Dağların Çift Başlı Kurdu

By Nazlas0

345K 19.3K 5.7K

"Sakın, sakın Ala, aklının ucundan dâhi geçirme." Diye burnundan soludu. Sinirle bir adım attım. İşaret parma... More

1. Bölüm - Karayel Timi
2. Bölüm - Tekrar Başlıyoruz
3. Bölüm - Özlem
4. Bölüm - Tuzak
5. Bölüm - Gece ve Sela
6. Bölüm - Hoşlanıyor muydum?
7. Bölüm - Çocukluğumun Katili
8. Bölüm - Sevgilisiyim!
9. Bölüm - Çocukluk Aşkı
10. Bölüm - Gargamel ve Azman
11. Bölüm - İki Deli
12. Bölüm - Uzaktan Sevda
13. Bölüm - Yalandan Oyun
14. Bölüm - İki Aşık
15. Bölüm - Kaçış
16. Bölüm - Kıskançlık
17. Bölüm - Sevmek ve Sevilmek
18. Bölüm - Tanışma
19. Bölüm - Plan
20. Bölüm - Zincir
21. Bölüm - Yüzleşme
22. Bölüm - Karma
23. Bölüm - Ala
24. Bölüm - Takıntı
25. Bölüm - Saçlara Dokunma
26. Bölüm - Geç Verilen Hediye
27. Bölüm - Sardı Kollarına Bak
28. Bölüm - Umarım Yalan Söylüyorsundur
29. Bölüm - Tutulmayan Sözler
30. Bölüm - 7-1=7
İlerki Bölümden Alıntı
31. Bölüm - Deliriyor muyum?
İlerki Bölümden Alıntı...
33. Bölüm - Merhaba Gece
34. Bölüm - Gerçekler ve Yalanlar
35. Bölüm - Yaşattığını Yaşamadan Ölmezsin
36. Bölüm - Canavar
Duyuru ve Alıntı
37. Bölüm - Ahin
38. Bölüm - Sonra, Şimdi Değil Sonra
39. Bölüm - Benden Artık Uzaklaşma
40. Bölüm - Hain
41. Bölüm - Kimdi Bu Adam?
42. Bölüm - Geçmişin Karanlık Yüzü
43. Bölüm - Kurşun
44. Bölüm - Kayıp
45. Bölüm - Zincirler
46. Bölüm - Geç Öğrenilen Gerçek
47. Bölüm - Var Mısın?
48. Bölüm - Zaaflar ve Zayıf Noktalar(+18)
49. Bölüm - Turan ve Karayel
50. Bölüm - İsteme
51. Bölüm - Çilli
52. Bölüm - Engerek
53. Bölüm - Bedel

32. Bölüm - İhtimaller

3.7K 228 69
By Nazlas0

Çünkü aşk sevgiliye kavuşmak değil,
Sevgiliye kavuşmak için verilen mücadeleymiş,
Yapılan uğraşmış,
Çekilen çileymiş.
Aşkı kıymetli kılan da buymuş...

Bir Aşk Masalı
Ahmet Ümit-

Sınır

300 okuma
20 yıldız

İyi okumalaaaaaaar :)

İmdat diye bağırırsam duyan olur mu?

Çünkü sıkıntıdan gebermek üzereyim daha doğrusu üzeriyiz.

Tim ile beraber yaklaşık 20 dakikadır şınav pozisyonunda duruyorduk.

Neden mi?

Yarbay'ın emrine göre.

Kendileri tüm timlere yaptığını söyledi lakin böyle bir şey olmadığını Karayel dahil tüm karargah biliyordu.

Yanımdaki Emre bi Yarbay'a bir yere bakış attı. "Allah'ım neydi günahım?"

"Günahımız olucak Komutanım. Benim tek günahım babannemden kaçmak." Kartal'ın derdine hepimiz kıkırdadık.

Belime gelen baskıyla içimden küfür ettim. Yarbay ayağıyla belime baskı uyguluyordu.

"Az daha eğil Yüzbaşı."

Amına koduğumun yerinde eğile eğile yere çakılıcam lan! "Tamam Yarbayım." Allah'ım beni direk Albay yap valla ya.

Oğlu biter kendisi başlar.

Sonunda ayağını çekince derin bir nefes aldım. Dünya vardı.

"Lan!" Gelen sesle sağıma baktım.

Sezgin abi yerle buluşmuş bir şekildeydi, ayakları gerideydi ama. Yani demekki Yarbay Sezgin abinin ayaklarından çektiği için Sezgin abi düşmüştü.

Adam kaşınıyor.

Ama Yarbay olduğu için şuan bir şey demeye götüm yemiyor.

"Şehitiniz var diye sizi sıkmıyorum lakin siz kendinizi iyice gevşetmişsiniz!" Ne demekti bu?

Başımı kaldırıp gözlerimi Yarbay'a diktim. Göz göze geldik. Kaşlarını çattı. "Yüzbaşı!"

Ayağa kalkıp yanına gittim. "Buyrun Yarbayım."

Bir adım attı sinirle. "Eğer Karayel timi böyle devam ederse, senin burada işin olmaz!"

Kaşlarımı çattım, ne diyor bu adam. "Anlamadım Yarbayım, işim olmaz derken?"

"Eğer sen timini böyle eğitmeye devam edersen artık Karayel timinin ne komutanı ne de Yüzbaşısı olursun. Ona göre ayağını denk al, kendine derhal çeki düzen ver." Diyip arkasını döndü, ilerlemeye başladı.

Sinirle sol elimi yumruk yaptım. Omuzlarım inip kalkıyordu. Time doğru dönmeden, "Kalkın!"

