EFULİM

By siiyaahiinci

490 67 38

Karadeniz'in sisli dağlarının ardından doğan güneş misali... More

GİRİŞ
1- Ege Mavisi
3- Cennete Giden Yol
4 - Eskisi gibi
5- Artık Hep Seninleyim.

2- Küflü Aşk

101 14 8
By siiyaahiinci

Hani demişler ya: Sabır taşı olsa çatlardı, ama  yürek bekler bilirsin. İşte öyle değil. O sabır taşı çatlamadı, o yürek beklemekten yorulmadı, o bilmedi. O hiçbir zaman onu beklediğimi bilmedi, bildirmedim çünkü, peşinden koşmadım. Neden mi? Çünkü bana gideceğini söylemedi, gittiğini söylemedi. Bana demedi Ben geleceğim, bekle beni tamam mı? Keşke deseydi. Keşke deseydi de ben onu hep mutlu bir şekilde bekleseydim.

Ne zaman gelmişti? Hep mi buradaydı? Kafamda deli sorular cidden...

Kucağımda ki bebeği babasına verdiğimde kaşlarımı çattım ve ters bir ifadeyle cevapladım onu:

“Hee cumhurbaşkanı geldi! Ne yapacaksın, olduğum yerden mi kovacaksın?!” Diye bağırdığımda etrafımda ki herkes kıkırdadı. İçimde ki yangını görseler yine gülerler miydi böyle?

“Şimdi öyle mi olduk Asel hanım?!” Merdivenlerden inip karşıma geldiğinde mavi gözlerimi açık kahverengi gözlerine diktim. Yüzü kemikliydi, küçükken kuru bir şey olan çocuk şimdi kocaman vücuduyla karşımda duruyordu.

“Ben demiştim ama hatırlarsan?” Tek kaşımı kaldırdığımda kollarımı göğsümde birleştirmiştim. Herkes şuan bizi izliyordu, ama sadece ikimiz var gibiydik. Bir sahnedeydik sanki ve o sahnede ki tüm ışıklar ikimizin üzerindeydi.

“Ne demiştin?” Ciddi ciddi sorduğunda gözlerimi devirerek güldüm. İşaret parmağımı şakağına üst üste vurdum. Bu hareketim onun kaşlarının çatılmasına sebep oldu.

“Ne demiştim öyle mi? Zorla o küçük beynini Alparslan. Hatta dur ipucu vereyim,” Yüzümü yüzüne yakınlaştırdığımda surat ifadesi asla bozulmadan, gözlerini hiçbir ayrıntıyı kaçırmamak istiyormuş gibi asla ayırmıyordu.

“Düğün günü, nikah masası. İyi hatırla tamam mı? Çünkü asla sana o gece orada ne dediğimi hatırlamadığın ve gelip bana söylemediğin sürece söylemeyeceğim.” Fısıldayarak dediğim şeyi sadece o duymuştu. Kaşları şaşkınlıkla havalanırken sinir bozucu bir ifadeyle uzaklaştım. Arkamı dönüp kimseye bakmadan içeriye girdiğimde, uzun zamandır girmediğim odama girip kapıyı kapattım. Sırtımı kapıya yaslayıp derin derin nefes alıp verirken gözlerim dolmuştu. Niye buradaydı? Giderken arkasında bıraktığını düşünmedi şimdi neden gelerek bencilliğini gösteriyordu ki bana?

Yüreğimde bir ağırlık vardı. Uzun zamandır vardı bu ağırlık fakat onu görünce iyice çöreklendi yüreğime.

Sağ elimi, kalbimin üzerine atıp derin derin nefes alıp vermeye devam ettim ve ağlamak istemediğim için bakışlarımı yukarıya diktim.

“Asel! Lan köpek geliysın haber vermiysın nerededur ha kuzenlik!” Öykü'nün sesini duyduğumda hızlıca toparlandım ve gözlerimde biriken yaşları silip gülümseyerek kapıyı açtım. Öykü, sarı saçlarını tepeden dağınık topuz yapmış, üzerinde ki beyaz küçük  küçük kalpler barındıran pijamasıyla ellerini beline yerleştirmiş bir şekilde karşımda duruyordu. Yeni uyandığı her halinden belliydi.

