ARAF

By Khrmnbeyza02

10.9K 3.6K 5.5K

Hayatı zorluklarla geçen hasta bir kız... Yıllar önce onu görüp aşık olan bir adam... ******** Uzun bir süre... More

ARAF-1
ARAF- 2
ARAF-3
ARAF-4
ARAF-5
ARAF-6
ARAF-7
ARAF-8
ARAF-9
ARAF-10
ARAF-11
ARAF-12
ARAF-14(Part-1)
ARAF-14(Part-2)

ARAF-13

450 175 248
By Khrmnbeyza02


MERHABA PATATES KIZARTMALARIMMM 🍟🍟

Görüşmeyeli umarım iyisinizdir.

Bölüm şarkımız: Hozier - Take Me To Church

OY VERMEYİN UNUTMAYIN

İYİ OKUMALAR

*****************

Tunç kendini toparladıktan sonra beraber içeri geçtik. Onun bütün bu kaygı ve endişelerini anlayabiliyordum. Tunç için bu hayatta bir tek abisi kalmıştı ve onu kaybetmek istemiyordu.

Tunç'un geldiğini gören Esat ve Emir Bey oturdukları yerden kalktılar. Esat hiçbir şey söylemeden getirdiği kağıtları dosyaya geri yerleştirmeye başladı. Emir Bey de Tunç'un yanına geldi ve omzunu sıvazladı.

"Daha iyi misin kardeşim?" Tunç soruya sadece başını salladı ve Emir Bey'in koluna dokundu. Esat kağıtları toparladıktan sonra kardeşinin yanına geldi. İki adamda konuşmadan sadece bakışlarla anlaşmıştı. İkisi de anlaştıktan sonra Esat bana doğru bakmaya başladı.

"Biz artık gidelim. Olayla ilgili gelişmeler olursa haberdar ederim." mutfaktan yanımıza doğru gelen Merve'ye kısa bir bakış atıp Esat'a kafamı salladım. Yolcu etmek için kapıya doğru ilerlerken kimseden ses çıkmamıştı. Kapıyı açıp geriye doğru çekildim. Emir Bey önce Merve'ye sonra da bana selam verip çıktı. Tunç ortaya baş selamı verdi ve evden çıktı.

Esat gitmeden önce tam dibimde durdu. Bana doğru biraz eğildi ve hınzır gülüşüyle konuşmaya başladı. "İki günlük iddiamıza yarın başlayabiliriz. Sabah saat 07:00 de seni kapımın önünde görmek istiyorum." saatin çok erken olmasından yakınacaktım ki konuşmama izin vermeden üzerime doğru biraz daha eğildi.

" Önümüzdeki iki gün boyunca itiraz etme gibi bir hakkın yok. Yarın görüşmek üzere ufaklık." yüzüme sıcak nefesini üfledi ve gülümseyerek geri çekildi. Şaşırmış bir şekilde bize bakan Merve'ye kısa bir selam verdi ve kapıyı çekti. Ben arkasından bakarken Merve, iki adımda yanımda bitmişti.

"Az önce olanlar da neydi öyle?" bir açıklama yapmadan salona doğru adımlarken Merve de sorusuna cevap alamadığı için sızlanıyordu. Koltuklardan birine oturup iyice yayıldım. Vücudumun yorulduğunu yeni farkına varmıştım.

Gözlerimin kapalı olmasına rağmen üstüme çöken gölgenin farkındaydım. Gözlerimi yavaşça açtım ve tepemde dikilen Merve'ye bakmaya başladım. Ellerini beline koymuş bir şekilde benden bir cevap bekliyordu. Oturduğum yerden doğruldum. Merve de yanıma oturunca söze başladım.

"Bugün Esat ile bir iddiaya girmiştik ve iddiayı o kazandı. İddia da benden iki gün boyunca yanında olmam ve ne isterse yapmamı istedi. Evden çıkmadan önce de iddiayı önümüzdeki iki gün boyunca yapabileceğimizi söyledi. Hepsi bu kadar." Merve'nin sakin bir şekilde anlatmama mı yoksa anlattıklarıma mı şaşırdığına karar veremedim.

Bir süre ağzı açık bir şekilde bana baktıktan sonra kendini toparladı. "Bebeğim sen ne dediğinin farkında mısın? Resmen iki gün boyunca Başsavcı ile dip dibe olacaksın ve bundan rahatsız olmadan kabul ettin öyle mi? Wow!" Merve böyle söyleyince arkama yaslanıp düşünmeye başladım.

Gerçekten Esat ile iki gün boyunca baş başa olmak neden rahatsız etmemişti? Evet, ona karşı bir güven duygum vardı ama bu kadar ileri gidebilecek kadar güvenim oluşmuş muydu?

Onunlayken kendini güvende ve mutlu hissediyorsun. Sadece bu da değil... İçinde senin anlayamadığın ama benim gayet iyi bildiğim tepkiler oluşuyor.

Onu istiyorsun Hazal...

İç sesimin söylediklerine karşı çıkmak istemiştim ama yanımda Merve olduğu için dinlemekten başka bir şey yapamamıştım.

İç sesimin söylediklerinden sadece ilk cümle doğruydu. Geri kalanını uyduruyordu.

Yemin ederim ki.

Boğazımı temizledim. "Evet bebeğim haklısın ama Esat'a güveniyorum. Ayrıca bu iddia olayını başlatan da bendim. Küçük bir çocuk gibi yenildiğim için ağlayıp bir köşeye çekilecek değilim. Hem ne kadar kötü olabilir ki. Alt tarafı bir iddia" 

Merve iflah olmazmışım gibi bir bakış attı. "Sen ne dersen öyle olsun. Ancak kendini üzeceğin ve zorlayacağın bir şey olursa bırakıyorsun tamam mı?" onun bu korumacı haline gülümsedim. 

