Ateş Mührü

By itsmiilena

248K 17.7K 3.6K

Ruhumuz bazen kendi bedenimize ait hissetirmez. Bunu farklı yollarla bize gösterir. Kafada duyulan sesler, gö... More

Başlangıç
BÖLÜM 1: "Kutsal Kitap"
BÖLÜM 2: "Gezgin"
BÖLÜM 3: "Mezarlık"
BÖLÜM 4: "Lanet"
BÖLÜM 5: "Gerçek aile"
Karakterler•Güçler
BÖLÜM 6: "Çekim yasası"
BÖLÜM 7: "Gizli oda"
BÖLÜM 8: "Anlaşma"
BÖLÜM 9: "Kütüphane"
BÖLÜM 10: "Enerji"
BÖLÜM 11: "Çember"
BÖLÜM 12: "Mektup"
BÖLÜM 13: "Gölgeler"
BÖLÜM 14: "Kara büyü"
BÖLÜM 15: "Gizlilik"
BÖLÜM 16: "Sağanak"
BÖLÜM 17: "Mortem'in Laneti"
BÖLÜM 18: "Korku"
BÖLÜM 19: "Karanlık içimize sızarken"
BÖLÜM 20: "Çözüm arayışı"
BÖLÜM 21: "İçimizdeki Ateş"
BÖLÜM 22: "Ruh iblisleri"
BÖLÜM 23: "Abel"
BÖLÜM 24: "Cehennem tazısı"
Duyuru!
BÖLÜM 25: "Savaş"
BÖLÜM 26: "Savunma hattı"
27.BÖLÜM: "Kuruluş"
28.BÖLÜM: "Haberci!"
29.BÖLÜM: "Tanrıların savaşı"
Element grupları ❤️
30.BÖLÜM: "Düşman kendi içimizden biri"
31.BÖLÜM: "Ölümsüzü bile öldürebilecek tek silah!"
32.BÖLÜM: "Dünyaya dönüş"
33. BÖLÜM "KADERİME KARŞI ÇIKIYORUM"
34.Bölüm-FİNAL
II.Kitap 1. BÖLÜM "Kabus mu? Gerçek mi?"
2. BÖLÜM: "Karanlığın armağanı"
3. Bölüm "Kabusumu çizen adam"
BÖLÜM 4: "Karalama"
BÖLÜM 5: "Sergi"
BÖLÜM 6: "DARİAN"
BÖLÜM 7: "BORİS"
BÖLÜM 8: "Kutsal kitap"
BÖLÜM 9: "Yapboz'un ilk parçası"
BÖLÜM 10: "Bomboş sayfalar"
BÖLÜM 11: "Kan Lekesi"
BÖLÜM 12: "Ateşe doğru yürümeye çalışıyorsun ama savunmasızsın"
BÖLÜM 13: Mortem'in dokunuşu gölgenin izini alevlendirir.
BÖLÜM 14: "Beden bulan gölgeler en korkunç kabusa dönüşebilir"
BÖLÜM 15: "Karanlığın içindeki canlı gölgeler"
BÖLÜM 16: "Melinda'nın sırrı"
BÖLÜM 17: İhanet kıvılcımları
BÖLÜM 18: "Arkedia'dan gelen yabancı"
BÖLÜM 19: "Çember'in enerjisi"
BÖLÜM 20: "Sessiz çığlık"
BÖLÜM 21: "Laneti kırmak"
BÖLÜM 22: "Manipülasyon"
BÖLÜM 23: "Fedakarlık"
BÖLÜM 24: "Gücün karşılığı"
BÖLÜM 25: "Kalbi atmıyor"
BÖLÜM 26: "Bu bizim ilk karşılaşmamız"
BÖLÜM 28: "İgnis'in uyanışı"
BÖLÜM 29: Kaçışın haritası

BÖLÜM 27: "Sadece bir ölümlü"

463 38 8
By itsmiilena

"Bu sensin" dediğimde bedeni kasıldı ve parmaklarını sıktı. Anlattığım gerçekliği kendi gözleriyle görmek onu sarsıyordu. Ardından birkaç saniye sonra başka ayak sesleri duyulmaya başladı. Bu benim zihnimin sesleri değildi. Gerçek dünyaya ait seslerdi. "Acele etmelisin. Birileri geliyor" dedim. "Nasıl yapacağım?" diye sordu. "Bana bırak" diyerek zihnimi zorladım. Etrafı bir ışıkla sarıldı ve "Biraz sarsıcı ve acı verici olabilir" dedim. Ardından anılar bir girdap halinde hareket etmeye başladı ve hızla gözlerimizin önünden geçti.

