam, kaç kişiler?"

Başımı konteynerdan çıkardım, birinin inlemesini duydum, üç kişi görmüştük lakin üç kişi değillerdi. Altı kişilerdi. "Yedi kişiydiler, biri indi. Fazla da olabilir abi."

"Geliyoruz." Telefonu kapatıp cebime koydum. Başımı çıkardım. Karan'a hedef alan birini başından vurdum. Geriye yaslandım.

Yerimde yavaşça doğruldum, Karan'ın yanına koşmaya başladım. Gözüme çarpan birine sıktım, ayağına gelmişti.
Çünkü bir dizini kırmıştı, vücudu yamuk duruyordu.

Karan'ın yanına geçtim. Kaşlarını çattı. "Gece, deli misin sen? Neden koştun, yara aldın mı?"

"Hayır yara almadım, Nisa, Emre, Sena ve abim geliyor. Çok fazlalar Karan."

Sıkıntıyla nefesini verdi. "Bir dışarı çıkalım dedik anasını satayım ya!"

Güldüm. "Hadi bakalım Kara, görelim marifetlerini."

Güldü. "Hay hay, Yüzbaşım." İkimizde aynanda ayağa kalktık, ateş açmaya başladık.

Lakin sesler fazlalaştı, abimler gelmişti.

Duyduğum inlemeyle kaşlarımı çattım. "Hassiktir ama ya!" Karan'dı.

Hızla Karan'ı aşağı doğru çektim. "Nerenden Kara!"

"Sıyırdı Gece, kolumu sıyırdı o kadar."

Sinirle nefesimi verdim. "Görmedin mi diyeceğim lakin ışık bile yok burada!" Maskemi çıkartıp iki tarafından yırttım, Karan'ın koluna sarmaya başladım. "Kan kaybetmezsin, sakın itiraz etme."

"Gece, maskeni neden çıkardın sen!"

"Vurulmasaydın Kara." Diyerek kolundaki maskeyi sıktım, kan kaybını engellerdi. "Heh oldu, zorlama ama çatış."

Nefesini vererek başını salladı.

Karan'ın yarasını sararken seslerin kesildiğini farketmemiştik. Ayağa kalktık, arabanın arkasından çıktık.

"İyi misiniz abim?"

Abim yanıma gelip sarıldı. "İyiyiz lakin Kara, yaralı. Kolunu kurşun sıyırmış."

"Salak bu çocuk." Abimin dediği şeyle kaşlarımı çattım.

"Abi!"

Ofladı. "Tamam, laf ettirme sevgiline."

Cebimden telefonumu çıkarıp flaşı açtım. "Yaşayan var mı?"

"Var!" Nisa'nın sesinin geldiği yöne baktım, birini itekleyerek geliyordu. Benim bacağından vurduğumdu.

Öne doğru adamı attı, diğerleri telefonlarını çıkartıp flaşlarını açtı adama doğrulttu.

Öne doğru eğildim. "Şimdi, sen beni yormayıp bu saldırıyı kimin yaptığını söylüyorsun."

Sustu. "Sen kimsin?"

Güldüm. "Sana kim lazım?"

"Gece, bana Gece'yi öldürmem gerektiğini söylediler." Ejder, Ejder'in işiydi bu.

Sinirle karnına tekme attım. "Bir isim söyleyeceğim ve sende o ismi doğrulayacaksın. Anlaştık mı?" Ses vermedi. "Anlaştık var sayıyorum."

Doğruldum. "Sana Gece'yi, yani beni öldürme emrini veren kişi Ejder'mi?"

Gözleri büyüdü. "Sen Gece misin?"

Nisa nefesini verdi, yere eğilerek adamın saçlarına asıldı, geriye çekti. Adam bağırdı. Yüzünü ekşitti. "Bağırma lan! Soruya cevap ver!"

Nefesini verdi. "Evet, Ejder abi istedi."

Güldüm, hatta kahkaha attım. "Ejder abi istedi demek, vay. Abi he, abi." Nisa'ya elimle geri çekilmesini işaret ettim.

Adamın saçlarını sertçe bıraktı, doğruldu. Yere eğildim, sertçe burnuna bir yumruk attım, bir ses gelmişti. Burnunu kırmıştım galiba ya? Doğruldum. "Çok pardon ya, ben direk burnunu yerinden sökücektim, yanlışlıkla kırdım." Lafımla herkes güldü, Emre'ye döndüm. "Karargaha haber verdiniz mi?"

Başını salladı. "Verdik Komutanım, araç yolladılar cesetleri ve yaralı lakin baygın olanları almak için." Gelen sesle durdu. "Hatta geldiler."

Başımı salladım. "Sena ve Emre, siz durun burada bunların başında. Hepsini bir yerde tutun, biz yukarı çıkıyoruz. Üzerimi değiştirmem lazım."

İkiside başını salladı. "Emredersiniz Yüzbaşım."

Abim, Nisa ve Karan ile lojmanın önüne geçtik. "Ala, bişey sorucam."