"Tamam annecim. Dediklerini unutmayacağım." ikimizde gülmeye başladık.

Anne-kız rolünü gerçek anne ve kızlardan daha iyi oynuyorduk. Bunun sebebi aramızdaki karşılıksız, saf sevgiydi. Merve yavaş yavaş saç uçlarımla oynamaya başladı. Bakışlarımı ona doğrulttuğumda düşünceli bir şekilde halıya baktığını gördüm.

Elimi nazik bir şekilde dizlerinin üstüne koyup dikkatini çektim. "Bir sorun mu var?" sorumun ardından kendini hafif toparladı. Saçımla oynayan elini kendi saçlarına götürdü ve uçlarına bakmaya başladı. Ardından tekrar yüzüme baktı.

"Sence Emir nasıl biri?" sorduğu soruyla afalladım. Elimi havaya kaldırarak kendimi gösterdim.

"Benim patronum olan Emir Beyden mi bahsediyorsun sen?" verdiğim tepki karşısında gözlerini devirdi.

"Yok bakkalcı Hasan Amcanın oğlu Emir'den. Bebeğim tabii ki senin patronun olan adamdan bahsediyorum başka kim olacak." 

"Sende haklısın. Başka bildiğim biri de yok zaten. Emir Bey ile çok fazla zaman geçirmedim ama işinde çok iyi olduğunu biliyorum. Ayrıca yardım etmeyi seven ve oldukça da nazik biri. Neden sordun ki?" 

Gerçekten  bu konularda kafanın çalışmaması beni şoka uğratıyor Hazal.

"Yani tam bilmiyorum ama onda hoşuma giden bir şeyler var. Tipi, sesi, duruşu beni etkiliyor gibi."

Merve tabiri caizse ayran gönüllü biriydi. Emir Beyden hoşlanmasına pek şaşırmamıştım. Ancak onunla bir şeyleri denemek istiyorsa dikkatli olmalıydı. 

"Hoşlandıysan tabii konuşup görüşebilirsin ama Tunç'un kuzeni ve benim patronum olduğunu unutma lütfen. Sürekli karşı karşıya geleceksiniz. Takılmalık biri olarak bakabileceğini sanmıyorum."

Merve dediklerimin doğru olduğunun farkındaydı. O yüzden bir yorum yapmadan sadece kafasını salladı ve önüne döndü. O sırada telefonu çalmaya başladı. Cebinden telefonunu çıkardı ve tebessüm ederek açtı.

"Efendim babacım."

 *******************************

Merve gideli tam üç saat olmuştu. Babasıyla konuştuktan sonra hafta sonunu Esat ile geçireceğim için o da babasının yanına gitmeyi tercih etmişti. Tabii giderken de beni tembihlemeyi unutmamıştı.

Üzerimi değiştirdikten sonra yatağa uzandım. Önümüzdeki iki gün için oldukça heyecanlıydım. Esat ile çok fazla vakit geçirmemiştim ve benden ne gibi şeyler isteyebileceğini de bilmiyordum. Derin bir nefes verdim. Abartılacak bir şey yoktu.

Bu kadar endişeye düşecektin madem neden kabul ettin? İç sesimin sorusuyla düşünmeye başladım.

"O an çok fazla gaza gelmiştim ve düşünmeden yapınca gayet mantıklı bir hareketti." daha fazla bu konu üzerinde konuşmak istemiyordum. 

Alt tarafı bir iddia idi.

Kafamın dağılması için telefondan müzik açmaya karar verdim. Müzik listemde tam tamına 629 tane müzik vardı. 

Evet oldukça kalabalık bir şarkı listem vardı.

Hozier - Take Me To Church şarkısını açtım ve kenara koydum. Şarkıyı dinlerken içimde tam adlandıramayacağım türden duygular oluşuyordu.

Buna belki tutku belki de hayranlık diyebilirdim emin değilim.

I was born sick, but I love it

(Hasta doğdum ama bunu seviyorum)

Belki doğuştan hasta değildim ama artık ölünceye kadar benimle beraber olacak izlerim vardı.

İnsanlar fiziksel acının daha kötü olduğunu düşünebilirdi. Ancak gerçek acıyı tadan insanlar bilirdi ki ruhsal acı en çok ıstırap veren şeydi. 

Fiziksel acı ilaçlarla, dinlenmeyle geçebilirdi ama ruhsal acı...

Onun herhangi bir tedavisi yoktu.

Ben kendi düşüncelerim içinde kaybolurken listeden rastgele bir şarkı çalmaya başlamıştı. Daha fazla kendimi yormamak adına şarkıyı kapattım ve yatağın içine girdim. Gözlerimi kapattım.

Umarım yarın güzel bir gün geçirirdim.

********************

Zile bastıktan sonra üstümü düzelttim. Esat Beyin dediği gibi sabah saat 7 de kapısının önünde onu bekliyordum. Merve olmadan hazırlanmam biraz zaman almıştı. Tek başıma omzumu incitmeden kıyafet giymek için baya savaş vermiştim. En sonunda da beyaz straplez crop, altıma da beyaz tenisçi eteği giyme kararı almıştım.

Bence gayet rahat ve şık bir kombindi.

Kapı açılırken önüme gelen bir tutamı kulak arkası yaptım. Tahmin edebileceğiniz üzere kapıyı açan Esat idi. Onu baştan aşağıya şöyle bir süzdüm. Üstünde siyah sporcu atleti, altında da siyah şort vardı.