***

"Hadi ama Lena, buraya benim hakkımda araştırma yapmaya geldiğini inkar edemezsin".
"Kusura bakma ama buraya gelip senin hakkında araştırma yapacak kadar merak etmiyorum" diyerek yanından geçeceğim sırada eliyle bileğimi tuttu ve eski yerime doğru çekti. Donuk bakışları yüzümde dolaşırken tok sesi kulaklarımı doldurdu. "Fazla kurcalamak ikimiz için de iyi olmaz" dedi.

***
"Bunu düşünmenin zamanı değil" dedi. Endişem sesime yansıdı ve "Laneti kırmanın bir yolunu bulamazsak neler olacak?" diye fısıltıyla sordum. "Zamanı gelince bunu düşünürüz" dedi.

***
Elimi nazikçe tutup havaya kaldırdı ve "İyi misin?"diye sordu. Kafamı iki yana sallayarak, "Pek bir şey hissetmiyorum" dedim. Kolunu belime sarıp kendine çekerek, "Ya şimdi?" diye tekrardan sordu. Bakışları kıvrak bir şekilde yüzümde dolaşırken, bu kez acıdan bahsetmediğini anlıyordum. Dudaklarım yana doğru kıvrıldı, "Ne hissetmeliyim?" diye sordum. Dudağının kenarı havaya kalktı ve kendinden emin bir şekilde tebessüm ederek "Biraz heyecan ve tutku olabilir" dedi. İleriye doğru uzandım ve nefeslerimizin birbirine ulaşacağı kadar yaklaştım.

"O zaman fazlasıyla hissediyorum."

***
Dudak kıvrımlarımı ezberlemeye çalışır gibi dikkatle izledi ve ardından kendininkileri üzerine bastırdı. Gözlerim kapanadığı anda sesini duydum. "Gözlerini açmanı istiyorum, her anımızı zihnimize hapsetmemiz için" dedi. Bu sözler şimdi anlamlı gelmese de, bir gün her şeyden daha çok anlam yüklenecekti.

"Bütün yaşanmışlıklar silinse bile bu anıları ölene dek hatırlamak istiyorum."

***
Gülümsedi ve "Öncelikle aramızdaki bu belirsiz duruma bir son vermek istiyorum" dedi. Şaşırarak "Nasıl yani?" diye sordum. Elini yüzüme koyup "Seni seviyorum, Lena" dedi.

***
"Kimsin sen?" diye sordum. Hafif bir gülme sesi yankılandı ve nihayetinde konuştu.

"Bulmak için hayatını riske attığın kişiyim."

"Seni fiziksel olarak yenemem, fakat zihnin oldukça savunmasız" dedi. Haklıydı. Zihnim bu dünyaya, bu evrene ne de güçlerime tamamen alışabilmişti. "Amacın ne?" diye sordum. Eğildiği yerden ayağa kalktı ve gülümsedi. Alaycı bir gülümsemeden fazlası değildi. "Benim amacımı sorgulayacak halde değilsin." Kollarını arkasında birleştirdi ve "Kendi arkadaşlarını ve en yakınını sorgulamalısın" diyerek etrafımda dolaştı. "Alec, seni ne için buldu sanıyorsun? En başından beri senin İgnis olduğunu biliyordu. Binlerce evrenin arasından seni bulmasının bir tesadüf olduğunu düşünecek kadar salak olamazsın" dedi.

***
Derin bir iç çekerek "Haklısın. Sözde en güçlü olmamız gerekiyordu ama belki de bu sadece bir efsaneden ibarettir ha?" diye konuştum. Adrian onu tanıdığım günden beri ikinci kez yüz ifadesinde bulunan bütün kendini beğenmişliği silip, tüm samimiyetiyle "En güçlü olacaksınız" dedi ve ayağa kalkıp elini bana doğru uzattı. "Pes etmek için doğru günde değiliz, Sullivan" diye konuştu.