Abime döndüm. "Efendim abi?"

"Kimse sesleri duymadı mı?"

Nefesimi verdim. "Bu lojmanda Karayel Timi ve bir kaç asker daha kalıyor. Sezgin abiler ayrı yerde. Lakin tek aklıma takılan Binbaşı da bu lojmanda."

Nisa başını iki yana salladı. "Hayır, Binbaşı bugün burada değil."

"Nasıl yani?"

"Kendileri bugün karargahta kalmaya karar vermiş ne hikmetse."

Nisa'nın verdiği mesajı anlamıştım.

Ejder Yarbay'a tuzağı haber vermişti, Yarbay ise Yakup'a bugün lojmanda kalmamasını istemişti. Nefesimi verdim. "Zaten kendileri bir bok olunca ortalarda olmuyor."

Nisa anlamıştı, anladığımı, mesajı aldığımı anlamıştı.

"Sen Yakup'un karargahta olduğunu nereden öğrendin?"

Abimin sorusuyla kaşlarım havalandı. Karan'ın yanına geçtim. "Bu kişi abim mi? Nisa'yı sorguya çekiyor."

"Valla güzelim bende anlamadım, dur neyse izleyip göreceğiz."

Dedikoducu manita, severim. Manitamı daha çok severim.

Nisa kaşlarını çattı. "Duymuştum da, sen neden sorguluyorsun şimdi beni?"

Abim durdu. Omzunu silkti. "Sen benim her hareketimi sorguluyorsun, bende seni sorguluyorum. Var mı diyeceğin?"

"Sorgulama kardeşim beni alla alla ya!"

Abimin kaşları havalandı. "Kardeşim derken, ben senin nereden kardeşin oluyorum?"

Karan'ı dürttüm. "Kaçalım, yoksa buradan çıkamayız."

"Kesinlikle katılıyorum, ama bu sefer benim evime gidelim. Neden dışarı çıktık anlamıyorum ki."

Güldüm, ikimizde aradan sıvışıp eve doğru ilerledik.

Eve girdiğimizde direk belimdeki silahı masaya koyup banyoya geçtim. "Karan, kazaklarından birini verir misin!"

"Tamam!" Diye bağırdı, kollarımı sıvayıp sağ elimdeki kan lekesini çıkartmaya başladım.

Şerefsizin kanı zor çıkıyordu, sinirden ofladım.

Kazağımın kolu kayıp duruyordu, üzerimden hızla çıkardım. Elimi yıkamaya devam ettim.

Elimdeki kan lekesi çıkmıştı, derin nefes alarak elimi duruladım. Sporcu sütyeni ile duruyordum. Yara izlerim gitmişti, sırtımdakiler hariç ve tabiki kalbime 5cm yakın kurşun izi hariç.

O kurşun yüzüne iki hafta komada kalmıştım, o kurşunu ise Ahin çetesinden biri sıkmıştı, artık yaşamıyordu.

Kapı açılınca hızla havluyu göğsüme tuttum. "Lan, ne diye kapıyı çalmadan giriyorsun!"

Karan durdu. Yutkundu. "Unuttum bir an Ala." Diyerek elindeki kazağı uzattı.

Nefesimi verdim. "Tamam, hadi çık banyodan."

Başını sallayarak tam banyodan çıkacakken durdu, bana baktı göz kırptı. Kapıyı kapattı.

Güldüm, deliydi.

Havluyu bilerek göğsüme tutmuştum, yara izi görünmesin diğe. Hızla kazağı giyip banyodan çıktım, Karan yatakta uzanmış beni bekliyordu.

Kaşlarımı çattım. "Sen yaranı umursamıyorsun galiba ya?"

Ofladı. "Ufacık bir yara Ala, hadi gel uyuyalım."

Başımı iki yana salladım. "Sana buradan bir uçarım Karan, aklın şaşar, doğrul. Malzemeleri alıp geliyorum."

Başını salladı. Doğruldu, banyoya tekrar girerek ilk yardım çantasını aldım, tekrar odaya girip Karan'ın yanına oturdum.

Yavaşça üstünü çıkarttı, gözlerim kayıyordu bir yerlere. Kaymasındı.

Bu baklavalar şuan olmazdı.

Karan güldü.

Kaşlarımı çattım. "Neye gülüyorsun, hayırdır?"

"Hiç, bakmamak için o kadar zahmete girme sadece."

"Karan!"

"Tamam sustum."

Koluna sardığım maskeyi yavaşça çıkardım. Pansumanı yapmaya başladım. "Kurşun içeride değil Allah'tan."

Bir elini bacağıma koydu, okşamaya başladı. Yutkundum. "Rahat mı dursan Karan?"

"Bir şey yapmıyorum ki?"

Kafamı 'tabi' diyerek salladım. Pansumanı bitince yarayı sardım. Ayağa kalktım. "Bir kaç gün su değdirme yarana, ha eğer bir değdirirsen seni yakarım."

Başını salladı. "Emredersiniz Yüzbaşım."