“Uyyy!! Yüzunizi gören cennetluk Asel hanim! Çekul bakayim ha şöyle kenera.” Beni ittirerek odaya girdiğinde güldüm. Kapıyı kapattığımda Öykü yatağıma yerleşmişti. Ayak ucuna oturduğumda tek gözünü kırptı.

“Hayirdur? Elun yüzun kipkirmuzi ağladun mi bakayim sen?” Oturduğu yerde dikleşip bana yaklaştığında kafamı iki yana salladım sadece.

“Yok ya ağlamadım, uzun zaman sonra gördüm ya sizi o yüzden şey oldu biraz...” Bakışlarımı kaçırdığımda Öykü elimi tutmuştu. Ellerimize baktıktan sonra mavi gözlerine baktım.

“Alparslanı gördün değil mi? Sakın hayır falan deme anlarım ben seni.” Dediğinde bakışlarımı yere indirip kafamı evet anlamında salladım. Öykü benim en yakın dostumdu. Kuzenim olsa da en yakınım oydu. Sürekli konuşurduk, beraber büyümüştük ve küçüklüğümden beri sakladığım sırrımı sadece Öykü bilirdi.

“Niye gelmiş söyledi mi?” Kısık sesle söylediğim şeye Öykü kafasını salladı sadece.

“Abisiyle birlikte gelmiş. Buraya taşınmayı planlıyormuş unutamamış Rize'yi. Özlemiş baya ama geldiği gün baya üzgün gibiydi. Sorduğumda da hiçbir şey bıraktığım yerde değil. Demişti sadece.” Söylediği şeyle kaşlarımı çatarak ona baktım. Ne demek istemişti ki? Benden mi bahsediyordu yoksa.

“Aşağıda mı hâlâ?”

“Ben geldiğimde aşağıdaydı. Seke seke merdivenlerden çıktı çocuk gibi mutlu mutlu. Sen geldin ya o yüzdendir.” Dediğinde gözlerimi devirdim. Geldiğime bu kadar mutlu olduysa beni bırakıp gitmeseydi o zaman.

“Kalk kız! Akşam sana özel karşılama gecesi var. Horonlar, tulumlar, kemençeler havada uçuşacak kalkta kıyafet seçelim.” Yataktan kalkıp kolumdan tutup beni kaldırdığında güldüm.

Valizimi açıp önce dolaba yerleştirdikten sonra ben oturdum, Öykü kıyafet seçti. Kıyafetleri dolaptan çıkarıp bana uzatıp yakışıp yakışmayacağını biçip tartarken ben sadece izliyordum.

“Oy nenem Yarabbiiii!” Diyerek dolaptan asker yeşili bir elbise çıkardı. Elbise dizlerimin hemen altında biten, eteğinin uçları kat kat olan, kalın askılı belden oturtmalı bir elbiseydi. Yeni almıştım bunu, giyecek yer bulamadığım için etiketi bile üzerinde duruyordu hâlâ.

“Ha bu olsun. Yakışır sana fiziğini gösterir azıcık.” Elbiseyi bana doğru fırlattığında ağzımdan küfür savurdum. O umursamayıp ayakkabı kutularından ayakkabı bakarken surat ifadesinden belli ediyordu beğenmediği.

“Oralarda beyaz küçük topuklu olacak onunla güzel olur çıkar bakayım.” İşaret parmağımla kutuları işaret ettiğinde kutuları tek tek açmış sonunda bulmuş olacak ki gözleri parıl parıl parlamıştı.

Ayakkabıları çıkarıp bana doğru yine attığında bu sefer sesli bir şekilde sövdüm.

“Sıçacağum ağzina ama ha! Ne firlatıp duraysın şunlari!” Dediğimde kahkaha atmıştı.

“Ooo bakıyorum hemen özümüze dönmüşüz.” Ben de güldüğümde birden kapı açıldı ve ikimizde o yöne döndük. Gelen kişi çok kıymetli kapı çalma adeti yıllardır olmayan ablam Nurdandı.