***
"Söyleyeceğim şu: Artık geri dönemeyeceğimiz kadar çok kan döküldü. Bu, hem bu uğurda ölenlere, hem de onları kaybedenlere saygısızlık olur. Bu artık sadece sizin savaşınız değil" dedi. Cesaretimi toplayıp "Kendi adıma diyebilirim ki, ölene dek savaşmaya devam edeceğim. Bir kara büyücü, mühürlenmişi öldüremez, ama ben bir büyücüyü öldürebilirim" dedim. "Yalnız değilsin," dedi kadın. "Halkımız senin yanında, sana destek olacaktır, ben de bunu ilk seçilmiş olarak söylüyorum."

Onun ardından bir ses daha "Bizler de öyle," diye gürledi. Ellerimi korkuyka kulaklarıma bastırıp "Sanırım deliriyorum" diye konuştum. Kadın bu hareketime sıcak bir tebessüm göstererek, "Pekâlâ, istediğin gibi olsun; seni uzaktan izlemeye devam edeceğiz o zaman," dedi.

"Ve Lena, bilgi her şey değildir."

***
Alec telaşla yüzüme bakarak, "Ne yani, öylece birbirimizi unutacak mıyız?" diye sordu. Üzgün bir sesle "Sadece ikimiz değil, herkes bizi unutacak. Sadece eski kimliğimizi bilecekler. Biz bile gerçekte kim olduğumuzu unutacağız" dedim. "Seni koruyacağım," dedi Alec. "Önce kendim hatırlayıp sonra da sana hatırlatacağım." Alnıma yasladığı alnı öylece dururken yüzümün birkaç yerine küçük öpücükler bırakıp, "İkimizin ruhu zaman sona erene dek birbirine bağlı kalacak" dedi. Bu sözleri kalbimi bir tüy kadar hafif yapıp çarptırana kadar tebessüm ettim.

***
"Tıpkı annen gibisin" dedi. "Bütün evrene barış getirebileceğini düşünen ve bunu umut eden bir ahmak" dedi Abel. Omzumdaki elini bastırdı ve beni dizlerimin üzerine düşürdü. Hançeri tenime olabildiğince bastırdı ve "Son sözlerini söyle, koruyucu!" dedi. Bana olan nefreti ve kini sesinden bile anlaşılıyordu. Alec bir anda ellerini kaldırdı ve silahını yere bıraktı. "Yapma" diye konuştu. Bir dizini yere koydu ve eğilerek "Beni al" dedi. Benimle birlikte tek dizinin üzerine çöktü ve ona baş eğdi. "Onun yerine beni al. Ne istersen yaparım. Yemin ederim" dedi ve yalvarırcasına konuştu.

***
Usulca arkamı döndüğümde kafasını kaldırdı ve aşağıda duran ellerimi tutarak "Bizi sadece ölüm ayırabilir, birbirimizi unutsak bile seni bulurum" diye konuştu. "Ya umduğumuz gibi olmazsa ve bambaşka hayatlarımız olursa?" diye konuştum. Kafasını iki yana sallayarak "Bizi birbirimize bağlayan tek şey mühür değildi" dedi ve yanağımı okşayarak "Seni sen olduğun için seviyorum" diye devam etti.

***
"Binlerce yıl yaşamış bir tanrıya meydan mı okuyorsunuz? Bilgi olmadığı yerde güç hiçbir şeydir!" dedi. "Sadece tek bir yol var" diye konuştu. Alec hızla konuşup "Ne olursa olsun kabul ediyoruz" dedi. Hızla onu durdurup dinlemesini söyledim. Kendini toparladı ve onayladı. "Kendinizi ispatlamanız gerekiyor. Bu güce layık olduğunuzu göstermelisiniz" dedi. Her ikimiz kendimizden emin bir şekilde "Kabul!" diye konuştuk. Kafasını salladı ve "Birbirinizi unutacaksınız ve dünyaya gönderileceksiniz" dedi. "Eğer aranızdaki bağ yeterince güçlüyse birbirinizi tekrar bulacaksınız. Duygularınız yeniden yeşermeye başladıkça, anılarınız da geri dönecek" dedi. Makul bir teklif gibi görünse de o kadar insan arasından birbirimizi bulma ihtimalimiz ne kadar az olduğunu biliyorduk.

