A Y I Ş I Ğ I

kalben21

182K 13.2K 3.8K

♡ 𝑇𝑎𝑚𝑎𝑚𝑙𝑎𝑛𝑑ı ♡ ᴄ̧ᴀᴋıʀʙᴇʏ sᴇʀɪsɪ -3- ➷ Yaralı Bir Kalpte Her Geçen Gün Büyüyen Koca Bir Yangın. Ve... Еще

➷ Giriş ➷
➷ 2. BÖLÜM ➷
➷ 3. BÖLÜM ➷
➷ 4. BÖLÜM ➷
➷ 5. BÖLÜM ➷
➷ 6. BÖLÜM ➷
➷ 7. BÖLÜM ➷
➷ 8. BÖLÜM ➷
➷ 9. BÖLÜM ➷
➷ 10. BÖLÜM ➷
➷ 11. BÖLÜM ➷
➷ 12. BÖLÜM ➷
➷ 13. BÖLÜM ➷
➷ 14. BÖLÜM ➷
➷ 15. BÖLÜM ➷
➷ 16. BÖLÜM ➷
➷ 17. BÖLÜM ➷
➷ 18. BÖLÜM ➷
➴ 19. BÖLÜM ➴
➴ 20. BÖLÜM ➴
➴ 21. BÖLÜM ➴
➴ 22. BÖLÜM ➴
➴ 23. BÖLÜM ➴
➴ 24. BÖLÜM ➴
➴ 25.BÖLÜM ➴
➴ 26. BÖLÜM ➴
➴ 27.BÖLÜM ➴
➴ 28. BÖLÜM ➴
➴ 29. BÖLÜM ➴
➴ 30.BÖLÜM ➴
➴ 31.BÖLÜM ➴
➴ 32. BÖLÜM ➴
➴ 33.BÖLÜM ➴
➴ 34.BÖLÜM ➴
➴ 35.BÖLÜM ➴
➴ 36. BÖLÜM ➴
➴ 37. BÖLÜM ➴
➴ 38.BÖLÜM ➴
➴ 39.BÖLÜM ➴
➴ 40.BÖLÜM ➴
➴ 41.BÖLÜM ➴
➴ 42.BÖLÜM ➴
➴ 43.BÖLÜM ➴
➴ 44.BÖLÜM ➴
➴ 45.BÖLÜM ➴
➴ 46.BÖLÜM ➴
➴ 47.BÖLÜM ➴
➴ SON -2- ➴
➴ SON -1- ➴
➴ FİNAL ➴
🖤YENİ BİR KURGU🖤

➷ 1. BÖLÜM ➷

6.9K 315 96
kalben21


Beğenilerinizi ve yorumlarınızı bekliyorum. Yıldızları yakmadan geçmeyelim lütfen.

✨Bölüm Şarkısı :Rafet El Roman ;Yalancı Şahidim.

🌾Keyifle okuyun..


"Ve Bir gün iyi insan olmaktan da nefret edersin."

                                 ☽

       Sebahattin Ali'nin "Sessiz sedasız bir köşeye çekilip yaşamak lazım." Dediği yerdeydi Asya. Baharın yeniden gelişiyle ağaçlardaki tomurcuk çiçekleri boş gözlerle izlerken yoğun duygularını büyük bir sakinlikle yaşıyordu. Hem de iliklerine kadar.

Ağzından dışarıya büyük bir nefes verdiğinde kafasını sağa sola salladı. Gözlerini camdan aldı ve bedenini usulca odasına çevirdi. Karanlık bir uzay boşluğunda gergin hava akımına kapılıp tembelce süzülüyor gibi hissediyordu. İç sesiyle konuştuğunu ise kalkıp inen omuzlarından ve dudaklarını birbirine bastırarak sıkıntıyla verdiği nefeslerden anlamak zor değildi.

Odası prenseslik edasından çoktan sadeliğe geçmişti. Boydan boya olan beyaz rafları kitaplar doldururken kenarda duran büyük beyaz aynası fazla şıktı. Sadeliğin şıklığı. Yanında, dışarıyı rahatça izleyebilmesi için tavana asılı duran makrome salıncağı vardı. Minik minik ledlerle döşenmiş bu salıncakta geçerdi zaten günün çoğu.

Sade konforlu yatağının üzeri ise birçok yastıkla doluyken ki bayılırdı onlara kenarda üzeri fazlaca kalabalık çalışma masası bulunuyordu. Aynı zamanda çizim masası olarakta kullandığı bu masa, okuduğu kitapların satır aralarında sevdiği adamı hissettiği her kelimenin altını çizmesine ya da o sayfalara minik minik aşkını ilan etmesine çokça şahit olmuştu. Dili olmasada ayrı bir derttaşıydı onun. Halden anlayan sessiz arkadaşları..

Dışarıdan gelen uğultularla kafasını biraz önce baktığı cama çevirerek aşağıya baktı. Ve gördüğü manzara karşısında durgun yüzü bir anda parlayarak gülümsedi. Abisi, güçlü kollarının arasında tuttuğu kızını nazlaya nazlaya evlerine doğru geliyordu. Babalık o kadar yakışmıştı ona ki bunca zaman ruhu buna çoktan hazırmışta tek eksiği Belis'miş gibiydi. Çok şükür ona da kavuşmuştu.