“Ne yapıyorsunuz kız, kıkır kıkır neye gülüyorsunuz öyle.” Diyerek yanıma oturdu ablam ve beni kolunun altına alıp resmen boğarcasına sarıldığında bacaklarını yumrukluyordum.

“Ya bıraksana! Ula biraksana!” Ablam benden uzaklaşıp omzuma bir sille vurduğunda yataktan yere düştüm ve Öyküyle birlikte ikili kahkaha atarken ben ağzımın içinden küfürler savuruyordum.

“Neyse ha! Ne giyeysun bakayim akşam içun.” Yerde ki elbiseyi yerden alıp havaya kaldırdığında dudaklarını güzelmiş anlamında büktü.

“Bunu bana versene.” Dediğinde hırkamın kolunu geriye sıvayıp sesli bir nah çektiğimde Öykü “aaaa!” Diyerek kınarcasına bir hareket yaptı. Ablam ise bu hareketime karşılık elbiseyle beni dövdüğünde çığlık kıyametti etraf.

“Terbiyesiz! İstanbullarda neler neler öğrenmişsun sen öyle!” Dediğinde saçlarımı savurdum ve aynanın karşısına geçip ablamın az önce beni dövdüğü elbiseyi alıp üzerime tuttum.

“Güzel oldu he!” Öykü oturduğu yerden popoma vurduğunda ona bakmadan ayağımla tekmeledim onu.

“Hadi hazırlan o zaman masalar falan kuruldu baya yemekler de hazır zaten annem dün geceden hazırlamıştı. Erkekler aşağıda tabakları falan hazırlıyorlar. Zaten çok kalabalık olmayız Rasim amcamlar bir de biz.” Dediğinde kahkaha attım. Zaten Rasim amcamın 5 tane çocuğu 2 tane torunu vardı. Öykü de Rasim amcamın çocuğuydu. Öykü de benimle birlikte gülerken ablam gözlerini devirmişti.

Ablam hazırlanmak için odadan çıktığında, Öykü de benimkilerden bir tane gözüne kestirmiş giyinmeye başlamıştı. Beyaz mini çiçekli elbiseyi giyip sarı saçlarını at kuyruğu yaptı ve makyaj masasına yönelip makyaj yapmaya başladığında ben de telefonla oynamayı bırakıp giyinmeye başladım. Saçlarımı ince maşayla kıvırcık yaptığımda ellerimle biraz daha kabarttım. Öykü masadan kalktığında yatağıma oturmuştu. Ben de kalktığı yere oturup makyaj yapmaya başladığımda Öykü ben yokken olanları anlatmaya başladı.

“Alparslan kuzenini de getirmiş gördün mü?” Diye sorduğunda elimde ki allık fırçası suratımda asılı kaldı. Ne kuzeni be?

“Hangisi?” Diye sorduğumda makyajıma kaldığım yerden devam ettim. Dudağıma kırmızımsı bir ruj sürdüğümde yaymak için dudaklarımı birbirine sürttüm.

“Aysummuş adı. Tanıştık biz de baya iyi kız, Murat abi de çok sevdi kendisini.” Göz kırptığında gözlerimi kocaman açıp dönen sandalyede döndüm ve devam etmesi için elimi salladım.

“Bu Murat abi var ya, kıza bir bakıyor pir bakıyor! Geçen arabayı yıkıyordu hortum getirmemi istedi işte götürdüm. Kız üst katın balkonunda oturup kitap okuyordu Murat abi de araba yıkıyordu. Bana dedi ki Suyu aç gel. Ben de işte suyu açmaya gittim bu salakta tam kıza doğru tutmuş hortumu su birden açılınca güzelim kız ıslanmış basmış çığlığı!” Kahkaha attığında ben de güldüm.

“Kız bir bağırıyor ama görmelisin ağzına geleni söyledi Murat abiye. Murat abi de sinirlendi iyice ıslattı kızı. Kız aşağı inip kovada ki köpüklü suyu bunun başından aşağı dökmez mi!” Bu noktadan sonra tekrar nefesi kesilene kadar güldü.