***
Dakikalar sonra gidecek olmamızın verdiği endişe ve hüzünle ayağa kalkarak "İlk kez burada bir ekip olarak birleştik ve şimdi de burada bitireceğiz" dedim.

Son on saniye akıp giderken sessiz bir fısıltıyla "Başka bir yaşamda tekrar buluşacağız" diye konuştum. Son saniyede kısık bir fısıltıyla "Seni seviyorum" dediğini duydum. Karşılık verememiştim. Etraf gözleri yakacak kadar parlak bir ışıkla kaplandı ve bedenlerimiz bir tüy kadar hafifleyip havaya kalktı. Bilincim birkaç saniye daha direndikten sonra kendini bırakarak karanlığa teslim oldu.

***

Parlak ışın sönmeye ve tamamen kaybolmaya başladığında bedenim sarsılmaya ve deli gibi titremeye başladı. Alec ile ellerimiz aniden birbirinden ayrıldı ve görünmez bir enerjiyle geriye doğru fırlatıldık. Alnımı yere çarptığımda acıyla inleyerek doğrulmaya çalıştım. Dizlerimin üzerinde durdum ve odanın diğer ucunda kendini toparlamaya çalışan Alec'e baktım. "İyi misin?" diye sordum zorla konuşmaya çalışarak. Ayağa kalktı ve sendeleyerek yanıma kadar yürüdü. "Bu haldesin ve beni mi soruyorsun?" diye azarlarcasına konuştu. Yere çöktü ve yüzümü ellerinin arasına aldı. Alnıma dokunduğu bir noktaya acıyla yüzümü buruşturdum. "Küçük bir çiziktir" dedim dokunmaya çalışarak.

Umurumda olan yaralanmam veya çektiğim acı değildi. Beklenti dolu gözlerle ona baktım ve "Söyle bana" dedim. "Ne?" diye sordu anlamazcasına. "Fikrinin değiştiğini söyle..." diye fısıldadım. "Lena," diyerek söyleyeceği cümleye kendini hazırlamaya çalıştı. "Karanlığımı nasıl aydınlattığını biliyorum" dedi ve yanağımı okşadı. "Görünüşe bakılırsa bir zamanlar senin için canımı verebilecek kadar aşıkmışım. Senin gibi muhteşem bir kadına beslenmesi gereken en güzel duyguları hissetmişim" dedi. Ardından başını eğdi ve yanağımdaki elini geri çekti. "Ama..." diye mırıldandı. "Mortem her zaman o diyar için bir fazlalıktı. Tanrısı lanetlenmiş ve evreninden sürgün edilmiş bir gücün kalıntısıydım ben. Gücümün aslında nereden ve kimden geldiğini bile öğrenmeme izin vermemişler. Kim bilir daha ne gerçekler saklı kalmış. Lendor bize bütün doğruları verebilir ve yeni bir balangıç yapabiliriz" dedi.

Sertçe yutkunarak dizlerimin üzerinde duran ellerimizi ayırdım. "Onun iyi bir adam olmadığını biliyorsun. Binlerce yıl önce tanrılar arasında ne yaşandığını bilmiyorum ama bize istediğimiz geleceği verebilecek kişi kesinlikle o değil" dedim. "O sadece lanetinin kalkmasını ve diyarına geri dönmeyi istiyor" dedi Alec. "Aynı zamanda dünyayı gölge ve yaratıklara boğarak karanlığa sürüklemek istiyor" dedim sinirle. Kapının ardındaki sesler yeniden duyulmaya başladı ve giderek yaklaştı. Alec beni ayağa kaldırdı ve zincirleri yeniden koluma bağladı. "Sadece bize katıl. O zaman gerçekten anılarımı geri kazanacağıma söz veriyorum" dedi. "Eski sen olsaydın kendi yolumda ilerlemem gerektiğini söylerdin. Benim Alec'im asla kötülüğün kölesi olmazdı" dedim ağlamamaya çalışarak. "Ben artık eskiden tanıdığın kişi değilim."

"Evet, değilsin. Artık bunu anlayabiliyorum."