Henüz beş aylık olan minik yeğeninin pembeleşmiş burnunu oradan bile görebiliyordu. Bahar gelse bile havanın tatlı serinliği bir bebek için henüz sıcak değildi. Başındaki tavşanlı minik beresi pembe burnuyla çok sevimli dururken babasına olan hayran bakışları gören herkesin içini eritiyordu.

Daha fazla yerinde duramadı. Hızlıca üstünü başını düzelterek koşar adım alt kata inmek için odasının kapısını hızlıca açtı. Peşinden atlılar koşturuyormuş gibi hoplaya hoplaya indi merdivenleri ve salonda babasının kucağındaki yeğenine bakarak yüzünü sevimlice şekilden şekile sokarak bağırdı. "Halacııımmm. Minik kızım benim."

Çakırbey'in oturduğu tekli koltuğun kenarına oturarak babasının omzuna çenesini dayayan Asya, içi giderek bakıyordu dedesine gülen minik kıza. "Babaa, çok güzel değil miiii?"

Kızının şen şakrar sesiyle daha da gülümseyen Çakırbey, torununun alnını öperek ihtiyari bir keyifle konuştu. "Çook güzel Asya'm. Dedesinin ilk göz ağrısıdır o. Güzelidir o. Kurban olurum o kara gözlere dedem." Çakırbey'in kız çocuklarına olan düşkünlüğü bir başkaydı. Göründüğü üzre..

Mehmet ise babasıyla kız kardeşinin bu haline gülümseyerek mutfaktan çıka gelen ağzı kulaklarında annesine baktı. Tabi ki onunda tek odağı kocasının kucağında neşeyle gülümseyen torunuydu. "Babaaneeemm."

Asya, oturduğu yerden kalkarak yerini annesine bırakırken abisinin yanına oturup başını koluna yasladı. "Yengem nerde? "
Öylesine sorduğu bir soruydu aslında. Ama abisinin boğazını temizleyerek Omuzlarını dikleştirmesiyle çoktan mesajı almıştı. İstemsizce yanakları kızarırken abisinin sessizce konuşmasını işitti. "Gelir birazdan fıstığım."

Hızlı hızlı kafasını salladıktan sonra bu sefer abisinin otoriter sesi kulaklarına ilişti. "Daha başlamadan Holding'ten firar ettiniz. Geri dönmeyi düşünüyor musunuz Asya hanım? Yoksa böyle rahat mı?"

Kıkırdayan genç kız başını yasladığı yerden kaldırarak mavi gözlerini abisine çevirdi. Ve alaylı sesiyle mırıldandı. "Valla bence Atlas oraya yetiyordur diye düşünüyorum abiciğim."

"Sana bir şey söyliyim mi fıstığım, Hiç beklemediğim bir performans sergiliyor. O da Göktuğ'da. Kafalar zehir. Babamın onlara kestiği tembih çok doğruydu. Resmen içlerindeki azmi keşfettiler."

"Evet, her sabah ağlayan ikizim artık ağlamadan işe gidiyor. Buna şahidim." Kıkırdaması hala daha devam eden kardeşini kolları altına alan Mehmet, Sevgiyle beyazımsı sarı saçlarının üzerini öperek soludu. "Ait olduğun yerde seni de, yeteneğini de görmenin zamanı geldi abicim. Daha fazla uzatma bu dinlenme mevzusunu."

Evet babası hariç hala daha kimsenin haberi yoktu elinin titrediğinden. Görünürde hiç bir sıkıntı yoktu ama ince detaylı işlerde ufak ufak titremeye başlıyordu. Bu da çizim yapmasını haliyle engelliyordu. O babasının yeteneğini tıpatıp alan tek evladıydı. Lakin gizlice aldığı onca fizik tedaviye rağmen o güçlü çizimleri, teknikleri hala daha yapamıyordu.

Bir şey diyemedi abisine. Hüzünlenen içini çekerek başını belli belirsiz salladı. Kimseyi Kendisiyle meşgul etmek istemiyordu. Orta sehbanın üzerinde duran tabağa uzandı Mehmet ve kafasıyla tabağın içindeki keki işaret ederek sordu. "Sen mi yaptın?" Gülümseyen Asya kafasını heycanla sallayarak abisinin keki ağzına götürüp ne diyeceğini bekledi.

Çiğnemeye başlayan adam ise gözlerini kapatarak kafasını sağa sola yatırdı. "Karım duymasın ama yemin ediyorum şu keki senin kadar güzel yapan yok şu sülalede. Ne katıyorsun kızım buna."  gülümsemesi genişleyen genç kız, duyduklarıyla çok mutlu olmuştu. "Klasik spesiyalim işte."