Bu uyumunuz şaka mı acaba? iç sesime aldırmamaya çalıştım.

"Günaydın." Esat'ın enerjik ve neşeli çıkan sesine tek kaşımı kaldırdım.

Saat bu kadar neşeli olmak için oldukça erkendi.

Esat eliyle içeriyi gösterip geri çekildi. İçeriye adımlarken onun tepkisine oldukça tezat bir şekilde karşılık verdim.

Bana daha gün aymamıştı.

Bu halime gülerken kapıyı kapatıp yanıma geldi. "Anlaşılan birileri daha uyanamamış."

"Benim beynim sabah 9'dan önce uyanamıyor." koltuklardan birine oturdum ve Esat'a baktım. O da tam karşıma oturdu ve göz göze geldik.

"Ben güne erken başlayan insanlar arasındayım. Güneş doğduğu gibi uyanıyorum." söylediklerine tepki olarak yüzümü ekşittim. Güneş doğunca uyanmak mı? Kulağa eziyet gibi geliyordu.

Kısa bir süre kimse konuşmadı. Oyalanmak için kitaplara bakarken bu sessizliğin son bulması için de dua ediyordum. Esat sahte bir öksürük ile dikkatimi çekmeye çalıştı.

"İstersen önce bir kahve içelim sonra kahvaltı ederiz?" kahvaltı kısmı dışında oldukça cazip bir teklifti.

"Olur bana uyar. İstersen ben yapayım nasıl olsa iki gün boyunca emrinize amadeyim." sözlerime güldü ve ensesini kaşıyarak bana baktı.

"Estağfurullah. İkimiz birlikte yapmak daha iyi olur. Hem seni de çok yormak istemiyorum." cevap olarak hafif omuz silktim. 

Sakin adımlarla mutfağa adımladık. Ortamda garip bir hava var gibi hissediyordum. Sırtımı tezgaha yaslayıp Esat'a baktım. Dolaptan ikimiz için kupa çıkarıyordu. Kupalardan birini bana verdi ve diğer kupayı da alıp dolabı kapattı. 

Kupayı tezgaha koydum ve su ısıtıcısını alıp içine su koyacaktım ama Esat elini elimin üstüne koyarak engel oldu.

"Tek kolla bunu yapmak zor olur. Ben suları koyayım sende kahveleri ekle olur mu?" su ısıtıcısını elimden alırken ne ara aldığını anlayamadığım kahve kavanozunu da bana uzattı.

Kavanozun içinden kaşığı çıkardım. İkimizin bardağına da üç kaşık kahve koydum. O da benim gibi kahveyi sert içiyordu. Kahve kavanozunu tezgaha koydum ve deminden beri beni izleyen Esat'a baktım. 

Göz göze geldiğimizde yüzündeki gülüş daha da artmıştı. Bakışlarını yakalamış olmamdan asla çekinmiyordu. Rahatlığı gerçekten takdire şayandı. Su ısıtıcısının sesiyle bakışlarını benden çekti ve bardakları doldurmaya başladı. Sessiz bir şekilde kahveleri hazırlamasını bekledim. Kupalardan birini elime aldım ve balkona doğru ilerledim. Hava, evde kahve içemeyecek kadar sıcaktı.

Balkona çıktığımda benim çiçek bahçemin olduğu yerde iki tane asma salıncak olduğunu gördüm. Koltukları es geçip salıncaklardan birine oturdum ve hafiften sallanmaya başladım. Esat da diğer salıncağa oturdu ve benim gibi sallanmaya başladı.

Kahvemden bir yudum alırken gözlerimi kapattım. Salıncaklarda sallanmaya bayılıyordum.

"Sallanmayı çok seviyorsun." gözlerimi açtım ve her anımı en ince ayrıntısına kadar izleyen adama baktım. Benim aksime sallanmayı bırakmıştı.

"Kaç yaşında olursam olayım salıncakları gördüğüm an kendimden geçiyorum. Çok eğlenceli." kahvesinden bir yudum aldı. Söylediklerime hafif başını sallamıştı.

"İçindeki çocuk hala yaşıyor." benimle konuşmak yerinde daha çok kendi kendine söylediği bir cümle idi. Söyleyiş şeklinden dolayı kaşlarımı çattım.

"Aslında herkesin içindeki çocuk yaşıyor. Bazıları onu susturmayı seçerken bazıları da birlikte yaşamayı tercih ediyor. Söylesene Esat, sen hangisisin?" böyle bir soruyu beklemiyordu. Şaşkınlıkla iki kaşını da havaya kaldırdı. Cevap vermeden önce bir süre dışarıyı izledi.

"Ben içimdeki çocuğu yıllar önce susturdum." geldiğimden beri ilk defa yüzüme bakmadan konuşmuştu. Vücudumu ondan tarafa döndürdüm.

"Neden peki?" göz göze geldik. Suskunluğu konuşmak istemediğinden değildi. Sorularımın cevaplarını kendi de bilmediği içindi.

"Öyle olmak zorundaydı. Annemlerden sonra bütün sorumluluk benim üzerime geçmişti. Göz kulak olmam gereken bir kardeşim ve yakalamam gereken de suçlular vardı. Zorunluluklarımın arasında bu çocuğa yer yoktu."

Esat ilk defa altında ezildiği sorumluluklardan bahsetmişti. Yaşadığı zorlukları düşündükçe yüreğim burkuluyordu.

"Artık yalnız değilsin. Omuzlarındaki yükleri hafifletebilirsin. Biliyorum bu söylediklerim hemen yapılabilecek bir şey değil ama şunu bilmeni istiyorum ki ben senin arkandayım."