Tim ayağa kalktı. Time doğru döndüm. Dönmemle hepsinin sinirinin tepesinde olduğunu gördüm.

"Eğer, siz de istiyorsanız Albayın yanına gider bu timin Komutanlığını bırakmamı istersiniz. Şayet istemiyorsanız bu tim de ben ile birlikte devam edersiniz. Komutanlığımdan rahatsız olan derhal Albayın yanına şimdi gidebilir!" Sert çıkan sesimle bakışlarımı timin üyelerinde gezdirdim.

Kimse bir adım dahi atnıyordu, kımıldamıyordu.

"Karayel!"

"Emredin Komutanım!"

Hepsinin ağzından çıkan o gür sesle sırıttım. "150 tur koşu." Dememle hepsi başını sallayarak tekli sıra halinde koşmaya başladı.

Ellerimi arkaya götürüp birleştirdim. Tempo halinde koşan timime baktım.

Bu timi kolay kolay bırakmazdım.

Kendileri tek benim timim değil ailemdi.

Hiçbir güç veya kuvvet beni bu timden vazgeçirmezdi, geçiremezdi.

Eğer Yarbay istemiyorsa şayet time yeni bir Komutan getirebilirdi, lakin bu tim yeni gelen Komutana o kadar cana yakın davranacağı muammaydı.

Telefonuma gelen mesaj ile cebimden çıkardım. Yine aynı numaraydı. Lakin bu sefer mesaj gelmemişti, bir fotoğraf gelmişti.

Fotoğrafa baktığımda kaşlarımı çattım. Yutkundum.

Bu fotoğrafta Karan ve ben vardım.

Karargahtaydık, sigara içiyorduk beraber. Ben bakışlarımı bir yere dikmiştim, Karan ise bana bakıyordu.

Fotoğraf arkadan çekilmişti, bir mesaj geldi.

sono così vicino
non vedi
Se guardi indietro
vedrai
Ma ha paura

(Çok yakınındayım
Görmüyorsun
Arkana baksan
Göreceksin
Ama korkuyorsun)

Bu da ne demekti?

Her gün ben neden garip garip mesajlar alıcam.

Başımı telefondan kaldırıp arkamı döndüm, lakin kimse yoktu.

Önümü dönecekken gözüme çarpan şeyle durdum. Time doğru hafif döndüm. Bitirmişlerdi. "50 mekik 50 şınav." Hepsi başlarını sallayıp mekik pozisyonuna geçip çekmeye başladı.

Arkamı dönüp gördüğüm cisme doğru ilerledim. Bir kolyeydi. Yere doğru çöktüm. Bu benim kolyemdi.

Titreyen elimle yerdeki kolyeyi aldım, üzerine gelen toprağı sildim. Zambak deseni ışıl ışıl parlıyordu.

Çiçeğin arkasını çevirdim, G&K yazıyordu.

Gece ve Kara...

Geçmiş Zaman...

Balca elindeki kalemi parmaklarının arasında çeviriyordu, kapının açılmasıyla bakışlarını kapıya çevirdi. Gelen kişiyle gülümsedi.

"Ala'm, müsait misin?"

Balca gülerek başını salladı. "Gel, sana her zaman müsaitim Yüzbaşı."

Karan gülerek içeriye girip kapıyı kapattı. Balca ayağa kalkıp koltuğa oturdu, Karan'da yanına geçti.

"Ne yapıyordun acaba kalemle?"

Balca gözlerini kısıp Karan'a baktı. "Sen nereden biliyorsun acaba kalemle ne yaptığımı?"

Karan hafif güldü. "Ne yaptığını bilmiyorum, ama kalem ile bişey yaptığın kesin."

Ofladı. "Sıkıntıdan kalemi parmaklarımın arasında çeviriyordum o kadar ya." Karan'a baktığında gülmemek için yanaklarını ısırdığını gördü. Kaşlarını çattı, eliyle sol omzuna vurdu.

"Komik mi acaba?"

Karan hayla aynı ifadeyle başını iki yana salladı. Balca sinirlenip bir kez daha vuracakken Karan Balca'yı kendine doğru çekti.

Bismillah .

Masumca gülümsedi. Yutkundu. "Karan?"

Karan kaşlarını kaldırıp gülümsedi. "Buyrun benim?"

Balca hâlâ Karan'a melül melül bakıyordu, Karan hızla dudaklarına öpücük bıraktı, aynı hızla geri çekildi.

Kaşlarını kaldırdı Balca, şaşkın şaşkın bakıyordu. Beklemiyordu, az insaflı davranması lazımdı, ayıptı. Pat diye de öpülmezdi.

Balca yavaşça geriye çekildi. "Az insaf be Karan, öyle pat diye öpülür mü bir insan acaba?"

Karan kahkaha attı. "E sen de öyle bakmasaydın."

"Nasıl baktım acaba?"

"O bakışlar tarif edilmez Ala, bir bakan bir daha bakmak ister. Öyle güzel bakıyordun ki bunu kimsenin anlatmaya dili varmaz."

Balca tebessüm etti. Karan cebinden bir kutu çıkardı, Balca merakla kaşlarını çattı. "Bu ne?"

Karan kutuyu açıp kolyeyi çıkardı. "Bu bir Zambak kolyesi, Zambak çiçeği aşkı ve tutkuyu temsil eder derler." Kolyenin arkasını çevirdi, G&K yazıyordu. Karan tebessümle Balca'ya baktı.

Balca gülümseyerek Karan'a döndü. "G&K yani Gece ve Kara. Doğru mu bildim?"

Karan yüzündeki tebessüm ile başını salladı. "Doğru güzelim."

Balca eliyle kolyeye dokundu, çok güzeldi. Eşsiz di. "Boynuma takar mısın?"