Oldukça kabarık limonlu kekin içinde olan minik çikolata tanecikleri ağızda dağılırken insanın damağında çok hoş bir tat bırakıyordu. Bu da yiyen kişinin gözlerini kapatıp "Imm" lamasını sağlıyordu. Abisinin peşpeşe yediği dilimlerle daha da gülümseyen genç kız "Afiyet olsun abim." Diyerek bakışlarını hala Aynı pozisyonda olan ve torunlarını ballandıra ballandıra nazlayan anne babasına çevirdi. Kart postal gibi muazzam görünüyorlardı.

"Ben yeğenimi biraz zor sevecek gibiyim. Acaba diyorum bir tane daha mı yapsanız?" Söylediği şeyin farkına varan Asya, dudağını ısırarak utangaç gülümsemesini abisine doğru gönderirken Mehmet dördüncü diliminden gidiyordu. Erkeksi gülüşüyle kafasını sallayarak ağzındaki son lokmasını da yutarak konuşmaya başladı.

" Arayı fazla açmayı düşünmüyoruz. Aldık bu tadı bir kere geniş bir aile kurmak hayalimiz oldu fıstığım." Ellerini çarparak alkış yapan genç kız buna çok sevinmişti. "Ayy hadi inşallah. Şahsen benim şu minik ellere dibim düşüyor ve hala olmaya bayıldım. Bir sürü olduklarını düşünemiyorum."

Mehmet kardeşinin yanağını sıkıp severken hala daha kek yeme derdindeydi. Çünkü ciddi anlamda güzel olmuştu. Asya abisini bu haline gülümseyerek ayağa kalktı. Ve üzerine dönen gözlere bakarak" Ben biraz atölyeme geçiyorum. Ama şuracıktan minik bir öpücük alabilir miyim hanımefendi lütfen. "

Asya, Belis'in boynunu uzun uzun kokladıktan sonra dudaklarını pamuk gibi tenine bastırarak öptü." Mis kokulum benim." Diyerek geri çekildi ve elini kendisine bakan ailesine sallayarak solundan ayrılarak bahçeye adımı attı. Yüzündeki kocaman gülümsemesi usul usul silinirken aklı kalbine hüzünle mırıldandı. "İşte. Bütün sırrın bu Asya. Gülerken ölmeye devam ediyorsun."

Duymak istemedi o sözleri. Kulağına fısıldanan ve her bir kelimesi doğru olan o sözleri kulak ardı ederek saygıyla ceketlerinin önünü ilikleyen adamlara baktı. Sevmiyordu işte bu saygıyı, bu hürmeti. Sıkıntılı soluklar çekti içine ve simsiyah giyinen adamların oluşturduğu koridordan geçerek arka bahçenin yolunu tuttu.

Fazla uzak olmayan atölyesi gözlerine çarptığında aslında oraya girmek istemediğini yeni yeni fark ediyordu. Ayakları, kalbi atölyeye gitmek için can atarken sürekli  gerçeklerin yüzüne çarpmasını istemiyordu artık. Belki de kendisini kandırmaya alışmıştı.

Tam atölyenin önünde durarak kafasını yukarıya kaldırdı. Her bir santiminde emeği olan atölyesinden kaçmak istiyordu artık. Oysa nefes aldığı tek yer burası değil miydi? Dolmaya başlayan gözlerini yumarak boğazına oturan yumruyu aşağıya ittirip yutkundu. Ve kapıyı elinde tuttuğu anahtarıyla açarak içeriye girdi.

Tertemizdi. Her zaman ki gibi. Asya gözü gibi bakıyordu buraya. Cam mavisi gözlerini her bir çiziminde gezdirirken önlerinden geçip parmak uçlarıyla dokundu bütün tasarımlarına. Kollarını birbirine geçirerek İnceledi. Detaylarını, kıvrak çizimlerini. Gerçekten fazla başarılıydılar bunu o da kabul ediyordu. Ama artık hepsi hayaldi tıpkı şuan önünde durduğu çizimindeki adam gibi..

"Neden?" Diyerek fısıldadı. O kadar sessiz fısıldamıştı ki kendisi bile duymamıştı. Cılız sesi ağzının içinde kaybolup gitmişti. Çenesi titremeye başladığında kalbinin üzerine batan şeyi geri çekmek ister gibi elini oraya attı. Ama çekemiyordu. Nasıl çekeceğini de bilmiyordu ki. Olduğu yerde boş yere debeleniyordu sadece. Resmen acıyı seviyordu Asya.

"Beni görmek bu kadar mı zordu Karahanlı?" çokönceden bitirdiği bir çizimle konuşuyor gibi görünebilirdi. Ama genç kız için bu sıradan bir çizim değildi. Asya, bu büyük beyaz kağıda Karahanlı'nın resmini çizmemişti. Kalbinin resmini çizmişti. Kumral sarı saçlarını sever gibi titizlikle çizmişti. Yanaklarında parmak uçlarını sevgiyle gezdirerek çizmişti.