Dudaklarımdan dökülmesini hiç istemediğim o sözleri nihayetinde dile getirebilmiştim. Günlerdir kendime yediremediğim o kabullenişi sesli söylemiştim. Bize yediremediğim o gerçeklik. Sanki hayatımın her sıkıntılı döneminde bir köşede bekleyen camavarı uyandırmıştım. Pençelerini çıkarmış ve kalbimi yakalayıvermişti. Tırnakları kalbime saplanıp, her sıkışında daha da zorlanmıştım. Artık en son ne zaman doğru düzgün nefes alabildiğimi bile hatırlayamıyordum. Kara büyü giderek kalbimin etrafını sarmıştı. Üzerine bir de ciğerlerimi yakacak kadar acı bir gerçeği kabullenince iyice düşmüştüm canavarın pençesine. Kim yaratmıştı onu içimde? En başından beri benimle miydi?

Düşmemi bekleyen düşmanlarımdan birisi de kendi içimdeki benliğimin küçük bir parçası olmalıydı. Kendi kendine bile düşman olan birisinin bu yaşamda dostu olması ne gülünç olurdu. Hayatımın hiçbir döneminde kendi kendimin dostu olamamıştım. Herkesin hayatı ve mutluluğu için savaşmış, gerekirse diyar için canımı ortaya koymuştum. Buna rağmen kendim için kılımı bile kıpıdartmamıştım. Kendi gözümde bile bu kadar değersizleşmişken, başkalarından bana farklı davranmasını beklemek delilikti. Oysa bir kere, sadece bir kerecik kendim için savaşsam, küçük bir şeyler yapmaya yeltensem belki de omuzlarımdaki yükleri sırtlanmam daha kolay olabilirdi. Elastik bir kalbe sahip, yıkılmaz bir duvar, ignis'in bilinen son varisi, kozmik gücün ev sahibi, yarı tanrı genç bir savaşçı. Bütün bu etiketler üzerime yapışıp kalıvermişti.

Güçlüydüm. Evrende eşi benzeri bulunmayan kozmik bir gücü ruhumda saklıyordum. Buna rağmen gerçekten kendi içimde gücü barındırıyor muydum? Hayır, kozmik güçlerden bahsetmiyorum. Bir insanın kendini sevince içinde biriktirdiği yaşama gücünden bahsediyorum. Buna sahip miydim? Sorulması bile beni bu acı durumun içinde güldürebilirdi. Ne zaman kendini düşüneceksin? Hep birileri bu listenin önüne geçiyor. Hep birilerini kendi ismimin önüne koymayı başarıyordum. Hep kurtarılması gereken bir hayat ve düzene sokulması gereken bir yaşam vardı. Bunların arasında hiçbir zaman kendimi görmemiştim. Bunca fedakarlıktan sonra ben ne olacaktım? Sanırım yine ve yeniden bunu düşünmek için kendimi listenin en sonuna eklemeliydim.

O zamana kadar yazmaya mürekkebim ve yaşam sürem yeterse...

"Onu Lendor'a götürün" dedi Alec. Sanki sözlerimi hiç duymamış ve ona hiç dokunmamış gibi yüzüme bakmadan söylemişti. Belki de hiç dokunamamıştım onun kalbine. Belki de gerçekten sevdiğim adamı bir yıl önce anılarımız silindiğinde tamamen kaybetmiştim. Birbirinin ruhuna hiç dokunmamış iki yabancı gibi yanından geçip gittim. Yürüdüğüm karanlık yol boyunca tek bir direniş bile sergilemedim. Pes etmiş değildim, fakat içimde bir şeylerin gerçekten kırıldığına alışmam gerekiyordu. Zemin kata inen merdivenler boyunca meşaleler yolu aydınlatıyordu. Bir,iki,üç,dört...merdivenler bitene kadar içimden saymaya devam ettim. Yeni bir plana ihtiyacım vardı. Oyunu kurallarına göre oynamayı öğrenmeliydim. Bunun için önce oyunun ne olduğunu çözmeliydim.