Karan başını sallayarak ayağa kalktı. Balca kısa saçlarını önüne çekti. Karan yavaşça kolyeyi Balca'ya taktı.

Bir daha çıkarmamak üzere.

Lakin o kolyenin bir gün çıkacağını Karan biliyordu.

Balca o kolyeyi o gün boynunda görürse dayanamazdı, bunuda biliyordu Karan.

Ve düşündüğü gibi olmuştu.

O kolye çıkmıştı, kutuya konup çekmeceye konulmuştu.

Balca o kolyeyi görünce canı daha fazla yanıyordu.

Canı yanarsa kendine zarar vericekti, ama yapmadı. Yapamadı.

O kolye o kutuda o çekmecede kalmıştı.

Şimdiki Zaman...

Bu kolye burada olmamalıydı.

Ben bunu kutuya koymuştum, bir daha çıkarmamak üzere.

Nasıl gelmişti bu kolye buraya.

Evimden nasıl alınmıştı bu kolye?

Sinirle ayağa kalktım. Bizimkilere döndüm. "Eğitim şimdilik bu kadar." Diyerek odaya doğru hızla ilerledim.

Kalbim ağrıyordu.

Kolyeyi sımsıkı tutuyordum. Kaybedemezdim.

Odaya girip kapıyı kapattım. Bilgisayarın başına geçip evin güvenlik kameralarının olduğu sayfayı açtım. Lakin buna bakarsan tüm vaktim giderdi.

Telefonu elime alıp o numarayı aradım.

"Yüzbaşım?"

"Serhat, derhal üç gün boyunca olan lojmanda dairemi gören tüm kamera kayıtlarına bakın. Şüpheli birini görünce bana haber edin."

"Emredersiniz Yüzbaşım."

Telefonu kapatıp koltuğa oturdum. Ellerimi başımın üzerine koydum.

Kim di bu?

Kim eve girip bana ait olan bir eşyayı alırdı?

Kim sadece evden en değer verdiğim eşyalardan sadece Karan'ımın verdiği kolyemi alırdı?

Oflayıp başımı koltuğa yasladım.

Yaklaşık 2 saat sonra kapının hızla açılmasıyla kaşlarımı çattım, başımı kaldırıp bakışlarımı kapıya diktim. Serhat gelmişti, ayağa kalktım.

"Bir şey bulabildin mi?"

Başını sallayıp elindeki bilgisayar ile yanıma geldi, bilgisayarı koyup açtığı dosyayı bana çevirdi.

Siyah kapşonlu, maskeli biriydi. Boyu uzundu, saçı ya da eli gözükmüyor du.

Kimdi bu?

Sinirle yumruk yaptığım eli masaya vurdum. "Kim olduğunu tespit edemez miyiz?"

Serhat nefesini verdi. "Maalesef Yüzbaşım, lakin bu kişinin geri gelme ihtimali yüksek."

Kaşlarımı çattım. "Nasıl yani, tekrar mı geri gelebilir?"

Başını salladı. "Ya oturduğunuz lojmandan çıkacaksınız ya da odaların içine gizli kamera yerleştireceksiniz."

Mantıklıydı, başımı salladım. Elimde hafif sırtına dokundum. "Sağol Serhat."

"Ne demek Yüzbaşım." Diyerek odadan çıktı.

Bu kim ise beni tanıyan biriydi.

Benle oyun oynuyordu.

Bulacaktım.

Ama önden önce bulmam gereken bir şey vardı.

Daha doğrusu bir intikamım vardı.

Almam gereken bir intikam.

Yazardan...

Adımlarını hızlandırdı, Albayın kapısını çalıp içeriye girdi.

Albay gelen kişiye baktı, kaşlarını çattı. "Ne işin var senin burada?"

Adam derin nefes aldı. "Yetmedi mi Albayım?"

Albay anlamıştı, adamın ne kast ettiğini anlamıştı. Başını yorgunca salladı. "Az kaldı evlat, dayanman lazım. Seninde, onunda."

Adam sinirle elini yumruk yaptı. "Ben bile zar zor dayanıyorum. O nasıl dayansın!"

Albay ayağa kalktı. Adamın karşısına geçti. "Sen bunu bile isteye seçtin, sen onun canının yanacağını bile bile seçtin oğul!"

Adam yutkundu, bir adım geriye gitti. "Mecburdum, intikam için mecburdum."

Albayın kaşları havalandı. "Mecburdun he, mecburdun. Git söyle o zaman ona, çık karşısına. Mecburdum de, dinler ama sebebini sorar. Ama öğrendiğinde senle beraber kendisini de yakar."

Adamın sol gözünden yaş aktı. Albay haklıydı. "Ben sana dedim ki yapma, tim ile beraber gidin alırsın intikamını dedim. Sen istemedin, bana bu seçeneği sundun! Onun bu hâle geleceğini bile bile sundun!"

Adam tam ağzını açıcakken kapı çaldı. Bir ses geldi. "Albayım, gelebilir miyim?"

Albay ve adam birbirlerine korkak bakışlar atıyordu. Gelmemliydi, adamı görmemeliydi.

Albay boğazını temizledi. "Az bekle kızım, şu etrafı toparlamam gerek." Diyerek sertçe adama döndü. "Dolabın arkasından çık derhâl! Bir daha da haberim olmadan sakın gelme. Bu sefer gerçekten ölürsün."

Adam hafifçe başını salladı. Dolabın arkasına ilerledi. Dolabın kapağını açıp kıyafetleri kenara çekip geçite geçti. Ama gitmedi, bekledi.

Özlemişti.

Albay ne kadar haklı da olsa özlemişti.

Albay dolabın kapandığına emin olduğunda kapıya döndü. "Gel kızım."