Bunu söylemem ne kadar doğruydu bilmiyordum ama omuzlarındaki yüklerin hafiflemesini istiyordum. Ona yardım etmek ve yanında olmak istiyordum.

Söylediklerime tebessüm etti ve nazik bir şekilde kolumu sıvazladı. "Desteğin için teşekkür ederim. İyi ki varsın."

*********************

Saat neredeyse on olmak üzereydi. Bu zamana kadar kahvemizi içip bol bol sohbet etmiştik. Esatla ilk tanıştığımdaki ön yargılarımın hepsi yerle bir olmuştu.

Adamla resmen zevk ikiziydik. 

Aynı kitapları okuyor, aynı şarkıları dinliyor, aynı dizileri seviyor ve aynı yemeklerden hoşlanıyorduk. Yıllardır tanıştığım, kardeş gibi olduğum Merveyle bile bu kadar ortak noktamız yoktu.

Kabul et bu durum hoşuna gitti. Her ne kadar itiraf etmek istemesem de evet, bu durumdan baya hoşlanmıştım.

"Böyle durmaya devam edersen krepleri yakacaksın." Esat gülerek yanıma geldi ve elimden spatulayı alıp krebi ters çevirdi. Tavayı daha rahat kontrol etmesi için birkaç adım geri çekildim.

Şu an beraber kahvaltı hazırlıyorduk. Bana kalsa kahvaltı gevreği yiyebilirdik ama Esat bu kadar sağlıksız beslenmeyi kabul etmemişti. Şimdi de orduya yetecek kadar yemek yapıyorduk.

Görevime geri dönmek için spatulaya uzanırken Esat eliyle engel oldu. Kafamı kaldırıp ona baktığımda yüzünde hınzır gülüşlerinden biri vardı.

"Bir krep bile yapamayacaksanız sizi şöyle masa başına alalım Hazal Hanım." iki dakikacık gözüm daldığı için bana beceriksiz muamelesi yapıyordu. Hafif gözümü kıstım ve spatulayı elinden aldım.

"Dikkatimin dağılması beni beceriksiz yapmaz başsavcım. Lütfen herkes kendi görevinin başına geri dönsün." dedim ve cümlenin sonunda kalçamla Esat'ı ittirmeye çalıştım. Çalıştım diyorum çünkü benim hareketimden etkilenmemişti.

Bu halime kahkaha atıp ellerini havaya kaldırdı. Ben gitmesi için bir kez daha vurunca bu sefer kafasını geriye atarak kocaman kahkaha attı. "Tamam ufaklık sen nasıl istersen." dedi ve kendi işinin başına geri döndü. Tekrardan kreplerle ilgilenmeye başlamıştım ancak az önce yaşanan sahneye gülmeye devam ediyordum. Çaktırmadan yandan Esat'a doğru baktım.

 O da benim gibi kendi kendine gülümsüyordu. 

Hissetmiş gibi kafasını benden tarafa çevirdi ve göz göze geldik. Kendimi bir an suç işlerken yakalanmış gibi hissettim. Yanaklarımın kızardığını hissedince daha fazla rezil olmamak için önüme döndüm. 

Tavadaki krebi tabağa koydum. Krep yapma işim sona ermişti. Ocağın altını kapattım ve krep tabağını masaya götürdüm. Masada kahvaltılıkların dışında patates kızartması, sigara böreği, omlet, menemen ve krep vardı.

İki kişi bunları bitirmemiz imkansızdı.

Ben tüm bu yemekleri nasıl bitireceğimizi düşünürken Esat da doğradığı domatesleri masaya koyuyordu. Sesli bir şekilde oflayınca yanıma geldi.

"Beğenmedin mi? İstersen başka bir şeyler daha yapabilirim." teklifi karşısında gözlerim büyüdü. Ben nasıl yiyeceğiz diye düşünürken adam daha fazla şey eklemekten bahsediyordu.

"Hayır hiçbir şey eksik değil aksine iki kişi için bu kahvaltı çok fazla." dediklerimle içi rahatlamıştı. Sandalyeyi hafif çekti ve oturmam için sırtıma dokundu.

"Hadi hadi otur da kahvaltı edelim." sesimi çıkarmadan oturdum ve onun gelmesini bekledim. Esat da oturunca beraber kahvaltı etmeye başladık. Esat resmen kıtlıktan çıkmış gibi tabağını doldurmaya başladı. Bu haline hayret ederken tabağıma patates kızartması koydum ve yemeye başladım.

Esat kendi tabağını doldurduktan sonra önümdeki tabağımı aldı ve doldurmaya başladı. "Bu kadar şey yapmışken sadece patates kızartması yiyeceğini düşünüyorsan büyük yanılıyorsun ufaklık." tabağımı almak için uzandım ama Esat elini havaya kaldırınca tabağıma ulaşamadım.

Pis adam ne olacak!

Çabalarımın bir sonuç vermeyeceğini anlayınca sessizce tabağımı doldurmasını izledim. Maşallah her şeyden de bol bol koyuyordu. Tabağımı doldurmayı bırakıp geri önüme bıraktı. Tabağın doluluğunu görünce resmen ağzım açık kaldı.

"Benim bunları yemem imkansız. Ben bir günde bile bu kadar şey yemiyorum." sigara böreğinden bir ısırık aldı ve bana baktı. Dediklerim üzerine beni baştan aşağı süzdü. Sanırım sözlerimin doğruluğunu anlayama çalışıyordu.

"İstersen yersin ve iddiayı kazanan biri olarak o tabağının bitmesini istiyorum." Esat'ın yüzüne baka baka sesli bir şekilde ofladım. Tam bir ergen hareketiydi ama şu anda verebileceğim en uygun tepki buydu. Esat tepkime sadece göz kırptı ve yemeğine odaklandı.