Güldüm, malzemeleri alıp banyoya koydum ve tekrar odaya geçtim.

Bismillah.

Hatta direk Bismillahirrahmanirrahim.

Allah'ım sana geliyorum.

Hatta gelmişde olabilirim.

Acunun bir sözü vardır ya?

Karan bakışlarına güldüğünü işittim, çünkü ben Karan'a bakmıyordum. Direk baklavalara lakin yenmeyecek olan cinsine bakıyordum.

Nefesimi verdim. "Karan, ne dedim acaba ben sana ya?"

"Ne dedin sen bana?" Dedi gülerken.

Oflayarak yatağın diğer tarafına dolanarak yatağa geçtim, yatağın içine girdim.

Kollarımı birbirine bağladım. Karan'ın gülmesi durdu. "Ala?"

Ses vermedim.

"Ala'm?"

Yine ses vermedim.

Kadrajıma yüzü geldi. Başımı sola çevirdim. "Sen küstün mü ya bana?"

Ses vermedim.

Vermeyeceğim kardeşim.

Parmaklarını çeneme değdirdi, yüzümü yüzüne doğru yavaşça çevirdi. "Ala'm?"

"Ne?"

Kaşlarını çattı. "Ben neden trip yiyorum şuan?"

Omzumu silktim.

"O zaman ben bu tribi bitirmeni bilirim."

Kaşlarımı çattım. "Nasıl olucak o?"

Güldü, beklemediğim bir anda parmaklarını karnımda hissettim. Kaşlarım havalandı. "Sakın!" Dediğimde beni gıdıklamaya başladı.

"Ya...Karan!" Kahkahalarımın arasından sadece bu iki cümle çıkıyordu.

"Ya tribi kesersin güzelim, ya da devam ederim." Dedi gıdıklamaya devam ederken.

"Tamam!....Kabul!" Dememle durdu.

Lakin şuan çok garip bir pozisyondaydık.

Ben altta, Karan ise üstümdeydi.

Bakışlarım Karan'ın dudaklarına kayıyordu, onunkisi zaten direk dudaklarımdaydı.

Alnını alnıma değdirdi. Burnunu burnuma sürttü.

Dirsekleri kollarıma değiyordu.

Dudağını dudağıma sürttü.

Özlemiştim, dudaklarını deli gibi özlemiştim.

Ensesini tutup kendime çektim dudaklarına yapıştım.

Sanki yıllardır ayrıymış gibiydik, öyle de değil miydik?

Dili ağzımın içinde keşif yapıyordu, hiçbir yeri unutmamak istercesine.

Dudağımı dişlemesiyle inledim. "Karan!"

Güldü, yavaşça geriye çekildi, ısırdığı yeri öptü.

"Seni seviyorum Yüzbaşı Ala Balca Doğu."

Elimi yanağına getirdim, okşadım. "Seni seviyorum Yüzbaşı Karan Çevik."

Bizi ne kadar ayırmak için çaba gösterselerde ayıramayacaklardı.

Karan ve Ala ayrılmayacaktı.

Kara ve Gece ayrılmazdı.

Biz birbirimiz içindik, öyle de olucaktık.

ʕ⁠っ⁠•⁠ᴥ⁠•⁠ʔ⁠っ Bölüm Sonu ʕ⁠っ⁠•⁠ᴥ⁠•⁠ʔ⁠っ

Sınır

'850 okunma'
'80 yıldız'
'60 yorum'

Ayayayayayayyyyy.

Evet baya sonra muck muck oldu ehehe.

Biraz geç geldi affola.

Sorular;

Karayel Timi Ejder'i yakalayabilecek mi?

Yakup babasının hain olduğunu anlayacak mı?

Karan'ın intikamını alması?

Nisa ve Barlas'ın kavgaları?

Karan ve Balca'nın Yakup ve İrem'in oyununu bilmesi?

Karan'ın intikamı nasıldı?

Nisa, Sena ve Balca'nın haini bilmesi ne gibi sonuçlara yol açabilir?

Nisa?

Sena?

Yarbay?

Ejder?

Gece?

Kara?

Balca?

Karan?

Yakup?

İrem?

En sevdiğiniz sahne?

Hayde gittim ben muahhhh.

Continue Reading

You'll Also Like

838K 14.7K 27
🔞Türkiye'nin en büyük mafyası tarafından kaçırılmak ve onla ilişki yaşamak.🔞 🔞Bolca +18 vardır. 🔞
44.6M 2M 84
Korkmuyordum, ne karanlıktan, ne gürleyen gök gürültüsünden, ne de bana zarar verebilecek bir insandan. Çünkü ben karanlıktım, ben gürleyen göktüm...
2.1K 700 29
Fantasy-TR okuma listesinde! Yıllardır süren ve çözülemeyen lanet... Binlerce yıl öncesinden var olan kehanet... Ve her şeyden habersiz olan Aybüke...
1.8M 50.8K 87
sse-sen uzak dur benden!! "Benden kaçışın yok" diyerek adamlarını üzerime saldı..