Kendisini berbat hissediyordu. İki yıla yakın bir süre olmuştu o'nu tanıyalı. Kalbinin deli gibi büyüttüğü bu aşkı yaşayalı. Heves olamazdı değil mi? Olsaydı çoktan geçerdi. Asya adamın yeşil gözlerine mühürlenmiş gibiydi. Başka bir erkeğin gözlerine bakamaz olmuştu. Yokluğunda bile o'na ihanet etmekten korkuyordu. İnsan hiç var olmamış birisine ihanet eder miydi ki?

Titreyen çenesine eşlik eden göz yaşları bir bir peşine akarken gözlerini çekti resimden. Ve etrafına boş boş baktı. Sığınağıydı burası. Koşa koşa buraya kaçardı. Ama artık çizim yapamıyordu ve bu kaybediş onu büyük sarsmıştı. Kısacası aşkta da işte de kaybetmişti.

Kaç zamandır bunun üzüntüsü içinde çığ gibi büyüdü ve artık patlayacağını anlayabiliyordu. Dayanamayacaktı. Yüreği boğazına dolanmış acımadan sıkıyordu. Nefes alamıyordu ki daha fazla nasıl dayanabilirdi?

Aceleci adımlarla ahşap masasının başına gitti ve sağ elini acımadan masaya vurarak çığlık attı. Bu çığlık içinde kopan fırtınanın haykırışıydı aslında. "Neden! Neden düzelmiyorsun lanet şey! Sen düzelseydin bari! Bari sen bana bir ümit olsaydın da ben şu lanet yerde sıkışıp kalmasaydım!"

Canı çok yanıyordu ama kalbi kadar değil. Kalbi korlanan bir ateşin içinde kavrulurken elinin acısı sinek ısırığı gibi geliyordu ona. Hırsını alamayan genç kız, bütün masayı yerle bir ettikten sonra şövalelerine yaslı çizimlerini yerle bir etmeye başladı. Hiç birine acımadan yapıyordu bunu.

Hıçkırıkları kulağını sağır ederken önündeki bir diğer şövaleyi de eliyle parçalar gibi atölyenin bir diğer ucuna fırlatararak boğazını yırtarcasına  haykırdı. Titrek nefeslerinden fırsat bulan acılı inlemeler dudaklarının arasından firar ederken göz yaşları yağmur gibi akıyordu yanaklarına aşağıya.

Ayakta duran tek bir şövale kalmıştı. Onun önüne geldiğinde itip yere atamadı o çizimi. Parçalayıp yumruklarının arasında sıkıştıramadı. Bunu yapamadı ama kalbini o yumruklarının arasında sıkıştırıp attı. Parçalayarak gözlerinden aşağıya acısını akıttı.

"Bu kadar mı zordu benim kalbimi sevmek? Allah'ım bu kadar mı imkansızdı?" Bir resimden hesap soran yaralı bir kalbin acısını tarif etmek zordu. Hemde akıl almaz derecede zordu.

Vazgeçmek onun kanında yoktu. Ama tam anlamıyla başarısız hisseden ve kalbi, hüzünden oluşan bir çığın altına kalan bir kız başka nasıl davranırdı ki? Belki de hatayı her şeyi susarak yapıyordu. İçinde ki yangınlara kaşıkla su atmaya çalışarak, yaralarının içine acısını basıp kapatmaya çalışarak yapıyordu.

"Niye bana buz gibi bakıyorsun? Çimen gözlerin bir bana donuyor. O kadar mı hoşlanmıyorsun benden? O kadar mı tiksiniyorsun benden Karahanlı! Kalbimi buruşturup fırlatmayı bu kadar mı önemsemiyorsun?!" İsmiyle bile hesap soramıyordu ona. Kuzgun dese kalbi eriyecek, dizginlenecekti. O her Karahanlı dediğinde kim olduğunu aklına da kalbine de kazımak istiyordu ama lanet kalbi ona ihanet edip duruyordu.

Göz yaşları da hıçkırıkları gibi hala devam ederken mavi gözleri beyaza dönecek kadar ıslanmıştı. Topuz yaptığı saçları iyice dağılmıştı. Hiç önemsemedi. Halini, nasıl göründüğünü, ne halde olduğunu zerre umursamadı ve çığlık atarak şiddetle ağlamaya devam etti.

O'na kıyamazdı. Resmini bile yerlere fırlatacak yürek yoktu onda. Kalbi bunca acı için fazla hassas, narindi. Ellerini kafasına atarak sıkıştırdığında kenarda duran sehpaları gördü ve beklemeden dağıttığı masanın kenarına giderek rastgele bir tekme geçirdi onlara. Sehbanın birisi atölyenin öteki köşesine yuvarlanırken önünde duran diğer sehbaya elini vurarak ağlamaya devam etti.

Duyduğu seslerle ailesine seslenerek atölyeye koşan Atlas, ikizinin halini gördüğünde gözleri yuvalarından fırlayacak şekilde açılmıştı. İçinde bir şeylerin koptuğunu hissetti. Neşesiyle ortamı gülümseten kardeşi miydi bu? Evde ordan oraya atlayarak yerinde duramayan, herkese takılan ikizi miydi bu?