Tabağımı bitirmem neredeyse bir saatimi aldı. Midem kusmak için yalvarıyordu ama Esat kusarsam daha kötü bir ceza verir diye sesimi çıkartamıyordum. Benim aksime o, bütün masayı silip süpürmüştü.

Kesinlikle bu erkeklerin mideleri delikti. Başka türlü bu kadar çok yemek yemelerini açıklayamazdım.

"Kahvaltı faslımızı da bitirdiğimize göre bundan sonra ki aktivitemizi açıklıyorum. Bu adımı seveceğinden eminim." umutla Esat'a bakmaya başladım. Umarım doğru söylüyordur.

"Sıradaki durağımız alışveriş merkezi."

***************************

Gerçekten alışveriş yapmaya gittiğimize inanamıyordum. Esat takım elbise almasında yardım etmemi istemişti. Bu kesinlikle bayılarak yerine getireceğim bir aktiviteydi. 

"Bu kadar sevineceğini bilseydim daha önce söylerdim." arabayı otoparka sokarken kısa da olsa bana baktı. Belki sabahtan beri çocuk gibi davranıyordum ama bu halimden oldukça memnundum.

"Alışveriş her kadını mutlu ettiği gibi beni de mutlu ediyor." yoldan gözünü ayırmadı ama dediğime gülümsedi. O gülümseyince otomatikman bende gülümsüyordum.

"Seni mutlu eden şeyleri seçtiğim için bende mutlu oluyorum." el frenini çekip bana baktı. Sözleri yanaklarımın kızarmasına sebep oldu. Başımı hafif eğdim ve kapıyı açtım.

Daha fazla rezil olmak istemiyordum.

Kapıyı kapatıp Esat'ın gelmesini beklerken etrafa da bakmayı ihmal etmiyordum. Alışveriş merkezi çok büyük olduğu için aynı orantıda da büyük bir otoparka sahipti. Esat arabadan inip yanıma geldi. Onun gelmesiyle giriş kapısına adımlayacaktım ki birden telefonunu çıkardı ve fotoğrafımı çekti. Ben şaşkınlıktan hareket edemezken Esat çektiği fotoğrafa baktı ve memnun olmuş gibi başını salladı.

"Senin sayende arabayı nereye park ettiğimi bulabileceğim." telefonunu cebine koydu ve ilerlemeye başladı.

Bir süre olduğum yerde bekledim ardından koşar adımlarla Esat'ın yanına gittim. Fotoğrafımı çekmesinden rahatsız olmamıştım ama şaşırmıştım. Bu kadar yakın davranmamıza şaşırmıştım.

Alışveriş merkezine girince ilk kattan itibaren bütün mağazaları gezmeye başladık. Tabii takım elbise alacağımız mağazaları geziyorduk. Belki Esat'ın işi bittikten sonra kendim için birkaç mağazaya bakabilirdim.

"Gel şu mağazaya girelim." Esat'ın yönlendirmesi ile istediği mağazaya girdim. Oldukça şık ve kaliteli bir mağaza idi. Esat'ın yanında adımlarken yanımıza aşağı yukarı benim yaşlarımda olan mağaza çalışanı geldi.

"Hoş geldiniz Esat Bey." kadının Esat'a adı ile hitap etmesiyle tek kaşımı kaldırdım. Belli ki Esat buraya sıklıkla geliyordu ve bu hanımefendi de onu tanıyordu.

"Merhaba, hoş bulduk. Ben her zamanki giydiğim takımlardan birkaç tane daha almak için geldim." kadın hafif başını salladı ve giyinme odalarına doğru bizi yönlendirdi. Mağaza çalışanı takım elbiseleri getirmek için yanımızdan ayrılınca Esat'a doğru yaklaştım.

"Size nasıl yardımcı olabilirim Esat Bey?" taklidim karşısında hafif kaşlarını çattı ve kahkaha attı.

"Hazal Hanım yoksa kıskandınız mı?" bu sefer kaşlarını çatma sırası bende idi. Sırf ismi ile hitap etti diye kadını kıskanacak halim yoktu. Kıskanmak için bir nedenim bile yoktu. Yanından uzaklaşıp koltuklara gittim ve oturdum.

"Ne münasebet! Neden kıskanayım ki?" konuşmak için ağzını açmıştı ki mağaza çalışanı yanımıza gelince sohbetimiz burada sona ermişti.

Esat kadının getirdiği takımları aldı ve teşekkür etti. Deneme kabinine doğru ilerlemeye başladı. Elindeki takım elbise sayısına bakılırsa uzun bir süre bu koltuklarda kalacak gibi duruyordum.

Esat ilk takımını giydi. Klasik düz kesim, siyah renkte bir takım idi. Bana bakmadan önce aynada kendisine çeki düzen verdi. Bana doğru döndüğünde tam çok yakıştı diye yorum yapacaktım ki benden önce mağaza çalışanı olan kadın yorum yaptı.

"Her zaman ki gibi çok yakışıklı oldunuz Esat Bey. Bu model size çok yakışıyor."

Bu kadına fikrini soran oldu mu? iç sesime hak veriyordum. Esat yorum yapmam için bana bakarken bu kadının yorum yapmasına oldukça sinir olmuştum.

Esat kadının yorumuna başını sallayarak karşılık verdi ve tekrardan bana baktı. "Nasıl beğendin mi?" aslında içimden kadına inat olsun diye hayır demek geçiyordu ama Esat bunu hak edecek bir şey yapmamıştı.