Lendor'un adamları insan mıydı yoksa kendisi gibi sürgün edilen ruhsuzlardan mıydı? Benim gücüme neden ihtiyacı vardı? Onun soyundan gelen Alec iken neden benim güçlerimi istiyordu?Lanetini kırabilmek için neye ulaşması gerekiyordu? Bütün bu sorularımın yanıtları beni sonuca yaklaştırabilirdi. Onun yanına getirildiğimde yine aynı zemin kata baktım. Zindandan pek bir farkı olduğunu söyleyemezdim. Sırtı dönüktü ve elleri arkasında bağlıydı. "Onu bağlayın" dedi arkasını dönmeden. Adamlar beni ileriye doğru sürkülediler ve demir sandaleyeye oturmam için zorladılar. Kendimi geriye çeksem de iki adam omuzlarımdan aşağıya itince dizlerim büküldü ve sandaleyeye oturdum. Kollarımı sandaleyenin iki yanına sabitledi ve kalın bir iple bağlamaya başladı.

Merdivenlerden yeniden ayak sesleri duyulmaya başladı. Belki de celladımın geliş seslerini duyuyordum. Arkamı dönmeye bile yeltenmedim. Lendor karşımda durdu ve elini kaldırıp sıkıca çenemi tuttu. "Bak!" diyerek öfkeyle yan tarafa döndürdü. İki siyah cüppeli adam Lorna'yı kollarının iki yanından tutmuşlardı. Başı bitkince önüne düşmüş ve bedeninin bazı yerleri yaralanmıştı. "Oturtun onu" dedi Lendor. Adamları emir alır almaz onu karşımdaki sandalyeye oturtarak kollarını iki yana bağladılar. "Ölmekten korkmadığını biliyorum," diye konuşarak Lorna'ya doğru ilerledi Lendor. Elini Lorna'nın saçının arkasına attı ve büyük bir hırsla kafasını sarsarak geriye çekti. Lorna acıyla inleyerek kendine geldi. İleri atılmak istercesine sandalyeyi kıpırdattım. "Ama onların ölmesinden korkuyorsun" dedi. Siktiğimin herifi.

"Yapamazsın" dedim düz bir sesle. Derinden alaycı bir kahkahayla güldü. Avucunu açtı ve adamına baktı. Adam arkasını döndü ve arka tarafa ilerledi. Başımı çevirip görebilmek için çabaladım. Birkaç saniye sonra elinde meşale ve ince bir demir getirdiğini gördüm. Ona korkumu belli ettiğim her an bu kozu kullanmaya devam edecekti. Ona ne kadar değer verdiğimi anlarsa canını almadan durmazdı. "Gücünü geri alana kadar sana bütün acıları en derinden yaşatacağım" dedi yüzüme bakarak. "Darian onunla çok yakın olduğunuzu söyledi" diyerek Lorna'yı süzdü. "O sadece bir ölümlü" dedim mırıldanarak. Değildi. Benim için sadece bundan ibaret değildi. Onunla aramızdaki bağ sadece bu önemsiz kelimeyle sınırlandırılamazdı. O benim hiç sahip olmadığım kız kardeşimdi.

"Acıya ne kadar dayanıklı olduğunu göreceğiz" dedi ve tek kaşını kaldırarak meydan okurcasına baktı. Demiri meşale ateşine tuttu ve yeniden bana döndü. "Efsaneye göre İgnis ateşin en saf halinden yaratılmış bir savaşçıdır. Mortem ise gecenin karanlığından gelmiştir. Sence arkadaşın ateşin acısına ne kadar dayanabilecek?" diye sordu acımasızca. "Ona değer verdiğini itiraf edebilirsin" dedi. Aynı yolu deniyordu. Annemi kendi ellerimle öldürmenin gerçek fedakarlık olacağını ve güçlerimi geri getireceğini düşünmüştü ama işe yaramadı. Şimdi ise diğerlerini aynı şekilde kurban etmek istiyordu. Onlara olan sevgimi göstermek hayatlarını riske atıyordu. Gerçekten en büyük fedakarlık neydi? Gücüm geri kazanmam için neyi feda etmem gerekiyordu?