Onu ilk defa böyle görmenin şokunu ve üzüntüsünü yaşayarken donup kalmıştı. Tıpkı koşarak atölyeye gelen ve girişte donup kalan ailesi gibi. Hepsi nefesini tutmuştu. Biraz önce ki mutlu kız mıydı bu?

İlk şoktan çıkan Atlas'tı. Koşa koşa gitti ve ikizinin acımadan sehbaya vurduğu elini yakalayarak sımsıkı sarıldı titreyen bedenine.
"Şşşş, yanındayım Asya. Yanındayım kardeşim." Bedenine sarılsada eli kardeşinin biraz önce bütün öfkesiyle vurduğu elini okşuyordu. Canının yanmış olması Atlas'ın gözlerinin dolmasına neden oluyordu.

Yaşaran gözleriyle Asya'nın başını daha da bastırdı göğsüne. Ve sımsıkı sardığı kollarını an olsun gevşetmedi. "Burdayım Civcivim. Sakinleş. Bak hepimiz burda, yanındayız." Sessiz sessiz mırıldanıyordu bunları kulağına ama sanki gümbür gümbür atan kalbine fısıldıyordu her bir kelimesini.

Atlas, titreyen çenesiyle gözlerini kapattı. Ve saniyeler sonra açtığında ise atölyenin pert olmuş haline bakarak dikkatini çeken şeye odaklandı. Ayakta duran tek şövale baktı. Gördüğü şeyle bozguna uğrayan yüzünü ailesine çevirdiğinde hepsinin o çizime baktıklarını gördü.

Titreyen çenesi durdu. Büyük bir öfkeyle durdu hem de. Göz bebeklerindeki yaşlar ise geri çekilerek yerini korkunç bir kızgınlığa bıraktı. Bu manzara, kardeşinin hıçkırıklar içinde boğulması bu adam yüzünden miydi?

Dakikalar sonra kesilen hıçkırıklarıyla kardeşini sımsıkı sarmayı bırakarak geriye çekildi ve kırmamaya çalışarak sordu.
"İyi misin?"

Kızarmış burnu, ağlamaktan daha da parlayan mavi gözleriyle savunmasız bir kız çocuğu gibi görünüyordu. Bu Atlas'ın Yüreğini cızlatırken ellerini kaldırarak ikizinin yanaklarıma koyarak sevdi. "Civcivim?"

Belirsiz kafasını sallayan Asya, titreyen çenesini sakinleştiremiyordu. Kırgın kalbi gibi. Başına toplanan ailesine bakmaya utanıyordu. Bütün sırrı artık ortaya çıkmıştı değil mi? Atölyenin ortasında duran koca bir Karahanlı'nın çizimiyle elbette ki çıkmıştı. Ama üzerlerindeki saçma sakinliğe anlam veremiyordu.

"K-kızım.." Annesinin merhametli sesi, içindeki minik yangınlara su dökerek rahatlatmaya çalışan cinstendi. Utanıyordu. Küçücük yiğeninden bile utanıyordu. Onlara bakmaya, hatta iyiyim demeye utanıyordu. Kaşları daha da kırıştı. Yavru bir kedi gibi adeta..

Abisi, yengesi de sırayla aynı soruyu sormuştu. "İyi misin?" İyi miydi gerçekten? İyi gibi mi görünüyordu. Her bir ağızdan konuşarak neler olduğunu anlatmasını isteyen ailesine boş boş bakarken ağzını bıçak açmayan ve hala kapı girişinde acı çekiyormuş gibi kendisine bakan babasını fark etti.

Neden öyle bakıyordu? Neden kara gözleri nemlenmişti? O güçlü, kudretli Poyraz Çakırbey'di. Sert, otoriter sahibi bir adamdı. Ama şuan kızının karşısında omuzları yerlere kadar düşmüştü. Üstelik göz bebeklerindeki yaşlarla birlikte. İçinde kopan fırtınaları kara gözlerinde görüyordu Asya. Ama anlamlandıramıyordu. Ona kızması, bu da ne demek diyip bağırması gerekmiyor muydu?

"Fıstığım?" Abisinin anlayışlı sesi kulaklarına ulaştığında bir şey fark etti. Ve dudakları o an acı acı gülümsedi. Sonra da hepsinin gözlerine tek tek baktıktan ve güçsüz sesiyle mırıldandı. "B-biliyordunuz." Titrek titrek aldığı nefeslerden sonra yutkundu.

"Biliyordunuz değil mi? Yaşadığım bu kahrolası psikolojiyi biliyordunuz. Kendimi nasıl cayır cayır yaktığımı biliyordunuz. Yüreğimi ellerimle bir kafese tıktığımı da lanet elimle artık çizim falan yapamadığımı biliyordunuz." Son sözlerine Çakırbey hariç herkes şok olurken Atlas bütün bu olanların şokunu yaşıyordu. Çünkü bir onun haberi yoktu bunca olan şeylerden. Kardeşinin, ikizinin acısından.