Balca içeriye girdi. "Albayım, rahatsız etmiyorum inşallah."

Albay gülümsedi. "Yok kızım ne rahatsızlığı, bir şey mi oldu?"

Balca sıkıntıyla nefesini verdi. "Var Albayım, eğer izin verirseniz Karayel ile beraber derhâl bir operasyona çıkmak istiyorum.

Albay beklemiyordu, bakışları bir an dolaba kaydı. "Neden kızım?"

Balca yutkundu. "Dar geliyor Albayım bana buralar, belki kendi yerime gidersem rahatlarım. Ne diyorlardı bana 'Dağların Gece'si' benim yerim dağ, burası değil."

Albay koltuğu gösterdi. Balca koltuğa oturdu. "Niye böyle düşünüyorsun?"

Derin nefes aldı. "Çünkü Albayım, artık bir sebep kalmadı. O sebep gitti. Benim yerim artık dağlar. Burası değil."

Adamın gözleri doldu. Kendi yapmıştı, bu hâle kendi getirmişti.

Albay gözlerini kapatıp açtı. Haklıydı Balca, ne dese ne yapsa haklıydı. Başını yorgunca salladı. "Tamam kızım, yarın gece bir operasyon var. Ona Karayel ile beraber gidiceksiniz."

Balca başını salladı. "Operasyonun detayları nedir Albayım?"

"Bir mekâna gidiceksiniz. Maskeli bir balo tarzı bir yere. Orada bir uyuşturu kaçakçısı var."

Balca kaşlarını çattı. "Albayım buna başka birimlerin bakması gerekmez mi?"

Albay hafif güldü. "Tabi bu bize verilmez lakin, o kaçakçı tek o işi yapmıyor. Silah da var o işin içinde. Ve Gece tahmin et kimin sağ kolu?"

Balca merakla gözlerini kıstı. "Roşan'ın." Albayın dediği laf ile içindeki intikam ateşi harlandı.

Ama tek onun değil, oradaki adamın da harlandı.

Balca sırıttı. "Operasyon Karayel'indir."

Albay gülümsedi. Karayel sahalara geri dönüyordu. İntikam için, son hız dönüyorlardı.

Adamın gözleri büyüdü. Bu kadar hırslı birini beklemiyordu, eskisinden daha fazla bir hırs vardı içinde. Gördü gözlerinde, kadının gözündeki intikamı gördü.

Anlamıştı, o kadının değiştiğini anlamıştı.

Son bir haftada ise şahit olmuştu.

Bunu kendisi yapmıştı.

Bunu yaptığı için asla affedilmeyecek ti.