“Murat abi kızın bu hâlinden etkilendi mi ne anlamadım ama baya yiyecekmiş gibi bakıyor kıza.”

“Uyyy! Deli Murat buldu kendi gibi deliyi tabii sever.” Dediğimde Öykü kıkırdadı ben de biraz daha süslendiğimde ayakkabılarımı giyip odadan çıkmıştık.

Aşağı bahçeye el ele girdiğimizde Öykü benim elimden tutup kolumu havaya kaldırdığında etrafımda döndüm. Duyduğum ıslık sesiyle bakışlarım o yöne döndü. Murat abi beğenmiş gibi bir ıslık çaldığında saçlarımızı savurduk Öyküyle aynı anda.

“Ha bu güzellukler nerenun güzelleridur da! Ula size bakanı yakalarsam var ya oni alurum böyle dan dan dan vurirum he!” Yanına geçip tek kolumu omzuna attığımda diğer tarafına da Öykü geçmişti benim gibi. İkimiz de kulağına yaklaşıp aynı şeyi söyledik:

“Aysum ablaya bakmaktan bizi mi görecek ha bu çipil gözlerun.” Kulağına fısıldadığımızda Murat abi birden bağırmış Öyküyle ikimiz aynı anda masanın etrafında koşarken, Murat abi de bizi kovalıyordu.

“Ula yedum seni Öykü! Sen mi anlattun hele söyle bakayim?!” Hâlâ bizi kovalarken biz masanın etrafında dördüncü turumuzu dönmeye başladık.

Birden bodoslama çarptığım koca, uzun bedene nefes nefese baktığımda ifadem donup kaldı yüzümde. Alparslan kaşlarını kaldırmış şaşkınlıkla bana bakarken, yutkundum ve kaşlarımı çatıp hemen önümde ki Alparslanı ittim. Kalbim neden yine aynı şekilde atmaya başladı ki?

“Asel kizum! Götüresun şu tabaklari, yoruldi Alparslan uşağum tek başuna çaluşti hep!” Annemin sesini duyduğumda ofladım.

“Ya ana! Ben yeni geldum da! Çalişsun işte, baa niye iş buyuraysuniz ki şimdi!” Gözlerimi Alparslandan ayırmadan cevapladığımda suratını büzüştürdü Alparslan.

“Ben yaparım Gülbeyaz teyzem! Senin bu uyuşuk kızın yorulmuştur şimdi kaslı kollarımla hallederim ben!” Diye cevapladığımda gözlerimi devirdim.

“Ula seni var ya!” Vurmak için öne atıldığımda hızla arkasını dönmüş mutfağa girdiğinde sabır çektim.

“Ha siz şimduden başlamişsunuz atişmaya, ne demuşler en büyük aşklar nefrat ilen devam eder.” Öykünün dediği şeye suratımı buruşturdum.

“Başlar değil miydi be o?” Dediğimde omuz silkti Öykü.

“Hee öyledu ama şimdu sen eskuden ilk görüşte aşk yaşadiğun için devam ediyi oldi.” Ciddi ciddi onu dinlediğimde önüme dönüp kafasına bir tane vurdum.

“Desena senun aşkin küflenmiş aşk oldi!” Dediğimde Öykü dudaklarını birbirine bastırıp düşünür gibi bir hâl aldı.

“Hee valla senun aşkin küflenmiştu da! Ama şimdu şöyle bi şi daha var çok sevduğim Yalın abim bi şarki sözi yazmiş iyi dinleyesun,” Telefonunu çıkarıp bir şeyler yaptığında bir söz yükseldi telefondan.

“Yeniden, yandı tüm ışıklar, yeniden!"

Gözlerimi kocaman açtığımda Öykü şarkıyı kapatmış böğürerek gülüyordu resmen.

“Ula siz beni bugün çileden çıkarmak içun mi getirttirduniz lan!” Diyerek Öykünün kıçına tekmeyi vurduğumda bağırmıştı.