"Ben de çok beğendim. Siyah renk sana yakışıyor." yorumumla gözleri parlamaya başladı. Gülümsedi ve teşekkür etti. 

Diğer takımı giymek için kabine girdiğin de mağaza çalışanı yanıma geldi.

"Esat Beyin bu zamana kadar birisiyle geldiğini hiç görmemiştim. Sevgilisi misiniz?" kadına yandan bir bakış attım. İnsanlar normalde de bu kadar meraklı mıydı? Yoksa bu kadın Esat'a özel bir merak mı duyuyordu?

 Sevgilisiyim diyip uzaklaşmasını istemiştim ama Esat'a bir şey söylerse yalanım ortaya çıkabilirdi. 

"Arkadaşıyım."

Kadının yüzünde bir rahatlama oluştu. "Öyle mi? Sevindim."

"Sevindin mi? Neden? Yoksa hala şansın olduğunu düşündüğün için mi bu kadar mutlu oldun? Öyleyse tatlım üzülerek söylemeliyim ki Esat'ın tarzına uymuyorsun. Boşuna heveslenme." İyiden iyiye sinirlerim gerilmişti. Bir anda içimden Esat'ı sahiplenme isteğimi de anlamlandıramamıştım.

Kabin açıldığında yüzümü Esat'a doğru döndüm. Kadına nispet yapar gibi kalktım ve Esat'ın yanına gidip takımın yakalarını düzelttim. 

Esat yarı şaşkınlık yarı da eğlenerek beni izlerken ben de arkasını dönüp giden mağaza çalışanına bakıyordum.

Böyle gidersin işte.

Şov yapmayı bırakıp geri çekilecektim ki Esat, belimden tuttu. Kulağıma fısıldayacak kadar yanıma yaklaştı.

"Söylesene Hazal. Ben hangi tarz kadınlardan hoşlanıyorum?" dudağımı ısırdım. 

Konuşmalarımızı duymuştu.

Kuyruğumu dik tutmaya çalıştım. "Tabii yüzde yüz emin olamam ama nazik, onun yanında evinde gibi hissedebileceğin, şen şakrak sevecen birinden hoşlanıyorsun." belimi iyice kavrayıp kendine yasladı. Artık fısıldayarak konuşuyordu.

"Doğru tahmin avukat hanım. Yanında istediğim gibi hareket ettiğim, konuşsa sabahlara kadar dinleyeceğim, bir damla göz yaşına dünyaları yakıp bir tebessümüne çiçekler açtıracağım kadından hoşlanıyorum." konuşurken verdiği nefes içimi gıdıklıyordu. Kafamı ona doğru çevirdim. 

Burun burunaydık. 

Verdiğim nefes Esat'ın dudaklarına çarpıyordu. Gözlerim bir süre dudaklarında kaldı. Dolgun ve biçimli dudakları vardı. İnsanın baktıkça iştahı kabarıyordu. 

Sanırım onu öpmek istiyordum.

Kendime gelmek için gözümü birkaç kez kıpıştırdım. Bakışlarımı dudaklarından gözlerine çıkardım. Başından beri beni izliyordu.

Yaşadığım ikilemi görmüştü çünkü gözlerimin içine bakarak gülüyordu. Yalandan öksürerek kendimi toparladım ve onun alanından uzaklaştım. 

"Dışarıda seni bekliyorum." yüzüne bakmadan arkamı döndüm ve mağazadan çıktım. Tuvaletlerin olduğu araya ilerledim. İçeri girdiğim de bomboş olmasına sevinmiştim. 

Musluğu açtım ve yüzümü suyla yıkadım. Suyu kapatıp peçetelikten peçete aldım. Yüzümü kurularken aynadaki yansımama bakıyordum.

Bana neler oluyordu? Daha birkaç gündür tanıdığım adama karşı çekim hissediyordum. 

"Kendine gelsen iyi edersin Hazal. Topla kendini." peçeteyi çöpe attım ve tuvaletten çıktım. Mağazaya doğru ilerlerken Esat'ın elinde torbalarla beni beklediğini gördüm. Bir şey demeden yanına gittim.

Kocaman gülümsedim. "Hadi alışverişe devam edelim." 

Enerjimin bir anda yükselmesine şaşırmadan dediklerime ayak uydurdu. Victoria's Secret girmem gerekiyordu ama Esat ile girmem imkansızdı. Aslında söylesem anlayışla karşılayıp beni beklerdi ama nedense utanmıştım.

"Bir şey-"

"Acaba-" 

İkimiz de aynı anda konuşmaya başlamıştık. Bu duruma gülmeye başladım. Esat'a konuşması için hareket yaptım.

"Önce sen söyle sonra ben söylerim." başta kabul etmeyecektim ama muhabbetin daha fazla uzamaması için kabul ettim.

"Acaba seni on dakika yalnız bıraksam sorun olur mu diyecektim. Almam gereken şeyler var ama seni oraya götüremem." hangi mağazaya baktığımı görünce güldü ve ensesini kaşıdı.

"Tabii sen git. Bende uğramam gereken bir yer vardı oraya giderim." nereye gideceğini merak etmiştim. 

Umarım orada da asılan kadınlar yoktur.

Bir şey söylemeden kafamı salladım ve Victoria's Secret gittim. İç çamaşırı takımı almam gerekiyordu. Dış görünüşüme dikkat ettiğim gibi iç giyimime de oldukça dikkat ediyordum. Çok fazla vakit kaybetmemek için reyonlar arasında hızlı bir şekilde ilerledim. 

Sütyen, bralet ve külot aldım. Hepsinden üç dört tane seçtim ve kasaya doğru ilerledim. Kasadaki kadın bu kadar hızlı bir şekilde alışveriş yapmama oldukça şaşırmıştı.