Zaten kendisini de affetmeyecek ti.

~~~~~

Balca Doğu'dan...

Albayın odasından çıkarken kalbime giren ağrıyla duvara tutundum.

Kokusu vardı, odada kokusu vardı.

Yoksa ben gerçekten deliyor muydum?

Delirmemiş olayım.

Sağ elimi kalbimin üzerine koyarak odama hızla geçtim. Kapıyı kapatıp üzerimi değiştirdim.

Üzerime beyaz uzun kollu bir crop altıma mavi bol pantolon giydim. Deri ceketi giyip eşyalarımı aldım ve odadan çıktım.

Arabaya doğru ilerlerken adımın seslenmesiyle arkamı döndüm. Sena koşarak geliyordu. "Bir dur be kızım ya!"

Yanıma gelip sağ eliyle kolumu tutarak soluklandı.

"Atlılar mı kovalıyor acaba Sena?"

Doğrulup bana ters ters baktı. "Aşk olsun be Gece. E hani gitmiyor muyuz?"

Başımla hadi işareti yaparak arabaya bindik. Karargahın hala sınırlarında olduğumuz için bana Gece diye sesleniyorlardı.

Sadece ya evde yada bir odada beraber olduğumuz zaman tim bana Balca diye sesleniyordu.

Abim hariç...

Ala'm diyordu. Sadece abim diyordu. Sonuna kadar da öyle olucaktı.

Yaklaşık 15 dakika sonra lojmana vardık. Arabadan inip eve doğru yürüdüm. Bakışlarım yine o yöne kaydı, Karan'ımın kapısına. Boştu, ayakkabılar yoktu.

Dudaklarımı ıslattım. Evin kapısını açıp eve girdik. Salona geçtiğimizde ders çalışan Su ve davalar ile ilgilenen Ada bizi karşıladı. "Ooo hanımlar, kolay gelsin."

İkiside bize bakıp tebessüm etti. "Hoş geldiniz."

Tebessüm ederek ceketimi çıkarıp koltuğa koydum. Su'ya döndüm. "Nasıl gidiyor bakalım?"

Mutlulukla bana baktı, gözlerinin içi gülüyordu. "Çok iyi gidiyor, istediğim bölüm için sınavlara giricem. Onaylanmış!"

Yüzümdeki gülümsemeyle Su'ya sarıldım. "Bak ne dedim yaparsın dedim, peki hangi bölümü istiyorsun?"

Düşündü. "Tıp okumak istiyorum, sağlık lisesini bitirdim zaten. Hayallerimin peşinden gitmeyi istiyorum abla."

Yüzümdeki gülümseme büyüdü. "Senden çok güzel Doktor olur. Sayın Su Demir." Kahkaha attı.

Ada'ya döndüm. "Ee Ada hanım, sizin davalar nasıl?"

Ofladı. "Valla Balca hiç sorma, bu davayı kazanmak o kadar çok istiyorum ki. Lakin karşı taraf reddediyor."

Kaşlarımı çattım. "Nasıl bir dava?"

"Velayet davası."

Kaşlarım havalandı. "Anne çocuklarını mı alamıyor?"

Başını hafif salladı. "Normalde belki biliyorsun, bu gibi durumlarda sorun baba da olur. Ama şuan tam tersi sorun direkman anne ve ailesinde."

Sena koltuğa oturdu. "Nasıl bir sorun?"

Ada Sena'ya döndü. "Annesi iki çocuğa da şiddet uyguluyormuş, tek annesi de değil. Annesinin arkadaşları, halaları. Hepsi, babası da annelerinde kalmasını istemiyor, çocuklar da anneleriyle yaşamak istemiyor."

Başımı hafifçe salladım, odada sessizlik oluştu. Boğazımı temizledim. "Yemek yok mu ya? Açım ben."

Sorduğum soruyla hepsi güldü. "Var abla, Ada ablayla beraber yaptık bişeyler."

Sena hızla bir Ada'ya bir Su'ya baktı. "Ne yaptınız?"

Ada ile Su bakıştılar. "Şimdi Senacım, şöyle; Tarhana çorbası, kuru fasulye ve pilav yaptık. Yanına bir cacık, tatlı olarak ise tavukgöğsü."

Sena bir Su'ya bir Ada'ya baktı, en son bana baktı. Kaşlarımı çattım. "Sakın Sena. Hep birlikte yemek yiyecez."

Sena dudaklarını büzdü, ofladı. "Ya ama bu haksızlığğk!"

Ada kahkaha attı. "Allah'ım koskoca Teğmen ne hallere geldi ya." Diyerek gülmeye devam etti.

Sena gözlerini kısıp ters ters baktı. "Sen sussana kardeşim."

Su gülmemek için yanaklarını ısırıyordu. Ben başımı sallayarak güldüm. "Ben üzerimi değiştirip geliyorum, Sena sende aynı şekilde. Kalk üzerini değiştir haydi." Sena oflayıp yerinden kalktı.

"Ya valla anlamıyorum, ne diye değiştiriyorum ki ben üstümü. Rahatım böyle." Sena homurdanarak odasına gitti.

"Deli vallaha ya." Diyerek odama geçtim.

Eşyalarımı bırakıp aynanın karşısına geçtim. Ellerim saçlarıma gitti, kesilmiş, kül kahve olan saçlarım.

Saçlarımı görünce canım yanıyordu.

Telefonumu elime aldım. Sena'ya mesaj attım. Telefonu masaya koyduktan sonra çekmeceyi açıp kutuları çıkardım.

Kapının açılmasıyla bakışlarımı kapıya çevirdim. Sena'nın bakışları elimdeki boya kutusunda dolanıyordu. Kapıyı kapatıp yanıma geldi.

"Pişman olucak mısın?"

Buruk bir tebessüm ettim. "Olucam, ama yapmam lazım. Lakin elim gitmiyor, saçlarımı sen boyar mısın?"

Yüzündeki acı tebessüm ile başını salladı. Banyoya geçtik.

Üzerimi çıkardım, sütyen ile duruyordum. Utanmıyordum. Utanılacak bir şey yoktu.

Sena açısıyı saçlarıma sürdü. "Bunu bi 20 dakika bekletmemiz lazım. Saçını açalım ki rengi tam tutsun." Başımı salladım.

"Sürmesek de olurdu aslında, nasıl olsa koyu bir renk olucak."

Sena tebessüm ederek başını salladı.

Yaklaşık 20 dakika sonra saçımı yıkadık, turuncumsu bir renk oldu. "Şahtım şahbaza benzedim anasını satayım."

Kahkaha attık. Bu kahkahanın acı bir kahkaha olduğunu ikimizde biliyorduk.

Saçıma boyayı sürdükten sonra poşeti başıma geçirdik. "Yemeğe inelim hadi."

Üzerime bol renkli olan bir tişört geçirdim, ikimizde aşağı inip mutfağa geçtik.

Ada beni görünce yerleştirmek üzere olduğu bardak ile birlikte dondu. "Balca." Sesi kısık çıkmıştı.

"Yapmak zorundaydım Ada. Yoksa dayanamazdım." Elindeki bardağı bırakıp yanıma geldi, hızla bana sarıldı. Sarıldım.

"Biliyorum Balca'm, biliyorum." Diyip yanağımdan öptü.

Yemekleri ve tatlıları yedikten sonra ayağa kalkıp Sena ile banyoya geçtik. Lakin banyonun kapısında iki adet merak eden zat-ı muhteremler vardı.

Su ve Ada.

Sena ile saçımı yıkayıp kuruttum. "Sakın gözlerini açma, yakarım seni!"

Gülüp başımı salladım. Saçlarımın hangi renk olduğunu biliyordum, ama merak ediyordum.

Kül kahvesi saçlarıma nasıl yakışıcaktı?

"Aç bakalım gözlerini." Sena'nın sözüyle gözlerimi açtım.

Saçlarıma baktım.

Kısa ve kızıl olan saçlarıma.

Yakışmıştı, ama kül kahvesi saçlarım kadar değil.

Artık canım daha az yanardı.

*Balca'nın saçları ama kısa şeklinde.*

Kapıyı açıp içeri girdim. Su ve Ada'nın bakışları bana döndü.

İksinin yüzünde garip ama mutlu bir hâl vardı.

"Çok güzel olmuş."

"Gerçekten çok beğendim abla."

İkisinin iltifatına gülümsedim.

İçim acısa bile gülümsedim.

Zorundaydım.

~~~~~

Operasyon günü...

Yazardan...

Karayel'in yine operasyon günüydü.

Ama son iki aydır olduğu gibi eksik bir operasyondu.

Balca üzerindeki koyu kırmızı uzun yırtmaçlı askılı elbiseye baktı. Saçlarının rengiydi, göğüs dekoltesi vardı. Yakışıyordu.