“Bağırıp durmayın be! Çocuğum uyuyor yukarıda!” Tabii bunu diyen ablam kendisinin de bağırdığından bihaherdi.

Sonunda akşam olmuş etraf kalabalıklaşmıştı. Masada herkes yemek yiyordu. Yanımda ki Öykü de yemeklere altınlarmış gibi bakıyordu. Karşımda oturan Alparslana bakışlarım kaydığında ağzımda ki kaşık ağzımda asılı kaldı. Ne bakıyorsun? dercesine kafamı salladığımda işaret parmağını sus bölgesine götürüp bıyık altından gülerken ayağımı ileri doğru ona vurmak istercesine vurdum ama yanlış ayağa vurduğumu fark ettiğimde her şey için çok geç olmuştu.

“Ula ne vuraysun! İyice şımardun ha, valla ayağumin altuna alir ezerum seni ha!” Murat abim kaşığını bana doğru salladığında, kaşlarımı çattım ve aklıma gelen ilk yalanı söyledim.

“Sen da düzgun ye şu yemekleri! Şap şap yiyiysın midem ağzuma geldu da!” Dediğimde ekmekten bir parça bölüp kafama fırlattı.

“Susun da!” Önce bana baktı babam sonra ise abime döndü.

“Muraat! Şimardun iyice, oğlum nimetle oyun mi oynanur? Çarpar Allah.” Murat abim bana kaşlarını çatıp baktığında suratımı buruşturup yandan yandan baktım ona. Olayın başlamasına sebep olan Alparslan ise keyifle yemeğini yiyordu. Boğazında kalır da boğulursun İnşallah.

Alparslan birden öksürmeye başladığında nasıl içten ettiysem bedduayı cidden boğuluyordu. Gülmemek için kendimi zor tuttuğumda, Murat abim telaşla Alparslan'ın sırtına sertçe vurdu. Alparslan bu sefer acıyla bağırdığında yanında duran Aysum abla, Murat abinin koluna vurmuştu. Ani teması gören Murat abimin eli Alparslan'ın sırtında kalmış şaşkınca Aysum ablaya bakıyordu.

“Yavaş, Murat. Çocuğun ciğerlerini söktün.” Alparslan hâlâ öksürürken kafasını sallayarak onayladı Aysum ablayı. Murat abim ise hızla elini ateşe dokunmuş gibi Alparslandan çekerken önüne dönüp yemeğini yemeye devam etti.

Bir süre sonra bana İstanbul'da neler yaptığım, kimlerle tanıştığım falan soruldu. Hepsini itinayla, kibarca cevapladım ve hepsinin maşallahını alınca hanım hanımcık bir şekilde gülümsedim. Aslında böyle biri olmadığımı bilen şu masada sadece dört kişi vardı. Murat abim, ablam, Öykü ve Alparslan. O yüzden onlar bıyık altından gülerken hiçbirini umursamadım ve masayı toplamak için annemlere yardım ettim. Mutfağa girdiğimde son tabağı da akıtıp bulaşık makinesine yerleştirdim ve kalçamı tezgaha yaslayıp yorgunluğumu derin bir nefes vererek atmaya çalıştım. Kapıdan Alparslan'ın girdiğini gördüğümde olduğum yerde doğruldum. Alparslan kapıyı kapatıp yanıma doğru adımladığında kaşlarımı çattım.

“Ne var? Ne istiyorsun?” Sertçe sorduğum soruya Alparslan ellerini lacivert kotunun arkasına yerleştirip kendini tezgaha yaslamıştı benim gibi.

“Bakıyorum İstanbul'a gidince özünden çıkmışsın. Ne oldu Rizeli Asel'e?” Tekrar kendimi tezgaha yasladım ve gözlerimi devirdim.

“Konuşma şeklim değişti diye İstanbullu olmadım. Hâlâ Rizeliyim ben.” Dediğimde güldü.

“Sevindim.”

“Niye geldin söylesene, gitsene sen de horon falan tep.”