"Ona değer vermiyorum" dedim kendimi sıkarak. Lorna başını kaldırdı ve yıkılmış duygularla gözlerime baktı. Gözleri dolmuştu. Yumruklarımı sıktım ve tırnaklarım derime batana kadar durmadım. Lendor "Pekala," diyerek adamına uzandı ve ateşe tutulmuş demiri aldı. Gözlerim irileşti ama sesimi çıkaramadım. Lorna'ya doğru döndü ve "Bunu Lena istedi" diyerek alayla konuştu. "Yapmayın" diye fısıldadı Lorna. Lendor son kez bana döndü ve "İtiraf et ve beni durdur" dedi. Lorna beklentiyle yüzüme baktı. Nasıl söyleyebilirdim? Bana bu türlü bakarken nasıl onu sevmediğimi söyleyebilirdim? Dilimi ısırdım ve gözlerimin dolmaması için kendimi sıktım. "Önemsiz" dedim dudaklarımın arasından. Lendor sinirle derin bir nefes aldı ve demiri Lorna'nın koluna bastırdı.

Derisine temas eden yakıcı demirle Lorna deliler gibi çığlık atmaya başladı. "HAYIR! Lütfen durun. Lütfen çok canım yanıyor" diye haykırdı kızcağız. Sesi kalbimin en derinlerine ulaşana kadar durmadı. Başımı çevirdim ve bakmamaya çalıştım. Lendor bir hışımla önümde durdu ve başımı tutup önüme doğru çevirdi. "İzleyeceksin!" diye haykırdı. Lorna'ya doğru geri yürüdü. Adamları iki yanımda durdu ve gözlerimi ayırmamam için kafamı sabit tuttular. Demiri yeniden Lorna'ın koluna bastırıp düz bir çizgi halinde ilerlettiğinde bu sefer kızın çığlıkları odayı tamamen dolduracak kadar güçlüydü. "LENA!" diye yakardı yalvarırcasına. "Yardım et" dedi çığlıklarının arasından. Yeminim olsun ki, kanımın son damlası bile kalsa bu adama en acı ölümü yaşatmadan ölmeyecektim.

"Dayanamıyorum, lütfen durun!" diye bağırdı Lorna. Artık sesi kısılmış ve gözyaşları bütün yüzünü kaplamıştı. Bir insan nasıl bu kadar şeytani ve duyguları körelmiş olabilirdi ki?

"Ona en iyi arkadaşım diyorsun ama acı çekmen umurunda bile değil" diye konuştu Lendor. Lorna halsizce bana baktı ve "Neden?" diye fısıldadı. Gözümden düşmeye hazırlanan bir damla onunkiyke birlikte süzüldü. Dile getiremediklerimi sadece ona bakarak anlatabilmek isterdim. Elimde olsa onun için canımı bile verebileceğimi ama yapamadığımı. Eğer itiraf edersem, Lendor onu öldürmem için her yolu denerdi. İtiraf etmezsem sadece yaralanarak kurtulabilirdi. Peki ya ruhunda biriken yaraları? Kendi ruhum paramparça haldeyken.

Lendor geri çekildiğinde demiri yere attı ve Lorna'nın kolunu tuttu. Yukarı kaldırdı ve bana göstererek "Eserine bak" dedi. Dirseğinden bileğine kadar derisini yakarak 'Mortem' yazmıştı. "Bunu hep ruhunda taşıyacak" dedi hırsla. Lorna'nın başı öne doğru düştü ve acı inlemeleri kesildi. Acıdan bayılmıştı. Adamlarına işaret verdi ve onlar da Lorna'yı çözdüler. Onu odadan çıkarırken, "Sıradaki kardeşin" dedi.

"İyi düşün koruyucu. Bu son seçimin olacak."

Continue Reading

You'll Also Like

20.9K 1.2K 29
Gece yarısı sokakta karşısına çıkan evsiz bir kediyi evine alan bir kız en fazla kediyle ne yaşayabilirdi? "ben aslında evine aldığın kediyim, " ger...
1.7M 95K 45
Zengin, şımarık ve akıl almayacak derecede çılgın olan Pera verdiği büyük parti sonucu kendini dedesi ve babaannesinin yaşadığı köyde, çiftlik evinde...
23.6M 1.4M 78
Doğum gününden sonra, kardeşiyle eğlenmek için konsere giden bir genç kız... Fırtına yüzünden iptal olan konserden eve dönmeye çalışırken, kendini bi...
7.4M 307K 57
Fantastik #1 Siz hiç bir ruha aşık oldunuz mu? Gülüşünden bihaberken ya da öfkelendiginde nasıl baktığı bilemeden sonsuz bir melankoninin içine düştü...