" E-elin.. elinde bir sıkıntı mı var? Ama d-doktor iyi demişti. Öyle değil mi Poyraz?" Çakırbey karısını duymuyordu bile. Tek duyduğu kızının acısıydı. Kalbini yakıp geçen acısı. Ve buna sebep olan kendisiydi. O gece oğlu ve gelinine mutlu bir hayat bahşederken kızını karanlığa gömmüştü. Hem de kendi elleriyle..

Ağlaması tekrar başlarken kafasını sağa sola salladı. Ve koluna anlayışla dokunan yengesine baktı. "Canım hadi eve geçelim. Orada konuşuruz bunları. Önce bir toparlan kendine gel." Gözlerinin önünü bulanıklaştıran yaşlarını silmedi Asya.

Hızlıca adımlayarak kendisini saran ailesinin yanından ayrılıp kapıya doğru gitti. Babasının yanından da geçerek koşmaya başladı. Neden koşuyordu? Nereye gidiyordu bilmiyordu ama orada durmaya yüzü yoktu. Kendisini bu kadar aciz hissetmeye, acınası hissetmeye dayanamazdı.

"Asya!" Peşinden koşan babasına dönemezdi. Dönerse eğer gidemezdi. Kara gözlerindeki yaşları görmezden gelemezdi. Arabasına gitmek için ön bahçeye doğru koşar adım ilerlerken koluna değen ellerle durmak zorunda kaldı. Ama önünü dönmeden yalvaran ses tonuyla mırıldandı.
"N'olur baba. İzin ver gideyim."

Sesindeki güçsüzlük Çakırbey'in yüreğine oturmuştu. Asya onun göz bebeğiydi. Nasıl bırakırdı onu bu halde. Kızını kendisine döndürerek tıpkı biraz önce Atlas'ın sarıldığı gibi sımsıkı sarıldı ince bedenine. Göğsüne yatırdı başını ve sevgiyle okşadı saçlarını.

Peşlerinden gelen ve nefes nefese kalmış ailesinin dolmuş gözleriyle baba kızı izliyor oluşu bütün korumaları daha da ciddileştirmişti. Neler olup bittiğini bilmedikleri için daha fazla hassasiyetle güvenliği almaya baktıklarında Çakırbey, kızının Omuzlarını şefkatle tutarak gözlerinin içine baktı.

"Aşk işte. Ciddisi, ciddisizi olmaz ki. Kalbin seçiyor sana sadece çarparak haber veriyor. Hemde öyle bir çarpıyor ki sen de onun mecburen peşinden gidiyorsun. Senin bir kabahatin yok kızım. Utanılacak, güçsüz hissedecek bir durumun yok."

Sesi o kadar merhametli çıkıyordu ki bir erkeğe yakışan tek şeyin merhamet olduğuna emin oldu Asya. Daha da dolan gözlerini babasının kararlılıkla bakan gözlerine odaklayarak hüzünle dinledi onu.

" Sevmek gökyüzü kadar uçsuz bucaksız hissettirir. Ama güzel kızım kendine olan saygın, duygularından daha güçlü olmalı. Ayakta duramazsın yoksa. İçten içe tükenirsin." Küçük bir kız çocuğu gibi büktüğü dudaklarıyla kafasını salladı Asya. Haklıydı babası. Her zaman ki gibi..

" Elin konusunda ise çok özür dilerim. Benim yüzümden bu haldesin ve bir baba için evladının acı çekmesini izlemek kadar boğazını sıkan bir şey olamaz. Hele de bunlar benim yüzümden başına gelmişken."

Kalbinin acısı, Babasının gözlerinde gördüğü acının yanından bile geçemezdi. O nasıl bir çaresizlikti ki Asya bunu tüm ruhuyla hissediyordu. Dayanamazdı işte buna. Babasının bunu yaşamasına, suçlu hissetmesine dayanamazdı. Kafasını sağa sola sallayarak itiraz edecekti ki Çakırbey, ihtiyari bir ses tonuyla kızının gözlerinin içine bakarak mırıldandı.

"En iyi fizyoterapistlere gittik. Tedavi gördük. Ama vazgeçmeyeceğiz babacım. Sen o kadar güçlü bir kızsın ki bunu başardığını da görmek istiyorum. Bütün imkanları, gerekirse dünyanın en iyi fizyoterapistlerini bulup getirteceğim. Yeter ki şu kurban olduğum gözlerindeki ışığı söndürme. "

Kafasını sallayarak babasının kucağına sığınan genç kız, göğsünün altında atan kalbin ritimleriyle iyice sakinleşerek hıçkırıklarına bir son verdi. Ne zaman babası yanında durmamıştı ki? Ne zaman arkasında koca bir dağ olmamıştı. Biliyordu, düştüğü bu yerden ellerini Sevgiyle sımsıkı tutarak onu ayağa kaldıracağını biliyordu Asya.

Asya, dakikalar sonra geriye çekilerek tamamen sakinleşmiş haliyle babasına baktı.
"Biraz yalnız kalmaya ihtiyacım var baba."
Ağır ağır başını sallayan yaşlı adam kızını serbest bıraktığında sakince aracına gidip yerleşmesini izledi. Sonra da aracı çalıştırarak malikaneden çıkıp gitmesini.