"İlk defa bu kadar hızlı alışveriş yapanı görüyorum." kredi kartımı çıkartırken hafif tebessüm ettim.

"Biraz acelem vardı. O yüzden çok fazla oyalanmadım." kadın torbayı bana uzatırken dışarıya baktı ve göz kırptı. "Tabii çok fazla bekletmemek lazım. Seçimleriniz gayet iyi. Gördüğünde memnun olacağından şüphem yok. İyi günlerde kullanın." ne demek istediğini tam anlayamamıştım. Kadının baktığı yöne kafamı çevirince Esat'ın bana baktığını fark ettim.

Kadın onun için alışveriş yaptığımı sanmıştı. 

Hemde çok acil bir alışveriş olduğunu düşünmüştü.

Yanaklarıma kan hücum etmeye başladı. Başımı hafif eğip teşekkür ettim ve koşar adımlarla mağazadan çıktım. Esat neden bu kadar kızardığımı anlamak ister gibi bana bakıyordu.

Ne diyebilirdim ki?

Kadın işi pişircez sandı mı diyecektim?

Yok daha neler!

"Eve mi gitsek? Baya geç oldu." isteğime şaşırmıştı ama bir şey demeden kabul etti. Asansöre bindik ve otoparkı tuşladık. Çantamdan telefonumu çıkardım. Saat beşe geliyordu. Günün yarısını alışveriş merkezinde geçirmiştik.

Arabaya doğru ilerlemeye başladık. Acaba sırada ne vardı.

Belki aldığın iç çamaşırlarını denemeni ister? gözlerim kocaman açılırken Esat önden ilerlediği için tepkimi görememişti.

Sende iyice saçmalamaya başladın.

Neden öyle diyorsun ki çok eğlenirdik. iç sesime gözlerimi devirmekle yetindim. Aklıma saçma sapan fikirler sokmaktan başka bir şeye yaramıyordu.

Arabanın yanına gelince Esat elimden torbayı aldı ve bagaja koydu. Bende koltuğa oturdum ve onun gelmesini bekledim. Sabah tıka basa yemek yememe rağmen hafiften karnım acıkmaya başlamıştı.

Esat da torbaları bagaja yerleştirdikten sonra şoför koltuğuna geçti. Arabayı çalıştırdı ve bana baktı. "İstersen bir yerlerde yemek yiyelim sonra ne yapacağımıza karar veririz." 

"Olur. Bu sefer yemek yiyeceğimiz yeri ben seçebilir miyim?" otoparktan çıkıyorduk. Birkaç saniyeliğine bana baktı ve önüne döndü.

"Sormana bile gerek yok. İstediğin yere gidebiliriz." kabul etmesine sevinmiştim. Aklımda güzel bir plan vardı. 

Eğlenceli bir plan.

"Sahilde pilav üstü tavuk yemek istiyorum." herkes pilav üstü tavuk yemeyi severdi. Değil mi? Yola bakarken önce kaşlarını havaya kaldırdı sonrasında da gülümsedi. 

"O zaman sıradaki durak sahil."

******************************

"Gerçekten şu tatta yapabilen başka bir yer daha yok." pilavdan kocaman bir kaşık aldım. Esat haklıydı. Pilav üstü tavuğun güzel yapıldığı tek yer burasıydı.

"Hüseyin Amcanın el lezzeti çok farklı." dediğime kafasını salladı.

"Kesinlikle." ikinci tabağımı da bitirince tabağımı masanın üstüne koydum. 

"Senin de burayı biliyor olmana çok şaşırdım." ilk başta uzun bir süre yüzüme baktı. Ne diyeceğini bilememiş gibiydi. Ardından tekrar gülümsedi.

"Hüseyin Amcanın pilav üstü tavuğu çok meşhurdur. Bir gün Emir ile beraber geldik. Bir daha da bırakamadık."

"Bizde lisedeyken Merve ile keşfetmiştik. O gün dersi ekmiştik ve çok acıkmıştık. Hüseyin Amca da bizim öğrenci olduğumuzu görünce pilavından ikram etti. Sonrasında da her hafta geldik." denize doğru bakmaya başladım. Yaz ayında olmamıza rağmen deniz kenarı esiyordu. Rüzgar yüzüme vurunca gözlerimi kapattım ve gülümsedim. 

Mutluydum.

Gözlerimi açtım ve Esat'a baktım. Yemeğini bitirmiş beni izliyordu. İlk defa bakışlarından kaçmadan gülümsedim. Bir süre gülüşümde takılı kaldı. Ardından o da gülmeye başladı. 

İkimizin de mutluyduk.

Etrafa bakmaya başladığım da çaprazımızda kalan basketbol sahasını gördüm. Oynamayalı yıllar oluyordu ama Esat ile yeniden oynamak istemiştim. Elimle basketbol sahasını gösterdim.

"Ne dersin kapışalım mı?" basketbol sahasına baktı ardından beni süzdü.

"Gerçekten beni yenebileceğini mi sanıyorsun? Çok komikmiş." gözlerimi kısarak ona baktım. Beni küçümsüyordu. Tamam belki de haklıydı ama denemekten zarar gelmezdi.

"Bu kadar emin olmak iyi bir şey değil başsavcım." tek kaşını kaldırdı. Bu işte gayet iyi olduğumu düşünüyordu. Ayağa kalktı ve elini uzattı.

Önce eline sonra da ona baktım. O an bir şey oldu. Ben ilk defa tereddüt etmeden birinin elini tuttum.

Elini tutup Esat ile sahaya doğru koşmaya başladık. Sahadan içeri girdik. Esat kenardaki topu aldı ve bana uzattı. Tek kolla yapabilir miydim bilmiyordum ama deneyecektim.