“Yoruldum, biraz yanında soluklanayım dedim.” Dediği şeyle kalbim tekledi ama belli etmedim.

“Başka yer mi yok ula! Bir şey demeyeceksen git hayde!” Kolundan tutup ittirdiğimde hareket dâhi etmedi. Kafasını bana doğru çevirip gözlerime baktığında, sert bir ifadeyle ben de ona baktım.

“Hani demiştin ya sabah: Ben demiştim. Ne dediğini sorduğumda ise tersleyip hatırlamamı istemiştin,” Gözlerimin içine öyle bir bakıyordu ki, bir an gerçekten bir an sert bakışlarımın altında yatan hâlâ ona âşık olan küçük Asel'i göreceğini sandım.

“Ee? Ne olmuş yani, hatırladın mı?” Dediğimde kafasını olumlu bir şekilde salladı.

“Aslında o an hatırladım, ama etraf bunu söylemek için uygun değildi,” Dediğinde sadece gözlerine bakıyordum devam edecekti.

“İleride de benim sana Efulim diyeceğimi ama senin kabul etmeyeceğini falan demiştin. Gerçekten de öyle olmuş. Sana Efulim demem için daha erken ama sadece şunu diyebilirim ki, ben gitmek istemedim. Haberi aldığımda da çok ağlarsın diye sana söylemedim.”

“Ağladım ama! Sevmiyordun zaten beni, niye gelip şimdi boş şeyleri eskimiş şeyleri anlatıyorsun ki?” Sertçe çıkıştığımda yutkundu.

“Gerçekten bana aşık mıydın?” Diye sorduğunda nefeslerim sıkılaştı. Gerçekten bana aşık mıydın? Değildi, gerçekten ona hâlâ aşıktım.

“Ne kurcalıyorsun Alparslan, geçti gitti işte küflenmiş bir aşkı ne diye bu kadar araştırıyorsun?”  Hâlâ gözlerime bakıyordu, bir an olsun ayırmıyordu gözlerini gözlerimden.

“Asel, ben seni gerçekten çok özledim. Yıllarca burnumda tüttün, buraya geldiğimde de seni göremeyince çok üzüldüm hatta sen yoksun diye gitmeyi de düşündüm. Sonra geleceğini söylediler ben de gelmeni bekledim. Sen de bekledin mi beni?” Sorduğu soru kalbime hançeri saplamıştı. Bekledim demek istedim. Çok bekledim, çok ağladım arkandan. Demek istedim.

“Bekledim ama aklım başıma gelene kadar. Gelmeyeceğini anladığımda bıraktım, unuttum seni.” Dediğimde hafif bir tebessüm oluştu dudaklarında. Söylemek istedim. Bu sözleri söylerken kalbimin ne kadar acıdığını söylemek istedim.

“Anladım.” Kafasını sallayıp hiçbir şey demeden çıkıp gittiğinde ben ve deli gibi atan kalbim başbaşa kalmıştık mutfakta. Dışarıdan gelen tulum sesini bile duymuyordum.

Yine belirsizliğiyle birlikte hiçbir şey demeden gittiği için tekrardan nefret ettim ondan.

Umarım beğenirsiniz, sizi çoookkk fazla seviyorummm🤍 Oy verip yorum yapmayı unutmayınız 😔

Continue Reading

You'll Also Like

2.9M 102K 64
"Hiç boşuna çabalama sen benimsin!" diye tıslayınca utanmasam oturup ağlayacaktım. Neden bu bana aşık oldu ve başıma bela oldu. "İstemiyorum anlamıy...
415K 22.2K 69
Anneannesini görmek için gittiği şehirde üsteğmen Göktürk ile karşılaşan Efsun hiç beklemediği gerçeklerle de karşılaşır ___ " sen benim hayatımda h...
101K 10.6K 35
053*: Senin kedin mi bu? Doğuhan: Evet, rica etsem atacağım konuma getirebilir misin? Ya da sen at ben geleyim. 053*: İşte o imkansız. Doğuhan: Ne...
55.7K 5.3K 62
Asi ve Alaz Twitter üzerinden tanışırlar.