Nereye gittiğini elbette biliyordu. Eliyle sakalını sıvazlarken karşıda hazırda bekleyen Cesur'a kafasıyla peşinden git işaretini verdi. Kızının etrafında birçok koruma vardı tabi ki ama özellikle Alparslan'ın ya da Cesur'un olması her zaman önceliği olmuştu.

Arkasını döndüğünde ailesinin Karmakarışık bakışlarıyla başbaşa kaldı. İçine yerleşen sıkıntı devleşerek bedenini daraltırken malikaneden içeriye girdi ve salondaki koltuğuna kurularak kara kara düşünmeye başladı.

                       **********

  Hani kimseye zararın yoktur ama sen çoktan ziyan olmuşsundur ya, Asya'da aynen böyle hissediyordu. Bir insanda kaybolup gidermiş insan işte. Kaybolduğundan biliyordu. Fazlasıyla yorgun ve ziyadesiyle de kırgındı bu hayata.

Aynı yerdeydi. Muazzam manzaralı büyük uçurumun kenarında, tek dostuyla dertleşiyordu. Gün ise çoktan ağrımıştı. Alaca karanlık etrafını kuşatırken Kara'nın huysuzluğuyla dudakları kıvrıldı. O kadar akıllı bir attı ki gece onun ormanda kalmaması gerektiğini böyle belli ediyordu.

"İçim ancak soğudu Kara'm. Sende alıştın her şeye kızmaya he!" At ileri geri gidip gelirken Asya oturduğu yerden kalktı ve Kara' nın üzerindeki yerini aldı. Ve karanlığın üzerine çöktüğü şahane manzara bakarak kırgın sesiyle soludu. "Bazı duyguların acısı bütün ömre yayılırmış Kara. Neyle kazırsan da kazı geçmezmiş."

At, kızın yaşadığı üzüntüyü derinden hissediyordu ve buna müdahale etmek ister gibi huysuzca kişnedi. Hak vermiyor gibiydi Asya'ya. Genç kız ise Kara'ya gülümseyerek ayaklarını karnına dokundurup gidelim dediği sırada acı tebessümüyle soludu.
" Ben de bir arkadaştan duydum."

Atın yularını parmaklarının arasına nazikçe geçiren genç kız, Kara'yı hızlandırdıkça nefes aldığını hissederken Çakırbey malikanesinde bütün diller lal olmuştu. Sessizliği bozan tek şey duvarda ki saatin tik tak sesiydi. Belki Belis uyuyor olmasaydı ortam birazcık daha sessiz ve katlanılabilir olabilirdi.

Atlas üzerinde ki takım elbiseden kurtulalı çok olmuştu ama bedeni hiç rahat edemiyordu. Sıkı bir takımın içine tıkışıp kalmış gibiydi. Yarım saattir olduğu gibi yine oturduğu yerde huysuzca kıpırdanıp suskunluğunu koruyarak kıstığı gözleriyle ince hesaplar içinde olan babasına baktı.

"Yetmedi bu sessizlik? Benim kardeşim bu hale ne zaman geldi? Siz nasıl her şeyi bilipte müdahale etmezsiniz?"

Kimera'nın bakışları fazla yoğundu. Ürksede geri adım atmadı Atlas. Annesinin iç çekişlerini yengesinin üzüntüsünü es geçerek tekrar soludu. "Aklım almıyor benim aklım. O manyak adama nasıl aşık olur! Bizde adamı her halta çağırarak bok gibi gözüne soktuk. Hele buna hiç ama hiç inanamıyorum!"

Sesindeki isyan büyük salonda yayılırken Çakırbey kıstığı gözlerini Mehmet'e çevirerek sakince sordu." Avusturya'da yaptığımız otel bitmek üzereydi. Ne oldu? "

Atlas kafasını inanmıyormuş gibi hızlı hızlı sallarken sinirle tısladı." Ciddi ciddi iş mi konuşacağız baba?" Genç adamın damarlarındaki kan iki kat hızlanırken Mehmet babasının sorduğu otelle duraksamıştı. Çünkü o otel Kuzgun Karahanlı'nın oteliydi.

" Bir aya kalmaz tamamen toparlanıp açılışını yapacağız. Ben de ay sonu gidip bütün çalışmaları son kez gözden geçirecektim baba."

Ağır ağır kafasını sallayan adam gizemli sesiyle konuşmadan önce elini sakallarına atarak oynadı. "Güzel. Sen gitmeyeceksin.."
Sözleriyle bütün bakışları üzerine toplamıştı. Aklındaki planı yapacaktı. Kızını tekrar mutlu görmek istiyorsa buna mecburdu. Eline olan inancını yitirmişti. Bunu gözlerinde görmüştü Çakırbey. Bunu tekrar yeşertmek istiyorsa buna mecburdu.