"Eğer omzunda en ufak bir ağrı hissedersen bırakıyoruz tamam mı?" topu almadan önce ona baktım. Omzuma bir şey olmasından endişeleniyordu.

"Merak etme. Bir şey olmaz." ilk başta tereddüt etse de sonrasında oynamaya başladık. 

Esat basketbolda gerçekten çok yetenekliydi. Avans adı altında mızmızlanıp uzaklardan atış yapmasını istesem de her seferinde topu fileden geçirebiliyordu. Tabii arada bilerek atamadığı zamanlar da oluyordu. 

Sahanın ortasından bir basket daha attı ve bana göz kırptı. 8-3 önde gidiyordu. Topu almak için koştum ve tek elimle tuttum. Tek elle basket atmaya çalışmak cidden çok zordu.

"Tek elle çok iyi basket atamıyorum ki. Bu maçı başka bir zaman daha yapmamız gerekiyor." Esat oyunun başından beri bana gülüyordu. İlk başlarda çok sinir olsam da artık çok takılmamaya başladım.

Hala topu sektirmeye devam ediyordum. Top havaya yükseldiğinde alta elimi koyup tutmaya çalıştım. Tam top elimden kaçacaktı ki arkamdan bir el topun kaymasını engelledi. Arkamı dönmeden olduğum yerde durdum.

Esat arkamda durmuş iki eliyle topu tutuyordu.

"Bu basketi beraber atalım." tek bir kelime dahi edemedim. Sesimin çıkmayacağını anlayınca kafamı salladım.

Esat bana biraz daha yaklaştı. Kafam göğsüne yaslandı. Topu tutan elimi desteklemek için bir elini, elimin üzerine koydu.

"Üç diyince. Bir, iki, üç!" top elimizden çıktı ve filenin içinden geçti. Basket attığım için yerimde zıplamaya başladım. Esat'a döndüm ve sarıldım.

"Çok teşekkür ederim." heyecandan yaptığım bu hareketi sonradan fark edebildim. Ancak Esat da kollarını belime sıkıca sardı ve beni kendine bastırdı. 

Bu kadar sıkı sarılması beklediğim bir şey değildi. 

Gözlerimi kapattım ve anı yaşamayı denedim. Ruhuma huzur doluyordu. Esat'a sarılınca ruhum enerji dolmaya başlamıştı. 

Geri çekildi ve Esat'a baktım. Bakışları çok yoğundu. Bana dünyadaki en değerli şeymişim gibi bakıyordu. Yoldan geçen arabanın korna sesiyle kendimize geldik.

Topu almak için kenara doğru gittim. Topu sektirirken de koşuyordum. Turnike atmak istiyordum ama tek elle olmuyordu.

Ben potaya doğru koşarken birden havalandım. Ayaklarım yerden kesilince çığlık atmıştım. Esat topu alabilmem için ayağıyla vurup topu havalandırdı.

"Yakala güzelim." topu yakalayıp kucağımda tuttum. Esat potanın dibine kadar koşmaya başladı.

Kollarında ben varken.

Potaya yaklaşınca benden topu atmamı istedi. Bende potanın dibine gelince filenin içine topu attım.

Bir basket daha atmıştık. 

Ben yaşasın diye bağırırken Esat da beni etrafında döndürüyordu. Çığlıklarıma engel olamıyordum.

 Çok eğlenmiştim.

Ayaklarım tekrardan yere basınca Esat'a doğru dönmek istedim ama hafif başım döndü. Sendelediğimi fark edince Esat belimden sımsıkı tuttu ve bana baktı.

"İyi misin güzelim?" evet anlamında başımı salladım. Birkaç saniye sonra kendime gelmiştim. Esat'ın belimi sarıp sarmalayan eline baktım. Ardından da onunla göz göze geldim. Bugün yakın olduğumuz üçüncü andı. Farkında değildi ama bana bu kadar çok yaklaşması aklımı başımdan alıyordu. Artık daha fazla kendimi tutamayacaktım.

"Esat yapacağım şey için çok özür dilerim." kaşlarını çattı. Dediklerimi anlamamıştı.

"Ne için güzelim?"

Esat'ı boynundan tutup kendime çektim. Dudaklarım dudaklarının üstündeyken onun duyacağı şekilde fısıldadım.

"İşte bunun için."

***********************************

Evet bebişler bölümü nasıl buldunuz bakalım?

Esat ve Hazal için dolu dolu geçen bir gündü ve bu iddianın daha birinci günüydü.

Peki Hazal'ın dayanamayıp Esat'ı öpmesine ne diyorsunuz??

Umarım bölümü beğenmişsinizdir bir sonraki bölüme kadar kendinize çok iyi bakın.

Sizi çok seviyorum <3

Öpüldünüz <3


















Continue Reading

You'll Also Like

290K 15.3K 35
-Gerçek ailem kurgusu- 17 yıl sonra gelmişler biyolojik aileniz diyorlar. Hadi oğlum, nerede bende o şans? TAMAMLANDI✅
178K 2.1K 10
ali: Seni sikmeyeceğim. 05..: İtaatkâr olacağıma söz veriyorum, lütfen.
1.5M 34K 44
Tam sınıftan çıkıcaktım ki gelen sesle dikildim kaldım."sen kal ada yapamadığın son soruya bakalım" OLUR OLUR HOCAM BAKALIM. Dırırııırıırıfırı Canı...
735K 33.9K 27
Not: Kitapta +18 unsurlar mevcuttur.. ........................................ ~ZS~....................................... Kına yakmak kendini adama...