Eli ister istemez ensesine gitti, damga yapılan yere.

Sadece o iz kalmıştı. Yavaş yavaş geçmeye başlamıştı.

Siyah topuklu ayakkabısını giyip son kez aynaya baktı.

Saçlarını açık bırakmıştı.

Çantasının içine silahını koyduktan sonra odadan çıkıp salona girdi.

Sena'yı gördü, koyu yeşil yırtmaçlı elbise giymişti. Şık ve asil gözüküyordu.

Sena Balca'ya dönüp ıslık çaldı. "Bu ne güzellik böyle Balca hanım?"

Balca gülerek başını salladı. "Sizde çok şık olmuşsunuz Sena hanım."

"Oha." İkiside gelen ses ile başlarını çevirdi.

Su elini çenesine yaslamış Sena ve Balca'yı izliyordu. Ada ise tüm işlerini bırakıp bir oha çekerek ikisini izliyordu.

"Siz operasyon diye bizi mi kandırıyorsunuz acaba? Davet olmadığına emin miyiz biz?" Ada'nın cümlesiyle ikiside güldüler.

"Aman be Ada ya, hadi biz çıkıyoruz. Bişey olursa ararsınız, dikkat edin kendinize."

Ada ve Su başlarını salladı. Sena ve Balca evden çıkıp aşağıya indiler.

Sena'nın bakışları direk Emre'ye kaydı. Siyah takım elbisesiyle çok iyi görünüyordu.

Emre saatini düzelttikten sonra başını kaldırdı. Yutkundu, bu güzellik akıllara zarardı.

Sena ve Balca gülümseyerek timin yanına gittiler. Emre kolunu Sena'ya uzattı, Sena gülerek Emre'nin koluna girdi. İkiside arabaya geçtiler.

Sezgin Balca'nın yanına giderek elini tutup üzerini öptü. "Ya abi."

"Sus kız abi deme. Çok güzel olmuşsun be Balca."

Balca gülümsedi. "Kartal ve Hüseyin gittiler mi?"

Sezgin başını salladı. "Gittiler sen dert etme, buyrun Bahar hanım."

Balca gülümseyerek arka koltuğa bindi.

Bu gece Balca Bahar'dı.

Sena, Naz.

Emre, Emir.

Hüseyin, Kurtuluş.

Kartal ise Kayra'ydı.

Sezgin'in ismi değişmeyecekti. İstememişti.

Yaklaşık yarım saat sonra mekana vardıklarında Sezgin arabadan inip Balca'nın kapısını açıp elini uzattı. Balca Sezgin'in elini tutup arabadan indi.

Üzerine geçirdiği siyah trençkotu çıkardı. Sezgin'e uzattı. Sezgin trençkotu arabaya koyup kolunu Balca'ya uzattı. Balca Sezgin'in koluna girerek içeriye girdi.

Sena ve Emre bir çift gibi masada şarap içiyorlardı.

Hüseyin ve Kartal iki yakın arkadaş gibi sohbet ediyorlardı.

Balca ise tekdi. Hedefi yakalama görevi onundu.

Eğer bir sorun olursa Sena devreye girecekti.

Sezgin koruma görevindeydi. Uzakta olup gözlerini Balca'dan ayırmayacaktı.

Tabi herkes böyle zannedicekti. Hepsinin kulağında bir kulaklık vardı, ve aynı şekilde kamera.

Ya düğmelerinde ya da taktıkları kolye veya küpede vardı.

Lakin beklenmedik bir misafir vardı. O gelmişti.

Yüzünün her yerini kaplayan maskeyle timi izliyordu.

Balca bir masaya geçti, yanına gelen garsondan şarap istedikten sonra boynunu döndürdü. Etrafı inceledi. Hedefi gördüğünde yüzünde tehlikeli bir sırıtış oluştu.

Keskin, Roşan'ın sağ kolu.

Yanındaki adam ile sohbet ediyormuş gibi gözüküyor du. Lakin öyle olmadığını Karayel biliyordu.

Balca önüne gelen şarap ile teşekkür etmek istercesine başını salladı. Şarap bardağını eline alıp dudaklarında gezdirdi. Bakışları Keskin'deydi.

Şaraptan bir yudum aldı, kolay kolay sarhoş olmuyordu. Kendi istediği zaman kendini kolayca sarhoş edebiliyordu.

Ama yinede çok içmemeye dikkat edicekti.

Lakin Balca'yı izleyen biri vardı, ve o Keskin değildi.

O'ydu. Bakışları Balca'daydı. Çok güzel olmuştu, lakin kalbini yakan bir şey vardı.

Saçları, saçlarını boyatmıştı. O kül kahve saçları gitmişti onun yerine kan kırmızısı saçları gelmişti. Gece'ye yakışır diye geçirdi içinden. Ama Ala'ya yakışmaz dedi.

Balca istediğini elde etmiş gibi yüzünde hafif bir tebessüm oluştu. Keskin ile göz göze gelmişti.

Balca'nın bakışları bir anlığına şarap bardağına deydi, tekrar dudaklarında gezdirdi.

Keskin yüzündeki sırıtış ile Balca'yı izliyordu, büyülenmişti.

Balca şaraptan bir yudum aldı, sonra tekrar aldı.

Keskin yanındaki adama bir şey dedikten sonra elindeki viski ile Balca'nın bulunduğu masaya doğru ilerledi.

Sena hafif öksürdü. Tim bunu duyunca yüzlerindeki sırıtışa engel olamadılar. Balık zokayı yutmuştu. Sıra Gece'nindi.

Keskin bardağını Balca'nın masasına bıraktı, Balca ekindeki bardağı masaya koydu. Kaşları havalandı.