"Asya gidecek." Duyduklarından emin olamadı Mehmet. Bu yüzden bir iki saniye öylece babasına baktı. Nazlı ve Atlas işi çoktan anlamıştı Lakin Eflin hiç bir şey anlamayan bakışlarla kocasına bakıyordu.
"Baba Asya çizim yapamıyorken nasıl onu oray...

Mehmet'in itiraz eden sesini elini kaldırarak  susturan yaşlı adam, ciğerlerine derin soluklar çekerek gayri ihtiyari konuşmaya başladı." İnşaat bitmek üzre diyorsun. Demek ki çizim yapması gerekmiyor. Ayrıca onlarca başarılı mimarımız mühendisimiz orada bulunurken yapmayı versin. Çalışanlarımız bunu şımarıklık olarak algılar o kadar ki bu da bizim için zerre mühim bir şey değil. Projenin başında sorumlu olarak duracak, her şeyi kontrol edecek ve açılışı yapacak. Asya için bu çocuk oyuncağı. "

" Sıçarım onun oteline! Siz, siz delirmişsiniz. Kızını, o halde olmasına sebep olan itin yanına mı yollayacaksın baba! Kafayı mı yediniz?! " Atlas'ın öfkeyle solumasıyla Eflin'in jetonları tak tak diye puzzle'nın parçalarını birleştirdikten sonra gözleri şaşkınlıktan kocaman açılırken Poyraz Çakırbey oğlunun sözlerine büyük bir sabır göstermeye çalışıyordu.

Mehmet babasının hamlesine şaşırsada niyetini görüyordu. Zekiceydi. Ayağa fırlayarak deliren kardeşine sertçe bakarak tısladı. "Kaç yıldır o kız bu halde haberin bile yokken bu korlanmış öfkeni bir çare arayan aile doğrultman ne kadar akıllıca!"

Abisinin tıslayan sesi beyninde yankılanırken dişlerini kırarcasına birbirine bastırdı. Haklı olduğu için kendi kafasına sıkmak istiyordu. O onun en yakınıydı. İkiziydi. Nasıl göremezdi ne halde olduğunu. Hırsla soludu bu sefer doğruları kabul etmek istemez gibi.

"Sen gördün ama! Abisi olarak neredeydin! Nasıl yanmasına izin verdin?! Heehh söylesene nasıl hiç bir şey yokmuş gibi hayatına devam ettin?!" Atlas'ın sözleriyle Mehmet ayağa fırladığı gibi  kardeşinin boğazını yakaladı. Bu beklenmedik çevik hareketiyle salondaki herkes ayağa fırlarken Mehmet'in yılandan farksız sesi kulaklara yayıldı.

" Kardeşim mardeşim demem keserim boğazını. Kimi ısırmaya kalkıyorsun lan sen! Bildiğimizi anladığında ki yüzünü gördün mü? Gördün mü laannn?!" Atlas'ta abisinden aşağıya kalmazdı ama duvarla arasına sıkıştığı bedenini afallamış ruh hali yüzden kıpırdatamıyordu bile.

" Nasıl utandığını, nasıl aciz hissettiğini gördün mü Atlas!! Bunu yaşamasına göz yumamazdım. Sessizce ona destek olduk. Atlatıcaktır dedik ama düşündüğümüz gibi olmadı. O senin olduğu kadar benim de canım. Aklını başına devşir yoksa ben bilirim devşirmeyi."

Eflin iki oğlunun arasına girmek için adım atacaktı ki kocasının elini tutmasıyla olduğu yere çakıldı." Kesin artık! " Çakırbey'in güçlü sesiyle kardeşini serbest bırakan Mehmet, Nazlı'nın yanına geri otururken karısının yapma der gibi mahzun bakışlarıyla sakinleşmeye çalıştı.

"Orada ölür baba. Görmedin mi halini. Söyle bana Allah aşkına o adamın yanında nasıl nefes alacak?!" Çakırbey, tek tek baktı evlatlarının telaşlı gözlerine. Son durağı ise karısının üzüntüden harap olan mavi gözleri olmuştu. Büyük bir kararlılıkla konuşmadan önce karısını kollarının arasına alarak şakağını öptü.

" Çivi çiviyi söker Aslanım. Çivi çiviyi söker.."





🍂 Beğenilerinizi ve yorumlarınızı yaptınız öyle değil mi?

❦ Çokça Sevgiyle Kalın..

Продолжить чтение

Вам также понравится

164K 14.9K 42
hynjinnnn: Artık sen benim günlüğümsün Bu mesajları görmeni beklemiyorum 30 milyon takipcin var nerdeyse çoğu sana bu şekilde yazıyodur Zaten günlük...
12.9K 479 18
One shots taking place after bölüm 7 and following episodes. I try to fill in the part where I feel something's missing and when I really wonder wha...
7.6K 537 71
Iki yol var önümde biri sana biri cehenneme çıkan..
Kardeşim Olsun Öykü Güner

Подростковая литература

1M 53.8K 45
"Baba lütfen Cemre kardeşim olsun!" "Oğlum, bunlar sizin düşündüğünüz gibi kolayca olabilecek şeyler değil." "Ama neden? Sen bana oğlum diyorsun ona...