"Rahatsız etmiyorum umarım?"

Balca tebessüm ederek başını iki yana salladı. "Rahatsız etmiyorsunuz, sizin gibi biri beni nasıl rahatsız edebilir?"

Keskin'in yüzündeki sırıtış büyüdü. Elini Balca'ya uzattı. "Keskin."

Balca yüzündeki tebessüm ile elini sıktı. "Bahar."

"Burada olan çoğu davete geliyorum lakin sizin gibi asil ve güzel olan birini ilk defa görüyorum."

Balca iğrensede tebessüm etmeye devam etti. "Normalde iki üç kere gelmiştim önceden, şehir dışında olduğum için pek sık uğrayamadım buralara. Ama iyi ki uğramışım, sizin gibi şık ve yakışıklı olan birini bende ilk defa görüyorum."

Nereye kusuyorduk? Diye geçirdi içinden.

Adam elinde tuttuğu bardak ile Balca ve Keskin'i izliyordu. O kadar sert bir şekilde bardağı sıkıyordu ki bardağı eliyle kırmasına çok az kalmıştı.

Rol icabi olduğunu biliyordu, lakin bir rolde bile bu kadar güzel görünemezdi.

Yanına gitmeye kalksa hayatının biteceğini biliyordu. Ama bildiği bir şey vardı, kendi seçtiği için kendi istediği için hiç bir şey yapamazdı.

Eğer izlediğini bile öğrenirlerse büyük sorun çıkardı.

Keskin elini Balca'ya uzattı. "Bu güzel bayan ile dans etmek isterim."

Balca sinirle tebessüm etti. "O bayanı bir yerlerine." Keskin kaşlarını çattı, ne demişti?

"Pardon ne dedin?"

Balca elini Keskin'in elinin üzerine koydu. "Memnuniyet duyarım."

Keskin yüzündeki tebessüm ile Balca'yı sahneye doğru çekti.

Bir eliyle Balca'nın belini tutuyordu.
Kulağına yaklaştı. "Bu gece çok güzelsin." Diyerek hafifçe boynundan öptü.

Boynuma urgan geçirin nolur. Gülümsemekle yetindi. Aklına gelen şeyle Keskin'e yaklaştı. "Daha da güzelleşsin isterim aslında."

Balca yavaşça geri çekildiğinde Sena ile göz göze geldi. Göz kırptı. Sena anlamış gibi yüzünde tebessüm oluştu.

Emre'ye doğru döndü, kulağına yaklaştı. "Yaklaşıyoruz." Diyip geri çekildi. Tüm tim duymuştu.

Emre sanki iltifat cümlesi almış gibi dudaklarını Sena'nın boynuna bastırdı. Dışardan görenler iki aşık çift sanıyordu. İki aşık çift olduğu doğruydu lakin sadece iki aşık çift değillerdi.

Keskin'in kaşları havalandı. Balca'ya yaklaştı. "Büyük mutluluk duyarım." Diyip Balca'nın elini tuttu, masaya doğru yürüdüler. Keskin eline aldığı viski bardağını tek dikişte bitirdi.

Yenisi için el hareketi yaptı.

Emre çaktırmadan kulaklığa dokundu. "Beyler, şimdi."

Hüseyin ve Kartal aldığı emir ile yerlerinden ilerlemeye başladılar. Hüseyin Balca'nın olduğu masaya giden garsonu gözüne kestirdi, Kartal'a bakış attıktan sonra garsona doğru yürüdü.

Kartal sırıtıp Hüseyin'e çelme taktı. "Hay ağzına-" küfürünü tamamlamadan garsonun üzerine düştü.

"Çok pardon, bu aralar çok sakarım." Diyerek ayağa kalktı, garsonun üstü hep su olmuştu. Garson kızgın bakışlarını Hüseyin'e çevirdi.

"Kardeşim sakarsan insan az önüne bakar. Nasıl yapıcam ben servisi."

Kartal hızlı adımlar ile Hüseyin'in yanına gitti, garsona döndü. "Kardeş sen bu hayvanın kusuruna bakma. Ben götürürüm bunları yerine doldurup birine veririm servis eder masaya."

Garson sinirle başını salladı. Kartal elini garsona uzattı, garson Kartalın elini tutup ayağa kalktı. Hüseyin'de ayağa kalkıp üzerini sirkeledi. Kartal'a döndü. "Ben lavaboya gidiyorum sen de bunları götür."

Kartal onaylar gibi başını salladı. Hüseyin salondan ayrıldı.

Kartal yanına gelen garsonun yardımıyla yere dökülüp kırılan bardakları topladı. Mutfağa doğru yol aldı. "Kusura bakmayın arkadaşım bardakları kırmıştı bende yardım için getirdim çöpleri, bardakları ben götürcem garsona."

Kartal'dan bakışlarını çekip işlerine devam ettiler. Kartal çöpleri çöpe attıktan sonra eline aldığı viski bardağının içine tozu atıp karıştırdı. Kolay uyumasını sağlıyacaktı.

Eline aldığı viski ve şarap bardağı ile mutfaktan çıkıp bir garsonun yanına gitti. Ona yardım eden garson olduğu için şanslıydı.

Ama ona yardım eden garsonun bir asker olduğunu da biliyordu. "Al bakalım." Diyerek askere verdi.

Asker göz kırparak Balca'ların olduğu masaya ilerledi, bardakları bırakıp Balca'ya hafifçe baktıktan sonra yerine geçti.

Balca şaraptan bir yudum aldı. Keskin viskiden yudum almaya devam etti.

En son bitince sendeledi. Balca endişelenmiş gibi yapıp koluna girdi. "İyi misin?"

Keskin hafif tebessüm etti. "İyiyim." Diyerek kulağına yaklaştı. "Ama daha iyi olmak isterim."

Balca sırıttı başını hafif sallayıp gidelim işareti yaptı. Bunu Karayel görmüştü. Balca Keskin'in koluna girerek yukarıdaki odalardan birine çıktılar.

Sena çıktıklarını görünce yalandan elini karnına koydu. Yüzünü ekşitti. Emre Sena'ya döndü, anladı. "Güzelim, gel bir lavaboya gidelim."

Sena yavaşça başını salladı. İkisi lavabo niyetine Balca'ların olduğu odanın etrafına doğru yürümeye başladılar.

Hüseyin Balca'nın olucağı odada banyodaydı.

Kartal bakışlarını salonda gezdirdi, oflayıp Hüseyin'i aramaya koyuldu. Tabi herkes öyle sanıyordu.

Sezgin ise binadan çıkıp yangın merdivenlerinin oraya doğru gitti. Kameralar çoktan devre dışıydı. Yüzündeki sırıtışa engel olamadı.

Adam olanların farkındaydı, sinirle sırıttı. Sinirli olmasının nedeni Balca'ydı.

Balca ağrıyan kolu ile odaya girdi, Keskin'in sızmasına çok az kalmıştı. Kapıyı kapatıp Keskin'i yatağa bıraktı. Eliyle kolunu sıvazladı.

Keskin'e baktığında uyuduğunu gördü. Kulaklığa dokundu. "Gelin."

Hüseyin banyonun kapısını açarak odaya girdi. Keskin'e iğrenerek bakış attıktan sonra Balca'ya döndü. Baş selamı verdi. "Yüzbaşım, gayet güzel bir paketleme olmuş."

Balca tebessüm etti. "Eyvallah Hüseyin." Kapının açılmasıyla ikisinin bakışları kapıya doğru çevrildi.

Timin geri kalan üyeleri gelmişti. Sezgin bir Keskin'e bir Balca'ya bakış attı. "Gece, deme nolur ya."

Balca başını salladı. "Dedim bile, Sena sendeyiz."

Sena gülümseyerek odadaki yangın butonunun camını kırıp düğmeye bastı. Düğmeye basılmasıyla her yerde siren sesi duyulmaya başladı.

Bu tek yangın için siren sesi değildi, polis siren sesi de geliyordu...

"Kartal, Hüseyin, Emre ve Sezgin abi. Alalım arkadaşı." Diyip Sena'ya döndü. "Çantam sende olması lazım." Sena başını sallayarak çantayı Balca'ya uzattı. Balca çantayı açıp içinden silahını çıkardı. Çantayı koluna takarak Sena ile birlikte odadan çıktı.

İkisinin elinde silah vardı. Balca önde Sena arkadaydı, ortalarında Karayel timi ve baygın olan Keskin vardı.

Balca elinde silah ile çıkan birini gördü. Bu Keskin'in adamlarından biriydi, polisler üniformasıylaydı. Adam tam Balca'ya ateş edicekken Balca ondan önce davranıp hızla tetiğe bastı. Adamın alnının ortasından geçen kurşun ile sırıttı.

"Biraz yavaş gidebiliriz beyler."

"Komutanım burada elim koptuğ."

Kartal Hüseyin'e bakış attı. "Sanki benim kopmadı anasını satayım. Ben söyleniyor muyum gerizekalı?"

Sezgin ikisinede bakışlar attı. "Lan susun embesiller. Başım şişti sabahtan beri yeter lan!"

Emre hafif kıkırdadı, Sezgin'in ters ters bakmasıyla bakışlarını öne doğru çevirdi.

"Buraya kadarmış her şey tadında, bazı aşklar yarım kalmalı." Balca adımlarını durdurup Kartal'a bakış attı. Yüzündeki tebessüme engel olamadı.

"Şimdi söyle şarkımızı ağlaya ağlaya, olanları kadere bağlaya bağlaya." Diye devam ettirdi Balca.

Sezgin hafif güldü. "Operasyondan çıkan timler türkü söyler, biz pop söylüyoruz."

Kartal boğazını temizledi. "Teessüf ederim abi, bu popa girmiyor direk efkarlıya giriyor."

Kartal'ın sözüyle hepsi kıkırdadı.

Bir operasyon yine bitmişti.

Bir operasyon yine 6 kişi bitmişti.

Kim bilir belki 7. Kişi gelirdi.

ʕ⁠っ⁠•⁠ᴥ⁠•⁠ʔ⁠っ Bölüm Sonu ʕ⁠っ⁠•⁠ᴥ⁠•⁠ʔ⁠っ

Uzun bir bölümdü diyebilir miyiz????

Tam tamına 4030 kelime. Okulda fazla fazla yazmışım farketmeden ve zaman aşırı hızlı geçmiş yazarken.

Hayde gittim ben muahhh<333

Sınır
300 okuma
20 yıldız

Continue Reading

You'll Also Like

Berceste By Boni

Teen Fiction

7.7K 680 6
Hayatında hiç sevgi görmemiş bir asker oğlana sevgiyle gülümseyen hemşireye kalbinde taht yapan gençlerin hikayesi.
8.3K 680 7
Herşeyi bana ait tamamen bir hayal ürünü olan bir askeri kurgudur
133K 9.4K 37
Biz adımız gibi özgür bir timdik. Hür Timi. Kendi kurallarımızı koyardık. Bu askeriye işleyişine ters olduğu için de sürekli azar işitirdik. "Hangi...
225K 11.8K 44
Alya özer (asil ) küçük yaştan beri ailesinin intikamı için yanıp tututuşur tam herşey bitmişken gerçek ailesi ortaya çıkar.